Tumgik
#can yakan gerçek
ahhasret · 2 months
Text
Sustuğum şeyler var. Konuşmaktan kaçtığım şeyler. Düşününce beni hüzne boğan… Ne başını, ne sonunu hatırlamak istemediğim şeyler var içimde… Eskisi gibi her ne kadar kafama takmasam da, ruhumda yara açan şeyler var. İçimde kaybolup giden insanlar var mesela. Can diyerek bağrıma bastığım, canımı yakan insanlar… Vefasızlığın resmini yüreğime kazıyan insanlar var. Hem çok sevip, hem de vazgeçmek zorunda olduğum insanlar… Her vazgeçişimde yüreğimi parça parça eden, yine de dualarımda olan insanlar. Özlediğim insanlar var… Yaşadığım her anıyı beynime mıh gibi sapladığım… Kimi zaman beni hayal kırıklığına uğratan, bazen kızdığım, bazen nefret ettiğim, bazen ise nefret etmeye bile değmeyeceğini düşündüğüm insanlar… O insanları her seferinde aklımdan silsem kalbimden silemedim. Bazen neden böyle diye kendime sorduğum anlar oldu. Cevap çoğu zaman beni tatmin etmese de duymak istediğim cevabı verdim her seferinde. Biliyordum aslında gerçek cevabın bu olmadığını. Çünkü gerçek hep can yakardı. Oysa hangi gerçek bir yalan kadar insanın canını yakar ki şu köhne dünyada…Kısacası ben artık hiç bir şey düşünmek istemiyorum. Sadece avaz avaz içimdekileri susmak istiyorum…
Tumblr media
Öykü Öztürk
12 notes · View notes
Merhaba. Ben Elif. Bunu okuyorsanız büyük ihtimale bunu biliyorsunuzdur. Bu yazı bu bloga attığım en uzun ikinci yazı olacak, yani tahminlerimce. Çünkü bu yazıda ilk gerçek aşkımdan bahsedeceğiz. Dikkat etmemiz gereken şey ilk aşkımdan değil, ilk gerçek aşkımdan bahsedecek olmamız. 
Eğer benimle yeni tanışmış biri olsaydınız büyük bir ihtimalle benimle ilgili ilk düşünceniz ne kadar şıpsevdi olduğumla ilgili olurdu veya belki de bana aşka aşık derdiniz. Fakat gel gör ki ben bunların hiçbiri değilim. İlk aşkım yedi yaşlarımda annemin çocukluk arkadaşının oğlu yani benim de çocukluk arkadaşım olan Doğukan’dı. Hatta Doğukan’a o kadar aşıktım ki anneme bile anlatmıştım! Kimse de beni durdurup dememiş ki ‘Elif sen n’apıyorsun? Kızım daha yedi yaşındasın bir bekle.’ İlk aşkım böyleydi ve çok gariptir ki Doğukan’ı hiçbir karşılık almadan 13 yaşıma kadar sevdim ve vazgeçişim tek bir gecede oldu. 
Ve sevgili Ulaş... İlk gerçek aşkım. Son bir buçuk senedir hayatımdaydı. Fakat biz son bir aya kadar konuşmadık bile! Tanışmamız bir sohbet grubunda olmuştu. O İstanbul’da, ben ise İzmir’deydim. Arada ne söylemesi ne de yazılması kolay kilometreler vardı. Ulaşla ilk tanıştığımız zamandan itibaren onunla asla duygusal bir bağ kuracağımı düşünmedim. Fakat sonra bir şeyler oldu ve on sekiz gün önce bir iişkiye başladık. Her şey çok güzeldi. -Buraya kadar bakıldığında ‘Nerede bu aşk?’ diye düşünebilirsiniz. İnanın ben bundan sonrasında bile o bağın hangi sırada, hangi anda oluştuğunu hâlâ anlamıyorum.- Sonra sözler verilmeye başlandı, sonra hayaller kurulmaya, sonra kilometreler sayılmaya... Ve bundan sonrası tam bir hüsran. Bir anda tavırları değişti. Bir anda o kadar soğuk bir insan oldu ki tanıyamadım. Ve bu sabah, saat tam 11:31′de bir mesaj yazdım; bir şey mi oldu? Ve cevap çok gecikmedi, saat 11:47′de bir yeni mesaj; elif, ben yapamıyorum, aklımda başkası varken olmuyor. 
İşte tam o an, tam o saniyede fark ettim; ben aşık olmuşum. Ve tam o an, aşk Dünya üzerindeki en acımasız duyguydu. En çok can yakan, en çok içimi yakan o duygu. Ve hayatıma hoş geldin; ‘ellerimi şimdi kim ısıtacak?’ sorusu. 
İşte bu benim gerçek aşk hikayem. Şuan tarih 30 Mayıs 2022 · 02:56. 
Ve son olarak, 
Merhaba Ulaş,
Bu benim sana veda mektubum. Şu hayatta ellerimi ısıtmasını isteyebileceğim tek kişi sendin. Bana basketbol öğretmesini istediğim tek kişi sendin. Sabaha kadar konuşmalarımı dinleyen tek kişi sendin. Babamın kırdığı kalbi toplamayı teklif eden ilk kişi sendin. Kalbime gelip hoş gelen ilk kişi sendin. Yanına yatıp yıldızları izleyecek kadar güvenebileceğim tek kişi sendin. İyi ki vardın, keşke hep var olsaydın. Seni seviyorum. Bu arada seni seviyorum dediğim ilk kişi de sendin. Senden vazgeçişim nasıl olacak bilmiyorum çünkü bana gelişini daha çok yeni anlamıştım.
Başka bir evrende, Kordon’da, çimlerde senin yanında olabilirim. Birlikte yıldızları sayarız. Bitince de ayrılırız. Belki hiç sarılamadık, belki Alsancak sokakları bizi hiç tadamadı fakat bir köşe başında, elinde bir mimoza buketi, her zaman oralarda bir yerlerde olacaksın. Bu evren bizi sevmedi ama başka bir evrende yanımdasın sevgilim.
Ben senden gidemem, sende özle dön olur mu? Daha diyecek çok şeyim var fakat bugünlük bu kadar. Renkli rüyalar sevgilim.
~🦋✨
Tumblr media
8 notes · View notes
0murgan · 5 days
Note
Birden çok tanı konuldu şu an için, fakat en aşırı da duygu durum bozukluğu olan ve sınırda kişilik olan tanılarım. Maalesef hayatımı ve haraketlerimi çok etkilediği için ilaç tedavisi biraz mecburi bir yöntem gibi duruyor. O kadar istemiyorum ki kullanmayı, sana anlatamam. Ama hayatımı çok olumsuz yöne sürüklüyor ve böyle yaşamak benim için epey zor.
Bu tanı hakkında psikoloğumla konuşurken normalde yapmayacağım haraketleri yaptığımı heyecan aradığımı söylemiştim ve aslında bu mani dönemine denk geliyormuş. Bu cümleler beni kesinlikle yıktı, kendi karakterimi bilemiyor haldeyim. Ve çevremde sevdiğim birkaç insanı da eskiden bu hatalar yüzünden kaybettiğimi bugün anlıyorum. Gerçekten söylediğin gibi kendimi tanımam gerekiyor. Sadece gerçekten çok anormal hissediyorum.
-👤
Anlıyorum seni. Psikoloji sempozyumlarına katıldığım dönem araştırma konum, sınırda kişilik bozukluğuydu. O sebeple az çok neler yaşadığını anlayabiliyorum. Yine de, bu araştırmaları yaparken gördüğüm birçok örnek vardı ve bu örnekler bana durumun o kadar da kötü olmadığını hissettirdi. Yani, esasında kötü veya iyi olan, durumun kendisi değil, durumu nasıl karşıladığımızdı. Bunlardan birisi, 17 yaşındaki bir kız çocuğuydu. Günlük olarak kullandığı hesabına biraz bakınca bile "borderline" diye haykırıyordu hesap bana ve içerikler düzenli olarak ölüme, intihara, asla başaramamaya odaklanmıştı. Yazılar, sahiden can yakan türdendi. Karamsar, okuyan kişinin "evet, başka çare yok" diyebileceği türden, yani.
Ama bir örnek daha vardı ki, bu da araştırma yaparken kullandığım kaynakların birinin altındaki yorumdu. 25-26 yaşlarındaki kadın yazıyordu bu sefer. Bayağı, kitap okur gibi okuduğum uzun yazıları vardı ve kendisine de borderline teşhisi konulmuştu. Ama, ilk örnektekinden çok farklı bir gözden, dilden yazmıştı yazısını. Yıllardır bununla mücadele ettiğinden ve bir noktada eşinin elinden tutup "bu mücadele edeceğin bir şey değil, bununla savaşmayı değil, yaşamayı öğreneceksin" demesiyle tüm hayatının seyrinin değiştiğinden bahsediyordu. Geçenlerde bir video gördüm, kadın, oğlundan için "oğlum otizm ile savaşıyor" diyor videoda. Oğlu da onu düzeltip "hayır, savaşmıyorum. Sadece otizmliyim" diyor ve aslında bu da bize sahiden, yaşamı daha kaliteli ve huzurlu yapabilecek bir durumdan söz ediyor.
"Mağdur rolünden çıkmak."
Sert bir cümle olabilir ama kişi istemese de hayatının birçok döneminde kendini mağdur hissediyor veya mağdur hissetmeye zorluyor, bu su götürmez bir gerçek. Bazen, elimizde olmayan sebeplerle buna yöneliyoruz ve kesinlikle yanlış demiyorum. Sadece, bu düşünce kalıbı terk edilmesi gereken bir düşünce kalıbı diyorum.
O yüzden, psikolojik olarak normalinden farklı gerçekleşen olaylara "hastalık" denmesini doğru bulmuyorum esasında ama toplumda anlaşılır olabilmek için kullanıyorum bazen. "Geçmiş olsun" lafı bir işe yaramayacaksa ve bu yaşanan da geçmeyecekse, bunu hastalık diye adlandırıp kişiyi "ömür boyu bir hastalık ile yaşamak zorundayım" düşüncesine itmenin bir faydası olduğunu düşünmüyorum.
Bu, bir durum. Evet, farklı bir durum anonim ama medyada yansıtılan gibi bir durum değil. O yüzden, yeni öğrendiğin için "anormal" hissedişini anlıyorum ama bunun zamanla geçeceğini düşünüyorum. En azından öyle olmalı çünkü.
Basit bir tanım yapmam gerekseydi bu gibi durumlar için "normal olan duygu/dürtülerin aşırı hâli" derdim. Ve böyle söylendiğinde pek korkunç gözükmüyor göze sanki?
0 notes
keremgl · 5 months
Text
Sevmek mi?
"Nedeni olmadan bağlanmak birine. Gözlerine baktığında erimektir içten içe. Ellerini tuttuğunda titremektir gerçek huzuru bulmaktir tüm benliğinle. "Hatta sarılamamaktır utançtan, Çünkü utanmaktır sevmek aslında. Yıllar sonra sarılmaya görüşmeye cesaret bulmaktir. Sevmek nedir aslen? Ölmek mi uğruna? Yaşamak mı onunla? Yoksa ayrılmak mi gerekince? Nedir insani başkasına bağlayan? Guzelligi mi? Gülüşü mü? Saflığı mı? Sevmek nedir? Gözüne bakinca tüm dünyanın durmasi mı? Yoksa can yanınca seninkininde yanması mı? O olmayinca nefes alamamak mıdır sevmek? Cidden sevmek nedir? Mutlu eden şey midir? Yoksa içini derinden yakan mı? Sevgi, bir kelebektir aslen. Kelebek gibi ateşi görünce gitmek, ateşe yaklaşınca kelebek gibi yanmak. Birini sevmek, yanacağini bile bile yanmaktır aslen. Kelebek misali, bilerek ateşe uçmak, bilerek yanmak."
Can yücel
0 notes
noralucas · 1 year
Text
Büyümeden önce 3 kez aşık olmalısın. Bir kez en iyi arkadaşınıza aşık olmalısınız, bu da arkadaşlığınızı sonsuza dek mahveder. Bu size gerçek arkadaşlarınızın kim olduğunu ve arkadaşlık ile daha fazlası arasındaki ince çizgiyi öğretecek.
Bir kez mükemmel olduğuna inandığınız birine aşık olmalısınız. Kimsenin mükemmel olmadığını ve size asla hak ettiğinizden daha azı gibi davranılmaması gerektiğini öğreneceksiniz.
Bir kez de tam olarak size benzeyen birine aşık olmanız gerekir. Bu size kim olduğunuzu ve kim olmak istediğinizi öğretecek. Tüm bunlar sona erdiğinde, sizi en çok önemseyen insanların incittikleriniz olduğunu ve sizi incitenlerin de en çok ihtiyaç duyduklarınız olduğunu öğrenirsiniz. En önemlisi, sevginin sadece bir kavram olduğunu ve tanımlanabilecek bir şey olmadığını, onu deneyimleyen her insan için farklı olduğunu öğrenirsiniz. Herkesin sadece sevilmek istediğini bilerek bu dünyadaki her bir insana saygı duymayı öğreneceksiniz.
Hayatın acımasız gerçekleri, sıradanlığın içinde kaybolup giden ömürlerimiz, aşkın zehirli oklarına hedef olmamız... Hepsi birbirine karışıyor, ayrım yapamaz hale getiriyor insanı. Her adımımızın ağırlığı altında, acımasız bir gerçek yatıyor: hayat denen bu oyunun kurallarını öğrenmeden, sevgi denen kavramın anlamını kavramadan, büyük bir yanılgıya düşüyoruz.
En iyi arkadaşımızı kaybetmek, kalbimizi yakan en büyük acıdır. Sevdiğimiz insanların bize ihanet etmesi, bizi karanlık bir dünyanın içine çeken yıkımın ta kendisidir. Mükemmeli aramak, hep bir adım geride kalmak demektir. Kendimize benzeyen birine aşık olmak, kendimize benzeyen bir gölgeye sarılmaktan farksızdır.
Bu dünyada sevgi denen kavramın izini sürmek, hayatın en büyük acılarına maruz kalmaktır. Ama yine de insanlar, sevginin çekiciliği karşısında kendilerini kaybediyorlar. Ne kadar incinse de, yeniden aşık olmak için can atıyorlar. Sevginin getirdiği acılar, insanı güçsüz bırakıyor ve hayatın yükünü taşımakta zorlanmasına neden oluyor.
Hayatın anlamını ararken, sevgi denen kavramın sınırsızlığını keşfediyoruz. Ama aynı zamanda, hayatın acımasızlığına da maruz kalıyoruz. Sevginin yarattığı mutluluk, yıkımının ta kendisinden daha büyük oluyor. Ve belki de, hayatın gerçek amacı, bu çelişkiyi anlamak ve sevginin izini sürmek olmalıydı.
Belki de bu dünya, sevginin olmadığı bir yer olmalıydı. Belki de sevgi, insanları yalnızca acıya sür��kleyen bir yanılsama. Ama yine de insanlar, sevginin peşinden koşuyorlar. Kalpleri kırılsa da, yeniden sevgiye kapılıyorlar.
0 notes
yildizlarabak0-blog · 2 years
Text
Çık karşıma, otobüste ya da durakta.
Bak bana, tanır gibi başka hayatlarda.🍂
8 notes · View notes
oluruvar · 2 years
Text
Sosyal medyada artık normal hayatları da fena halde boklamaya başlamışlar. Bi aile kendi içinde komik olan bi şeye gülüyo "buna mı gülüyorsunuz, bugün de utandık" yorumları, bi çift dans ediyo ve onlar için çok hoş bi durum "ıyyy bu ne utandım" zart, zurt... Olm bu kadar kırıcı ve hoşgörüden bi haber olmayın ya. O insanlar gerçek lan, hisleri var. Bazen sürekli böyle yorum yapanları kocaman iltihaplı bi sivilce gibi hayal ediyorum. Can yakan, kimsenin sevmediği... Kaba olmamak bu kadar zor olamaz, olmamalı. Nolur yapmayın, boku çıktı artık özel hayat eleştirilerinin
18 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 2 years
Text
kaçmam gerek. bu evden, bu şehirden, bu insanlardan gitmek, kaçmak istiyorum. çok uzağa, çok uzağa... zihnimde günlerdir bu düşünceler dolaşıyor. imkansızı hayal etmek, imkansızı istemek rutinim oldu sanırım. gidecek, kaçacak bir yer yok. gidecek bir yerim yok... burada, bu evde de yerim yok, kimsem yok gibi hissediyorum. hissediyor muyum, biliyorum muyum? ... her neyse...
son bir ayda o kadar çok şey oldu, o kadar çok şey öğrendim ve duydum ki sanırım biraz fazla geldi. çok can yakan, kalp kıran... inandığım, güvendiğim her şeye herkese bakışımı değiştirmem gerektiğini anlamama sebep olan. bir gece "ben şimdi ne yapacağım?" diye tekrar tekrar sordum kendime. biliyorum cevabı. bu güne dek yapmadığımı, yapamadığımı yapacağım. kendi hayatımın peşine düşeceğim. kendimin, kalbimin, ruhumun peşine düşeceğim. bu her şeye yeniden başlamak demek. çok zorlanacağım, yorulacağım, yalnız kalacağım, çok söz duyacağım, yine üzüleceğim biliyorum. ama her halükarda bunları yaşamayacak mıyım zaten? bir defa da kendim için bunlara katlanırım. şimdiye kadar kendim dışında herkes için yaşadım... kendim için yaşamadım, kendimi yaşamadım. daha kaç yıl nefes alacağız bu dünyada belli mi ki?
şimdi çok yorgunum ve çok kırgın. gerçeklerle yüzleşmek, algılarımın açılması, farkına varmak ve kabul etmek... günlerdir belki de haftalardır bunları yaşıyorum. bazı şeyler var ki hissettiğim, inanmak istediğim gibi olsun diye dua ettiğim. çok istedim, fakat biliyorum ki "bu dünyada neyi çok istersen o senin imtihanındır" diye bir gerçek de var. bundan beş gün önce bir şeyler oldu, bir şeyler hissettim, bir şeyler fark ettim. bir perde gözlerimin önünden kalktı sanki. görüyorum görmek istemediklerimi, anlıyorum anlamak istemediklerimi... uyanıyorum... çok üzülüyorum fakat artık kabul etmem gerek. attığım her adım, yazdığım her cümle, ısrarla gayret etmem, yüreğimden dökülen her söz, hissettiğim her şey, "belki bir gün" dediğim her şey... hiçbirinin karşılığı yok, değeri ve anlamı yok o'nda. kendimi kandırmanın alemi yok... ama çok güzeldi be bir şeylere, birine böyle inanmak.
içim çok dolu, taşıyorum sürekli. bu kadar çok şey olurken, kötü şeyler yaşıyor ve hissediyorken tek beklediğim, istediğim yan yana olmadan da birbirinin yanında olmak hissiydi. söz değil eylem görmek. bir şeylerin varlığını gerçekten hissetmek. benim hissettiklerimse çok başka şeyler. belki de bilmek istemeyecek ve anlamayacak...
içimde bir ses yankılanıyor, sorularla... 'bunları yapmasına, bana böyle davranılmasına, böyle hissettirilmesine nasıl izin veriyorum? ben nasıl ve neden bunu kendime yapıyorum?' ... ben ruhu ruhuma benzeyen birini bulduğuma, o hisse çok inandım. ve o his sadece bana aitmiş. o his yüzünden görmezden geldim ve belki inkar ettim olan, olmayan, eksik şeyleri. inkar ettikçe, görmezden geldikçe, bekledikçe yaraladı, büyüdükçe büyüdü, yayıldı, karanlıkta bıraktı, susuz bıraktı beni o şeyler. kalbim, ruhum hasta olacak böyle...
çok söyledim, çok yazdım yine. şikayet değil, kişileri ve durumları suçlamak değil niyetim. üzmek, yara açmak, yaraları acıtmak da değil. kendim için yazıyorum, yazmalıyım. başka bir yol bulamıyorum.
02:55 05/01/2022
18 notes · View notes
acheloisssss · 2 years
Text
en saf duygularımla sevdim seni.dokunmaya,öpmeye,koklamaya kıyamayacağım kadar çok sevdim.çok şey yazdım senin için hiç birinden haberin bile yoktu.bir sürü hayal kurdum içinde sadece sen olan ve hepsinin gerçek olması umuduyla uyudum her gece.ben hep seni bekledim ve hep beklemeye de razıydım.yaptığın her şeye sustum,alttan aldım tek istediğim kötü olmamamızdı.evet sende çok sevdin beni ama sen benim yaptığımı yapamadın.her hatamı yüzüme vurdun.2 dakika bile konuşmadan duramazken aylarca konuşmamaya mahkum ettin.herkese iyiyken bi bana kötüydün.yanında olup yüzüme bakmayışın,herkesin bana acıyarak bakması, senin kafanda bitirmiş olup benimse hala bir umut arıyor olmam hiç çıkmıyor aklımdan.aşkla bakan gözlerin artık nefretle bakıyordu.en çok da canımı yakan artık seni sevmiyorum demendi.o akşam sahile gidip saatlerce ağladığım zamanı nasıl unutabilirim.
bana en güzel şeyleri yaşatan da sendin aynı zamanda en kötü şeyleri yaşatanda sendin.tek kaçış yolum senken,sen o yolu kapatmayı seçtin.oyunun bitmesine az kaldığında ölürsün ve baştan başlamak zorunda kalırsın ya tam olarak öyle bi durumdu fakat tek farkı tek can hakkının olmasıydı.
nasıl bu kadar değişebildin?bir şey demeye kıyamazken bi an da her şeyi acımadan söyler oldun.
evet şimdi her şey bitti ben seni çoktan unuttum.sana ne nefret ne sevgi hiçbir şey hissetmiyorum bu daha kötü bence.yüz yüze geldiğimizde yüzüme bakmadın bile belkide bana bakmak canını yakıcaktı bilmiyorum bi önemi yok zaten artık.konuşmak için bahane ararken her yazdığımda beni tersliyordun şimdi kendin bahane bulup yazıyorsun.senden vazgeçmiş olmam mı seni bana çeken?
“özlüyor musun?düşünüyor musun?pişman mısın?”falan filan bi anlamı yok artık.ben senden gittikten sonra bana gelmenin neye yararı var.çektirdiğin her acının daha fazlasını yaşatıcam sana,çok canını yakıcam.hayallerimi yakıp çöpe atışını,dediğin her kelimenin pişmanlığını yaşatıcam sana.yanlız bırakılmaya mecbur edicem seni.sadece hissettiğim şeyleri yaşa istiyorum.
ve tüm bunlara rağmen çok şey öğrettin bana.artık biri için üzülmem,günlerimi mafetmem mesela.ben fark etmeden senin çoğu özelliğini aldım aslında.senin gibi acımasız birine dönüştüm.belkide üzülmemem için böyle olmam gerekiyor.şimdi gelsende eski beni bulamazsın.tam da bu yüzden gel ki canın daha çok yansın.                                                                                                             
28.11.2021
6 notes · View notes
kilometrelerolmasa · 3 years
Text
Hepinize selam. Rahatsız olduğum bir durum var birkaç cümle ile açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle, mesafe ilişkisi reklam edilecek ne bileyim özenilecek bir durum değil. Birçok tumblr blogu genelleme yapmıyorum fakat 3391 kilometre kitabını okuduktan sonra mesafe ilişkisine özenmeye başladı özellikle egenin incisi gelmemeye giden bilmem ne hesapları. Tabii ki beni hiç alakadar etmez gayet haklısınız fakat o tarz hesaplar yüzünden genellemenin içine eklenmekten bıktım.
3391 kilometre kitabını enesle tanıştıktan çok çok sonra bana arkadaş çevrem " böyle böyle bir kitap var ordaki ege ve izmir gibi hikayeniz çok benziyor" tarzı cümleler kurdular ve merak edip kitabı aldım. Beyza alkoç hayranı değilim wattpad kitaplarını da okumuyorum. Ayrıca şahsi fikrim beyza alkoçun sadece 3391 kilometre kitabını okudum ve abartılacak kadar bir yeteneği olmadığını düşünüyorum sadece konu ilgi çekici olduğu için okunduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi sadece 3391 kilometre kitabı için konuşuyorum belki diğer kitaplarında anlatımı çok daha iyidir bilemem. Her neyse.
Mesafe ilişkisi sandığınız gibi değil arkadaşlar. Okuduğunuz kitaplardaki gibi değil hiçbir şey. Bizzat içindeyim durumun yani kulaktan dolma şeyler değil bizzat yaşıyorum bu durumu.
Enesle kitaplardaki ve filmlerdekinden daha gerçekçi ve güzel bir aşk yaşadık. Mesafe ilişkisi yaşadığım için pişman değilim yani. O ayrı bir konu enesi çok ama çok seviyorum. Ben pişman değilim ancak sizin pişman olmayacağınız ne malum?
Mesafe ilişkisi havalı değil, her mesafe ilişkisi ege ve izmirde olduğu gibi veya enes ve benim ilişkim gibi değil. 5 yıllık mesafe ilişkisi olan arkadaşım bir kere bile sevgilisiyle buluşamadı çünkü sevgilisi onu kandırıp başkasının fotoğraflarını atmış. Bakın gerçekten sırf mesafe ilişkisi yapmak için her önünüze gelen uzaktaki kişiye aşıkmış gibi yapanlar var biliyorum. Bunu okuyan kişiler, siz öyle olmayabilirsiniz ama emin olun ki gördüm. Gerçekten var. Bizzat tanıdığım da var. Sonra terk edildikten sonra "zaten sevmemiştim onu" demişti hem de. Çünkü gerçekten sevmedi. Sadece adı mesafe ilişkisi olsun diye. Aralarında yalnızca 70-80 kilometre vardı üstelik. (Isim ve blog vermeyeceğim bunu okuyorsa anlar zaten.)
Kendi ilişkimi üstün görmüyorum gerçekten yanlış anlaşılmasın, yarası olan gocunur zaten üzerine alınmaması gerekenler alınmasın lütfen. Çok harika ilişkiler de var burda bildiğim gördüğüm.
Gerçekten sevgilinizi mi seviyorsunuz, yoksa "mesafe ilişkisi" kavramını mı seviyorsunuz buna bir karar verin. Çünkü gerçekten mesafe ilişkisi fazlasıyla yoran ve can yakan bir şey. Güzel yanları da var ama eğer gerçekten seviyorsanız çok can acıtıyor. Kitaplarda okuduğunuz gibi uçağa bin atla gel olmuyor yani. Her şey gül gülistan değil.
Kitaplardaki gibi filmlerdeki gibi olmuyor gerçekten bu yazıyı sizi eleştirmek için değil uyarmak için yazıyorum. Harika bir bağımız var birbirimize çok aşığız dediğiniz kişi gerçek hayatta 70 kişiyle birden flörtleşiyor olabilir veya ne bileyim sizi cinsellik için kullanıyor olabilir. Sanal seks seven bir sürü insan var bunları zaten eminim ki biliyorsunuzdur. (Dediğim gibi genelleme değil yalnızca çok belirgin olan karakteri belirgin ve göze batan kişilerden bahsediyorum herkes öyle diye bir kaide yok.) Sadece söylemek istediğim şey bunları göze alıp mesafe ilişkisi yapın. Mesafeler aşılır fakat birisi size çok derin yaralar açarsa işte bu kolay kolay aşılmaz. Özellikle 13-14 yaşındaki kardeşlerim, arkadaşlarım. Sizin için yazıyorum bu yazıyı en çok da. Bu konuda daha dikkatli olun. Kitabı okuduktan sonra gelip burda egenin şuyu izmirin bilmemnesi diye blog açıp biri artık uyu yazsa da onla sevgili olsam diye bekleyen var gerçekten. Lütfen yapmayın. Kullanılmanızı istemiyorum. Herkese inanmayın burası sanal bir ortam.
Sizleri önemsediğim ve üzülmenizi istemediğim için yazıyorum. Ve gerçekten beyza alkoç hayranı değilim wattpad kitaplarını da okumuyorum. Dediğim gibi sadece 3391 kilometreyi okudum -ki kitabın sonunu bile bilmiyorum yarım bıraktım- Kötü bir şey de demiyorum yani evet güzel umut verici bir kitap. Ama yemin ederim ki o kitapta yazılan her şey sizin başınıza gelmeyecek. Perdenin arka tarafını görebilmeniz için yazıyorum bu yazıyı. Umarım dikkatli olursunuz. Ve beni yanlış anlamazsınız. Genelleme yapmıyorum yalnızca gördüğüm birkaç kişiden bahsediyorum. Rahatsız ediciydi ve sizlerle paylaşmak istedim umarım anlatabilmişimdir sormak istediğiniz bir şey varsa sorabilirsiniz anlamadığınız size ters gelen bir cümle ettiysem açıklamaya çalışırım. Okuduğunuz için çokça teşekkür ederim kendinize iyi bakın ❤
90 notes · View notes
arthurunkalemi · 3 years
Text
Ortak duygu. Can yakan gerçek. Aynı hassasiyet. Karşındaki kişide kendini görmek. Gözlerindeki yorgunluğu anlamak. Aynaya bakıyormuşsun gibi hissetmek.
Belki iyi bir şeydir dertleşecek insan bulmak.
Belki kötü bir şeydir aynı dertlere sahip olmak.
Belki iyi bir şeydir kalbinizin derinliklerindeki acıyı paylaşmak.
Belki kötü bir şeydir ortak acı için gözyaşlarına boğulmak.
7 notes · View notes
Text
Öyle bir kargaşanın içindeyim ki ruhum çığlık çığlığa acı çekiyor, kalbim sızlıyor ama yüzümde hep bir gülümseme belkide dudaklarım sınav için geldiğim bu yerde bu kadar parçalanıp acı çekmeme gülüyor. Her nefes alışımızın saçma olup ama bütün acılarımızın gerçek olmasına gülüyor dudaklarım. Kafamın içinde sesler var ruhumda kurşun olmayıp kurşundan daha çok can yakan gerçekler var. Şimdi söyle nasıl mutlu olayım ben? Söylenen yalanların yalan olduğunu bilmiyormuş gibi yaparak mı yada yapılan rollerin rol olduğunu bilmiyormuş gibi yaparak mı? Anne hani saflar kazanırdı. Hep kalbi temiz olanlar kazanırdı ben niye her seferinde hüsrana uğradım. Saflık hani iyi bir şeydi şimdi söylenen yalanları, yapılan rolleri gördüm diye ben mi suçlu oldum? Her nefes alışımda kalbime bir bıçak saplanmasının nedeni ne yada her yemek yememde midem de oluşan bu çekilmez ağrı dünya şimdi de nefes almamıda mı çok gördü? Şarkılar bazen ruhu temizlemez, yazmak bazen yükleri almaz, derin nefesler almak bazen titreyen ellere çağre olmaz. Bazen her şeyin ilacı belki de yaratıldığımız yere gitmek olur...
Gelmemeye giden kız
5 notes · View notes
yagmur-lar · 4 years
Text
Tumblr media
Sustuğum şeyler var. Konuşmaktan kaçtığım şeyler. Düşününce beni hüzne boğan… Ne başını, ne sonunu hatırlamak istemediğim şeyler var içimde… Eskisi gibi her ne kadar kafama takmasam da, ruhumda yara açan şeyler var. İçimde kaybolup giden insanlar var mesela. Can diyerek bağrıma bastığım, canımı yakan insanlar… Vefasızlığın resmini yüreğime kazıyan insanlar var. Hem çok sevip, hem de vazgeçmek zorunda olduğum insanlar… Her vazgeçişimde yüreğimi parça parça eden, yine de dualarımda olan insanlar. Özlediğim insanlar var… Yaşadığım her anıyı beynime mıh gibi sapladığım… Kimi zaman beni hayal kırıklığına uğratan, bazen kızdığım, bazen nefret ettiğim, bazen ise nefret etmeye bile değmeyeceğini düşündüğüm insanlar… O insanları her seferinde aklımdan silsem kalbimden silemedim. Bazen neden böyle diye kendime sorduğum anlar oldu. Cevap çoğu zaman beni tatmin etmese de duymak istediğim cevabı verdim her seferinde. Biliyordum aslında gerçek cevabın bu olmadığını. Çünkü gerçek hep can yakardı. Oysa hangi gerçek bir yalan kadar insanın canını yakar ki şu köhne dünyada…Kısacası ben artık hiç bir şey düşünmek istemiyorum. Sadece avaz avaz içimdekileri susmak istiyorum…
Öykü Öztürk
76 notes · View notes
musfika-hanim · 3 years
Note
“Canı yanan sabretsin. Can yakan da canının yanacağı günü beklesin.” buz gibi gerçek hadis abla.
Kimsenin canı yanmasın, çevremde canı yansın istediğim birileri yok. Allah herkese selamet versin, akıl ve ruh sağlığı versin. Ruhlarına, akıllarına şifa versin.
Allah razı olsun 🌼
2 notes · View notes
elifxworld · 3 years
Text
Şu hayatta can yakan tek şey aşk değildir. Unutmayın ki gerçek hayat toz pembe de değildir.
3 notes · View notes
senayelvanstuff · 4 years
Text
21 Haziran En Uzun Gün, Şeker Parkında Bir Gece
Biraz gerçek hislerimden abartısızca konuşmak istiyorum. Ben duygularını içinde yaşayan - daha doğrusu dışarıya yanlış yansıtan bir insanım. İçimde patlayan hisleri de genelde yazıya dökerek rahatlıyorum. Ama Allah bana çene verdiği kadar kalemime de güç vermiş; biraz edebiyat bulaştırıyorum hislerime. Bazı cümleler birebir ne hissettiğimi anlatırken, arkasından çok abarttığım cümleler kuruyorum.Çünkü pek düşünmüyorum. O kelimeyi o şekilde çıkarmam gerekiyor içimden, ben de karşı koymuyorum çünkü rahatlıyorum.Evin her yerinde yarım yazılar, defterler ve milyon tane sosyal medya hesabım var. Yine de içimdeki zehri doğru akıtmanın yolunu bulabildiğimi düşünmüyorum. Çünkü beni iyileştiren her kelime başkasını zehirledi gibi bir durum oldu.
Neyse.
Demek istediğim bu yazıda olabildiğince içten ve abartısız konuşarak olduğu kadar içimi dökmek istiyorum.Kendimle yüzleşmek ve yine kendime itiraf edebilmek için istiyorum bunu. Şu sıralar, okuduğum kitapta yazıyla belirttiğimiz şeylerin sihirli bir güce sahip olduğunu okudum. Yazılı beyanlar kişisel gelişimde verimlilik sağlayan aleni taahhütlermiş.Deniyorum. Yakın zamanda kendi SWOT analizimi bile yaptım.
Hayatıma gerçekçi bir bakış. Ne oldu ve ben ne hissediyorum?
Çok şey oldu ama işin özünde pişman değilim. Bugünkü Elvan farklı kararlar verirdi ama bugünkü Elvan’ı yaratan kayıplar, hayal kırıklıkları ve hatalar oldu. Başka türlü sonlanması ve şu an olduğum kişi olmam kaçınılmazdı yani. Şu an olduğum kişiye garip bir sevgi var içimde. Biraz gurur duyuyorum. Tabi ki yanlı bir bakış açısı ama Elvan diyorum olmaz sandığın her şey oldu ve sen tek başına devam etmenin bir yolunu buldun. Tek başına kalmak en büyük korkumdu. Derseniz ki bu korkuyu yenebildin mi? Bilmiyorum. Sanırım biraz şekil değiştirdi bu durum.
Eskiden, küçükken yani tek istediğim aşık olmaktı. Bu durumun pek ötesini berisini düşünmeden vuruldum herkese. Sonra gerçek bir aşk hikayesi, birkaç kalp kırıklığı falan yaşadığımda ve aklımın başımda olduğu yaşlarda; şaşırtıcı bir gerçekle yüzleştim. Yalnız kalmak pahasına reddedebiliyor veya kendimden uzaklaştırabiliyordum insanları. Yani, terk edebiliyorum. eğer çok problematik bir noktadaysa ve olmayacağını biliyorsam. Razı olmadım. Ergenliğimde razı geldiğim tüm hastalıklı insanların sonunda, büyüdüğümde razı olmadım. Çok şaşırdım. Peki Elvan. Daha mı mutlusun?
Hayır. Çünkü halen yalnız olmak istemiyorum. ama bir yandan da bambaşka biriyim. Birini tanıma ve kendimi gösterme yeteneğimi yitirdim ki asıl konu yalnızlık korkumun şekli. 
Ergen Elvan, sadece aşık olmak, evlenmek, ölene kadar yuvasında mutlu olmak istiyordu. Şu an aradığım, istediğim bu değil ama içimde zamanla yarışan, yaprakları sararmış bir ağaç var. Her şeyi kendi kendime yapabilmeliyim diyorum kendime. Mecburum. Yeterli olmalıyım. Çünkü hayatımda ailemden başka kimse kalmadı ve onlar gidince ölmek istememek için, yaşayabiliyor olmalıyım. Sorun şu ki... Yapmalıyım. Ama istemiyorum...
Geçen gün ayağım kaydı ve taşa düşüyordum. Aklımdan geçen ilk şey,  düşsem ve kafamı vursam kimsenin beni aramayacağı oldu. Gece eve giderken biri beni takip ettiğinde kendi kendime sakin kalıp atlatmak ve eve gidince korkumun devam etmesi bazen benim için çok ağır. Bunları annene anlatamazsın. Hasta olduğumda kendi sümüğümde ağlayarak 3 gün geçirip iyileşebiliyorum. Yani bakın, tam aşk değil bu. Eski sevgilimle bir yere kadar bu ilişki seviyesini koruyabildik ve bu güzeldi. Bayıldığımda arayabilmek, kaza yaptığımda arayabilmek, kedim hastayken arayabilmek gibi. (Bunun korunacak bi’ ilişki olmadığını üzücü şekilde gördük sonra.boşuna eskiler eskide kalmıyor. ya birlikte olmalısınız ya yok olmalısınız.) elektrikler gittiğinde yalnız olmak istemiyorum hala. 26 yaşında koca bir kadın olarak. Emlakçı gezmek istemiyorum tek başıma ya. Sapık emlakçı ve ev sahipleriyle konuşmak istemiyorum. Annemin babamın gelmesine gerek kalmadan evimi boyamak istiyorum. Bazen çok beğendiğim bir şeyi, sırf ben mutlu olayım diye biri almış olsun istiyorum. (bu kısım azcık şımarıklıktı, kabul.)
Ben kendimi iyi bir insan ve iyi bir arkadaş olarak görüyorum.(İyi bir sevgili olamadım.) Paraya ihtiyaçları olduğunda borç veren, hasta olduklarında çorbalarını yapan ve her ağladıklarında ölse dahi omuz veren arkadaş benim. Ama benim hiç bana sahip çıkan arkadaşım olmadı.
Yalnızlıktan korkmam biraz böyle.
Yani öylesine birine nikahı da basabilirim. Ama sevginin sihri olsun isterim. Bu konudan da eminim ne yazık ki. Ama bu konuda korkun şu; sevme becerimde-hevesimde- çok ciddi bir eksik oluştu. 
Son 3-4 yıl benim için çok kayıplarla dolu geçti. Sevdim, sevildim, kaybettim. En derin kaybım ananemi hala aşamıyorum. Her gün ama her gün hatırlar mı bir insan? Bunun yanında bir sevme-sevilme ve hayat arkadaşlığı şansı varsa da yok ettim. Kayıplarmın ardından aslında çok içime kapandım ama bunu görebilecek kadar beni tanıyan kimse kalmadı çevremde. Aptal şakalar yapıp insanların rahat ettiği duygusal yastıkları oluyorum. Eskiden 2 gram içimi açma isteğim varsa da can yakan bir yangında kül oldu çoktan ve ben hastalıklı zihnimle baş başa kaldım.
Görüyorsunuz, yani, kendimi geliştirmeye ve problemlerimi çözmeye çalışıyorum. Robin Williams gibi olmaktan korkuyorum, gülücükler saçarken intihar etmek. Anna babam öldüğünde dipsiz bir bunalımda kahrolmaktan ve kardeşimi yalnız bırakmaktan korkuyorum. Ben kucaklayan, bir araya getiren ve koruyan olmak istiyorum. Muhtaç olan ve dağılan değil.
Yani. Bilmiyorum. Sanırım şimdilik bu kadar.
Tumblr media
8 notes · View notes