Tumgik
#marketindicators
usnewsper-business · 6 months
Text
Crucial Market Factors: How to Make Smart Investments in 2024 #amazon #Apple #corporateearnings #currentevents #economicdata #economicgrowth #firstweekoftrading2024 #geopoliticaltensions #globalstockmarket #historicalpatterns #informeddecisions #investmentdecisions #investmentstrategies #marketindicators #marketstability #markettrends #oilprices #pandemic #portfolios #Recession #stockmarketperformance #techcompanies #uniquecircumstances #USmarket #yieldcurve
0 notes
korkutkalkan · 2 years
Text
İktidarın hedef aldığı zincir marketle Tarım Kredi marketinde fiyatlar karşılaştırıldı, sonuç dikkat çekti
İktidarın hedef aldığı zincir marketle Tarım Kredi marketinde fiyatlar karşılaştırıldı, sonuç dikkat çekti
İktidar, enflasyonun sorumlusu olarak zincir marketleri hedef gösterdi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli zincirler marketlerin FETÖ’yle bağlantısının araştırılmasını isterken BİM’in CEO’su Galip Aykaç ise zincir marketlere yönelik eleştirilere “Zamların nedeni yüksek maliyetler” diyerek yanıt verdi. TARIM KREDİ MARKETLERİ GÜNDEME GELDİ Kamuoyunda ‘üç harfliler’ olarak nitelendirilen zincir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kisa-hikayeler · 3 months
Text
Çarşaflı Yaşlı Kadin
Ben 25 yaşındayım, Bi mahalle Marketinde Çalışıyorum, sürekli müşterimiz olan 55 yaşlarında yalnız yaşayan çarşaflı bir musterimiz var , Marketten 300-500 metre ötede oturuyor, Nerden mi biliyorum, çünkü evine sipariş verdigi oluyor ben getiriyorum, markete geldigide oluyor tabiki , Merhaba merhaba derken küçük normal sohbetlerle tanisikligimiz olmaya başladı, sen niye evlenmedin sana güzel bir kız bulup evlendiricam flan diyordu ;) Bir gün yine bir sipariş getirdim evine televizyonun anten kablosu çıkmış, kablo cikti yapamadim bi bakiverirmisin dedi , hemen tamirci fantezisi sanmayin , değil ;)) neyse girdim yaptim, sana birsey sorucam dedi buyur dedim sen gencsin bu isleri daha iyi bilirsin dedi , internetten birseyler almak istiyorum ama yapamiyorum , nasil yapicam anlatabilirmisin , nerden ne almak istiyordunuz dedim bakim alalim, neyse sonra bakarız şimdi oyalamayayim seni işine git sen dedi , birde ek olarak 100 lira verdi , buda tamir ucreti dedi , yok gerek yok dedim , olsun al dedi sagolasin isimi gordun dedi, neyse ben cikip markete işe dondum, başka bir gun sipariş getirdigimde soguk limonata yaptım iç öyle git dedi, hava sicak , aslinda hersey normal , bi ihtiyacim olsa seni arasam yardimci olurmusun dedi tabi neden olmasin elimden gelirse yaparim dedim, numarami telefonuna kaydetmemi istedi kaydettim, bir kaç gün sonra bir mesaj geldi işten kacta cikiyorsun benim bi yere gitmem lazim gotururmusu. Beni parani veririm dedi , numara olmadigi icin ilk tniyamadim ama tahmin ettim siz misiniz diye yazdim evet dedi tabi gotururum dedim, başka evi varmis oraya gidip 1 hafta orda kalacakmis, sakin bir yer boyle yazlik gibi , yol 2 saat falan surdu, hani sana internet ten birsey almak istiyorum falan dedim ya diye konuya girdi , şey cekiniyorum biraz falan diyip geveledi agzinda , bak gulmican ama birde kimseye soylemican söz mu dedi , tabi ki dedim , biliyorsun yalniz yasiyorum ben , bir kaç özel bir şey almak istiyorum, e yaşım da ileri anlamiyorum kimseyede soyleyemiyorum falan diye devam etti ama konuya tam giremedi... Tamam ne istiyorsan bakar hallederiz aramizda dedim, eve gidince bakalim dedi tmam dedim, eve gittik , otururken dedim neydi halledelim ya şey istiyorum, oyuncak şey, off neyse falan dedi , dedim ihtiyacinizi gormek için dildo vs falan mi plastik erkek şeyi falan dedim evet o tarz seyler dedi ya çok utaniyorum falan oldu , tamam hallederiz, ama benim aklim baska seylere gitmeye basladi tabi , peki bende size birşey desem , dedim , tamam siz yalnizsiniz ama bende yalnizim 🙈 oyuncak yerine isterseniz dedim... Sustum... Sen gencecik yakisikli cocuksun bana bakmazsin ki , sana genç birini bulmak evlendirmek lazim dedi, sizde kendinizi hafife almayin sizde hala genç duruyorsunuz dedim, ya ama falan olmaz gibi sohbetler olurken ufaktan yanasmaya basladik bir birimize , bem beyaz teni , ve oazgin ateşli halleri çok güzel di , o utngac hali gitmiş, azgin bir orospuya dönmüştü, o gece donmedim geri ertesi gunde izin gunum du genç yasimda ben tukendim o tukenmedi ;)) sonra 1 sene boyunca neredeyse her hafta 1 kere iliski yasadik, sonra bir talibi cikti evlendi, evlendikten sonra olmaz artik dedi ama 3-4 sene icinde 5-6 defa daha gorustuk , sana hayir diyemiyorum diyordu 🙈
9 notes · View notes
sefil-patates-cuvali · 2 months
Text
Sitenin marketinde çalışan bi betül abla var bizim arada onun yanına gidiyom sitedeki herkese sövüyoz beraber sonra eve geri geliyorum favori aktivitem
10 notes · View notes
dolunay66 · 2 years
Text
Ateşli bir köy çocuğu şehrin en büyük marketinde işe başvurur.
Dünyanın bu en büyük alışveriş merkezinde her şey ama her şey satılmaktadır.
Patron sorar:
* Daha önce hiç satıcılık yaptın mı?
* Evet köyümde bu işi yaptım.
Patronun gözü çocuğu tutar:
* İyi, yarın başlıyorsun. Ertesi gün akşam olur ve patron çocuğu
karşısına alır;
* Evet, bugün kaç satış yaptın??
* Bir!
* Ne bir mi? Ötekiler 20-30 satış yaptılar, Nasıl bir? Kaç dolar tuttu
peki?
* 320.334 USD doları.
* Patron şaşırır ve sorar:
* Nasıl becerdin bunu?
* Adama küçük boy bir olta, sonra orta boy ve sonra da büyük boy bir
olta sattım.
* Adama nerede balık tutacağını sordum. Kıyıda deyince bir tekneye
gereksinimi olduğunu söyledim. Tekne bölümüne indik ve çift motorlu, yelkenli, lüks bir yat sattım. Voswosuyla bunu çekemeyeceğini
söyleyince
son model 4x4 bir jeep sattım. Patron kendinden geçer:
* Ne diyorsun, tüm bunları bir küçük olta almaya gelen adama mı
sattın?
* Genç çocuk yanıt verir:
* Yoo aslında karısı için bir tane orkid istemişti... Ben de ona şöyle
dedim:
"Hafta sonun mahvolmuş, sen en iyisi balığa git..."
39 notes · View notes
hendelin · 1 year
Text
akşam dokuz marketinde çalandır
2 notes · View notes
cherryinsalemverse · 2 months
Text
iii. İhanete Uğrayan Çocuk
Karakter: 48541 Kelime: 6247 Okuma süresi: 22dk
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kap’el, Eko Krallığı
İhanetin tadı; ağzındaki kan, suratının bastırıldığı çamurlu kardı.
Altı yaşında -Sedbaé’ce- okuma yazmayı , yedi yaşında Afurazé’ceyi öğrenmiş ve çoktan okçuluk derslerine başlamıştı. İlk kez avlanmaya çıktığında beyaz kürklü bir tilkiyi vurmuş ama oku onu öldürmeye yetmemişti. Av yolundan çıkıp tilkiyi kovalarken kolunun üstüne düşmüş ve kolunu kırmıştı. Kırılan kemiğin acısını her kar fırtınasında hala anımsıyordu. Bir Ekolu’nun kemikleri kaç yaşında olursa olsun kolay kolay kırılmaz.
Alastair beş krallıktaki en şanslı prensti. Sıcak, sevgi dolu bir annesi vardı ve babası -Kral Mardok- tahtını hakeden bir kahramandı. Tüm çocukluğunu ailesini örnek alarak geçirmişti; onları kopyalayarak. Kalbini annesinden almıştı ama Alastair’i Alastair yapan her şey babasından geliyordu.
Kolunun iyileşmesi yaklaşık bir sene sürmüştü. Oku bir yana, eline kalem dahi alamadığı bir sene. Elini kullanamaması Alastair için bir engel değildi -ve hiçbir zaman da bir engel olmayacaktı da-. Bu sürede Eko’nun sahip olduğu sayılı kitabeyi yürekten ezberlemiş, rün okumalarına başlamıştı. On dördüncü yaşını babasıyla ava çıkarak kutladı. On beş yaşında tüm eğitimlerini almış, taç giyme törenini tamamlamıştı. O hep büyümek istemişti ve başına gelen şey tam olarak da buydu. Birden bire, hazır olduğunu zannedip hiç hazır değilken büyüyüvermişti. Her şey ne zaman başladı tam olarak bilmiyordu ama onu büyümeye, gerçekten büyümeye iten ilk adım annesinin ölümüydü.
Ocak ayının başıydı. Hava hafif karlı ve tüm gökyüzü kirli bir beyaz renginde parıldıyordu. Veliaht prensin on yedinci yaş günü için saray ve çevresinde üç gün sürecek olan kutlamanın ikinci günüydü. İlk gün avlanılan hayvanların etleri, postları ve derileri marketlerde halka dağıtılıyordu. Alastair ve yaveri Mergen üzerlerine kaftanlarını geçirmiş sabah marketinde halkın arasına karışmışlardı. Alastair’in Mergen’in ısrarı üzerine kafasına doladığı atkısı gözleri dışında tüm suratını kaplıyordu. Sonuçta gümüş saçlı birisinin kralların soyundan geldiği hemen anlaşılırdı.
Saray Yolu’nun yakınındaki tüm hanlar ve tavernalar kutlama için Sora, Mir ve Tan’dan gelen yabancılarla dolmuştu. Alastair’in isteği üzerine ikili şehrin ucunda bulunan bir hana sıkıştılar. İçerisi o kadar tıklım tıklımdı ki yan masadaki gün sarhoşlarının dirsekleri masalarına çarpıyor, birisi fısıldayacak olsa -tüm gürültüye rağmen- kafasının içinde konuşuyormuşçasına sesini rahatça duyuyordu.
‘’Yasımız büyük Meh’peyker’im,‘’ Alastair bardağıyla masadaki içi dolu bardağı Mergen’in önüne sürdü. ‘’İçelim.’’
Mergen homurdanarak önüne itilen bardağı aldı, ‘’Sevincimiz daha büyük Pam’oshnick,’’ Mergen gözlerini Alasteir’in buz mavisi gözlerine dikti ve bardağını kaldırdı. ‘’İçelim.’’
Alastair suratını kapatan beze işaret parmağını takıp çenesinin altına kadar çekiştirdi. Halkın arasına gözlem yapmak için inmişlerdi. Alastair’in içi bir türlü rahat etmiyordu. İyi bir kral halkına yakın olandır, demişti annesi. Alastair iyi bir kral değildi, henüz değil. Bu güne kadar saray sınırlarını hiç terk etmemişti. Ama o iyi bir kral olacaktı; en adili, en adaletlisi, en büyüğü. Annesinin bunu görme fırsatını yakalayamadan göçüp gitmesi adil değildi. Hem de hiç adil değildi. Evet, babası hala onun arkasındaydı. Her bir adımını gözlüyor, olması gereken kişiye doğru onu yönlendiriyordu ama Alastair’in içi yanıyordu. Yağan tüm kara rağmen, esen kış rüzgarlarına rağmen, boğazından ardı arkası kesilmeden akan bal likörlerine rağmen kalbi tamamen alev almıştı. Doğru, sevinçleri büyüktü; Eko’nun tek prensinin doğum günüydü! Ama nasıl olurdu da yasları daha büyük olmazdı, nasıl olurdu da annesinin naaşını göremezdi?!
Alastair bitirdiği bardağını adet gereği masaya vurdu.
‘’Meh’peyker-’’ diyecek oldu ama Mergen kendi içi boş bardağını masaya vurarak Genç Prens’in sözünü hemen kesti.
‘’Pam’oshinck kendine gel. Etrafına bir bak, şu sevince bir bak.’’ Mergen eliyle etrafı gösterdi. Hayır diyordu, burası özel konuları konuşmak için fazla kalabalık. Alastair anladığını belirtircesine dudaklarını birbirine bastırdı. ‘’Bugün’den daha kutlu bir gün olur mu? Duyduğuma göre yarın saray kapılarında altın dağıtacaklarmış.’’ Mergen’in suratında yarım bir gülümseme vardı.
‘’Saray’dan altın gelir mi ki, peh!’’ yan masadaki orta yaşlı bir adam içkisini yudumlarken homurdandı.
Mergen tek kaşını kaldırıp adama döndü. ‘’Prensin doğum günü, yarın olmayacak da ne zaman olacak?’’
Orta yaşlı adam uzun bıyıklarında kalan likörün köpüğünü emdi ve dirseğini dizlerine dayayarak Mergen’e doğru eğildi. Şüpheli gözlerle bir süre Mergen’i ve Alastair’i süzdü.
‘’Siz buralardan değilsiniz herhalde.’’ dedi adam midesinden yükselen gazı yumruğunun ardına gizlemeye çalışırken. Alastair iğrenen gözlerle bakmaktan kendisini alıkoyamadı. ‘’İki gram altın peşinde koşayım derken canınızdan oluverirsiniz. Yaşlı Lev’i dinleyin. Canınız daha kıymetli.’’
Mergen ve Alastair göz göze geldi. İkisi de ortada dönen bu altın-peşinde-koşan-ölür saçmalığını ilk kez duyuyorlardı.
‘’Altını olanı köşede kıstırıyorlar deme bana,’’ dedi Mergen dalga geçen bir gülüşle. Lev kendi boşalan bardağını masaya çarptı. Ortada dönen genç bir çocuk üçünün de bardaklarını hızlıca doldurdu ve gitti.
‘’Çetelerden korkacak halimiz mi var? Altın toplamaya giden kimseler kayboluyor. Bekçiler ormanlardan ceset çıkarır oldu. Söylesene, saray kapısında, izdihamda ölen adamın ceseti nasıl ormandan çıkar?’’
‘’Altınlarını gömmeye gitmiştir.’’ dedi Alastair nehir gibi yumuşak akan sesiyle. ‘’Orman yılın bu zamanı tehlikeli; vahşi bir hayvana kapılmıştır.’’
‘’Bekçinin çırağından duydum, cesetlerin kemikleri suyu sıkılmış gibi büküm büküm bükülmüştü.’’ Lev bardağını dudaklarına götürdü.
‘’Bekçinin çırağı da iyi sallamış, bizim kemiklerimiz o kadar kolay bükülür mü hiç!’’ Mergen Alastair’e bir bakış atıp kendi bardağını eline aldı.
‘’Siz bana kulak verin.’’ dedi Lev derin yudumlarının arasında. ‘’Ortada daha büyük şeyler dönüyor, pis şeyler. Kadınların ağzında da dolaşıyor. Sarayda çalışan hanımlar kaybolmaya başlamış. Saraydan uzak durun.’’
Alastair elinde tuttuğu liköre gözlerini dikti. Annesi bundan mı bahsediyordu? Halkın saraya şüphesi mi vardı? Hayır, bu aptalca bir soruydu, halkın saraya şüphesi açıkça ortadaydı! Ama ne zamandır, ne zamandan itibaren bu şüphe başlamıştı?
‘’Ya diğer kaybolanlar?’’ dedi Mergen sahte bir ciddilikle. Dışarıdan bir göz için ciddi gözükebilirdi ama Alastair onun gerçekten ciddileştiğinde ne kadar korkutucu olabileceğini biliyordu. ‘’Savaştan kaçmak için bir örtbas olmasın bu?’’
‘’Savaş mı? Hangi savaş?’’ Lev kaşlarını kaldırdı. ‘’Oğlum sınırdan yeni döndü. İki taraf da safları çoktan dağıtıyor.’’
‘’Evet evet,’’ diye başka bir masadan bir adam katıldı. ‘’Teşamuh düşeli çok oluyor, kazanıyoruz!’’ bardağını havaya kaldırıp bir sevinç narası attı.
‘’Ne kazanması? Savaş bütçesi tükeniyor diye duydum. Olsa olsa geri çekiliyoruzdur.’’ daha ince yapılı bir adam söylendi.
‘’Eko gerim adım atmaz.’’ Lev karşı çıktı.
‘’Aranızda hiç mi gazete okuyan yok. Teşamuh sevgili prensesini bize sattı. Altın tepside sundu. Ne derseniz diyin ortada bir antlaşma söz konusu.’’ Hancıya yakın oturan bir adam elindeki yüzükleri masaya vurarak söylendi. Alastair kaşlarını çattı.
‘’Prensin nişanlısı mı olacakmış?’’ Mergen aynı şekilde çattığı kaşlarını yüzüklü adama çevirdi.
‘’Ne prensi? Bizim prens daha sarayın dışına çıkmamış gül yanaklının önde gideni. Kral kendine yeni bir kadın aldı.’’ adam büyük bir kahkaha ile bardağını masaya çarptı. Handaki diğer adamlar da gülüşmeye başlamışlardı. Bel altı laflarla prensese olacakları konuşuyor, ağızlarına gelen küfürleri büyük bir coşkuyla savuruyorlardı. Alastair’in içini yakan alev gittikçe harlandı. Sandalyesinden yükselirken daha bitmemiş bardağını hızlıca yana savurdu ve Lev’in üstüne fırlattı.
Mergen hızla yükselip Alastair’i omuzlarından yakaladı. Alastair’in omuzları aldığı derin nefeslerle hızla yükselip iniyordu.
‘’Hop hop! Kendine gel abicim!’’ Mergen sesini yükseltti.
‘’Siz bu yarım akıllıya bakmayın. Geçen gün kız kardeşini bir grup ırz düşmanına kaybetti. Şimdi ne zaman böyle laflar duysa dayanamıyor.’’ Mergen dişlerinin arasından bunu zorlukla söylemişti. Ayak üzeri uydurduğu yalanla handaki herkes bir an duraksadı, çoğunun suratından sempatiye benzer bir gölge geçip gitti.
‘’Sorun değil, sorun değil. Biz lafı fazla taşıdık.’’ Lev eliyle üstünü silmeye çalışırken oturduğu yerden doğruldu. ‘’Etrafta dönen bir gruptan hepimizin haberi var.’’
Alastair Mergen’e baktı, Mergen Alastair’e. Ne grubu?
‘’Gruptan kimsenin yüzünü gördün mü?’’ yüzüklü adam Alastair’e sordu.
‘’Uzun, ön dişi kırık bir eleman başlarındaydı.’’ Mergen hızlıca uydurdu.
‘’Kubat’ın adamları.’’ Lev sakalını ovuşturarak Alastair ve Mergen’i iyice süzdü. ‘’Bu akşamki devriyeye siz de katılın.’’
‘’Devriye gezmek askerlerin işi sanıyordum.’’ Alastair Lev’in bakışlarına aynen karşılık verdi.
‘’Askerlere güvenin; ormandan bir sonraki çıkan ceset sizinki olsun.’’
‘’Çetelerle uğraşmak zor değil mi? Başımıza bir bela almayalım şimdi.’’ Mergen’in sesinde sahte bir korku vardı.
‘’Çeteleri askerlere bırakmak çözüm değil. Önceden sadece paramıza, malımıza göz koyarlardı. Şimdi artık çocuklarımız sokağa çıkamaz oldu.’’
‘’Önceden kimsesizlere, güçlerinin yettiklerine dadanıyorlardı.’’ diye ekledi ince sesli adam.
‘’Bir organ mafyacımız eksikti!’’ yüzüklü adam homurdandı.
‘’Saat kaçta?’’ Alastair gevşeyen atkısını sıkıp dışarı çıkan saç tellerini parmağıyla kulak arkasına iliştirdi. Lev’in gözlerinde memnuniyete benzer bir ışık parladı.
‘’Gece üçte. Saray Yolu’nda Taverna Ari’ah’ın önünde.’’ Lev elini Alastair’e uzattı. Mergen Alastair’e bakıyordu ama Alastair mavi gözlerini önündeki Lev denen adamdan ayırmıyordu. Mergen o an Genç Prensin kafasında fırtınaların döndüğünü düşündü ve bu düşüncelerinde haklıydı da.
Alastair kendisine uzatılan elin bileğini tuttu ve Lev’le birbirlerinin bileklerini sıkarak anlaştılar.
‘’Ee, biz kaçalım o zaman. Daha yapacağımız çok şey var, bu gece görüşürüz!’’ Mergen Alastair’i omuzlarından kavrayıp kapıya doğru yönelirken cümleleri ardı arkasına hızla sıraladı. Anlaştıkları gibi gece buluşmuşlardı da.
Alastair ve Mergen önce saraya dönmüş -yol boyunca bir tartışmaya girmişlerdi- ve Alastair’i katılması zorunlu olan balo için hazırlamışlardı -ve tüm bu süreçte yine tartışmışlardı-. Balo geçmek bitmek bilmemişti ama Alastair kendisini bir anda, üstünde Ari’ah yazan paslı bir tabelanın altında beklerken buldu.
Gece havası Mergen’in kemiklerini titretiyordu, kollarını kendi etrafına dolamış endişeli gözlerle Alastair’e bakıyordu. İkisi de siyah uzun botlar, siyah dar pantolonları, siyah kaftanları, siyah şapkaları ve siyah eşarplarıyla baştan aşağı siyahla kaplanmışlardı. Alastair’in gözleri ay ışığının altında inci tanelerini anımsatan bir ışıkla parlıyordu. Mergen -her ne kadar göremese de- Alastair’in dişlerini sıktığını biliyordu. Alastair’in sol kolu o küçükken bir kez kırılmıştı ve soğuk hava çoktan kaynaşmış kemiklerinin arasından akıyormuşçasına canını yakıyordu.
Rüzgar durulmaya başladığında Lev’in silüeti sokağın başında belirdi. Yaşlı adam ellerini kollarının altına sıkıştırmış acele adımlarla yürüyordu. Mergen sırtını duvara yasladı ve Alastair’i kaftanından tutup geri çekti.
Alastair bir şey diyecek olduysa da Mergen’in gözlerindeki keskin ifadeyi görünce susmayı tercih etti. Yanlış giden bir şeyler vardı.
‘’Bilitzna!’’ Mergen dişlerinin arasından sessizce tısladı. Alastair’in kaftanındaki elini o kadar sıkmıştı ki eklemleri beyazlamıştı. Gözleri fıldır fıldır bakıyor, kafasındaki çarklar hızla dönüyordu. En sonunda Alastair’i peşinden sürükleyerek tavernanın köşesine doğru çekiştirdi ve kafasını köşeden gizlice uzatıp Lev’in onları fark edip etmediğine baktı. Lev onları fark etmemişti ve titreyerek yürümeye devam ediyordu.
‘’Ellerini uzat.’’ Mergen Alastair’e döndü. Alastair ona anlamadığını belirten bir bakış attığında ise Genç Prensin ellerini sertçe yakaladı ve karnının önünde -avuçları yukarıya bakacak şekilde- birleştirdi.
‘’Neler oluyor?’’ Alastair fısıldadı ama Mergen ona cevap dahi vermedi. Bunun yerine derin bir nefes aldı ve genç prensin ellerine tek ayağını basarak Taverna’nın çatısına büyük bir çeviklikle zıpladı. Parmakları çatının yağmur borularına sıkıca tutunmuştu.
‘’Ne duruyorsun itsene!’’ Mergen Alastair’e çıkışınca Alastair iç geçirerek Mergen’i yukarıya doğru ittirdi. Nefesi tıkandıysa da bunu belli etmemeye özen göstermişti. Mergen ondan bir kafa uzun ve oldukça ağır bir adamdı ama Alastair zorlandığını yüzüne yansıtan birisi hiç olmamıştı.
Mergen çatıya tırmandıktan sonra eliyle borulardan birine sıkıca tutundu ve neredeyse vücudunun yarısını aşağı doğru sarkıttı.
‘’Hadisene be!’’ Alastair’e fısıldayarak bağırırken elinin tekini havada şöylesine bir salladı. Alastair önce ana yolun tarafına bir bakındı sonra ise duvardan birkaç adım geri attı. Yeterince uzaklaştığına emin olduktan sonra hızla koştu ve duvardan zıplayarak Mergen’in elini yakaladı. Mergen onu borulara ulaşacağı kadar yukarı çektikten sonra ise kendi başına çatıda Mergen’in yanında yerini aldı.
‘’Bizi buraya neden çıkarttın?’’ Alastair sorusuna bir kez daha cevap almazsa Mergen’i çatıdan aşağı yuvarlayacağına karşı içinden yemin etti.
‘’Tuhaf olan bir şeyler var.’’ Mergen kısık sesle konuşurken çömelerek karlı çatıda Lev’i görebileceği bir noktaya ilerledi. Alastair yavaşça yaverini takip etti. ‘’Lev’in yürüyüşüne bak.’’ başıyla Lev’i işaret etti.
‘’Soğuktan üşüyor gibi gözüküyor.’’ Alastair gözlerini kısarak odaklanmaya çalıştı. Yaşlı adam üşüyor gibi görünüyordu ve açıkça sarhoştu.
‘’Hayır.’’ diye düzeltti Mergen. ‘’Diz kapaklarına bak, topuklarını nasıl yere tam basmadığına. Bu ahmak birisinin silahlanması. Hançerlerini yanlış koyduğu için düzgün yürüyemiyor olmalı.’’ Mergen mırıldandı. ‘’Ellerini nasıl kollarının altına koyduğuna bak.’’
Alastair gittikçe yaklaşan yaşlı adamı inceledi. ‘’Bir şeyler tutuyor.’’ dedi en sonunda.
‘’Doğru.’’ Mergen’in dudağı ufak bir gülümsemeyle hafifçe yukarı kalktı. Hızlı öğrenen bir öğrencisi olması ona her defasında yeni bir gurur veriyordu. ‘’Nasıl bir şeyler?’’
‘’Hançer?’’ Alastair cevabından emin değildi.
‘’Çıkan dumana odaklan, sıcak bir şeyler tutuyor.’’ Mergen kafasını yavaşça Alastair’e doğru eğdi. Hareketiyle siyah buklelerinden birisi gözlerinin önüne doğru düşmüştü.
‘’Isı taşı.’’ dedi Alastair. ‘’Hava oldukça soğuk, bunda tuhaf olan şey ne?’’
‘’Lev gibi birisinin kendi parasıyla ısı taşına sahip olması. Tuhaf olan bu.’’ Mergen huysuzca yerinde kımıldadı. Alt tabaka soyluların dahi almakta zorlandığı bu kalıntının bir köylünün eline geçmesi oldukça tuhaftı. Isı taşları, Krallıklar Dönemi öncesinde üretilmiş bir tür araçtılar. Üzerlerinde bulunan imparatorluk rünleri okunamıyor, dolayısıyla artık bunlardan üretilemiyordu. Aletin çalışma mekaniği oldukça basitti, hava ne durumda olursa olsun asla ısısını kaybetmiyordu. Ve bu ısı taşları hakkında bilinen tek şeydi.
Alastair sadece başını hafifçe sallamakla yetindi. Cam mavisi gözlerini Lev’in üzerine dikmiş, başka kaçırmış olabileceği detayları arıyordu. Yaşlı adam nereden geldiği belli olmayan, oldukça pahalı ve nadir bir aleti elinde tutuyordu ve vücudunda acemice yerleştirilmiş hançerler gizliydi. Ancak Lev’in daha yakına gelmesiyle fark ettiği detayla şaşkınlığına engel olamadı.
Mergen dişlerini gıcırdatarak bir küfür savurdu. İki eli de önünde yumruk olmuştu ve gözlerini Lev’in üzerinden çekmiyordu. Orta yaşlı adamın suratı taze tırnak izleriyle kaplıydı ve sol gözünü açamıyordu. Üstündeki kıyafetler yer yer ıslaktı ve pantalonunun ipleri yarım yamalak bağlanmıştı. İşlediği suç açıkça Mergen’in gözlerinin önünde duruyordu.
‘’Bekle.’’ dedi Alastair. Sakinliğini koruyup Mergen’i kolundan tuttu ve aşağı çekti. O ana kadar Mergen ayaklanmaya başladığını bile fark etmemişti; hissettiği öfkeden adeta gözleri dönmüştü.
‘’Başkaları yaklaşıyor, bak.’’ Alastair eliyle gölgelerin arasına karışmış figürleri gösterdi. Bu kişiler dikkatli gözlerle zor seçilen, iyi saklanmış kimselerdi. Mergen burnundan derin bir nefes aldı ve içinden -bildiği tüm dillerde- ona kadar saydı. Bu onu sakinleştirmeye yetmemişti elbet ama duygularının kontrolü ele almasına engel olmuştu.
Gölgelerde saklanan kimseler tek tek sokağa çıktılar ve Lev ne olduğunu anlamadan onu inin yanındaki sokak arasına doğru sıkıştırdılar. İki kişi Lev’in omuzlarını tutarken birisi sakince konuşuyordu. Lev önce konuşmaya karşılık verdiyse de çok geçmeden onu tutan adamlara direnmeye başladı. İkili Lev’in bacaklarına vurup onu diz üstü çöktürdü. Isı taşı kollarının arasından düştü ve yerdeki karı eriterek büyük bir buhar bulutu yarattı. Ortaya çıkan bulut görüş alanını kısıtlıyor ve Mergen’in dudak okumasına engel oluyordu.
Adamlar Lev’i bilincini kaybedinceye kadar dövdüler. İçlerinden birisi ısı taşını yerden kaldırıp kaftanının içine sıkıştırdı ve tavernaya girdi. Diğerleri bilinci kapalı Lev’i sürüklemeye başlayınca Mergen Alastair’e baktı.
‘’Borçla ilgili birşey konuştular. Lev ödemekte başarısız olmuş ve yeterli mal bulamamış.’’
‘’Bir grup suçlunun kendi arasındaki ilişkisi. İlgilenmemiz gerekiyor mu?’’ Alastair soğuk bir sesle sordu.
‘’Bir grup suçludan daha fazlası gibiydiler. Bahsettikleri malın cansız olduğunu düşünmüyorum.’’
‘’Ne öneriyorsun? Peşlerine düşmeyi mi?’’ Alastair Mergen’e şaka yapmasını beklermişçesine baktı. Mergen sadece omuz silkmekle yetindi.
‘’Takip edeceksek hızlı olmalıyız. Yada hana girip başlarındaki adamı kıstırabiliriz.’’ Alastair Mergen’in cevabına gözlerini devirdi.
‘’Peki öyleyse. Önden buyur.’’
Mergen sakince çatıdan atladı, düşüşünü hafifletmek için kendi etrafında bir takla attı ve ayaklanıp kaftanına yapışan karı silkelerken sırıtarak Alastair’e baktı. Alastair Lev’i götüren adamların hala takip edebilecekleri bir yakınlıkta olup olmadığını kısaca kontrol etti. Adamlar takip edebilecekleri bir mesafedelerdi ama oldukça hızlı hareket ediyor ve gözle takip edilmesi zor yolları seçiyorlardı. Alastair parmağını suratını kapatan eşarbına taktı ve onu aşağı indirerek çenesini açığa çıkardı. Ağzından derin bir nefes verdikten sonra ise en başta çatıya tırmanmak için kullandığı borulara tutunarak aşağı sallandı ve kendisini yere bıraktı. Amatörce atlayışının ardından tüm ağırlığı ayakları yere değer değmez dizlerinde birikti ve çok uzun süre ayakta duramadan yere düştü. Mergen karnından gelen bir kahkaha ile güldü ve ayağa kalkmasına yardım etmek için Alastair’e elini uzattı. Genç Prens homurdanarak kendisine uzatılan eli kabul etti ve Mergen’in arkasından adamları takip etmeye başladı.
Takipleri çok uzun sürmemişti. Karmaşık yollardan ve kestirmelerden ilerleyen adamları takip etmek her geçen saniye kolaylaşmıştı çünkü Mergen de Alastair de gittikleri yere oldukça aşinalardı. Saray’ın doğu kapısının önünde iki muhafız adamları karşıladı. Birisi Lev’i onlardan alıp bir el arabasının üzerine taşırken diğeri içi muhtemelen para dolu olan bir keseyi adamlara uzattı.
‘’Saraydan uzak durun.’’ Mergen Lev’in kelimelerini bir fısıltıyla tekrar etti. Alastair ustasına; yaverine sorgulayan gözlerle baktı. Mergen ise gözlerini adamlardan ayırmamış, neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu. Ödemesini alan ikili uzaklaşırken ve muhafızlar el arabasını saraya taşırken Alastair’i kolundan yakaladı ve ona kendisini takip etmesini işaret etti.
Genç Prens ve yaveri doğu kapısından sessizce içeri süzüldüler. Vücutları duvara yakın, adımları sessiz önlerinde ilerleyen iki muhafızı takip ettiler. Mahzene giden koridorun önünde muhafızların durmasıyla Mergen Alastair’e beklemesini işaret etti ve ne yaptıklarını görmek için duvarın köşesine ilişti. Muhafızlardan birisi duvardaki taşlardan birkaç tanesine vurdu, vurduklarından bazılarını ittirerek duvarın içine doğru çevirdi ve elini bu boşluklardan sokarak taştan yapılma gizli kapıyı ıkınarak açtı. Mergen yavaşça gerileyip Alastair ile birlikte tünelleri hızlıca terk etti. Doğu kapısından çıktıktan ve daha önce saklandıkları yere tekrar vardıktan sonra Alastair’e döndü.
‘’Babana karşı bir komplo kuruluyor olabilir.’’ dedi tek nefeste.
‘’Ne saçmalıyorsun sen öyle?’’ Alastair yüzünü ekşitti.
‘’Mahzen koridorunda gizli bir kapıyı açtılar,’’ diye açıkladı Mergen ve hızla ekledi. ‘’Bizim bildiklerimizden değil. Nereye vardığını henüz bilmiyorum ama öğreneceğim.’’ Alastair kaşlarını çattı. Mergen’in ondan kurtulmaya çalıştığını anlayacak kadar onu iyi tanıyordu.
‘’Ben de geliyorum Mergen.’’ dedi ciddiyetle.
‘’Prensim, geç oldu. Odanıza çekilip dinlenin. Sabahın ilk ışığıyla raporunuzu size bizzat teslim ederim.’’
‘’Mergen-’’
‘’Alastair.’’ Mergen bir baba tonlamasıyla Prens’i susturdu. ‘’Neyle karşılaşacağımı bilmiyorken seni oraya sürüklememi bekleme benden.’’
‘’Bana karşı gelmeye kalkışma,’’ Alastair sakince uyardı. ‘’Ben de geliyorum, dedim. Bu bir rica değildi.’’
Mergen uzunca Alastair’e baktı, geri adım atmasını beklediği açıktı. Alastair tek kaşını kaldırdı ve Mergen’e meydan okuyan bir gülümseme attı. Mergen pes edip kafasını tek hareketle onaylarcasına aşağı salladı ve Alastair çenesine indirdiği eşarbını burnunun üstüne kadar geri çekti. Burnu üşümüştü ve sırıtmasına engel olamadığını Mergen’e göstermek istemiyordu.
Muhafızlar kapıdan geri çıktıklarında Alastair Mergen’e döndü.
‘’Ee, şimdi napıyoruz? Nöbet saatini mi bekleyeceğiz, onları yakalayacak mıyız yoksa başka bir kapıdan mı geçeceğiz?’’
‘’Yanımdan ayrılma yeter.’’ Mergen huysuzca Alastair’i susturdu. Mergen Alastair’in dediği gibi başka bir kapıdan geçmeyi düşünüyordu. Saraydaki tüm tüneller bir şekilde birbirlerine bağlılardı ve Mergen tüm bu bağlantıları avucunun içi gibi biliyordu. Bir tanesi hariç. Alastair ile önce güney kapısına yöneldiler. Mahzen koridoruna en yakın geçiş buradaydı. Hızlı bir kaçış durumunda yakında bulunan Alastair’in odasında da saklanabilirlerdi. Güney kapısından büyük bir rahatlıkla geçtiler ve boş koridorları hızla aştılar. Mahzen koridoruna girdiklerinde Mergen dönen taşları bulmak için muhafızı taklit ederek taşlara parmaklarını vurdu. Tok ses çıkaran taşları ittirerek çevirdi ve açılan boşluğa ellerini geçirip kapıyı oynatmayı denedi. Muhafız kapıyı açarken ıkınmakta haklıydı, kapı oldukça ağırdı.
Alastair Mergen’e çekilmesini işaret edip kapıyı ter dökmeden açtı. Kapının arkası karanlıktı ve kötü kokuyordu. Eğer içeri girerlerse köşeye sıkışma ihtimalleri vardı ama tereddüte düştüğü an Mergen’in onu odasına kışkışlayacağını bilmek Alastair’i ilk adımı atması için cesaretlendirdi.
Mergen onu başıyla onaylayıp eşikten geçti ve Alastair’in kapıyı kapatışını izledi. Tek ışık kaynakları olan çevrilmiş taşlar yerlerine geri oturtulunca ikili karanlığa gömüldüler. Alastair gözlerinin kapalı olmadığından emin olmak için kirpiklerini oynattı, burnunun ucunu dahi göremiyordu.
Mergen ellerini önünde tutarak ve ayağını sürüyerek biraz ilerledi. Havasız, dar bir koridorun içindeydiler. Karanlığın derinliklerinden çürük, o an hatırlayamadığı ama anıları çok da uzak olmayan tanıdık bir koku yükseliyordu. Yer ayaklarının altından kaybolduğunda Alastair duvarlara sıkıca tutunarak kendisini durdursa da Mergen merdiven olduğunu anladığı basamakları inmeye başladı. Adımları temkinli olmasına rağmen Alastair’in takip edebileceğinden daha hızlıydı. Durup Alastair’in ne kadar geride kaldığını anlamaya çalıştı ama ne karanlıkta görebiliyor ne de dar duvarlardan seken nefes seslerinden emin olabiliyordu. Elini kaftanının cebine attı ve cebinden ışık saçan bir kalıntı çıkarttı. Yumurta büyüklüğündeki taş avucunun içine tam oturan, üzeri eski yazıtları andırmayan, hatta sembolden daha çok resimle çizilmiş gibi duran turuncu çizgilerle basamakları aydınlatıyordu.
Mergen taşı kaldırıp Alastair’in önündeki basamaklara ışık tuttu ve Genç Prens’in ona yetişmesi için bekledi. İndikleri her basamakta sıcaklık artıyor, çürük kokusu yoğunlaşıyordu. Ter damlaları Mergen’in kaşından süzülüyor, midesinden acı bir sıvı sık sık yükselip boğazını yakıyordu. Tek elini cebine atarken Alastair’in durması için diğer elini kaldırdı. Cebinden içi kuru karanfil dolu bir bez parçası çıkarttı ve eşarbıyla tekrar kapatmadan önce burnuna bunlardan tıkıştırdı. Dişlerinin arasında bir tanesini ezerken bezi Alastair’e uzattı.
‘’İhtiyacın olacak, bana güven.’’
Alastair karanfil dolu bezi Mergen’in elinden kaptığı gibi burnuna ve ağzına geriye kalan tüm karanfil kurularını tıkıştırdı ve sadece gözleri açık kalacak şekilde yüzünü güzelce kapattı. Merdivenin sonuna geldiklerinde ikisinin de ağızları uyuşmuş, koku duyuları körelmiş haldeydi.
Mahzenin en az üç katı büyüklüğünde bir odadalardı. Ellerindeki ışık taşının ışığı ne duvarlara ne de tavana ulaşıyordu. İçeride en ufak bir havalandırma dahi yoktu. Odadaki hava durgundu. İçerisi düzensizdi. Alastair yanlarından geçtiği tahta tabureler, demir zincirler ve devrilmiş masalara baktı. Ataların döneminden kalma bir işkence odasına benziyordu. Kolluklarında kilit bulunan tahta sandalyeler, zincirli yataklar, tavandan sarkan kelepçeler ve duvara monte edilmiş prangalar… Alastair bir an için ölü birisine ait olduğundan emin olduğu bir ayak gördü ve kafasını çevirdi. Zincirlerini çekiştiren, acıyla yalvaran ölülerin seslerini hayal edebiliyordu. Bir mezarda dinlenme hakkına erişememiş tüm ruhlar için Alaz’a dua etti. Odada ilerledikçe ruhsuz bedenlerin sayısı artıyordu. Her defasında bakışlarını yere eğiyor, iç içe geçen taşların arasında oluşan yosunları inceliyordu. Mergen durunca Alastair de durdu. Kafasını kaldırdı ve hareketsiz kesilmiş adama sorgulayan gözlerle baktı.
Mergen’in bakışları bileklerinden zincirlenerek havada duran kadın silüetine kilitlenmişti. Kadının belinden yukarısı net gözükmeyecek kadar ışıktan uzakta, yukarıda asılıydı. Alastair gözlerini kısarak net görmeyi denedi, onu çeken tanıdık bir his ensesini gıdıklıyordu. Ne kadar denerse denesin gözlerini kısmak karanlıkta daha iyi görmesine yardımcı olmayacaktı; bu yüzden uzanıp Mergen’in elindeki ışık taşını aldı. Taş beklediğinden daha soğuktu ve eldiveninin altındaki derisini karıncalandırıyordu. Kolunu kaldırıp kadının vücudunu aydınlattı. Beli bir bez bebek gibi sıkılmış, kaburgaları kırılmıştı. Kanı giydiği geceliğinin üzerinde kurumuştu. Alastair şaşkınlıktan yanlışıkla dişlerinin arasına sıkıştırdığı karanfilleri yuttu. Kadının geceliği inanılmaz bir şekilde annesine hediye ettiği Mir İpeği geceliklere benziyordu. Kan lekesi tüm desenleri yutmuştu ama Alastair tüm kanın altında yatan çiçek desenlerini seçebiliyordu.
‘’Evlat-’’ Mergen ona seslendi ama kulakları duymayı kesmişti. Tek duyabildiği kendi nabız sesiydi.
Gözleri kontrol edemediği bir şekilde; Mergen’in ona öğrettiği şekilde her bir detaya tutunmaya başladı. Kadının bileklerinde bulunan benleri saydı, üzerindeki geceliği inceledi ve üzeri ışığını yitirmiş donuk mavi gözlere baktı. Kadının burnu kırıktı, suratında neyden kaynaklandığını bilmediği girinti çıkıntılardan tanınamayacak haldeydi. Ama Alastair tanımıştı. Karşısındakinin annesi olduğunu anlaması için hiçbir kanıta ihtiyacı yoktu.
Elinden ışı taşını düşürdü ve geriye doğru sendeledi. Tüm vücudu nasıl çalışacağını unutmuş ve kilitlenip kalmış gibiydi. Başı dönüyordu. Midesi bulanıyordu. Gözleri yanıyordu. Kusmak istiyordu. Dün defnedilen annesinin cesedi nasıl olurdu da sarayın bilinmedik bir mahzeninde asılı durudu? Hastalıktan ölmüş annesi işkence görmüş gibi duruyordu. Cesedine bakacak olursa ölümü yeni değil, aylar öncesinden gerçekleşmişti. Cesedine bakacak olmak… Alastair kendi ayaklarının üzerine kusmadan önce suratındaki eşarbı zorla aşağı indirdi.
Neler oluyordu? Kafası karışmıştı ve hasta hissediyordu. Hiçbir şeyi anlamıyordu. Annesinin hatırası adına bir tavernaya gitmişti ve şimdi sarayın gizli bir odasında onun cesedini buluyordu. Neler oluyordu? Babası ona nasıl bunlardan bahsetmezdi? Onun haberi olmadan sarayda birşeyler dönmesinin imkanı yoktu. Babasının tüm bu olanlardan kesinlikle haberi vardı. Olmak zorundaydı. Tüm bunların bir açıklaması da olmak zorundaydı ama Alastair’in aklına bir tanesi dahi gelmedi. Hiçbir neden bunları açıklamaya yetmezdi.
Mergen Alastair’in sırtını sıvazlamaya devam etti. Diğer eli kolunu sıkıca tutmuş, onun yere düşmesine engel oluyordu.
Alastair yağmurlu günlerde ateşin önüne kıvrılır, burnunu korku romanlarına sıkıştırırdı. Şimdi ise okuyabileceklerinden çok daha korkunç bir anın içinde sıkışıp kalmıştı. Cehennem bu olmalı, diye düşündü. Mergen’in onu çekiştirirken ne dediğini anlayamadı, adeta farklı bir dilde konuşuyordu.
Alastair tüm gördüklerini yalanlamak istedi. Bir kabustan uyanacağına tamamen kendisini inandırmıştı. Mergen’in onu odasına kadar sürüklemesine izin verdi. Anlamıyordu. Etrafında dönen hiçbir şeyi anlamıyordu. Mergen onu merdivenlerden çıkartırken, ağır kapıyı ıkına ıkına açarken durup baktı. Aldığı nefeste boğuluyormuşçasına elleri boğazına gitmişti. Nefes alamıyordu. Ciğerleri acıyordu.
Koridorları geçtiler. Mergen Alastair’in suratını örten eşarptan kurtuldu ve onu odasına itekledi. Ona içmesi için uzattığı suyu Alastair elinin tersiyle iteklerken gözlerinde kıvılcımlar çıkmaya başlamıştı. Mergen’in elleri titriyordu. Nefes almak onun için de zorlaşmıştı. Suratındaki eşarbı hışımla çıkartıp ışık taşıyla beraber cebine tıkıştırdı. Ağzındaki karanfilleri yere tükürdü ve titreyen elleriyle saçlarını düzeltti. Ciğerlerini derin nefeslerle doldurdu. Alastair olmasa kafayı sıyıracağından emindi. Gözlerini kırpıştırdı, Genç Prens’e gözkulak olmalıydı ama dizleri titriyordu.
Mergen yatağın üzerine yenilgiyle çökmüş Alastair ise odada bir ileri bir geri yürüyordu. Şafağa saatler kalmıştı. Genç Prens’in elleri saçlarını çekiştiriyordu. Sinirliydi; kızgındı. Aldatılmış olmanın hissiyatını kalbinde taşıyordu. Tüm bunlardan babasını sorumlu tutmak istemiyordu. Başka bir yolu olmalıydı, başka bir cevabı. Babası annesini nasıl öldürebilirdi ki? Bunu düşünmesi dahi yanlış hissettiriyordu. Mantığıyla çatışsa da, kendisini kandırmak için çabalasa da başka bir yol göremiyordu. Babası sevgi dolu bir adamdı; ailesine son derece bağlı iyi bir insan. Ve aynı zamanda bir kraldı. Şu anda içinde bulunduğu sarayın kralı. Mahzeninde yüzlerce cesedin bulunduğu sarayın…
Anıları zihninde parladı ve Alastair’in boğazından bir hıçkırık yükseldi. Gördüklerini istese de unutamayacağının farkındaydı. Midesi yanıyordu. Kusmak istiyordu. Gözlerini kapattıkça gördükleri netleşiyordu. Tüm bunlar yanlıştı. Gerçek değildi, bugün yaşadığı hiçbir şey gerçek değildi.
Babası cenazeye katılmasına bu yüzden mi engel olmuştu? Annesini görmesine engel olmak için. Alastair’in adımları yavaşladı. Tüm hayatı gözlerinin önünde bir nehir gibi akıyordu. Babası iyi bir adamdı. Merhametli ve güleryüzlü. Ama annesine daha önce hiç gülümsememişti. Alastair duvara toslamış gibi birden durdu. Bunu yeni fark ettiğine inanamıyordu! Babası annesine daha önce hiç gülümsememişti. İkisini bir arada gördüğü zamanları hatırlamaya çalıştı ama aklına tek bir an gelmiyordu. Annesi babasına hiç adıyla seslenmemişti. Zorunda kalmadıkça asla aynı odada bulunmamışlardı bile! Annesi pek gezmezdi. Doğru, sık sık şehre inerdi ama sarayda bulunduğu süre boyunca odasını neredeyse asla terk etmezdi. Alastair’in nefesi boğazını tıkadı. Annesini son görmesinin üzerinden aylar geçtiğini fark etti. O nasıl olurdu da annesini bu kadar uzun süre görmezdi? Hafızasında bir sorun olmalıydı, annesini görmeyeli… Hayır.
Alastair dizlerinin üstüne çöktü. Bu gerçek olamaz, bu gerçek olamaz, bu gerçek olamaz…
Mergen Alastair’i omuzlarından sıkıca kavradı. Genç Prens’in gözleri kızarmış, şişko yaşlar soluk yanaklarından süzülüyor ve yere damlıyordu. Alastair’in gözlerinde dehşet vardı. Acı. Parmaklarını etine bastırarak Mergen’in onu tutan bileklerine tutunmuştu. Nefes alamıyordu. Tüm oda dönüyordu. Kalbi aynı anda birçok yerden bıçaklanıyordu. Kanı damarlarında kaynıyordu. Bu hissin başka bir açıklaması olamazdı. Alastair ölüyor olmalıydı!
Mergen Alastair’i omuzlarından sarstı.
Alastair’in Mergen’e bakan gözleri saatlerdir ilk kez onu gördü. Yüzü acıyla çarpıldı. Mergen öğretmişti, Mergen ona detayları görmeyi öğretmişti. Annesi’nin cesedi gözlerinin önüne geldi, ölümü yeni değildi. Üzerindeki hiçbir iz taze değildi. Alastair hıçkırarak kafasını Mergen’in göğüsüne bastırdı. Babası annesini öldürmüştü ve üzerinden aylar geçmişti. Alastair ne annesinin yokluğunu fark etmiş, ne de babasının bir katil olduğunu anlamıştı.
‘’İzin veremem.’’ Alastair’in dalgın gözlerinden bir karartı geçti. Karar vermişti. Acısını saklayacak ve zamanı gelince acısını yaşamak için kendisine izin verecekti. Şimdi değil; şu an değil; zamanı gelince. Şimdi yapması gereken sorumluluk almaktı.
‘’Daha fazla acıya sebep olmasına izin veremem. Bir yalancının halkıma eziyet etmesine izin veremem. Anneme,’’ derin bir nefes aldı. ‘’Anneme yaptıklarını tekrarlamasına izin veremem.’’
‘’Bütün bunları bir günde yapamazsın Pam’oshinck. Karşındaki bir kral.’’
‘’Ve ben de onun oğluyum.’’ Alastair kararla Mergen’e baktı. Mergen’in alnı endişeyle kırıştı. Mardok gibi bir krala bir prensin gücü yetmezdi, ona engel olmanın tek yolu onu altetmek olabilirdi; krallığı elinden almak.
‘’Kan düellosu.’’ Mergen fısıldadı. Alastair kafasını salladı.
Mergen’in kaşları endişeyle büküldü. ‘’Kral’a öyle hemen meydan okuyamazsın, bu delilik.’’
‘’Sarayda bir mezarlıktakinden daha fazla ceset olması kadar değil,’’ Alastair dişlerini sıktı. ‘’Annemin,’’ derin bir nefes, ‘’-annemin.’’ Alastair’in gözleri tuttuğu gözyaşları ile yandı. Kafasını iki yana sallarken göğüsü hızla inip kalkıyordu, sesi bir fısıltıdan farksızdı. ‘’Hiçbir şey yapmadan duramam.’’
‘’Ateşten korkan kavak tüyünü erken sular.’’ Mergen yüzünde anlaşılması zor bir ifadeyle uzunca Alastair’e baktı.
‘’Yanmaktan korkmuyorum.’’ dedi Alastair. Gözlerinde kararlılık vardı. ‘’Bu hikayede yanan ben olmayacağım.’’
Mergen hazırlanması gerektiğini söyleyip Alastair’i düşünceleriyle yalnız bıraktı. İçinde küçük bir parça son dakika da olsa pes etmesini umut ediyordu. Alastair usta bir silahşördü. Gördükleri arasında en iyisi. Birçok silaha yatkınlığı vardı ve kılıç kontrolü ölçülemezdi. Mardok’a karşı en ufak bir kazanma şansı olan birisi varsa bu kişi Alastair’di.
Genç Prens küvet niyetine kullandığı fıçının içinde oturmuştu. Küvete sığmayan bacaklarına sarılmış, kalbini yatıştırmaya çalışıyordu. Soğuk suda ıslanan saçları omuzlarına ve sırtına yapışmıştı. Kafasında yaşanacak olan düellonun olası senaryolarını kuruyor, yapacağı her bir hamleyi tek tek büyük bir dikkatle düşünüyordu. Babasıyla defalarca talim yapmıştı, talim yaptığından daha fazlası onu izlemişti. Neyle karşı karşıya olduğunu biliyordu. Yarın güneşin doğuşunu göremeyebilirdi; başarısız olup devamı gelecek ölümlere engel olamayabilirdi; mahzendeki maktulların ruhlarını kurtaramayabilirdi; hiç aşık olmadan sonsuzlukta kayabilirdi.
Ekolular Alaz’a inanırdı. Her Ekolu içinde Alaz’ın kıvılcımını taşırdı. Öldüklerinde ruhları tutuşur, atalarının yanında, gökyüzünde yerlerini almak için yükselirlerdi. Alastair henüz kendi ikiz kıvılcımını bulamamıştı. Yarım kalan ruhunun sonsuz gökyüzünde kaybolmasından korkuyordu. Bir gün sönüp gideceğinden; sonsuzluğun onu yutacağından…
Uyumadan önce yıldızları izlemeyi severdi. Atalarının ona yol göstermesi için onlara dua eder, kendisinden önce gelenlerin hikayelerini tahmin etmeye çalışırdı. Hergün mutlaka bir yada iki tane kayan yıldız görürdü. Acaba onların arasında annesi de var mıydı? Onun yükselişine tanık olmuş muydu? Annesi kendisini tanımadığı için Alastair’e kızmış mıydı? Tek başına olduğu için korkmuş muydu? Babası annesinin -ve birçoğunun- elinden sonsuzluğu çalmıştı. Sıradaki kendisi mi olacaktı?
Alastair sudan çıktı. Düşünmek boşunaydı. Aklını doldurmamalı ve hedefine odaklanmalıydı. Tek yapması gereken kazanmaktı. Kazandıktan sonra geri kalan vaktini düşünerek harcayabilirdi. Ağlayabilir, yas tutabilir yada unutmayı tercih edebilirdi. Buna vakti geldiğinde karar vermeliydi.
Saçlarını sıkıca ördü, teninden daha dar gelen içliğini giydi ve üzerine deri zırhını geçirdi. Deri botları bileklerinin üstüne kadar sıkıca düğümlenmişti. Siyah pelerinini omuzlarına atarken odasını terk etti. Koridorları hızla yürüyor bir yandan da pelerinini bağlıyordu.
Doğu merdivenlerini hızla indi ve şövalyelerin idman sahasına kadar hızını hiç kesmedi. O geldiğinde saray gardiyanlarının bir kısmı ve bölük liderleri çoktan Mardok’la birlikte antrenmana başlamışlardı. Alastair’in kalbine sakin kalması için yalvardı. Mardok kendisini fark edip antrenmanı durdudu. Alastair boynunu eğmeden babasının karşısında durdu. Kuru kar ayağının altında gıcırdıyordu.
‘’Kral Mardok,’’ Nabzı yanaklarını ısıtır, nefesi havada asılı kalırken gür bir sesle babasına seslendi. ‘’İşlediğin günahların kefaretini ödemen için sana şans sunuyorum.’’ Mardok alaycı bir ifade ile Alastair’e baktı. Askerlerin hepsi dikkat kesilmişti. Kimi merak, kimi ise küçümseyici bir ifadeyle ona bakıyordu.
‘’Ne saçmalıyorsun sen?’’ Mardok gülerek sordu.
‘’Sana kan düellosuyla meydan okuyorum.’’ Alastair çenesini kaldırdı. Buz mavisi gözlerinde keskin bir bakış vardı. ‘’Tahtını bırak ve günahlarınla yüzleş.’’
‘’Alastair!’’ Mardok bağırdı. ‘’Sen ne saçmaladığını sanıyorsun?! Oyunu bırak-’’
‘’Suçlarını kabul et!’’ Alastair’in omuzları sarsıldı. ‘’Alaz’dan ayırdığın ruhlar için af dile. Annem için af dile.’’
Mardok’un çenesi kasıldı, göğüsü şişti ve omuzları yükseldi. Çatılan kaşlarının gölgesi gözlerine düşmüş, bakışları kararmıştı.
‘’Peki öyleyse.’’ dedi soğuk bir sesle. Kafasını çevirip yere tükürdü ‘’Meydan okumanı kabul ediyorum Prens Alastair. Eğer isteğin annene katılmaksa sana yardım edeceğim.’’
Alastair omuzlarında hafif, arkası boş bir ağırlık hissetti. Bir anının hayaleti avuçlarını omuzlarına koymuş adeta ayaklarını daha sert basması için ona yardım ediyordu. Onu sıkıca saran parmakların varlığını hissettiğine yemin edebilirdi. Burnu soğuktan koku alamıyordu ama bir an annesine ait olan o şefkat dolu leylak kokusunu duymuştu. Kalbi göğüsünde tekledi. Annesinin varlığını yanında hissedebiliyordu. Gözleri buğulandı.
Güneş ufuk çizgisinde belirmeye başlarken pembe denilebilecek bir renk beyaz karı örtüyordu. Hayatının en güzel gündoğumu gözlerinin önünde gerçekleşiyordu. Yumurta sarısı güneş önce turuncuya kayıyor; turuncu pembeye; pembe mora ve oradan maviye çalıyordu. Bu renk cümbüşü bulutları da boyuyordu. Kafasını kardan çıkartan utangaç otların üzerleri buz tutmuştu. Ağaçların üzerinde biriken karlar bir kalın kaban misali onları sarıyordu. Alastair derin bir nefes aldı. Huzurun resmine iyice baktı. Göğü annesinin fırçasının boyadığından emindi. Omuzlarında sıcak avuçlarını hissediyordu. Çevresinde onu destekleyen tek bir kişi olmamasına rağmen Alastair yalnız değildi. Daha önce hiç olmadığı kadar bir bütündü.
Antrenmanlarında sık kullandığı takımını kuşandı. Sol koluna demir çerçeveli, ıhlamur odunundan yapılma bir kalkan takılıydı. Kalkanın bakımı yapılmamış deri kayışları çatlamıştı ve bileğini sıkıyordu. Sağ kolunda kılıcını tutuyordu. Tek elle kuşanması kolay, hafif metalden yapılma uzun bir kılıçtı bu. Mardok’un elindekinden oldukça daha kısaydı ve ağırlığı yarısı kadar yoktu. Ayaklarını açtı, diz kapaklarını hafifçe büktü ve kılıcının kabzasını gıcırdatana dek sıktı.
Alastair kazanacak olursa Eko’nun yeni kralı olacaktı; Mardok’un yaptıklarından habersiz halkı için bir tiran… Mardok’un kazanacağı bir senaryoyu Alastair aklına getirmemişti. Mardok’un kazanmasının onun için tek bir anlamı vardı, ölüm. Kanı, babasının zaten kana bulanmış ellerini daha fazla kirletemezdi. O da zorla bu dünyadan kopartılan yüzlerce kişiden sadece birisi olacaktı. Mardok’un yaptıkları gizli kalacak, günahları gökyüzünün dengesini bozup belki de dünyanın sonunu getirecekti.
Askerler bir sonraki kralın kim olacağına dair bir merakla Mardok ve Alastair’in etrafını sardılar. Mardok’un elinde kendi kılıcı duruyordu. Bu kılıcın normal bir insanın iki eliyle desteklemekte zorlanacağı bir ağırlığı ve kalkan kullanılmasını gerektirmeyecek bir genişliği vardı. Mardok tek eliyle kılıcını kendi etrafında bir kez döndürdü, iki, üç ve Alastair’in kafasını hedef alarak savurdu. Bunu yaparken vücudunda korkudan veya önlemden bir iz yoktu. Alastair’e gereken saygıyı göstermiyordu.
Alastair tek adımını geriye attı, omuzlarını sıktı, dengesini korudu ve hafifçe eğilerek gelen darbeyi kalkanıyla karşıladı. Mardok’un öylesine savurduğu kılıcının ağırlığı kemiklerini titretti. Mardok kılıcını kendine çekip tekrar vücudunun etrafında döndürdü. Gözlerinde ancak bir hayvanda bulunabilecek bir vahşiliğin parıltıları vardı. Alastair dişlerini sıktı, kendisini inceleyen Mardok’a bakışlarıyla karşılık verdi.
Babasının onu sınadığının farkındaydı. Kafasında aynı senaryoyu defalarca döndürmüştü. Kılıcını hafifçe kaldırdı ve topuzunu kalkanın metal kaplama kenarlarına vurdu. Gözlerini babasından ayırmıyordu. Kılıcını tekrar kaldırdı ve tekrar kalkanına vurdu. Belirli bir ritimde, gittikçe artan bir kuvvetle buna devam etti. Mardok’un suratındaki eğlenen ve kendine güvenen ifade her saniye kayboluyordu. Mardok’un kılıcını sıkmasıyla kolundaki kaslar kasıldı. Alastair öne atıldı. Kılıcını iki eliyle kavramıştı. Vuruşunu yapmak için kollarını kaldırdı ama yeterince hızlı değildi. Mardok yana çekildi ve Alastair’in kılıcı havayı kesti. Gözleriyle babasını takip etmeye çalışsa da yere düşmeden önce gördüğü son şey kendisine doğru atılan tekmeydi. Tepki verecek vakti yoktu. Kalkanıyla kaburgalarını hedefleyen ayağı durdurmayı denediyse de kendisini yerde buldu. Düşmesinin hemen ardından kafasını hedefleyen darbelerden kurtulmak için yerde üç kez yuvarlanmak zorunda kaldı. Mardok mola vermiyor, kan dökmek için acele ediyordu.
Alastair’in ayağa kalkmak için vakit yaratmaktan başka çaresi yoktu. Bir sonraki darbeyi kalkanıyla tutmayı düşündü. Sol kolunu kendisine siper ederken kılıcıyla Mardok’un baldırını çizebilirdi.
Yerde yuvarlanmasını durdurup hızla kalkanının takılı olduğu kolunu kaldırdı. Kılıcın üzerindeki ağırlığını hissetmeyi beklemeden uzanıp babasının bileğini çizmeyi denedi. Mardok’un kılıcı kalkanını bir dal parçasıymışçasına yarıp Alastair’in bilek kemiğine saplandı.
Genç Prens acıyla uludu. Mardok kılıcını çekip geriye iki adım attı, bileklerindeki kesit çok derin değildi. Alastair hızla ayağa kalkıp tekrar pozisyon aldı. Sıcak kanı dirseğinden damlıyor, ensesinden ve alnından terler boşalıyordu. Gözlerinin önünde noktalar beliriyor, yer ayağının altında hareket ediyordu. Dengesini sağlamakta zorlanırken kılıcını bir tur çevirdi. Acısını göz ardı etmek zordu ama devam etmesi gerekiyordu.
Mardok ve Alastair dans eder gibi hareket etmeye devam ettiler. Birbirlerine değdikçe çınlıyan kılıçlar birbirlerinin üzerinde kayıyor, sekiyor ve bazen balçaklara takılıyordu. Omzunu hedefleyen bir darbeyi kılıcıyla tutmak isterken Mardok’un kaba gücüne tamamen direnememiş, kılıcın etini kesmesine izin vermek zorunda kalmıştı. Benzer kesikler kollarında ve bacaklarında da bulunuyordu.
Mardok -tıpkı kılıçları gibi- Alastair’den uzun ve güçlüydü. Alastair her bir darbesine karşılık verebiliyordu ama gücü bu darbelerin hiçbirini tamamen durdurmaya yetmiyordu. Genç Prens’in gözlerindeki ışk buna rağmen sönmemişti. Şu ana kadar Mardok’a verebildiği tek zarar bacaklarındaki iki ince kesikti ama buna rağmen suratında kararlılıktan başka hiçbir ifade yoktu.
Her şey tam olarak Alastair’in planladığı gibi ilerliyordu. Bu düelloya başlarken zarar görmeden çıkamayacağının farkındaydı. Kavgayı yönetemiyordu. Rakibini bastırabilecek büyük bir güce de sahip değildi. Ama Alastair’in zihni kılıcından daha keskindi. O kavgaya yön verebiliyordu. Karşısındakini -bu durumda Mardok’u- istediği konuma sokuyor ve bunu fark ettirmeden yapıyordu.
Kılıçları çarpışmaya devam ederken Alastair Mardok’un etrafını çevrelemeye başladı. Düello ne kadar uzarsa kazanmaya o kadar uzaklaşacaktı. Mardok kendisinden çok daha iyi bir durumdaydı ve Alastair’e karşı bir korkusu yoktu. Alastair’in ise tek ihtiyacı olan şey buydu.
Kolunu hedef alırmışçasına kılıcını kaldırdı ve Mardok savunmaya geçmek için kolunu kaldırırken kılıcının yönünü değiştirdi. Dizlerinin üstüne çöküp kılıcını kendisine doğru çekti ve tek harekette Mardok’un serçe parmağını yerinden kopardı. Mardok acıyla bağırırken kılıcının kabzasını Alastair’in burnuna sertçe geçirdi.
Alastair’in burnu kulaklarına ulaşmayan bir çatırtıyla kırıldı. İçinden buna değerdi, diye geçirdi. Mardok’u yenmesinin bir yolu yoktu; Mardok’u bir düelloda yenmesinin bir yolu yoktu. Tek şansı Kral’ın elinden kılıcını çalmaktı ama bunu yapamayacağını iyi biliyordu. Defalarca aklından geçirmişti; Mardok’un kılıcını çalması imkansızdı. Kılıç, kendisinin kuşanamayacağı kadar ağır ve büyüktü.
Alastair’in gözleri birkaç saniyeliğine karardı. Gözlerini kırpıştırarak Mardok’tan hızla uzaklaştı. Adımları sarsaktı. Yüzünde kanlı bir gülümseme vardı. Kirpiklerinin her bir kıpırtısında gözyaşları yanaklarından boşalıyordu. Mardok’un kılıcını çalamazdı ama kılıcını kullanmasına engel olabilirdi.
Kulakları çınlıyordu. Vücudu sınırına ulaşmıştı, son darbeyi vurması gerekiyordu. Mardok’un hiddetli kızarmış yüzü bağırırken ağzında toplanan kanı yere tükürdü. Babası onu daha önce hiç görmediği kadar sinirlenmişti. Ağzından tükürükler saçarak emirler yağdırıyordu ama Alastair’in çınlayan kulakları ne dediğini duymuyordu.
Alastair yavaş ama güçlü adımlarla Mardok’a yaklaştı. Kılıcını iki eliyle sıkıca kavradı ve içinden Alaz’a bir dua okurken bitirici vuruşu yapmak için kollarını kaldırdı. Mardok kılıcını savurmak için kaldırmayı denedi. Kabzası kandan kayganlaşmıştı. Sol eliyle destek olarak ağır kılıcını kaldırmaya çalışırken Alastair kılıcını indirdi.
Darbesi Mardok’un göğüsünü çizdi. Babasının kanı suratına sıçradı. Alastair’in kollarındaki güç gittikçe çekiliyordu. Nefesi göğüsünü ağırlaştırıyor, alnından akan soğuk terler gözlerini yakıyordu. Annesini aklına getirdi. Tıpkı onun gibi ölmeyi bekleyen, tutsak kalmış insanları…
Anıları gözlerinin önünden bir film gibi akıyordu. Unuttuğunu düşündüğü hatıralar iyi yada kötü, geçmişine ait her bir düşünce; her bir his onu kılıcını kaldırması için büyük bir güçle dolduruyordu. Alastair daha önce böyle bir ihanete hiç uğramamıştı. Daha önce ihanete uğramamıştı.
Dadısının ona hikaye sözü verip uykuyla onu kandırması, arkadaşı olacağını söyleyip aile ilişkileri adına ona yaklaşan soyluların çocukları, bahçede bulduğu yaralı kuşun iyileştirelecek yalanıyla ondan alınıp öldürülmesi… Alastair bir kral olarak yetiştirilmişti. Sarayın güvenliği içerisinde, onu asla incitemeyecek insanlar arasında. On yedi yaşına bir gün önce basmıştı, yetişkin sayılmasına sadece bir sene kalmıştı ama Alastair büyümemişti. Bir çocuktan farkı yoktu. Belki de bu sebepten babasının yaptıklarını hâlâ sindiremiyordu. Babası annesini öldürmüştü. Onu yalanlar ve hayallerden oluşan bir kafese kilitlemiş, kanatlarını kesmiş ve özgür olduğu yalanına inandırmıştı.
Alastair’in kolları havadayken tereddüt etti. Babasını öldürmeliydi; tek yolu buydu. Mardok bir kraldı. Tanrılara karşı gelmişti ve yozlaşmıştı. Alastair’in nabzı boynunda atıyoru. Kalbi, adeta kaburgalarını içeriden yumrukluyor ve ona yalvarıyordu. Alastair’in içinde bir yerde, küçük bir çocuk babasının affı için ona yalvarıyordu.
Alastair kılıcını indirdi. Mardok’un boynunu yerinden sökecek ve herşeye bugün bir son verecekti. Dudaklarında delirmiş bir gülümseme, yanaklarında hala akmaya devam eden yaşları vardı. Ensesinde ve bileklerinde hissettiği güçle dengesini kaybetti. Gözleri kararmadan önce gördüğü Mardok’un donuk bakışları onu korkuttu. Kılıcı Mardok’a dokunamadı. Askerler bileklerine ve ensesine yapışmış, onu yüzükoyun yere yapıştırmışlardı.
Alastair’in kararan gözerinin önünde Mardok’un ölümü geçti. Bir geyik ona ölümü getirecekti. Güzelliğiyle onu aldatacak ve en acı ölümü tatlı bir öpücüğün arkasına gizleyecekti. Mardok’tan geriye kıvılcımı dahi kalmayacaktı. Alastair’in nefesi boğazında tıkandı. Ölümün soğuk fısıltısını kulaklarında duydu. Görüşünü tekrar kazandığında ona uzatılan bir bezle kanamasını durdurmaya çalışan babasını gördü. Boynunu dikleştirmiş, Alastair’e bakıyordu.
Alastair onu tutan ellerden kurtulmak için debelendi ve kafası sertçe yere basıtırıldı. Mardok Kan Düellosu’nun kurallarını çiğnemişti. Askerlerden birisi Alastair’in saçını çekti. Kafasına dayanan bir bıçağın saçlarını kestiğini duyabiliyordu. Alastair bağırdı ve suratını yan çevirdi. Ondan saçlarını alıyorlardı! Kırık bir sesle dişlerinin arasından Mardok’a bağırdı.
‘’Alaz seni terk edecek. Ölümünün tadını alacaksın.’’
İhanet göğüsünü yakıyordu. Ve tadı; ağzındaki kan, suratının bastırıldığı çamurlu kardaydı.
1 note · View note
usnewsper-business · 9 months
Text
Crucial Market Factors: How to Make Smart Investments in 2024 #amazon #Apple #corporateearnings #currentevents #economicdata #economicgrowth #firstweekoftrading2024 #geopoliticaltensions #globalstockmarket #historicalpatterns #informeddecisions #investmentdecisions #investmentstrategies #marketindicators #marketstability #markettrends #oilprices #pandemic #portfolios #Recession #stockmarketperformance #techcompanies #uniquecircumstances #USmarket #yieldcurve
0 notes
Text
Secrets of S&P 500 Mean Reversion Strategy
Tumblr media
Discover the classical approach that uses IBS and RSI to navigate market fluctuations. Is this the key to more consistent returns?
0 notes
mortallychiefking · 3 months
Text
Lens Marketinde Tercih Edilen Ürünler ve Tüketici Eğilimleri
Lens market tercih edilen ürünler, kullanıcıların ihtiyaçlarına ve tercihlerine göre çeşitlenmiştir. Yumuşak lensler genellikle rahat bir kullanım sunar ve günlük, haftalık veya aylık değişim seçenekleriyle kullanıcıların tercihine göre seçilebilir. Gaz geçirgen (GP) lensler ise daha uzun ömürlüdür ve bazı durumlarda daha iyi görme kalitesi sağlar. Torik lensler, astigmatizması olan bireyler için düzelme sağlarken, multifokal lensler ise yaşa bağlı uzak-görme sorunu olanlar için idealdir. Renkli lensler ise hem görme düzeltmesi hem de kozmetik amaçlar için kullanılır ve farklı renk seçenekleriyle kullanıcıların stil ve kişisel tercihlerine hitap eder. Lens marketi, sürekli olarak yenilikçi teknolojiler ve gelişmelerle genişlemekte olup, kullanıcıların göz sağlığı ve görme düzeltmesi konusundaki ihtiyaçlarına karşılık vermek için dinamik bir şekilde ilerlemektedir.
0 notes
hamiltyum · 3 months
Text
Turkİsh BaklavanIn Geleneksel Malzemelerİ Nelerdİr?
Turkish Baklava Nereden Alınabilir?
Tumblr media
Turkish Baklava (Türk Baklavası) Türk mutfağının en ünlü tatlılarından biridir. İnce katlar halinde hamur ve ceviz veya fıstık içiyle yapılan bir lezzet şölenidir. Geleneksel Türk baklavası yapımı oldukça incelik gerektirir ve ustalık isteyen bir süreçtir.  Geleneksel tarif malzemelerinin arasında ince yufka, tereyağı veya sıvıyağ, iç harcı için ceviz veya Antep fıstığı, şerbet için su, şeker, limon suyu bulunmaktadır.  Geleneksel Türk baklavası, ince katları ve lezzetli iç harcıyla misafirlerinizi ve sevdiklerinizi mutlu etmek için mükemmel bir seçenektir. Turkish baklava sadece bir tatlıdan öte, Türk kültürünün önemli bir parçasıdır. Turkish baklava (Türk Baklavası) çeşitlerine bakmak veya satın almak için https://www.grandbazaarinturkey.com/ web adresini ziyaret edebilirsiniz.
Turkish Baklavanın Farklı Çeşitleri Nelerdir?
Turkısh baklavası, Türkiye'nin birçok şehrinde ve dünya genelinde birçok Türk marketinde bulunabilir. Birçok Türk pastanesi ve tatlıcıda da taze olarak satılmaktadır. Türk baklavası özel günlerde veya kutlamalarda tüketilen bir tatlı olduğu için, bu tür özel günlerde pastaneler yoğunlaşabilir. Dünya genelinde Türk baklavası satan çevrim içi platformlar da bulunmaktadır. Bu platformlar Türk mutfağına özgü ürünlerin yanı sıra baklava gibi tatlıları da müşterilere ulaştırır. Turkısh baklavası, çeşitli iç harçlar ve şekillerle farklı türlerde üretilebilir. Geleneksel olarak ceviz veya Antep fıstığı iç harcı kullanılsa da bazı baklava çeşitlerinde fındık veya badem gibi farklı kuruyemişler de kullanılabilir. Şerbetli baklava yanında, şeker veya bal ile yapılan şerbet kullanılarak yapılan şerbetli olmayan baklava çeşitleri de vardır. Fıstıklı saray baklavası gibi özel çeşitler de bulunmaktadır. Bu baklava çeşitleri, özel malzemeler ve tarifler kullanılarak üretilir ve genellikle daha lüks ve zengin bir lezzet sunarlar. 
Grandbazaarinturkey.com
0 notes
nepalinews · 5 months
Text
On Wednesday, the Nepal Stock Exchange (... #companies #drops #financialmarket #financialtransactions #increased #investmentopportunities #investorsentiment #marketactivity #marketanalysis #marketbehavior #marketconditions #marketdynamics #marketfluctuations #Marketindicators #marketindices #Marketoutlook #marketparticipants #marketperformance #markettrends #Multiple #nepalstockexchange #nepse #sectoralperformance #shareprices #shares #Stockexchange #stockmarket #stockmarketmovements #stockmarketnews #stockmarketupdate #stockprices #stocktrading #tradingactivities #tradingsession #TradingVolume
0 notes
cointahmin · 1 year
Text
Uniswap, bugün yaptığı bir duyuruda taşınabilir cüzdanını piyasaya sürdüğünü duyurdu.DeFi protokolü Uniswap, bugün yaptığı bir duyurusunda taşınabilir cüzdanını piyasaya süreceğini söyledi. Uniswap’ın uygulaması kullanıcıların yüzde 2,55 daha ucuza süreç yapmasına imkan sağlayacak.Uniswap’tan Taşınabilir Cüzdan HamlesiUniswap bugün bir duyurusunda taşınabilir cüzdanını piyasaya sürdüğünü açıkladı. Kullanıcılar ayrıyeten Polygon, Arbitrum ve Optimism üzere tanınan DeFi platformlarında da para takası yapabilecekler.Şirket tarafından yapılan açıklamada şu sözler yer aldı:“Kendi kendine saklama cüzdanlarıyla başı karışan Uniswap Web Uygulaması kullanıcılarından binlerce kullanıcı dayanak bileti alıyoruz. Bu nedenle size; kolay, inançlı ve kullanımı kolay bir ferdî saklama cüzdanı sunmaktan gurur duyuyoruz.”Uniswap taşınabilir cüzdanı, DeFi alanındaki kullanıcıların hareketliliklerini artırmayı amaçlıyor. Bu atak, kullanıcılarının kripto para üniteleri satın almalarına ve öteki DeFi protokolleri ortasında para takası yapmalarına imkan tanıyacak. Ek olarak, düşük fiyatlarla kullanıcıların kripto para üniteleri satın almasına müsaade imkan sağlayarak, daha fazla kullanıcının DeFi cüzdanlarına girmesini ve bu alanda faal olmasını hedefliyor.Cüzdanın piyasaya sürülmesi Apple‘ın uygulama marketinde de olacak mı sorusunu gündeme getirdi. Evvelki periyotlarda Apple’a tüm koşulları sağladığını söyleyerek başvuran Uniswap uygulamasını markette yayına sokamamıştı. Lakin bu durum değişti ve kullanıcılar artık iOS aygıtlarında Uniswap’ın taşınabilir cüzdanını kullanabilecek.
0 notes
budamigoldegillan · 1 year
Text
Her şeyi boşverin de çocukluğunuzun geçtiği mahalle marketinde ki amcanın yerine başkasının gelmesi....
0 notes
minente · 1 year
Text
20
çok fazla şaşırmış gibi açıyorum gözlerimi... ama uyanmış gibi, yıllardır komadaymış gibi açıyorum bir anda... nerdeyim ben? etrafıma bakınıyorum, bir süper market... elimde bir votka, bir bira ve bir sardalya ile kasaya yaklaşıyorum. bir an içimi bir fenalık kaplıyor. buraya nasıl geldim?
en son nerede uyandım ve en önemlisi; bunlar elimdeyken cebimde param var mı? üşümüş gibi ellerimi ceplerime atıyorum; 120 kuna çıkıyor ceplerimden... o an halen zagreb'de olduğumu anlayabilecek kadar kafam basıyor. sağıma soluma göz gezdirmeye başlıyorum... insanlar alışveriş yapıyorlar ve sıradışı bir şey görmüyorum... önümde sıra bekleyen amcanın elinde bir fiş var... sanırsam sokaklarda boş şişe toplayıp makineden geçirmiş ve fişini almış. 3.5 kuna... demek ki 7 şişe toplayabildi. neyse... sıra bana ve ona gelmeden hemen elime aldıklarımın toplamını hesaplamaya çalışıyorum. 50 kuna votka, en fazla 10 kuna bira, yine en fazla 10'da sardalya... sigaram var mı diye cebimi yoklamadan "illa bir daha alacağım!" diyerek bir de sigara parası ekliyorum üstüne.. "toplam 90 etmeli" diye geçiriyorum içimden... hemen önümdeki amcanın boş torbasına ilişiyor gözüm... kaşla göz arasında cebimdeki 120 kuna'nın 20'liğini poşetinin içine sallayıveriyorum. amca 3.5 kunasını alıyor ve hesap ettiğim gibi benim aldıklarım da 100 kuna ile ödenebilir çıkıyor. çıkıyorum marketten...
yurda dönmek için sola dönmem lazım... gerçi en son orada mıydım bilmiyorum ama sol gömlek cebimde anahtarım olduğuna göre halen oraya dönebilirim. hemen biraz sağıma ilişiyor gözüm; demin poşetine 20 kuna salladığım amca ise sağa dönüp merdivenleri ağır ağır çıkıyor. içimden bir ses diyor ki: "oğlum, poşetinde votka var, bira var, sigara var... daha neye ihtiyacın olacak lan! git peşinden... yeni bir hikâye takip et.!"
kaşla göz arasında, saniyenin 10'da 1'inde dün geceyi düşünmek istiyorum. neredeydim en son? biriyle sevişiyor olduğum sanırsı gelip gidiyor... ya da birini mi seyrediyordum? kimi? güzel bir şeyler oluyordu ama hatırlamıyorum. zaten hatırladığın kadar yalandır her şey... o yüzden dün gece kocaman bir gerçekti her neydiyse... neyse, her neyse...
saniyenin 10'da 1'i, 10'da 1'ini biraz aşıyor ve biraz daha aşarsa poşetine para attığım o amcayı kaybedeceğim... kararımı verdim, peşinden gideceğim.
o önde, ben arkada yürüyoruz. önce ana caddeler, herkesin yürüdüğü, herkese ait sokaklarda yürüyoruz... sonra ara caddelere giriyoruz amca ile... ama sadece yürüyor. niye şişe filan toplamıyor, niye yürümek dışında başka bir şey yapmıyor anlamıyorum. ben de yürüyorum. o biz dışında kimsenin yürümediği ara sokaklardan birinde anlıyorum ki kafam açılıyor. demek ki o amına kodumun marketinde uyandığımda kafam az çok güzeldi ve daha çok içmeliydim; belki yine her ne cehennemin dibindeydiysem oraya o yüzden geldim. "sorun değil" diyor, önce votkayı açıp dikiyorum biraz kafaya... 15 yaşımdan beri sek votka içiyor olmamın bereketi; kafam da, takip mekanizmam da git gide kendine geliyor 5-6 yudum sonrası... artık hem daha sarhoş, hem daha ayık, hem daha yorgun, hem daha dinç takip edebiliyorum amcayı...
artık saatler mi sürüyor, dakikalar mı, saniyeler mi bilmiyorum ama bir yerlerde duruyor amca... ben de onun beni göremeyeceği, benim onu görebileceğim bir yerlerde bekliyorum. girdiği yer nedir tam anlayamıyorum; veteriner midir, pet shop mudur nedir burası? kapıda tabureler, boş bira bardakları var ama vitrinde de papağan, köpek ve kedi resimleri var... adam elinde ufak bir poşetle çıkıp içinde ne varsa benim 20'liği attığım torbaya boca ederek yürümeye başlıyor. ben de peşinden...
votka bitti bitecek, keza gün ışığı da bekaretini vermek üzere bize... "hay sikeyim!" diyorum, devam ediyorum. son votka yudumunun da gırtlağımı deşmesine sebep olduktan sonra iyice siyah bir sokak arasına giriyoruz. hani olur ya; biri usturayla karşına çıkar, ya canındır tercihin, ya malın öyle bir yer... amca poşetini kaldırımın kenarına fırlatıyor, elindeki poşeti açıp hiç anlamadığım dilde birilerini çağırıyor... 3 köpek geliyor uzaktan ama nasıl koşarak, nasıl gözleri yaşlı, nasıl mutlu geliyorlar... adam bir-iki saat önce o ne idüğü belirsiz dükkandan aldığı şeyleri benim de parayı attığım poşetle önlerine döküyor.
doyuyorlar. doydukça adamın gözleri doluyor. doldukça gözlerim kamaşıyor. beyaz, yaş, dolu, kar... gözlerim artık nesnel şeyler göremez oluyor. dalıyor muyum, ölüyor muyum, kararıyor mu.. siyah mı? gölge... ne?
çok fazla şaşırmış gibi açıyorum gözlerimi... ama uyanmış gibi, yıllardır komadaymış gibi açıyorum bir anda... nerdeyim ben? etrafıma bakınıyorum, bir süper market... elimde bir votka, bir bira ve bir sardalya ile kasaya yaklaşıyorum. bir an içimi bir fenalık kaplıyor; buraya nasıl geldim? en son nerede uyandım ve en önemlisi; bunlar elimdeyken cebimde param var mı? üşümüş gibi ellerimi ceplerime atıyorum; 100 kuna çıkıyor ceplerimden...
0 notes
fiyatinedir · 1 year
Text
Bim Et Fiyatları
Tumblr media
Bim Et Fiyatları araştırması yapan kullanıcılarımız için geniş kapsamlı bir BİM Et Fiyat araştırması yaptık. Fiyat araştırma platformu olarak sizlere en güncel bilgileri BİM Et Fiyatları listesinde olduğu gibi sunmaya çalışmaktayız. Yazı içeriğimizde BİM Et Fiyatları ile beraber BİM Et Fiyatı, Uygun BİM Et fiyatları, Ucuz BİM Et fiyatları bilgilerine de ulaşacaksınız.
Bim Et Fiyatları
Et fiyatları yükseliş gösteriyor ve bu durum Bim marketlerini de etkiliyor. Özellikle Bim'in kuzu kuşbaşı eti gibi ürünlerinin fiyatları merak ediliyor. Bim marketlerdeki et ürünlerinin fiyatlarını sizler için araştırdık ve aşağıda güncel fiyat listesini bulabilirsiniz Son araştırmalarımız doğrultusunda ilgili kurumların mağaza, çağrı merkezi ve internet mecralarından toparladığımız güncel Bim Et Fiyatları aşağıdaki gibidir; - Emin Kıyma (Emin Markası) 400 gr 119,50TL - Emin Dana Kuşbaşı 400 gr 122TL - Emin Dana Sote 400 gr 128TL - Emin Dana Tas Kebap 400 gr 128TL - Emin Dana & Kuzu Satır Köfte 400 gr 116,50TL - Emin İnegöl Köfte 400 gr 116,50TL - Emin Izgara Köfte 400 gr 116,50TL - Emin Dana Kuru Köfte 400 gr 116,50TL - Emin Dana Çorbalık İlikli Kemik 400 gr 69,50TL - Bim Et Döner - 88TL Bim Et ÇeşitiGRFiyatlarıEmin Kıyma (Emin Markası)400 gr119,50TLEmin Dana Kuşbaşı400 gr122TLEmin Dana Sote400 gr128TLEmin Dana Tas Kebap400 gr128TLEmin Dana & Kuzu Satır Köfte400 gr116,50TLEmin İnegöl Köfte400 gr116,50TLEmin Izgara Köfte400 gr116,50TLEmin Dana Kuru Köfte400 gr116,50TLEmin Dana Çorbalık İlikli Kemik400 gr69,50TLBim Et Döner-88TLBim Et Fiyatları Listesi Bim market, ülkemizde uygun fiyatlı olarak bilinen bir markettir ve bu nedenle et fiyatları konusunda tercih edilmektedir. Ancak, genel olarak ülkemizde et fiyatları zamlardan kaynaklı olarak pahalıdır.
Tumblr media
bim kıyma fiyatı Bim Dana Kuşbaşı Et Fiyatı Özellikle merak edilen dana kuşbaşı et fiyatlarını sizler için listeledik. Bim marketlerinde hem dana kuşbaşı eti hem de kuzu kuşbaşı eti bulunmaktadır. Aşağıda, Bim marketlerinde bulunan dana kuşbaşı etlerinin fiyatlarını bulabilirsiniz: - Emin Dana Kuşbaşı 400 gr fiyatı, Bim markette 72 TL'dir. Bim Kırmızı Et Fiyatları Tüketicilerin en uygun fiyatlarla et almak istemeleri doğrultusunda, Bim marketlerinde bulunan kırmızı et fiyatlarını araştırdık ve sizler için listeledik. İşte Bim marketlerindeki kırmızı et fiyatları: - Bim Kıyma Fiyatı 400 gr (Emin Markası) 119,50TL - Emin Dana Kuşbaşı 400 gr 122TL - Emin Dana Sote 400 gr 128TL - Emin Dana Tas Kebap 400 gr 128TL - Emin Dana & Kuzu Satır Köfte 400 gr 116,50TL - Emin İnegöl Köfte 400 gr 116,50TL ÜRÜN ADIÜRÜN FİYATIBim Kıyma Fiyatı 400 gr (Emin Markası)119,50TLEmin Dana Kuşbaşı 400 gr122TLEmin Dana Sote 400 gr128TLEmin Dana Tas Kebap 400 gr128TLEmin Dana & Kuzu Satır Köfte 400 gr116,50TLEmin İnegöl Köfte 400 gr116,50TLBim Kırmızı Et Fiyatları Tablosu Bim Kıyma Fiyatı Kıyma, et ürünleri arasında en popüler olanıdır ve tüketiciler tarafından sıklıkla tüketilmektedir. Bim marketinde kıyma fiyatları, tüketiciler tarafından merak edilen ve araştırılan konulardan biridir. Güncel fiyatlarına göz atarsak, Bim'de kıyma fiyatları oldukça uygun ve ekonomiktir. Tüketicilere çeşitli gramajlarda paketler halinde sunulan kıymalar, kaliteli ve hesaplı bir seçenek olarak tercih edilmektedir. Bim marketindeki kıyma fiyatları, tüketicilerin bütçelerini koruyarak et tüketimlerini desteklemektedir. Bu nedenle, Bim marketini tercih edenler için kıyma fiyatları önemli bir bilgi kaynağıdır. - Bim’de sadece Emin markasının 400 gramlık kıyma ürünü bulunuyor. Paket fiyatı 119,50 TL’dir. - Bim’de 1 kg kıyma fiyatı ise 298,75 TL’ye gelmektedir.
Bim Et
Bim marketlerindeki et fiyatları, tüketicilerin en çok merak ettiği konulardan biridir. Bim marketin et reyonunda birçok çeşit bulunmaktadır. Örneğin, bim kıyma fiyatı oldukça uygun ve tüketicilerin tercih ettiği bir üründür. Ayrıca bim et döner fiyatları da oldukça dikkat çekicidir. Bim marketinde sunulan et döner seçenekleri, lezzetli ve ekonomik bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca bim hindi fiyatları da tüketicilerin ilgisini çeken bir konudur. Bim marketinde hindi ürünleri arasında pastırma ve füme hindi gibi çeşitler bulunmaktadır. Bim marketindeki hazır döner ve yaprak döner fiyatları da tüketiciler tarafından sıklıkla araştırılan konulardandır. Bim et ürünleri geniş bir yelpazede sunulmaktadır ve uygun fiyatlarıyla dikkat çekmektedir. Bim marketindeki et fiyatları, tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap veren ve bütçelerini koruyan seçenekler sunmaktadır. Paylaştığımız BİM Et Fiyatı güncel fiyatlardır. Unutmamak gerekir ki fiyatlar bölgeye göre değişiklik gösterebilir bu noktada mağazadan, kuruluştan bilgi almak daha sağlıklı olacaktır. Fiyatinedir.net üzerinde yayınlanan fiyat bilgileri sadece kılavuz ve bilgilendirme amaçlıdır. Fiyatlar zaman içerisinde güncellenebilir, değişebilir bu durumda ilgili kurumlardan güncel fiyat bilgisini temin edebilirsiniz.
Tumblr media
bim et fiyati BİM Et Fiyatı Hakkında Sıkça Sorulan Sorular? BİM Et için araştırma yaparak en uygun fiyattan yararlanmayı istemektesiniz. Uygun ve ucuz BİM Et Fiyatları hakkında araştırmanıza bizde katkı sağlamak için güncel BİM Et Fiyat listesini paylaştık. Yorumlar kısmından eksik veya hatalı gördüğünüz kısımları bize bildirebilirsiniz. BİM Et Fiyatları hakkında merak edilen, sıkça sorulan soruları sizler için derledik inceleyebilirsiniz. Güncel ve detaylı fiyat listelerine sitemizi takip ederek ulaşabilirsiniz Fiyatinedir.net BİM Et Fiyatları bilgisini sizler için araştırdı ve yayınladı. Bu yazımızı takibe alarak güncel BİM Et Fiyatı nedir bunu öğrenebilirsiniz. Unutmayın sitemiz üzerinde diğer konulara bakarak güncel fiyatları sürekli takip edebilirsiniz.
BİM Et Fiyatları kaç lira?
BİM Et fiyatları güncel zamlarla beraber ortalama 100 TL'dir. Güncel BİM Et Fiyatı 100 TL'dir. Bu fiyat yazı tarihindeki son zamlarla yükselen fiyattır. Sürekli gelen zamlar BİM Et Fiyatını da etkilemektedir. Bundan dolayı sitemiz BİM Et fiyat listesini haftalık ve aylık periyotlar halinde güncellemektedir. Sizde yorumlar kısmından bize bilgi vererek BİM Et fiyat bilgisinin güncellenmesini sağlayabilirsiniz. BİM Et fiyatı gibi güncel fiyat listesine sitemizi takip ederek ulaşabilirsiniz. Ayrıca eklenmesini istediğiniz fiyat listesini iletişim bilgilerimizden bize iletebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=wRP9hIkxR9E Bim Et Fiyatları BİM Et Fiyatları Zamlanacak mı? BİM Et fiyatları hatta diğer ürün ve hizmetlerin hepsi maalesef döviz ve yakıt fiyatlarına orantılı olarak zamlanmaktadır. Bu neticede dövizdeki hareket veya yakıttaki, benzindeki zamlanma direk BİM Et Fiyatı listesine yansıyacaktır. Bununla beraber BİM Et Fiyat listesi de zamlanacaktır. Bizler normalde haftalık veya aylık olarak konuları güncelliyoruz. Fakat döviz ve yakıt zamlanması gibi etkileyen hızlı durumda fiyat listemiz 1-2 gün eski kalabiliyor. Anlık zamlarda bizlere yorumlar kısmından bildirim de bulunarak fiyatın güncellenmesine katkı sağlayabilirsiniz. BİM Et Fiyatı doğru mu? BİM Et fiyat bilgisi doğru ve günceldir. Fiyat listelerini oluştururken özellikle mağazalardan, firma iletişim bilgilerinden ve internet mecralarındaki fiyat listeleri, kullanıcı yorumlarından yola çıkarak Fiyat tablosu oluşturuyoruz. Bu neticede fiyat listesini haftalık periyotlar ile güncelliyoruz. Doğal olarak sizlere güncel fiyat listesini ulaştırmış oluyoruz. BİM Et fiyat bilgileri zamlarda güncellenerek sizlere ne güncel haliyle sunulmaktadır. Fiyatı nedir, fiyat araştırma platformunda bulunan bütün konularımız haftalık veya aylık periyotlar ile güncellenmektedir. Sizlerde sitemizi takip ederek güncel fiyat bilgilerine ulaşabilirsiniz. Ayrıca sitemizde bulamadığınız bir fiyat listesi olursa iletişim bilgilerimizden bize bildirim açabilirsiniz. Ortalama 1-2 iş günü içerisinde fiyat listesi eklenir veya güncellenir. BİM Et Fiyatı gibi BİM ÜRÜNLERİ kategorimizde yer alan diğer konulara da ilgili kategoriden ulaşabilirsiniz.
BİM Et Fiyatı Hakkında
Sizlere hazırladığımız BİM Et Fiyatı hakkında genel bilgilerde vermiş olduk. Sitemizde güncel fiyat bilgileri yer alır. Sitemizi takip ederek marketlerden tutun ürünlere kadar her alanda fiyat bilgilerini araştırabilir bilgi sahibi olabiliriniz. Özellikle son dönemlerdeki piyasa hareketliliği BİM Et fiyat listesi gibi fiyat listelerini sürekli araştırma ihtiyacı sunmaktadır. Sizde sitemizden güncel fiyatlara ulaşabilirsiniz. Peki BİM Et Fiyatı bilgisine nasıl mı ulaştık? Mağazalardan, çağrı merkezlerinden ve internet kanallarından araştırma yaparak güncel ve doğru BİM Et Fiyatı listesini hazırladık. - Paylaştığınız BİM Et Fiyat bilgisi ne kadar güncel? BİM Et Fiyat bilgisi gibi sitemizde yer alan bütün Fiyatların listesi haftalık veya aylık periyotlar ile güncellenerek sizlere güncel olarak sunulmaktadır. Bim kıyma fiyatı nedir? Bim marketlerdeki kıyma fiyatı, marka ve gramaja bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Genellikle 400 gramlık bir paket kıyma, 119,50TL fiyatlandırma ile tüketicilere sunulmaktadır. Bim'de et döner fiyatları ne kadar? Bim marketinde et döner fiyatları, dönerin gramajına ve markasına göre farklılık gösterebilir. Genellikle uygun fiyatlarla satılan et döner seçenekleri bulunmaktadır. Bim Et Döner Fiyatı 88 TL'dir. Bim'de hindi fiyatları nasıl? Bim markette hindi fiyatları, ürünün çeşidine ve gramajına göre değişkenlik gösterir. Bim marketinde hindi ürünleri, genellikle uygun fiyatlarla tüketicilere sunulmaktadır. Bim'de pastırma bulunuyor mu? Evet, Bim markette pastırma gibi farklı et ürünleri bulunmaktadır. Pastırma çeşitleri, markalarına ve paket gramajına göre farklı fiyatlarla satılmaktadır. Bim marketlerde hangi et ürünleri mevcut? Bim marketinde çeşitli et ürünleri bulunmaktadır. Bunlar arasında kıyma, kuşbaşı et, dana sote, tas kebap, satır köfte, hindi ürünleri, hazır döner, yaprak döner gibi çeşitler yer almaktadır. Bu ürünler, tüketicilere uygun fiyatlarla sunulmaktadır. İlgili Bağlantılar; Almanya Et Fiyatları Tarım Kredi Kooperatifi Et Fiyatları Bim Nugget Fiyatları Et Fiyatları Kim Market Et Fiyatları Mopaş Et Fiyatları Onur Market Et Fiyatları A101 Nugget Fiyatları A101 Et Fiyatları Et Balık Kurumu Fiyatları Read the full article
0 notes