Kısa bir mektup yazacak zamanım olmadığı için size uzun bir mektup yazıyorum.
Annem, ben doğmadan önce ölseydi bende olmayacaktım, demekki ben pekte gerekli bir varlık değilmişim.
Mekân olarak evren, dört bir yanımı çevreleyip beni bir atom zerreciği gibi yutuyor; ama ben zihinsel düşüncemle dünyayı kavrıyorum.
Neden çoğunluğun ardından gidilir? Daha mı çok aklı var? Daha mı güçlü?
Kuvvete dayanmayan adaIet aciz, adaIete dayanmayan kuvvet zaIimdir.
İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer.
Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır.
Ölüme, yoksulluğa, bilgisizliğe çare bulamayan insanlar, mutlu olmak için bunları hiç düşünmemek gerektiğini anladılar.
İnsanIığın bütün sorunIarı, kişinin tek başına bir odada sessizce oturamamasından kaynakIanır.
Her seçim bir vazgeçiştir.
İfade edemediğim bir eksiklik hissi var içimde, sanki her şey başka türlü olabilirdi.
Hayat yine o ağır ve aktığı belli olmayan halini almış. Bozuk bir saat gibi konuşmuyor.
Oyun oynuyorlar, oynamıyor gibi oynuyorlar, oyunlarını oynamam gerek yoksa aralarına almazlar beni oyunu oynamalıyım, oyun oynandığını farketmeden.
Sanırım biraz susmam gerek. Ramazan ayında ilk güneş tutulması yaşanana kadar yerçekimsiz ortamda şizofreni dersleri alacağım.
Yokluğum acıtıyor beni Ve biz teselli ediyoruz kendimi Hepimiz telkin diyoz, okuyanlar şiir.. Aslında herkeste arıyoz o birini Sanat, monolog diyor tıp ise şizofreni...
Her edebiyatçı hafif şizofreni zerresi taşır. Bu yüzden herkes edebiyat yapamaz. Bu da işin latifesi olsun.
Beni anlayacak biri çıkar mı acaba? Bugün cumartesi..
Sanırım sigortalı bir işe girmeden ve 40 bin lira gelirin olmadan âşık olunmuyor.
Bazen 12 saate gereğinden fazla şey sığıyor.
İnsanoğlu, insanoğlunun cehennemidir.
Ben anaların sardığı kundaktan çıkalı çok oldu. At binmeyi bilirim. Keskin bir kılıcı tutmayı da beceririm. Becerdiğim bir şey daha var... Ne yaptığımın hesabını kimseye vermem.
En büyük yara olan doğma derdini hiç kimse üzerinden atamaz
Yaşamak istiyorsun: Yaşamayı biliyor musun ki? Ölmekten korkuyorsun: Peki bu sürdüğün yaşam, ölüm değil de nedir?
Ölümün ruh halini üstünden atsa da, insanda yaşamak arzusunun olmaması çok acı bir şeydir.
Her şey koca bir rezilliğin etrafında dönüp duruyor. Hepsi de memnun, böyle olması gerektiğinden eminler, ölene kadar bu şekilde devam etmeye razılar.
Ama ben edemem.
Ne anlatırsan anlat alay ederler. Alemi böyle bir inançsızlık sardı!
Başımıza bir bela gelecek!
Dünyaya bir keder çöküyor. Kötü zamanlar geliyor. Geçen yılları hatırlıyorum. Geri gelmeyecekleri aşikar!
Hafızam kimsenin içinden tek kuruş alamayacağı ihtiyar bir cimrinin cebi gibi.
Ben neyim ki? Delinin biri!..
Tehlikeli sayılmam artık, Kalbimi kalın bir kitabın arasında kuruttum.
Bundan 20 yıI sonra yaptıkIarın değiI, yapamadıkIarın için üzüIeceksin; doIayısıyIa haIatIarı çöz, güvenIi Iimandan uzakIara yeIken aç, rüzgarı yakaIa, araştır, düşIe, keşfet.
Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur.
Eğer doğru kullanırsan sözcükler X ışınları gibi her şeyi delip geçebilirler.
Propagandanın amacı, bir grup insana, bir başka grup insanın insan olduğunu unutturmaktır. Şuan yurdumda yapılmakta olduğu gibi, başkasının acısını görmezden gelmek gibi.
Eğer algı kapıları temizlenseydi, her şey insana olduğu gibi görünürdü.
Yamyamlığın çöküşünü müjdeliyorum sizlere ; artık insan insandan tiksiniyor. Kölelerin rüyası, efendisini kendisinin satın alabileceği bir pazardır
Öyle büyük boş laflar vardır ki, içinde tüm bir ulus tutsak edilebilir. Örneğin, vicdansızlık..
İnsanın tanrılaştırılması, tanrının insanlaştırılmasına yol açtı.
Sizin İdeal hayatınız şudur: Yemek, içmek, cinsellik, şöhret, hacetini gidermek ve horul horul uyumak. Bunlar 4 ayaklıda var, peki senin farkın nedir ?
Düşüncelerinin yanlış olup olmadığını sormadın kendine hiç?
Eleştirmeye her an hazırsın, ama eleştirilmek istenmiyorsun. Onu kendi beş para etmez terazine koyuyorsun ve senin normallik ölçülerine uymadığını söylüyorsun.
Vicdanınız tertemiz, çünkü onu hiç kullanmadınız.
Şu batıyı örnek göstermeleriniz ve yurdumu eleştirmeleriniz ne oldu ? Özendiğiniz ve örnek gösterdiğiniz batıya sanırım vicdan ve insan olmak konusunda yenik düştünüz.
Konu laiklik Din veya Türklük değil. Konu insan olmak vicdan sahibi olabilmektir. Güven içinde emanet ettiğiniz canlar için endişe duyabiliyorsunuz, peki güven içinde olmayıp parçalanan canlar için ne düşünüyorsunuz ?
Kimseye acı vermemek için kırk yerimden kırılan inceliğim.. Acı çekerken şarkı söyleyenlerdenim, yasaları anlamam, ahlaki duygum yok. Lanetlenmişlerin içinde yaşarım, çünkü hep tanırız birbirimizi ve tiksiniriz birbirimizden. Biri beni anlasın artık özgürleştirsin. Ruhumu serbest bıraksın alıkonduğum o daracık mahzenden. Biri bana beni anladığını söylesin ve bir çift kanat taksın yorgun omuzlarıma. Dün ben sizin gibiydim, yarın benim gibi olacaksınız! Bütün ömrümce aradığımı bulduğumda, oturup ağlayacağım sanırım bir deniz kıyısında. Yada bir akıl hastanesine yatırılacağım. Benimle uzmanlar ilgilenecek sanırım. Ölene kadar orada kalmalıyım. Belki bir klinik. Orta Avrupa'da,ormanın içinde bir klinik. #öcüadam
Öldü sanılıp gömülmüş, ancak toprağın altında tabutunun içinde uyanıp bağırıp çağıran, kıyameti koparan ve tabutunu yumruklayan biri gibi hissediyorum kendimi. Ancak beni yukarıda duyan yok, insanlar toprağın üzerinde hafif adımlarla yürüyor, benim sesimle yalnızlığın içinde boğulup gidiyorlar.Bana zift soluyan bir ciğer ve yaşamayan bir beden bıraktınız. Artık eskisi gibi bakamıyorum gökyüzüne. Bu yaşa kadar ne yaralar gördüm. Sizin için doğmamışken sizin isteğiniz üzerine öldüm.
Bedenim hasta olsaydı sorun olmayacaktı. Kafamın hasta olmasındansa bedenimin hasta olmasını yeğlerim. Öylesine çapraşık ve yorucu geliyor ki bunu anlatmak, hiçbir şey söylememeyi seçiyorum.Yalnızca biraz daha gömülüyorum yatağıma.İçimde verdiğim savaşı kaybediyorum. Kendimi her gün biraz daha kaybederken bu savaştan sağ çıkamıyorum. Sanki kalbim tonlarca enkazın altında kalmış gibi ağır geliyor bedenime, düşüncelerimse zihnime. Ruhumun sızladığını, parçalara ayrıldığını hissedebiliyorum. Acının içinde boğuluyorum. Sanki bilinmez bir el beni en dibe çekiyor. Hayatım bıçak sırtında geçip gidiyor, bana geriye kalansa bir avuç pişmanlıktan ibaret. Düşüncelerim intiharın eşiğine pusu kurmuş, hislerim de beni çoktan terk etmiş. Kendimden kurtulmak, nefes almak istiyorum. Beni anlayabiliyormusunuz ??
Kendime saygı duyup yeni bir manyetik alan yarattım..
Olan bitenleri izliyorum sadece. Hiçbir olay şaşırtmıyor artık beni.
Yorgun uyanıyorum, biraz da mutsuzum son zamanlarda.
Hiçbir şeye bağlanamamak insanın boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşamasına neden oluyor.
Her insanın derininde kendinden az çok gizlediği, içinde çocukluk dramının aksesuarlarının bulunduğu bir arka odası vardır. Kimseyi sokmadığı bu gizli odasına mutlaka girecek olan yalnız kendi çocuklarıdır.
O gizli odalarda, kaçıncı kez ölüyordum hatırlamam.! Ölümlerimi hatırlayacak kadar ayık gezmedim; İlk öldüğüm günden beri..
Böyle laflar edince, şiir gibi konuşuyorsun diyorlar, şiir değil ki bunlar diyorum, kafam karışık. Arada kafiyesi tutuyor farkında olmadan, o da başlangıç seviyesinde şizofreni belirtisiymiş..
Zihnimin karanlığı, paslı bedenimi ele geçirmiş ve işin kötüsü savaşacak hâlde değilim. Yüzümde masum bir gülümseme, çürümüş bir kalp ve kasvet dolu hayatım. İşte ben buyum.
Her şeyin herkese anlatılmayacağını öğrenene kadar; çok tanışacak, çok konuşacak, çok yanılacaksın
Neyin külfetini çekiyorsan seni oradan çekip çıkarayım isterken " zaman kimseyi umursamaz " farkındalığı ile irkildim..
Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin.
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdik.
Ağızlarını sevdik, hele bir de şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik.
Göğüslerini sevdik…
Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık.
Kalçalarını sevdik…
Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık”
Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık.
Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık.
Bir daha ve bir daha…
Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu…
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk.
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu.
Eh! Yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı!
Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik… 2023 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici!“ %40’ını sürekli dövdük
%45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)
%16’sına zorla sahip olduk. (ve olmaya devam ediyoruz.) Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık) %9’una daha masum birer çocukken bile dokunduk.
Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. “kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun” bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti.
Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25’imiz “bazı durumlarda kadın dövülür” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik. %51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık. %36’sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. %52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. %49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş...” @kotu.karma
Bir insan daha hayatının en guzel yaşında çaresi bulunmayan bir hastalıkla mücadele veriyor !
Ve mücedale verdiği hastalığının geçmeyeceğini bile bile !
Ölümü beklemek öleceğini bilmek ne acıdır düşüncesi bile içimi sızlatıyor ..
Hayat nefes almak mı nefes vermek mi .? birden aklıma
İsmail abimin sözleri geliyor yaşamak nefes almak değil nefes vermek demişti ..
Umudunu yitirmiş iyi olmayacağını bilen bir insan nasıl bir piskoloji ile hayata tutunuyor içinde ne fırtınalar kopuyor hayalleri düşleri ne ?
Hayatta yasarken umudun kırılması geleceğe dair hayallerini kuramamak ne demek ? Yaşarken diri ölmek değilde ne ?
Zerreye nispettir hayat, derya içinde kaybolan balık misali, gözler kendi karanlığında kendini arar, yaşam insana ağlamaklı bakar, gönüller umutsuz yatar.
Bir dervişin figanı düşerse geceye, ruhlar kabzasından çıkar gündüzü hançerlermiş.. #öcüadam @kotu.karma
Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm, yoksa şu an insan olduğumu düşleyen bir kelebek miyim, bilmiyorum.
Arzulardan arın, esrarengizi gör; arzulara bürün, arzu uyandıranı gör. Hep hiçlikte kalanlar görür onun özünü; hep varlıkta kalanlar görür onun yüzünü. Hiç ile kaynak aynıdırlar. Ne olduğumu bıraktığımda, neysem o olabilirim. Uyanmış insan işlenmemiş cevheri görür. Kendini dizginlemekten daha değerli bir şey yoktur.
Sanki ölmüşsün ve bir süre daha fazladan zaman bağışlanmış gibi doğaya uygun yaşa.
Sabah kalktığında hayatta olmanın ayrıcalığını düşün. Nefes almanın, sevmenin.
İyi insan nasıl olmalı diye tartışarak vakit kaybetme. İyi insan ol.
İnsan değerinin ilgi duyduğu şeylerle ölçüldüğünü unutma.
Tutkulardan arınmış zihin güçlü bir kaledir. İnsan sığınabileceği daha sağlam bir yer bulamaz.
Başkasını bilen, bilgilidir. Kendini yenen, kudretli; başkasını yenen, kuvvetlidir. Başkalarını anlamak olgunluk, kendi kendini anlamak ise daha üstün bir olgunluktur. Halinden memnun olan zengindir. Nefsini yenen, iradeli. Yerini korumayı bilen, kalıcıdır. Ölüp de yok olmayan, ölümsüz.
Mutsuzsanız geçmişte. Endişeliyseniz gelecekte. Huzurluysanız şu an da yaşıyorsunuz.
Bilmemek gerçek bilgidir. Bildiğini farz etmek bir hastalıktır. Öncelikle hasta olduğunuzu fark edin; ondan sonra iyileşmeye başlayabilirsiniz. Bilgiye ulaşmak için, her gün bir şeyler ekleyin. Bilgeliğe ulaşmak için, her gün bir şeylerden kurtulun.
Zeka, bilgelik demek değildir.
Yaptığını kendi yaşamı için yapmayan daha bilgedir, yaşama değer verenden.
Zekâ seviyesi yükseldikçe, garip şeyler de o kadar çoğalır. Düşüncelerinizi değiştirin, hayatınız değişsin. Düşlerini neyle suladığına dikkat et.
İnsanlar sizi, sadece aynı yerden canları yandıklarında anlarlar.
Evet, ilmektir boynumdaki ama, ben kimsenin kölesi değilim.
Tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya, tarantulaymış benim adım diyecek değilim.
Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemeyeceğim.
Razı değilim beni tanımayan tarihe, beni sinesine sarmayan tabiattan rıza dilenmeyeceğim.
İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır olmuş.
Gözlerim nemli değil, Gözlerim namlu.
Beynimde hep mânâlı bir uçurum.
Devir öyle bir devir ki insan kalkıp da "Şuyum," diyemiyor; iyi bir şey zannedip "Ben de," diyorlar. Şöyle gönül rahatlığıyla bir içimi döküp "Yahu ben şizofrenim galiba," desem "Aa devir şizofreni devri, kim değil ki, sen bizim Muhtar ile Başkanı bir tanısan," diyorlar. Onları duyunca birden benim şizofrenim ister istemez iyi bir şeye dönüşüyor.
Cehalet denizi engindir, ama cahil de bir türlü boğulmaz.
Merkezileşmiş tek bir dünya pazarı vardır: İnsanlar fanatizm kurbanı olmuş, ayrışmış ve bölünmüş. Yoksa bu bir Ortadoğu projesi mi ?
Efendim, ne diyelim, desek söz, demesek yüreğimize köz oluyor.
Ne kolay kendinle baş etmek yerine dünyayla ve ötekilerle baş etmeye çalışmak.
Ne tuhaf, çocukken görünmez olmak isterdim, meğer zaten görünmezmişim.
Zira yaşamaktan duyduğum ıstırap da sanki biraz yaşayamamaktan.
Anımsatmak isterim ki, “deli damgası” şizofrenler ve yakınlarının kişiliklerine yönelik bir şey değildir. Tamamen sosyolojik bir sorundur. Sorun; tarihsel, ekonomik, sosyal, politik ve başka bir çok belirleyenden etkilenmektedir. Bu nedenle topluma kırgınlık duymak yersizdir.
Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylân. Beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz.