Tumgik
#bazı ifadeler
alhuznn · 9 months
Text
Birkaç zaman önce,bazı ortamlarda din hakkında fikrimi tam olarak belirtmediğimi fark ettim. İslam'a aykırı bir durum söz konusu iken, uyarı yapma gücünü kendimde bulamıyordum. Sonra aslında fark ettim ki;bir kesim insan alalen günah işleyip, anlatıyor fakat biz helali, haramı söylerken çekiniyoruz.
İşte günahların bu denli,herkesin önünde işlendiği bir zamanda biz müslümanların daha çok sesinin çıkması gerektiğini düşünüyorum. "İbadet gizli yapılır,din gizli yaşanır" gibi ifadeler öyle zihnimize işlemiş ki. Sanki namaz kıldığımızı saklamamız gerekiyor gibi hissettiriliyoruz.
15 notes · View notes
veganlogicdinamo · 10 months
Text
YASAYI ÇİĞNEYEN İKTİDAR, KATLİAM ÇAĞRISI YAPAN YAZAR
İstanbul Valisi Davut Gül’ün sokak hayvanları ile ilgili beyanatı yürürlükteki 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na aykırı! Bu şekilde konuşmasının ardında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23.12.2021’de verdiği yasaya aykırı talimat var!
Türkiye’deki hukuksuzluk ortamında yıllardır birtakım oluşumlar, iktidara yakın troller, bazı FETÖcüler ve yandaş medya eliyle sokak köpekleri şeytanlaştırılırken Dikgazete yazarı Ömür Çelikdönmez’den korkunç bir öneri geldi. “İsviçreliler kediköpek etine bayılıyor! Sahipsiz sokak hayvanları ihraç edilebilir!” diye yazarak milyarlarca gelir elde edilebileceğinden söz etti. Sokak hayvanlarının yaşamına kasteden bu ifadeler suçtur!
13 notes · View notes
ecanwick · 1 year
Text
Türkçe'deki bazı garipliklerden bahsedelim:
uykusuzum ile uykuluyum kelimeleri zıt ifadeler olmalarına rağmen aynı anlama gelirler.
"kaldırımdan yürümek" ifadesi mekanik açıdan hatalıdır ama öyle kullanırız. -dan ayrılma hali ekidir, oysa bulunma hali eki olması gerekir: yoldan gitmek değil yolda gitmek gibi.
olumsuz soru cümlelerinde evet ile de hayır ile de başlanabilir (doğrusu hayır ile başlamaktır fakat her ikisi de yine aynı anlama gelir) örnek: +bu işi yapmadın mı? -evet yapmadım. / hayır yapmadım.
9 notes · View notes
mistikyol · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ŞİRİN CADILARDAN BİRİNİ SEÇ! HAYATINDAN NEYİ HEMEN ÇIKARTMAN LAZIM? BİRİNCİ CADI: ENDİŞELERDEN KURTULMAN LAZIM Zihnin hiç susmuyor ve hep en yoğun şekilde çalışıyor. Bu zaman zaman seni yoruyor ve işin kötüsü kötü senaryolar üreten zihnin seni endişelere sürüklüyor. Olabilecek şeylerin en olumsuzunu düşünmek seni korkulu birisi haline getirebilir. Oysa endişeler ve yersiz korkular atman gereken adımları engelleyebilir ve seni geride tutabilir. Vesveseli ruh halinden kurtulursan hayatın hızla güzelleşecek. İÇİM HUZURLA VE MUTLULUKLA DOLU. HER ŞEYİN YOLUNDA OLDUĞUNU BİLİYORUM. GÜVENDEYİM.
İKİNCİ CADI: ÇEVREDEN GELEN OLUMSUZ ENERJİDEN KURTULMAN LAZIM Yaptıklarınla, sözlerinle ve davranışlarınla sürekli dikkat çeken, enerji alanı geniş ve etkileyici bir insansın. Bu durum pek çok kapının açılmasına yol açabileceği gibi kıskanç bakışlara da maruz kalmana sebep oluyor. Çevrende seninle ilgili olumsuz konuşanlar ve aşırı eleştirel yaklaşarak can sıkıcı tavırlar takınanlar olabilir. Bunlara karşı duygusal bir mesafe içinde olmalı ve enerjini koruma altına almalısın. Yoksa üzerinde biriken sana ait olmayan enerjiler seni rahatsız edebilir. OLUMLU VE NAZİK ENERJİLİ İNSANLARI HAYATIMA ÇEKİYORUM. KENDİMİ BİR KORUMA ÇEMBERİNE ALIYORUM. MELEKLER ENERJİ ALANIMI KORUYOR.
ÜÇÜNCÜ CADI: BELİRSİZLİKLERDEN KURTULMAN LAZIM Sonucu belli olmayan durumlar, gelmeyen yanıtlar ve çelişkili tavırlarıyla canını sıkan insanlardan uzaklaşman gerekiyor. Belirsizlik ve tutarsızlık frekansını düşürüyor ve hayata olan güvenini sarsıyor. Ne istediğin konusunda çok net olmalısın ve konuşmalarında istemediğin şeyleri açıkça ifade etmelisin. Orta yolu bulmak istemen çok güzel ama kendinden ödün vermene gerek yok. Sınırlarını belirle ve ihlal edilmesine izin verme. SÖZÜNÜN ERİ İNSANLARI HAYATIMA ÇEKİYORUM. HEDEFLERİME KARARLI ADIMLARLA ULAŞIYORUM. ÇEVREM BANA KARŞI SAYGILI VE ANLAYIŞLI.
DÖRDÜNCÜ CADI: İYİ NİYETİNİN İSTİSMAR EDİLMESİNDEN KURTULMAN LAZIM Kalbi sevgiyle dolu ve sevdiklerine cömertçe yardım eden sıcak bir dostsun. Sevdiklerin için adeta bir şifa kaynağısın ve bu çok güzel ama bazen bu vericiliğin dozunu iyi ayarlayamıyorsun. Fazla iyi niyetli olman ve cömertliğin herkesin seni garanti gibi görmesine neden oluyor. Halini hatırını bile sormadan insanların seni kendi sorunlarıyla yormasına bir dur deme zamanın geldi. Hayır demeyi ve isteklerini ifade etmeyi öğrenmelisin. KALBİME AYNA TUTAN SEVGİ DOLU İNSANLARI HAYATIMA ÇEKİYORUM.
BEŞİNCİ CADI: KISIR DÖNGÜLERDEN KURTULMAN LAZIM Hayatında tekrar eden ve değişik kişilerle aynı tarz sorunlara neden olan durumlardan kurtulma çok önemli. Bilinçaltında farkında olmadığın bazı olumsuz kök inançların karşına bu olayları çıkardığını görmelisin. Gerçek bir çözümleme yaşamadıkça aynı olayları farklı kişilerle tekrar tekrar yaşayabilirsin. Artık sona ermesini istediğin negatif döngülerin sana bir mesaj vermeye çalıştığını anlamalısın. Arkasında yatan nedeni bulduğunda her şeyin yoluna girdiğini göreceksin. YENİLENMEYE VE FARKLI DENEYİMLERE AÇIĞIM. GÜVENLİK ALANIMDAN CESARETLE ÇIKABİLİRİM.
ALTINCI CADI: YIKICI VE OLUMSUZ KONUŞMALARDAN KURTULMAN LAZIM Bazen günlük alışkanlık olarak, bazen çevrenin etkisiyle olaylar karşısında sinir içeren bir enerjiye girerek konuşmalar yapmaktan kaçınmalısın. Bu tarz ifadeler enerjini düşürür ve uzun vadede sana zarar verebilir. Şikayet ettiğimiz ve bazen de eleştirdiğimiz şeyleri kendimize çekmeye devam ederiz. Yakındığın şeylerle duygusal bağını koparmak zihnini daha verimli kullanmana ve hayatında pek çok işinin yolunda gitmesine imkan tanıyacak. KENDİMİ VE DÜNYAMI SEVGİ DOLU BİR ŞEKİLDE İFADE ETMEYİ SEÇİYORUM.
mistikyol #mistikyolyoutube #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #şirincadılardanbiriniseç #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #olumlama #olumlamalar #didemçiloğlu #cemçiloğlu
2 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
Zapatizm’in Poetiği ve Estetiği: Marcos’un Vedası
Alessandro Zagato, Çeviri: Derya Yılmaz
Tumblr media
"Granjas integrales zapatistas", Beatriz Aurora, 1997.
EZLN 1983’te yeraltında, 6 kişilik bir grup olarak kuruldu: Meksika’nın farklı yerlerinden Lacandon Ormanı’na giden, üçü melez üçü yerli, beş erkek ve bir kadından oluşuyordu. Önce, bölgedeki yerli halkı bir gerilla ordusunda örgütleme amacıyla askerî bir kamp kurdular, bu gerilla ordusu ilerleyen yıllarda düzenli orduyu yenerek Meksika’da devrim yapabilirdi. Başta 1960’larla 1970’lerin Latin Amerika devrimci hareketlerinin tipik ideolojisinin etkisinin altında olan grup, Marksist-Leninist bir sosyalizm inşası anlayışına bağlıydı.
İlk ağızdan aktarılanlara göre,[1] daha bu ilk aşamalarda ve yeraltında yaşamanın getirdiği zorluklara rağmen, EZLN’de çok güçlü bir sanatsal ifade eğilimi vardı. “Her Pazartesi günü kültürel etkinlikler düzenliyorduk: ‘kültür birimi’ dediğimiz bir grupla toplanıyor, şiirler, şarkılar okuyor, tiyatro oyunları canlandırıyorduk”. Askerî eğitim rutini çerçevesinde fiziksel antrenman yapılıyor, Kuzey Amerika ile Meksika ordularının strateji kitapları okunup tartışılıyordu; ama Cervantes, Juan Gelman, Shakespeare, Miguel Hernandez, Brecht gibi yazarların eserleri de hep birlikte okunuyordu. EZLN’nin resmî bildirilerinin kendine özgü üslubunda bunların büyük etkisi görülecekti.
Ancak, Zapatizm’in politik/estetik benzersizliğini belirleyen tek etken, küçük bir grup devrimcinin eğilimleri değildi; Chiapas’ın o bölgesinde yaşayan Maya yerlilerinin kozmolojisiyle ve kadim formlarıyla yaşadıkları karşılaşmaydı. Bu karşılaşma, kelimenin gerçek anlamıyla bir olay, “süblim bir hadise”ydi,[2] başlangıçtaki planı altüst edip beklenmedik olanakların önünü açan, böylece yeni bir öznelliğin biçimlenmesini sağlayan güçlü bir sarsıntıydı. “O aşamada,” diye anlatıyor Marcos, “EZLN, oraya gittiğimizde tasavvur ettiğimiz şey olmaktan çıktı. Yerli topluluklar bizi yenmişti, ve bu yenilginin sonucunda EZLN katlanarak büyümeye, bambaşka bir şeye dönüşmeye başladı”. Başka bir metinde[3] Marcos daha da kesin ifadeler kullanıyordu: “Gerçek anlamda bir yeniden eğitim, yeniden biçimlenme sürecinin sancısını çektik. Yerliler bizi adeta silahsız bırakmıştı. Sanki bizi oluşturan, parçamız olan, sahip olduğumuzun farkında bile olmadığımız her şeyi –Marksizm, Leninizm, sosyalizm, kent kültürü, şiir, edebiyat– sökmüşlerdi. Bizi önce silahsız bırakmış, sonra yeniden, ama bambaşka bir tarzda, silahlandırmışlardı.”
Gerillalar, yerli topluluklarla politik bir diyalog kurabilmek için öznel yatkınlıklarını büyük ölçüde yeniden oluşturmak zorunda kaldılar. Değişimin aktörü olarak tanımlanan belli bir grup insanda “bilinç” yaratıp politik değişim yolunun gösterildiği endoktrinasyon ve üye devşirme gibi alışıldık stratejileri bir yana bırakmaları gerekti. EZLN’nin yerli topluluklarla karşılaşması, bu stratejilerin tam tersiydi; iki tarafı da karşılıklılık ve alışveriş yolları keşfetmeye sevk eden sürtüşmelerle biçimlenmişti. “Politik tasavvurumuzun, yerli topluluklarınkiyle çatıştığını ve bu doğrultuda değiştiğini seziyorduk. Bu durum, EZLN’nin, bir gerilla birimi olarak son derece yoğun olan kültürel hayatı üzerinde de etkili oldu.”[4]
Bu karşılıklı dönüşüm sürecinin, hem dilin kullanımı hem de tercüme eylemi üzerinde bazı etkileri olduğunu da kaydetmek gerekiyor. Yerli dilleri, çok canlı bir sözlü geleneğe dayanır ve gerçekliği son derece şiirsel unsurlarla betimler. Bu, yerlilerin İspanyolca’yı temellük etme biçimlerine de yansımıştır: Bu dil, kinayeli imgeler ve metaforlarla doludur. Yerli kozmolojilerini tercüme etmek söz konusu olduğunda, kelimeler yetersiz kalır. Örneğin, 1910’da Meksika Devrimi’nin kıvılcımını çakan ve EZLN’nin de sahiplendiği “Toprak ve Özgürlük” çağrısının, Nahuatl dilinde çok daha geniş bir manası vardır: Toprak (tlali) kavramı aynı zamanda doğa, yeryüzü ve komünal yaşam fikirlerini de içerir. ¡Tierra y Libertad! sloganının, toprağı bir üretim aracından ibaret görmeyen Meksika yerli halkları arasında bu kadar büyük yankı uyandırmasının nedeni de budur.
Bu dil aynı zamanda, İspanyol sömürgeciliğine direnişi de bünyesine katan son derecede zengin bir görsel dili içerir. Örneğin, “İspanyol conquistador’lar, isyancıları hemen seçebilmek için Chiapas ve Guatemala halklarını köylerinin işareti olan ayırt edici giysiler giymeye zorladıklarında, yerli kadınlar buna direnmek için olağanüstü güzellikte huipil’ler işlemişlerdir”.[5]
Zapatist görsel dili, Maya geleneğine ait unsurlarla ve bu geleneğin devrimci projeyle karşılaşmasından doğan sembollerle doludur. Örneğin kar maskesi, hızla bir kimlik ve birlik sembolü haline gelmiştir. Maske, hem kadim direnişi hem de ölümün varlığını canlandırır: Zapatistlerin sık sık tekrarladıkları gibi, “yaşamak için ölmemiz gerektiği” gerçeğini ifade eder. Maske aynı zamanda, Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” dediği şeyin altüst edilmesini de içerir: belirli bir toplumsal-tarihsel durumda algının, düşüncenin ve eylemin koşullarını belirleyen rejim. Zapatistler, adlandırılmak ve tanınmak için yüzlerini kapatır, gizlenmek içinse maskelerini çıkarırlar.
Maya kozmolojisiyle yaşanan karşılaşma, müralizm gibi daha geleneksel sanatsal ifade biçimlerinde, anonim Zapatist köylü sanatçılarının resimlerinde, Beatriz Aurora’nın eserlerinde de görülür. Beatriz Aurora, 1990’ların ortalarından beri Zapatistlerle çok yakın ilişki içinde olan bir sanatçı. Resimleri, Zapatizm’in görsel estetiğini keşfetme çabaları olarak görülebilir. Bunlar aynı zamanda dışardaki insanları Zapatistlerin politikası, talepleri ve tarihleriyle buluşturan birer geçit işlevi görüyor.
Geçen yıl Aurora’yla yaptığım bir söyleşide, eserlerindeki hangi unsurların Zapatistlerin hayal ettiği “başka dünya”yla ilişkili olduğunu sordum. Cevabı şöyleydi: “Bütün motifler. Mesela, kullandığım renkler her an her yerde mevcut – en başta da kadim formlara dayanarak kendi tasarladıkları kıyafetlerde. Zapatist toplulukları, muazzam çeşitlilikte canlı unsurun birlikte var olduğu mekânlar: her yaştan Zapatist, yeni hasat edilmiş mısırlar, gitar çalan gençler, güneşte kuruyan kakao ve kahve. Her şey, gür bir bitki örtüsünün içine gömülmüş. Her türden evcil hayvan etrafta geziniyor. Bütün bu unsurlar, bir yaşam-orkestrası gibi, armonik bir hareket ve seda yaratıyor.”[6]
Başka bir yerde de vurguladığım gibi,[7] Beatriz Aurora’nın resimlerinin birçoğunun baskın özelliği, perpektifin yokluğu (veya tam gelişmemiş halde bulunması). Bu özellik, ressamın, kompozisyondaki her öğeye eşit konum kazandırma amacını yansıtıyor. Aurora’nın kendine özgü renk kullanımı ve temel formlardan yararlanması, eserlerine naif bir hava vererek, çocukluğa dönme çağrısını, dünya karşısında ve barındırdığı imkânlar karşısında duyulan büyülenmeyi yansıtıyor.
“Yaşam orkestrası” deyişi Zapatistlerin politik süreçlerini çok iyi tarif ediyor, çünkü şirketlerin sömürü ve yıkımlarının yol açtığı ölümün karşısına yaşamı çıkarıyor ve sıradan insanların gündelik hayatıyla organik bir bağı var. Güney Afrikalı bir gecekondu hareketi üyesinin ifadeleriyle, “bu, insanlara yakın ve onlar için gerçek olanın politikası”,[8] ideolojiye karşı olmasa da, önceden var olan bir teoriden yola çıkmıyor, veya işe ayrı bir alandan başlamıyor, somut bir duruma içkin bir bakış açısıyla insanların ne dediğinden ve ne yaptığından hareket ediyor.
Bu yaklaşım, yenilikçi eşitlik ve toplumsal adalet anlayışlarıyla deney yapan benzersiz bir politika türünün gelişmesini sağladı; son derece yerelleşmiş bir ölçekte olmakla birlikte, 20. yüzyıldaki girişimlerin başarısızlıklarını aşan bir politika bu. 1990’ların ortalarından beri bu deneyler, hareketin başta önüne koyduğu zafer ve devlet iktidarını ele geçirme hedeflerinin yerini alarak, Zapatist toplumunu biçimlendiren eşitlikçi formlarda belirginleşti: bağımsız Juntas de Buen Gobierno (iyi hükümet kurulları), sağlık hizmeti sistemi (özerk olarak yönetilen klinik ve hastaneler), eğitim sistemi ve kolektif biçimde örgütlenmiş üretim sistemi.
Tumblr media
Subcomandante Marcos, La Realidad’da, 2014
22-25 Mayıs 2014 tarihleri arasında, Zapatist hareketin beş politik merkezinden biri olan La Realidad’da, Galeano adıyla bilinen Zapatist eylemci José Luis Solís López’in anma törenlerine katıldım. Galeano, geniş çaplı bir kontrgerilla stratejisinin parçası olarak, federal hükümetin üyeleri tarafından yönetilip finanse edilen CIOAC-H adlı paramiliter örgüt  tarafından birkaç hafta önce öldürülmüştü. Burada bu olayın ayrıntılarına girmeyeceğim; anma törenleri sırasında, Subcomandante Marcos’un kamu önüne son kez çıktığı konuşmasına odaklanacağım. Bu önemli figürün veda sözlerini sarf ettiği bu bildiri, her zamanki gibi son derece derin, şiirsel, dolayısıyla farklı okumalara açıktı.
Malum, Marcos son yirmi yıldır EZLN’nin en çok göz önünde olan sözcüsüydü, öyle ki uluslararası çapta bir ikon haline gelmişti. Ayaklanmanın ilk günlerinde, EZLN’nin sözcülüğünü üstlendiği zamandan beri tanıyoruz onu, ve yıllar içinde bu sözcülük rolünü yorumlama biçiminde ciddi bir değişim olduğunu biliyoruz. Ayrıca kendisinin, ilk aşamalardan itibaren EZLN’nin askerî liderlerinden biri olduğunu da biliyoruz.
Marcos karakterinin biraz abartılı ve teatral olduğu, kamu önündeki görüntüsünün de bir hayli performatif olduğu hemen herkes tarafından kabul ediliyor. Örneğin Žižek,[9] Marcos’u “Subcomediante” diye adlandırarak, devrimci yaklaşımla bağdaştıramadığı bu tavrı eleştiriyordu. Fakat EZLN’nin birden, bir anma töreni sırasında, bu figürden kurtulmaya karar vermesi, büyük şaşkınlık yarattı. Her şeyden önce bu, “alışıldık” iktidar ve devrim mantığına aykırıydı. Devlet, bozguncu bir örgütü dağıtmak istediğinde, ilk hamlesi liderinden kurtulmak olmuyor muydu? Neden Zapatistler, kendilerine dünya çapında ün kazandıran, bu kadar ilgi çekmiş sembollerden birini ortadan kaldırma gereği duymuştu?
EZLN aylardır Marcos’un ağır hasta olduğu söylentilerini yayıyordu. Ana-akım medya, hastalığının niteliğini bile tartışmaya başlamıştı. Hatta bazıları, aslında EZLN’nin lider kadroları arasında anlaşmazlıklar olduğunu ima ediyordu. Marcos 24 Mayıs günü, La Realidad’da, Galeano anısına düzenlenen geçit töreninde bir atlı asker birliğine öncülük etti. Ama geceleyin, “bunlar, varlığım son bulmadan önce kamu önünde sarf ettiğim son sözler olacak” dediği bildirisini okumaya başladığında, seyirciler arasına endişeli bir sessizlik yayıldı.[10]
Marcos konuşmasına, EZLN’nin son yirmi yıldır geçirdiği değişim sürecindeki farklı boyutları ele alarak devam etti; ona göre bu değişimleri anlayabilenlerin sayısı çok azdı. Değişimin unsurlarından biri sınıftı: “aydınlanmış orta sınıftan, yerli köylüye geçiş”; bir diğeri ırktı: “melez liderliğinden, yerli liderliğine geçiş”. Ama değişimin bir unsuru da, düşünceydi: “devrimci öncülük anlayışından, itaat ederek yönetme anlayışına; yukardan iktidarı ele geçirme hedefinden, aşağıdan iktidar yaratma hedefine; uzmanlaşmış politikadan, gündelik politikaya; liderlerden halka; toplumsal cinsiyete dayalı marjinalleşmeden, kadınların katılımına; ötekini küçümsemeden, farklılığın kutsanmasına” geçilmişti.[11]
Bu analizin sonunda Marcos şunu soruyordu: Meksika’da entelektüeller, politikacılar ve eylemciler de dahil olmak üzere birçok insan, tarihi halkın yaptığını kabul etmekle birlikte, “uzmanların” bulunmadığı bir halk yönetimi karşısında neden bu kadar korkuya kapılıyordu? “Halk yönettiğinde, insanlar kendi atacakları adımlara kendileri karar verdiklerinde, [neden bu insanlar] bu kadar dehşete düşüyorlar”dı?[12]
Marcos, bu sorulara cevap bulmak için, 1 Ocak 1994’te EZLN’nin Chiapas’ın kentlerine indiği ve adımlarıyla dünyayı yerinden oynattığı isyana döndü. İlerleyen günlerde isyancılar ortada bir tuhaflık olduğunu fark etmeye başlamışlardı: “dışardaki insanlar bizi görmüyordu”.[13] Zapatistler, sivil toplumun, isyanlarının gerçek niteliğini anlayamadıklarını sezmişlerdi. “Yerlilere hep tepeden bakmaya alıştıklarından, bize bakmak için başlarını yukarı kaldırmadılar. Bizi hep aşağılanmış halde görmeye alıştıklarından, onurlu isyanımızı anlayamadılar. Bakışları sadece, kar maskesi giymiş vaziyette gördükleri, yani göremedikleri, bir meleze [Marcos’a] odaklandı.”[14]
Bu, Marcos’un açıkladığına göre, hareketin tarihi içinde “Marcos figürünün inşasının” başlangıcıydı. Bu inşanın gerekçeleri ortadaydı: ırkçılık, 500 yıllık sömürü ve aşağılanma, ayrıca politik öncülük anlayışı, insanları birkaç bin yerlinin nelere kadir olabileceğini görmekten alıkoymuştu. Bu insanlara, solun bazı kesimleri de dahildi, çünkü “sol, en çok da devrimci olma iddiasındaki sol da ırkçılıktan nasibini almıştır.”[15]
Hareket, bu görünürlük sorununa çare olarak, yerli isyanı ile toplum arasında –yani, birbiriyle bağdaşmayan iki kozmoloji arasında– sembolik bir dolayım aracı işlevi görecek estetik bir yaratıma başvurdu.
Marcos karakterini illa tanımlamam gerekiyorsa, hiç tereddütsüz, onun renkli bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Daha iyi anlayasınız diye şöyle de diyebilirim: Marcos, Bağımsız-Olmayan-Medya’ydı.[16]
Bu ifadeler çok önemli, çünkü “Marcos’un inşası”ndaki estetik-politik anlama dair bir (öz)eleştiri içeriyor. Marcos, bir mecra olarak imajının bağımsız olmadığını söylemekle, bu imajın iktidar alanına ait olduğu, o alana sızmak için kurgulanmış olduğu gerçeğine göndermede bulunmuştu.
Guy Debord’un izinden giderek, Marcos imajının “gösteri nitelikli” olduğunu, çünkü imajların yapısal bir ayırma, dolayımlama ve etkisizleştirme işlevi gördüğü soyut bir üretim ve toplumsal ilişki rejiminin parçası olduğunu iddia edebiliriz. Debord Gösteri Toplumu kitabında imajların toplumsal ilişkileri düzenleme biçimi sonucunda bireylerin üretim, ihtiyaç, duygulanım, arzu vb. gibi alanlarda kendi varlık koşullarının gerçekliğinden koparıldığını öne sürer. İmajlar insanları, bir soyutlaşma sürecine iter; bu süreçler, Tiqqun’un “kamusallık” diye nitelediği gayri şahsi bir ortak duyu içerisinde gerçekleşir. Kamusallık yoluyla “liberal devlet, nüfusun temelindeki geçirimsizliğe şeffaflık verir” ve böylece onu daha etkili biçimde yönetir.[17]
Dediğim gibi, Marcos figürü, Zapatist isyanı ile toplum arasında köprü kurmak üzere kamusallık alanına yansıtılmıştı. Zapatistlerin politik süreçlerini, daha alışıldık ve kolaylıkla algılanan bir devrimci imgeleme uygun düşen bir estetik çerçeveye yerleştirme ihtiyacının sonucuydu: ırksal ve sınıfsal hiyerarşileri yeniden ürettiği için de (beyaz, eğitimli bir lider), cazip bulunan bir çerçeveydi bu. Fakat bu imaj, hareketin gerçeğinden koparılmış bir soyutlamanın ürünüydü. Marcos’un inşası, isyana bir ölçüde ihanet ediyordu, çünkü onun hem niteliği hem de kompozisyonu konusunda yalan söylüyordu. Yıllar geçtikçe Marcos figürü, kamusallık alanında neredeyse kendi başına bir varlık kazandı, medya tarafından temellük edildi ve gösteri niteliğine büründürüldü, bunun sonucunda da kısmen depolitize oldu.
1851 tarihli bir metinde Fransız bir işçi, büyük sanatçıların (ve sosyalist propagandanın) işçi figürünü temsil ettikleri kalıplaşmış tasvirleri eleştirir: “Döküm işçilerinin sert duruşu, hayranlık verici bazı çalışmalara konu olmuştur. Flaman ve Hollanda okulları, bu duruşun bir  Rembrandt veya bir Van Ostade’nin elinde nasıl iyi sonuçlar yaratabileceğini gösterdi. Ama bizler, bu hayranlık verici eserlere model olan işçilerin, çok genç bir yaşta görme yetilerini kaybettikleri gerçeğini aklımızdan çıkaramıyoruz, ve bu gerçek, o büyük ustaların eserlerine bakmaktan aldığımız zevkin kaçmasına sebep oluyor”.[18] Yani, döküm işçisinin estetik soyutlaması, fabrika koşullarındaki sefaletin üzerini örter. Öte yandan, Rancière şöyle der: “Ressamların, işçilerin yüzlerinde tasvir ettiği heybetli, erkeksi şiirsellik, işçilerin sefaletini örten bir maske değildir basitçe. Bir hayalden vazgeçmenin karşılığında ödenen bedeldir: imajlar dünyasında başka bir yere sahip olma hayalidir bu”.[19] Propaganda veya “kamusallık” adına üretilen imaj, temsil edilen özne (işçi, veya devrimci yerli köylü) üzerinde gizemleştirici ve baskıcı bir etki yaratır, çünkü onu belli bir duruma, veya imajlar dünyasında belirli bir yere tayin ederek, özgür olmasını engeller. “İşçiyi ona ayrılmış yerde tutmak için”, der Rancière, “gerçek hayattaki hiyerarşinin, imgelemsel bir hiyerarşideki kopyasının da olması gerekir […]”.[20]
Bu işçi temsilleri gibi, “Devrimci Marcos” figürü de Zapatist hareketin gerçekliğini (ırk, sınıf ve yapı bakımından) gizemleştirir, ama aynı zamanda Zapatist isyancılara imajlar dünyasında belirli bir yer tayin eder. Marcos’un vedası, bu dinamiği altüst etme hamlesi olarak görülebilir. Uruguaylı sosyolog Raùl Zibechi, bu etkileyici hamleyle birlikte “Zapatistlerin çıtayı muazzam yükseltiğini, bugüne dek hiçbir politik gücün erişemediği bir yere çıktıklarını” öne sürüyor.[21] Gerçekten de Zapatizm’in politik meydan okuması, Marcos’un estetik olarak temsil ettiği askerî liderlik düzeyinde değil, özerkliğin inşasında hayata geçiyor: iktidarın tabandan yaratılmasında, herkes için ve herkesle bağı olan gündelik politikada.
Kaynak: Alessandro Zagato’nun Poetics and Aesthetics in Zapatismo: The Farewell of Subcomandante Marcos başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.
[1] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[2] Deleuze, Difference and Repetition (New York: Columbia University Press, 1994).
[3] Yvon Le Bot, El sueño zapatista. Entrevistas con el Subcomandante Marcos, el mayor Moisés y el comandante Tacho, del Ejercito Zapatista de Liberación Nacional (México: Plaza & Janés, 1997) s. 123.
[4] Subcomandante Marcos, “Subcomandante Marcos escritor. Entrevista por Juan Gelman.” Desinformèmonos, 15 Ocak 1994 http://desinformemonos.org/2014/01/subcomandantes-marcos-escritor-por-juan-gelman/
[5] Kadın giysileri. Jeff Conant, A Poetics of Resistance: The Revolutionary Public Relations of the Zapatista Insurgency, 2010.
[6] GIAP, “Entrevista a Beatriz Aurora”, Rufiàn Revista, 17, 2014 s. 67.
[7] Natalia Arcos ve Alessandro Zagato, “Diálogo n°1: Notas sobre estética y política en el movimiento zapatista” Rufiàn Revista, 17, s. 21
[8]  S’bu Zikide, “The high cost of the right to the city”. Abahlali Official Website, 25 Mayıs 2009 http://www.abahlali.org/taxonomy/term/1093
[9] Slavoj Žižek, “Resistance Is Surrender”, London Review of Books, 29, 22: 7. Resistance is Surrender
[10]  EZLN, “Entre la Luz y La Sombra”, Enlace Zapatista, 25 Mayıs 2014 http://enlacezapatista.ezln.org.mx/2014/05/25/entre-la-luz-y-la-sombra/ İngilizce çevirisi için bkz. Between Light and Shadow
[11] A.g.e.
[12] A.g.e.
[13] A.g.e.
[14] A.g.e.
[15] A.g.e.
[16] A.g.e.
[17] Tiqqun, Introduction to Civil War (Los Angeles: Semiotexte, 2010).
[18] Jacques Rancière, The Nights of Labour: The Workers’ Dream in Nineteenth Century France (Philadelphia: Temple University Press, 1989) s. 5 .
[19] A.g.e.
[20] A.g.e.
[21] Raùl Zibechi, “The Death Of SupMarcos. A Blow to Revolutionary Pride”, Dorset Chiapas Solidarity, 20 Haziran 2014 https://dorsetchiapassolidarity.wordpress.com/2014/06/20/the-death-of-supmarcos-a-blow-to-revolutionary-pride/
5 notes · View notes
tolgaulusoy · 1 year
Text
Tumblr media
Beni Evine Götür (İng. Lead Me Home), Pedro Kos ve Jon Shen'in belgeseli. Film 2017-2020 yılları arasında Los Angeles, San Francisco ve Seattle gibi şehirlerde gittikçe artan evsiz insanlar ve yaşadıkları hakkında. Bu insanların sokakta yaşamalarının bir takım farklı nedenleri var. Film de seçmiş olduğu evsiz insanlar üzerinden bu nedenleri araştırıyor. Tabii ki bu insanların hem ev evsiz kalmasında hem de bir eve yerleştirilememelerindeki en önemli neden konut sorunu ve yüksek kiralar. Bazı görüşmeciler "kira ödemek ile çocuğumuz sağlığı arasında kaldım ve parayı çocuğumun sağlığı için harcayıp kirayı ödeyemeyince evden atıldım" benzeri ifadeler söylüyorlar. Türkiye'de de bu sorun gittikçe artacak pek çok kişinin sonunun bu filmdeki evsiz yaşamak zorunda bırakınlar gibi olacağını düşünüyorum.
4 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months
Text
(Yazı taslağı)
ATEİZM
sizin inandiklariniza inanmayan... ama baska bir suru inanclari ve erdemleri olanlar... İnanıyorum’un tersi inanmıyorum-> dinlerin ortaya çıkmasından bu güne dek süregelen tartışma
insan kendi varoluşuna bşr kutsiyet affetmesi, düşüncenin ve beynin gelişmesi ve dinlerin orataya çıkışı… Burada kronolojik bir sıra izlemeyeceğim ya da seri halinde bşr yazı da yazmayacağım  Sadece bir kaç olguyu ortaya atacağım…
evrenin varolmasının ilk nedeni tanrı ya da ilahi bir güç mü? nihai amaç, akıllı!! ve ahlaklı!! bir yaratık olan insan, tanrının eserimi? yoksa evrimsel seleksiyon şeklinde tesadüflerin eserimi? Ölümden sonra bşr hayatın varlığı inancı ? gibi belli bazı konularda diyalektik bir tartışma…
hemen hemen tüm felsefe ekolleri ve öğretileri gibi ateizm'in kökleri de eski yunan'a uzanır. maddeci yapı belirten çeşitli felsefe okullarının bağlıları, ontolojik yorumları sonucunda ateist bir inanç sergilemişlerdir. "gölge etme başka ihsan istemem" sözüyle yaygın bir ünü bulunan diyojen bunlardan biri ve felsefe tarihinde kâfir diye nitelenen ilk kimsedir. atom kuramcısı demokrit, onun izleyicisi leocippus, sofist'lerden gorgias ve protegoras, kendi adıyla anılan ekolün kurucusu epikür, öne sürdükleri materyalist görüşler bağlamında birer ateist olarak göze çarparlar. rönesans'tan sonra batı'da varlığını hissettiren din-dışı eğilimler ve özellikle de evrenin, doğanın ve insanın, insan toplumunun dinden bütünüyle soyutlanarak yorumlanması sonucu ortaya çıkan görüşler, ateist tutumlara büyük katkılarda bulunmuş, onlara bolca kullanabilecekleri veriler sağlamıştır. nitekim, dinden ve törelerden bağımsız bir siyasetin oluşturulması savını öne süren makyavel, ateizm'i bu alana sokarken; birer ateist olmadıkları hâlde dekart, david hume ve kant gibi kimselerin akılı dinden bağımsız kılma çabaları ve bu doğrultuda öne sürdükleri düşünceler çağdaş ateizm'e tutanaklar hazırlamış oldu. pozitivist yorumlarla oluşturulan bilimsel kuramlar ve evrene yönelik rasyonalist bakış açılarının oluşturduğu ortam, feuerbach'ın öne süreceği düşünceler için çok elverişliydi. xix. yüzyılın en önemli ve sonraki dönemler bakımından da en etkili ateisti olan bu düşünür, tanrı'nın insana özgü ülkülerin bir yansıması olduğunu, insanın özgürlüğünün tanrı'yı inkârla gerçekleşebileceğini öne sürmüş; dini insanın etkinlik alanına indiren bu görüşten yola çıkan marks ise, ezilenlerin egemenliğiyle birlikte dinin de yok olacağı varsayımıyla ateizm'i doruk noktasına çıkarmıştır. bu çizgiyi kemâline ulaştıran nietzsche ise, "tanrı'nın ölümü" adlı kitabında, insanın kendisini bütünlemesi ve özünü bulması için göstermesi gereken en insanca tepkinin ateizm olduğunu söylemiştir. darwin, geliştirdiği kuramla yaratıcı-tanrı kavramını dışlarken; freud, tanrı inancının çaresızlık içindeki insanın çocukluk durumuna dönerek koruyucu bir babaya sığınma ihtiyacından doğduğunu öne sürerek, psikolojik çerçevedeki inkârı gündeme getirmek yoluyla ateizm'e bir başka boyut kazandırmıştır. yüzyılımızdaysa, ateizm'i jean paul şartre, albert camus gibi varoluşçular temsil ettiler. bunlar, insanın evrende bir başına olduğu ve kendi değerlerini belirlemek özgürlüğüne sahip bulunduğu düşüncesinden yola çıkarak, bu özgürlüğü kabulün kaçınılmaz sonucu olarak tanrı'nın inkârına gitmektedirler. agnostizm (bilinmezcilik) ve pozitivizm (olguculuk) gibi ateizm'i andıran görüşler, açıkça "tanrı yoktur" demeyip de "bilinemez" "tartışılması bilimsel değildir" türünden ifadeler kullandıklarından konumuzun dışında kalmaktadır. islâm literatüründe, dehriyye* diye adlandırılan ateizm, kronolojik bakımdan iki ayrı safha halinde irdelenebilir. cahiliyye dönemi dehriliği ve islâm sonrasındaki dehriyyun... kur'an-ı kerîm'de: "dediler ki: o (hayat dedikleri) şey, dünya hayatımızdan başkası değildir; ölürüz, diriliriz, ve bizi ancak dehr (zaman) helâk etmektedir.' halbuki onların bu sözlerinde hiçbir ilimleri yoktur. onlar ancak zanda bulunuyorlar. " (el-casiye, 45/24) haberiyle bildirilen cahiliyye dehriliği, yaratılmayı inkârla zaman ve maddenin ebediliğini öne süren bir inançtır. felsefî anlamdaki islâm sonrası dehrilik ise, muhtemelen, sâsânîler döneminde yaygın bir inanç olarak gözlenen "herşeyi değiştiren ve herşeyden kuvvetli olan, tüm olayları oluşturan ve yönlendiren büyük güç, ilâhî zat olan hürmüz değil, yalnızca sınırsız zamandır" temel inancı üzerine oturtulmuş bulunan zurvanig'in karşılığı ve uzantısıdır. bu inancın sahipleri allah'ı inkâr ederek, bütün oluşları zaman, dehr ya da felek adını verdikleri akışa bağlamaktaydılar.
3 notes · View notes
cinema-winding · 11 months
Text
Tumblr media
Evdeki Düşman:Başlangıç
Bir kaçış öyküsü
Kendinden dünyadan kaçmak içindi bütün çabası. Saklandığı ev aslında onun esir kambın olacaktı.
Tam “dinsizin hakkından imansız gelir” lafının filmi gibi
Korku severler her daim ayrı bir duruş ile sevdiği filmlerden . Bunun bir özelliği tabii ki filmden sonra aynı buna benzer bir gerçek bir olayın yaşanması. Yapımcılar olayın birinci perdesini çekmeye ikna etmiş gözüküyor.
Ve filme geçelim.
Akıl hastanesinden kaçarak zengin bir ailenin kaybolan çocuğunun yerine geçen bir kızın hikayesini konu ediyor. Rusya’da bir psikiyatri kliniğinde yatan Leena Klammer, uzun süredir kaçmayı planlar. Sonunda amacına ulaşan Leena’nın önündeki hedef yeni bir kurban aile. Amerikalı varlıklı bir ailenin kayıp kızı rolüne bürünerek oyununa başlar. Ancak Leena’nın artık "Esther" olduğu yeni hayatında planlamadığı bir durum vardır. Anne Tricia, çocuklarını korumak için Esther’in karşısına dikilen her şeyi göze alan biridir.
Bir yetim olan Esther yine kendinden nefret ettiriyor ama bu kez büyük bir farkla: Ondan daha nefretlik bir aileyle birlikte.... Filmin aile kavramıyla alakalı bazı dertleri olduğunu görüyoruz. Yer yer donu ifadeler her an patlamaya hazır bir bomba izlenimi yaratıyor.
Ailenin de yozlaşmış ve sevgi değil mecburiyetten birbirine katlanan bir grup insanın. Dengelerini korumak için neler yapabileceğine tanık oluyoruz . Her ailenin bir sırrı vardır . Esther ise sırlarını ile gelen bir yabancıydı . Sırlar ortak hedef uğruna aynı masada toplanmalarına sahne mi olacak? Yoksa savaş çok daha sert mi geçecek ? Seyircinin gerilmesine ,izlemesine ve beklentiyi yüksek tutan bir film karşınızda. Bazen bir aileye dahil olmak yalnızlıktan çok daha kötüdür .
3 notes · View notes
varesteseyyahh · 2 years
Text
Kadınları kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırdılar 12 Eylül'ün tanığı ve mağduru 32 kadının anlatımlarında yer alan bazı ifadeler şöyle;
- "Elektrik dâhil bütün işkence yöntemlerini yaşadık ama en ağırı cinsel işkenceydi."
- "Tecavüz ettikleri kadınları kanlı etekleriyle koğuş koğuş dolaştırdılar."
- "Kocasının yanına getirdiler kadını, sordular 'Kim bunun kocası' ardından da 'Şimdi tecavüz etmeye götürüyoruz' dediler."
- "Etekleri başlarımıza geçiriyor, altımızın çıplak olmasını sağlıyor, 'gez' diyorlardı."
- "Sütyenlerimize elektrik veriyorlardı."
- "Banyodan çıkıp bornozla karşımıza gelirler ve bize
baka baka mastürbasyon yaparlardı."
- "En büyük işkence başka kadınların çığlıklarını dinlemekti"
- "11 yaşında ikiz oğulları olan arkadaşımızın, oğullarına işkence yapıp sesini ona dinletmişlerdi."
- "Lağım sularının içine zorla kadınları soktular."
- "Serbest bırakıldım ve eve gittim. Beni yıllarca görmeyen annemin bana ilk dediği şey, 'Bunca yıl neredeydin?' olup, kızlık muayenesine götürdü."
3 notes · View notes
erkekmodu · 2 years
Text
Erkeklerin Sevişirken Duymak İstediği Sözler
Tumblr media
Tüm erkeklerin sevişirken duymak istediği sözler var. Belki kulağına "Kıvrımlarını seviyorum" diye fısıldıyor ya da ne kadar harika hissettiğini söylüyor. Sözlerinde, deneyimi daha da şehvetli ve tahrik edici kılan bir şey var. Sözleri ister tatlı ister yaramaz olsun, her şeyi daha iyi hale getirir. Ama erkeklerin sevişirken duymak istediği sözlerin ne olduğunu düşündünüz mü? Erkeklerin düştüğü sözler, kocanıza cilveli sözler ve erkeğe çılgın sözler arıyorsanız bu yazımızda bulacaksınız. Seks sırasında bir monolog duymaları gerekmez, ancak arada sırada küçük ifadeler ve iltifatlar bir erkeğin kendine olan güvenini artırmakla kalmaz, aynı zamanda onları daha da tahrik eder. https://www.youtube.com/watch?v=LnJ5kwUcAkE&ab_channel=KadnBak Günün sonunda, erkeklerin yatakta ne duymaktan hoşlandıklarını bilmek konusunda kadınlar ve erkekler o kadar da farklı değiller. Erkekler de kadınlar da sevgi ve bağlantı arayan duygusal varlıklarız. Erkeklerin sevişirken duymak istediği sözler sandığınız kadar şehvetli olmak zorunda değildir *yine de bu onların edepsiz konuşmayı sevmedikleri anlamına gelmez*.
Erkeklerin Sevişirken Duymak İstediği Sözler
Erkeğin seni yatakta tatmin etmesini bekliyorsun ve o da senden aynısını bekliyor. Birbirinizi cinsel olarak tatmin etmek için bu ifadelerden bazılarını kullanmak cinsel yaşamınızı güçlendirmeye yardımcı olabilir. Ve bunu kim istemez? Bir dahaki sefere sen ve erkeğin çıldırmaya başladığınızda bu ifadelerden bazılarını test edin. İşte erkeklerin yatakta duymak istedikleri sözler.. 1. "Geliyorum." Sadece duymak istemiyorlar, komşularının da duymasını istiyorlar, o yüzden çığlık at. Her erkek seni orgazm ettiğini bilmek ister ve bunu ona açıkça orgazm olduğunu söylemekten daha iyi ne söyleyebilirsin, bilirsin seksi dışında? 2. "Bana karşı gelmekte çok iyisin." Bunun birçok erkek için bir çekişme noktası olduğunu biliyoruz, bu yüzden endişelenecek bir şeyimiz olmadığını bilmek güzel. Erkekler, çöp atmak gibi sıradan bir şey olsa bile, bir şey yaparken bunu duymak isterler. Erkekliğimize doğrudan meydan okuyan bir şey olduğunda, bu arzu on kat artar. 3. "Çok büyüksün." Bu, genel ağırlığımız ve çevremiz değil, doğrudan penisimizle ilgilidir. Hiç kimse, "Sen o kadar büyüksün ki, bedenlerimizin tasarlandığı bu ilkel insan etkileşimini seninle lojistik olarak yürütemem" diye duymak istemiyor. 4. "Vay canına, bu şimdiye kadar yaptığım en iyi seksti." Yine de demek zorundasın. Arkadaşın Sema'ya köftesinin korkunç olmasına rağmen güzel olduğunu söylediğin gibi söylüyorsan bunu anlayabiliriz. Çünkü kötü seks köfte gibidir: İkisi de iyi insanların başına gelen korkunç şeyler. 5. "Daha önce hiç böyle gelmemiştim." Guinness Rekorlar Kitabı rekor kırmanın beynimizin en temel kısımlarını gıdıkladığını fark eden adamlar tarafından başlatıldı. Vajinanızın kişisel orgazm şampiyonu olduğumuzu bilmek içimizi ısıtıyor. 6. "Kahretsin, az önce piyangoyu kazandın." Kelimenin tam anlamıyla. Bunu günümüzün herhangi bir noktasında duymayı çok isteriz. Penisimiz vajinadayken milyonlarca dolar kazandığımızı öğrensek daha da iyi olurdu. 7. "Bana ne istersen yap." Sizi hemen köpek stiline sokacağız. 8. "Böyle çok seksi görünüyorsun." Vay, ne? Erkekler seksi görünebileceklerini düşünmüyorlar çünkü biz erkeğiz. Yılın Adamı için kısa listede olmadığımız sürece, bu iltifat hoş bir şekilde beklenmedik. 9. "Ah, en iyi arkadaşım kapıda. Katılabilir mi?" Evet. Tüm arkadaşlarınızı davet edin. Bu bir aldatma mı? 10. "Bütün vücudum titriyor." Bu, iyi yaptığımızın fiziksel kanıtı ve sadece numara yapmadığınızı biliyoruz. 11. "Sana oral s*ks yapabilir miyim?"  Biz orada yatarken tüm işi yapıp yapamayacağını mı sordun? Evet. 12. "Bu o kadar güzeldi ki, bir planım olmasa da arkadaşlarınızla maç izlemek için bara gitmeniz umurumda bile değil." Yaptık, mükemmel orgazmı elde ettik. 13. Adını söyle Bazı erkekler isimlerini söylediğinde buna bayılırlar. Şimdi, eğer uzun bir isimleri varsa ya da 'yaşlı adam' isimleri varsa, pek iyi sonuç vermeyebilir. 'Hakan' veya 'Barış' adını bağırmak tam olarak bir külot damlalığı değildir. Adını kulağına şehvetli bir şekilde fısıldayabilir veya o noktaya geldiğinde çığlık atabilirsiniz. Her durumda, onu sevecek. 14. Gürültü yap Seks sırasında bir şeyler söylemeyi sevmiyorsan, sorun değil. Fazla bir şey söylemene gerek yok, ama ses çıkarmak seni uzun bir yol kat edecek. Olmaması gereken tek şey susmak. Seks söz konusu olduğunda, sessizlik işlerin iyi gitmediğinin bir işaretidir. Kendinizden zevk alıyorsanız, bunu inleyerek, nefes nefese kalarak veya inleyerek ifade etmekten korkmayın. Read the full article
2 notes · View notes
cafemedyam · 2 years
Text
Gökhan Durmuş:
“Dezenformasyon sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın sorunu. Basın meslek örgütlerinin dezenformasyonu engelleyecek bir düzenlemeye “hayır” demesi beklenemez. Ancak geçtiğimiz Haziran ayından hazırlanan ve komisyonlardan geçen yasa tasarı dezenformasyonu engelleyecek bir yasa tasarısı değil bir kontrol ve sansür yasasıdır. Bizim karşı çıkmamızın nedeni de budur..
Tasarının içeriğine baktığımızda bunları net olarak görüyoruz. Ağırlıkla muğlak ifadeler ile gazetecilik faaliyetleri suç olarak gösterilebilinecek."
1 note · View note
teneres · 2 years
Text
Tumblr media
Doğrunun yanlışa, yanlışın doğruya döndüğü zamanlardayız. Şüphesiz ki bu vakitlerin geleceğini Rasulullah ﷺ bize bildirmişti.
Garip olan hidayet asrından uzaklaştıkça kötülüklerin artması, doğrunun terk edilmesi değil, hidayet asrına uyduklarını söyleyip, kendini hak ehli görenlerin/gösterenlerin batılı hakka tercih etmeleri hatta batılı hakk diye isimlendirmeleri.
Sosyal medya sayesinde (!?) gördüğümüz üzere kendisini selefin yolu üzere olmakla niteleyen muvahhidlerin/muvahhidelerin de bu konuda ya cehaletleri ya da bir umursamazlıkları mevcut. İnsandır hata yapar elbette de, ayıp olan bilmemek değil öğrenmemek ve hatada ısrar etmektir.
Kitabın içeriğine gelince; Elbani, İbn Hazm'ın ilgili konudaki risalesine dayanarak günümüzde bilindiği şekliyle müziğe helal diyen ve hadisleri ya görmezden gelen ya da zayıftır/aslı yoktur gibi hadis ilminin kaideleriyle alakasız şekilde hevasına göre hüküm veren çağdaş alimlere(?!) ve İbn Hazm'ın görüşüne reddiye vermiştir. Bu çağdaşlar ise Muhammed Ebu Zehra, Yusuf el-Karadavi ve Muhammed Gazali'dir.
Her ne kadar kendisinde bazı itikadi ve fıkhi yanlışlıklar bulunsa da, Elbani bu eserinde gayet güzel bir çalışma yapmıştır. Sadece kendi açıklamalarını değil, seleften ve haleften alimlerin konu hakkındaki sözlerini de eklemiştir.
Yine konuya dair hadislerin değerlendirilmesi ve bunun sonucunda helal/haram hükmü verilmesi söz konusu olduğundan, hadis usulüne dair başlangıç diyebileceğimiz dipnotlar ve açıklamalar mevcut.
Özet olarak kitabın sonucunu söylersek;
Çalgı aletleri haramdır. Sahabeden gelen ve ne yazık ki tercüme eser olduğu için "şarkı söyledi" gibi tercüme edilen ifadeler de kast edilen aslında çalgı aletsiz, içinde haram yahut küfür bir söz bulunmayan şiirlerin, nağmeli şekilde söylenmesidir. (Bknz: Neşid/ezgi) Bu bağlamda eskiden ve günümüzde ortaya atılan "içinde haram bir söz yoksa müzik caizdir" sözünün hakikati budur.
Bunlardan sonra; birileri çıkıp paylaştığım kitabı okumadan, sanki müziğin caizliğini savunan kimselerin sözlerini okumamışım/ız gibi garip itirazlarda bulunmasın. Veyahut falanca alim caiz diyor ama, sen ondan daha mı iyi biliyorsun, siz harama helale dikkat ediyorsunuz da bunlar dikkst etmiyor mu gibi daha da garip bir çıkış yapmasın. İşte insanların sakındırıldığı ve hakkında çokca kötüleme gelen taklid ve rey (görüş) budur. Kimin neye caiz dediğinin bir önemi yok. Önemli olan neye dayanarak caiz dediğidir. Bundan daha önemlisi ise delil diye getirdiği hadis/ayet hakkında konuşurken "kitaba mı uyuyor yoksa kitabına mı uyduruyor" sorusunun cevabıdır. Ancak eskilerin dediği gibi kabul etmek istemeyen için "o uçsa da yine keçidir"
Yunus Suresi 39. Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelip ulaşmamış bir şeyi (kısır akılları ve nefsani duygularıyla) yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı.
Son olarak; hakikat şu ki günümüzde şarkı diye ortada olan pek çok söz bırakın haramı Allah'a isyan ve bolca küfür söz içeriyor.
"Cennete değişmem saçının telini" , "bir tanrıya taptım bir sana" , "sen affetsen ben affetmem" vb. nice batıl laflar.
5 notes · View notes
zamanin-izinde · 10 days
Text
Matematiğin Felsefesi ve Felsefenin Matematiği
Matematiğin felsefesi ve felsefenin matematiği, hem matematiksel hem de felsefi düşüncenin kesişim noktalarını araştıran iki önemli disiplindir. Bu makalede, matematiğin doğasını, onun felsefi temellerini ve matematiksel düşüncenin felsefi yansımalarını inceleyeceğiz.
Matematiğin Felsefesi
Matematiğin felsefesi, matematiğin doğası, anlamı ve doğruluğu üzerine derinlemesine düşünmeyi içerir. Bu disiplinin başlıca soruları şunlardır: Matematiksel nesneler gerçekten var mıdır, yoksa sadece insan zihninin bir ürünü müdür? Matematiksel doğrular evrensel midir, yoksa kültürel ve tarihsel bağlamlara mı bağlıdır? Matematiksel Platonizm Matematiksel Platonizm, matematiksel nesnelerin soyut ve bağımsız bir gerçekliğe sahip olduğunu savunur. Platoncular, matematiksel nesnelerin zaman ve mekandan bağımsız olarak var olduğunu ve bu nesnelerin insan zihninden bağımsız bir şekilde keşfedildiğini öne sürerler. Bu görüş, matematiğin evrenselliğini ve nesnelliğini vurgular.
Mantıkçılık, Formalizm ve Sezgicilik
- yüzyılın başlarında, matematiğin temelini sorgulayan çeşitli felsefi akımlar ortaya çıktı: - Mantıkçılık (Logicism): Matematiksel kavramların mantıksal kavramlara indirgenebileceğini savunur. Bertrand Russell ve Alfred North Whitehead gibi filozoflar, matematiğin tümünün mantıksal temelini göstermek için çalışmışlardır. Mantıkçılığın temel amacı, matematiği mantığın bir dalı olarak göstermektir. Russell'ın "Principia Mathematica" adlı eseri bu alandaki en önemli çalışmalardan biridir​ (Wikipedia)​​ (Encyclopedia Britannica)​. - Formalizm: Matematiğin belirli bir formal dil ve kurallar bütünü olarak ele alınması gerektiğini öne sürer. David Hilbert, matematiğin kesinliğini sağlamak için formal sistemlerin kullanılmasını savunmuştur. Hilbert'in programı, matematiğin tümünün aksiyomatik bir sistem içinde formüle edilebileceğini ve bu sistemin tutarlılığının kanıtlanabileceğini öne sürer​ (Encyclopedia Britannica)​. - Sezgicilik (Intuitionism): Matematiksel doğruların insan zihninin sezgisel yapısıyla keşfedildiğini savunur. L. E. J. Brouwer, matematiğin sezgisel temellerini vurgulamıştır. Sezgicilik, matematiksel nesnelerin sadece zihinsel yapıların bir ürünü olduğunu savunur ve matematiksel gerçekliğin insan zihninin yaratıcı etkinliklerine bağlı olduğunu öne sürer​ (IEP)​.
Matematiksel Nesnelerin Doğası
Matematiksel nesneler gerçekten var mıdır? Bu soru, matematiğin felsefesinin ana sorularından biridir. Matematiksel Platonizm, bu nesnelerin gerçekten var olduğunu savunurken, bazı felsefi görüşler bu nesnelerin yalnızca zihinsel veya fiziksel dünyanın bir parçası olmadığını belirtir. Örneğin, nominalistler, matematiksel nesnelerin yalnızca semboller ve adlar olduğunu savunurlar. Nominalizm, matematiksel varlıkların fiziksel dünyada karşılıklarının olmadığını, sadece dilsel ifadeler ve semboller olarak var olduklarını öne sürer​ (Encyclopedia Britannica)​​ (Cambridge.org)​.
Matematiksel Gerçeklik ve Uygulama
Matematiksel teorilerin ve nesnelerin bilim ve teknoloji gibi alanlardaki uygulanabilirliği, matematiğin felsefi önemini pekiştirir. Matematiğin pratik uygulamaları, onun soyut teorilerinin gerçek dünyada nasıl bir karşılık bulduğunu gösterir. Matematiksel nesnelerin fiziksel dünyayla olan ilişkisi, bu tartışmaların önemli bir parçasıdır. Örneğin, fiziksel dünyada matematiksel modellerin kullanımı, bu nesnelerin soyut değil, somut ve pratik uygulamalara sahip olduğunu gösterir. Bilimsel teorilerin matematiksel formülasyonları, matematiksel nesnelerin gerçekliğinin bir kanıtı olarak görülür​ (Encyclopedia Britannica)​​ (IEP)​.
Felsefenin Matematiği
Felsefenin matematiği ise felsefi argümanlar ve düşünce sistemlerinin matematiksel temellere dayandırılması üzerine yoğunlaşır. Bu yaklaşım, matematiksel düşüncenin felsefi temellerini ve matematiğin felsefi sorgulamalara nasıl yanıt verdiğini inceler. Özellikle, matematiksel gerçeklik ve doğruluk konusundaki felsefi tartışmalar, bu alanın ana temalarını oluşturur. Matematiksel nesnelerin doğası, onların ontolojik statüsü ve epistemolojik temelleri, felsefi matematikçilerin üzerinde durduğu başlıca konulardır. Matematiğin felsefesi ve felsefenin matematiği, hem teorik hem de pratik açıdan zengin ve derinlemesine tartışmalara açıktır. Bu iki disiplin, matematiksel düşüncenin ve felsefi sorgulamanın kesişim noktasında yer alır ve insan bilgisinin sınırlarını zorlar. Matematiksel doğruların ve nesnelerin doğası hakkındaki tartışmalar, matematiğin hem bilimsel hem de felsefi anlamda önemini vurgular. Kaynaklar ve İleri Okuma Kaynaklar ve İleri Okuma - Britannica, Philosophy of Mathematics - Internet Encyclopedia of Philosophy, Philosophy of Mathematics - Wikipedia, Philosophy of Mathematics İlginizi Çekebilir İlginizi Çekebilir - Matematiksel Platonizm Nedir? - Mantıkçılık ve Matematik: Bertrand Russell'ın Katkıları - Sezgicilik ve Matematik: L.E.J. Brouwer'ın Görüşleri
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Matematiksel Platonizm nedir?Matematiksel Platonizm, matematiksel nesnelerin soyut ve bağımsız bir gerçekliğe sahip olduğunu savunan bir felsefi görüştür. Bu nesnelerin zaman ve mekandan bağımsız olarak var olduğunu öne sürer.Mantıkçılık, formalizm ve sezgicilik arasındaki farklar nelerdir?Mantıkçılık, matematiksel kavramların mantıksal kavramlara indirgenebileceğini savunur. Formalizm, matematiğin belirli bir formal dil ve kurallar bütünü olarak ele alınması gerektiğini öne sürer. Sezgicilik ise matematiksel doğruların insan zihninin sezgisel yapısıyla keşfedildiğini savunur.Matematiksel nesneler gerçekten var mıdır?Bu soru, matematiğin felsefesinin ana sorularından biridir. Matematiksel Platonizm, bu nesnelerin gerçekten var olduğunu savunurken, bazı felsefi görüşler bu nesnelerin yalnızca zihinsel veya fiziksel dünyanın bir parçası olmadığını belirtir. Read the full article
0 notes
selimugurlu · 24 days
Text
Oyunun Türkçe Yama İhtiyacı Bir oyunun Türkçe yama ihtiyacı, oyunun orijinal dilinin Türkçe olmayan bir ülkede oynanmak istendiğinde ortaya çıkar. Orijinal dildeki oyunu anlamakta zorluk çeken oyuncular, oyunun Türkçe olarak çevrilmiş bir sürümünü isteyebilirler. Bu nedenle, oyun yapımcıları veya oyuncular topluluğu tarafından oyunun Türkçe yaması geliştirilir. Oyunun Türkçe yama geliştirme sürecinde birçok adım vardır. İlk olarak, oyunun orijinal diliyle aynı kalitede bir çeviri yapmak önemlidir. Çevirinin yanı sıra, oyun içerisinde bulunan metinlerin ve diyalogların yerelleştirilmesi gerekir. Bu, oyunun Türkçe konuşulan bir toplumda gerçekçi bir şekilde anlaşılmasını sağlar. Oyunun Türkçe yama sonuçlarına gelindiğinde, birçok artı ve eksinin olduğunu söyleyebiliriz. Oyunun orijinal dilinden Türkçe'ye çevrilen metinlerin kalitesi büyük önem taşır. Yanlış anlaşılabilecek ifadeler veya anlam kaymaları, oyuncuların oyunu tam anlamıyla yaşayamamasına neden olabilir. Ancak, birçok oyunun Türkçe yama süreci başarılı bir şekilde tamamlanmıştır ve oyuncular tarafından olumlu bir şekilde karşılanmıştır. Oyunun Türkçe yama ihtiyacı, oyunun orijinal dilinin Türkçe olmayan bir ülkede oynanmak istendiğinde ortaya çıkar. Oyunun Türkçe yama geliştirme sürecinde çeviri ve yerelleştirme önemli adımlardır. Oyunun Türkçe yama sonuçları, çevirinin kalitesine bağlıdır ve oyuncuların oyunu daha iyi anlamasını sağlar. Oyunun Türkçe Yama İhtiyacı Oyunun Türkçe Yama Geliştirme Süreci Oyunun Türkçe Yama Sonuçları Oyunun orijinal dilinin Türkçe olmayan bir ülkede oynanmak istendiğinde ortaya çıkar Oyunun çevrilecek metinlerinin ve diyaloglarının yerelleştirilmesi gerekmektedir Oyunun Türkçe olarak çevrilen metinlerinin kalitesi oyuncu deneyimini etkiler Çeviri ve yerelleştirme önemli adımlardır Çevirinin yanı sıra, metinlerin gramatik doğruluğu ve anlam bütünlüğü dikkate alınmalıdır Oyunun Türkçe yaması tamamlandığında oyuncuların oyunu daha iyi anlamalarını sağlar Oyuncuların oyunu daha iyi anlamasını sağlar Birçok oyunun Türkçe yama süreci başarılı bir şekilde tamamlanmıştır Bazı oyunlarda kalite sorunları veya anlam kaymaları yaşanabilir Oyunun Türkçe Yama Geliştirme Süreci Oyunun Türkçe Yama Geliştirme Süreci, bir oyunun orijinal dilinden Türkçe'ye çevrilmesi ve dil desteğinin eklenmesi sürecidir. Birçok oyunsever, oyunları Türkçe olarak oynayabilmenin keyfini yaşamak istemektedir. Bu nedenle, birçok oyuncu ve topluluk, oyunların Türkçe dil desteğiyle oynanabilmesi için gönüllü olarak çalışmaktadır. Türkçe yama süreci genellikle bir topluluk çabasıdır. Oyunun hayranları veya gönüllü çevirmenler, oyunun metinlerini, diyaloglarını ve menülerini ana diline çevirir. Bu süreç, oyunun derinlemesine anlaşılması ve kültürel bağlamda doğru bir şekilde tercüme edilmesini gerektirir. Çeviri yapılırken oyunun atmosferi, karakterlerin kişilikleri ve oyunun hikayesi göz önünde bulundurulur. Yamalama süreci genellikle bir dizi adımdan oluşur. İlk olarak, oyunun metin dosyaları ve kaynakları analiz edilir. Çeviri yapılacak metinler belirlenir ve çeviri ekibi oluşturulur. Ardından, çeviri ekibi, dil bilgisi ve hedef kitlenin beklentilerine uygun bir şekilde çevirileri yapar. Çeviriler düzenli olarak gözden geçirilir ve düzeltilir. Son aşamada ise çeviri metinleri oyunun yapımcılarına gönderilir ve oyunun Türkçe yaması tamamlanır. Yama geliştirme süreci sırasında işbirliği önemlidir. Oyun geliştiricileri ve oyunseverler, çeviri ekibine geri bildirim sağlarlar. Çeviri ekibi, oyunun Türkçe yamasını sürekli güncel tutar ve kullanıcıların başvurabileceği bir destek sağlar. Oyuncular da oyunun Türkçe yamasının kalitesini test eder ve geribildirimde bulunur. Bu şekilde, oyunun orijinal dilinden Türkçe'ye doğru ve eksiksiz bir şekilde çevrilmesi sağlanır. Oyunun Türkçe Yama Sonuçları Bir oyun düşünün, en sevdiğiniz oyun olabilir veya yeni keşfettiğiniz bir oyun olabilir. Ancak, bu oyunun orijinal dilinde veya İngilizce dışında bir dilde olduğunu farz edelim.
Türkçe bilmeyen oyuncular için bu durum oldukça dezavantajlı olabilir. Ana konuyu veya hikayeyi anlamamaları, oyun deneyimini olumsuz etkileyebilir. İşte tam da bu noktada, oyunun Türkçe yama ihtiyacı ortaya çıkar. Türkçe yama, bir oyunun orijinal dilinden Türkçe'ye çevrilmesi anlamına gelir. Bu, oyunun Türk oyuncular için daha erişilebilir hale gelmesini sağlar ve oyuncuların oyunu tam anlamıyla deneyimlemelerini sağlar. Oyunun Türkçe yama geliştirme süreci oldukça zahmetli bir süreç olabilir, ancak sonuçlar oldukça tatmin edici olabilir. Bir oyunun Türkçe yaması tamamlandığında, Türk oyuncuların oyunu daha rahat bir şekilde oynayabilecekleri ve oyun dünyasının tadını çıkarabilecekleri anlamına gelir. Artık ana konuyu veya hikayeyi anlamak için çeviriye ihtiyaçları yoktur. Kendi dilinde oyunu oynamak, oyuncunun daha derin bir bağ kurmasını sağlar ve daha iyi bir oyun deneyimi sunar. İçeriğin Zenginleştirilmesi Oyunun Türkçe yama sonuçları, oyunun Türk oyuncular arasında daha popüler olmasını sağlar. Türk oyuncular için daha rahat bir deneyim sunan oyunlar, daha fazla oyuncunun oyunu tercih etmesine yol açar. Bu da geliştiricilerin Türk pazarındaki varlığını güçlendirerek daha fazla gelir elde etmelerini sağlar. Liste ve Tablo Kullanımı Oyunun Türkçe yama sonuçları daha iyi anlaşılabilmesi için bir liste ve tablo kullanabiliriz: Oyunun Türkçe yaması tamamlandığında, oyunun Türk oyuncular arasında popülerlik kazandığı görülmüştür. Türk oyuncular, Türkçe dil desteği sağlayan oyunları tercih ederek daha rahat bir oyun deneyimi yaşamaktadırlar. Oyunun Türkçe yama sonuçları, geliştiricilere Türk pazarında daha fazla büyüme potansiyeli sunmaktadır. Oyunun Türkçe Yama Sonuçları Artan Oyuncu Sayısı Türk oyuncular için daha iyi oyun deneyimi Geliştiriciler için genişleyen pazar
0 notes
pazaryerigundem · 1 month
Text
Federal Mogul Powertrain Otomotiv'den zorunlu açıklama
https://pazaryerigundem.com/haber/169185/federal-mogul-powertrain-otomotivden-zorunlu-aciklama/
Federal Mogul Powertrain Otomotiv'den zorunlu açıklama
Tumblr media
Federal MogulPowertrain Otomotiv AŞ, 3 Mayıs 2024 Cuma Günü bir yerel haber portalında şirketimizle ilgili yayımlanan ve daha sonra da bu yayın temelinde, bazı basın yayın kuruluşlarında ve sosyal medya ortamlarında yayılan asılsız bir haberle ilgili kamuoyuna zorunlu açıklama yaptı.
KOCAELİ (İGFA) – Federal Mogul İzmit Piston ve Pim Üretim Tesisleri şirketinden yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler yer aldı:
“Öncelikle belirtmek isteriz ki ‘Federal Mogul’da Grup Seks Skandalı” başlıklı haber kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır. İlgili Fabrikamızda bahse konu olay gerçekleşmemiş olup, buna bağlı olarak iş akdinin feshi de söz konusu değildir. Şirketimizin kurumsal itibarını zedeleyen bu tür asılsız haberlere ve buna bağlı olarak gerçekleşen paylaşımlara itibar edilmemesini önemle rica ederiz. Ayrıca bu süreçtegerek hukuki gerekse de diğer haklarımız korunacak şekilde gerekli çalışmaların titizlikle yürütüldüğünü de ifade etmek isteriz. Kamuoyunun takdirine saygılarımızla sunarız.”
Tumblr media
  BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Yinelediğim İfadeler
✍🏻 Hayrettin Geçkin
https://www.gundemarsivi.com/yineledigim-ifadeler/
Zaman zaman Zeynep beni uyarıyor. Diyor ki; “bazı ifadeleri yazılarında çok sık tekrar ediyorsun. Örneğin ‘Mümkün hayatlar, mümkün insan ilişkileri.’ ‘ileri bir insanlık’, ‘doğayla bir sevgili yakınlığı’, ‘adil, demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü bir dünya’, ‘baş başa düş düşe vermek’…” Daha da var saydıkları.
Haksız değil ama. Sahiden öyle yapıyorum. Ama söz darlığından değil bu. Benim yazılarımın, adım olmadan mührüdür bu ifadeler. Çünkü bir umut işçisiyim, düşçü gerçekçi biriyim. Düşlerimin de gerçeğin sınırlarına alınmasında ısrarcıyım… Ve buna bağlı olarak eylem adamıyım.
Pısırık, korkak, salt kendini seven, başkalarının acılarına seyirci kalan, dayanışmadan kaçınan ve çevreye duyarsız kalan biri olursam kendimden iğrenirim ki bu kesin…
Bir kerelik yaşamımda herkes için özgürlük, herkesin yaşam hakkı ve bunları savunmak benim duruşum… Özgürlüğüm kaynağını başkalarının ve doğanın haklarını savunmaktan alıyor. Ne yapabilirim ki!….Şiirlerim de bu seyirde. Diyeceğim Zeynep’in saydığı, yinelediğim ifadeler bir ibadet gibi bilerek, isteyerek ve tasarlayarak yazılarıma aldığım ifadelerdir. Benim ki bir Müslüman’ın her dua okuyuşunda “bismillahirrahmanirrahim” demesi gibi bir şey…
Gelecekçiyim çünkü. Geleceğin beklenmeyeceğini, yapılıp yaratılması gerektiğini düşünüyorum her daim. Her türlü ifademi de bu yinelediğim yedi sekiz ifadenin üstüne inşa ediyorum… Bunlar bir kaide görevi görüyor yazılarımda…
Dayanışmak zorunda olduğumuz kötü zamanlarımızda, insanlığın aciz kaldığı günlerde bir dünya görüşü olarak düşçü gerçekçi yaklaşımlarımın bana iyi geldiğini hissettim. Parayı bir amaç değil bir araç olarak görmek gerektiğine ilişkin düşüncelerim daha çok güçlendi. İnsanın kazancını mala mülke ve eşyalara harcayacağına kendisini geliştirecek deneyimlere harcaması aklıma daha çok yatmaya başladı. Kendi kendime diyorum ki duygusal anlamda alma-verme dengesi daha insanidir ve insanın yaşam kalitesini artıracak şeydir.
Dayanışmayı oldukça önemli buluyorum. İnsanlara sıcak davranmayı, kimseyi kırmamayı… Annemin, “yapmadığın gönlü sakın yıkmayasın oğul” sözü ise kulağımdan hiç çıkmaz.
Sürekli olarak insanlara negatif duygular aşılamaya çalışan, bencil, doyumsuz insanlara zaman ayıracak kadar uzun bir ömrüm yok, bunu geç de olsa anladım. Konuşmayanlardan, gülümsemesini bilmeyenlerden sorusu olmayanlardan ve olup bitenler karşısında “bana ne” diyebilenlerden korkuyorum açıkçası. Konfüçyüs’ün “konuş ki seni göreyim” sözü benim için insan ilişkilerinde belirleyici.
Kendi yaşam pratiğimden anladım ki sadelik, estetik olandır. Çok fazla eşyanın olduğu bir odada ne kitap okuyabilirim ne de bir şey yazabilirim. Su bile iştahla içilmez böyle yerlerde diye düşünürüm hep… Ne derseniz deyin bana öyle geliyor.
Doğanın kuralarına uyarak, onunla sonsuz bir ilişki içinde olmayı bir yaşam biçimi seçerek kalan ömrümü daha anlamlı hale getirmek istiyorum. Ona minnettarlığımı; onu korumak için elimden geleni yaparak gösterebileceğime de inanıyorum ayrıca. Bu nedenledir ki her daim ağaçların, kuşların, börtü böceğin ve suların yanındayım. Bir şiirimde geçen “ağaçlar yurdumuz” dizesine, olur olmaz zamanlarda dilimin ucunda rastlayışım bundan olmalı.
Söz nerden açılmıştı? Yinelediğim ifadelerden! Onları seviyorum. Dedim ya topu topu yedi sekiz tane zaten. Ne yapayım, başka bir şeyim yok ki. Sayın ki onlar da benim mal varlığım! Tahta atımın, taş arabamın yerine de seviyorum onları. Bari onları kaybetmeyeyim. Kaldı ki dünyaya nereden gidilir soruma onlar yankı veriyor. Yarın güzel olacaklar satan biriyim ya! Düş fiyatına… Bir çerçi gibi sokak sokak dolaşırken de işimi kolaylaştırıyorlar onlar benim.
Hayrettin Geçkin
#doğasevgisi #edebiyat #deneme #hayat #umut #sözlerinönemi #olumlamak #iyibirinsanolmak #minimalizm #inanç #huzur #dayanışma
0 notes