1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki Fırkası, Türk demokrasi tarihinin ilk siyasi partisiydi; II. Meşrutiyet’in ilanına önayak oldu ve 1908-1918 yılları arasında kısa kesintilerle devleti yönetti.
Yapılan ilk seçimlerde özgürlükleri genişletmeyi vaat ederek iktidara geldi.
Ancak parti mensupları geçmişe oranla çok daha fazla tahammülsüz ve eleştiriye kapalı bir tutum sergiledi.
Baskı rejimine…
Bölgesel Amatör Lig 14. Grupta şampiyonluk yarışı içinde olan Altınova Belediyespor kritik bir 3 puanı hanesine ekledi.
Gebzespor ve Nişantaşı maçlarında ummadığı şekilde puanlar kaybeden Sarı Yeşilli ekibimiz İstanbul’da Cankurtaran takımını 1-0 mağlup ederek evine 3 puanla döndü. Karşılaşmanın bitiş düdüğü sonrasında yenilgiyi hazmedemeyen ev sahibi ekip oyuncu ve teknik heyetinin sportmenlik…
Aslında boş duranı değil de köyde boş oturulmaz. Köyde boş oturan yoktur sürekli bir uğraş var. İlk fotoğraf evin iç avlusu, ikinci fotoğraf ilk giriş evin kapalı balkonu ve erkek kardeşim film izliyor. Şaşırdık mı? Yooo. Üçüncü fotoğraf evin avlusundaki ağaç. Hosuma gitti ve cektim. Aslinda ben her seyi ceker direkt burda paylaşırım.Dördüncü ve beşinci fotoğraf el emeği göz nuru sardığım sarma. Anneannem sarmam için tebrik etti Bennuse'e sizden daha iyi sarıyor dedi. ( anneme ve teyzeme karşı ). Altıncı fotograf getirdiğimiz ve diğer fotoğrafımda olan şişelere bulgur konuluyor. Biz hazır bulgur yemiyoruz. En köylü özelliğim bulgur pilavı çok sevmem olabilir : D ama köy bulguru olacak. Yedinci fotoğraf ise kurutmak için serdigimiz kayısılar biraz suda ıslatıp tereyağ ile kavurup kahvaltıda yiyoruz. Sekizinci fotoğraf uyumu hoşuma gitti. Dokuzuncu fotoğraf ise " seni yaradan ne datlı yaratmış" diyerek elmanın küçüklüğünü sevdik. Arkadan annem ve anneannem "doğal ilaçsız elma yen onu" dedi. Bir de onun arkasına " yarayişli" denildi. Bizimkiler eşittir İbrahim Saraç sözün üstüne söz söylemek imkansız. Yararlı ise yararlıdır bitti. Onuncu fotoğraf ise düşünceler durmasa da hayat bir biçimde devam ediyor. Bazen susturmaya çalışmak yerine hayata dahil olursunuz. Zamanla belki susar diyerek. Kendi açımdan ne kadar can sıkıcı bir biçimi olsa da çevremde herkesin benden beklediği bir rol ve davranış var. Özgürlük başkalarına zarar vermediğiniz onların da sınırlarına bir şekilde saygı duymaya çalışarak gelişiyor. Bu çoğy zaman can sıkıcı evet. Ama zorlanmadan hiçbir zaman düşünsel anlamda bile çiçek bahçesi sunulmuyor. "La rahate fid dünya" Dünyada rahat yoktur biliriz ama en sonunda " ya rabbi senin bir sürü kulun var ama benim de kimsen yok diye kapısında sızlarız". "Rabbim imandan son nefese kadar ayırmasın başka kapıya muhtaç etmesin diyerek bitirelim"
Gazze de başlayan soykırımdan bu yana çok sık düşündüğüm kişiler arasında anneler ve genç kızlar yani kısacası Gazze’de ki hanım kardeşlerimiz var. Onların birer anne, teyze, abla Olduğunu düşündükçe empati kurmadan duramıyorum. Evladını defneden, eşini kaybeden, yeğenini, torununu kaybeden daha sonra hayata tüm acısıyla kaldığı yerden devam eden kadınlar. Allah’ın güçlü kıldığı kadın kulları. Bir haber düşüyor tam bu esnada; İsrail’in attığı ve onları yaralamak için kullandığı gaz bombalarından çiçek bahçesi yapan bir kadın, harabe olan evi yaşanılır kılmak için acısını ve çilesini silip süpürür gibi, derleyen ve temizleyen vazonun içine çiçek koyan bir kadın. Çiçekler onların umudu, direnişi ve teslim olmayı asla kabullenmeyeceklerinin kanıtı belki de. Dahası kanıt olmanın dışında kendilerinin de böyle düşünüyor olması bizi derinden etkiliyor. Kaldıkları çadırları, harabeye dönmüş yuvalarını derleyip toplarken yanlarından ayırmadıkları çiçekleri “ Burası çadır olmasına rağmen içine çiçek koyuyoruz, çünkü çiçekler umudu yeşertir” demeleri aslında kadınların savaş ortası bile olsa umuttan ve direnişten asla vazgeçmeyeceklerini haykırıyor. Çiçek gibi, Su gibi aziz olan kadın. Yılmayan, direnen, sabrın ve şükrün vücut bulmuş halini haykıran kadınlar.
Aslında ahir zamanda Firavuna teslim olmayan birer Asiye, evladına bir yudum su bulmak için pes etmeyen, Rabbine güvenen birer Hacer, kâfirin karşısında dimdik duran birer Sümeyye onlar. Aramızda ki fark onların bütün bütün Allah’a teslim olmaları, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine olan inançları. Acının içinde imanı bütün ve tevekkül sahibi nesiller yetiştirmeleri ayrıca insanı etkileyen bir durum. Gazzeli hanım kardeşlerimiz acıyı bağrında taşımasına rağmen Peygamber efendimiz (sav)’in evladı Hz. İbrahim vefat ettiği zaman “Göz yaş döker, kalp teessür duyar. Biz, Yüce Rabbimizin râzı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi, ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti!” düsturu ile yaşıyorlar. Kim bilir kaç tane hanım kardeşimiz Peygamber efendimizin (s.a.v) cümlesiyle evladını ve eşini uğurladı, kalp teessür etti, göz yaşardı ama onlar isyan etmek ve şikayet etmek yerine “hasb��nallah ve Ni’mel vekil” duasıyla Allah’a hamd etti. Gazzeli hanım kardeşlerimiz bizlere Bakara suresi 155. Ayeti yaşayarak gösteriyorlar “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” Gazze’de ki hanım kardeşlerim siz Yüce Allah tarafından müjdelenen kullarsınız, Ne mutlu size. Yeryüzünü “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun” ayetiyle süsleyen sizlere selam olsun.