#itip
Explore tagged Tumblr posts
hairbyjessielu1 · 1 year ago
Text
Transform Your Look With The Right Type of Orange County Extensions Method
Tumblr media
Still, you should know about its colorful types, If this is the first time you're going for Orange County extensions. Your hairstylist will let you know the colorful available system of shaping the locks. You'll be asked about your asked length of hair. Thus, it's essential to measure them correctly. Picking too important or too low cinches may spoil your dream. However, approach hairbyjessielu professionals, as we are the right persons to suggest this If you aren't very sure about it. Of course, your requirements and preferences will be considered too.
Orange County hair extensions Hair Hassle Free Manner of Changing Haircut
communicate with the well-known and well-educated hair stylist in your position to get the right shape and look. The hairbyjessielu salon professionals are the experts in bringing awful blending of styles. The prices of this kind of treatment vary depending on the type of hair bought, the system to be used in the treated area, and the customer's hair texture, coloring, and kind of style. Orange County hair extensions are one of the popular styles among the guests not only because of the price but also colorful styles.
Transforming Your Hairstyle with the Right Orange County hair extensions
Wearing long hairstyles becomes easy, if you can find matching Orange County hair extensions. It's an accessory that's fluently available in online cosmetics stores. The good thing about this accessory is that it's made from natural hairs and since it's made from natural hairs it is relatively profitable. The best advantage is that it looks real.
Ultimate Guide to Choosing the Right Orange County itip extensions for Your Hair Type
Hair extension hair can last long. The normal life of an accessory is three months but the functional life of a gear depends upon its use. However, an extension could last for further than three months, If used as recommended and kept down at a safe place. The accessory should be kept safe, when not in use and it should be used widely as it's relatively sensitive to humidity, dust, dirt, and sun. The greatest advantage of Orange County itip extensions is that they can be used like your own hair. Hair extension hair made from human hair is safe for people of all ages. There would be no disinclinations like itching after wearing the accessory as it's made of human hair. Also, it will not affect the functionality of your original hair. It would simply mingle with the original hairs making them look substantial. With Orange County itip extensions, you can fulfill your want to wear a long hairstyle without actually growing your hair long.
0 notes
yasayamiyoruz · 6 months ago
Text
ayrılık ne biliyor musun. ne araya yolların girmesi. ne kapanan kapılar. ne yıldız kayması gecede ne güz. ne ceplerde tren tarifesi. ne de turna katarı gökte. insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi. türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık. ödünç sesle konuşan bi' kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek. birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bi' çocuğun. insanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi. bi' kadının yatağına uzanan kül bağlamış bi' gövde. saçına rüzgar. sesini ışık düşürememek kimsenin. parmaklarını sözüne pınar edememek. uzaklarda bi' adamın üşümesi bi' kadın dağlara daldıkça. ışıkla vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan. çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. evlerle sokaklar arasında bi' ayrım kalmaması. ayrılık yağmurdan vazgeçiş. sudan üşüme. yalnızca gölge vermesi ağaçların. iyiliğin küfre dönmesi ayrılık. güneşin bi' ceza gibi doğması dünyaya. başını alıp gitmek gibi bi' geri dönüş. iki adımından birisi insanın sevincin kundakçısı. hüznün arması süren korkusu inceliğin. ayrılık o küçük ölüm. usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan. şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını. bi' yaprak düşmesi kadar ancak acısı ve ağırlığı olduğunu. bi' toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bi' değer taşıdığını. boşluğa bi' boşluk katmadığını. kar yağdırmadığını yaz ortasında. ayrılık o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı. ben bulutları gösterirken. bulmacanın beş harfli bi' yemek sorusuna yanıt araman ile halkalanmış. aşkın şarabının ağzını açtım. yar yüzünden içti murt bende kaldı. türküsü tenimde düğümlenirken odadan çıkışınla yolunu tutmuş. dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip. bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı. dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan. ne mi yapacağım bundan sonra. ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce. şiir okumayacağım bi' süre. hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim. senin için biriktirdiğim yağmur suyunu bi' gül ağacının dibine dökeceğim. yeni bi' yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım. ardı kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında gençliğimi anımsamak için. emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak sonumu görmeye çalışacağım. fotoğraflarını güneşe koyacağım bi' an önce solsun diye. içinde ay ışığı. iğde kokusu. ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim. mican türküsünü asacağım yerlerine. falcı kadınlara inanmayacağım artık. trafik polislerine adres sormayacağım. geleceğe ışık düşüren bi' gülüşle gülmeyeceğim kimseye. fesleğenden başka bi' çiçek koymayacağım penceremin önüne. büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım. nerde bi' kayıp. bi' faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım. şaşırma. yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime. ne yapacağımı sanıyorsun ki. tenin tenime bu kadar sinmişken. ömrüm azala azala akarken önümde. gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken. senin korkularını benim inceliğimi doldurup yüreğime bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım.
493 notes · View notes
iyesiz · 3 months ago
Text
seni tanıma isteğim küçük bir çocuğun baloncunun peşine takılması gibiydi. belki döner ve balonlarından bi’ tane verirsin diye en güzel kahkahalarımı savurdum gökyüzüne mesela ben. elime balonları bırakmanı beklerken sen bıraktın gökyüzüne onları. ve şimdi bu küçük dünya o kadar renksiz ve o kadar sesli ki. kalabalık, çok kalabalık. kalabalıktan çekip almanı beklerken sen beni oraya bırakıp gitmişsin gibi bi’ his. bi’ hevesle bisiklet sürmeyi öğrenmeye çalışırken arkamdan itip bırakmışsın gibi bi’ his. salıncakta beni sallamanı beklerken öylece yalnız kalmışım gibi bi’ his. şimdi ne ayaklarım yere değiyor, ne gülüşlerim gökyüzüne. yokuş aşağı yuvarlanıyorum da sen arkanı dönüp çoktan uzaklaşmışsın gibi bi’ his. oysa daha çok şey vardı sana soracağım. şimdi düştüğümle kaldım. ben hep düştüğümle kalırım.
v.
41 notes · View notes
yakamozs-posts · 2 months ago
Text
Mükemmel bir ilişkiye değil, olgunlaşmış bir ilişkiye ihtiyacım var.Değerimin kıymetimin bilindiği, nankörlük ve kavga edince araya günler mesafeler giren bir ilişki değil. Adam bir ilişkiye huzur getirirse kadında devam ettirir ama Adam daha ilişki nedir bilmiyormuş gibi davranırsa hayatındaki doğru kadını kendi elleriyle itip bi süre sonra tamamen kaybeder.
25 notes · View notes
selcandy · 2 months ago
Text
Gittiğimiz veteriner bana kendi sinekliklerini gösterdi, bildiğimiz dümdüz sinekliğin üzerine kedi teli örülmüş. Sineklikle kafesimsi şey birbirine yapışık, anlatabildim mi bilmiyorum ama. Ne kedi o geniş aralıklı teli aşabilir ne de içeri sinek, böcek vb girebilir. Bir de içe doğru açılıyor, dolayısıyla kedi onu abanmak suretiyle itip açamıyor. Kime yaptırdıklarını hatırlamıyorlar, ben de sürekli arıyor ama asla bulamıyorum öyle bi’ ürün. Allah’ını seven denk gelirse veya bunu yapan bir yer biliyorsa beni yönlendirsin n’olur :/
37 notes · View notes
2528hayat · 1 year ago
Text
Bazı İnsanları hayata baktıkları pencereden itip sonra tühh düştü deyesim var 🤔 Öyle yaparsam günaha girir miyim əcabaa 😉
Neyse iyi geceler deyeyim barim
211 notes · View notes
kitapkontu · 1 month ago
Text
Tumblr media
"Ama ben sadece güldüm, çünkü onun bana yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ve onun içindeki öfke, yüreğindeki nefret, gözlerinden fışkırıyordu, ve ben ona güldüm çünkü biliyordum ki ben hâlâ seçebiliyordum. Onlar beni itip kakabilirlerdi, bana acı çektirebilirlerdi, ama benim içimdeki benliğe ulaşamazlardı. Ben hâlâ bendim."
Alex'e yapılan deneysel iyileştirme çabaları, kötülüğe özgürce karar verme yetisi elinden alındığında, hâlâ bir insan mıdır sorusunu sordurur..
Anthony Burgerss - Otomatik Portakal
20 notes · View notes
arayislar · 4 months ago
Text
İtip itipte gitti diyemezsin
23 notes · View notes
hataysekshikayelerisblog · 9 months ago
Text
Çok Hızlı! (11) (Orhan 36 Y., Bursa)
Gece yarısı mesaj sesiyle uyandım. Çiğdem, "Babam..." yazmıştı. Babsı vefat etmişti. "Başın sağolsun! Geleyim mi?" yazdım. "Kesinlikle hayır!" diye cevap geldi. Tekrar yatıp uyudum. Sabah 07:30 da kapının çalınması ile uyandım. Kapıda Behiye abla vardı, beni itip içeri girdi. Behiye ablanın 45 yaşında olduğunu, kocası Mehmet amcanın da 75 yaşında olduğunu ve Behiye ablanın onun ikinci karısı olduğunu biliyordum. Ama otoriter ve sert bir kadın olduğunu çok önce öğrenmiştim. "Bak Orhanım, akşamki yaramazlığın bana bir şey anımsattı!" dedi. "Nedir abla?" dedim. "Bugün kaça kadar çalışıyorsun?" dedi. "16:00" dedim. "İyi, saat 17:00'de bu adreste ol, yoksa karışmam!" deyip elime kağıdı tutuşturup çıktı. Güzine yazdım, "Rahat ol, Behiye abla ile konuşacağız akşamüzeri!" diye, ama Güzin halen tırsıyordu.
Akşam üzeri diğerlerinin ısrarlarına (Merve, Fatma ve Sevgi) rağmen, "İşim var!" deyip geçiştirdim. Şimdilik karımın yazlıkta olduğunu Behiye abla ve Güzin hariç bilen yoktu. Verdiği adrese gittim. Kapıyı 50'li yaşlarda bir adam açtı. Adam yaşına rağmen fit bir herifti. Saçları kırlaşmamış olsa yaşı belli olmayacaktı. Behiye abla mini bir etek, üstünde ip askılı bir body ile koltukta oturuyordu. ��ok olmuştum. Bu kadın normalde ayak bileklerine kadar manto giyip, kafasını kafamın iki katı türbanlara saran bir kadındı.
"Gel Orhanım, gel!" dedi. Filmlerde seyrettiğim koğuş ağaları gibiydi. Adama, "Muhittin, bira getir!" dedi. Adam iki bira ile geldi, birini bana, birini Behiye ablaya verdi. Sonra da Behiye ablanın ayakları dibine çöktü. Behiye abla uzun ojeli ayak tırnaklarıyla adamın yere koyduğu elini ezerken bira bardağından büyük bir yudum içti. Sonra, "Bu piçe kaç zamandır yetmediğini, bir iki arkadaş edinmesini söylüyorum, ama piç kaptırırım korkusuna getirmiyor kimseyi, ben de çıkıp arayacak durumda değilim, iyi denk geldin!" deyip kahkaha attı. Birasından bir yudum daha içip kalktı ve "Ben içeri geçiyorum, hazırlanıp gelin!" diyerek yatak odasına geçti.
Soyunurken Muhittin abi anlattı. Dört yıl önce sokaklarda yaşarken bulmuş bunu, bu evi dayamış döşemiş, her türlü ihtiyacını karşılıyormuş. Haftada bir iki kez gelip, buna köle muamelesi yapıp, kendini siktirip gidiyormuş. "Yazlığa gittiklerinde 10 günde bir ancak geliyor, ama yoruldum, ah parasızlık!" dedi. O sırada, "Hadi lan nerde kaldnız?" diyen Behiye ablanın sesi gürüldedi içerden. Muhittin abi, "Bu apartman bu orospunun, ondan rahat bu kadar!" dedi. "Behiye ablanın bu kadar zengin olduğunu bilmiyordum!" dediğimde, "Bunun gibi onlarca gayrımenkulu var!" dedi. Meğer kocası (Mehmet amca) inanılmaz zenginmiş, zaten Behiye ablanın kullandığı araba biraz fikir veriyordu.
Çırılçıplak soyunup içeri geçtik. Sanki yatak odası değil de işkence odası gibiydi, yatağın her iki ucunda da deri kemerden kelepçeler vardı. Behiye abla ojeli parmaklarının olduğu ayaklarını havaya kaldırıp, "Yalayın!" dedi. Muhittin abi bir ayağından, ben bir ayağından yalamaya başladık. Behiye abla bir süre sonra, "Getir!" dedi. Muhittin abi çekmeceden deri bir şey alıp Behiye ablaya verdi. Kadın eline alıp şaklattığında kırbaç olduğunu farkettim. Muhittin abinin sırtına iki kez vurdu kırbaçla, bir kez de bana vurup, "Yalayın lan piçler!" diye bağırdı. Kırbacı ikinci kez salladığında tutup elinden aldım ve "Ne lan amk orospusu, değil karıma söylemek, yedi düvele duyursan ne olur, anasını avradını siktiğim orospusu!" deyip iki tokat attım. Behiye abla şok olmuştu, bunu yapacağımı hiç beklemiyordu.
Kırbacın en az 30 cm'lik sapını amına yarısından çoğunu soktuğumda, "Ahhhh!" diye bağırdı. "Muhittin abi, bağla şunun elini ayağını!" dedim. Ama Muhittin abi korkuyordu. "Hadi abi!" deyince, yatağın başucundaki deri kelepçelere bağladı. Şimdi Behiye orospusu yatağa el ve ayaklarından bağlı halde kıvranıyor, "Ananızı siktim lan sizin!" diye küfürler savuruyordu. "Gel abi, ne yapmak istersen senindir!" dedim. Muhittin abi halen korkuyordu. Ben, "Neler var başka?" deyip çekmeceleri karıştırdım. Her türlü sado mazoşist alet ve hükmedenlere özgü materyal vardı. Ağzına bağlayacağım topu aldım. Muhittin abi, "Defalarca bana bağlayıp kırbaçladı orospu!" dedi. Kayışından bağladık. Sesi kesilmişti orospunun.
Muhittin abiye, "Abi bu iş öyle de bitti, böyle de! Battı balık, yan gider! Bari intikamını al, ne yapmak istiyorsan yap orospuya!" dediğimde, gidip mutfaktan, en kalınından ve uzunundan 2 adet patlıcan getirdi. Birini amına sürtmeye başladı. Sürttükçe amı ıslanan Behiye ablanın amına patlıcanı soktu. Behiye abla ağzını çözmemiz için sesler çıkarınca, çözdük ağzındaki topu. Ağzı serbest kalınca, "Ulan orospu çocuğu, seni aldığım çöpten daha kötüsüne bırakacağım!" diye bağırdı. Muhittin abi gülerek koca patlıcanı amında ileri geri sokup çıkarıp Behiye ablanın sularını akıtırken, patlıcanı amında bıraktı. Behiye ablayı, bağlı olduğu kelepçenin elverdiği kadar yan çevirip, bacağının birini hafif kaldırıp, diğer patlıcanı kuru kuru göt deliğine sokmaya başladı. Behiye abla, "Ne olur yapma Muhittin, kulun kurbanın olayım!" diye bağırıyordu.
Muhittin abi gülerek, "Eee, hangi çöpe bırakacaksın beni? Orospu!" diye diye sokuyordu patlıcanı götüne. Behiye abla ise, "Aşkım bırakır mıyım ben seni hiç, sikicim, erkeğim, yapma, çıkar!" diye yalvarıyordu. Onları o halde bırakıp salona geçtim ve elbiselerimi giyindim. Geri yanlarına gidip, telefonumla birkaç resim çektim. Muhittin abiye, "Devam et abi, sakın yumuşama, orospunun aklı başına gelsin. Merak etme, elimde bu resimleri varken ikimize de birşey yapamaz artık!" deyip çıktım. Güzin'den bir sürü mesaj vardı, merakla Behiye abla ile ne konuştuğumuzu soruyordu. Cevap olarak, Behiye ablanın amına götüne patlıcan sokan Muhittin abinin yataktaki resimlerini yolladım. Güzin'den gelen cevap, "Sen var ya sen :)" oldu.
Sabah Merve mesaj attı. "Çok özledim, ama elemanım, hani sana bahsettiğim, evini paylaştığımız okul arkadaşım, babasını kaybetti. Sırf ona güvenirdim, o yüzden birkaç gün görüşemeyebiliriz!" diye. İçim cız etti, demek ki aşkım Öiğdem bir süre yoktu. Tam kapıdan çıktığımda, Behiye abla açtı kendi dairesin kapısını ve "Orhan, bir saniye!" dedi. Sertçe, "Ne var?" dedim. Kolumdan tutup beni içeri çekti. "Yıllar önce Mehmet amcanla evlendiğimde yaşlıydı ve hep emretmek zorunda kaldım, o öyle istiyor diye. Bundan ben de zevk aldığımı sanıyordum, oysa dün bana yaşattığın şey bambaşkaydı. Kimse de bugüne dek denemedi!" deyip portmantodan koca bir sarı zarf çıkarıp, "Bu senin!" dedi. Açmadan aldım çıktım zarfı, ama merak ediyordum. Arabaya oturup açtım. Zarftan koca bir tomar Dolar çıkınca dudağım uçuklayacaktı :)
Akşam eve döndüm. Merve Çiğdem'in yokluğunda işine sahip çıkıyordu. Fatma, Sevgi ve Güzin umurumda değildi zaten. Yemeğimi yeyip yatsı ezanını duyunca Behiye ablaya mesaj attım, "Evdeyim, müsaitsen gel!" diye. Birkaç dakika sonra kapıları açılıp kapandı, bizim kapı çalınmadan açtım. Buyur ettim misafir odasına. "Ne içersin?" dedim. "Ne ikram edersen." dedi ılımlı bir şekilde. Bira açıp getirdim. Bardağın yanına zarfı da sehpaya koydum ve "Bunu istemiyorum!" dedim. "Manyak mısın sen?" dedi gözlerime bakıp. "İstemiyorum!" dedim. "Oğlum bende bundan daha eşek yüküyle var!" dedi. Şaşırmıştım, "Nasıl?" dedim yüzüne bakıp.
"Bu mehmet iti kadastro müdürüyken tonlarca rüşvet alıp imar planları ile oynamış. Benle evlenince de çocukları karşı çıktı diye onları mirasından mahrum bıraktı. Hepsi bana kalacak teneşir paklayasıcadan. Sen de benim doğruyu görmemi sağladın. O yüzden bu sadece avans, sen rahat ol. Ne zaman ulaşamadığın maddi bir isteğin olursa bana yaz yeter!" dedi ve zarfı bana uzattı. Alıp kenara koydum. "Bak..." dedi ayağa kalkıp, "Senin sayende Muhittin'i ne kadar sevdiğimi anladım, herifin de içinde aslan varmış, pestilimi çıkardı. Senin sayende hayatımda ilk kez mutluyum. Ne olur parayı dert etme, git arabanı değiştir, köşedeki galeriye git, benim adımı ver, sana ve Muhittine benim arabanın sıfırını ayırttım!" dedi. Ne diyeceğimi bilemeden ağzım açık kalakaldım.
Ertesi gün sabah uyandığımda Çiğdem'den halen haber yoktu, aradım telefonu kapalıydı. Arabamla işe giderken Behiye abladan mesaj geldi, "Akşam üstü iş çıkışı geleceğini galeriye bildirdim, işlemlerini yapıp arabanı hazır edecekler :)" diyordu. Akşam üstü galeriye gittim. Kırmızı bir 4x4 vardı kapı önünde, bir de siyah. İçeri girdim. Muhittin abi de galerideydi, "Sağol be Orhanım!" diye karşıladı beni. İşlemlerimiz yapıldı, dışarı çıktım. O ana dek dikkat etmemiştim. Plaka, adım ve soyadımın ilk harfleri ve doğum yılımın son 3 rakamıydı. Kendi kendime, Ulan bunu karına nasıl açıklayacaksın bakalım :) dedim.
Eski arabamı da galeriye sattım. Behiye ablanın verdiği Dolarlara ekleyip bankaya bir hesap açıp yatırdım. Dünden bugüne epey bir nakitim ve sıfır bir 4x4 arabam olmuştu :)
[Orhan]
52 notes · View notes
hairbyjessielu1 · 2 years ago
Text
Selecting the Best and Right Hair Extensions for Your Hair Type
Tumblr media
When it comes to changing your hairstyle or adding length and volume to your hair, hair extensions can be a great option. However, it is important to choose the extensions that best suit your hair type. In this article, we will discuss the different Orange County hair extensions available at Hair By Jessie Lu and give you tips on choosing the best ones for you.
Hair Extensions Suitable For Fine Hair:
If you have fine hair, it is essential to choose hair extensions that are not too heavy. Clip or tape extensions are particularly suitable for fine hair because they are easy to apply and remove. Opt for quality natural Orange County itip extensions for a more natural result. You can also choose our silk or human hair blend hair extensions for added lightness.
Hair Extensions Suitable For Thick Hair:
People with thick hair can opt for a wider variety of hair extensions. Keratin or micro ring extensions are ideal for thick hair because they provide better hold. These extensions are attached strand by strand to your natural hair using keratin or rings, which allows for perfect integration. Make sure you choose high quality hair extensions to avoid damage to natural hair.
Hair Extensions Suitable For Curly or Frizzy Hair:
For people with curly or kinky hair, it is important to choose hair extensions that blend seamlessly with the natural texture of the hair. Hair extensions made from curly or kinky natural hair are ideal for achieving a harmonious result. You can also opt for braided or crochet hair extensions to add length and volume while preserving your hair's natural texture.
Choosing the best hair extensions suited to your hair type is essential to achieve a natural and harmonious result. Whether you have fine, thick, curly or kinky hair, there are hair extensions suitable for every hair type. Make sure you choose high quality hair extensions to avoid damage to natural hair. Do not hesitate to ask for help from our specialized advisors to provide you with a personalized diagnosis and guide you in choosing the hair Orange County extensions that best suit you.
0 notes
benianlasan · 7 months ago
Text
Bir şeyleri yoluna koyuyorsun ya da darmadağınık devam ediyorsun. İnişler ve çıkışlar, kaybolma durumları, sevinçler ve çöküşler. Aman be, her şeyi bir kenara itip yaşıyoruz öyle. Kendime sordum. Binlerce ihtimal içinde, zerrekcikleriz tüm evrende. Birilerinin hayatlarının köşesinden geçip gidiyoruz, birileri de bizim hayatlarımıza geçerken uğrayıp selam veriyor. Şu sıralar binlerce duygu karmaşası içindeyim, iyi bildiğim bir şey varsa insanları ruhunun içine davet ederken iki kere değil bir kaç yüz kere düşünmen gerek. Çünkü bazen gerçektende insan diyor, yalnızlığın değerini hatırlatanlar hep çıkacak. Yalnızlığımı seviyorum. Tek başınalığın o sınırını belirlemeyi ve kendimi dinlemeyi. Aslına bakarsan bazen hiç insan sevmiyorum, sadece kibar bi yapım oluyor. Sonra bazen çok insan sever oluyorum. Sorun değil. Her zaman birilerini sevmek zorunda değiliz. Sinirlendiğim, üzüldüğüm ve kahkaha attığım zamanlar da geliyor. Çünkü kendi kendime diyorum ki, ben insanım. Mükemmel değilim. Kusurlarım var, beni ben yapan. Sonra bazen düşünmeyi durduramazsın bazen de boş ver be deyip gerçekten de umursamıyorum. Alışıyor insan neticesinde. Alışmak, uyaranı defalarca alıp duyarsızlaşmak diye tanımlanıyor. Aslında sahiden de duyarsızlaşıyorsun ama ters tepiyor bazen. Duygularımdan, hislerimden kaçmayı bırakıp onlarla yüzleşiyorum. Tabii kaçmak da gerek bazen. Savunma mekanizmaları sonuçta. Ama kabullenmek, kendimdeki hataları düzeltmeye çalışmak, doğru olmayan eylemlerimi düşünmek ve kendime eleştirel bi gözle bakmasını denemek çok şey kazandırdı. Tüm yanlarımı sevmesini deniyorum. En çok da kırık parçalarımı çünkü en çok onların ihtiyacı var nezakete. İnsan kendi karşısında durunca işte o zaman engeller kocaman oluyor. Kendi kendinle savaşmayı bırak çünkü zaten seninle savaşan binlerce insan var dışarıda. Bugün bi alıntı gördüm, diyor ki "Özgürlük, öz'ün gürlüğünden gelir". Aynen öyle yapmaya çabalıyorum çünkü bilmediğim bi zaman diliminde öleceğim ve ben mutlu ölmek istiyorum. Ölmekten değil, yaşamaktan değil ama mutsuz ölmekten korkuyorum. Böyle bir yerden başka bir yere atlayan düşünceler dizesinde, arada birbiriyle anlamsız çalan şarkılar içinde kendi kendimi yaşatıyorum. Artık içimde tutmak istemiyorum, tutmayı da bıraktım. İnsan hafifliği arıyor. Boş ver, ağla gitsin.
Tumblr media
30 notes · View notes
buzyaniklari · 7 months ago
Text
Sorgula, dinle, gör, hisset. Sıcacık etrafın ama buz gibi hissediyorsun. Kendine bile edemediğin itirafları kendinin bile bilmediği bir çukurda saklıyor, yüreğinin metrelerce altına gömülü hıçkırıklarını başka sesleri yükselterek bastırıyorsun. Oysa duyman gereken o. Duyman gereken hıçkırıklar. Görmen gereken parmaklarının etrafındaki kurumuş kanlar, gözyaşları. Hissetmen gereken zihninin her tarafına dağılmış cam kırıkları. Sana böyle sıcacık hissettiren şeyin olduğun yer mi yoksa boğazından yukarıya tırmanan alevler mi olduğunu sorgula. Fakat sen elinin tersiyle itip hepsini görmezden geliyorsun; kendini kandırıyorsun, kendini avutuyorsun, aptallık ediyorsun. Hoş, zaten fazla korkaksın tüm bunlar için. Sen böyle değildin, ne oldu sana? Söküp atmışlar cesaretini. Kırılganlaşmışsın. Daha yolumuz uzun dostum, daha yolumuz uzun ve bu yolda sadece sen ve sen varsın. Zihninin zifiri karanlık labirentlerinde kaybolmuş sen ve yüreğinin metrelerce altında gömülü, çaresizce üzerine toprak atılmasını bekleyen sen. Yokluk, yalnızlık böyle yoğun hissettirmez her zaman kendini. Onun için şimdi iyice sorgula, dinle, gör, hisset.
#m.
27 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 8 months ago
Text
Tumblr media
Öylece kalakalmıştım.
Gitmenin verdiği o dehşet verici his ile kalmanın verdiği o ölüm hissi arasında sıkışmış gibiydim. Bedenin o vasati ağırlığına, o sıkışmışlığın ağırlığı sanki hafif geliyordu.
Zamanı o zaman daha iyi anlamıştım sanki.
İsteklerinle, yapamadıkların arasında sıkışan o tüm düşünceler zamanı oluşturuyordu.
Ve zaman bir daha asla geri gelmiyordu.
Sanki;
Düşündüklerim, hissettiklerim bir kere var oldu mu, tüm sihrini kaybediyor, gerçekleştirememenin verdiği acı, o anı büsbütün çekilmez hale getiriyordu. Böylece düşüncelerden kaçıyor, hisleri bir köşeye itip, yürüyen et yığınları arasında kayboluveriyordum.
Kimseye farkedilmemek için ayaklarımı yerde sürüyor, paltomun yakasını da yukarı kaldırıyordum.
Sırf sevgi uğruna ne kadar çok acı çekmiştim.
Bu cümle dudaklarımdan dökül��rken, yine kendi kendimi yalanlamaya çalışıyordum. Ancak içimden derin bir çatlaktan sızan su gibi, bu cümle de isteksizce dudaklarımdan yere doğru süzülüyordu.
Sevgi uğruna çekilen acıları düşünmeye başlamıştım.
Acaba sevgi, acıdan mı oluşuyordu, yoksa korkudan mı?
Bu soru cümlesi ise kendimi yalanlamanın kapısını zorlamak gibiydi.
Çekilen acılar ve kaybetmenin korkusu arasında gidip gelen zaman parçaları ve geriye bakıldığında hatırlanan kuzgun sesleri…
Verilen savaşlardan kalan kan kokusu…
Tüm bu düşünceler gözümün önünden geçerken, bilmediğim sokakların merak dolu gözleri beni rahatsız etmeye yetmişti.
Sessizce karanlığın arasında kaybolmak için adımlarımı hızlandırmıştım.
Son sokak lambasının altında, lambanın sönüşünü beklemeye başlamıştım…
22 notes · View notes
yantekerlek · 22 days ago
Text
çirrrkeeeeeeğff!
çekirge gibi molla zeyrek'ten şehzade'ye, şehzade'den süleymaniye'ye, süleymaniye'den beyazıt'a beyazıt'tan tophane'ye zıplarken babam aradı. hemen eve gelmen lazım. arabanın farı açık kalmış dedi. tophane'den t1ramvaya bindim. karaköy'de indim. karaköy'de otobüse bindim. eminönü'nde indim. eminönü'nde t5ramvaya bindim. çekirge bir zıplıyor iki zıplıyor başına gelen tersliğe rağmen bir düz yolda hedefe ulaşıyor gibi olurken sıkış tıkış t5ramvaya son ama sopson kişi olarak bindim. bi kadın geldi. kimseyi dış görünüşü sebebiyle itip kakmam ama hanımefendi beni dış görünüşü sayesinde itip kakmaya başladı. gir içeri dedi. ben de sığacağım dedi. hanımefendi ben yakın duraklarda ineceğim itmeyin lütfen dedim. zaten iteceği yer yok. ileride ineceksen in ben bineyim dedi. akbili bastım parasını verdim niye iniyormuşum hanımefendi?! ne münasebet dedim. ne var dedi. ne demek ne var hayret bir şeysiniz ne konuşuyorsunuz siz farkında mısınız dedim. MALLLLL gibi kaldı. aiiiyy özür dilerim hanımefendiiiğ dedi ağzını yaya yaya ve asla özür olmayan bir edayla. teşekkür ederim özür dilediğiniz için! dedim. bi koysa amele sümüğü gibi yere yapışırım öyle bi cüsse. ama kuyruğu dik tutup üst perdeden asalet kasınca sopasını sakladı ağzını burnunu kırdığımın karısı. kim bilir kimleri sindirdi hayatı boyunca. pu sana. yetime yolda kalmışa çelimsize kol kanat olacağına olağanca ayılığınla geziyorsun sokaklarda. pis. tahammülümüz kalmamıştır. Allah şerlilerin şerrinden emin kılsın herkesi. hepimizi ya.
12 notes · View notes
amezhu · 8 months ago
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
236. BÖLÜM - Kan, çiçeği arzuluyor - Yüzü Olmayan Beyaz'a karşı amansız savaş
Tam o sırada hepsi aynı anda alttan gelen kabarık sıcaklık dalgasını hissetti ve hep birlikte haykırdılar, “DİKKAT EDİN!” ve daha hızlı adımlarla gitmeye başladılar. Yedi sekiz ateş sütunu gökyüzüne fırladı, aşağıya baktıklarında ise artık daha fazla erimiş kederli ruh vardı!
“Feng Xin, Mu Qing’i bana ver!” Xie Lian seslendi.
Tek kelime etmeden Feng Xin, Mu Qing’i Xie Lian’ın sırtına verdi, Xie Lian’in sırtına döner dönmez Mu Qing haykırdı, “Beni hemen yere indir! Ne baş belası!”
“Demene gerek yok!” Feng Xin cevapladı ve yayını geri çıkartıp birkaç kez etrafa atış yaptı. Silahının saldırı gücü Xie Lian’dan daha genişti ve körü körüne atışlar yapıyordu. Oklar lavları patlatıyor, dalgalanmalar yükseklere, havaya doğru uzanıyor ve her yandan çığlık sesleri geliyordu. “İYİ İŞ!” Xie Lian iltifat etti.
“İyiydi, sanırım!” Mu Qing arkadan yorum yaptı.
Kederli ruhlar kin doluydu, bir araya geldikten sonra alevler uçurmak için birlikte çalışarak daha ileri ve uzağa yüzdüler. Birkaç gürlemeden sonra Xie Lian, “Köprünün ilerideki kısmını yakmışlardı, yolumuzu engellemeye çalışıyorlar.” dedi.
Feng Xin küfretti, “Vay anasını, bir araya gelip nasıl da sıkı çalıştıklarına bak, neden insanlara zarar vermek yerine gidip başka bir şey yapmıyorlar!‌ Eğer böyle devam ederseniz affedileceğinizden ve başka bir sekiz bin yıl bu lavdan kaçabileceğinizden şüpheliyim!”
Yayını kaldırdığı an o erimiş kederli ruhların hepsi yine dağıldı. Xie Lian konuştu, “Pekala, daha fazla bağırma, hazır ol! Zıplayacağız! Bir, iki, üç –!!”
Bir’de hızlarını ve güçlerini arttırmaya başladılar, İki’deadımlarını hesapladılar ve Üç’te ayaklarını itip zıpladılar –üç figür köprü arasındaki kırık boşluktan geçerek havaya sıçradı ve diğer tarafa inerek hızla koşmaya devam ettiler. Bu köprü ‘cennete uzanması’ için yapıldığından doğal olarak yukarıya doğru çıkıyordu ama Xie Lian koştukça bir kırlangıç kadar hafifleşiyordu, “Üçümüz böyle bir şey yapmayalı uzun zaman oldu, ha!”
“Yan yana savaşmamızı mı kastediyorsun yoksa canımız için kaçtığımızı mı?” Mu Qing sorguladı.
“İkisi de!” diye cevapladı Xie Lian.
“Bunu açık bir şekilde her zaman yapıyoruz!” Feng Xin haykırdı!
“Cidden mi?” Xie Lian meraklandı.
Ancak bazı şeyler açığa çıktığında, zihniyet tamamen farklı olacaktır. Xie Lian bir süre güldü ama hala gözleri dikkatlice aşağıyı izliyordu, kırmızı bir silüetten hiçbir iz yoktu, kendini kenardan bağırmaktan alamadı, “SAN LANG!!”
Seslenişi geniş ve boş yer altı mağarasında yankılandı ama cevap veren yoktu. Xie Lian’ın dudakları kuruyordu, yaladı. Sırtındaki Mu Qing onun her yeri arayışını izliyordu, bir süre sessizlikten sonra konuştu, “Ekselansları, onu gerçekten seviyorsun, ha?”
“…”
Xie Lian aniden bunu sormasını beklememişti, “ Ah. Ah?... Ah.”
Yüzü tamamen şaşkınken kulaklarının uçları yavaş yavaş kırmızıya dönüyordu. Onu böyle gören Mu Qing’in nutku tutuldu, bir anlık bir tereddütten sonra konuşabildi, “Seni bilerek korkutmaya çalışıyor falan değilim, ama sana hatırlatmalıyım. Hiç düşündün mü… belki biz köprüye gönderilen tek iki kişiydik ve Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur... değil mi?”
“Bu tamamen saçmalık değil mi?” dedi Feng Xin, “İkiniz burada olduğundan tabii ki başka bir yere gönderildi…”        
Mu Qing’in ne demeye çalıştığını fark etmeden önce çoktan bunları söylemişti bile. Hua Cheng’in başka yere gönderildiğini söylemiyordu, ama… belki, Hua Cheng lav havuzuna düşmüştü.
Xie Lian dudağını yaladı, “B-bu nasıl mümkün olabilir?”
“İmkansız olduğunu düşünme.” Dedi Mu Qing, “Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur bir yüce hayalet kral, buna şüphe yok, ama yüzü olmayan beyaz da öyle. Ayrıca o yüce hayalet kralların ilk jenerasyonu, TongLu dağının efendisi. Burası onun bölgesi, güçlerinin en kuvvetli olduğu yer.”
Feng Xin, Mu Qing'e deli gibi baktı ve azarladı, “Kapa çeneni! Senin sorunun ne? Böyle bir zamanda iyi bir şey söyleyemez misin? Sana söyleyeyim o Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur!!” Mu Qing gerçekten de bu konuyu durdurdu ama yine de onun aksini ispat etmek zorundaydı. “Sadece her durumda ne yapmamız gerektiğini bir gözden geçirmemiz gerektiğini düşündüm.”
Xie Lian'ın gözlerinin önünde Hua Cheng'in soluk avucundaki anormal derecede parlak kırmızı nokta belirdi ve o da ne diyeceğini bilemedi. Tam konuşacakken aniden durdu ve arkasındaki Feng Xin neredeyse ona çarpacaktı, “O NE?”
Kelimeler dudaklarından döküldüğü anda sormasına gerek olmadığını fark etti.
Önlerinde, havayı çepeçevre saran, yıldızlar gibi parıldayan milyonlarca gümüş ışıltı vardı. Sanki biri gümüş tozuyla dolu bir hazine kutusunu devirmiş gibiydi.
Xie Lian Mu Qing'i yere bıraktı ve ileri doğru yürüdü. Elini uzattı ve diğerlerinden biraz daha büyük bir gümüş ışık parçasını yavaşça hissetti. Ona dokunduktan sonra avucunu kapattı ve yavaşça kendi gözlerinin önüne getirdi.
Diğer ikisi de bakmak için yaklaştı ve Feng Xin mırıldandı, “Bu, bu…”
Mu Qing bunu açıkça söyledi, “Bu hayalet kelebeğin… parçalanmış bir kısmı?”
Feng Xin ona yine öfkeyle baktı, muhtemelen Mu Qing'in aşırı açık sözlü olmasından dolayı onu küçümsüyordu. Xie Lian'ın eli biraz titredi ve hâlâ zayıf bir ışık yayan gümüş kelebek kanadının kırık parçasını sıktı, ardından uzun bir nefes verdi.
Feng Xin kafasını kaşıdı, “İyi yanından bak, en azından lav havuzuna düşmedi. Hala buralarda olmalı, değil mi?”
Mu Qing yan tarafı işaret etti, “O zaman burada birisiyle kavga etti. Büyük bir kavga.”
Xie Lian'ın bakışları işaret ettiği yönü takip etti ve gözleri hafifçe genişledi.
Etraftaki tüm kayalar sayısız keskin bıçağın korkunç yarık izleri ile kaplıydı.
Bu E-Ming kılıcının izleriydi.
Her kılıç darbesi adeta kemiğe kadar saplanıyordu. Xie Lian geçmişte Hua Cheng'in kılıç kullandığını hiç görmemiş değildi ama onun tarzı her zaman kolay ve yavaş, soğukkanlı ve rahattı. Bir silah tuttuğunu söylemekten ziyade, küçük bir bıçakla oynuyormuş gibiydi. Yine de bu bıçak izleri öldürme niyetiyle doluydu. Onunla darbe alışverişinde bulunan kişinin ne kadar yetenekli olduğunu ve bu savaşın ne kadar tehlikeli olduğunu hayal etmek kolaydı.
Xie Lian tek kelime etmeden kontrol etmek için yere eğildi. Köprüde kimsenin düştüğüne dair bir iz yoktu ve köprünün altında toplanan neşeli kederli ruhlar da yoktu, bu yüzden Xie Lian sonunda biraz rahatladı ve sürünerek ayağa kalktı, tek başına kararlı bir şekilde ileri doğru koştu. Arkasında Feng Xin, Mu Qing'i sırtında taşıyarak ona yetişti, "Ekselansları!"
Xie Lian nefesini tuttu, çünkü kendi sert ve endişeli nefes alışını duymak istemiyordu. Nefes alıp vermeyi karıştırmak dövüş sanatlarıyla uğraşan biri için büyük bir tabuydu çünkü bu sadece vücuda gereksiz yük bindirmekle kalmaz, aynı zamanda kalbin ritmini de bozardı. Ama nefesini tutmak bile işe yaramazdı; elleri ve bacakları titriyordu, koştukça onlarca kez neredeyse köprüden aşağı düşecek kadar ayağı takıldı, yere düştü ve yuvarlandı. Feng Xin ve Mu Qing ikisi de ona dikkatli olması için bağırmaya başladılar. Aniden Xie Lian konuştu, “Bu ses ne?”
Xie Lian olduğu yerde ayakta dikildi ve arkasına baktı, “Siz bir şey duyuyor musunuz? Bu bir şeyin sesi değil mi?”
‌ Çatışan silahlar ve çarpışan ruhsal güçlerin gürleyen ve kırılan sesiydi.‌ Cennete uzanan köprünün vücudu bile hafiften sallanıyordu. İlerleyen yolun karanlığında yanan sönen ışıklar vardı.
İleride birileri savaşıyordu!
Xie Lian ileri doğru hücum ederken yarısı sürünürken yarısı tökezledi. Arkasında ‌Feng‌ ‌Xin‌ homurdandı, “Sevgili tanrım, tüm tanrılar ve budalar kutsamalarını versin ki o Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur olsun, yoksa kafayı yiyecek!”
“Saçmalamayı bırak.” Mu Qing fırçaladı, “Biz o tanrılar ve budalarız ve bir bok veremeyiz, sadece ona yetiş. Şu koştuğu engelli yola bak, daha adamı görmeden takılıp düşecek ve eceline kavuşacak!”
Xie Lian nefesini tutmayı tamamen unutmuştu, beş, altı kilometre boyunca sadece kendi düzensiz nefes alışını dinledi. Birkaç devasa dolambaçlı yolu ve nihayet son köşeyi döndükten sonra, parlak beyaz ışık aniden görüşünü doldurdu.
Asılı Cennete uzanan Köprü'nün sonunda, kırmızı giysili bir adam ile beyaz giysili bir adam şiddetli bir savaşa tutuşmuşlardı.
Kırmızı giysili adam ince ve uzun, gümüşi beyaz bir pala kullanıyordu, formu baştan çıkarıcıydı, şimşek gibi çakıp sönüyordu –Hua Cheng’di. Artık gülümsemiyordu, tamamen odaklanmış ifadesi keskindi, yakışıklı ve solgun yanağındaki kanlı bir leke ısıran ayazına canlı bir parlaklık katıyordu. Bu beyaz giysili adam elbette yüzü olmayan beyazdı ve kim bilir nereden gelen bir kılıç kullanıyordu, yüzündeki o yarı gülümseyen, yarı ağlayan, ağlamaklı gülümseyen maske hâlâ yerindeydi. Yalnız, bu maske ile Xie Lian'ın daha önce gördüğü maske artık biraz farklıydı.
Ortadan çatlamıştı.
Bu çatlak göz ardı edilemeyecek kadar önemliydi ve alnın ortasından gözün altındaki yanağa kadar uzanıyordu, sanki her an kırılacakmış gibiydi!
Her ikisi de ayakları üzerinde son derece hafifti, saniyeler içinde saldırmadan önce devriliyorlardı, kötülüğün aurası havada patlıyordu, ancak her bir vuruşları binlerce ton gibi ağırdı, güçleri gökyüzünde patlıyordu. Kılıcın rüzgarına karşı kılıcın aurası, manyakça bir dans, kaotik bir uçuş ve yukarıdaki gümüş kelebekleri de aşağıdaki erimiş kızgın ruhlarla eşleşiyor, dağların çökmesi ve denizlerin devrilmesi gibi birbirlerine feryat ediyorlardı. Her çarpıştıklarında, havuzun içindeki erimiş lav ve alevli ateşler patlıyor, korkunç dalgalar metrelerce yükseğe çıkıyor, hiç kimse yaklaşamıyordu!
Feng Xin ve Mu Qing ikisi de arkalardan geldiler ve bu sahne karşısında kalakaldılar, sanki ayakları yere çivilenmiş gibi bir adım bile atamadılar.
Hiçbir savaş tanrısı yoktur ki böyle bir savaşı izleyip heyecan hissetmesin.
Hua Cheng'in gayet iyi olduğunu gören Xie Lian'ın gergin kalbi nihayet dinlenebildi ve hemen yere yığılıp çığlık atıp bağırmak istedi ama kendini tutmaya zorladı. Yetenekli dövüşçüler çarpıştığında, en ufak bir rahatsızlık zaferi ve yenilgiyi belirleyebilirdi. Üstelik bu, zamanlarının iki Yüce Hayalet Kralı arasındaki savaştı!
Yüzü olmayan beyazın uzağında bir yerde duran başka bir figür vardı, o Guoshi’ydi. Doğal olarak buraya yüzü olmayan beyaz tarafından getirilmişti. Xie Lian ve diğerlerinin geldiğini görünce rahatça nefes aldı ama dikkatsizce bir ses yapmaya da cesaret edemedi. Ancak kim bilir, Hua Cheng çoktan yeni gelenleri fark etmiş, donmuş, buz benzeri odağı yavaşça eridi ve sonunda yüzünde bir gülücük genişledi, “Görünüşe göre yine kaybettin. Ekselansları geldi ve yanında getirdiği kimselerden tek bir kişi bile eksik değil.”
Xie Lian daha fazla dayanamadı ve bağırdı, “SAN LANG!”
Hua Cheng başını eğdi ve cevap verdi, “Gege.” Ardından sesi yine uyarıcı bir tona döndü, “Gege, bir dahaki sefer kendini yine öyle aşağı atarsan, kızacağım.”
Xie Lian da cevapladı, “Bir dahaki sefer sen de yine benimle atlarsan, ben daha fazla kızacağım!”
“…” bunu duyunca Hua Cheng'in ifadesi bir anlığına sanki Xie ‌Lian'ın sözleri gerçekten onu bir anlığına temkinli hale getirmiş gibi sertleşmiş gibi görünüyordu. Yüzü olmayan beyazla yüzleşirken bile hiç böylesine temkinli bir yüz göstermemişti. Yüzü olmayan beyaz içeri doğru itmişti, vurduğu Hua Cheng’di ama konuştuğu Xie Lian’dı, “XianLe, Siz ikiniz bahar rüzgarlarınızın tadını çok fazla çıkarmıyor musunuz, ve beni aşırı küçümsüyor?
E-Ming’in kabzasındaki göz topu Xie Lian’ı fark etti ve çatırdayarak çılgınca dönmeye başladı. Hua Cheng elini çevirdi ve itti ve Xie Lian bir ÇATIRTI duydu!
Ve kalbi küt küt atmaya başladı.
18 notes · View notes
bilmece · 9 months ago
Text
Neurospicy (nöroçeşitli) bir birey miyim bilmiyorum. Pek sanmıyorum ve buna yönelik bir değerlendirmeye de hiç tabi tutulmadım. Ruh sağlığı konuları son yıllarda popüler oldukça -ve belki de konuşulması daha az tabu hale geldikçe- bu konuda içerik üreten alan profesyonelleri ve nöroçeşitli bireyler çok arttı. Bununla birlikte “otizmli biri olarak on alışkanlığım!” “dikkat eksikliğim olduğunu gösteren beş ipucu!” tadında videolar çok gördüm ve bunların arasında benim de kendimi bulduğum yerler elbet oldu.
Size şimdi bana “oha bu ben??” dedirten bir durum anlatacağım. Çok yakın zamana kadar insanlar bana bir derdini anlattığında ben de cevaben kendimden örnek verirdim. Bir dert yarıştırması olarak algılamayın kesinlikle, hemen örneklendireyim: diyelim arkadaşım bir sınava gireceğini ve buna sebep uykularının kaçtığını, inanılmaz stres olduğunu söyledi. Anlattığı durum benim de deneyimlediğim bir şeyse benim buna cevaben bağ kurma maksatlı söylediğim şey şu minvalde olurdu “ben de çok stres yaparım sınavlardan önce, anlıyorum. Hatta bilmemne sınavımdan önce o kadar gerilmiştim ki ağlama krizine girmiştim. Ben şöyle şöyle başa çıkmıştım, belki sen de denemek istersin?”
Buraya kadar tamam mıyız? İzlediğim birden fazla içerikte bu tarz bir tepkiyi nörotipik insanların vermediğini söylüyorlardı. Hatta öyle ki nörotipik bir bireye böyle bir cevap vermek onun kafasında “e arkadaş ben burada derdimi anlatıyorum, benden konuşuyorduk bak yine mevzuyu kendine çevirdi!” düşüncesi uyandırıyormuş. Halbuki benim için muhteşem bir “bak ben seni anlıyorum” deme biçimi. Elbet rastgele internet içeriklerinden teşhis moduna girmeyeceğim ama bu eğilimimin yüzüme vurulduğu bir anımı anlatayım: yüksek lisansa ilk başladığımda sınıfımdakilerle arkadaşlık etmek için elimden geleni yapıyordum. Bütün sosyal kaygılarımı bir tarafa itip ders çıkışı hemen yurduma koşmuyor, biraz geride kalıp insanları kahveye davet ediyordum. Ders aralarında, okul koridorlarında sohbet ettiğim iki kız vardı ve muhabbetimiz pek bundan öteye gitmemişti. Bir gün yine ikisi yanımda sohbet ederken ben de konuşmaya dahil olmak maksatlı konuyu sordum, kızlardan biri “şöyle şöyle bir durum yaşadım da” diye anlattı. Bense cevaben “aa ben de!” dememe kalmadan kız sözümü kesip alaycı bir tonla “geliyor yine bir anektod!” dedi. Şok olmuştum. “Yok yani anlıyorum durumunu demek istedim” gibi bir şeyler geveleyip ilk fırsatta ayrılmıştım yanlarından.
O gün bugündür frenlemeye çalışıyorum kendimi.
Sizler ne düşünüyorsunuz bu konuda?
20 notes · View notes