Tumgik
#kısacık bir zaman
Text
Çok Hızlı! (6) (Orhan 36 Y., Bursa)
Gece 23:00 civarı bir mesaj geldi Sevgi'den, "Biz Fatma abladayız!" diye. Bir de foto ekliydi. Hikmet'in yarağı Fatma'nın amında, Sevgi de Fatma'nın götüne vibratörü sokarken çekilmişti. Cevap olarak, "Vay alçaklar :)" deyip gülücük gönderdikten sonra balkona çıkıp sigara yaktım...
Her blokta 8 daire olan, 4'er katlı, 10 bloklu bir sitede, 4. katta oturuyordum. 10 blok da sitenin ortasına otoparka aynı zamanda dış taraflara bakan bir haldeydi. Balkonlar pimapenle kapanmış, bir oturma grubu sığacak büyüklükte bana göre evin en rahat bölümlerinden biriydi. Sigaramdan bir nefes çekip karşıya doğru üfledim. O an mesaja cevap var mı diye telelefonumu kontrol edip kafamı kaldırdığımda, karşı çapraz blokta, aynı katta biri sigarasından nefes aldı ki bir ışık geldi geçti. Kim oturuyordu diye hesaplarken, Dr. Ahmet aklıma geldi. Ama adam apartman toplantılarından anımsadığım kadarıyla 1.20 kilo, 1.60 boyunda, 50'li yaşlarda, sigaradan nefret eden, gıcık, çirkin bir tipti.
Karısını bir kez görmüştüm, 1.60 boyunda, ince saçları kısacık erkek saçı gibi kesilmiş, kocasından yaşça çok küçük olduğu belli olan minyon bir kadındı. İki tane 10 yaş altı oğulları vardı. Sigara kokusuna bile tahammül edemeyen adamın evinde sigara içenlerin 10 yaş altı çocuklar olamayacağına göre, misafir gelmiştir deyip sigaramdan nefesi çektim. Aynı anda karşıdan da sigara ışığı yandı! Sigaram bitince, 5 dakika sonra yeni bir sigara yakıp, balkon lambasını açtım, bir dakika kadar o yöne bakıp tekrar balkon lambasını kapadım. Ama sigara dudaklarımda, o kor kırmızı gecenin köründe nefesi çektiğimde, karşı çaprazın lambası yandı. Balkondaki Dr. Ahmet'in karısı Merve idi. Sigarasından iki nefes çekip lambayı kapadı. Şimdi karanlıkta sigara ile mors alfabesi yazılıyordu...
O gece saat 02:00'ye kadar yarım paket sigara ve iki kadeh rakı içtim. Hatta iki kez lambayı yakıp kadeh bile kaldırıp gülücük yolladım Merve'ye. O da bir şişe bira içti, lambayı iki kez daha yakıp gülümseyerek bardağını çaktırmadan kaldırarak. Ne oluyor lan diyordum kendi kendime. Esnaf ağzıyla söyleyeyim, Sevgi ayağını sürümüştü sanırım :)
Sabah her zamanki saatimde kalktım. Balkondan baktım, ama onların balkon boştu. Merve'ye nasıl ulaşacağımı düşünerek arabamla siteden çıktım. Daha 100 metre gitmeden sağda kaldırımda gülümseyerek bekler halde onu gördüm. Önünde durdum, kapıyı uzanıp açtım. Arabaya binince, gazlayıp ara sokağın birine girdim. "Günaydın! Heyecanlı ve çok eğlenceli bir gece geçirdim sayende!" dedim. "Günaydın, sorma ben de, çok zor uyudum, iyi ki bira içtim, yoksa sabah olmazdı!" dedi. Gülümsedim ve, "Sana nasıl ulaşırım diye düşünüyordum ben de! Daha önce denk gelmemiştin, daha geç gidiyorsun işe diye biliyordum!" dedim. Kendi şirketi vardı.
O da, "Sabah senin bu saatte çıktığını görmüştüm, onun için bu sabah erken çıktım ben de! Doktor bir akrabasının cenazesine memleketine gitti. Çocuklar okula gitti, ben de tek başıma kahvaltı etmek istemedim!" dedi. "O zaman kahvaltıya gidiyoruz!" dedim. "Nereye?" dedi. Dobruca taraflarında güzel kahvaltı mekanları vardı. Genel müdürlük'teki mali işler müdürünü arayıp, öğlene dek izin rica ettim. Çünkü fabrikada amirim yoktu. Rahattım. Bu arada Merve, çantasından çıkardığı sigarayı yakmaya çalışıyordu. Evlendiğimizde, 3 yıl önce almıştık evi, 3 yıldır kadından bir hareket gelmemişti. Gerçi kadını kocasıyla ilk gördüğüm günden beri, bu kadının bu adamla ne işi olur ki diye aklımdan geçmişti.
Ağaçlar altında şırıl şırıl bir dere akan kahvaltı mekanında oturduk. Kahvaltı gelmeden birer bardak küçük çay istedim garsondan. Birer de sigara yaktık. "Sen şimdi nerden çıktı bu diyorsun, değil mi?" dedi aklımı okurcasına. "Açıkcası öyle!" dedim. "Çapkınlık yaptığında dikkatli olmalısın Orhan bey!" dedi gülümseyerek. "Nasıl ya?" dedim. Merve'nin işyerini bilmiyordum. Güzellik Salonu olduğunu, elemanlarının sabah işyerini açtığını, kendisinin 10:00 gibi işe gittiğini kısaca anlattı ve "İşyerim nerede biliyor musun?" dedi. Gözlerimi kocaman açıp, bilmiyorum anlamında kafamı salladım.
Meğer Sevgi'yi aldığım, servisten indiği, sonra da şehir dışına çıktığımız (10 günde 2 kez) köşedeki binaymış. "Kadını aldığında balkonda sigara içiyordum, arabanı bildiğim için gayri ihtiyari baktım, sonra da o kadının arabaya binişini gördüm! Sahi kim o kadın?" dedi. Teyzemin kızı diyecektim bir an, ama vaz geçip, "Bir arkadaş!" dedim. "Benim işyerim hemen dükkan üstü, kadını belki 5 metreden gördüm, heyecandan eli ayağı tutmuyordu kadının!" dedi gülümseyerek, sonra da, "Aramızda kalacak, o nedenle rahat ol. Ben seni evine bağlı bir adam olarak görüyordum. Ama o gün öyle görünce, hem merak ettim, hem de seni daha iyi tanımak istedim!" dedi.
Kahvaltı servis edilirken bir an susup gözlerimiz kenetlenmiş bakışıyorduk. Yeni bir işe başladığımı, kadının da mesai arkadaşım olduğunu, orada tanıştığımızı söyledim. O an ağzından çıkan laf, "İşyerinde de yapıyor musunuz?" oldu. Hemen sonra da, "Direkt sordum ya, ayıp!" dedi kendi kendine gülerek, sonra da, "İşyeri aşklarını hep merak etmişimdir!" dedi. "Zor!" dedim. "Neden?" dedi. "Canın her çektiğinde tehlikeyi göze alıyorsun, ama bir o kadar da heyecanlı, yakalanma korkusu felaket adrenalin veriyor!" dedim. "İşyeri dışında nereye gidiyorsunuz, otele falan mı?" dedi. "Yok, otel zor, şehrin çıkışında, bekarlık günlerimde keşfettiğim bir arazi var!" dedim. "Nasıl bir arazi ki?" dedi. Ben de konuyu değiştirip, "Ya sen, var mı kimse?" diye sordum.
"5 yıl önce vardı. 3 yıl sürdü, ama 2 yıl önce bitti. O günden bu yana sadece işime odaklandım!" dedi. "Kimdi?" dedim. "Doktorun mesai arkadaşlarından biriydi. Tayini çıktı taşındı. Taşındıktan sonra birkaç kez geldi, bir kez ben gittim, ama uzak mesafe yürümedi!" dedi. "2 yıldır görüşmüyor musunuz?" dedim. "Hayır, telefonda bile görüşmüyoruz, numarasını bile sildim!" dedi. Adam birkaç kez whatsaptan yazmış, ama bu olmayacağı için cevap yazmamış. Bu arada 29 yaşında olduğunu öğrendim. "Doktorla nasıl evlendin?" diye sordum. Olay tam tahminim gibiydi, doktor zengin, kız fakir, 2 yıllık okurken doktor bunun aile hekimiymiş, ordan göz koymuş, ailesinden istetmiş, aile de zengin diye vermiş, aralarındaki 20 yaş farka rağmen. "Ama sanma ki o dışarıdaki nemrut adam evde de öyle... süt dökmüş kedi gibidir evde!" dedi.
Bu arada saat 10:00 olmuş, kahvaltı bitmiş, kahvelerimizi bile içmiştik. Merve, "Eee, ne yapıyoruz? Sen izinlisin, ama benim işe gitmem lazım!" dedi. Arabayı direk benim ağacın oraya sürdüm ve "Nasıl bir arazi demiştin ya, işte burası!" dedim. "Hımm... Beni buraya birlikte olmak için getirmedin umarım, ilk seferimizin böyle bir yerde olmasına müsaade etmem!" dedi. Gülümsedim, elini tutup öptüm, "Nasıl isterseniz leydim!" dedim. "Teşekkür ederim beyefendi!" dedi gülüştük. Onu işyerine doğru götürürken, işten kaçta çıktığımı sordu. "16:00'da." dedim. O da, "Beni işyerimin ordan alır mısın?" dedi. Numaralarımızı verdik birbirimize...
İşyerine vardığımda Sevgi merakla odama geldi. Ona, "Kız diş çıkarıyor, ateşli biraz da, doktora götürdük!" dedim. Fatma'dan mesaj vardı, "Aşkım akşam için kızmadın umarım, Hikmetle Sevgi çat kapı geldi. Otururken sevişmeye başladılar, ben de dayanamadım, ama sensiz de hiç güzel olmadı!" yazıyordu. Sevgi'nin akşam gönderdiği fotoya tekrar baktım, Hikmet amcığında, vibratör sevginin elinde göt deliğine sokulmuşken zevkten gözü dönmüş görünüyordu. "Neden kızayım, tadını çıkartalım, kıskanmak yok!" yazdım. Cevap gülücük oldu. Sonra Sevgi, "Akşam üzeri bana gelir misin?" yazdı. "Gelemem, eve gitmeliyim!" dedim. Sevgi, Fatma, şimdi de Merve. Kendi kendime, (Ulan hatları karıştırcaksın iyice!) dedim.
Saat 16:15'de Merveyi aldım işyerinin önünden, gayet rahattı. Bir kilometre kadar aralardan gittikten sonra çok daireli bir binanın önünde durduk. Binaya birlikte girdik. İkinci katta bir dairenin kapısını anahtarla açıp, beni içeri buyur etti. "Kimin burası?" dedim içeri girince. Anlatmaya başladı. 5 yıl önce işyerini açtığında, beraber okuduğu (estetisyen) bir arkadaşını işe almış, kadın başka şehirden olduğu için burayı tutmuşlar, sonra ilişkisi başlayınca arkadaşıyla paylaşmış, o da bir odasını Merve'ye vermiş.
İçeriye girince, kapının üst kısmından aldığı anahtarla odasını açtı. Tam takım bir yatak odasıydı, ama köşede bir masa ve iki koltuk ta vardı. Bir otel tipi mini buzdolabı da vardı. "İki yıldır kullanmıyorum, o nedenle dolap falan boştur. Ama içerden bişeyler bakayım, ne içersin?" dedi. "Ne varsa!" diye cevap verdim. İki dakika sonra buzlu viski ile dolu iki bardakla yanımdaydı. "Bize!" dedim kadehleri tokuştururken. "Umarım!" dedi. Kadehi elinden alıp dudaklarını dudaklarımın arasında aldım, ihtirastan daha çok duygusulallıkla öpüşmeye başladık. Birkaç dakika sonra iyice gevşemiş, kollarımda kendini salmıştı.
Bisiklet yaka ipekimsi bluzunu çıkardım. Muhteşem pembe dantelli bir sütyen içinde göğüslerini avuçlayıp, kulak memelerinden boynuna, sonra da göğüslerine kaydım. Sütyenin üzerinden öpüp koklayarak soymaya başladım. Önce sütyen, sonra kot pantolonu, altta küçücük pembe tangası. Sonra elimden tutup ayağa kaldırdı beni, kendisi de kalkıp gömlek düğmelerimi tek tek çözerken hiç acelesiz her düğmeden sonra açılan yerleri öperek kotumu düğmelerini çözüp çıkardı. Sonra boxerımın üzerinden kalkmış yarağımı avuçlayıp, "Hımmm..." dedi. Yere diz çöktü, önce küçük öpücükler kondurdu yarağımın kafasına, sonra da ağzına alıp alıp çıkarmaya, arada tükürüp tekrar ağzına almaya devam etti. Bu işi biliyordu.
Birkaç dakika yaladıktan sonra onu alıp koltuğa oturttum. "Ben de tadına bakayım!" deyip öne doğru çektim, bacaklarını omzuma alıp dilimle amını keşfe çıktım. Çizgi gibi bir amı vardı, kalçaları ufacık ama çok güzeldi. Amını ve göt deliğini uzun uzun emdim. Klitorisini dilledim ve dilimle siktim bir süre. Sonra internetten öğrendiğim 2 parmak hareketimi yaptım. İlk seferinde tüm sevgililerime yaptığım, hepsinin müptelası olduğu, ortadaki 2 parmakla amcığa seri hareketlerle pompalayınca bu kadınların işer gibi amının suyunu getiren bir hareketti. Merve parmaklarımın ucunda kuduruyor, suları neredeyse yüzüme çarpacak kadar fışkırtıyordu. Bağırışları kesin dışarılardan duyuluyordu. Öyle orgazm çığlığı ilk kez duyuyordum.
Elimi çektikten en az 5 dakika sonra gözlerini açıp, "Ne yaptın sen böyle? O nasıl bir hareket, hayatımda hiç böyle ıslanmamıştım!" dedi. Oturduğu, kaykıldığı koltuğun önü su birikintisi kaplıydı, halı, koltuk sırılsıklamdı. Güldüm elinden tutup yatağa uzatıp, "Şu suların bir de tadına bakalım!" deyip yamuldum amcığına. Birkaç dakika yaladıktan sonra hareketlerinden tam kıvama geldiğini anlayıp, üzerine çıkıp yarağımı amcığına soktum. "Ohhhhh!" diye derin bir kavuşma nidası yükseldi aynı anda ikimizden de. Yarağımı köküne kadar sokup, kafasına kadar çekip tekrar sokarken dudaklarını dudaklarıma aldım. Nefes nefese, hem öpüşüp hem sikişiyorduk. Benim her darbeme o da kalçaları ve kasıklarıyla cevap veriyordu.
Bir süre siktikten sonra, Merve, "Geliyorum aşkım!" dediğinde, ben de saldım döllerimi amcığına. Rahattım, yolda gelirken başka çocuk istemediği için tüplerini bağlattığını söylemişti. Birer sigara yaktık. Yastığın üzerine dirseğine dayadığı başıyla beni izleyip sigarasından derin nefesler alıyordu. "Eminim söylemişlerdir, ama muhteşem bir adamsın!" dedi. Gülümseyerek, "Karşımdaki muhteşemse ancak!" diye cevap verdim. "Aşık oluyorum kesin!" dedi yüzünü iki eliyle kapatıp...
İçeride bir buçuk saat kalmıştık. "Beni işyerime bırakır mısın?" dedi. Bıraktım. Arabadan inerken, "Yazarsın, doktor 2 gün daha yok!" dedi. Eve giderken karım aradı. Köyden dedesi ile babaannesi gelmiş, bu gece annelerinde kalabilir miymiş diye sordu. Canıma minnet. Eczacı arkadaşa uğradım, bir çay içip, bitmiş olan bitkisel takviye hapından 2 kutu alıp, arabanın bagajındaki ilk yardım çantasına zulaladım. Bir tanesini de içtim. Canım göt sikmek istiyordu. Fatma'yı arayıp, eve gitmeden yarım saat zamanım olduğunu, özlediğimi söyledim. Fatma da, "İstersen 5 dakika olsun, ona bile razıyım, bekliyorum!" dedi...
Fatma çırılçıplak karşıladı bu kez beni. "Zaman yok dedin!" diye kıkırdıyordu. Mutfağa götürdü. Balla kaymak koymuştu bir tabağa. "Aşkım!" dedi, parmağını daldırıp kaseye ağzıma uzattı emerek yalayıp yuttum. Sonra sol göğüs ucuna koydu bir parça, ısırarak yaladım. Sonra diğer göğsüne, göbek deliğine ve amcığına, hepsini yaladım. Sonra bir parmak ta ben aldım, bunu tezgaha ellerini dayayarak domaltıp, göt deliğine sürdüm bal ve kaymağı, dilimle yalayıp parmağımı soktum. Ohhhh, Ahhhh sesleri yükselirken amcığına dil darbeleri atarken orgazm oldu.
Amının sularını göt deliğine sürdüm ve yarağımı götüne sapladım. "Ahhh, aşkım yırttın, çok acıdı, ama sik aşkım, harikasın erkeğim!" diye inliyordu. "Yavrum bu göte hastayım, gerçi senin heryerine hastayım ya, offf, orospum benim!" dedim. Sanki o da bu lafları dememi bekler gibiydi, "Ohhhh, sik beni, siktir beni, bu orospuyu sat sermayen olayım, sokaklarda her bulduğuna siktir beni!" diye bağırarak orgazm oluyordu, parmaklarım amında, yarağım götünde çalışırken...
Ben de götüne boşalıp sigaralarımızı yaktığımızda, kocasının yatakta küfrederek sikmeyi sevdiğini, zamanla alışıp kendisinin de çok zevk aldığını anlattı. Zamanım yoktu, sigaradan sonra öpücükle uğurladı beni :)
[Orhan]
100 notes · View notes
layezalll · 2 months
Text
07 Ekim 03.44
Yalnızlığı daha çok hissettiğim ve bir böcek gibi kendi kabuğuna çekildiğim o kuytu geceler.
Neden hep gecelerdir insanı düşünceler denizinde yüzdüren.
Neden hep gecelerdir unuttum dediklerimi denizin dibinden çıkarıp bana geri getiren.
Neden hep geceler hatırlatır yaşadığım ama izi kalmış acılarımı…
Sevinçlerimi…
Mutluluklarımı…
Hepsi birer inci gibi çıkar kumsallara.
Ben istemesen de vurur gecenin dalgaları bir bir yüzüme
Senin yalnızlık adını verdiğin kıyılarına…
Sabaha gene unutursun.
Bir koşuşturmaca.
Hayatın kargaşası derken gelmez aklına…
Ya yeni gelen gece?
Geceler niye böyledir bilir misin?
Çünkü insan başını yastığa koyduğunda…
O sessizlikte Tüm kentin uyuduğu o vakitte hisseder insan yalnızlığını.
En çok o zaman hisseder.
İşte bu yüzden geceler seni bana hatırlatır.
Sadece seni de değil.
Yaşanmış ya da yaşanmamış tüm aşkları…
Mutlu olduğum anları, kızgınlıklarımı, bir çiçek gibi solduğum zamanları…
Kimi zamanda ilkbaharın yağmurlarıyla açıp pembelikleriyle kendisini hayran bırakan o güller gibi güldüğüm mutlu olduğum zamanları.
Çocukluk anılarımı bunları çoğaltmak mümkün…
Yorganı üzerime çekip başımı yastığa koyduğum o vakitlerde…
Hele bide uykumda kaçmışsa, işte o zaman rüyalara dalana kadar bir düş filmi oynar odamda.
Görüntüler canlanır aklımda bir bir geçer yaşadıklarım gözümün önünden.
Tek kişilik nostaljik bir sinema. Konusu benim dünyam ve dünyamın unutulmazları..
Kendimce kararlar alırım bazen bu düşünceler denizinde yüzerken.
bundan sonra şöyle, bundan sonra böyle olacağım"gibisinden cümleler kurarım.
Kimi zaman pişmanlıklarım bir kaç damla gözyaşı olur akar kalbime…
O derin sessizlikte, kimi zamansa yaşadığım mutlu anlar birer tebessüm olur yüzümde…
İşte kimi geceler acı tatlı karışık bir film oynar odamda, duvarlarımla…
Eşyalarımla kısacası en sırdaş arkadaşlarımla izlediğimiz.
Sonra ben yorumlar yaparım onlar da güzel güzel dinler beni.
Biliyorum herkes böyle.
Herkesi götürür geceler derin düşüncelere, hayallere…
Hayaller büyüdükçe azalır mı peki?
Evet azalır.
Çünkü sen büyüdükçe içinde çocuk yavaş yavaş ölmeye başlar.
Hayallerinde seni çocuksu bir dünyaya götüren en güzel oyuncakların değil miydi onlarla mutlu olup.
Onlarla gülümsediğin ama hiç bir zamanda hayallerin tam anlamıyla bitmez.
Sen nefes aldıkça mutlaka ceplerinde bir umudun ve hayalin yer alır.
Sana anlam katar..
hiçbir zaman hayallerinizden vazgeçmeyin .
Hayat önüne duvarlar örmeye çalışsa da Siz de kendi merdiveninizi kurun ve çıkın basamaklarından…
Hemen olmasa da çok geçte olsa mutlaka o duvarın arkasındaki güneşe ulaşıp.
Güneşe gülümseyin
bu güne kadar bir çok hata yapmış olabilirsiniz
Ama hiçbir zaman geç diye sözcük yer almamalı hayat sözlüğünüzde
Umut,sevgi hep bu sözlükte yer almalı
Bundan sonra üzüldüğünüzde kalbinizden hem beyaz mendilini çıkartıp gözyaşlarınızı elleriyle silecek insanları dünyanıza  yerleştirin
ve değerini her zaman bilin
Size yakın olan cana siz de yakın olun
Sarın kalbini incelikle
Tutun ellerini sımsıkı bu uzun gibi görünen ama 40 yılını şu kısacık hayat yolunda
İşte bunlarda bu gecenin bir yorumudur bu gecenin hisleriydi hayalhanemde
Bu geceden hayat defterime düşen notlardı.
131 notes · View notes
endergelisenataklar · 6 months
Text
rüzgâr kelime olarak zaman demek bak. bunalıp pencereyi açmak, geçiyor hissi sadece. aç. dünyaya kelimelerden bak. gözlerini bırak. gözlerini kapat. sonuna kadar aç. bu gece o kısacık anda saçlarının uçuşması. o his yüzyıllardır sana taşındı. sana aktı sular. sana açıldı çiçek. bir asır saçlarına dokunmak cümlesinde ben yokum. bak tüm bunlar. ge çe cek.
105 notes · View notes
emirkocturk · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Zaman hiçbir acının ilacı değildir. sadece zihni dinlendiren kısacık bir inziva meselesidir..
coffee enjoyment
881 notes · View notes
japonyamesken · 11 days
Text
zihinseli
Üçüncü ya da dördüncü sınıftayım. Yemekhanedeyiz, o zaman kahvaltı tarzı bir şey veriliyor sanki okulda? Masada bir sürahinin içinde süt var, bardaklara pay ediliyor. Bardağı elime alıyorum, soğuk. İçmek için dudaklarıma götürüyorum zorla; tuhaf, soğuk, ürpertici bir kokusu var.
İşte bilmem kaç sene sonra, az önce bir anda o bardağın, o sütün, o yemekhanenin kokusunu hissettim birkaç saniyeliğine. Geldi ve geçti, sanki bi portal açıldı, unuttuğumu bile unuttuğum kısacık bir an ve her zerresiyle hissettiğim o koku zihnimde parladı sanki.
Hani o anıyı ortaya çıkacak bir şey de yapmıyordum. Privacy & Data Protection kaydı dinleyip notları düzenliyordum sadece. Ama hava çok soğuk ve hala yazlık ev kıyafetleriyleyim ve bi an bir ürperti geçti içimden, o soğuk bardağı tutarkenki ürperti mi?
İnsan zihni ne kadar tuhaf bi şey, bazen o tuhaf muhteşemliği ve bilinmezliği düşünürken aklımı yitirecek gibi hissediyorum.
13 Eylül 2024
31 notes · View notes
femmelunee · 8 months
Text
Neydi bu bilinmeyenler. Nasıl saklayabilirdim bu acıyı. Nasıl susturacaktım kafamın içini. Nasıl iyileşirdi yaralar. Nasıl affedilirdi yaralayanlar. Nasıl susarak haykırdı bir insan. Kısacık bir ömre bu kadar yük nasıl yüklenirdi. Kime nasıl güvenilirdi. Yük kiminle paylaşılırdı. Seni anlayacak kişi nasıl bulunurdu. Samimi tebessümler ne zaman geri gelirdi. Bilmiyorum ve bu bilinmezlikler daha da yoruyor benliğimi...
Kırılmış bir kadın
59 notes · View notes
cesitkenar · 28 days
Text
kısacık japonya gezimde en çok nereleri gezmek istiyorum diye karar vermeye, bir yerden bir yere nasıl ulaşılır çözmeye, nerede ne yenir ne zaman rezervasyon yaptırmak gerekir düşünmeye çalışırken aklımı yitireceğim ve daha 2 ay var ve erken mi yoksa şimdiden geç mi kaldım bilmiyorum bile
23 notes · View notes
yasamsallik · 30 days
Text
Tumblr media
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz…
Evlerde telaşla sofraların kurulduğu, lüks lokantalarda kahkahaların çınladığı, karanlığın ve hüznün şehir üzerinde ağır bir kadife perde gibi indiği saatlerde, onlar gün boyu saklandıkları kovuklardan dışarı çıkarlar…
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz…
Uyku kara bir çarşaf gibi bedenleri sarıp sarmalarken, onlar gün ışıyana dek süren amansız bir ekmek maratonuna başlarlar.
Tehlikelerle dolu bu bin çehreli kentte, nasır bağlamış patileriyle çöp yığınlarının bulunduğu sokakları arşınlarken, düşlerini süsleyen tek bir şey vardır. Bir parçacık kemik bulabilmek…
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz…
Uyuz illetinden can veren onlardır. Kuduz yaygarasıyla çoğu kez boş yere öldürülen, acımasızca çöp gibi toplattırılarak kafeslere tıkılan bir türlü anlaşılamayan nedenlerden ötürü toplu katliamlara hedef olan hep onlardır…
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz…
Tanrı’nın heybesinden paylarına düşen 15 yıllık ömürlerini asla tamamlayamazlar. İtile kakıla, horlana taşlana geçen kısacık bir zaman diliminde bir güncük bile köpek tadında yaşayamadan, göç edip gidiverirler bu dünyadan.
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz.
Duygulu, sadık ve sevecendirler. Bir lokmacık ekmek uğruna, kulunuz köleniz olurlar. Dövseniz de, sevseniz de, uğruna her şeyinizi verdiğiniz hayırsız insanoğlu gibi terk edip gitmezler sizi.
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz.
Tek bir suçları vardır, köpek olmak. Bu suçu da asla isteyerek işlememişlerdir. O sıcacık kebap kestanelerine benzeyen, hüzün dolu gözleriyle özür diler gibi bakmaları, işte bu yüzdendir. Eğer ta içine bakmasını bilirseniz o gözlerin, ısınıverir içinizin bütün üşümüşlükleri.
Siz sokak köpeklerini bilmezsiniz,
bilseniz seversiniz onları…
Bekir COŞKUN
29 notes · View notes
maviruhlu1kelebek · 2 months
Text
Tumblr media
Mesela 'anlıyorum' çok büyük bir kelime..
Anlamıyorum!
Sizi bilmem ama ben hiç bir şey anlamıyorum.
Anlamaya çalışmak için var gücümle çalışıyorum ama ben anlamıyorum. 'Anlıyorum'u samimi bulmuyorum. Reddediyorum bu söylemi.
Evet bu konuda müthiş acizim, ben bir türlü anlamıyorum şu kısacık ömrü severek geçirmeyenleri, kalpleri kıranları, bencil olanları, paylaşmayı bilmeyenleri, sevmeyi çirkin zihniyetlerine alet edenleri, şikayet edip duranları, yetinmeyenleri, bardağın sadece boş tarafını görenleri, sahip olduklarının kıymetini bilmeyenleri ve daha nicelerini hiçbir zaman anlamayacağım. 'Anlıyorum' demeyeceğim hiç.
Söz..
Bu tuhaf bir söz ama söz.
Ama anlamak için var gücümle savaşacağım.
İşte bu haklı bir söz.
Benim anlayamadığım bir şeyi , birinin nasıl yaşadığını hiç anlayamayacağım. Anlayamayacağımı, aklımın ermeyeceğini kabul ederek başlayacağım işe..
Şaşıracağım..
O güce hep çok şaşıracağım.
Öyle olan insanların nasıl ölmediklerine acıdan, hep çok şaşıracağım..
Hiç anlamayacağım, hep 'anlamaya' çalışacağım..
Buzlu camın arkasından bakmayacağım. Kalbimin yorgunluğunu paylaşacağım.
Bir kalp yorgunluğuna eşlik etmekten başka bir şey yapamayacağım.
Elimden gelmeyene razı olacağım..
Acının birleştiriciliğinde ellerimi ısıtacağım.
Hepimizin kalbi çok yorgun, elleri çok soğuk.
Birilerinin kendini pelte gibi koltuğu bırakışına, için için ağlayışına..
Kalbi güzel insanlarında benim gibi tüm bu olanları asla anlamayışına ...
Acayip saygı duyacağım.
21 notes · View notes
siyahveizmarit · 6 months
Text
Hani diyorlar ya zamana bırak her şey düzelir diye, ben de diyorum ki ulan senin zamanın olduğu ne malum, yaşam nedir ki? Belki de kısacık bir zaman dilimi ben bu kısacık zaman dilimine tüm hayatımı sığdırmaya çalışıyorum benim zamana bırakacak zamanım var mı onu bile bilmezken sen bana nasıl zamana bırak diyorsun.
24 notes · View notes
pembebirkrizantem · 2 years
Text
İnsanın bazen şu kısacık dünyada her şeye herkese geç kalası geliyor. Hatta bazen keşke zaman beş dakikalığına dursa derken buluyoruz kendimizi. Ama bı şeylerin durmasını isterken bile hayat bizi ve bizim gibileri umursamadan akmaya devam ediyor. Bir gün ölüm bizi saklandığımız izbelerde arayıp bulana kadar da devam edecek. (Belki de durmasını diledigimiz her şey durmak için o güne saklamıştır kendini. )
107 notes · View notes
layezalll · 9 months
Text
07 Ekim pazar 03.44
Yalnızlığı daha çok hissettiğim ve bir böcek gibi kendi kabuğuna çekildiğim o kuytu geceler.
Neden hep gecelerdir insanı düşünceler denizinde yüzdüren.
Neden hep gecelerdir unuttum dediklerimi denizin dibinden çıkarıp bana geri getiren.
Neden hep geceler hatırlatır yaşadığım ama izi kalmış acılarımı…
Sevinçlerimi…
Mutluluklarımı…
Hepsi birer inci gibi çıkar kumsallara.
Ben istemesen de vurur gecenin dalgaları bir bir yüzüme
Senin yalnızlık adını verdiğin kıyılarına…
Sabaha gene unutursun.
Bir koşuşturmaca.
Hayatın kargaşası derken gelmez aklına…
Ya yeni gelen gece?
Geceler niye böyledir bilir misin?
Çünkü insan başını yastığa koyduğunda…
O sessizlikte Tüm kentin uyuduğu o vakitte hisseder insan yalnızlığını.
En çok o zaman hisseder.
İşte bu yüzden geceler seni bana hatırlatır.
Sadece seni de değil.
Yaşanmış ya da yaşanmamış tüm aşkları…
Mutlu olduğum anları, kızgınlıklarımı, bir çiçek gibi solduğum zamanları…
Kimi zamanda ilkbaharın yağmurlarıyla açıp pembelikleriyle kendisini hayran bırakan o güller gibi güldüğüm mutlu olduğum zamanları.
Çocukluk anılarımı bunları çoğaltmak mümkün…
Yorganı üzerime çekip başımı yastığa koyduğum o vakitlerde…
Hele bide uykumda kaçmışsa, işte o zaman rüyalara dalana kadar bir düş filmi oynar odamda.
Görüntüler canlanır aklımda bir bir geçer yaşadıklarım gözümün önünden.
Tek kişilik nostaljik bir sinema. Konusu benim dünyam ve dünyamın unutulmazları..
Kendimce kararlar alırım bazen bu düşünceler denizinde yüzerken.
bundan sonra şöyle, bundan sonra böyle olacağım"gibisinden cümleler kurarım.
Kimi zaman pişmanlıklarım bir kaç damla gözyaşı olur akar kalbime…
O derin sessizlikte, kimi zamansa yaşadığım mutlu anlar birer tebessüm olur yüzümde…
İşte kimi geceler acı tatlı karışık bir film oynar odamda, duvarlarımla…
Eşyalarımla kısacası en sırdaş arkadaşlarımla izlediğimiz.
Sonra ben yorumlar yaparım onlar da güzel güzel dinler beni.
Biliyorum herkes böyle.
Herkesi götürür geceler derin düşüncelere, hayallere…
Hayaller büyüdükçe azalır mı peki?
Evet azalır.
Çünkü sen büyüdükçe içinde çocuk yavaş yavaş ölmeye başlar.
Hayallerinde seni çocuksu bir dünyaya götüren en güzel oyuncakların değil miydi onlarla mutlu olup.
Onlarla gülümsediğin ama hiç bir zamanda hayallerin tam anlamıyla bitmez.
Sen nefes aldıkça mutlaka ceplerinde bir umudun ve hayalin yer alır.
Sana anlam katar..
hiçbir zaman hayallerinizden vazgeçmeyin .
Hayat önüne duvarlar örmeye çalışsa da Siz de kendi merdiveninizi kurun ve çıkın basamaklarından…
Hemen olmasa da çok geçte olsa mutlaka o duvarın arkasındaki güneşe ulaşıp.
Güneşe gülümseyin
bu güne kadar bir çok hata yapmış olabilirsiniz
Ama hiçbir zaman geç diye sözcük yer almamalı hayat sözlüğünüzde
Umut,sevgi hep bu sözlükte yer almalı
Bundan sonra üzüldüğünüzde kalbinizden hem beyaz mendilini çıkartıp gözyaşlarınızı elleriyle silecek insanları dünyanıza  yerleştirin
ve değerini her zaman bilin
Size yakın olan cana siz de yakın olun
Sarın kalbini incelikle
Tutun ellerini sımsıkı bu uzun gibi görünen ama 40 yılını şu kısacık hayat yolunda
İşte bunlarda bu gecenin bir yorumudur bu gecenin hisleriydi hayalhanemde
Bu geceden hayat defterime düşen notlardı.
159 notes · View notes
kimsegibi · 2 months
Text
Gül'üm, bir tanem, güzel kızım, iyi kim. Dile kolay 10 aydır tanışıyoruz ve bu kısacık sürede bir sürü anılar biriktirdik ve biliyorum ki hepsini özenle saklayacağız. Bunun bizim için anlamı büyük :) İçimden çok şey geçiyor şimdi ama anlatmama bile gerek yok. Sevdiğimi hiç bir zaman tamamen ifade edemeyeceğim ama sen anla, gör. Yeni yaşın sana -ve senin mutluluğun ile tabiki bana da- mutluluklar getirsin. Her zaman buradayım ve burada olacağım. İyi ki doğdun. İyi ki varsın. Seni çok ama çok seven bir Meysa olduğunu unutursan, seni karadeniz sularına gömerim.
Bu iyi ki doğdun konuşmasını bal yanaklarını ıstırarak severken yapmak vardı ulan şansımı seveyim.
@yasanamayanhayalerr 🩵💙
16 notes · View notes
hepeksikk · 2 months
Text
BİR CÜMLENİN AĞIRLI NE KADAR OLABİLİR Kİ?..
Kendi yatağında akıp gider zaman kimseye aldırmadan, bazen ardı sıra kovalarız onu biraz olsun yavaşlaması için, bazen elinden tutup çekeriz hızlı adımlarla yürümesi için. O anki ruh halimiz ne ise ona göre yürütmeye çalışırız akrep ve yelkovanı. Ancak bizler ne kadar uğraşırsak uğraşalım o hep kendi hızında yürümeye devam edecektir. Hasta yatağında yapayalnız biri için gecelerin sessiz karanlığı ağırdır. Şafağın sökmesini iple çeker gücünün son damlasına kadar. Hatta zamanın artık durmasını ve tüm anlamını yitirmesini ister şafağın yolunu gözleyenler. Hayata hep geç kalanlar ise zamanın ağır aksak ilerlemesini ister.
Onlar için de gök hep mavi kalmalı; akrep ve yelkovan bir köşede dinlenip durmalıdır. Herkesin içinde bulunduğu duruma veya ruh haline göre farklı anlamlar barındırır zaman ama denk geldiğim bir video bu kavramın bazıları için hiçbir anlam ifade etmediğini gördüm. Yani göğün maviliği, gecenin karanlığı, yıldızların parlaklığı, ayın ışığı hiçbir mana taşımıyor… Filistin’de ilkokul çağlarında bir çocuk, üzerinde siyaha yakın, hırpani bir tişört var ki bunun onun için bir önemi de yoktu. Yüzü gözü, toz toprak içinde. Yaşadıkları kendi yaşından da büyük…Kirpikleri nemli, yanakları ıslak, gözlerinde yılgınlık… Aylardan beri devam eden zulmün karşısında inancı onu ayakta tutsa da artık tüm gücünü yitirmiş bir hali vardı. Yanında onun yeryüzündeki tek dayanağı ve koruyucusu olan annesi vardı. İkisinin de ruh hali aynı olsa da anne yine güçlü durmaya çalışıyordu… Ve biri sordu… Soruların bir anlamı pek olmasa da… Dilinden dökülen kelimeler hem gözyaşlarının nemini taşıyordu hem de yorgunluktan tüm manasını yitirmişti. “Bıktım artık oradan oraya gitmekten, eşyaları taşımaktan yoruldum. Sürekli bir yerlere göç etmekten yoruldum. Ben de çocukluğumu yaşamak istiyorum… Yoruldum artık bu hayattan… …Ölüm gelse de artık dinlensem…”
Bu cümle onun dudaklarının arasından dökülünce zihnimin kıyılarına Cahit Zarifoğlu’nun şu cümlesi gelip vurdu:
“Yıkılmak, binaya özgü değil ki Züleyha! Bir insanın, bir cümleyle yıkıldığını gördüm ben!” “
Ölüm gelse de artık dinlensem!..” Bu sözün ağırlığını hissedebildiniz mi? Bu cümle bir insanı değil, insanlığı yıkacak derecede ağır aslında ama bunu dinleyip de yüreğinin taa derininde hissedene.
Kafede bir masada oturup keyifle kahveni yudumlarken, evinde ailenle sofranda oturup en güzel ve sıcak yemekleri yerken, dalından kopardığın bir gülün kokusunu derin derin içine çekerken, aldığın bir elbiseyi ikinci defa giymeyip kenara atarken, elindeki sigaranın dumanını içine çekerken, herhangi bir şeye gülerken ya da ağlarken, şehrin en kalabalık caddelerinden birinde yürüken, bir dağın zirvesinde doğanın sesine kulak verirken, radyoda çalan herhangi bir şarkıya eşlik ederken, sahip olduğun imkanlardan sıkılıp şikayet ederken aklında asılı kalsın bu cümle.
Utanma duygumuzu çoktan yitirmişken başımız dik, kibir dolu bakışlarla yürürken etrafı süzerek belki o cümlenin ağırlığı eğer başımız öne ve bir nebze düşünmemizi sağlar. Yıkılmasak da bu cümlenin ağırlığıyla en azından sarsılıp kendimize gelebilsek. Küçük bir çocuğu bu ve buna benzer cümleler kurduyorsa hayat, zamandan şikayet etmek neye yarar. O kendi yolunca yürümeye devam edecektir. Bizler akıp giden zamana yetişemeyebiliriz fakat zamanın bıraktığı acıları dindirip yaraları iyileşitebiliriz. Elimizde hangi imkan varsa onu kullanarak bir yaraya derman olabiliriz ve böylelikle kısacık bir cümlenin ağırlığı altında kalmaktan kurtulabiliriz. O zaman küçük bir çocuğun dilinden dökülen sözcükler baharı müjdeleyen birer güle dönüşüverir…
18 notes · View notes
zehhr · 2 months
Text
Bekler mi beni
Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseye
Bir sürü yaz gününün içinde
Acaba bekler mi beni
Uykularım, o sonsuz uykularım
Yanmış bir limonluktaki
-Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde
Sesini hiç eksiltmeyen-
Ama bilmez miyim ben
Bilmez miyim hiç
Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine
Kısacık bir zaman olmalıydı elimde
Turfanda mevya gibi bir zaman
Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği
Geçerek erguvanların dönemecinden
Leylakların dörtyol ağzından
Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına
Acının dudaklarına ve geçmişin
Bir yaban gülü yaprağı gibi beni
Ama ne gezer.
Tumblr media
7 notes · View notes
aresaturnsblog · 2 months
Text
Kalbim acıyor, ruhum acıyor, gün içinde eğleniyorum, geziyorum, mutluyum ama anlık sadece. Lakin bir şarkıda, otobüste gördüğüm bir çift de ya da bir koku da en zoru da başımı yastığa koyduğumda çok ağır geliyor herşey. Kaldıramayacakmış gibi hissediyorum. Kocaman bir yük ve o kadar ağır ki altında eziliyorum. Belki üstümden atabilecek güçteyim ama atarsam bütün bağlantımın kopacağını bildiğimden belki de atmak istemiyorum. Offf bilmiyorum işte ağır yani çok ağır, nefes alırken zorluk yaşamak, yutkunamamak, yediğin yemeğin tadını alamamak, dünyanın siyah beyaz gözükmesi herşeyin anlamsız ve boş olduğunu düşünmek, yaşama hevesimi elimden almış gibi... Tam olarak ne yaşadığımı hatta neden bunları yaşadığımı bilmiyorum. Kısacık bir hikayeye neden bu kadar bağlı kalır ki bir insan. Neden sevdiğimi bile bilmiyorum demiştim bir kere sana, öylesine işte, açıklamakta zorlandığım, açıklayamadığım bir şekilde... Belki kahverengi ve merhametli gözlerine, belki o beni saran, kendimi güvende hissettiren sıcak ve güçlü kollarına ya da yanında huzur bulduğum sesin ve nefesine... Bütün benliğine belki de
Biliyorum geçecek, bir sabah kalktığımda aklıma gelmediğini bile farketmeyeceğim belki, ama derin bir yara izi kalacak, dikkatli bakmayan hiç kimsenin görmediği ama benim her zaman içimde bir yerlerde var olduğunu bildiğim bir iz...
8 notes · View notes