Tumgik
#kadınsı konuşma
taksimtravesti · 2 years
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gaydatingturkey · 2 years
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
istanbulgaysohbet · 2 years
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
gay-sohbet · 2 years
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
sephmccauleys · 2 years
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
slowandangry · 2 years
Text
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir - peki ya gay sesi?
Seslendirme sempatik veya antipatik olabilir – peki ya gay sesi?
Insanların seslerine sempati veya antipati duyuyoruz… Görmekten bahsetmiyorum… İç güdüsel bir tepkimedir sese duyduğumuz sempati veya antipati. Ses ve görüntü kişileri tamamlayan iki ayrılmaz bütün. Ve günlük hayatta veya özellikle de cinsel hayatta kişinin ses tonunun bile ilişkiler üzerinde olumlu olumsuz etkileri vardır. Ancak günlük hayatta çoğunlukla nötr davranır veya kulak ardı ederiz. …
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
selenofill · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Müjde Bilir – Sevgili Didem, ilk kitabın İnkılap 2000 Şiir Ödülü’nü almıştı ve “Grapon Kağıtları” adını taşıyordu. Kısa bir süre önce de ikinci şiir kitabın “Ah’lar Ağacı”  (Everest Yay.) yayımlandı. Kitaba adını veren uzun şiirde “(…) Ne diyecektin, ne söyleyecektin/Şairlerin şahı olsan,/bir AH’dan başka./Ah benim nergis kokulu cehaletim/Bana yılarca, bunca sözü boşa söylettin./AH!” diyorsun. Nasıl bir yolculuktur, seni, “ah!” sesine getiren?
Didem Madak- Grapon Kağıtları’ndaki şiirleri yazdığım dönemi izleyen üç seneye yakın bir dönemde iki şiir dışında hiç şiir yazmadım. Hiç o dönemdeki kadar çok ah demedim. Sürekli ah dediğim için uyarırlardı beni çevremdeki insanlar. Ah denmez derlerdi, af denir. O dönemde hep sıkıntıyı azalttığına inanılan hediyeler verildi bana. Akik taşlı yüzükler, muskalar falan. Sabrı öğütleyen bir kum saati bile hediye edilmişti. Herhalde şimdi de bu kadar çok ah dediğim için okurdan af dilemenin vakti geldi. Virginia Woolf’un Orlando’sunu çok severim. Orlando yıllarca göğsünde taşıdığı ve bir meşe ağacından esinlenerek yazdığı şiiriyle ünlü olur ve bir ödül kazanır. O zaman kitabını kendisine esin veren meşe ağacının altına gömmeye karar verir. Ve simgesel cenaze töreninde şöyle bir konuşma yapmayı planlar: ‘Bunu bir armağan olarak görüyorum diyecektir, toprağın bana verdiklerinin toprağa geri dönmesi olarak.’ Galiba ben de bütün birikmiş ahlarımı, söylediklerimi ve söyleyemediklerimi ‘Ah’lar Ağacı’nın altına gömdüm. Bu yüzden ‘Ah’lar Ağacı’ bir şiirden çok bir ağıt olabilirdi esasında. Kendi acısıyla dalga geçen ve gülerek acı çeken bir kadın ani bir manevrayla şiiri ele geçirdi ve en başta ‘iç ses’ diye söylenen ağlak kadınla, ‘Yıldırım Gürses’ diye cevap verip dalga geçti. Ve aptal aptal güldü bir de buna. Şimdi ‘Ah’lar Ağacı’nı nereye gömmeliyim diye düşünüyorum. Belki de ‘başsız ayaksız bir mezara.’ ‘Susmanın su kenarında’ bir yerlere…
Kitapta yer alan özgeçmişinde, “ruhunu ütüsüz ve buruşuk gezdirmeyi” sevdiğinden söz ediliyor. Hemen hemen bütün kadınlar ütü yapmaktan nefret eder, ama neredeyse hiçbir kadın ütüden kaçamamıştır. Şöyle de yazmışsın: “(…) Karnabahar kızartmıyordu asla/başroldeki kadınlar.” Bir kadın için ütüden kurtulmak -eğer başrol oyuncusu değilse- bu kadar kolay mı? Şiir yazıyor olmanın bu kurtuluşa katkısı nedir?
Sevgili Müjde sen de bilirsin, bazı kadınlar pasaklıdır. Bu tip kadınların kocaları işe, buruşuk gömlekler ve kopuk düğmelerle giderler. Herkes bu bahtsız kocalara acır. Sanki bir karışıklık olmuş gibidir, bir erkeğe ait olabilecek bir ruh, bir kadının vücudunda dünyaya gelmiştir. Sanki bazı meseleleri gizlemek konusunda, yüzyıllardır süren bir anlaşma var gibidir kadınlar arasında. Bu gizi, bilinmeyeni anlamaya çalışmak ve bunu dil aracılığıyla sorgulamak, daha ziyade erkeğe özgü bir çaba gibi görünür. Bazen de ölümcül sonuçlara sebep olabilir böyle bir çaba, bir kadın için. Sylvia Plath Üç Kadın’da şöyle der mesela: “Bu adamlara takıyorum ben/Nasıl da kıskanıyorlar düz olmayan her şeyi! Dünyayı/Kendileri gibi düz yapabilecek kıskanç tanrılar onlar.” Evet, sanırım hiçbir kadının ütüden kaçamamasına yarayan bir mekanizma işler durumda. Ben bundan başlangıçta çok bilinçsiz ve el yordamıyla kaçtım. Yazmak bu kaçışta bence çok önemli rol oynadı. Kafamın daha da karışmasına neden oldu. Bir dönem komik ve çocukça tercihler yaptım: Gerçi çabuk vazgeçtim bu karardan, ama benden önce yazmış kadınlara çok şey borçlu olduğumu düşünüyorum. Sanırım bu söyleşiyi bir erkekle yapıyor olsaydım bana böyle bir soru yöneltilmezdi. Çünkü özgeçmişimde yer alan bu bölüm, bıyık altından gülünüp geçilecek kadar basit görünürdü ona. Ama senden böyle bir soru bekliyordum. Teşekkür ederim.
Adını şu an hatırlayamadığım bir zenci kadın şair şöyle demiş: Erkekler özgür iradeyi efendi efendi tartıştılar, bizse çığlıklar atarak tartıştık onu.
Çoğu kadın kendileri için önceden planlanmış güvenli bir hayata sığınır. Bu hayatın sonu baştan bellidir. Bir kadın bunun dışında seçimler yapmaya kalkıştığında, fena halde zora sokmuş olur kendini. (Haklısın, başrol oyuncusu olabileceği maddi manevi imkânların içine doğmamışsa eğer.) Çoğunluğu kendini gizleyen, koruyan, gardını alan, ürkmüş insanların yaşadığı bu ülkede bir kadın olarak bana ait bir hayatım olsun diye gösterdiğim çabaya ve kendi serüvenime haksızlık edemem. Bu yüzden hayatımı samimiyet ve cesaretle anlatmak benim için önemli. Benim hâlâ hayatımla ve bir kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var, bu meselelerle samimiyet ve cesaretle boğuşuyorum hâlâ. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp, kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler.
Şiir ütüden böylece kurtuldu madem, yaşlanmaktan da korkmayacak o halde! “(…) Çizgili olsun, buruşsun yüzü,/Şiirlerim için yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmayacağım” dediğini hatırlatmak istiyorum.
Niçin şiir yazmaya başladığımı düşündüğümde şunu fark ettim: O dönem şiir bana, herkesten ve her şeyden çok özgürlük vaat ediyordu. Yaşlanmak da benim için bir özgürlük vaadi aslında. Bu yüzden eteklerinin ucundan sarkan paçalı donlarına aldırmadan, örtmeden – gizlemeden dolmuşa binmeye çalışan, önüne gelen erkeğe yardım etmesi için elini uzatan yaşlı teyzelerin durumu bana çok büyüleyici gelmiştir hep. Yaşlı bir kadın hayatının bir dönemini kadın olarak geçirmiştir, ama artık tam bir kadın değildir. Yani bir kadın gibi kendini gizlemek, korumak zorunluluğu yoktur. Yaşlandığım vakit, şiirimin değişebileceğini düşünüyorum. Gecenin bir vakti kimsenin ilgisini çekmeden bir meyhaneye oturup, herkesin suratını inceleyebilirim o zaman. En fazla, bu buruşuk suratlı kadının niye kendilerini inceleyip durduğunu düşünürler. Sonra çok içip masada sızmama yakın, heyy kocakarı, derler bana, kapatıyoruz, hadi evine git. Genç bir kadın için tam bir yalnızlık mümkün olmuyor aslında. Eskiden cebimde bir falçata taşırdım mesela. Gecenin üçünde hiç korkmadan, arkamdaki ayak seslerini kollamadan, sokaklarda yalnız dolaşabilmek benim şiirime çok şey katabilir gibi geliyor. Yaşlanınca daha rahat ederim diye düşünüp, yaşlanma etkilerini geciktirici krem kullanmıyorum. Ne kendim ne de şiirim için. Ben sanırım yaşlanınca şu kabına sığamayan, çatlak ihtiyarlardan olacağım. Zaten şu an yazdığım şiirler beni, torunlarıma hayatımı anlatmak zahmetinden kurtaracak. O zaman haliyle gece ikiye kadar oturaklı, derin şiirler yazacağım, o saatten sonra da torunlarımla diskoya falan gideceğim. Herkesin ‘kaçık ihtiyar’ı ayıplamasını şiddetle istiyorum.
Sanki içini döküyorsun beyaz kağıtlara… Samimi hislerini itiraf ediyorsun… Kendinle, tanrıyla konuşmandan… Işıl’la, teyzenle ya da benimle paylaşmandan sanki pek farkı yok bunun. Kalemi eline aldığında -başka bir deyişle, yazının düşünsel süreci eyleme dönüştüğünde- neler oluyor peki? Bir çırpıda mı yazıyorsun şiirlerini? Sence samimiyet kurgulanamaz bir şey midir?
Bachmann, içten gelen herhangi bir zorlama olmaksızın, şiir yazabileceğine ilişkin bir kuşkuya kapıldığı vakit, şiir yazmayı bıraktığını söylemiş bir söyleşisinde. Bence şiirde samimiyet şairin içinden gelen bir zorlama ile ilgili. Önümüzde duran bir metnin şiir olup olmadığına karar vermek için nasıl bazı kesin ölçüler bulamıyorsak, bir şiirin samimi olup olmadığını anlayacak kesin ölçülerden söz etmemiz mümkün değil. Bunu ancak hissedebiliriz.
Benim açımdan en zor olanı yazmaya başlamak, bir şiir yazabileceğimi hissettiğimde çoğunlukla bir yığın kaçış yolu buluyorum, gezmeye gidiyorum, TV izliyorum. Yalnız değilsem kesinlikle yazamıyorum. Bu yüzden yalnız yaşamadığım dönemlerde şiirlerimi gece herkes uyuduktan sonra yazardım. Bazen yazma ihtiyacıyla kâğıdı kalemi elime alır, saatlerce yazarım. Ama bu yazılanlardan asla şiir çıkmaz. Bazen de bir mektup yazmaya başlar kısa bir süre sonra şiir yazarım. Yazmaya başladığımda ne yazacağım konusunda en ufak bir fikrim olmuyor çoğunlukla. Sadece yazmaya başlıyorum. Bir süre sonra benim ‘kalemin açılması’ dediğim bir durum ortaya çıkıyor, o zaman hiç zorlanmadan, kontrol etmeden yazıyorum. O zaman müthiş rahatlıyor ve hızlı yazıyorum. Bazen ağlıyorum. Genelde sayfalarca yazıyorum. Çoğunlukla sanki az sonra ölecekmişim gibi paniğe kapılıyorum yazarken. Sanki ölmeden önce itiraf etmem gereken bazı önemli meseleler varmış gibi hissediyorum. Bu yüzden sanki artık kaybedecek bir şeyim yokmuş gibi geliyor. Her şeyi söyleyebilirmişim gibi geliyor. O zaman her gün işe giderken karşılaştığım, boyozcunun yanında durup, boyoz yiyen insanları hayranlıkla seyreden o kara köpeği, puf böreği gibi tombik elleriyle kabak seçen ev hanımlarını, ucuzluktan alınmış bayramlıklarıyla kendilerinden pek memnun olan o bayram çocuklarını hatırlıyorum. O zaman onları sandığımdan çok sevdiğimi anlıyorum. Hepsi şiirime sızıyor o zaman. Hayat beni büyülüyor. Yazarken hayatı sandığımdan çok sevdiğimi, ona hayranlık duyduğumu anlıyorum. Aslında az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiirin fışkırdığını görürüz, önemli saydığımız çoğu şeyin önemini yitirdiğini görürüz. O zaman anlamsız bulduğumuz küçük gündelik hayatımızın aslında anlamlı olduğunu hissederiz. Ben sanırım böyle bir itkiyle yazdığım için biraz telâşlı yazıyorum. Doğaçlama bir şiir. Yazdıklarımı sonradan okuduğumda çoğunu yırtıyorum. Ben şiirde toptan eksiltme yöntemini takip ediyorum. Bazen cesaretimi toplayıp, eli yüzü düzgün bir kâğıda temize çekip, biraz düzeltiyor, kardeşime gösteriyorum. Ondan geçerse başkalarına da gösteriyorum. Kardeşim edebiyat öğretmeni en zoru ondan geçmek. Okuldaki öğrencileri ve ben bir kader birliği içindeyiz.
Samimiyet meselesi bence yanlış anlaşılıyor, insan ne kadar kendi hayatından söz ederse o kadar samimi sanılıyor. Edip Cansever, Stefan, Lusin, Cemile ve Seniha’nın hayatlarından muazzam şiirler kurdu, samimiydi. Sonuna kadar. Çünkü o bu hayatların şiirini yazma zorunluluğu duyuyordu. M. C. Anday çok sevdiğim ‘Güneşte’ kitabında samimiydi. Samimiyet şairin kendi deneyimine, düşünsel sürecine denk düşecek şiiri yazması demek bence. Şiirinin arkasında durabilmesi demek. Bazen özentili, güzel söz söyleme hevesiyle veya can sıkıntısıyla yazıldığı belli olan şiirler okuyorum. Şiire soruyorum o zaman: Hani ya senin şairin nerde? İyi şiir şairinin parmak izi gibidir. Tanırsınız hemen.
Şiire giden pek çok yol vardır. Önemli olan hangi yoldan gittiğimiz değil, şiire ulaşıp ulaşmadığımız. Birbirimizin tuttuğu yolu beğenmeyebiliriz, o zaman birbirimizi eleştiririz. Ama bazen bir öfke nöbeti esnasında yazıldığı izlenimini veren yazılar okuyorum. Üzülüyorum. Her türlü eleştirinin muhatabı olabilirim ama, öfkenin asla. Keşke feyz aldığımız üstatların bilgeliğinden de nasibimizi alsak.
Kaybolmaktan söz edelim mi biraz? “(…) Kapının arkasında yokum demiştim/Ve divanın altında da.” diyorsun. Ama biz, saklambaç oynamayı bütün çocuklar sever elbet, diyemiyoruz. “Bulamazsınız ki artık beni, hayatın ortasında.”diyerek öyle çabuk büyüyorsun ki “Bir kız çocuğunun hayalleri” şöyle dursun sanki hızla göçüp gidiyorsun: “(…) Vasiyetimdir/Dalgınlığınıza gelmek istiyorum/Ve kaybolmak o dalgınlıkta.” Sevgili kardeşim, yoksa kaybolduğun yerde mi saklı şiirinin sandığı? (…) kim dokunsa şiire/Eline bir kıymık saplanacak”mı hep?
Çocukken kuzenimle evcilik oynuyorduk. Dövme işini abartıp bebekleri yerden yere çalmaya başladık. Teyzem, ne yapıyorsunuz dedi, onların da canı var. Biz şaşırıp duraksadık. Onlar canlı değil ama, dedik. Evet ama demişti teyzem, siz onları canlı farz ediyordunuz döverken. Oyun oynarken hep böyle bir risk vardır, oyunun kuralları size bir sınır çizer. Saklambaç oynayan kimse, bulunmayı kabul ederek saklanır. Oysa kaybolmak bir oyun değildir. Bir ilgisizlik söz konusudur. Gaip arkasında ne olup bittiğini bilmez, nereye gider, ne yapar, onu neler bekler bilmez. Gaip nereye gideceğini bilemediğinden gitmeyi planlamadığı adreslere gider, görmeyi arzu etmediği bir yığın insan görür. İşte böyle rastgele gezdiği için (aradığının ne olduğunu bilmese bile) bulma şansı vardır. Neyi anlaması gerektiğini bilmese bile anlama şansı vardır. Kaybolmanın mütevazı bir cesaret gerektirdiğini düşünüyorum. Çünkü insan kaybolunca kendini bir daha hiç bulamayabilir. Böyle bir risk her zaman vardır. Çoğu insan gaip aslında, farkında değiller sadece. Paralarının içinde, rahatlıklarının içinde, okudukları kitaplarının ve bildiklerinin sarhoşluğu içinde çok gaip görüyorum. Ben sadece farkındayım kaybolduğumun. Bu yüzden her gün aynı soruyu soruyorum: “Baştan, baştan/bu ceza ne güne sürecek böyle?”
Ben çoğumuzun dünyaya biraz dalgın baktığını görüyorum. Hepimiz birbirimizin dalgınlığında kayboluyoruz. Sanırım tüm dünyayı işgal etti dalgınlık, şimdi de iktidarda. Bizler şanssız şairleriz aslında, hepimiz bu dalgınlıkta kaybolacağız. Bu çağdan bir Şeyh Galip çıkmayacak. Bize ‘çok alametler belirdi’ dışında bir şey söyletmeyecek bu çağ. Ben sadece açıkça görünen bu durumu kabulleniyor ve istiyorum.
“(…) Allahla samimi oldum/Geçen üç yıl boyunca.” demişsin. Doğal olarak şiirlerinde de hissedilen bu samimiyet seni nasıl etkiliyor? “Çoktandır öksüz olan dünya”ya ve insana bakışını nasıl belirliyor?
Dostoyevski sanırım Ecinniler’de şöyle bir laf etmiş: İnananlar her zaman inanmadıklarından, inanmayanlar da her zaman inandıklarından şüphe ederler. Sanırım Tanrı işte o şüphede saklıdır. Onun her yerde ve hiçbir yerde oluşu, onu nerede bulacağımızı bilmememiz bizim kendimize çarpmamıza sebep olur. O zaman ‘gök boş nereye bağlasam atımı’ deriz. Allah’la samimi oluşum öyle uhrevi sebeplere falan dayanmıyor, tam aksine çok basit bir sebebi var: Yaşama içgüdüm. 26 yaşıma kadar her istediğimi yaptım, bu neye mal olursa olsun. Sonra bir gün yolun sonuna geldiğimi hissettim.
Kendime dur demem gerekiyordu. İnsan ya ölerek ya da yaşamaya karar vererek kendini durdurabilir. Ben yaşamaya karar verdim. Bu yüzden Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimse kalmadığı için, konuştuğumdu. Hani adam uçurumdan düşerken bir dala zor zahmet tutunmuş ve dua etmeye başlamış: Kurtar beni Allahım, ne olur kurtar. Bakmış ses soluk çıkmıyor, bağırmış: Başka kimse yok mu? Yalnızlığının ucuna varan, Tanrı ile konuşmaya başlar ve orada başka kimse yoktur. İster istemez şiirlerimde de bu konuşmanın izleri var. Tasavvufun önerdiği iç yolculuğu, önemli bir olanak olarak görüyorum kendi açımdan. Tasavvuf insanı günahkâr, aciz bir kul konumundan uzaklaştırıyor.
Sanırım dervişliğin edebiyatını yeterince yaptık, artık onu yeni bir yorumla yaşadığımız çağa ve hayata katmamız lazım. Dervişlik havuz başında, âlemleri seyre dalmak anlamına gelmiyor yalnızca. Bence artık dervişlik, maçoluk yarışması yapılan bir masada, ‘ben kestiricem, zaten bir işe yaramıyor’ diyen bir adamın ‘iktidarsızlığında’ saklı. Himaye ve işbirliği kabul etmedikleri için boynu vurdurulan, derisi yüzülen dervişleri hatırlamakta saklı. Artık kapılanacak kapı kalmadı. Bizi çağıracak ses kalmadı, ‘çağrıldım, geldim’ diyemeyiz artık. Ahlayıp, oflayıp, ben diyerek kendimi herhangi birinden daha çok acı çekiyor sanışımla, ben dervişlikten ne kadar uzağım. Acımı sessizce çekeceğim bir yol bulursam, dervişlik işte orada saklı. Kırılan kalbimizin hesabını tutmaktan sıkılıp, kırdığımız kalplerin hesabını tutarsak, belki orada saklı. Fuzuli’nin söylediği gibi ‘iyi ile kötü sayma işi bitince mescid de birdir meyhane de.’ Belki dervişlik, bu sayma işini bitirmemde saklı.
“Ahlar ağacıyım, gibisi fazla./Başka bir şey istemem/Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,/Hesabımı tam vermekten başka.” (…)Vasiyetimdir:/Bin ahımın hakkı toprağa kalsın.” diyen sevgili şair, sanki son sözlerini söyleme çabası içindedir. Peki “ne diyecek”tir, “ne söyleyecek”tir bundan sonra?
Evet yaşlanmak benim için bir ütopya gibi. Yaşlanınca ‘kötü bir efendinin elinden kurtulmuş bir köle gibi olacağım.’ Minibüs edebiyatında meşhur bir laf var hani: Hızlı yaşa, genç öl, cesedin güzel olsun. Genç ölemediğim için hızlı yaşlanmaya başladım sanırım.
İnsan eğer bir sırdaşı varsa ve her şeyini paylaşıyorsa, onu çok sevmekle birlikte bu paylaşımın kendisi için tehlikeli olduğunu da düşünür. Neden her şeyimi anlatıyorum ona diye sorarsın kendine, anlatmamalıyım, bazen kendime bile söyleyemediklerimi ona niye söylüyorum. Ne diye kurcalayıp duruyor her şeyi, diye düşünürsün. Acı söyleyen dostlardan hızla uzaklaşıldığını çok gördüm. Eğer biriyle çok yakın ve içli dışlıysan ilişkin gitgide gerilir. Ne onla ne de onsuz durumu çıkar ortaya. Benim şiirle ilişkim buna benziyor biraz. Ben ona, bana bunca lafı boşa söyletiyorsun, diyorum. O da bana asıl konuşmasan kötü olurdu, diyor.
Bir münzevi olma yolunda biraz erken ve biraz hızlı ilerliyorum. Bu seçim değil, tamamen beceriksizlikten kaynaklanıyor. Gitgide daha çok susuyorum. Kitap okuyorum, sonra ebru teknesinin başına geçip ebru ile uğraşıyorum. Suyun üzerine resim çizmek beni rahatlatıyor. Bazen yemek yapıyorum. Bazen yatağımda bir taşa dönüştüğümü hissediyorum. Dünyanın bir yerlerinde benim ulaşamadığım bir hafiflik olduğunu düşünüyorum.
Susmam için bir bedel ödemem gerekseydi susardım. Ama gerekmez. Susmanın sağlayacağı rahatlığı çok özlüyorum, ama rahat batar bana biliyorum. Tam olarak susamıyorum. Bu yüzden mutlaka ‘Ah’lar Ağacı’nı gömeceğim bir yer bulacağım.
Bu kadar çok ah dediğim için okurdan af dilerim. Vesselam.
13 notes · View notes
olumsuzsozler · 6 years
Photo
Tumblr media
Yeniden doğmak için, önce ölmelisin. Salman Rüşdi
╚►Sözler Gif Linki:
Tumblr media
Salman Rüşdi Sözleri: O yaptı. Salman Rüşdi Yol gösterici yıldız yok.  Salman Rüşdi İyimserlik bir hastalıktır.  Salman Rüşdi Ahlak dinden önce geldi. Salman Rüşdi Şüphesiz iman bağımlılıktır.  Salman Rüşdi Tanrı kötülüğün yaratıcısıdır. Salman Rüşdi Hepimiz ölüme hayat borçluyuz. Salman Rüşdi Hiçbir şey hiçbir şeyden gelmez.  Salman Rüşdi Özgür konuşma hayatın kendisidir.  Salman Rüşdi Gerçekçilik yazarın kalbini kırabilir. Salman Rüşdi İnancın olmadığı yerde, küfür yoktur. Salman Rüşdi Yeniden doğmak için, önce ölmelisin. Salman Rüşdi Belki bitirdiğin hikaye asla başlamaz. Salman Rüşdi Tedavi edilemeyen şeylere dayanılmalı.  Salman Rüşdi Hayat ileri yaşanır ama tersine yargılanır. Salman Rüşdi Erkeklerin aklı pislikten başka şeye çalışmaz. Salman Rüşdi Her şeyden çok anlam yokluğundan korkuyorum. Salman Rüşdi Ölüme karşı şarkı söyle. Şehrin vahşiliğine hakim ol. Salman Rüşdi Sadece bir yaşamı anlamak için dünyayı yutmalısınız. Salman Rüşdi Bir adamın mutlak inancı başka bir adamın masalıdır.  Salman Rüşdi Korkunun hayatını yönetmesine izin verme. Korksan bile.  Salman Rüşdi Köktenciler bizim hiçbir şeye inanmadığımıza inanıyorlar. Salman Rüşdi Tanrı'nın acımasızlığı, erdem iddialarını geçersiz kılmıştır.  Salman Rüşdi Hayatları yeniden canlandırmak için Savaş gibi bir şey yok ... Salman Rüşdi Asıl amaç, insanları savunmak değil, fikirlerini savunmaktır.  Salman Rüşdi Hayatımızda önemli olan çoğu bizim yokluğunda gerçekleşir. Salman Rüşdi Woody Allen bir Müslüman olsaydı, şimdiye kadar ölmüş olurdu. Salman Rüşdi Eğer her şeye bakarsanız, her şey şekli vardır. Formdan kaçış yok. Salman Rüşdi Kafan uydurma şeylerle dolu; bu nedenle orada gerçeklere yer yok. Salman Rüşdi Tanrı'ya inanmayı iddia eden insanların içinde çok fazla şeytan var.  Salman Rüşdi Tanrılara inanmayı bıraktığımızda hikayelerine inanmaya başlayabiliriz. Salman Rüşdi Baştan beri insanlar Tanrı'yı ?? haksızlığı haklı çıkarmak için kullandılar. Salman Rüşdi Bir gün fakirler, zenginler dışında yemekten başka hiçbir şey kalmayacak. Salman Rüşdi Bütün öyküler, olabilecekleri öykülerin hayaletlerinin istilası altındadırlar. Salman Rüşdi Neden beş yüz milyondan fazla olsa da, tarihin yükünü taşımam gerekiyor? Salman Rüşdi Dil cesarettir: bir düşünceyi tasarlama, konuşma ve bunu doğru yapmak için.  Salman Rüşdi İşin başından beri insan, haksız olanı haklı çıkartmak için Tanrı'yı kullanmıştır. Salman Rüşdi Kitaplar yazarlarını seçiyor; Yaratılış eylemi tamamen rasyonel ve bilinçli değil. Salman Rüşdi Hala başarılı olmaya çalışırken, başarısızlığın ötesinde yatan şeyleri düşünmeyin. Salman Rüşdi Okulda öğrendiği dersler her zaman okulun öğrettiğini düşündüğü dersler değildir. Salman Rüşdi Kişinin içinde boğulabilir mi? Eğer balık suda boğulursa, insanlar havada boğulabilir mi? Salman Rüşdi Peri masalları neden hep evliliğe bir son gibi davranıyor? Ve her zaman böyle mutlu bir tane? Salman Rüşdi Gerçek, zamanın başlangıcından beri birlikte yaşadığımız; ancak unutmuş olduğumuz bir şeydir. Salman Rüşdi Bir kişi bazen ne göreceğini ve neyi istemeyeceğini seçmeli; uzaklara bak, şimdi oradan uzak dur. Salman Rüşdi Din, bir ortaçağ varoluş biçimi, modern silahlarla birleştirildiğinde özgürlüklerimiz için gerçek bir tehdit haline gelir.  Salman Rüşdi Bu dini totaliterlik, İslam'ın kalbinde ölümcül bir mutasyona neden oldu ve bugün Paris'te trajik sonuçları görüyoruz.  Salman Rüşdi Tanrı, Şeytan, Cennet ve Cehennem kavramları, on beş yaşında durup dururken inancımı kaybettiğim bir gün anlamını yitirdi. Salman Rüşdi Modern bir ortaçağ ile birleştiğinde, ortaçağın mantıksız bir biçimi olan din, özgürlüklerimiz için gerçek bir tehdit haline geliyor.  Salman Rüşdi Köktenciler binaları yıkmaktan daha fazlasını istiyorlar. Bu tür insanlar, kısaca açıklamak gerekirse; ifade özgürlüğünü, yok etmek istiyorlar. Salman Rüşdi Kutsal fikri basitçe herhangi bir kültürdeki en muhafazakar fikirlerden biridir, çünkü diğer fikirleri, şüpheyi, ilerlemeyi, değişimi, suç haline getirir. Salman Rüşdi “Özgür insanlar kitap yazıyor” dedi. “Özgür insanlar kitap yayınlıyor. Özgür insanlar kitap satarlar. Özgür insanlar kitap alır. Özgür insanlar kitap okur.  Salman Rüşdi Zaman geçtikçe göreceksiniz” diyen İbn Rüşd, “İnsanların Tanrı'dan uzaklaşmasını sağlayacak olan din olacaktır. Tanrısal, Tanrı'nın en kötü savunucularıdır.  Salman Rüşdi 'Din'e saygı', 'din korkusu' anlamına gelen bir kod cümlesi haline geldi. Dinler, diğer tüm fikirler gibi, eleştiriyi hak ediyor, hiciv, ve evet, korkusuz saygısızlığımız.  Salman Rüşdi Düşünce özgürlüğünün, güzelliğin, sevginin daha adil bir dağılımı. Bunlar bizim silahlarımız olacak. Savaş yaparak değil, yaşamayı tercih ettiğimiz korkusuz yolla onları yeneceğiz. Salman Rüşdi Modern benlik; hurdalar, dogmalar, çocukluk anıları, gazete makaleleri, rastgele sözler, eski filmler, küçük zaferler, nefret ettiğimiz ve sevdiğimiz insanlardan oluşturduğumuz sallantılı bir binadır. Salman Rüşdi Tarihe bir bakacak olursanız, iyi ve kötünün ne olduğunu anladığımızda, bireysel dinlerden önce her zaman var olduğunu göreceksiniz. Bu fikri ifade etmek için dinler ancak sonradan insanlar tarafından icat edildi.  Salman Rüşdi Hata yap - şeyleri değiştirebilirsin. Herşeyi sor, verilen hiçbir şeyi almayın; Alınan tüm fikirlerle tartışır, saygıya layık olmayan şeylere saygı göstermez; aklını söyleme, kendini sansürleme; Hayal gücünü kullan ve ifade etmeni istediğini ifade et. Bunlar zihnin silahları.  Salman Rüşdi Korku ahlaktan daha güçlü, yargıdan daha güçlü, sorumluluktan daha güçlü, medeniyetten daha güçlü. Korku, kendinden kaçarken çocukları ayaklarının altından sarkan cılız bir hayvandı. Korku bir bağnaz, bir tiran, korkak, kırmızı bir sis, bir fahişe idi. Korku, kalbine işaret eden bir mermiydi. Salman Rüşdi Hayal kırıklığı dolu bir dünyada yaşıyoruz. Yüksek umutlar ve çocukluğun güzel masumiyetiyle başlıyorsunuz ama dünyanın yeterince iyi olmadığını, ne de hayatımızın ne de biz olduğumuzu keşfediyorsunuz. Ama yaşamda, aşkınlık deneyimini yaşayabileceğimiz, daha büyük bir şeyin parçası hissettiğimiz veya sadece kalbimizin içine girdiği anlar var. Salman Rüşdi Köktenciler binaları yıkmaktan daha fazlasını istiyorlar. Bu tür insanlar, kısaca açıklamak gerekirse; ifade özgürlüğünü, çok partili bir politik sistemi, yetişkin insanın evrensel sorunlarını, hesap verebilir bir hükümeti, Yahudileri, homoseksüelleri, kadın haklarını, çoğulculuğu, laikliği, kısa etekleri, dans etmeyi, sakalsızlığı, evrim teorisini, cinsiyeti yok etmek istiyorlar. Onlar zorba kişiler, Müslümanlar değiller. Köktenciler bizim hiçbir şeye inanmadığımıza inanıyorlar. Salman Rüşdi Gizli topluluk. Illuminati, " Aydınlanmış Olanlar" anlamına gelmektedir. Topluluğun kuruluş amacı cehaletle, baskıcılıkla ve kilisenin dogmalarıyla mücadele etmekti. Her ne kadar asıl amaç, aydınlanarak dinsel dogmalardan uzak, hür düşünceyi ve Newtoncu pozitif bilimin önünü açmak idiyse de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek dünya siyaset tarihinin belki de zaman içerisinde üzerine en fazla komplo teorisi üretilmiş topluluğu halini almıştır.  Salman Rüşdi Camiye açılan devasa geçidin kapısına, aslında kendisine ait olmayan, Nâsıralı İsa’ya ait olduğu söylenen düsturunu yazdırmıştı. Dünya bir köprüdür. Üzerinden geçin ama mesken kurmayın.  Salman Rüşdi Yalnızlık sürgün edildiğinde insan kendine daha fazla yaklaşabilir miydi, yoksa aksine kendinden uzaklaşır mıydı? Bireylik kalabalıklar arasında çoğalır mıydı, silinip gider miydi?  Salman Rüşdi Kadınlar dünyayı sırtlarında taşırken, erkekler kadınsı diye nitelendirdiklerde küstahlığını gösterdikleri tavırları takınıyorlardı. Ödlek olan erkekler, savaşan kadınlardı.  Salman Rüşdi Nereye baksam utanacak bir şey var. Ama utanç da diğer şeyler gibi; insan onunla uzun süre yaşadığında mobilyalarından biriymiş gibi alışıyor.  Salman Rüşdi Susuz birer hiçiz, diye düşündü yolcu. Bir imparator bile sudan mahrum kalınca toza dönüşür. Gerçek hükümran sudur, bizler de onun köleleri.  Salman Rüşdi İnsan kendi içinde kesinlikle bir bütün değildir, homojen değildir; içinde ne var ne yok karışır, bir an bir insandır bir an sonra başka bir insan.  Salman Rüşdi İnsanların hayatta kalmak için en büyük şansı dirençleri; hayal edilemeyecek olanın karşısına geçip gözlerinin içine bakabilmeleri.  Salman Rüşdi Büyücülük için iksirlere, cinlere ya da büyülü asalara ihtiyaç yoktur. Tatlı dilli bir ağızdan dökülen sözcükler tılsımın ta kendisidir.  Salman Rüşdi Dün demek için kullandığı kelimeyle " yarın" demek için kullandığı kelime aynı olan hiç bir halk zamana hakim değildir.   Salman Rüşdi Belki de insanlığın laneti budur. Birbirimizden çok farklı olmamız değil, birbirimize çok benziyor olmamızdır lanetimiz.  Salman Rüşdi Yalnızca gözlerinle gördüklerine inanırsan başın çok derde girer, beladan kurtulamazsın, çamura saplanırsın.  Salman Rüşdi Ağlamak o kadar büyük bir zayıflık mı? diye merak etti. Ölümüne savunmak o kadar büyük bir kuvvet mi?  Salman Rüşdi Yeni çağın özelliklerinden biri, insanların kimin ve niçin saldırdığını öğrenmesine izin vermemesiydi.  Salman Rüşdi Ben dürüst davrandım ve sen beni kendi yalanına çevirdin. Bu ben değilim. Ben değilim bu. Sensin.  Salman Rüşdi Özgürlük çocuklara yaraşır bir düştü, kadınlara yaraşır bir oyundu. Hiçbir erkek asla özgür değildi.  Salman Rüşdi İnsanlar, sevdikleri birine zarar vermekten, korktukları birine zarar vermekten daha az çekinirler.. Salman Rüşdi Hayatın her yeri delik deşikti, sayfaları yırtılmış, buruşturulmuş, fırlatılıp atılmış bir kitap gibi.  Salman Rüşdi İnsanların sevgisi kaypak ve kararsızdı, böylesi bir sevginin peşinden koşmaksa ahmaklıktı.  Salman Rüşdi Ben acımın üstesinden gelebiliyorsam, siz de aldırmazlığınızın üstesinden gelebilirsiniz.  Salman Rüşdi Sonunda bizden geriye yalnız hikayeler kalır, anlatılan birkaç hikayeden fazlası değiliz.  Salman Rüşdi Bir insanın kendisiyle barışık olabilmesi için herkesle barış içinde olması gerekiyordu.  Salman Rüşdi İnsan nefsi bir hükümdardır hükümdar olmasına, ne var ki bir fukara gibi açlık çeker.  Salman Rüşdi Aklı başında hiçbir insan bir başkasının gerçeğine kendisininkinden fazla inanmaz.   Salman Rüşdi Dışadönük bir kişiliğe sahip olmayı haklı kılan tek gerekçe kudretli olmak mıdır?  Salman Rüşdi Bu bağımsızlık sadece zenginler için; fakirler sinekler gibi birbirlerini öldürüyor.  Salman Rüşdi Ölmeden önce yiğitliğin ne denli boş olduğunu öğrenmeyen kahraman olmaz.  Salman Rüşdi Belki bütün insanlar haindi. İyiler yalnızca yol ayrımına gelmemiş hainlerdi.  Salman Rüşdi   Hayatımın ilk dersi; kimse sürekli açık gözlerle dünyaya tahammül edemez.  Salman Rüşdi İnsanın kendi fikrini başkalarına kabul ettirmeye çalışması tehlikeli bir şey.  Salman Rüşdi İnsan bazen neyi görüp neyi görmemesi gerektiğine kendi karar vermeli.  Salman Rüşdi Kutsiyet cüppesi her zaman olduğu gibi yine şeytanlık donunu gizledi.  Salman Rüşdi Bir savaşta her iki ordudan daha fazla zararı savaş meydanı görür.  Salman Rüşdi Asıl trajedi insanın ölümü değil, "diye düşündü." Nasıl yaşadığı.  Salman Rüşdi Bir tek hayatı anlayabilmek için bütün dünyayı yutmanız lazım.  Salman Rüşdi Zamanın ne yapacağı belli olmaz, güvenilecek bir şey değildir.   Salman Rüşdi Dünya bir köprüdür. Üzerinden geçin ama mesken kurmayın. Salman Rüşdi Yaşlı bir adam zekasına güvenerek yaşamak zorundadır.  Salman Rüşdi Hayatımızdaki en önemli olaylar biz orda yokken olur.  Salman Rüşdi Ahmakların bir anda akıllandığı görülmemiştir.  Salman Rüşdi Kimsenin parası başkasınınkinden iyi değildir.  Salman Rüşdi Çekiçlerin adaleti karşısında herkes eşittir.  Salman Rüşdi Sırlar çocuklara, bir de casuslara göredir.  Salman Rüşdi Hükümdarların kindarlığının sonu yoktur.  Salman Rüşdi Para demokrasi diye diretir.  Salman Rüşdi
youtube
.............................................. ╚►Facebook: https://www.facebook.com/Pusulasoz ╚►Tumblr: http://pusulasozler.tumblr.com/ ╚►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler ╚►Twitter: https://twitter.com/SozlerOlumsuz ╚►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ╚►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/ ╚► https://www.youtube.com/channel/UCAX5hFduX25sE6MAETi9raw ╚►Sözler Gif: https://i.hizliresim.com/36pJJr.gif ..............................................
2 notes · View notes
istanbultravestiy · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kayserigaysohbet · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
shotbynesha · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
lauramakespictures · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
iwontrunaway · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
natralie · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sephmccauleys · 2 years
Text
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay sesi diye bişi var mı?
Gay konuşması diye bişey var. Kabul edin veya etmeyin gay konuşması diye birşey var. Öyle bir şey var çünkü kimliğini açıkça gösteren bir çok gay erkek zırıl konuşma konusunda usta. Hal böyle olunca bu gay erkekler bizler için kadınsı davranan ve konuşan gay tanımına örnek teşkil ediyor. Böylece o derece feminen olmasa bile benzer tonlama ile konuşan erkekler bizler için kalıplaşıyor ve gay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes