Tumgik
#küçük osman
bishopscat · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Öyle Bir Geçer Zaman Ki, 73. bölüm
Annemi üzdüğüm zamanlardaki bakışı kadar ağır bir ceza almadım şimdiye kadar. Ve onun affedici bakışlarının verdiği huzur kadar rahat bir döşeğim hiç olmadı. O bakışları hatırladığım her an benim için anneler günüdür. Onun da hatırlanmaktan başka bir hediye beklemediğini biliyorum.
9 notes · View notes
altinovaguncel · 7 months
Text
İYİ Parti Yalova’da istifa depremi
İYİ Parti Genel Merkezi tarafından Çınarcık İlçe Başkanı Mehmet Ali Acar görevden alındı. Yaşanan gelişme partide deprem etkisi oluştururken, Acar’ın görevden alınması sonrasında ilçe teşkilatından istifalar peş peşe geldi. Yaklaşık 50 üyenin partiden istifa ettiği öğrenildi. Haberin tamamını okumak için tıklayınız. Oral: Yaşlılarımız, hayat çınarlarımızdır Oral: Sokaktaki canlarımız…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nevzatboyraz44 · 21 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ramazan ayı boyunca “Her Güne Bir Şehir Bir Cami” paylaşım serimizin 24. günündeyiz.
➡️ ERZURUM 🖤
1 ve 2- Üç Kümbetler (12-14. YY)
3- Çifte Minareli Medrese (13. YY)
4- Yakutiye Medresesi (1310)
5 ve 6- Ulu Camii (1179)
7- Saat Kulesi (Minare, 12. YY)
8- Lala Paşa Camii (1562)
9- Abdurrahman Gazi Camii ve Türbesi
10- Erzurum Saat Kulesi’nden şehrin manzarası: Çifte Minareli Medrese, Ulu Camii, Üç Kümbetler ve günümüz çirkin şehirleşmesi.
➡️ Erzurum, parası olan insan için her sene ya da iki senede bir ziyaret edilmesi gereken bir şehir. Hem onca tarihi eseri görmek hem de yemek nedir görmek için 😁 Erzurum’dakiler yemekse biz İstanbul’da ne yiyoruz bilmiyorum.
➡️Üç Kümbetler, en büyüğü Emir Saltuk’a ait fakat diğerleri kime ait bilinmiyor. Burası çok farklı bir kompleks. Dünya gözüyle görmek gerekir.
Çifte Minareli Medrese, ülkemizdeki en büyük, en ihtişamlı medresedir. Muazzam güzel taş işçiliği var. İçi ayrı dışı ayrı güzel. Günümüzde müze olarak kullanılıyor.
Yakutiye Medresesi de çok güzeldir. İç kısmı kapalı avlulu olduğu için eski tip kale-saray izlenimi verir. Minaresi de ülkemizdeki en güzel minareler arasındadır.
Ulu Camii, fotoğraflaması çok zor bir Saltuklu eseridir. Muazzam güzel atmosferi var. Selçuklu ve beylikler dönemi cami ve medreseleri kale formunda yapılıyor. Kalın duvarlar, küçük pencereler, haliyle karanlık ortam. Bu durum Avrupa’da romanesk sanatı ile adlandırılmış ama bizde bir isim koyan olmamış galiba.
Yine Saltuklu döneminde yapılan Saat Kulesi de aslında bir minaredir. Bu yönüyle çok ihtişamlı bir kule olarak topraklarımızdaki en önemli minarelerden biridir.
➡️ Ayrıca Erzurum’da sahabelerden Abdurrahman Gazi’nin de türbesi bulunmaktadır. Hz. Ömer ya da Hz. Osman dönemlerinde Anadoluya gönderildiği tahmin edilmektedir. Erzurum’u fethederek Bizans’tan alan ve İslam beldesi haline getiren ordunun içinde yer almıştır.
Kaynak: https://www.instagram.com/p/C5TpwCmtNUH/?igsh=dHZhZ3U1eTFxNGl5
51 notes · View notes
sillagen · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Kaç gündür o kadar yoğunum ki kazadan dolayı arabada hasar olduğu için merkeze yaptırmaya götürdüm. Arabanın ön camı komple değişmesi lazımdı. Acele olması gerekiyordu. Çünkü 28'ine muayene var yoksa geçemiyorum. Farım çatlamıştı. Onu da tamir ettirdim. Farlarımı da cilaladılar. Doblo olduğu için arka kapıları da yağladık. Arabanın gözleri çok güzel oldu. 👌🏻O sıra çay verdiler. Abla çay iç diye. Çay tabağı kirli değil fazla yıpranmış tam samimi esnaf hali. Baya ucuza kapattık elhamdülillah. En yakın arkadaşım Merve'nin babası eski sanayicilerden cam için ona sormuştum. Ethem Amca'ya "sanayide tanıdığı olan kız"olduk dedim. Sesli gülerek "ee ne yapacan" dedi. Gerçekten "ee napacan". O sıra sanayiye benim gibi tamire gelen abi ile tanıştık. Baya muhabbet ettik. Çok komik adamdı. Çok güldüm. Tır şoförüymüş yaşadığı kazayı anlattı. Anlatırken o kadar güldüm anlatmam. Erkekler travmatik olayları ile çok iyi dalga geçebiliyorlar. Osman Abi Allah razı olsun çok komik adamsın. Rabbim bundan sonra dostuma düşmanıma kaza bela vermeden her daim araba sürmeyi nasip etsin. Babamın okulundan Ali Hoca babamı almaya gittiğimde sürücü kursunda ders de veriyormuş abla "maşallah çok güzel ve seri sürüyorsun" dedi. Mutlu etti beni "normalde kadın sürücüler beğenilmez teşekkür ederim" dedim. Hanıma da öğretiyorum inşallah o da adaptasyon sağlar dedi. İnşallah derken abla hızı seviyorsunuz dedi. Bir gün otobana aynı zamanda girmiştik. Bana yetişememiş tırlar onu çok ürpettiyormuş öyle dedi. Ben en fazla 110 görürüm ya dedim. Sol şeritte bazen üstü oluyor ama orta şerit hep 90- 100 malum en fazla o kadar hız hakkım var dedim güldü. Benim hocam küçük kardeşim hızı ondan öğrendim dbhxhdhd Ahmet canım Ahmet gülüm Ahmet.
38 notes · View notes
yantekerlek · 1 year
Text
3 adet çay bardağına ihtiyacım vardı. rafta kalmamış. bulaşık makinesinin yıkanmış olduğu düşüncesiyle yöneldim. kimse başlat tuşuna basmadığı için yıkanmamış. neyse aldım üç tane bardağı elde yıkamaya geçtim. tam ikinci bardağı yıkarken hacı osman metro turnikelerine koşarak yöneldiğim sahne canlandı gözümde. kalkışa 1 dakika gösteren monitör. güvenliklere ana avrat sövüp kimlik kontrolüne itiraz ederken kimliğini yere fırlatan benden ya bir yaş büyük ya bir yaş küçük, küt saçlı hanımefendi. hayır yaşıt değiliz. beni koşarken durduran güvenlik. akbilimi alıp kontrol edişi. şimdi kalkacak diye elimi akbilimi almak üzere uzatışım. küt saçlı hanımefendiden son yüksek sesli bir küfür. geleceğe umutla yürüyen merdiven. tıss açılan kapılar. boş koltuk. istikamet şişhane. duraktan fatih, sokullu, süleymaniye, bozdoğan kemeri, boynuzlu köprü. boynuzsuz köprünün hakkımı alacağım senden diye haykırışı. taksim otobüsü. dırı rıt.
her şey çok çabuk gelişir.
8 notes · View notes
yalnzardc · 9 months
Text
Hz Ömer radıyallahuanh
Ödeve başlamasının ilk işi olarak Şam'daki askere Hazreti Ebû Ubeyde bin el-Cerrah'ı Şam'daki askere bey dikti. Ve Bizans (Rum) bölgesini ona verdi.
Ve Yezid bin Ebû Süfyan'ı azlederek Ebû Ubeyde'nin emrine verdi. Ebû Ubeyde bin el-Cerrah de (r.a) kalktı, Şam yolunu tuttu. Ayrıca Hazreti Halid'i de azletti.
Şam (Dımaşk) müslümanların eline geçti.
Sonra Hz Şurahbil Ramle'yi aldı. Oradan da askerini Nisan şehrine iletti, Nisan ve Taberiyye halkı ile barış yapıldı.
Nemarik cenginde müslümanların eline çok esirler düştü.
Kesker olayında barış yapıldı, Ebu Ubade onların üzerine bâc ve haraç koydu.
Kasidiyeden zafer haberi geldi.
Kayseriye ile Ecnadin şehirleri fethedildi.  Mısır ve Şam bölgeleri hz Amr ibn As radıyallahuanh'ın elinde feth oldu. Celula ile Hilvan fethedildi. Musul fethedildi. Humus fetholundu. Cezire fethedildi. Hemedan ve rey fethedildi. Azerbaycanın fethedildi.  Fars memleketlerinden tuç fethedildi. Kirman fethedildi. Sicistanın fethedildi. Mekran şehinin fethedildi.
§ Hz Ömer radıyallahuanh hicretin 23. Yılında hacca gitti.
Hz Ömer feyruzun elinden yakalanınca halife kendi yerine halife seçmek için "Peygamberin razı ve hoşnut olduğunu bildiğim kişileri çağırayım, bu işi onların boynuna bırakayım. Kime dilerlerse ona versinler" dedi.
Beş kişiyi çağırttı.
Birincisi: Hazreti Ali bin Ebû Talib
İkincisi: Hazreti Osman
Üçüncüsü: Hazreti Zübeyir
Dördüncüsü: Hazreti Saad bin Ebû Vakka
Beşincisi: Hazreti Talha. Fakat Hazreti Talha bulunamadı.
Hazreti Ömer'in radıyallahuanh soy kütüğü şöyledir;
En büyük babası Lüey'dir.
Onun oğlu Kaab
Onun oğlu Adiyy
Onun oğlu Revah
Onun oğlu Karat
Onun oğlu Abdullah
Onun oğlu Rebah
Onun oğlu Abdüluzza
Onun oğlu Nüfeyl
Onun oğlu Hattab
Ve Hattab'ın oğlu Ömer'dir.
Künyesi Ebû Hafs idi.
Ve anasının soyu da şöyledir:
Mazum oğlu Amr
Onun oğlu Abdullah
Onun oğlu Mugiyre
Onun oğlu Haşim.
Ve anası Haşim'in kızı Hayseme'dir.
§ Hz Ömer radıyallahuanh iş işleyeceği zaman iki eli ile işlerdi
Bütün ömründe yedi hatunla evlendi.
Üçü cahiliyye devrindeydi.
Birisi; Habib oğlu Maz'un kızı Zeynep'di.
İkincisi: Huzul kızı Melike Ümmü Gülsüm'dü.
Üçüncüsüne de Ebû Umeyye Mahzumi'nin kızı Kureyne denirdi.
Müslüman olunca, Medine'ye göçtü. Orada da dört hatunla evlendi.
Birisi, Hazreti Ümmü Hâkim bint Haris,
ikincisi Hazreti Cümeyle binti Asım el Ensari.
Üçüncüsü Hazreti Ümmü Gülsüm binti Ali b. Ebu Talib idi.
Dördüncü hatunu da Hazreti Atike binti Zeyd idi.
İki de cariyesi vardı:
Birincisi Hazreti Behiyye,
ikincisi Fükeyhe idi.
Hazreti Ömer'in sekiz oğlu vardı :
Birisi Abdullah,
ikincisi Ubeydullah idi.
üçüncüsü Abdurrahman-ı Ekber derlerdi.
dördüncüsü Abdurrahman-ı Evsat derlerdi.
beşincisi Küçük Abdurrahman idi
altıncısı Büyük Zeyd'dir.
yedincisi Küçük Zeyd'dir.
Diğer bir oğlunun adı ise zikredilmemiştir.
Hazreti Ömer'in dört de kızı vardı :
birisi Zeynep
İkincisi Fatıma
Üçüncüsü Rukayye
dördüncü kızı Zeynep di.
5 notes · View notes
keemlenyekun · 10 months
Text
Yatılı okulun karne haftası gibi
Gamarjoba sayın defter,
Gürcülerle çalıştığım esnaf günlerini bazen özlüyorum. Üç ay içerisinde 500 tane nevresim sattık. Lamazi home. İyi fikirdi. Lari 1.80 (bazen 2) tl idi. Şimdi 10 tl. Yanlış değil. Cidden 10 tl. 35 lariye toptan nevresim satıyordum. 70 tl. Kalan kar 15 tl. Denizliden bir çuval havlu 80 tlye geliyordu. Ah ticaret. Hiç anlamıyordum. Rahmetli Osman amca elimden tutmasa mal gibi bakıyordum. Ahahahah.
Kemalpaşada yılbaşı haftasında kimse kalmazdı. Gürcüler noel sofrasını kurar bir hafta sürerdi. Kimse gelmezdi. İki yılbaşı geçirdim ilçede. Sokaklar bomboş. Soğuk dükkanlar içerisinde köpek gibi titrerdik. Yaz aylarının kalabalığı olmazdı. Elinde siyah poşetler olmayan küçük boylu gürcü kadınlarını görmeyince moralim bozulurdu.
Aynı okulun karne haftası gibi. Ne kadar değişim düşmanı azılı bir muhafazakarım değil mi sayın defter? Düzenimin bozulması beni deli ediyor.
Lisede dört sene boyunca benim hiç devamsızlığım olmadı biliyor musun? İzin alıp samsuna bile gitmedim. Sınavlar bittiğinde karneyi beklemeden herkes izin alıp memleketlerine giderdi. Yatakhane boşalırdı. Moralim bozulurdu. Okula başladığımda ağlamaktan heder olan ben okul bittiğinde yine ağlardım. Çocukluk. Yatakhanenin o boş hali. Nevresimsiz ranzalar. Üzerine MEB yazan keçe battaniyelerin dağınık olması. Zorunlu etütlerin artık olmayışı, kalabalık yemekhanenin sessizliğe bürünmesi. Ah ulan yabancı sessizlik. Psikolojik şiddetti benim için. Okulda son kalan erzaklar bitsin diye kalanlara bol bol dağıtılırdı. Salamlar, morarmış haşlanmış yumurtalar, çokça peynirler ve çikolatalar, tereyağlar. Sınıfta ders işlenmezdi. Can sıkıntısından ölürdüm. O son haftada ben hep hasta olurdum. Aaaaa. Bak cidden şimdi fark ediyorum. Okulun son haftalarında hep hasta oldum ben. aaaaa. Bu farkındalık karşısında ben şok ben vefat. ahahahahah.
Şimdi yine okulun lanet son haftası gibi bir kaç gün geçiriyorum. Hanımla oğlanı İstanbula olaylı bir uçak yolculuğu eşliğinde yolladım. Ev o kadar sessiz ki. Sessizliğe tahammül edemiyorum. Yalnızlık neyse de sessizlik. Ben liseden itibaren müziksiz (kulaklıksız) uyuyamıyorum. Uykuda bile tahammülüm yok sessizliğe.
Dedim bir kaç CMK yapayım. Samsun uyuşturucu yuvası durumunda. Her suç illa ki uyuşturucu eşliğinde geliyor. Artık esrar da değil mevzu, met o kadar kolay bulunuyor ki artık. Adam ifadesini veremeyecek seviyedeydi bir gece saat ikide. Ertesi gün bile uyanamamıştı. Üzülüyor muyum? Evet. Üzülmek değil sanırım. Acımak bu. Adam tutuklanmadan önce bana uykulu uykulu "Herşeyin hayırlısı be abi, Allah bunu da yazdıysa napalım, kabul edeceğiz, elhamdülillah" dedi. Garip bir sahneydi. Ülkenin özeti gibi. Abicim senin evde 750 gr. met, poşet poşet likra falan çıktı. Sen ne anlatıyorsun be abim? Eğlenceli yani biraz da. Ama Allaha olan imanını takdir de etmedim değil.
Yarın yapılacak tonla iş var. Ev süpürülecek, kanaatimce en nefretlik ev işi olan ütü yapılacak. Kurban öncesi buzluk şöyle bir düzenlenecek. Gardaş bu hayat mı be!?? ahahahahah.
Garanti bankası şubesinden aradılar bizi şikayet etmişsiniz BDDK'ya dediler. Yok ben sizi henüz şikayet etmedim Vakıfbankı ettim, ama sizi de edeceğim dedim. Size kredi kartı çıkmış gelin alın dedi. Gittim. Sonuç ne peki? Sistem vermiyormuş. Mahkeme kısıtı varmış. Bayram sonrası beraat kararlarını tekrar hukuk birimine atacaklarmış. Lan yok yok. Hakkımda verilen bir mahkeme kararı yok. Hangi karar bu? Vakıfbanka soruyorum sistemlerinden verdikleri cevap efsane, "Yeni kamu görevinizi şubeye gelip bildirin" Çıldırmalık ülke. Telefon almaya gideceğim yakında Batum'a. Sınırda kesin sorun çıkacak. Kesin. Mahkeme yurt dışı yasağımı kaldırma kararını defalarca göndermesine rağmen kesin sorun çıkacak. Peki neden? Burası türkiye, kel bir bakanın saçları kadar hayali bir ülke. Ahahahah. O sebeple önce samsunda emniyete gidip hakkımdaki tahdit kalkmış mı kalkmamış mı diye kontrol ettirmem gerekiyor. Saçmalık. Dediğim gibi bu ülkenin kolu bantlısı bizleriz. Yaşıyoruz.
Bir de güzel haber. Aihm maille bildirdi. 11 temmuzda ilk tutukluluk kararı çıkacak. daha öncekilere yaptığı gibi 5 bin euro paracık verecek yüzde 99. Bu da güzel haber olsun defterciğim.
Biz de durumlar böyle.
Vesselam.
5 notes · View notes
birkackisiyim · 10 months
Note
Doğum günün kutlu olsun küçük Osman dbdnnx pek tanımıyorum ama iconundan dolayı sempati duyduğum bloglardan birisin
ŞSNCŞSŞKCĞSLVİH AYYY bak işte buna çok sevindim, evet ben osmanım!! teşekkür ederiimm 🧡
2 notes · View notes
afrobeniyak · 2 years
Text
MSN zamanları, ayarlamak için aylarca peşinde koşup sonunda çıkmaya ikna ettiğim kızla ilk defa kameralı sohbet ederken arkamdaki pencereden içeri yarasa girmişti ve ben küçük bir kız çocuğu gibi çığlıklar atarak odadan kaçmıştım. Messenger ne dinliyorum özelliğinde de arka planda Mehter Marşı-Genç Osman çalıyordu amk
8 notes · View notes
oakinci70tr · 1 year
Text
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
🌍🇹🇷🕋🇹🇷⭐🌙🕋🌙🌙🌙🕋⭐🌙🇹🇷🕋🇹🇷🌎
🌹🎗🌹❤🌹💗🌹🎗🌹❤🌹💗🌹🎗🌹❤🌹
🌹🎗🇹🇷🎗⏰👉 "ZeLZeLe" 👈🌹⏰🎗🇹🇷🎗🌹
🌹🎗🌹❤🌹💗🌹🎗🌹❤🌹💗🌹🎗🌹❤🌹
🌍🇹🇷🕋🇹🇷⭐🌙🕋🌙🌙🌙🕋⭐🌙🇹🇷🕋🇹🇷🌎
Afetlerden bir afet,
Sanki dünya ufalmış,
Küçük bir beşik gibi,
Büyük sallantılarla başlar.
Yıkılır beton yığınları,
Ve üst üste dizilmiş taşlar.
Yerle bir olmuş sanki,
Gökdelenlerin katları. Zelzele
Uykunun en koyusunda,
Mahmur gözler açılır.
Korku ve şaşkınlık içinde,
Ne yapacaklarını şaşırır insanlar.
Uzanmış yatağında,
Gözler karanlığa takılır,
Ümitsiz bir biçimde,
Tutacak bir dal arar. Zelzele
Saat durmuştur artık.
O kısacık zamanda.
Neler geçer aklından,
Sıralamak mümkün mü?
Ölüm gelir ilk önce,
Eğer yaşıyorsan hala.
Salavat,Tekbir getirebiliyorsan,
Veya dua edebiliyorsan,
Ne mutlu sana. Zelzele
Sonra gelir aklına,
Evlad-ı ıyal,
Kalkarsın yatağından,
Hayal meyal.
Alırsın çocuklarını,
Önüne,kucağına.
Kaçmaya çalışırsın
Zelzeleden,
Velveleden,
Hengameden. Zelzele
Ey gurur abidesi insan.
Gördün mü? Rabb’imin azametini,
Azametin içindeki sırrı,
Sırrın özündeki rahmetini.
‘Ol’ deyince,nelerin olacağını.
Koca koca apartmanların,
Blokların,iş hanlarının,
Adeta secdeye kapandığını,
Binaların secde edişini gördün mü?
Birde rükuya eğilenleri,
Ya kaldırımların adeta ellerini kaldırarak,
Dua edişlerini gördün mü? Zelzele
İmtihan çeşitlerinden,
Sure-i Bakara’da geçen
155. ayetin mucizelerini.
45 saniye içinde nasıl gerçekleşti
Gördün mü?KorkuÖyle bir korku ki
Milyarlar saydığımız evlerimizi,
Milyonlar verdiğimiz eşyalarımızı,
Canımız kadar sevdiğimiz,
Evlatlarımızın,mallarımızın,
Elimizden çıkıp,
Nasıl sıfırı tükettiğimizi
Gördün mü? Zelzele
Ey insan....!
Rabb’imin kudretini gördün,
Aynel yakın,ilmel yakın,hakkal yakın gibi.
Ölenlerin zaten kıyameti koptu.
Yaşayanlar ise gördü kıyametin küçüğünü.
Rabb’imin gücüne,kuvvetine,kudretine,
Şerik yoktu.
Her nefsin ölümü tadacağını,
Ecelin nasıl,Ne zaman,
Saat kaçta gelebileceğini,
Anladıysan şayet.İbret al,
Secdeye kapan,Yaradan’a dua et.
17 Ağustos 1999 Marmara depremi sonrası
yazılan bir şiir. Aşk İklimi Kitabından alınmıştır
☆♡☆{[Osman Erdoğmuş]}☆♡☆
Lütfen....! Ey Yolcu Dur....! Önce Gönüldostlarını Tanı Ve Öyle Geç....!
Êlhâmdûlîl'Allah Ne Mutlu Müslümanım Ve Müslüman Türk'üm Diyene....!
Osmanlı Akıncı Bülent Ergincanlı
-(OAKINCI70TR)-
-(GÖNÜLDOSTLARI)-
Tumblr media
3 notes · View notes
bozuksaatim · 1 year
Text
!!Ses var!!! Hatay iskenderun Çay mahallesi Osman gazi caddesi steel towers binaları önü , eko home arkasında enkaz binaları var bu binaların arkasında küçük park diye bilinen bir yer var o girişten yardım edilmesi gerekiyor +90 (534) 877 25 39
2 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 22 days
Text
Tumblr media
Resûl-i Ekremin (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzük taşında üç satır yazılıydı: Muhammed, Resûl, Allah
“Resûlullah Efendimiz, gümüş bir hâtem edindi. O, ömrü boyunca mübarek elinde idi.” Abdullah bin Ömer (radıyallahü anh)
“Fahr-i âlem, Habeşî bir yüzük takınmıştı. Yüzüğün kaşını avucu tarafına alırdı. Sağ eline takardı.” Enes bin Mâlik’den (radıyallahü anh) Sahihayn Habeşî’den murad, akik yahut cez’ denilen alaca taştır. İkisinin de menşei Habeş diyarından.
Yüzük, küçük parmağa veya yanındaki parmağa takılır. Üzerinde yazı bulunan yüzüğü, halâya girerken sol elden sağ ele geçirmek müstehabdır.
Nu’mân bin Beşîr, Resûlullahın yanına gelir. Parmağında altın yüzük vardır. “Cennete girmeden, niçin Cennet ziyneti kullandın” buyururlar.
Demir yüzük takmaya başlar “Niçin Cehennem eşyası taşıyorsun” derler bu defa.
Onu da çıkarıp tunçtan yüzük takar. “Senden neden put kokusu geliyor?”
Bu defa o sorar: Nasıl bir yüzük takayım, yâ Resûlallah?
- Gümüş yüzük kullanabilirsin. Ağırlığı bir miskali geçmesin, sağ eline tak!
1 miskal (= 1,5 dirhem = 24 kırat = 96 buğday), günümüz hesabıyla 4,8 gram civarında.
Bazıları diyor ki: Eshâb-ı kiram fakirdi de altın ondan yasaklandı.
Hayır; fakire zengine herkese yasak, içlerinde büyük tüccarlar vardır istisna tutulmazlar. Hanımlar fakir de olsa takar.
Efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” yüzük taşında üç satır yazılıdır. Aşağıdan yukarıya doğru Muhammed, Resûl, Allah.
Müminler arasında zikrolunan mührü yüzüğüne işletmek isteyenler olur. Efendimiz izin vermez neyhederler. İslâm devletinin alâmetidir zira. (İbn-i Hanbel)
Server-i Kâinat Hakka yürüyünce o yüzük Hazreti Ebû Bekr’e verilir, sonra Hazreti Ömer’e. Hazreti Osmân halife olunca yüzüğü takma şerefine nail olur ancaak.
Ancaak kutlu emanet kazaen Erîs Kuyusuna düşer, kaybolur.
Osman-ı Zinnureyn aratır, taratır, hayli mal sarf eder bu uğurda. Lakin bulunamaz, çok üzülür bu hususta.
Hazreti Ebû Bekrin yüzüğünde, “Ni’mel kādir Allah” (Allahın gücü her şeye yeter) yazılıdır.
Hazreti Ömerin yüzüğünde “Kefâ bi’l-mevt vâ’ızan yâ Ömer” (sana vaiz olarak ölüm yetişir)
Hazreti Osmânın yüzüğünde “Le-nasbirenne” (elbette sabredeceğiz)
Hazreti Alî’nin yüzüğünde “El-mülkü lillah” (Mülk Allahındır) Celle celalüh
Hazreti Hasenin yüzüğünde, “El-izzetü lillah” (Şan şeref Allahü teâlâya mahsustur)
Hazreti Mu’âviyenin yüzüğünde “Rabbiğfir-lî” (Beni bağışla günahlarımı ört)
İmam-ı Ali Rıza’nın yüzüğünde, “Hasbiyallah” (Allahü teala bana kâfidir).
İbni Ebî Leylâ’nın yüzüğünde “Ed-dünyâ garûrün” (Dünya aldatıcıdır)
İmâm-ı a‘zam Ebû Hanîfenin yüzüğünde “Kuli’l-hayr ve illâ feskût” (ya hayr söyle ya sus).
İmâm-ı Ebû Yûsüfün yüzüğünde “Men amile bi-re’yihî nedime” (danışmadan- kendi reyi ile- hareket eden pişman olur)
İmâm-ı Muhammedin yüzüğünde “Men sabere zafire”(sabreden muradına erer)
İmâm-ı Şâfi’înin yüzüğünde “El-Bereketü fil kanâ’a” (bereket kanaattedir) yazılıdır.
O devirde nişan nikâh yüzüğü yoktur. Yüzüğü daha ziyade hâkimler, melikler ve ulema takar. Fermanları, fetvaları, mühürler bir nevi imza atarlar.
Yani? Yani üzerindeki yazılar terstir, filmin negatifi gibi âdeta.
Bayramlarda herkes yüzük takabilir, müstehabdır hatta.
Ama gösteriş için, övünmek için takmak asla.
“Peygamber Efendimiz, Rum, Acem ve Habeş padişahlarına mektuplar yazdırdı. Sahabeler “Ya Resûlallah” dediler, “Onlar mühürsüz mektuplara itibar etmezler.”
Onun üzerine gümüş bir yüzük edinip kaşına “Muhammed Resûl Allah” nakşını kazıttılar.
Hemen birer yüzük yaptırıp takınmaya başladık. Hatta taşının akik olmasına dikkat ettik bilhassa.
Sonra baktık ki Efendimiz sürekli parmaklarında tutmuyor, biz de çıkardık. Belki de şer’an gerekli bir şey olduğu sanılmasın diye öyle yaptılar. Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)
Zaman zaman müzayedelere düşen Emevi, Abbasi ve sonraki dönemlere ait yüzük başları hep mühür şeklinde. Kâğıda basılınca düz okunsun diye yazılar ters kazınmış.
وقد كتب على حجر خاتم النبي محمد (صلى الله عليه وسلم) ثلاثة أسطر: محمد، رسول، الله.
"لقد حصل نبينا على حاقد من فضة. "وكان بين يديه المباركة طوال حياته". عبدالله بن عمر (رضي الله عنه)
«كان فهر العالم يرتدي خاتمًا حبشيًا. وكان يضع حاجب الخاتم على جهة الكف. وكان يلبسه في يده اليمنى». والمراد بالصحيحين الحبشي عن أنس بن مالك رضي الله عنه: حجر متعدد الألوان يسمى العقيق أو الجاز. وكلاهما أصلهما من أرض الحبشة.
يتم ارتداء الخاتم على الإصبع الصغير أو الإصبع المجاور له. ويستحب تمرير الخاتم المكتوب عليه من اليد اليسرى إلى اليد اليمنى عند دخول الصلاة الحلال.
يأتي النعمان بن بشير إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. هناك خاتم ذهبي في إصبعه. فيقولون: لماذا كنت تستخدم زينة الجنة قبل دخول الجنة؟
يبدأ بارتداء خاتم حديدي، هذه المرة يسألونه: "لماذا تحمل أشياء الجحيم؟"
يخلعها ويضع خاتمًا من البرونز. "لماذا رائحتك مثل المعبود؟"
فيسأل هذه المرة: أي خاتم ألبس يا رسول الله؟
- يمكنك استخدام خاتم من الفضة. ولا يزن أكثر من مثقال، واحمله في يدك اليمنى!
1 المشكال (= 1.5 درهم = 24 قيراط = 96 قمح) يساوي حوالي 4.8 جرام بحساب اليوم.
ويقول البعض: كان الصحابة فقراء ومنعوا عنهم الذهب.
لا؛ فهو محرم على الجميع، فقيرا أو غنيا، لكن بينهم تجار كبار، لا يستثنى منهم. ترتديه السيدات حتى لو كن فقراء.
ثلاثة أسطر مكتوبة على حجر خاتم نبينا صلى الله عليه وسلم. من الأسفل إلى الأعلى محمد رسول الله.
وهناك من المؤمنين من يريد أن يضع الختم المذكور على خاتمه. ربنا لن يسمح بذلك مهما قالوا. لأنه من علامات الدولة الإسلامية. (ابن حنبل)
عندما يمشي خادم الكون نحو الله، يُعطى هذا الخاتم لأبي بكر، ثم لحضرة عمر. فقط عندما يصبح حضرة عثمان خليفة سيكون له شرف ارتداء الخاتم.
ومع ذلك، فإن الآثار المقدسة تقع بطريق الخطأ في بئر إيريس وتضيع.
يقوم عثمان زينورين بالبحث والمسح الضوئي وإنفاق الكثير من المال لهذه القضية. ولكن لا يمكن العثور عليه، ويشعر بحزن شديد بسبب ذلك.
""نمل قادر الله"" (قدرة الله كافية لكل شيء) مكتوب على خاتم حضرة أبي بكر.
"Kefâ bi'l-mevt vâ'ızan yâ Ömer" (سيكفيك الموت كواعظ) على خاتم حضرة عمر.
"النصبيرين" (طبعا سنصبر) على خاتم حضرة عثمان
"الملك لله" على خاتم حضرة علي Celle celalüh
"العزَّة لله" مكتوبة على خاتم حضرة الحسن.
"Rabbiğfir-lî" (اغفر لي واستر ذنوبي) على خاتم حضرة معاوية.
"حسبي الله" (حسبي الله تعالى) مكتوبة على خاتم الإمام علي رضا.
"الدنيا غرور" على خاتم ابن أبي ليلى
""Kuli'l-hair ve illa feskût"" (إما أن تقول خيرًا أو تصمت) على خاتم الإمام الأعظم أبو حنيفة.
خاتم الإمام أبو يوسف مكتوب عليه "Men amile bi-re'yihi nedime" (من عمل برأيه دون استشارة فسوف يندم).
خاتم الإمام محمد مكتوب عليه "أنا صابر زافير" (من صبر سيحقق هدفه).
"البركة في الرضا" مكتوبة على خاتم الإمام الشافعي.
ولم تكن هناك خواتم خطوبة في تلك الحقبة. الخاتم يرتديه في الغالب القضاة والملوك والعلماء. الفتاوى والفتاوى والأختام هي نوع من التوقيع.
حسنًا؟ بمعنى آخر، الكتابات الموجودة عليه معكوسة، تقريبًا مثل الصورة السلبية للفيلم.
يمكن لأي شخص ارتداء الخاتم أثناء العطلات، بل يوصى به.
ولكن لا ترتديه أبدًا للتباهي أو التباهي.
"كان لنبينا رسائل كتبها إلى سلاطين اليونان والفارس والحبشة. فقال الصحابة: يا رسول الله، لا يعظمون الكتاب المختوم.
واشتروا له خاتماً من فضة ونقش على حاجبه نقش "محمد رسول الله".
لقد صنعنا خاتمًا على الفور وبدأنا في ارتدائه. لقد أولينا اهتمامًا خاصًا لحقيقة أن الحجر كان عقيقًا.
ثم أدركنا أن نبينا لم يكن يمسكه في أصابعه طوال الوقت فخلعناه. وربما فعلوا ذلك حتى لا يعتقد أنه أمر ضروري في الشريعة. أنس بن مالك (رضي الله عنه)
الرؤوس الدائرية من العصر الأموي والعباسي والفترات اللاحقة التي تظهر أحيانًا في المزادات تكون دائمًا على شكل ختم. تم نقش الكتابات رأسًا على عقب بحيث يمكن قراءتها بشكل مسطح عند طباعتها على الورق.
Three lines were written on the ring stone of the Prophet Muhammad (peace be upon him): Muhammad, Messenger, Allah.
“Our Prophet acquired a silver hatem. "He was in his blessed hands throughout his life." Abdullah bin Omar (radiyallahu anh)
“Fahr-i alem was wearing an Abyssinian ring. He would place the eyebrow of the ring on the palm side. He wore it on his right hand.” What is meant by Sahihayn Habeshî from Enes bin Malik (radıyallahu anh) is a multicolored stone called agate or jaz'. Both of them originate from the land of Abyssinia.
The ring is worn on the little finger or the finger next to it. It is recommended to pass the ring with writing on it from the left hand to the right hand while entering the halal prayer.
Nu'man bin Bashir comes to the Messenger of Allah. There is a gold ring on his finger. They say, "Why did you use the ornaments of Heaven before entering Heaven?"
He starts wearing an iron ring. This time they ask, "Why are you carrying Hell's items?"
He takes it off and puts on a bronze ring. “Why do you smell like an idol?”
This time he asks: What kind of ring should I wear, O Messenger of Allah?
- You can use a silver ring. Let it not weigh more than a miskal, wear it in your right hand!
1 miskal (= 1.5 dirham = 24 carats = 96 wheat) is around 4.8 grams in today's calculation.
Some say: The Companions were poor and gold was banned from them.
No; It is forbidden to everyone, poor or rich, but there are great merchants among them, they are not excluded. Ladies wear it even if they are poor.
Three lines are written on the ring stone of our Prophet "sall-Allâhu 'alaihi wa sallam'. From bottom to top, Muhammad, Messenger, Allah.
There are some believers who want to put the mentioned seal on their ring. Our Lord will not allow it, whatever they say. Because it is a sign of the Islamic state. (Ibn Hanbel)
When the Server of the Universe walks towards God, that ring is given to Hazrat Abu Bakr, then to Hazrat Omar. Only when Hazrat Osman becomes caliph will he have the honor of wearing the ring.
However, the sacred relic accidentally falls into the Well of Eris and is lost.
Osman-ı Zinnureyn searches and scans and spends a lot of money for this cause. But he cannot be found, and he becomes very sad about this.
"Ni'mel kadir Allah" (Allah's power is sufficient for everything) is written on the ring of Hazrat Abu Bakr.
"Kefâ bi'l-mevt vâ'ızan yâ Ömer" (Death will be enough for you as a preacher) on Hazrat Ömer's ring.
"Le-nasbirenne" (of course we will be patient) on the ring of Hazrat Osman
"Al-mulku lillah" (Property belongs to Allah) on Hazrat Ali's ring Celle celalüh
"El-izzetu lillah" (Glory and honor belong to Allahu ta'ala) is written on Hazrat Hasan's ring.
"Rabbiğfir-lî" (Forgive me and cover my sins) on Hazrat Mu'aviye's ring.
"Hasbiyallah" (Allahu ta'ala is sufficient for me) is written on Imam-i Ali Rıza's ring.
"Ed-dunya garurun" (The world is deceptive) on the ring of Ibn Abi Layla
"Kuli'l-hayr ve illa feskût" (either speak good or remain silent) on the ring of Imam-i azam Abu Hanifa.
Imam-i Abu Yusuf's ring reads "Men amile bi-re'yihi nedime" (He who acts with his own opinion without consulting will regret it).
Imam Muhammad's ring reads "I am sabere zafire" (He who is patient will achieve his goal).
"El-Bereketü fil kanâ'a" (Blessings are in contentment) is written on Imam-ı Şâfi'î's ring.
There were no engagement rings in that era. The ring is mostly worn by judges, kings and scholars. Edicts, fatwas and seals are a kind of signature.
Well? In other words, the writings on it are reversed, almost like the negative of the film.
Everyone can wear a ring during holidays, it is even recommended.
But never wear it to show off or to boast.
“Our Prophet had letters written to the Greek, Persian and Abyssinian sultans. The companions said, “O Messenger of Allah,” “They do not respect unsealed letters.”
They bought a silver ring for him and had the inscription "Muhammad, Messenger of Allah" engraved on his eyebrow.
We immediately had a ring made and started wearing them. We even paid special attention to the fact that the stone was agate.
Then we realized that our Prophet was not holding it in his fingers all the time, so we took it off. Maybe they did so so that it would not be thought that it was a necessary thing in Sharia. Enes bin Malik (radiyallahu anh)
Ring heads from the Umayyad, Abbasid and later periods that occasionally appear at auctions are always in the shape of a seal. The writings are engraved upside down so that they can be read flat when printed on paper.
32 notes · View notes
hetesiya · 1 year
Text
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İpsiz Recep: Kahraman mı, Eşkiya mı?
İlk dönem cumhuriyet tarihinin kahramanlaştırdığı Karadenizli iki kişiden biri Topal Osman, diğeri de İpsiz Receptir. Her ikisinin de müşterek özelliği, Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın elemanı olmaları ve şartların zorlamasıyla, “eşkıya prangası”sından kurtulmak için Kemalist harekete katılmış olmalarıdır. İpsiz Recep’in diğerinden tek farkı ise ölümünün doğal olması ve TRT’de hakkında diziler çekilip gençlere örnek gösterilmesidir.
İpsiz Recep, 1862 senesinde Rize’nin Halda mahallesinde doğdu. Topal Osman gibi, Bektaşi-Alevilikten dönüp Sünnileşen Çepni halkına mensuptur. İpsiz sıfatına, ona övgü düzenler olumlu anlam yüklese de yöredeki anlamı serseri, haytadır.
İpsiz Recep, 1900’lerin başlarında, Batum-Rize hattında takasıyla sevkiyat ve kaçakçılık yapardı. Rusya kıyılarına dümen kırıp, seyreden yelkenlileri soyup korsanlık yaptığı da olurdu. Reisin ilk vukuatı, Batum’dan yolcu olarak aldığı Rus vatandaşı on yedi Ermeni’yi, gasp edip öldürdükten sonra denize atması oldu. Bir hafta sonra İstanbul hükümetine protestolar yağmaya başladı. Rusya İpsiz Recep ile Rizeli Abdullah’ı istiyordu. Recep Reis bunun üzerine İnebolu’ya kaçarak Cebeci Köyü’ne yerleşti. Kerempe burnu ile Kefken arasında, küçük çapta taşımacılık kılıfı altında, oradan geçen takaları, yelkenlileri vurup korsanlığa devam ediyordu. 1912 senesinde Balkan savaşı başlayınca, çıkan genel aftan yararlanarak tekrar Rize’ye döndü. Karanlık işlerine orada da devam edince zabıtanın takibinden kurtulamadı. Çareyi Batum’a kaçmakta buldu. Çok geçmeden yakalandı. On yedi kişinin katlinden sorumlu tutulup hapse atıldı. 6 ay hücrede kaldıktan sonra kampa gönderildi. Birinci Paylaşım Savaşı başladığında, bir şekilde kamptan kurtulup Rize’ye döndü.
1917 Bolşevik devriminden sonra Rus güçleri Batum’dan çekilince yörede Gürcüler ve Rumlar kalmıştı. Anadolu’yu kan gölüne çeviren Teşkilat-ı Mahsusa’nın Batum harekâtına Deli Halit ve Muhittin Paşa ile katıldı. Bir haftalık bir savaştan sonra, kalan Rus askerleri de geri çekilince şehri ele geçirdiler. İpsiz Recep’in yaptığı ilk iş orada yerleşik Rumları katletmek oldu. Çetecilerin işleri bitince İpsiz Reis Rize’ye döndü.
Recep Reis motorla kömür taşıma işine girişmişti. Ne var ki motor bir sevkiyat sırasında battı ve İpsiz, rotayı İstanbul Sarıyer’e çevirdi. Geldikten bir müddet sonra Harbiye Nezaretinde görevli Yüzbaşı Ziya Bey ile irtibat kurması fazla zaman almadı. Ziya Bey onu karakol teşkilatı üyesi yapıp; Sarıyer, Beykoz ve Şile’ye kadar uzanan geniş alan içinde, Rumların işbirlikçi faaliyetlerinin önlenmesi görevini verdi. Recep Reis’e ilk etapta on iki tüfek ile iki sandık cephane ve para verildi. Sekiz tayfası ve onlara Sarıyer’den katılan üç Rizeli ile toplam on iki kişiydiler. İpsiz Recep, konuyu mahiyetindekilere açtığında, onlara emsalsiz bir ganimet vaat etti.
İpsiz Recep kısa zamanda, Sarıyer ve Beykoz’da tüm Rumları katliam yaparak, korkutarak mallarına el koyup temizledikten sonra, yaptığı katliamlardan dolayı İngilizlerin sıkı takibi başlayınca takanın dümenini bu defa Şile’ye çevirdi. Anadolu’ya kaçırılacak silahların güvenli sevki için, Şile’yi de  Rumlardan temizleme görevi almıştı. Şileye gitmeden önce son bir katliam daha yaptı. Bir baskında yakalanan iki çete üyesini ihbar edip yakalattıkları iddiasıyla, on sekiz Rum’u Belgrad Ormanları’nda katletti.
Şile’de ilk işi, önemli bir engel teşkil eden kaptan Atanas’ı kahveye yapılan baskında ortadan kaldırmak oldu. Oradaki işini bitirdikten sonra ilk korsanlık döneminde de üs olarak seçtiği Kefken’e geçti.
İpsiz Recep’in tayfaları, müfrezesi, “ipten kazıktan kurtulmuş” eşkıyalardan oluşuyordu. İçlerinde müebbet, hatta idam mahkûmları da vardı. Akçakoca’ya çekilmek zorunda kaldığında, Rize Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ne bir telgraf çekerek, hemen Rize eşkıyasının toplanıp kendisine gönderilmesini istedi. Bunun üzerine, Rize Cezaevi’nden başlanıp tüm cezaevlerinden korsan, eşkıya ve hükümlüler yazıldı. Ayrıca Rize, Hopa ve Ardeşen’den tellallar çıkartılarak toplanan gönüllülerle birlikte alt yüz kişi İpsiz’in emrine verildi. Bunların ekserisi yüz ila on beş seneye mahkûm kişilerdi. Kendilerine askerlikten muaf olacakları ve affedilecekleri garantisi verildi. Uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra iki yüz seksen kişi İpsiz’in emrine girdi. Bunlar gelince İpsiz Recep’in kuvveti birkaç misline çıktı. İlk iş olarak Karasu’ya saldırarak iki Rum köyünün kaçamayan sakinlerini işbirlikçi diye kurşuna dizdi.
İpsiz Recep’in gurubu ve diğer çetelerin efradının; bireysel adam kaldırma, gasp, cinayet, yağmacılık, öteye beriye sarkıntılıkları halkta tepki toplayınca, idari ve askeri makamlarca Ankara’ya raporlar gönderilmeye başlandı. Şikâyetlerin yoğunlaşması üzerine, çetelerin Kuvva-i Milliye içinde zapturapt altına alınmasına karar verildi. Kandıra, Karasu’da eşkıyalık yapan İpsiz’le Doktor Raif Bey kanalıyla irtibata geçildi. Eğer Kuvva-i Milliye için çalışırsa, hem cezadan kurtulacağı hem de kahraman olacağı söylenerek Milli Mücadeleye katılması için ikna edildi. Mükellefiyet dışı eratı terhis edilerek Orhanlı müfrezesi adını aldı ve Anadolu hareketine katıldıktan sonra da aynı eylemlerini Adapazarı, İzmit bölgesinde sürdürdü. Daha sonra düzenli orduya geçildiğinde, 13 Mayıs 1921’de 41’inci Alayın 3. Taburunu oluşturdu. ”Başarılarından” dolayı milis yüzbaşısı rütbesi ile ödüllendirildi
İpsiz Recep, savaş sonrası çetenin önde gelen yaklaşık yirmi beş efradı ile Ankara’ya geldi. Bando ile karşılandı. M. Kemal tarafından kabul edildi. İki yüz elli lira maaş bağlandı. İstiklal madalyası ile taltif edilen İpsiz, 1928 senesinde Sakarya’da vefat etti.
Son Yerine
İpsiz Recep bir çetecidir ve Teşkilat-ı Mahsusa elemanıdır. Bireysel eşkıyalığı, korsanlığı ve katliamcılığı haricinde, Kafkasya’da Ermeni soykırımında ve Karadeniz’de Helen kökenli Pontus’luları ölüm ve sürgün ikilemine sokarak, bölgenin etnik temizliğinde önemli rolü olmuştur. Bu eylemlerde yer alan herkes gibi, mütarekeden sonra cezalandırmadan kaçmak için milli mücadeleye katılan,  Topal Osman gibi bir katildir. Maalesef gençlerin örnek alması istenen İpsiz Recep’in serüveni, resmi tarihin hilafına budur.
Ahmet Hulusi Kırım
9 Ocak 2023
Kaynakça
Ergun Hiçyılmaz-İpsiz Recep
Murat Sertoğlu-Tefrika no 49
Askeri tarih Bülteni sayı 36
Dün ve Bugün mecmua-5.12.1955
ATES, Kı-955
1 note · View note
doriangray1789 · 2 years
Text
KUR'AN-I KERİM'İN DERLENİŞİ
Bölüm 1
*Kur'an ayetleri, bugün ki formatı ile iki kapak arasında bir araya getirilmiş değildi. Vahy olan ayetler çeşitli nesnelerin(Lihaf, Rıka, Ektaf, Üsub vb.) üzerine yazılıydı. İlgili nesnelere yazılan ayetlerin bir araya getirilme fikri, gerek duyulması üzerine Halife Ebubekir döneminde ortaya atıldı. Ebubekir'in Hz.Muhammed ile olan ilişkisini bir de Tebük Seferi dönüşünde yaşanan hadiselerle anlamak gerekir. Ayrı bir bilgisel konusu!!**Hz.Muhammed öldüğünde Kur'an'ı bütünüyle ezberlemiş dört kişi vardı. Bazı iddialar okuyorum. Kur'an'ı ezbere bilen yüzlerce kişi vardı diye. Dönemin en büyük savaşı Uhud savaşı idi. 70 şehit verildi. Böyle bir durum mantıki değil fakat ben İslami bir referans da vererek konuyu kapatayım. Bkz.Buharı, e'sSahih, Kitabu Menjüabi'l-Ensâr/17, s.229 Yine Buhari kaynaklı bir hadis der ki; '' Ridde (dinden dönüş) olayları ve bu olayların nedeniyle savaş ve çatışma hali vardı. Kur'an'ı ezber etmiş az sayıda insan sayısı bu sebeple hızla düşmekteydi. Bu sebeple tümü bir kitap olarak derlenmeliydi.''Öneride bulunan Hattaboğlu Ömer oldu. Fakat Ebubekir başlarda doğru bulmadı. Sebebi; ''Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi? '' mantığıdır.Karar verilme aşaması Ömer'in direnmesi ile olumlu sonuçlandı ve görev Zeyd İbn Sabite verildi. Zeyd görevi ile ilgili metodunu şöyle izah etti;''Kur'an (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. İşin sonunda, Tevbe (Beraet) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetul -Ensari'de buldum. Ki, başkasında da bulamamıştım bu parçayı"Bu beyandan da anlıyoruz ki ilgili ayetlerin yazıldığı materyaller bir arada bütün olarak bulunmuyordu. Müslümanlar arasında Ebubekir döneminde Kur'an için başvurulan ezbercilerin, yani hafızların sayısı tartışmalı bir durum. *İslam'ın en güvenilir kaynaklarından biri olan Buhari'nin E's-sahihi'nde bu konuyla ilgili şöyle der; Birinci hadis: Amr İbnu'l-Ass anlatıyor: '' Peygamberin "Kur'an'ı dört kişiden alın, Abdullah İbn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy İbn Kavden" dediğini işittim.'' Kaynak;(Buhari, Fadailu'l-Kur'an 8.) Meraklısına ilgili konu ile alakalı üç sahih hadis daha sunabilirim.Zeyd İbn Sabit, herhangi bir parçayı Kur'an'a ge��irmek için iki tanık koşulu baz almıştır. Ancak bir tanık ile Kur'an'a aldığı parçalar da vardı. Örneğin; Tevbe suresinin son iki ayetini oluşturan parça bu şekilde Kur'an'a alınmıştır.Kur'an'ı ilk derleme çalışması Hz. Muhammed öldükten 20 yıl sonra , üzerinde bir yıl çalışarak elde edilmiştir. İlk derleme ölene dek Ebubekir'de, sonra Ömer'de bulunmuştur. Ömer ölünce de kızı Hafsa muhafaza etmiştir.*İlk derleme olan bu kitap Mervan İbn Hakem tarafından yakılmıştır. Yakılma sebebi, ilk derleme ile Osman döneminde oluşturulan mushaf(Bu mushafhı ikinci derleme ismi ile ayrıca bilgisel olarak yazacağım.) arasında ki farklardır!*Osman döneminde derlenen mushaf'ta, ilk derleme de bulunmayan bazı kısımlar gözlemlendi. Temel olarak bu sebeple ilk derleme imha edildi! Devam niteliğinde ki yazıyı vakit bulduğum da hazırlayıp sizler ile paylaşacağım.. Satırlarda buluşmak dileğiyle...
Tumblr media
3 notes · View notes
hacisokratefendi · 2 years
Text
gözlerini gözlerime dikmiş… kaçırıyorum, yine buluyor… “sen, sen bana dokunuyorsun” dedi… “yüreğimde bir yerleri acıtıyorsun, ama anlatılmaz güzellikte bir şey.”
tanrım, bir şey olsa… aygaz kamyonu filan geçse … aniden ceviz iriliğinde dolu yağmaya başlasa… bu romantik ortamın içine etse… ne oldu bu kıza, neler söylüyor…
“iyi ki varsın… iyi ki… neye benziyo biliyor musun? eskiden kaldığım yurtta camlar, içerisi dışarıdan gözükmesin diye beyaz yağlıboyayla boyanmıştı.. o boya tabakasındaki küçücük bir delikten bakınca dışarıyı görüyordum ben… hele baharda, öyle güzel gözüküyordu ki… işte seninle olmak, o bembeyaz ya da siyah şeyin ortasında küçücük bahara bakan deliği bulmak gibi.
”işi şamataya boğmalıyım, yoksa fena olucak… bu havada hayatta dolu yağmaz… aygaz kamyonu filan geçiceği de yok… kız resmen yerli film replikleri atıyor… hayır, ben ters adamım, inanıveririm, dökülürüm, aşık olurum, betonlara çakılırım, asıl benim canım yanar…
yerli film… evet… yerli film… ordan sıçmalı muhabbete…en ayhan ışık sesimi kullanarak, hınzır bir ifadeyle, ona belgin doruk muamelesi çektim… misilleme olarak yeşilçam öykülerinin değişmez repliğini attım…“bırak bu lafları, kaç para istiyosun onu söyle… onbin, yirmibin?..”esprime güldü.. güzel.. ardı arkasına zincirler, konuyu dağıtırım…
gülmesi bitince, “bu da senin numaran” dedi… “zırhın delinsin istemiyorsun… hesapta hiçbir şeyi ciddiye almıyorsun… aslında, sana göre hayat o kadar ciddi ve acıklı ki… böyle bir numaraya gerek yok… koyver gitsin kendini.” gözlerime anne anne bakıyor… “güzel olduğunuz kadar küstahsınız da bayan” dedim, ayhan ışık sesimle…
dedim, ama mümkün değil… saatlerce bana inanılmaz sevgi sözcükleri sıraladı…
ben ise ona yerli filmlerin değişmez repliklerinden attım durdum… sırasıyla necdet tosun, sami hazinses, cilalı ibo, turist ömer, ediz hun… hatta bir ara ayağa kalkıp “ayy-gaaz” diye bile bağırdım…sözünü ettiği yağlıboyadaki küçük delikten zırhımı açmasına asla izin vermedim… yıkılmadım, yavşamadım, kendimi asla açmadım… erkeklik gururuma değmesindi yağlıboya…
“korkacak bir şey yok” dedi… “ben sana ne yapabilirim ki?”“çok şey” dedim… “çok şey” derken kendi sesimi kullandığımı fark ettim. hemen kendimi toparlayıp ediz hun, ayhan ışık, figüran osman, erdal inönü sesleriyle ayrı ayrı üç kez “çok şey” demeye çalıştım… ama üçünde de kendi sesim çıktı…
sonra… sonra, yine yerli filmlerdeki gibi takvim yaprakları uçuştu… ben onu hiç aramadım… bir gün aklıma fena düştü, aradım… aslında aramadım… telefon açtım.o, “alo… alo” dedi, ben sustum… aniden, “susarken bile ayhan ışık taklidi yapıyorsun” dedi… anlamıştı… aslında belki de tek sorun, gerçekten anlamasıydı…“ne fena diil mi?” diye sürdürdü… “insan hep çok sevilsin diye uğraşır… sevilince de ödü patlar…” sustum… “belki de sen haklısın, o zırh ne kadar kalın olursa, o kadar iyi… artık arama, olur mu?” dedi. “ve sakın üzülme… o öyle nalet bir zırh ki; sen bile içerden delemezsin.”yine sessizlik… derken, belgin doruk gibi son cümlesini söyledi… “hesapta kendini koruyordun ama yine acı çekiyorsun… boşver… ne diyorlardı… gençsin, unutursun.”
genç miydim, unutur muydum?.. telefonu kapadım… sokağın köşesinden, yırtınarak bir aygaz kamyonu geçip gitti…"
atilla atalay
2 notes · View notes
dnzsimsek · 2 years
Text
Nene Hatun
Tumblr media
Kahraman Türk Kadını (D. 1857, Erzurum – Ö. 1955, Erzurum). Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Çeperler köyünde doğdu. Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Erzurum’daki Aziziye Tabyası’nın savunmasında kahramanca savaşarak adını tarihe yazdırdı. Savaşa, küçük yaştaki oğlunu ve üç aylık kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda yirmili yaşlarında, henüz üç yıl önce evlenmiş gencecik bir kadındı.
Türk-Rus Savaşı’nın karışık ve karanlık günleriydi. On beş gün önce, köyleri Rus askerleri tarafından işgal edilince, Nene Hatun ailesiyle birlikte Erzurum’a göç etmişti. Türk ordusu uzunca bir zamandır birçok cephede çarpışıyordu. Savaş Batı cephesinde Gazi Osman Paşa’nın komutasında devam ederken, Doğu cephesinde de Ahmet Muhtar Paşa yönetiminde tüm hızıyla sürüyordu. Erzurum’u ele geçirmeyi hedefleyen Ruslar, şehrin 10 km kuzeydoğusunda bulunan Top Dağı’ndaki Aziziye Tabyası’nı baskınla ele geçirmeyi planlamıştı. Bunun için de Türk dilini konuşan Ermeni köylülerin yardımıyla gizlice harekete geçerek, sinsice yaklaştılar ve o sırada Tabya’yı savunan bir avuç Türk askerini derin uykuda yakaladılar. 8-9 Kasım l877 gecesi saldırıp uykudaki nöbetçileri şehit ettiler. Böylece Rus askerleri hiçbir direnme görmeden Aziziye Tabyası’na yerleştiler. Orada bulunan Türk askerlerini yalnızca biri canını kurtarabilmişti. Erzurum Cephesi Komutanı Ahmet Muhtar Paşa’ya bu kara haberi o asker ulaştırdı.
Bunun üzerine Ahmet Muhtar Paşa, Erzurum halkından yardım istedi.
O gün sabah ezanı yerine minarelerden “Moskof Aziziye Tabyası’na girdi!” sesleri yükselmeye başladı. Bu haberin ardından, Erzurumlular kadın erkek ellerine ne geçirdilerse; silâhı olan silâhını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak, ölüme gittiklerini bilerek Aziziye Tabyası’na doğru koşmaya başladılar.
O sırada, erkeği cephede savaşan Nene Hatun, henüz yirmi yaşında bir genç kadındı. Kundaktaki üç aylık kızını emzirerek ve ondan biraz büyük olan oğlunu; “Sizi bana Allah verdi. Ben de ona emanet ediyorum.” diyerek onlarla vedalaştıktan sonra, cepheden yaralı gelip birkaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini aldı ve Tabya’ya doğru koşanlar arasına katıldı.
Erzurumlular Tabya’ya varıldığında, ön sıradakiler Rusların açtığı yaylım ateş karşısında şehit düştüler. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldı, demir kapıları kırıp içeri girildiler ve göğüs göğse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu; baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300’e yakın Rus askeri öldürülerek Tabya geri alındı. Türkler ise 1000 kadar şehit verilmişlerdi.
Sağ kalanların hemen yaralarının tedavisine başlanıldı. Nene Hatun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sararabilmek için çırpınıyordu.
Nene Hatun böyle bir ortamda tanındı, sayıldı ve sevildi. Onun vatan için o gece başlayan mücadelesi, tüm düşman Erzurum’dan kovuluncaya dek sürdü. Erzurum’un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın zaferinde Nene Hatun’un ve onun vatan aşkını paylaşan sivil insanların katkısı büyüktü.
Bir başka öyküde de Nene Hatun’un babası, kardeşi ve kayınbiraderinin cepheye gittiği, Türklerin kılıçtan geçirildiğini duyunca çocuklarını evde bırakıp cepheye koştuğu anlatılır. Babasının, kardeşinin ve kayınbiraderinin cesedini cephede görür, eve döner. Üç aylık kızının karnının Ermeni askerlerince deşildiğini de görür. Bunun üzerine on yedi Ermeni askerini öldürür.
Nene Hatun’un mücadelesi Rusların tümü Erzurum’dan kovuluncaya kadar sürdü. Erzurum’un her karış toprağında cephane taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Savaştan sonra da Nene Hatun, destan kahramanlarına yaraşır bir asaletle yaşadı.   
Sonraki yıllarda oğlunu Çanakkale Savaşı’nda şehit veren Nene Hatun, Kurtuluş Savaşı başladığında yaşı ilerlediği için cepheye gidip savaşamadı. 1954 yılında Orgeneral Nurettin Baransel’in gayretleriyle kendisine “3.Ordunun Nenesi” unvanı verilerek küçük bir maaş bağlandı.
1955 yılında, ölümünden birkaç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından “Yılın Annesi” seçilmişti.
Erzurum’da yapılan NATO manevraları sırasında, Amerikalı General Ridgway bu yüce insanı ziyaret ederek elini öptü.
Nene Hatun, Amerikalı generale, “Ben o zaman gereğini yapmıştım. İlerlemiş yaşıma rağmen bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım. Aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim.”  dedi.
Nene Hatun, bir kahramanlık ve analık simgesi olarak 98 yaşına dek yaşadı. 22 Mayıs 1955’te zatürree hastalığından öldü.
Türk kadınlarının kahramanlık simgesi durumuna gelen Nene Hatun’un, türbesi Aziziye Tabyası'ndadır.
Nene Hatun o günleri şöyle anlatmıştı:
“Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da üç aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden ‘Moskof Aziziye’ye girdi’ diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, ‘Seni öldüreni öldüreceğim’ diye ant içtim.
Yavrularımı Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Halk sel gibi Aziziye’ye akıyordu. Tabya’nın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan inip kalkıyordu.”
KAYNAKÇA: Meydan Larousse Ansiklopedisi (1969-73), Büyük Larusse Ansiklopedisi (1986), Ana Britannica Ansiklopedisi (1992), Grolier İnternational Americana Encyclopedia (1993), Görsel Büyük Genel Kültür Ansiklopedisi (1999), İhsan Işık / Ünlü Kadınlar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).
#Nene_Hatun
4 notes · View notes