Tumgik
#ben nasıl uyudum bu kadar ya
reyliika · 5 months
Text
Hayırlı sabahlarrr
Bugün misafirler var temizliğe başlamam lazım annem her şeyi bana kitleyip dışarı çıktı
9 notes · View notes
Text
Çok Hızlı! (6) (Orhan 36 Y., Bursa)
Gece 23:00 civarı bir mesaj geldi Sevgi'den, "Biz Fatma abladayız!" diye. Bir de foto ekliydi. Hikmet'in yarağı Fatma'nın amında, Sevgi de Fatma'nın götüne vibratörü sokarken çekilmişti. Cevap olarak, "Vay alçaklar :)" deyip gülücük gönderdikten sonra balkona çıkıp sigara yaktım...
Her blokta 8 daire olan, 4'er katlı, 10 bloklu bir sitede, 4. katta oturuyordum. 10 blok da sitenin ortasına otoparka aynı zamanda dış taraflara bakan bir haldeydi. Balkonlar pimapenle kapanmış, bir oturma grubu sığacak büyüklükte bana göre evin en rahat bölümlerinden biriydi. Sigaramdan bir nefes çekip karşıya doğru üfledim. O an mesaja cevap var mı diye telelefonumu kontrol edip kafamı kaldırdığımda, karşı çapraz blokta, aynı katta biri sigarasından nefes aldı ki bir ışık geldi geçti. Kim oturuyordu diye hesaplarken, Dr. Ahmet aklıma geldi. Ama adam apartman toplantılarından anımsadığım kadarıyla 1.20 kilo, 1.60 boyunda, 50'li yaşlarda, sigaradan nefret eden, gıcık, çirkin bir tipti.
Karısını bir kez görmüştüm, 1.60 boyunda, ince saçları kısacık erkek saçı gibi kesilmiş, kocasından yaşça çok küçük olduğu belli olan minyon bir kadındı. İki tane 10 yaş altı oğulları vardı. Sigara kokusuna bile tahammül edemeyen adamın evinde sigara içenlerin 10 yaş altı çocuklar olamayacağına göre, misafir gelmiştir deyip sigaramdan nefesi çektim. Aynı anda karşıdan da sigara ışığı yandı! Sigaram bitince, 5 dakika sonra yeni bir sigara yakıp, balkon lambasını açtım, bir dakika kadar o yöne bakıp tekrar balkon lambasını kapadım. Ama sigara dudaklarımda, o kor kırmızı gecenin köründe nefesi çektiğimde, karşı çaprazın lambası yandı. Balkondaki Dr. Ahmet'in karısı Merve idi. Sigarasından iki nefes çekip lambayı kapadı. Şimdi karanlıkta sigara ile mors alfabesi yazılıyordu...
O gece saat 02:00'ye kadar yarım paket sigara ve iki kadeh rakı içtim. Hatta iki kez lambayı yakıp kadeh bile kaldırıp gülücük yolladım Merve'ye. O da bir şişe bira içti, lambayı iki kez daha yakıp gülümseyerek bardağını çaktırmadan kaldırarak. Ne oluyor lan diyordum kendi kendime. Esnaf ağzıyla söyleyeyim, Sevgi ayağını sürümüştü sanırım :)
Sabah her zamanki saatimde kalktım. Balkondan baktım, ama onların balkon boştu. Merve'ye nasıl ulaşacağımı düşünerek arabamla siteden çıktım. Daha 100 metre gitmeden sağda kaldırımda gülümseyerek bekler halde onu gördüm. Önünde durdum, kapıyı uzanıp açtım. Arabaya binince, gazlayıp ara sokağın birine girdim. "Günaydın! Heyecanlı ve çok eğlenceli bir gece geçirdim sayende!" dedim. "Günaydın, sorma ben de, çok zor uyudum, iyi ki bira içtim, yoksa sabah olmazdı!" dedi. Gülümsedim ve, "Sana nasıl ulaşırım diye düşünüyordum ben de! Daha önce denk gelmemiştin, daha geç gidiyorsun işe diye biliyordum!" dedim. Kendi şirketi vardı.
O da, "Sabah senin bu saatte çıktığını görmüştüm, onun için bu sabah erken çıktım ben de! Doktor bir akrabasının cenazesine memleketine gitti. Çocuklar okula gitti, ben de tek başıma kahvaltı etmek istemedim!" dedi. "O zaman kahvaltıya gidiyoruz!" dedim. "Nereye?" dedi. Dobruca taraflarında güzel kahvaltı mekanları vardı. Genel müdürlük'teki mali işler müdürünü arayıp, öğlene dek izin rica ettim. Çünkü fabrikada amirim yoktu. Rahattım. Bu arada Merve, çantasından çıkardığı sigarayı yakmaya çalışıyordu. Evlendiğimizde, 3 yıl önce almıştık evi, 3 yıldır kadından bir hareket gelmemişti. Gerçi kadını kocasıyla ilk gördüğüm günden beri, bu kadının bu adamla ne işi olur ki diye aklımdan geçmişti.
Ağaçlar altında şırıl şırıl bir dere akan kahvaltı mekanında oturduk. Kahvaltı gelmeden birer bardak küçük çay istedim garsondan. Birer de sigara yaktık. "Sen şimdi nerden çıktı bu diyorsun, değil mi?" dedi aklımı okurcasına. "Açıkcası öyle!" dedim. "Çapkınlık yaptığında dikkatli olmalısın Orhan bey!" dedi gülümseyerek. "Nasıl ya?" dedim. Merve'nin işyerini bilmiyordum. Güzellik Salonu olduğunu, elemanlarının sabah işyerini açtığını, kendisinin 10:00 gibi işe gittiğini kısaca anlattı ve "İşyerim nerede biliyor musun?" dedi. Gözlerimi kocaman açıp, bilmiyorum anlamında kafamı salladım.
Meğer Sevgi'yi aldığım, servisten indiği, sonra da şehir dışına çıktığımız (10 günde 2 kez) köşedeki binaymış. "Kadını aldığında balkonda sigara içiyordum, arabanı bildiğim için gayri ihtiyari baktım, sonra da o kadının arabaya binişini gördüm! Sahi kim o kadın?" dedi. Teyzemin kızı diyecektim bir an, ama vaz geçip, "Bir arkadaş!" dedim. "Benim işyerim hemen dükkan üstü, kadını belki 5 metreden gördüm, heyecandan eli ayağı tutmuyordu kadının!" dedi gülümseyerek, sonra da, "Aramızda kalacak, o nedenle rahat ol. Ben seni evine bağlı bir adam olarak görüyordum. Ama o gün öyle görünce, hem merak ettim, hem de seni daha iyi tanımak istedim!" dedi.
Kahvaltı servis edilirken bir an susup gözlerimiz kenetlenmiş bakışıyorduk. Yeni bir işe başladığımı, kadının da mesai arkadaşım olduğunu, orada tanıştığımızı söyledim. O an ağzından çıkan laf, "İşyerinde de yapıyor musunuz?" oldu. Hemen sonra da, "Direkt sordum ya, ayıp!" dedi kendi kendine gülerek, sonra da, "İşyeri aşklarını hep merak etmişimdir!" dedi. "Zor!" dedim. "Neden?" dedi. "Canın her çektiğinde tehlikeyi göze alıyorsun, ama bir o kadar da heyecanlı, yakalanma korkusu felaket adrenalin veriyor!" dedim. "İşyeri dışında nereye gidiyorsunuz, otele falan mı?" dedi. "Yok, otel zor, şehrin çıkışında, bekarlık günlerimde keşfettiğim bir arazi var!" dedim. "Nasıl bir arazi ki?" dedi. Ben de konuyu değiştirip, "Ya sen, var mı kimse?" diye sordum.
"5 yıl önce vardı. 3 yıl sürdü, ama 2 yıl önce bitti. O günden bu yana sadece işime odaklandım!" dedi. "Kimdi?" dedim. "Doktorun mesai arkadaşlarından biriydi. Tayini çıktı taşındı. Taşındıktan sonra birkaç kez geldi, bir kez ben gittim, ama uzak mesafe yürümedi!" dedi. "2 yıldır görüşmüyor musunuz?" dedim. "Hayır, telefonda bile görüşmüyoruz, numarasını bile sildim!" dedi. Adam birkaç kez whatsaptan yazmış, ama bu olmayacağı için cevap yazmamış. Bu arada 29 yaşında olduğunu öğrendim. "Doktorla nasıl evlendin?" diye sordum. Olay tam tahminim gibiydi, doktor zengin, kız fakir, 2 yıllık okurken doktor bunun aile hekimiymiş, ordan göz koymuş, ailesinden istetmiş, aile de zengin diye vermiş, aralarındaki 20 yaş farka rağmen. "Ama sanma ki o dışarıdaki nemrut adam evde de öyle... süt dökmüş kedi gibidir evde!" dedi.
Bu arada saat 10:00 olmuş, kahvaltı bitmiş, kahvelerimizi bile içmiştik. Merve, "Eee, ne yapıyoruz? Sen izinlisin, ama benim işe gitmem lazım!" dedi. Arabayı direk benim ağacın oraya sürdüm ve "Nasıl bir arazi demiştin ya, işte burası!" dedim. "Hımm... Beni buraya birlikte olmak için getirmedin umarım, ilk seferimizin böyle bir yerde olmasına müsaade etmem!" dedi. Gülümsedim, elini tutup öptüm, "Nasıl isterseniz leydim!" dedim. "Teşekkür ederim beyefendi!" dedi gülüştük. Onu işyerine doğru götürürken, işten kaçta çıktığımı sordu. "16:00'da." dedim. O da, "Beni işyerimin ordan alır mısın?" dedi. Numaralarımızı verdik birbirimize...
İşyerine vardığımda Sevgi merakla odama geldi. Ona, "Kız diş çıkarıyor, ateşli biraz da, doktora götürdük!" dedim. Fatma'dan mesaj vardı, "Aşkım akşam için kızmadın umarım, Hikmetle Sevgi çat kapı geldi. Otururken sevişmeye başladılar, ben de dayanamadım, ama sensiz de hiç güzel olmadı!" yazıyordu. Sevgi'nin akşam gönderdiği fotoya tekrar baktım, Hikmet amcığında, vibratör sevginin elinde göt deliğine sokulmuşken zevkten gözü dönmüş görünüyordu. "Neden kızayım, tadını çıkartalım, kıskanmak yok!" yazdım. Cevap gülücük oldu. Sonra Sevgi, "Akşam üzeri bana gelir misin?" yazdı. "Gelemem, eve gitmeliyim!" dedim. Sevgi, Fatma, şimdi de Merve. Kendi kendime, (Ulan hatları karıştırcaksın iyice!) dedim.
Saat 16:15'de Merveyi aldım işyerinin önünden, gayet rahattı. Bir kilometre kadar aralardan gittikten sonra çok daireli bir binanın önünde durduk. Binaya birlikte girdik. İkinci katta bir dairenin kapısını anahtarla açıp, beni içeri buyur etti. "Kimin burası?" dedim içeri girince. Anlatmaya başladı. 5 yıl önce işyerini açtığında, beraber okuduğu (estetisyen) bir arkadaşını işe almış, kadın başka şehirden olduğu için burayı tutmuşlar, sonra ilişkisi başlayınca arkadaşıyla paylaşmış, o da bir odasını Merve'ye vermiş.
İçeriye girince, kapının üst kısmından aldığı anahtarla odasını açtı. Tam takım bir yatak odasıydı, ama köşede bir masa ve iki koltuk ta vardı. Bir otel tipi mini buzdolabı da vardı. "İki yıldır kullanmıyorum, o nedenle dolap falan boştur. Ama içerden bişeyler bakayım, ne içersin?" dedi. "Ne varsa!" diye cevap verdim. İki dakika sonra buzlu viski ile dolu iki bardakla yanımdaydı. "Bize!" dedim kadehleri tokuştururken. "Umarım!" dedi. Kadehi elinden alıp dudaklarını dudaklarımın arasında aldım, ihtirastan daha çok duygusulallıkla öpüşmeye başladık. Birkaç dakika sonra iyice gevşemiş, kollarımda kendini salmıştı.
Bisiklet yaka ipekimsi bluzunu çıkardım. Muhteşem pembe dantelli bir sütyen içinde göğüslerini avuçlayıp, kulak memelerinden boynuna, sonra da göğüslerine kaydım. Sütyenin üzerinden öpüp koklayarak soymaya başladım. Önce sütyen, sonra kot pantolonu, altta küçücük pembe tangası. Sonra elimden tutup ayağa kaldırdı beni, kendisi de kalkıp gömlek düğmelerimi tek tek çözerken hiç acelesiz her düğmeden sonra açılan yerleri öperek kotumu düğmelerini çözüp çıkardı. Sonra boxerımın üzerinden kalkmış yarağımı avuçlayıp, "Hımmm..." dedi. Yere diz çöktü, önce küçük öpücükler kondurdu yarağımın kafasına, sonra da ağzına alıp alıp çıkarmaya, arada tükürüp tekrar ağzına almaya devam etti. Bu işi biliyordu.
Birkaç dakika yaladıktan sonra onu alıp koltuğa oturttum. "Ben de tadına bakayım!" deyip öne doğru çektim, bacaklarını omzuma alıp dilimle amını keşfe çıktım. Çizgi gibi bir amı vardı, kalçaları ufacık ama çok güzeldi. Amını ve göt deliğini uzun uzun emdim. Klitorisini dilledim ve dilimle siktim bir süre. Sonra internetten öğrendiğim 2 parmak hareketimi yaptım. İlk seferinde tüm sevgililerime yaptığım, hepsinin müptelası olduğu, ortadaki 2 parmakla amcığa seri hareketlerle pompalayınca bu kadınların işer gibi amının suyunu getiren bir hareketti. Merve parmaklarımın ucunda kuduruyor, suları neredeyse yüzüme çarpacak kadar fışkırtıyordu. Bağırışları kesin dışarılardan duyuluyordu. Öyle orgazm çığlığı ilk kez duyuyordum.
Elimi çektikten en az 5 dakika sonra gözlerini açıp, "Ne yaptın sen böyle? O nasıl bir hareket, hayatımda hiç böyle ıslanmamıştım!" dedi. Oturduğu, kaykıldığı koltuğun önü su birikintisi kaplıydı, halı, koltuk sırılsıklamdı. Güldüm elinden tutup yatağa uzatıp, "Şu suların bir de tadına bakalım!" deyip yamuldum amcığına. Birkaç dakika yaladıktan sonra hareketlerinden tam kıvama geldiğini anlayıp, üzerine çıkıp yarağımı amcığına soktum. "Ohhhhh!" diye derin bir kavuşma nidası yükseldi aynı anda ikimizden de. Yarağımı köküne kadar sokup, kafasına kadar çekip tekrar sokarken dudaklarını dudaklarıma aldım. Nefes nefese, hem öpüşüp hem sikişiyorduk. Benim her darbeme o da kalçaları ve kasıklarıyla cevap veriyordu.
Bir süre siktikten sonra, Merve, "Geliyorum aşkım!" dediğinde, ben de saldım döllerimi amcığına. Rahattım, yolda gelirken başka çocuk istemediği için tüplerini bağlattığını söylemişti. Birer sigara yaktık. Yastığın üzerine dirseğine dayadığı başıyla beni izleyip sigarasından derin nefesler alıyordu. "Eminim söylemişlerdir, ama muhteşem bir adamsın!" dedi. Gülümseyerek, "Karşımdaki muhteşemse ancak!" diye cevap verdim. "Aşık oluyorum kesin!" dedi yüzünü iki eliyle kapatıp...
İçeride bir buçuk saat kalmıştık. "Beni işyerime bırakır mısın?" dedi. Bıraktım. Arabadan inerken, "Yazarsın, doktor 2 gün daha yok!" dedi. Eve giderken karım aradı. Köyden dedesi ile babaannesi gelmiş, bu gece annelerinde kalabilir miymiş diye sordu. Canıma minnet. Eczacı arkadaşa uğradım, bir çay içip, bitmiş olan bitkisel takviye hapından 2 kutu alıp, arabanın bagajındaki ilk yardım çantasına zulaladım. Bir tanesini de içtim. Canım göt sikmek istiyordu. Fatma'yı arayıp, eve gitmeden yarım saat zamanım olduğunu, özlediğimi söyledim. Fatma da, "İstersen 5 dakika olsun, ona bile razıyım, bekliyorum!" dedi...
Fatma çırılçıplak karşıladı bu kez beni. "Zaman yok dedin!" diye kıkırdıyordu. Mutfağa götürdü. Balla kaymak koymuştu bir tabağa. "Aşkım!" dedi, parmağını daldırıp kaseye ağzıma uzattı emerek yalayıp yuttum. Sonra sol göğüs ucuna koydu bir parça, ısırarak yaladım. Sonra diğer göğsüne, göbek deliğine ve amcığına, hepsini yaladım. Sonra bir parmak ta ben aldım, bunu tezgaha ellerini dayayarak domaltıp, göt deliğine sürdüm bal ve kaymağı, dilimle yalayıp parmağımı soktum. Ohhhh, Ahhhh sesleri yükselirken amcığına dil darbeleri atarken orgazm oldu.
Amının sularını göt deliğine sürdüm ve yarağımı götüne sapladım. "Ahhh, aşkım yırttın, çok acıdı, ama sik aşkım, harikasın erkeğim!" diye inliyordu. "Yavrum bu göte hastayım, gerçi senin heryerine hastayım ya, offf, orospum benim!" dedim. Sanki o da bu lafları dememi bekler gibiydi, "Ohhhh, sik beni, siktir beni, bu orospuyu sat sermayen olayım, sokaklarda her bulduğuna siktir beni!" diye bağırarak orgazm oluyordu, parmaklarım amında, yarağım götünde çalışırken...
Ben de götüne boşalıp sigaralarımızı yaktığımızda, kocasının yatakta küfrederek sikmeyi sevdiğini, zamanla alışıp kendisinin de çok zevk aldığını anlattı. Zamanım yoktu, sigaradan sonra öpücükle uğurladı beni :)
[Orhan]
100 notes · View notes
sertsiken0606 · 3 months
Text
bir Buket gül ile
Arkadaşlar merhaba . Bu hikayemizi Züleyha hanım göndermiş kendisine teşekkür ediyorum. Hikayede isimler değiştirilmiştir Hasan bey gönül rahatlığıyla yayınlaya bilirsiniz. 2009 yılında evlendik,eşim Kamuran ( erkek ) ile ilk 3 gün hiç yataktan çıkmadık desem yalan olmaz. Bu 3 gün içinde sikmediği sokmadığı yerim kalmadı. eşimin siki 11 cm ve normal bir salatalık gibi hani taze salatalık ilk yıllarında herşey normaldi çocuk istemiyorduk bu yüzden aile sağlığı merkezinde 5 yıllık koruma iğnesi oldum eşim 4 yıl sonra 18 aylığına Rusya Moskova ya gitti işyerinden müdürü eşimi seçmiş eşimi uğurlayıp evime gittim aradan 3 ay geçmiş canım çok seks yapmak istiyordu aklıma internet ten video izlemek geldi ne yapacaktım başka izlerken bir reklam çıktı karşıma jigolo sitesinin reklamı utana sıkıla numarayı aradım 2500 TL site sahibine gönderecekleri elemana 5000 TL verecektim bu para çok fazla geldi adam bana indirim yapacağını size göndereceğim resimlerden 1 erkek seçil bana WhatsApp tan gönderin o resmi dedi toplam 3500 TL verecektim 27 yaşında Ankara lı birini bulup resmini kopyalayıp attım ne zaman nerede istersiniz diye sordu bende dağ evine çağırdım parayı yatırıp uyudum ertesi gün sabah erkenden banyo yapıp etek tıraşımı koltuk altımı aldım kuaför e gidip saçlarımı ve tırnaklarımı yaptırdım. Dağ evine gidip o gelene kadar beklemeye başladım saat 4 gibi geldi çok yakışıklı değil di ama uzun boylu kalıplı bir adamdı bu arada şunu belirteyim evlenmeden önce çıktığım erkeklere götten çok vermiştim tanışma faslı geçmisti ben eve girdim o da arkadamdan girdi kapıyı kilitleyip kolumdan tutup dudaklarıma yumuldu bir taraftan soyuyor bir taraftan açtığı yerleri emerek aşağılara iniyordu benim içimden sularım akıyordu artık ben çıplak kalmıstım ama Polat daha hiçbir giysisini çıkarmamıştı sıra sende bebeğim senin hüneerini görelim dedi hemen pantolonunun fermuarını indirdim sikini tuttuğumda şok oldum aman tanrım bu ne dedim en az 25 santim vardı hemde çok kalındı ağzıma alamıyordum dondurma yalar gibi yalamaya başladım adam kendini benim gibi hazırlamış sikine bile parfüm sıkmıştı daha gün uzun çok emerim sok şu sikini amıma diye emrettim beni kucağına aldı öperek sikine oturtturtmaya başladı sanki ilk defa sikiliyormuşum gibi canım yanıyor ama bir o kadar da zevk alıyordum koltuk altlarımdan tutup beni duvara yaslayıp pompalamaya başladı artık ipler kopmuştu zevkten bağırıyordum en yakın ev 5 km ötedeydi gönlümce bağıra bilirdim kanepeye yatırdı bu sefer bacaklarımı omzuna aldı pompalamaya başladı bende hal kalmamıştı daha Polat boşalmamış ben 4 üncü yü oluyordum birden beni domalttı sikimi amıma sürtüp birden göt deliğime sokmaya başladı parmakları da boş durmuyor amımı oynuyordu belki ilk defa sikilmiyordum ama ilk kez bu kadar büyük bir yarakla sikiliyordum sırtıma tokat attı sıkma kendini rahat bırak ki canın acımasın diyordu nasıl sıkılmaz ki o kocaman siki nasıl alabilirdim ki sıkmadan. Birden sen işine bak sok istiyorum bunu bu acıyı biran çekeceğim sonra zevk denizinde yüzerim sok kahrolası sok artık dedim birden yüklendi ve göt duvarlarımı yırtarak girdi içeri biraz bekledikten sonra birden çıkardı ve tekrar soktu artık alışmak üzereydi hızlanıyor o hızlandıkça ben zevk çığlıkları atıyordum dayanamayıp tekrar orgazm oldum. . Kadın olduğumu şimdi daha iyi anlıyordum bu yaşıma geldim hiç bu kadar zevkli bir sevişmen sikişmem olmadı. Polat götümün içine boşaldı sonra yatağa uzandı bir taraftan konuşuyor diğer taraftan birbirimizi okşuyorduk Polat parayı sordu tadım tuzum kalmadı parasını verip yeter bu kadar siz gidebilirsiniz dedim giyinip beni öpmeye çalıştı izin vermedim çıktı gitti saat 8 olmak üzereydi park yerinden aracımı çıkarttım kapı ve pencereleri kontrol edip yola çıktım . Şehre girmeme az bir süre kala araç arıza yaptı ne yapacağımı bilmiyorum kocamın sürekli gittiği bir tamirci vardı onun telefon numarasını buldum aradım konum atın geliyorum dedi adamı daha önce hiç görmedim arabama binip beklemeye başladım saat epey geç olmuştu fakat gelen giden yoktu tekrar aradım. Geliyorum yenge 2 dakika kaldı
81 notes · View notes
kosmazsankosamazsin · 5 months
Text
Anne biliyor musun bugün o kadar güzel uyandım ki baba beni yarım saat önceden uyandırmaya çalıştı babaya sen git ben kendim durağa kadar giderim dedim o gitti sonra ben yine uyudum böyle olunca geç kaldım tabi ama yinede çok güzeldi uyku. Okula gittim enerjim baya yerinde böyle şarkı söyleye söyleye herkese günaydın diyorum her zamanki Beyzanın "guluum yavrrım günaydın" diyişiyle daha bı enerjim yerine geldi. Sonra fizik dersine girdik tabi 3 haftadır ders işlemiyoruz bastık gaza konuları yetiştiricez. Hoca derste ay tutulmasını canlandırcaz dedi. Yüzü ay gibi bı öğrenci lazım bize dedi, benim kafa sıradaydı kafamı kaldırdım hoca dedi ahaa bembeyaz gel bakim sen tahtaya, tahtaya çıktım Ege mal mal hareketler yapıyor Emirhan desen orda kışkırtmaya çalışıyor gülmemek için zor tuttum kendimi. Sonra din dersine girdik hocaya o kadar çok üzüldüm ki düşün 34 kişilik sınıfta sadece 3 4 kişi ders dinliyor diğerleri uyuyor empati kurdum biraz sonra dedim bende derse katilicam, çok güzel geçti ders. Matematiğe girdik hoca sinirden çıldırdı kaş göz hareketi yapıyor bana çabuk uyandır şunları diye bide diyo o arka dörtlüyü dağıttım yine de kurtulamadım sizden baktım Mehmet horluyo uyandırdım Ege sakat gibi yatmış onu da uyandırdım Beyza kendi kendine uyandı. Sonra kimyaya girdik, hoca simsiyah giyinmişti işte birkaç kişi hocam azrail mı oldunuz, cenazeye mı gidiyonuz falan diyo ben onlar yerine utandım. İnşallah hoca duymamıştır. Nedense bi bu hocayı ve İngilizceciyi zorbaliyorlar. Hocalar utanmasalar aglayacaklar yani. Kadının boğazı yırtıldı susun demekten. Sorulara birkaç kişi kalktı. Ben 1. Ders uyudum çünkü konuyu biliyordum 2. Ders derse katıldım. Okuldan çıktık ben sağlık ocağına gittim sonra kargomu aldım sonra geri sağlık ocağına gittim. Gelirken hep aklımda biri vardı. Ona göndermek için o kadar büyük bı hevesle video çektim ki. Videoyu defalarca kez çektim. Yolları karıştırdım, şarkıyı karıştirdim, etraftaki insanlar ben şarkı söylüyorum onlar bakıyor falan ama gram umrumda değil. Çünkü o kişiye değer. Eve gelince abla dedi babayla anneye çay demle işte yolda geliyorlar, çay demledim, yemek yaptık sonra siz geldiniz eve. O sırada videoyu atmam gereken kişiye attım ama o görmedi, görmemesi gereken biri gördü o yüzden sildim. Tekrar göndermek istiyorum ama şuan o kadar hevessizim ki hani o kişi yanında olmasa bile onun enerjisini hissedersin ya benimki de öyle ,onun o enerjisi bendeki hevesi aldı. Buna ben sebep oldum farkındayım ama bende çok yoruldum ve nasıl düzelticem bilmiyorum. Hani günüm gerçekten çok güzel geçiyor ama tek bir değer verdiğim kişinin bana soğuk yapmasına bakıyor. Neşem yerle bir oluyor. Az önce babalar yemek yedi. Beni çağırdılar ama yok işte o iştah ta kaçıyor, 2 3 kaşık çorba içtim sofradan kalktım. Seninde başın ağrıyor yatıyorsun, çabuk iyileş anne. Hastalığın yeniden başlamış ama kendini çabuk toparla, baba sensiz yapamaz her ne olursa olsun bu aile sensiz yapamaz. Şimdi yataktayim bunları yazıyorum. Ders çalışmam gerek, motivasyonum tavan ama harekete geçemiyorum. Sırf seni utandırmak, bana söylediğin o lafları sana hatırlatmak için kalkıp çalışıcam. Ama sen bunları bilmesen de olur
22 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years
Text
ACIMADAN SİKTİ-2
Kapı çaldı koşa koşa gittim. Gelen Ermandı. Sarıldım. Büyük ihtimalle sarılınca memelerimin yumuşaklığını hissetti. Sonra oturma odasına geçtik. Biraz sohbet ettik. Kahvaltı yaptık. Geçtik televizyonun karşısına açtık bi erotik film izlemeye başladık. Erman filmden çok beni izliyordu. Eşofmanından yarrağının kalktığı belliydi. Filmi izlerken bir anda elektrikler gitti. Hayda dedi Erman. Ben de
- elektrikler gelene kadar bana masaj yapar mısın kanka dedim.
-olur kanka uzan sen.
Ben yüzüstü uzandım. Erman önce omuzlarımdan başladı sonra bir hızla kalçalarıma geçti. Çok güzel yoğuruyordu kalçalarımı. Sırtıüstü uzandım. Ne yapacağını çok merak ediyordum. Ellerini kasıklarıma getirdi oraları yoğurdu bir güzel.
-kanka çok saol ya hamur gibi ettin beni
-sende bana yap kanka dedi ve yüzüstü yattı. Bende kalçasına oturdum. yapmaya çalışıyordum ama hep kas vardı öyle kasları mıncıklıyordum. Neyse bir süre böyle devam ederken birden sırtüstü döndü bende tam yarrağına denk geldim. İnce eşofmanından yarrağının sıcaklığını hissedebiliyordum. O koca yarrak sonunda ait olduğu yerdeydi. Bozuntuya vermeden masajıma devam ediyor çaktırmadan sürtünüyordum. O da göz teması kurmaktan kaçınıyordu. Elektrikler geldi. Ben hemen doğruldum. Ama doğrulurken ermanın sulandığımı görmesini sağlamak için hafif domaldım. O da zaten gördü. Biz tekrar izlemeye başladık. Erman da gizli gizli yarrağını okşuyordu. İçimden ulan gerizekalı bulmuşsun sexy kızı hemde sulanmış o koca yarrağını geçirsene amına rahatlasana be adam. Ams suç biraz da bendeydi. Kanka olayına fazla yüklenmiştim. Neyse akşam oldu yemek yedik. Sonra da yattık. Şansıma gök gürültülü sağanak yağış vardı korkuyorum adına
-Erman kanka ben korkuyorum da bana sarılır mısın
-tabi kanka lafı mı olur.
O boxerla bende ince bir gecelik iç çamaşır yok. Sarıldı bana. O koca yarrağını amımda hissettim. Hem muhabbet ediyor arada da haraket ederek o dayıyor ben de sürtünüyordum. O da az da olsa niyetimi anlamıştı. Sonra o azgınlıkla uyuduk. Sabah olunca amımda ermanın sertleşmiş koca yarrağını hissediyordum. Hala bana sarılmış bir haldeydi. Yavaşça arkama döndüm hala uyuyordu. Ben fırsat bu fırsat diyip elimle yavaşça boxerdaki o canavarı çıkardım amıma doğru yerleştirdim. Kalbim güm güm atıyordu. Okuldaki en serseri en sapık adamın o koca yarrağı şimdi benim amımın dudağına baskı yapıyordu. Aşırı hoşuma gitmişti bu durum. Amım sulanmaya başladı. Ermanın yarrağının başıda vıcık vıcık olmuş amıma sürtünüyordu. Ben boşalana kadar sürtünmeye devam ettim. Boşalınca ermanın yarrağını boxera koydum ve odadan çıktım. Gittim mutfağa kahvaltı hazırladım. Erman hala uyuyordu. Gittim onu kaldırdım yemeğe geçtik.
-nasıl uyuşabildin mi güzel kanka
-valla bebekler gibi uyudum.
Biraz muhabbetten sonra Erman televizyonun karşısında oturup televizyon izlemeye başladı. Ben de
-kanka ben duşa gircem bir şey istersen seslenirsin
-tamam kankam
Banyoya girdim ama kapıyı tam kapamadım.
111 notes · View notes
benmisim · 6 months
Text
Tumblr media
üç gündür ali’yi sabah 7 gibi uyandırıyorum, akşam 9 gibi de uyuyor. şu uykuyla ilgili kitap kafamı çok rahatlattı. gün içinde saat kaçta ne yapacağını bilmek bir düzen oturtmak resmen yüzde elli enerji tasarrufu ya beynim için.
dün ben de onunla dokuz buçukta uyudum. sabah altıda kalktım. kahve yapıp karamazov kardeşleri okudum. aylar yıllar sonra :d ama nasıl iyi nasıl tatlı geldi. sonra yedide ali’yi uyandırdım, balkona çıktık. kuşları izledi.
sonra mutfağı topladım temizledim, ali’ye kahvaltısını yaptırdım, sonra onu oyun alanına koyup mutfağa döndüm kendi kahvaltımı yapmak üzere. ama malumunuz sekizinci ay, ayrılık kaygısı… kazara salona tekrar dönüp ali’ye görününce yaygarayı bastı, ağlamaya başladı. oynadım susturdum ama tekrar yanından ayrılınca tekrar ağlamaya başladı. iyi dedim gel. mutfağa gittik, mama sandalyesine oturttum. kahvaltımı yaptım. ve uyuttum. şimdi o uyurken hazırlanacağım, 11de oyun grubumuz var. aliş ilk kez bebeklerle etkileşim kuracak çok heyecanlıyım fkvk. bir buçuk saat sürüyormuş, o kadar saat ne oynıcaz merak ediyorum :d
bu arada günaydın.
12 notes · View notes
aradayastikvardi · 1 year
Text
Sabah uyandığımda nasıl bu kadar uyudum ya ben 11 saat uyuyamam demiştim kendi kendime
Candy crush'ta can almak için saati değiştirdiğimi unutmuşum :D
17 notes · View notes
maksurat · 1 year
Text
Tumblr media
Japonya'ya giderken 12 küsür saat havadaydık. Indigimizde ve ertesi gün boyunca bastığım yer sürekli hareket halindeymiş gibi geldi. Ve ilk gittiğimiz akşam uyuyamadım. Gece yatakta başım döner şekilde kıvranınca gittiğime bin pişman oldum. Psikolojim alt üst oldu; yavrularımdan ve ailemden binlerce km uzaktayım, hastayım ve uyuyamıyorum... değer mi tüm bunlara diye sorup durdum. İşin kötüsü zaten sorunlu olan kulaklarımın işitmesi iyice gitti...
Dönüşteki maceramız ise bin beterdi. Cuma akşamı 20.00 gibi Kyotodan hızlı trene binip 22.15 gibi Tokyoya indik. Hemen Naritaya giden trene aktarma yaptık. Fakat Tokyo da tayfun olmuş, trenler hep aksamış. Gece 12den sonra da trenler çalışmadığından biz erkenden gidelim sabah 10.30daki uçuşa yetişemeyiz, garanti olsun diye otel rezervasyonumuzu iptal ettik geceyi havaalanında geçmeye niyetlendik. Fakat tren çok bekledi bi naritaya geldiğimizde 00.20 ydi. Havaalanına giden metroyu durdurmuşlar. Tayfun oldu ek sefer koyalım falan yok!!! Neyse metro istasyonunda mi yatsak dedik onu kapatıyorlarmış. Taksiye binelim dedik, bizim gibi bir sürü insan dışarda kaldığı için epey taksi bekledik. Narita havaalanina 15 km 1000 tl :/ neyse kardeşlerimle üçe böleceğiz diye kendimizi teselli ettik. Taksici bizi narita havaalanına götürdü. Ne ışık var ne insan.. Şok olduk. Havaalanını da kapatmışlar!!! Bir havaalanı nasıl kapanır? Burası küçük bir şehrin uçuşu olmayan bir yeri mi? Tokyodayız ya!!
Tam olarak ortada kaldık. Biraz yürüyünce çalışan birkaç işçi gördük. Kardeşim halimizi anlattı. Genç bir adam bizim önümüze düştü bayağı bir yol yürüdük. Başka bir terminalde ufak bir kısım açıkmış. Bizi oraya götürüp bıraktı. O adama rastlamasak orayı bulabilmemiz mümkün değil... öyle çok dua ettim ki.. Terminalde oturacak koltuk az, hepsi de tutulmuş insanlar yerlerde yatıyor. Biz şansımıza emzirme odasını boş bulduk 3 kardeş koltuğa oturur vaziyette 2 saat kadar uyuduk sabah namazımızı da emzirme odasında kıldık ve sonra bir daha uyuyamadık. Dışarıda yağmur, rüzgar, şimşekler resmen kıyamet kopuyor..10.30daki uçuş ertelendi 13.00 e. Uçakta boşluk vardı yavaş yavaş azalmaya başladı. Bizim biletlerimiz passbilet olunca uçak dolarsa biz binemiyoruz. Saat 12.00ye kadar öldük öldük dirildik. 12.15de biletimiz kesildi. Boarding alanına bi koşuşumuz var... dönüşümüz de 13 saat gibi sürdü sanırım. Biraz uyudum tabi ama vücudum çok sarsıldı. Döneli bugün bir hafta oluyor ama hala uykum var. Akşam çok erken yatıyorum. Ben bazen Endonezyaya yerleşmeyi düşünüyordum, çocuklarımın yetişmesi açısından iyi olur gibi geliyordu fakat bu uzun uçuşları kaldıracak bir bedene sahip değilmişim, onu anladım. Ancak ailem ve sevdiklerimle toplu göç yaparsak olur o iş...
Ve gelelim o soruya; tüm bunlara değdi mi? Korkarım ki evet.. ve hatta daha şimdiden bişey demek istemiyorum ama benim bir daha gitmem lazım...
18 notes · View notes
aygunes000 · 8 months
Text
Hani anlaşarak, dost kalarak ayrıldığımız gece vardı ya ben o gece kendimi çok avuttum. İlk önce kabullendim çok anlayış gösterdim kendimle güle güle sohbet etdim, yaptığımız şeylerin ne kadar doğru olduğunu onayladım, kendimi dik ve mutlu tutdum. Ama kısa süre sonra senin nasıl doğru cümlelerle bana herşeyi anlatdığını beni kırmadan nasıl ikna etdiğini ve herşeye rağmen yapıklarımız yaşadığımız herşeye rağmen beni ne kadar çok sevdiğini söylediğini düşününce hönkür hönkür ağladım. O kadar doğru bir davranış, o kadar doğru haraket yaptın ki seninle hem gurur duydum hemde ilk adımı anlayışla sen atdığın için seni daha da çok sevdim. Ama gece zor uyudum. İlk sensizlik dark etti kafama, seni ne kadar çok özlüyeceğim, sana ne kadar ihtiyacım olduğu aklıma geldikçe nefes nefese kaldım. Ağlamak içimi boşaltmak istedim ama her damlada nefesim daha çok tükendi. Pencereyi açtım derin nefesler aldım sonra gökyüzünde Ayı (seni) aradım yoktu, ama senden bir parça olan kelebek göğüsümün üstünde bana güç vermeye başladı. O an anladım aslında hiç birşey bitmedi ikimizde birbirmizi deli gibi seviyoruz sadece kalbimizde yaşamaya karar vermiştik. Rahatladıkdan sonra herzamanki alışkanlıklarımla seni hayal ederek küçük yastığıma sarılarak uyudum. Şimdi ne kadar özlesemde hala kalbimdesin-kalbindeyim, bu yüzden nefes ala biliyorum ve günler geçdikce seni daha çok seviyorum ve bundan asla vazgeçmiycem.
4 notes · View notes
matemimde · 1 year
Text
bu gece sana bir şeyler yazmak istedim,sana gönderecek cesaretim olmadığı için burada tanımadığım insanlar okuyacak sen yine bilmeyeceksin. çok kötüyüm. nasılsın dediklerinde geçiştirmek için iyiyim diyemeyecek kadar kötü.. nasıl daha iyi anlatılır bilmiyorum çok kötüyüm nolur anla. yürüdüğüm hiçbir yolda bir yere varamadığımı hisseder hâle geldim. bazen o vardığım duraklarda oturmama izin verilmedi bile. farklı evler gördüm,her çatısı olan ev değil biliyorum ama bilmekten vazgeçtim. tek istediğim iyi kötü bir yere sığabilmekti. küçücük kalbimi de beni de bir odaya sığdıramadılar. ben hep üstüm açık uyudum. hem gerçek hem mecazen. insanlara sevgiyle yaklaştığım için mi kolay lokmaydım bilmem. gerçekten sevilerek yaşamak isterdim şu hayatı. bana çok görülmesine dayanamıyorum artık tüm bu olanların.. bir omuza yaslanıp nefes almak istemiştim,oysa payıma tanımadığım omuzlarda nefes almamak için kendimi tutmak düştü. kim varsa bana parmağının ucuyla dokunan o parmağı kırmak istedim,sadece susabildim. ardından ise sadece kaçabildim. kaçarak yaşanmıyormuş hayat çok geç anladım. hep senin olduğun ihtimalleri düşündüm,hiçbir ihtimal gerçek olmadı. seni bana kimse getirmedi ama benden uzağa götürdü işte. bununla ne zaman düşünsem baş edemedim, nefes alamadım.. bak bir gece,sadece bir gece benimle konuşsan iyi olacaktım. o bir gecenin hayali de her geçen gün uçup gitti benden. ne zaman hayal kurmaya çalışsam canım sonunda hep yandı. şimdi tanıdığım kim varsa duygusuz biri olmakla suçluyor beni. sen tanıyorsun,nolur konuş. onlara her gece ağladığımı söyle. bilirsin ben her gece mutlaka ağlarım. ağlayamazsam hastalanırım ama o duygular bir şekilde açığa çıkar. sahi beni hatırlıyor musun ki? güçlü olmak isterken taş oldum. taşı bile sıktılar günü geldiğinde. bıktım sana varmayacak yollarda seni arama zahmetinden. her yolun sonunda denk geldiğim bomboş bedenlerden.. kurtar beni artık. gel ve kurtar beni kendimden. ya da gel ve seni al içimden, zihnimden, hayatımın her köşesine dağılmış anılardan. senli olan sokaklardan sensiz geçmek beni bir sokak ortasında küçük bir çocuk gibi ağlattı.
3 notes · View notes
Text
Teyze Kızının Eltisi! (4) (Murat 45 Y., Aydın)
Uyandığımızda öğlen saat 13:00 idi. Melek alelacele eve gidip geldi. Biz yatakta biraz sümsüklenip oynaşırken, "Hadi kalkın kahvaltıya gidiyoruz!" dedi. Ama ortalık o kadar hareketliydi ki, bana arkadaki site duvarından atlayıp ana yola çıkmak dışında alternatif yoktu. Yola yürüdüm. Melek arabasıyla yanaşıp beni aldı, kadınlar önde, ben arkada kahvaltıya gittik...
16:00 civarı, "Artık gitmeliyim!" dediğimde, "Yaaa kal bu gece de!" dediler. Ama, "Gitmem lazım, haftaya ayarlayıp İzmir'e gelin!" dedim. Beni aracıma yakın indirdiler. İzmir'e döndüm. Ama hemen eve gidip, "Grip oluyorum sanırım!" dedim. Yatak odasına girip, sıcak bir duş aldım, ertesi sabaha dek uyudum.
Ertesi gün akşamüzeri, sanırım onlar da uyuyup kalmıştı, hem Melek'ten hem hale'den mesajlar vardı. Melek, "Oyunu bozmadığın için sağol!" derken, Hale, "Aşkım sayende o kadar mutluyum ki, yıllardır nerdeydin?" yazıyordu. İkisine de ayrı ayrı yazmaya başladım. Önce Hale'ye, "Biran önce plan yapıp ne gün geleceğinizi yazın, ben de organizasyonumu yapayım!" yazdım. Melek'e ise, "Hale ile gelmeden önce yalnız gelmeni istiyorum!" yazdım, sekse doymama rağmen.
Çarşamba akşam üzeri Hale'den gelen mesaj ilginçti, "Aşkım Mustafa'ya olmaz demeye gittim, ama nasıl oldu anlamadım, en son ağzımı sikiyordu!" yazmıştı. "Ya amını?" yazdım. "Hayıııırrrr!" diye yazdı. Melek'e yazdım, "Naber?" diye. Az sonra aradı. Ona, "Hale'den ses seda yok?" deyince, "Ben de aradım, cevap vermedi, gidip kapıyı çaldım, kapalı heryer, acaba Aydın'a mı gitti diye düşündüm." dedi. "Sen ne yapıyorsun?" dedim. "Hiç, evdeyim, benimki balıkta!" dedi. "Ne zaman geleceksin?" dedim. "Müsaitsen Cuma olur mu?" dedi. "Tamam, yarın kararlaştıralım programı!" dedim, kapattık.
Perşembe günü Hale'den ses seda çıkmadı. Melek'e Hale'yi sordum, ama o da, "Bilmiyorum!" dedi. Cuma için program yaptık. İncirlatındaki Plaza otelde oda ayırttım. Karıma da, taahhüt işi aldığımı, tespit için Mordoğan'a gideceğimi, işim uzarsa kalıp Cumartesi döneceğimi söyledim. Orda bir projemiz vardı zaten, ama karım bilmiyordu.
Cuma sabahı Melek kendi aracıyla geldi. Kahvaltı ederken, "Kocana ne dedin?" diye sordum. Güldü. Merakla bekledim açıklamasını. "Biz Almanya'da çok zengin ama ortak iki ailenin çocuklarıydık. Ama karı kocalığımızı tam inşa edemedik. Hani Ahmet balığa çıkıyor ya, aslında yan koydaki kiraladığı eve genç sevgilisine gidiyor. Almanya'da boşanmaya karar verdik, çünkü birbirimizi istemiyorduk, ama iki aile de miraslarından mahrum edeceklerini söyleyip burayı aldılar bize, Türkiye Almanya kadar rahat değil toparlanırız diye o siktiğimin sitesinden ev alıp şutladılar! Almanya'da benim de birileri oldu, ama buraya geldiğimiz iki yıldır kendime göre gönlümün istediği gözümün kestiği birini denk getiremedim. Ama Ahmet parasını verip üçüncü genç kızı alıp götürüyor yan koydaki kiralık evine. Bir şey söylememe gerek yok anlayacağın!" dedi.
"Hale bunları biliyor mu?" dedim. "Hayır, ona anlatırsam kocasına söyler mi diye düşündüm ilk zamanlar, sonra da ailece iyi görüşür olduk. Sitede tek arkadaşım Hale idi, bu kez de acaba benden uzaklaşır mı diye korkup söylemedim. Sonra seni anlattığında söylemek istedim, ama seni kaptırma korkusu yaşar mı diye düşündüm. Anlayacağın haberi yok!" dedi. "Sahi, Hale ne alemde? İki gündür haber alamıyorum!" dedim. "Bilmiyorum, iki kez yazdım, cevap ta yazmadı!" dedi.
Yarım saat sonra meşhur körfez manzarasında odadaydık. Karşıyaka'ya bakan pencerenin önünde süper bir sakso çekti bana. Ben de pencereye ellerini dayayıp amını göt deliğini yaladım. Melek'in götünü sikmemiştim daha, ayrıca detayları da bilmediğim için amına boşalmamıştım o ilk gün. Amına boşaldım uzun bir sikişme sonunda. Bir saatlik dinlenme sonrası balıkçılardan birine gidip yemek yedik. Elele döndük otele. Bir de götünden siktim. Tam boşalmak üzereyken Meleğin telefonu çaldı. Arayan Ahmet'ti. Reddetti. Bir dakika sonra Ahmet tekrar aradı, ama bu arada biz de boşalmış, yatağa devrilmiştik.
Melek kızgınlıkla açtı, "Ben seni sevgilinle beraberken arıyor muyum? Ne var, ne istiyorsun?" dedi. Karşıdan Ahmet bişeyler anlattı bir dakika boyunca. Melek dolu gözleri ile yutkunup, "Tamam geliyorum!" dedi. Sonra bana dönüp sarıldı ve ağlamaya başladı. "Ne oldu?" dedim. "Hale, Mustafa, Ayhan!" dedi. Hıçkırıklarının arasında ama anlamadım. Sonra anlaşıldı olay, Ayhan alışkanlığı olmasa da Cuma sabahı yazlığa gelmiş ve Hale ile Mustafa'yı evde yakalamış. Önce Hale'yi, sonra Mustafa'yı, en son da kendini vurmuş...
Tam 3 ay kimseye çaktırmayacağım diye uğraşarak kendime gelemedim. Bu arada bizim telefon görüşmelerimiz yüzünden polis birkaç kez ifademi aldı, ama olay barizdi. Kıskanç koca, genç yazlık komşusu ile karısını vurup intihar etti. Benim yüzümden öldü diye çok suçluluk hissettim. En son yine Melek sağolsun, "Hale yaşamak istediği herşeyi senle yaşadı, sayende yaşadı, böyle düşün!" diye diye aklımı çeldi. Melek daha sonra İzmir'de ev kiraladı, Kuşadasından çok burda, ben de ev ve dükkandan çok ondayım...
Olaydan 4 ay sonra, öğlen saat 12:00 gibi teyze kızı aradı, "Konuşmamız lazım!" diye. "Ne oldu?" dedim. "Dava dosyasında ismin çıktı, nedir bu öğrenmek istiyorum, ben şimdi İzmir'deyim. İşyerine mi geleyim, sen mi gelirsin?" dedi. Dilek'le yaşıttık, altlı üstlü evlerde büyümüş, okula beraber gitmiştik. Kocası ile dosttuk. Ama kocası iki yıl önce girdiği basit bir ameliyattan çıkamamış vefat etmişti. Dilek, geçen yıl sünnet yaptığımız oğlu ile kalmıştı. Dükkana gelmesini söyledim. Dileği gerçekten severdim, ama ona hesap vermek istemiyordum...
Hışımla girdi dükkandan içeri. Bereket müşteri de yoktu, ekipleri de sabah işlerine dağıtmıştım. Önüme bir dosya attı. Çay may birşey diyemedim. "Bana bunları açıklaman lazım!" dedi sert ve otoriter bir sesle. Evrak, olayın tahkikat dosyasıydı. Hale'nin telefon kayıtları sayfalarca dökülmüştü. Whatsap mesajlarının detayları, mesaj tarih ve saatleri, tüm arama kayıtları, kim aradı kimi aradı, hepsi vardı. Çok uzun bir süreci kapsıyordu. Biraz baktım, hatta son 3 gün mesaj trafiği çok fazlaydı. Benimle o son 3 telefon konuşmasının tarih ve saatleri (eve girerken tarifi, Mustafa'nın yanından aradığı 2 görüşme), Ayhan'ın aramaları vardı, ama en önemlisi Whatsap mesajları telefonundan alınmış içerikleri bile döküm haline getirilmişti.
Dilek sabırsızlıkla bekliyor, masada birşeyleri eline alıyor, bir süre onunla oyalanıyor, sonra çantasını karıştırıyor, sigara yakıyor, söndürüyordu. Whatsap mesajlarına bakarken dikkatimi çeken bir şey oldu. Ben Melek ve Hale 3'lü seviştikten sonra, Melek eve kocasına bakmaya gittiğinde, Hale Mustafa'ya mesaj atmıştı. "Bugün çok tahrik oldum, fotolarımı görünce!", Mustafa, "Hale abla geleyim mi?". Hale, "Hayır şimdi değil, ben seni çağırırım, bu gece Melek ablan burda, offf hayallerim gerçek oluyor!", Mustafa, "Hayallerin neymiş abla? Seni saatlerce evire çevire sikeceğim!". Hale, "Ohhhhhh!", Mustafa, "Deme öyle, Melek abla uyuyunca geleyim!". Hale, "Hayır gören olur, yarın öğleden sonraya hazır ol sen!", Mustafa, "Tamam abla, uyuyamam ben şimdi!". Hale, "Uyu, yarın bana güçlü lazımsın!".
Melek viski'yi getirip biz içmeye başladığımızda da yazışmalar devam etmiş. Ne ben, ne de Melek Hale'nin telefonla yazıştığını farketmemiştik. Hatta Ayhan aradığında da yazışıyormuş Mustafa ile. Hale, "Anlat bakalım, nasıl sikeceksin beni?", Mustafa, "İşte böyle!" deyip (internetten indirdiği amdan sikiş pozisyonunun fotosunu koymuş). Hale, "Offff, başka?", Mustafa, "Bunu da çok merak ediyorum!" (götten sikiş fotosu). Hale, "Eveetttttt, şimdiden sulandı amım!", Mustafa, "Ohhh abla, attırcam şimdi!". Hale, "Ziyan etme, yarın ağzıma attırırsın!".
Tuhaftı, biz o gece 3'lü yaparken ne ara yazmıştı bunları. İşin ilginci benimle tüm yazışmaları silinmiş olmasına rağmen, Mustafa ile yazışmaları duruyordu. Gece saat 02:00'de, Hale, "Bak yarın bunları sikeceksin!" (sikilmekten kızarmış amının dudaklarını ve göt deliğinin fotolarını çekip Mustafa'ya yollamış), Mustafa, "Ohhh, Halemmm, ben şimdi bunlara bakıp boşalırım!". Hale, "Hayırrr, sadece azgın kal diye yolladım!". Ertesi sabah, Hale, "Günaydın yakışıklı!", Mustafa, "Günaydın, geleyim mi?". Hale, "Bu kadar sabırsız olma, Melek ablanla işimiz var akşam üstüne kadar, ondan sonra seninim!", Mustafa, "Sabırsızlıktan öleceğim!". Hale, "Heyecanlanma, amımı doldurmadan boşalmanı istemiyorum!".
Ben bu kadını bir gün önce saatlerce her deliğinden sikmiştim, demek ki gram doyuramamışım. Saat 16:30'da beni arabama bırakıp, Melek'le siteye dönüşlerine kadar ne yazışmalar, ne yazışmalar! Okurken bile yarağım kalkmış masa altında gizlemeye çalışıyordum. 16:30'da, Hale, "Gel hadi Mustafa, evdeyim, ama arka bahçeden gel, kimseye de görünme!", Mustafa, "Uçtummmmm!".
Sonra ertesi gün yani Perşembe akşama dek mesajlaşma yok, demek ki 24 saat Mustafa Hale'deymiş. Akşam saat 22:00'de, Mustafa, "Annemlerin de geleceği tuttu!", Hale, "Olsun, dinlenmiş olursun!". Mustafa, "Ama özledim!", Hale, "Biliyorum, ben de özledim, ama 7/24 sikemezsin ya!". Mustafa, "Sen ver ben sikerim yavrum!", Hale, "Offf, deme şimdi, bak zaten sürekli bana bakıyorsun annenler anlayacak!" (ikisi de veranda herhalde). Mustafa, "Ne yapayım şu an çok güzel görünüyorsun!", Hale, "İyice dinlen bu akşam, sabah annenler gidince amcığım ve götüm seni bekliyor olacak!". Mustafa, "Ağzın da yavrum, çok sevdim ağzına yüzüne boşalmayı!" (vayyy ağzına boşaltmayan kadın gencecik dölleri yalayıp yutmuş). Hale, "Çok tatlıydı döllerin, ilk kez yuttum dedim değil mi?", Mustafa, "Evet aşkım, Halem!". Hale, "Tamam, ben içeri giriyorum!", Mustafa, "Girme, biraz bacaklarını açsana!". Hale, "Gören olur!", Mustafa, "Hadi aççç!". Hale, "Delisin sen!", Mustafa, "Offfff! (demek ki açtı) Külot giymemişsin?". Hale, "Hazır beklesin diye, hem ıslandı bütün hepsi, bırakmadın ki bugün amcığımdan beş dakika çıksan çamaşır atacaktım makinaya, doyamadım ki!". Gece boyu böyle sürüp giden yazışmalar. Ertesi sabah 10:00'da, Hale, "Annenler gitti, geliyor musun?", Mustafa, "Evettttt, duş alıp hemen geliyorum!". Hale, "Ben aldım, amcığım mis gibi kokuyor, gel de sik!".
Sonra bir sürü evrak, Ayhan'ın otoban giriş çıkış kayıtları, sitenin kamerasından giriş saat ve fotosu, tabanca ile ilgili ruhsat vs. mermi kovanları. Mustafa'ya ve Hale'ye 4'er kurşun isabet etmiş. Ayrıca salonun krokisi çizilmiş ve ufak bir detay vardı, kanape de bir adet seks oyuncağı bulunmuş. Daha önce tahkikat dosyası görmemiştim, ama herşeyin bu kadar detaylı ve adlı adınca yazılmış olması çok tuhaf gelmişti.
Dilek, "Ne o, yazışmalar çok mu ilginç geldi, kafanı kaldıramadın?" dedi. Telefonda bana dair bir iz yoktu, ama telefon kayıtları vardı. "Neyi soruyorsun bana sen şimdi?" dedim. Dilek, sanırım operatörden alınan 1 yıllık telefon görüşme listesinin sayfalarını aralayıp, "Bunlar ne?" dedi benim numaramın üzerine parmaklarıyla vurarak. Bir an yutkundum. Dilek, "Benim anlamadığım, geçen yıla kadar sakin, kendi halinde, kafasını önünden kaldırmayan kadının nasıl bu orospuya dönüştüğünü merak ediyorum!" deyip dosyayı gösterdi. Hemen sonra da, "Ölünün arkasından konuşuyorum!" deyip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmez halde kalkıp dolaptan su aldım, kolonya ve havlu kağıt alıp önündeki sehpaya oturdum. Biraz kolonya döktüm ellerline. Kağıt havlula gözyaşlarını sildi. Dizdize oturuyorduk. "Bak.." dedim, iki elini de tutup sarstım ve "Bana bak, ne oldu?" dedim.
Anlatmaya başladı. "Ben ondan önce evlendim biliyorsun, beni kaynanam yetiştirdi sayılır. Gerdek gecesi sabahı kaynanam ikimizi de karşısına alıp, sen onun ablasısın koruyacak, kollayacak, doğruları, yanlışları gösterecek mutlu olması için çabalayacaksın. Sen de onun kardeşisin, saygını eksik etmeyecek, onunla beraber doğruları yanlışları bulacak, kocalarınıza güzel birer kadın, çocuklarınıza iyi birer anne olacaksınız demişti. Ama ben onu koruyup kollayamadım, iyi bir abla olamadım ki, olanları anlamadım bile, kendi derdimle (kocasının ölümünü kastediyordu) o kadar ilgilenmeyip ondaki değişimi görebilseydim, belki de 5 kişi ölmemiş olacaktı!" dedi.
"5 mi?" dedim. "Haberin yok mu?" deyip anlattı. 2 yılda 2 evlat, bir gelin kaybeden kaynana ve kayınvalidesi birer ay arayla vefat etmiş. "Tek başıma kaldım, şimdi de bu dosya ortaya çıktı. Çocuklarından gizlemeye çalıştım, ama sonuçta olay belli, çırılçıplak banyoda duş alıyorlarmış, su sesinden Ayhan'ın geldiğini duymamışlar bile. Oysa dava dosyasında salonda vuruldukları yazıyordu. Polisin tahmini, kaçarlarken, Ayhan çantasından silahı çıkarıp salonda yakalamış! Bu nasıl oldu, biliyorsan anlat bana!" dedi yalvaran gözlerle.
Elemanlardan birine telefon ettim, dükkana çağırıp, dükkanı ona teslim ettim. Melek 15 günlüğüne Almanya'daydı bir akraba düğünü için. Arabaya bindik, Meleğin eve götürdüm Dileği, bir yerlerden yiyecek birşeyler söyledim. Dilek, "Burası neresi ve neden geldik buraya?" dedi. "Burası arkadaşımın evi, anlatacaklarım uzun ve dükkanda tepkilerinin nasıl olacağını bilemediğim için geldik. Gelen giden müşterilerin ağlayan bir kadın görmesi işim için iyi olmaz takdir edersin ki!" dedim. "Peki tamam, anlat bakalım!" dedi. "Hayır, birşeyler yemelisin!" dedim. "İştahım yok!" dedi.
Çocukluğumuzda evcilik oynadığımızda, karı koca rolünde, bana yemek yapar, sonra da tabağın içine ağzına kadar birşeyler doldurur, "Bu çok!" dediğimde, gözlerini patlatır, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" derdi. Gözlerimi patlatıp, "Hepsini yiyeceksinnnnnn!" dedim. Zor da olsa gülümsedi.
62 notes · View notes
lovelyyfluff · 2 months
Text
Baş Belaları | 24 - Şüpheli
Tumblr media
Hiiro: Haha. Dün sana söylediğim gibi, şimdiye kadar kalacak yerim yoktu...
Hiiro: Bu yüzden ES'in biz "başarısızların" MDM bitene kadar yatakhanede kalmamıza izin vermesine mutlu oldum.
Hiiro: Sokakta uyumaktan daha iyi olduğunu düşündüm, bu yüzden dün akşamdan buraya yerleştim.
Hiiro: Zaten ES binasından gözüktüğü için bulmam zor olmadı.
Aira: Ha? Yani dün gece burada—Seisoukan'da mı uyudun, Hiro? Haksızlık~ Niye aramızda ilk deneyimleyen sen oluyorsun!
Tumblr media
Hiiro: Ah, haksızlık mı ettim? Ama sen ve diğerleri daha eve gidip eşyalarını toplayacaktı...
Aira: Şey, evet, dedik...
Aira: Tuhaf olan şey senin Japonya'da bu devirde evsiz olman...
Aira: Normalde insanlar en yakın yere giderken bile onca hazırlık yapar.
Hiiro: Hm. En büyük sorunlarımdan biri "normal" in ne olduğunu anlamamam.
Hiiro: Her neyse—Odamız kitliydi, bende çatıda uyudum.
Aira: Niye böyle bir şey yaptın? Gidip Seisoukan yöneticisiyle konuşsaydın ya, senin içeri girme iznin var nasıl olsa.
Hiiro: Hm. Ama gece geç saatlerdi, ben de çalışma saati olmadığı için vazgeçtim.
Hiiro: Doğal olarak Seisoukan Apartmanı'nın ana binasında güvenlikler vardı, işimi biraz zorlaştırdılar.
Hiiro: Belki de kendimi açıklasam anlarlardı.
Hiiro: Ama güvenlikler ne zaman beni görse benden şüpheleniyorlar. Hatta bir şey diyemeden beni kovalayanlar bile var.
Aira: Ahaha. Çünkü hakkındaki her şey şüpheli duruyor, Hiro.
Hiiro: Öyle mi...? Yine de güvenliğin işini ciddiye aldığına sevindim. Demek ki buradaki idoller iyi ellerde.
Aira: Ah, Seisoukan'ı sıkı güvenlik sistemi gurur duyduğum şeylerden biri. Ayrıca şimdi hatırladım da burası asıl bina ve eski bina olarak ikiye ayrılıyor.
Aira: Ve kalacağımız yer en kenarda olmalı. Bu eski binada kalacağız anlamına geliyor, değil mi?
Aira: Şu kenardaki eski püskü bina... Eskiden nasıl görünüyordu bilmiyorum bile.
Aira: Başarısız olduğumuzu biliyorum, ama yaşam koşulları daha iyi olan bir yer veremezler mi?
Aira: Neyse, söylenmeye pek hakkım yok, burada para vermeden kalıyoruz nasıl olsa.
Tumblr media
Hiiro: Hmm. Eski ve nadiren kullanılan bir bina olsa da hâlâ etrafında duran birkaç güvenlik var.
Hiiro: Burada yaşadığımız sürece güvendeyiz!
Aira: Eh, senin gibi sokaklarda uyumaktan iyidir.
Hiiro: Evet. Uzun zamandır böyle rahatça uykuya dalamamıştım.
Hiiro: Şehir o kadar tehlikeli değil, dışarıda uyurken bile ister istemez gardımı düşürmüyorum. O yüzden derin bir uykuya dalma fırsatım olmadı.
Hiiro: Fakat burası korunduğu için yerde güvenli şekilde uyudum.
Aira: Yok, yerde değil çatıda uyumuşsun... Bu arada ne dediğini anlamıyorum. Tüm bunların elindeki kaburgalarla alâkası ne?
Hiiro: Hahaha. Üzgünüm, hâlâ normal insanlarla konuşmaya alışamadım... İnanılmazsın, Aira, herkesle açık ve dürüst şekilde konuşabiliyorsun♪
Aira: Hep beklenmedik anlarda iltifat ediyorsun... Sevmediğimden değil, ama nadiren birinin bana iltifat ettiğini duyuyorum...
Hiiro: Haha. Her neyse... Çatıda uyandığımda aşağıdan çok güzel bir koku geldi.
Hiiro: Ben de açlığıma engel olamayıp ana binaya doğru gittim.
Hiiro: Sonra bir anda bir ayıyı andıran, iri, terli bir adam bana bu kaburgaları verdi.
Hiiro: Ayrıca bana "kaburgaların" ismini de öğreten oydu. Çok nazik biri~
Tumblr media
Aira: Dur bi' dakika, o nasıl biri öyle? Terli, ayıya benzeyen bir adam derken? Ne kadar tuhaf. Seisoukan Apartmanı'nın güvenliği oldukça sıkı diye biliyordum.
Hiiro: Şey, öyle olduğuna eminim. Bana kaburgaları veren kişi de bir idoldür herhalde, benimle konuştuktan sonra direkt ana binaya girdi.
Aira: Eh... Sana iyilik yapan herkesin idol olduğunu zannetmiyorum.
Aira: Maalesef, büyük bir idol fanı olarak birsürü korkunç hikayeler ve söylentiler duydum.
Aira: Ama ondan önce, senin tanımadığın birinden et alman yanlış zaten!
Aira: Burası huzur dolu bir yer olabilir, ama dünyanın etrafında her türden kötü insan var!
Aira: Ailen sana bunları öğretmedi mi?
Hiiro: ...
Tumblr media
Aira: ...Aa, üzgünüm. Ailen hakkında konuşmak istemiyor musun?
Hiiro: Yok, ondan değil... Sizden asla bir şey saklamam.
Hiiro: Ama abimin dünkü davranışlarını görünce durumun sandığımdan daha kötü olduğunu anladım—
Hiiro: Sanırım abimin ve ailemin sorunlarını çözmek için yardımınıza ihtiyacım olabilir.
Hiiro: Tabi, şu an aile sorunlarım hakkında konuşmanın vakti değil.
Hiiro: Sadece... Şu bana et veren adamın yaşayacağımız eski binaya girdiğini gördüm.
Hiiro: Bir anlığına dikkatim dağıldı.
Tumblr media
Aira: Ne? Ciddi misin? Bu ne demek oluyor? Şüpheli kişi bizim yolumuzda mı bekliyor?
Aira: H-Hemen U dönüşü yapıp eve gitmek istiyorum.
Hiiro: Her şey yolunda, arkadaşım! Lütfen korkma. Ben seni korurum, Aira!
Hiiro: Bilmiyor olabilirsin, ama evimde dövüş sanatları üstüne çok çalıştım. Yani buradaki tehlikeli insanların hepsini yere serebilirim!
Aira: Olmaz, kim olursa olsun idoller diğerlerine şiddet uygulayamaz.
Aira: San yalvarıyorum, lütfen riskli ve tuhaf işlere kalkışma~ Dünkü skandalı hatırla!
Aira: Ufff— Cidden... Böyle bir şey olacağını tahmin etmiştim. Ne zaman sizinle olsan başıma dert açıyorsunuz. Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.
← Önceki bölüm ◆ Sonraki bölüm →
0 notes
kalbimden-kalemime · 11 months
Text
yani bilmiyorum yoluma nasıl devam edicem bilmiyorum bu zamana kadar nasıl devam ettim devam etmek miydi onu da bilmiyorum yeniden başlamak için hazır gibiydim iki gündür bol bol ders çalışırım sandım ama sabah uyandığımda hatta gece ilacımı almadığım için uykuya erkenden dalamadım uyuyamadıkça burun tıkanıklığı bile hissetmeye başladım mentollü kokularla vs atlatmaya çalıştım sonra uyumaya çalıştım sabah da alarmı duymama rağmen uyanmadım uyudum uyandığımda ya ben şimdi yazıyorum ama yazarak kendime ne kadar çare olabilirim bilmiyorum. Yazsam da benim de bulamadıklarım var demek ki. Ne kadar yazarsam yazayım içimi olduğu gibi dökersem dökeyim içimde bulamadığım bir şeyler var. Kökünden çözüp de yoluma devam etmek için yapıyorum ama yetmiyor. Öfkelendiklerim, sustuklarım, üstelik kendi kendime yazıyorum diye kendimi susmuyor sanıp kendime kızdıklarım ne biliyim işte çok karışığım. İnsanın yarın moralimi bozacak bir şey olmasın diye içinde dualarla yaşaması, her an boğazında bir şey düğümlenmesi, bir şeyler yüreğine su serpiyor gibi olsa bile sonra onunda altında başka bir şey var mı vs bin tane şey düşünmek zihninde bunlarla yaşamak çok zor. Yeniden başlamak için önce zihnimden kurtulmam gerek. Evet tamam ama o da olmuyor. Ona rağmen yaşamak desen iki gün olsa sonra duruyor. Ya benim yolunu bulmam lazım. Sağlıklı olmanın bir yolunu bulmam lazım. Sağlıklı olmayı istemenin yolunu bulmam lazım. Ölmeyi yaşamaktan önce istemeyi durdurmam lazım. Çünkü ölemedim beceremiyorum ama ölmeyi de kalbim acıdığında içimdeki her şüphede istemsizce çok istiyorum genel kanılara göre bunu istemek kötü bir şey olarak değerlendirilse de o an bunu düşünemiyorum. Bazen ölmediğim ölemediğim için çok üzülüyorum. Her şey geciktiği için çok üzülüyorum. Ölmek isterken yine de hayata tutunup başarmak istediklerimi başaramadığım için çok üzülüyorum. Kimseyle iletişim kuramadığım için çok üzülüyorum. Yolun sonunda en umutsuz halimde her şeyden vazgeçmiş halimde umut ışığı yakan sonra beni unutan her şey kalbimi çok acıtıyor. Geçen gün danışmanım puanlarımı öğrendikten sonra ben seni çalıştırırdım dedi neden söylemedin dedi bu sefer hallederiz dedi ben sana kaynaklar öneririm vs ararım dedi ama unuttu kaç gündür yoğundur insanlar zaten mahcup oluyorum hiç bahsetmeseydim ama ben o an bir an için yeniden çabalayan biri gibi hissettim ne biliyim birisi benim için bir şey yapabilecek sandım. Boş yere ümitlendim. Unutuldum işte her zamanki gibi. Kimse benim için bir şey yapmıyor. Ben her şeyi tek başıma yapmak zorundayım. İletişim kurabildiğim insanlar ekibim yok ben her şeyin dışındayım ama dışında olduğum için herkes için herkes kalbimde değerli onları hiç işkenceci olarak görmüyorum. Bunları düşündüğüm hissettiğim için kendimi suçluyorum benim beynim sağlıksız diye. Çok hayalperestim salağım diye herkesi iyi yönünden seviyorum diye hiç kimse hakkında hiçbir şey bilmiyorum aslında diye çok yoruldum çok yoruldum değişmeyen her şeyden çok yoruldum mahkum edildiğim hayattan çok yoruldum bir başımalığımdan çok yoruldum. Ne anlayanım var ne dinleyenim var ne çare olanım var. İnadına iyi düşünmekten çok yoruldum. Tükeniyorum mahvoluyorum bu sefer kendimi kurtaramıyorum bittim ben bittim hiç iyi bir şeyim kalmadı sağlıklı bir şeyim kalmadı belki de ama bir kalbim kaldı o da çok ağrıyor. Allah'tan başka kimsem yok yok. Anlatamyorum. Kimse anlamıyor. Sadece ağlayabiliyorum kendi kendime konuşuyorum kendi kendime yazıyorum. Yardım edenim yok. Destek olanım yok. Elimden anlayışla tutanım yok. Kalbimden anlayanım yok. O yüzden kalbimde sevdiğim insanların kalbimde inandığım gibi hissettiğim gibi yanlarına sarıldım içimde sessizce. Yanlarına varmadan onları tanımadan. Kalbimle tanıdım sandım. Ama geç kaldıkça kendimi suçluyorum başaramadıkça geç kalıyorum tamam Allah geciktiriyorsa güzelleştiriyordur ben de düşünceye inanca sarılıyorum sarılmak istiyorum ama bir de yetişemezsem olmazsa çok üzülüyorum ben böyle yaşayamıyorum her şey kalbimde her şey kafamda böyle mutlu değilim. Allahım beni kurtar ne olur. Öyle ya da böyle beni kurtar. Sen ne demek istediğimi biliyorsun
0 notes
justwatchuser · 1 year
Text
ailem soruyo napıyosun hayatın nasıl gidiyo diye nasıl gitsin ya mükemmel mükemmel 2.50 3 saat uyudum sonra yine işe gidicem sırf kendimi farklı alanlarda da geliştiriyim ki elimden her iş gelsin mantığı ile düşünüp kendimi farklı alanlarda da geliştiriyim istiyorum ama ben cidden dün ölmediğime inanamıyorum hala 2.5 3 saat uyku uyudum ve ondan önce 3 gün uykusuz kaldım ve o 3 gün şöyle yemek yemedim doğru düzgün bi sabah 8 de kahvaltı sonra akşam 8 9 da yemek uyku yok doğru düzgün yemek yok hele su içmek hiç yok aklımda sadece birini düşünüyorum ve öyle günü bitiriyorum işe gidilicekse işe gidiyorum o kadar işe gitmiyosam da 2 3 yıl önce ki halim olsa yapmaktan asla mutsuz olmıyıcağım işi yapıyorum kod yazıyorum ve siber güvenlik ile ilgileniyorum ama şimdi yoruluyorum sıkılıyorum enerjim 0 ve öylece çalışıyorum ve mutsuzum hem ailem hem kendim için çünkü babam büyük ihtimalle işi bırakıcak elinde de öyle çok birikmiş bi parası yok ve biliyorum ki destek olmam gerekiyo o yüzden de sabahları babamla gidiyorum gecenin 4 ünde ki yorulmasın uğraşmasın diye ama ben babamla giderken uyuyamıyorum çünkü gece ancak 2 3 gibi uyuyabiliyorum ben ama işe gittiğim için o saatte uyuyamıyorum o yüzden de uykusuz kalıyorum mecburen sabah uyumayı sevmem o yüzden de mecburen uykusuz kalıyorum 2 2.5 saat uyuyarak babama sırf biraz da olsa destek olıyım diye gidiyorum ordan da muhasebe için gidiyorum babamın arkadaşının yeri ve sırf babam oraya söz verdiği için sözünü boşa çıkarmamak için gidiyorum kendim için de enazından bilgisayar ile ilgili o yüzden de kendimi bilgisayarın diğer tarafı ile ilgili de geliştirmek için gidiyorum yazılım dışında kendimi geliştirmek için gidiyorum para almıyorum sadece öğrenmek için gidiyorum ama benim babama daha fazla destek olmam lazım çünkü babamın durumu yetmez bu işten başka bi işe geçmeye o yüzden de ne yapabilirim diye düşünüyorum biliyorum babam sana daha fazla destek olmam gerekiyo ama olamıyorum gücüm kendime yetmiyo babam inan bana yetmiyo kalbim acıyo dönüp dolaşıyorum odanın içinde yüreğim çok acıyo bazen oturuyorum duvarın köşesine müzik dinleyip ağlıyorum belki biraz da olsa yüreğimin kalbimin acısı geçer diye ama geçmiyo rahatlatmıyo sadece biraz daha fazla nefes almama yarıyo bunları anlatmak isterdim ama kimse dinlemez beni kimse anlamaz anlamak istemez o yüzden de kendi içim de yaşamak zorundayım ama artık cidden çok yoruldum
1 note · View note
kibelesarkisi · 1 year
Text
Sümbül aldım dün bugün öyle bir çiçek açmış ki yan yatmış koca çiçek. Güzellikten boynu bükülmüş de diyebiliriz, kaldıramayacağı kadar kendini yüklenmiş mor bir çiçek de. O incecik gövdeye bu kadar çiçek açılmaz ki bilmiyor mu diye sinirlendim. Ben bugün bir sümbüle sinirlendim. Benim bugün sinirlendiğim şeyleri duysanız herhalde kafayı yedi dersiniz ya da aptal. Ya da, neyse. Herkesin içinden konuştuğu bir mektup arkadaşı vardır. Önce her şeyi onunla konuşur, sonra gider terapiste anlatır. Her şeyi ilk duyan biri vardır içinde, yürüyüş arkadaşı, bulaşık makinesini boşaltma arkadaşı, araba sürerken radyodaki şarkıyı söylediği arkadaşı, bildiniz mi? Olmayanı görmedim. Kime anlatsam çünkü benim de bi tane var diyor. utana sıkıla. Sonra anlatıyor uzun uzun içinde büyüttüğü dostunu. Bana şöyle şeyler diyor, bir kere de şunu demişti ona tutunmuştum uzun süre diyor. Bazen bu eşlikçiler, çok büyüyor, tanrının sesine dönüşüyor. Animus diyor buna Jung. Ben olsam aşk derdim. Öyle ki, bir bulaşık makinası boşaltırken konuşulanlardan çok daha fazla şey biliyor, çok büyüyor bildikleriyle. Artık biz onun iç sesi oluyoruz, ışığı alan ve ışığa çıkan o oluyor. En son ben bunu terapiste anlatacağım artık dedikten sonra kaç seans geçti, anlatamadım. Sonra ben artık size gelmek istemiyorum dedim adama. Baktım, gelmek istemiyorum diyen ben değilim. Analize başladım sonra, kaç hafta geçti tık yok anlatamadım. İnsanlara bir şey anlatmamak için durmadan para ödüyorum dedim kendime. Kızarak. Ama gücüm de yok. El yordamıyla kendimi arıyorum ama hiç bulamıyorum. Baya işgal edilmiş gibi hissediyorum. Arayan ben bile olmayabilirim. Her şey çok karışık ve kafam kaldırmıyor kendimi. Ölsem yapmam dediğim şeylerin kıyısında bulurken kendimi ay ne var bunda diyor içeride biri. O kim? Konuşan yine ben değilim. Yoksa bir insan bir terapiste servet dökerken neden o en önemli konuyu anlatmayıp entelektüel sohbet yapar? Freud rasyonelleştirme diyor freudun da ağzına iyi ki tükürüyorlar her şeye bir şey demiş bıktım. Jung animus diyor o iç arkadaşa. Gittim animus grubuna katıldım. Katıldığım gün bir rüya gördüm 17 gün ağladım. Hocanın verdiği ödevleri görseniz yine kafayı mı yedin dersiniz. Animus için harcadığım emeği görseniz bu kadar mı işin gücün yok dersiniz. İki gün önce şişedeki cin masalını okuyun dedi hoca. Okudum. Okurken tir tir titredim kahraman şişedeki cini çıkarttığı zaman. Ben ölsem yapamam dedim. Bu aptal çocuk nasıl açtı şişenin kapağını öleceğini bile bile dedim. Aptal çocuk aptal çocuk diye sayıklayarak uyudum. Ölsem o kapağı açmam babası nasıl haklı diye uyandım. Uyandığımda elimde boş şişeyle şehrin ortasındaydım. Bir gün sonra. Çok hızlı her şey başım dönüyor. Hayattayım hala, sarhoştum hatırlamıyorum ya da ben değil kuzenim yapmış. Jung a da küfretmeme ramak kaldı, o her şeyi daha da karıştırıyor. Eskiden çok mutluydum. Sonra bir gün bir yazı okudum. Bir feysbuk yazısı. Ne mezunu olduğunu bilmediğim feysbukun tanıyor olabileceğim kişiler arasına koyduğu çok mutlu olan bir adam yazmıştı yıllar evvel. Bir hikayeydi. O gün bin katlı bir binadan attı biri beni. Hayatta kaldım mı bilmiyorum ama tuz buz oldum. Kaç yıldır toparlamaya çalışıyorum. Adamın bundan haberi olsa ben ne bok yedim derdi herhalde. Ver harcadığın paraları bana o yazıyı sileyim derdi. Parayı çok sevdiğine eminim çünkü o yazıdan sonra sadece ne kadar zengin olduğunu paylaşmıştı. Ama o profilde çok alakasız olan o yazı benim kendimde reddettiğim koskocaman bir şeyi önüme yığmıştı. Kaderimizde bir feysbuk yazısıyla yerle yeksan olmak da varmış tanrım. Yıllardır parçalarımı toparlamaya çalışırken, seanslar, krizler, kitaplar, şarkılarla tam geçti artık, bitti, bak her şeyinle yine tastamamsın dediğim anda yıllardır yapmamak için parmaklarımı kırdığım o şeyin önünde parmaklarımı kütletirken ay ne var bunda dediğimi duydum. O anda şişedeki cin çıktı, o anda düşünürken tir tir titrediğim o şey gerçek oldu. Üstümde konforsuz bir alanda yaşadığım özgürlük duygusu vardı. Feysbuktaki adam görse bunları hep kendinden bilirdi. Jung der ki animusumuz bazen koca, bazen baba, bazen karşı komşunun kocası, bazen patron olur dışarıdaki hayatta kendine bir erkekte yer bulur. Benim animusum feysbuktaki o hiç tanımadığım ama yıllarca çok iyi tanıdığımı sandığım adamdı. Animusumu tanıdığımı sandığım gibi. Böyle şeyler yaşamıyorsanız hiç tavsiye etmiyorum, ben o yolda sokakta gördüğüm kadınlardan olmak için çok çabaladım. Oldum da. Tam da onlardan oldum bir ara. Sonra o feysbuk yazısı çıktı işte. Kolay iş değil insanın kendini delik deşik ede ede anlaması. Eğer tasavvuf ehli olsaydım, eğer bir şeyhim olsaydı kesin böyle şeyler yaşamazdım. Ama değilim. O da değilim. Kendime çok şeyh aradım. Birilerine rüyamı anlattım bi gün, mürşidimiz seni çağırıyor dediler. Kalktım gittim. Kimse beni çağırmamış. Haberleri yok benden. Keşke biri beni çağırsa. Çok ihtiyacım var, burası hep çok kelimeli. Hissetmeye ihtiyacım var. Ama kendini mitokondrisine kadar duyan biri nerden nasıl tatmin olur da kendi başına hissetmediği bir şeyi hisseder bilmiyorum. Oruç tutuyorum. Geçen gün hayatımda ilk kez iftar açarken feysbuktaki adama dua ettim. Hep küfrederdim çünkü. Bir feysbuk yazısı yüzünden adam dua aldı benden. Kalpten. Amin. İçimdeki sesi çok iyi tanıyorum sanıyordum. O kadar yürümüşlüğümüz var birlikte. Bugün anladım, hep ben konuşmuşum. Onu tanıdığımı sanmışım. Ben konuştukça o anlar demişim anladığını düşündükçe daha çok anlatmışım. İçimde çok yabancı biri var. Tedirginim. Bu sümbül gibi hissediyorum. Yüküm dünyadan ağır demişti Haluk. Omuzumda hiç tanımadığım biri var boynumu yere eğen, nefessiz bırakan biri. Kendim. Siyanür içsem ölür mü? Didem hocaya anlatsam yine animus canım bu, kabullenip yer açacaksın falan der ama benim böyle şeyler duyacak takaatim kalmadı. Her şeye dümdüz bakıp siktir çekmek istiyorum. İçimde her şeyi anlattığım her sırrımı bilen ama benden olmayan biri var. Dizilerde sırları bilen adamların neden öldürüldüğünü çok iyi anladım. Öldürmeyip de ne yapsın? Beslesin mi? Ben bi kere daha yaşamıştım bunu. Öldürmek istemiştim o sesi, babamı ve feysbuktaki adamı. Animus çekil aradan. Sonra hepsi bir olup üzerime yığıldı. Bir şeyi ne kadar öldürmek istersem o kadar yaşattığımı fark etmem yirmili yaşların sonunda öğrendiğim bir şey oldu. Siyanür içmekten vazgeçtim. İçerdeki, sen benim tanıdığım kişi değilsin. Bunu fark ettirerek elimden bin yıllık mektup arkadaşımı aldın. Bir süre, uzun bir süre yasta olacağım. Önceden tutamadığım tüm yasları şimdi tutacağım. On yıl sonra bir feysbuk yazısıyla ertelenmiş bir yas yaşamamak için uzun süre yas tutacağım. Kaybettim seni, hiç kazanmadan. O zaman bu içimdeki kim yas tutarken bile içimi ısıtan.
0 notes
timurinankara · 2 years
Text
Turgenyev’e SOO’dan bir nazire daha: “Falcıya gittiğini duydum Odintsova, ben sana olacakları söylerim, günlük enerjimi de ara ara mektuplarımda anlatırım. Bugünden başlayayım, seninleyken her gün büyük umutlarla başlar, güzel hayallerlerle bitirirdim. Ama ben artık tükenmek üzereyim. Ben, benim olmayan için bir şeyler yapmam. Sana olan sevgim benim ondan yazıyorum bu mektubu. Kalan gücümü sensizliğin acısına karşı kullanıyorum ve sen gelmedikçe bu gücüm tükeniyor, güç kazanacağım bir kaynağımda yok. Korkuyorum, döndüğünde sana katlanmakta -ki sana katlanmak en tatlı zorluktur benim için- kullanacağım gücümü kaybederim diye. Geç gelmenden korkuyorum. Fazla naz aşık usandırır derler. Döndüğünde beni bulamazsın diye paranoyaklaşıyorum ve kaybedeceğimiz bir mutluluk var sen bunu göremiyorsun. Neden kendimi hiç anlatamadım sana, nasıl ciğerimi yakıyor bu bilmiyorsun. Ne hissettiğimi gerçekten anlatamıyorum. Sen evlenilecek bir kadınsın Odintsova ama belkide benim için doğru kişi değilsindir. Çünkü hakkımda söylediğin hiçbir şeyi ben kabullenemiyorum çünkü bunları hissetmiyorum. Ne hissetiğimi bilmiyorsun Odintsova. Seni senden daha çok düşünüyorum ben. Belkide bu kadar düşünülmek nedir bilmediğinden bunu anlayamıyorsun. Evet bazen bencilliğim tutuyor çünkü bende bir insanım. Ama seni her şeyin önüne koyduğumu anlayamıyorsun. Bu bu kadar zor olmamalı çünkü herkes biliyor Odintsova! Ailesine hiçbir şey anlatmamış ve ya anlatsa da anlaşılmamış birisiyim ben. Yıllar önce bunu önemsemeyi bıraktım ama sen tarafından anlaşılamamak beni öldürüyor! Çünkü kimse anlamasa ve sadece sen anlasan dünyalar benim olur. Bir de benim penceremden bak. Senin halini düşünmekten ben uyuyamıyorum. Uykuyu ne kadar sevdiğimi bilirsin. 4 gün oldu toplam 9 saat uyudum. Ben ellerini tutamadığım bir kadını sevmekten bıkmış bir adamım Odintsova ve kimse kimseyi böyle sevmemeli. Az kaldı bir kaç mektup daha yazacağım ve sonra senden vazgeçeceğim. Çünkü sen öyle uzaktan sevilmeyecek kadar güzel ve özelsin benim için. Biraz daha sık dişini bir kaç mektubuma daha katlan. Sonra çıkaracağım seni hayatımdan. Seni en yakın zamanda silmek zorundayım, bunuda bencilliğimden yaptığımı sanma sakın! Kendimi bir girdabın içinde bırakamam ve sevdiklerime üzgün gözükemem artık hele ki anneme. Geç kalma Odintsova, zaman bir şeylerin ilacı da olur mezarı da ve bunu kestiremezsin. Kurabileceğimiz mutlu birlikteliği zamanın insafına bırakmak sence de korkutucu değil mi? Bazı güzel şeyler olmaması gereken anda da olur. Hatta bazen çok erken zamanlarda olur. Asla şunu da unutma, tanrının bize biçtiği ömür belli değil. Senden zor bir şey istediğimin farkındayım ama bir ani karar bir büyük fedakarlık bize sonsuz saadeti getirebilir Odintsova, inanmalısın buna! Beni özlediğini biliyorum. Hasret uzak kalarak da biter bunu unutma. Ama en tatlı olanı hasret gidermektir. 72 gün olmuş, bundan sonrası hasret değil, ÇİLE”
0 notes