Tumgik
#okumak daha doğrusu
savasbitti · 4 days
Text
sevmek, yaşamak anlamına gelir. bir kimsenin çevresindekilere sevgi duyması, onun yaşadığının işaretidir. bir kimse güzel bir konuşmadan duygulanıyorsa var olmak sınırını aşıp yaşamaya başlamış demektir. kişinin kendini doğanın koynuna atması daha doğrusu onunla daha yakından ilişki kurması yaşamaya adım attığını gösterir. uzun süren bir açlık evresinden sonra leziz yemekler yeme fırsatı bulan kimse yaşadığını anlar. günlerce susuz kalan birinin buz gibi kaynak suyuna dudaklarını değdirdiğinde aldığı hazda da öyledir durum çünkü insan, ancak o zaman yaşamanın zevkini tattığını hisseder.
bu durumlar kısmen fiziksel hazları gösteren durumlardır. bir de bunun ruhsal hazzı gösteren örnekleri vardır. güzel bir film izlemek, güzel bir kitabı okumak, daha önce defalarca okunan bir şiirde yeni bir anlamı bulup çıkarmak da insanın içinde elinde olmadan ortaya çıkan bir haz görünür.
hayatın karmaşıklığı daha doğduğumuz ilk andan itibaren bizi karşılar. insan büyüdükçe her an yeni bir şeyler öğrenir veya belirli çevresel ve biyolojik faktörlerle nelerden haz aldığını keşfeder. sanırım bu insanın yaşamının sonuna kadar devam eden bir süreçtir. insanın içindeki sonsuz merak duygusu da tıpkı ona bahşedilen akıl gibi bir nimettir. insanın fiziksel mi yoksa ruhsal hazzı mı tercih ettiği de yaşamaktan çok onun gerçekten "insan" olup olmadığını ortaya koyar.
20 notes · View notes
militankaos · 5 months
Text
Tumblr media
Şu iki kitabı üst üste okumak demek -önce 84'ü- bir toplumun hangi düşünceyle olursa olsun zehirlenişinin nasıl işlediğini anlamak demek. Perdenin arkasında diktatörlük ve zehirli bir otorite gücü saklayan bolşeviklerin devrim adıyla haykırışının ne denli alçak olduğunu fark etmek demek. Size gün ışığı getireceğiz diyip hayal satan sahtekar, sözde devrimcilerin florasan lambasının sahte, çiğ beyazlığından başka bir şey sunamaması halka, daha doğrusu sunmaması, burjuvayı devirip burjuvanın tahtına oturması, insanlara değil, fikirlere saldırmaya başlaması, durum her geçen gün daha da kötüye giderken halkın cahil bir şekilde beslediği vatanseverlik vesvesesinden dolayı kendine fazla ve haksız pay çıkarması yeterlidir "BOLŞEVİKLER DEVRİMİ KATLETTİ" diyebilmek için.
Bu sebeple sürekli tekrarlıyoruz, anlaşılana kadar.
Devlet, el değiştirmemeli, yok edilmelidir.
21 notes · View notes
arbrenu · 1 year
Note
Berbat bir dönemde okumaya başladım gecenin'i. Hep öyle yapardım doğrusu hani kitapların türleri başından bellidir ya. Hüzünlü olduğumda hüzünlü şeyler okurdum. Kendimi daha çok üzmek için değil tek olmadığımı bilmek için, birilerinin de aynı yalnızlığı yaşadığını bilmek, okumak, hissetmek içindi. Senin kitaplarının her biri de bir hüznü barındırır içinde bu yüzdendi sanırım gecenine bir anda başlayışım ve biliyor musun nagi Mayayla birlikte ağladım bende, o teselli etti beni, onun kalktığı yerden kalktım bende. Keşke dedim keşke bende ona dokunabilseydim ona. Henüz bitirmedim kitabı. Yavaş yavaş, hissede hissede okuyorum kitabı. Ne hissettim biliyor musun nagi hani o malum tren sahnesi vardı ya, fetih'in mayayı bıraktığı... Onun gibi ağrıdı kalbim ama yinede güçlendiğimi hissettim.
Ne derler bilirsin ' öldürmeyen acı güçlendirirdi '
Ben teşekkür etmek istedim sana. Bu kitabı yazdığın, bana bu kadar çok şey kattığın için.
Bu mesajı görür müsün bilmiyorum ama yinede yazıyorum sana ve söylemek istiyorum nagi seni çok seviyorum. Daima parla olur mu 🥹🖤
Geceninle ilgili söylenecek hep çok şey var değil mi? (: ben teşekkür ederim, koltukların boş kalmasına izin vermediğin için
137 notes · View notes
huzurbelkidenotada · 2 months
Text
''Doğrusu okumak gibi tatlı şey yok! Başka her şey insanı kitaptan daha çabuk yoruyor!”
Gurur ve Önyargı
12 notes · View notes
vishnyasoju · 3 months
Note
Düzenli kitap okuma alışkanlığını geri kazanmayı ben de çok istiyorum ama olmuyor daha doğrusu geri kazanmayı deneyemiyorum bile
Yani kitap okumaya gerçekten aç olmak gerekiyor sanırım çünkü ben de uzun zaman sonra kitap okuma tutkusu hissettiğim için okumaya başladım ve gerisi geldi. Önceden de okumaya başlayıp ya kitabı yarıda bırakıyordum ya da bir kitap bittikten sonra ikincisini anca aylar sonra okumaya başlıyordum şu an okumak daha akıcı hissettiriyor. Bu arada eskiden okuduğun fav kitapları tekrar okumaya başlamak da motive edici olabilir belki neyse benim odak da kaymaya başladı
Gökyüzü çok güzel!
Tumblr media
11 notes · View notes
biilyadasadece · 2 months
Text
Tumblr media
Ve bir kitap daha bitti. Kitaba tam anlamıyla bayıldım. Sanırım tatile kitap seçerken mükemmel tercihler yapmışım, ikidir (yolculukta da Uyuyan ve İğ kitabını bitirdim ama o çok ufak bir şeydi bence güzeldi onuda tavsiye ederim) okuduğum kitaplara 5* veriyorum ve bence hak da ediyorlar. Kısaca bahsini geçmek gerekirse konusu kuir ve trans bir brujx (argosu cadı) olan Yadriel'in kendini halkına ve kendine kanıtlamaya çalışırken çağırdığı bir ruhla-ki bu ruh okulunun belalı çocuğu- olan ilişkisi ve bunun hayatlarını nasıl değiştirdiği. Çok fazla kültürel öge vardı ki bence bu hoştu da. Sadece başlarda çevirisi verilen bazı İspanyoca sözleri sonlarda çevirisini koymadan vermişler bu neydi diye düşünmem gerekti ve bulamadım çevirisini tekrar. Kitabın sonuna doğru daha fazla okumak istemedim çünkü ağlamaktan korktum ve neredeyse ağlıyordum da. Sonu beni tatmin etti. Kitapta bahsedilen konular derinlikliydi ve gerçekten de üzücüydü. Bütün bunlardan bir kitap oluşturmak ve bunu yaparken de edebi yanı koruyabilmek yazarın becerisini de ortaya koyuyor. Üstelik aslen ingilizce olan kelime oyunlarının da başarılı bir şekilde Türkçeye çevirildiğini düşünüyorum. Bir süre bunun doğrusu neydi diye düşündüm bazılarında hatta. Ben bu kitabı da çok sevdim. Yaş kısıtlaması olduğunu pek sanmıyorum ama +16 olursa en azından daha sağlıklı olabilir diye düşünüyorum. En azından birçok şey daha anlaşılır olacaktır.
Sıradaki kitabım İpi Kopuk Kuklalar olacak. Onu da bu tatilde bitirebileceğimi düşünüyorum. Açıkçası çok güzel ama az kitap seçmişim ve tatilin geriye 10 günü kalmışken elimde geriye kalan iki kitapla ne yapacağımı bilmiyorum. Sanırım okuduklarımı tekrar okumaya döneceğim.
3 notes · View notes
yueliangx · 2 months
Text
7th Time Loop - 1. Bölüm
wattpad / manga tr / instagram
Tumblr media
Cilt 1 Bölüm 1 Kısım 1
"Rishe Irmgard Weitzner! Sen aşağılık bir kadınsın! Veliaht prense layık olmayan, tamamen kötü kalpli bir yaratıksın! Şu andan itibaren nişanımız bozuldu!"
"Nasıl arzu ederseniz, Ekselansları."
"...Ha?"
Prensin beyanı balo salonunun her tarafında yankılandı. Rishe, Dük'ün kızı, mercan rengi saçları zarifçe savrulurken karşılık olarak başını eğdi. Toplanan davetliler kendilerini onun asil güzelliği karşısında büyülenmiş buldular. Daha henüz nişanın bozulmasına şahit olmalarına rağmen, ona acımak için kendilerini ikna edemediler.
Rishe yavaşça başını kaldırdı ve solgun zümrüt rengi bakışlarıyla prense dik dik baktı. Bu prensi hazırlıksız yakaladı ama hemen toparlandı.
"Az önce ne dediğimi duymadın mı?! Nişanımızı bozuyorum! Bu seni rahatsız etmiyor mu?"
"Pek sayılmaz."
Rishe bundan sonra ne olacağını zaten biliyordu: asılsız suçlamalar, sürgüne gönderilme ve ailesinin tüm ilişkileri kesip onu kendi başına hayatta kalmaya terk etmesi. Prense arkasını döndü. Zaman kaybetmenin bir gereği yoktu.
Ne de olsa, bu benim yedinci döngüm.
Rishe tüm bunları daha önce de yapmıştı.
Önümüzdeki birkaç saat yoğun geçecek. Aile mülküne girmem yasaklanmadan önce acele edip eşyalarımı geri almalıyım. Bunun çok yavaş olduğum ve yeni hayatıma hiçbir şeyim olmadan başlamak zorunda olduğum zamanlardan biri olmasını istemiyorum.
"Rishe, dur ve beni dinle! Geçen haftayı işlediğin suçları mükemmel bir şekilde anlatarak geçirdim!"
Bu sefer elbiselerden daha fazlasını almalıyım- dünyada faydalanabileceğim bir sürü şey var. Hangi işle uğraşmalıyım? İlk hayatımda bir tüccardım. İkincisinde, bir eczacı. Denemek istediğim birkaç şey daha var... Ahh! Eğer zaman sıfırlanmaya devam edecekse, keşke daha erken bir noktada başlayabilseydim. Hazırlanmak için daha fazla zamana ihtiyacım var!
"Bekle! Rishe!"
Veliaht Prens ağlamak üzereydi ve izleyenler kıs kıs gülüşlerini bastırmakta güçlük çekiyorlardı.
Rishe'nin aklına bir fikir geldi ve durdu. Sonra geriye doğru döndü, eski nişanlısına aşağıdan bakarken gözleri uzun kirpiklerinin altından parlıyordu. "Ah, Ekselansları, az kalsın unutuyordum."
"Evet, söyle bana!" diye hiddetlendi prens. "Dur tahmin edeyim, ölçüsüz bir şekilde incindin ve yine de beni seviyorsun... doğru mu?"
Güya. Rishe özgürlüğüne kavuştuğu için minnettardı. Doğrusu, "Umarım siz ve Leydi Mary birlikte mutlusunuzdur." derken gülümsüyordu.
"Ne?!"
"İkimiz de tatmin edici hayatlar yaşayalım. Elveda!" Rishe gece elbisesinin eteklerini kaldırdı ve topuklarının üzerinde dönerek olabildiğince hızlı bir şekilde oradan ayrıldı.
"Mary'yi nereden biliyorsun? Onu sevdiğimi sana söylemedim!" Prens arkasından bir şeyler bağırıyordu ama Rishe ona aldırış etmedi. Yapması gereken şeyler vardı.
İlk döngüsü sırasında prensin suçlamaları onu derinden sarsmış ve kendini - aptalca bir şekilde - savunmaya çalışmıştı. Artık prensin akıl çerçevesinde davranmasını beklememesi gerektiğini daha iyi biliyordu.
Bu sefer hayat nasıl ilerleyecek? Öğrenmek için sabırsızlanıyorum! Rishe zihnini geleceğe odakladı.
Bu benim yedinci "baştan başlamam". Daha önce de mutlu ve kaygısız hayatlar sürdüm, ama bu sefer- bu sefer, yemin ederim uzun, mutlu ve kaygısız bir hayat yaşayacağım!
Başka bir deyişle, öldürülmekten kaçınması gerekiyordu. Her ne pahasına olursa olsun.
♡♡♡
Herkese merhaba◇◇
Kendimi tanıtmam gerekirse aşırı uzun bir süredir neredeyse 15 yıldır anime izleyen biriyim. Artık eskisi kadar anime izlemiyorum çünkü manga veya webtoon okumak daha keyifli ve daha hızlı~ Ayrıca light novel veya normal internetten okuyabileceğim novellere de son 5 yıldır iyi bir sardım. Fark ettiğiniz üzere yakın bir zamanda bu çevirdiğim light novelin animesi çıktı ve ilginç bir şekilde (tonlarca aynı kurguyu okusam bile) kurgusu beni sardı. Bende light novelini bulmuşken çevireyim dedim. İngilizcem süper sayılmaz ve illaki çevirirken hatalarım olacaktır ama en düzgün şekilde Türkçe'ye çevirmeye çalıştım. Ama yine de belirteyim.~
Normalde bölümleri wattpad üzerinden yayınlıyordum ama şu sıralar wattpad uygulamasına ne telefondan ne de bilgisayardan giremiyorum ve ne kadar doğru bilmiyorum ama internette wattpad uygulaması kapandı diye bir yazı okudum bu yüzden wattpad uygulaması düzelene kadar ya geçici ya da kalıcı bölümleri burada yayınlamaya devam edeceğim✩✩
3 notes · View notes
seyyahe-iavare · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2. Gün/19 Ağustos
Yorgun ve planlanandan geç uyanılmış olsa da yine de nispeten erken uyanılmış bir sabah:)
Dün kendime çok fazla hedef koymuşum ya ra daha doğrusu spontan gelişebilecek durumları hesap etmemişim. Dünkü listede yürüyüş yapıldı, kraket ve poğaça yapıldı (her ikisini de denemelisiniz) yorgunluktan ölündüğü için diğerlerine fırsat bulunamadı fakat K. arandı kaç gündür aramak aklımdaydı çok şükür o aradan çıktı fakat 1 buçuk saat konuştuk özlemiştik iyi geldi. Ömer Asaf da ara ara ciyaklamalarıyla bize katıldı kokusunu içimize çekmek nasip olsun. Hasancığıma yaş pasta yapıldı. Ben evlenene kadar yaş pasta doğum gününde özel günde yenen bir şeydi fakat 2 yıldır can çekildiğinde yapılan bir şeye dönüştü.
Bugünün hedeflerine gelince
Çevirileri erken bitirip,çamaşır dağından kurtulmak
Mutfak kilerini artık düzenlemek ve mümkünse akşam yalnızlığın kıymetini bilip balkonda kitap okumak
Hadi Bismillah de kızım.
8 notes · View notes
etaali · 2 years
Text
Tumblr media
NEHC'ÜL BELAĞA'YI 200 DEFA OKUYAN HRİSTİYAN..!!!
Corc jardak anlatıyor; kültürel içerikli bir konferansa katılmıştım, Müslüman bir arkadaşım bana, imamlarından birine ait bir kitap hediye etti.
Corc, Bu kitap ne zamana ait diye sordum?
Müslüman arkadaşım, tahmini 1400 yıllarına aittir dedi.
Corc diyor kendi kendime düşündüm 1400 yıl önce ki konular ne işime yarayabilir ki!? Nezaket gereği arkadaşımın hediyesini aldım eve götürdüm.
Bir gün evde can sıkıntısından kitapları karıştırırken arkadaşımın bana hediye ettiği Nehc’ül Belağa gözüme ilişti. Sayfalarını karıştırıp konularına baktım. Bir konu dikkatimi çekti, o da şuydu: (alem de ki tüm varlıkların ilk maddesi sudur ) okuduktan sonra, çok önemsemedim, kitabı kenara koyup bir daha hiç bakmadım.
Bir yıl kadar bir süre sonra, bilim adamlarının yeni icatlarını konu alan uluslararası bir konferansa katıldım. Tüm katılımcılar yeni icatları hakkında yazmış oldukları makaleleri sunuyorlardı. Bilim adamlarından biri makalesin de şöyle bir konuya dikkat çekmişti: ”araştırmalarım neticesinde elde ettiğim tüm bulgular gösteriyor ki, bu alemde ki tüm varlıkların ilk maddesi sudur”
Corc: Bunu işitir işitmez Nehc’ül Belağa da okuduğum o cümle aklıma geldi diyor. Eve döner dönmez ilk işim Nehc’ül Belağyı açıp o konuyu okumak oldu. Bu değerli eseri neden göz ardı ettiğim için de doğrusu kendime kızdım.
Bu kitabı her okuduğum da, bakışım değişiyor, ufkum açılıyor ve farklı ilimlerde yeni bulgulara ulaşıyordum.
Corc Jardak: Ali bin Ebi Talip akıl açısından eşsiz bir insandı. Ali bin Ebu Talip, İslam'ın kutbu, İslami öğretilerin kaynağı ve Arap ilimlerinin çeşmesiydi. Araplar arasında var olan bütün ilimlerin temelini hiç şüphe yok ki, Ali atmıştır veya en azından bu konuda büyük bir katkıya sahiptir.
Corc jardak, ömrünün sonuna kadar 200 defa Nehc’ül Belağayı başından sonuna kadar okumayı başarmıştır.
Hristiyan olan Corc Jardak, 200 defa Nehc’ül Belağayı okumuştur ve hatta bir çok hutbesini de ezberlediğini de söylemiştir. Acaba biz Müslümanlar kaç kez okuduk ve kaç tane hutbesinden birkaç cümle hatırlayabiliyoruz..!!!???
5 ciltlik "İnsani adaletin kılıcı Ali" Kitabını yazdım bitirdim ve bir daha kalemi elime almamak için kırdım.
5 notes · View notes
Text
Doğrusu okumak kadar tatlı şey yok! Başka her şey insanı kitaptan daha çok yoruyor!... Kendi evim olduğu zaman müthiş bir kütüphanem olmazsa mutsuz olurum.
2 notes · View notes
Text
Öfkelenmek ve Planların Bozulması Üzerine
Bugün sabah uyandığımdan beri biraz canım sıkkın ve elbette bu hayattaki en normal şeylerden biri. Canım her gün memnun olmak ve mutlu olmak zorunda değil. Çarkıfelek gibi, çark dönüyor ve o gün ne gelirse... bazen mutlu, umutlu, üzüntülü, mutsuz, keyifsiz, yorgun, rahat, gevşemiş, stresli ve bazen de öfkeli... Bugün benim şansıma gelen biraz huysuzlukdu sanırım. Aslında 1-2 gündür böyle gibiyim, Pazar üzerimde bir bedensel yorgunluk vardı dinlenmek yerine günümün bir kısmında telefona bakmayı diğer yarısında ise kendimi hafta boyunca daha iyi hissedeceğimi düşündüğüm için temizlik yapmayı tercih ettim. Neredeyse 2- 2,5 saat temizlik ile uğraştım, hiç modumda olmama rağmen hatta biraz baş ağrısı olmasına rağmen evi pırıl pırıl yaptım. Bu çok güzel bir histi ama Pazar günü tam anlamıyla dinlemek için kendime zaman ayıramamış oldum. Belki de bunun yansıması olarak Pazartesi günümde de yine yapmam gerekenler gibi bir taskla başladım haftaya. Belkide biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı. Belki de biraz daha fazla rahatlamaya ihtiyacım vardı ya da rahatlamak değil bence keyifli bir aktivitede bulunmak. Bu aralar bu keyifli beni deşarj edecek bir aralık ihtiyacım var. Bunu çok fazla hissetmeye başladım. Bu bir seyahat gibi değil de farklı bir mekanda olmak gibi. Yani bir yere gidip gezmek istiyor muyum hayır tam olarak istediğim şey bu değil, daha dinlendirici bir aktivitede bulunmak, ruhuma iyi gelecek bir şey yapmak istiyorum, mesela sevgilimle upuzun kahve alıp konuşmak olabilir, ama saatlerce. Ya da ne biliyim beni yormayan ama mümkünse yaşadığım şehirden uzaklaştığım bir aktivitede bulunmak, yani basit bir şey istiyorum aslında. Mesela deniz kenarında oturup kitap okumak, denizin dalgalarını dinlemek gibi de olabilir. Bilmiyorum...
Neyse bugün işte tam olarak böyle bir moddayken üzerine çok beklediğim terapi seansımın iptal edileceği ile ilgili bir mesaj geldi terapistimden ve yani bugün çok hazırdım konuşmaya, dolu gibiyim. O yüzden moralim bozuldu, yaptığım işi bırakıp bu duruma öfkelendim. Birkaç sefer bu olduğu için terapistime öfkelendim, bu hep mi böyle mi olacak, ya bir gün terapi vermeyi keserseye kadar vardı konu. Öte yandan yeni bir saatde belirlememiz gerekiyordu ve onun için de aralıklı olarak saat ile ilgili mesajlaştık. Tam bu arada da annem yarınki programım hakkında 2. defa bir şey sordu, bugün ilk sorduğunda tam belli olmadığını ve ona söyleyeceğimi söylemiştim ama tekrar sorunca ve bu soru anı tam ben bu konularla meşgul olunca olunca anneme azcık çıkıştım; işte sana söyledim ya daha programımm belli değil, beni sıkıştırma dedim ya vs. şeklinde. Aslında bi' taraftan haklıyım ama bi' taraftan da haksızım, genellikle hepimizin her durumda hayatımızda olduğu gibi. Bunların üstüne yarın yoğun bir programım var aslında; sabah doktor kontrolüm var, öğleden sonra ise işle ilgili toplantım var, bir de perşembe şehir dışında olacağım ama erkek arkadaşım burda olduğu için ve onun da bu aralar şehir dışına çıkma durumu olduğu için belki birlikte gideriz gibi düşünüyordum ama bunu erkek arkadaşıma söylemedim bile henüz. onunla da doğru düzgün konusamadım. işte böyle karman çorman bir durum. anneme de belki erkek arkadaşımla çarşamba günü yola çıkarız diye çarşamba veya perşembe günü şehir dışına çıkacağımızı söylemiştim o yüzden o da beni yarın gidecek misin diye darlıyor. aslında şu an yazınca fark ettim ki, aslında olayları karmaşıklaştıran benim. kendi kendime gelin güvey olmusum belli ki. erkek arkadasıma gideceğimi bile söylemedim, daha doğrusu bunun için fırsatım olmadı ama bu kadar sıkıntıya gireceksem buna değer miydi? bilmiyorum. diğer yandan zaten yarınki programım doldu ve oldukça dolu, koşturmacalı bir gün olacak. o yüzden araya bunu sıkıştırmaya gerek yoktu bence. bilmiyorum zihnim karışmış, olabilir. bazen böyle olabilir. zihnimiz bazen plan yapmak istemez ve her şeyi olduğu gibi bırakmak ister. darlanmayı sevmiyorum sanırım. o zaman ona göre davranabilirim bir sonraki seferlerde. işte böyle planlarım değişince ve aslında her şeyi kafanda olduğu gibi olması için kendi kendine diretince olmayan planın olmadığı için üzülüp öfkelenebiliyorsun bazen. komik ama böyle :d
diğer konuya gelecek olursam; bir diğer konu ise şehirdışında gitmişken kalmalı mıyım sorunsalı. sanki buna ihtiyacım var ama 1 taşla 2 kuş vurmak isteyişimde var, o yüzden de sıkıntı olabiliyor her şey. yani aslında bazen olanı olduğu hali ile kabul etmem gerekiyor. illa her zaman aklımdaki gibi ilerleyecek ve o onun tek koşulu diye bir şey yok. işte böyle olanı olduğu gibi kabullenip daha açık iletişim kurmam niyetiyle, sevgiyle...
E.
#olmayanplanaüzülme #öfkelenmek #duygular
0 notes
petslementcom · 6 days
Text
Kedi Göz Temizleme Losyonu: Kedinizin Göz Sağlığını Korumak İçin Bilmeniz Gerekenler
Kedilerde göz sağlığı, genel sağlıklarının önemli bir parçasıdır. Kedinizin gözlerinde oluşabilecek kir, çapak veya gözyaşı birikintileri, enfeksiyonlara yol açabilir. Bu tür problemlerle başa çıkmak için kedi göz temizleme losyonu gibi ürünler, etkili bir temizlik ve bakım çözümü sunar. Peki, bu losyonlar nasıl kullanılır ve nelere dikkat etmek gerekir? İşte sıkça sorulan sorular ve bu sorulara dayalı rehber.
1. Kedi Göz Temizleme Losyonu Nedir?
Kedi göz temizleme losyonları, kedinizin göz çevresinde biriken kir ve çapakları güvenli bir şekilde temizlemek amacıyla formüle edilmiş özel solüsyonlardır. Bu losyonlar, genellikle kedinizin göz sağlığını korumaya ve göz çevresinde oluşan enfeksiyon riskini azaltmaya yardımcı olur.
Kullanıcılar, bu losyonların göz çevresine zarar vermeden nasıl temizlik sağlayacağını merak ederler. Losyonlar, kedinizin göz yapısına zarar vermeyecek şekilde hassas formüllerle üretilmiştir ve genellikle alerjik reaksiyonlara neden olmayacak içerikler içerir.
2. Kedi Göz Temizleme Losyonu Nasıl Kullanılır?
Sıkça sorulan sorular arasında losyonun nasıl uygulanacağı da yer alır. Kedi göz temizleme losyonunu kullanmadan önce ellerinizi iyice yıkamalısınız. Temiz bir pamuk veya gazlı bez yardımıyla losyonu kedinizin göz çevresine nazikçe uygulayın. Uygularken, kedinizin gözlerine baskı yapmaktan kaçının ve yavaş hareket etmeye özen gösterin.
Eğer kedinizde yoğun çapaklanma veya kir birikimi varsa, göz çevresini günde 1-2 kez bu losyonla temizleyebilirsiniz. Düzenli temizlik, göz sağlığını korumak adına önemlidir.
3. Kedi Göz Temizleme Losyonu Hangi Durumlarda Kullanılmalıdır?
Kedinizin gözlerinde çapaklanma, sulanma veya gözyaşı lekeleri fark ediyorsanız, bu losyonları kullanabilirsiniz. Ayrıca, bazı kedilerde göz çevresi düzenli olarak temizlenmediğinde enfeksiyon gelişme riski artabilir. Bu gibi durumlarda göz temizleme losyonları, kedinizin göz sağlığını korumanıza yardımcı olabilir.
Ancak, kedinizde sürekli bir göz rahatsızlığı veya enfeksiyon belirtisi gözlemliyorsanız, veterinerinize başvurmanız en doğrusu olacaktır. Losyonlar genellikle günlük temizlik için uygundur, ancak tedavi amaçlı kullanılmazlar.
4. Kedi Göz Temizleme Losyonları Güvenli Mi?
Birçok kullanıcı, bu losyonların kedilerin gözlerine zarar verip vermeyeceğini merak eder. Göz temizleme losyonları, genellikle veteriner onaylı ve kediler için güvenli içeriklerle üretilmiştir. Ancak her ürünün kullanım talimatlarını dikkatlice okumak ve doğru şekilde kullanmak önemlidir.
Doğal içeriklere sahip, alkol ve kimyasal madde içermeyen losyonlar tercih ederek kedinizin göz sağlığını güvenle koruyabilirsiniz.
5. Kedi Göz Temizleme Losyonu Ne Sıklıkla Kullanılmalıdır?
Losyonun kullanım sıklığı, kedinizin göz çevresinde oluşan kirlilik miktarına bağlıdır. Eğer kedinizin gözleri sık sık çapaklanıyorsa, günlük temizlik gerekebilir. Daha az çapaklanan kediler için ise haftada birkaç kez temizlik yeterli olacaktır. Göz temizliğini düzenli bir hale getirerek, enfeksiyon riskini azaltabilir ve kedinizin genel göz sağlığını koruyabilirsiniz.
6. Kedi Göz Temizleme Losyonu İle Hangi Göz Problemleri Tedavi Edilmez?
Göz temizleme losyonları, kedinizin günlük göz bakımını sağlamak için kullanılır ancak ciddi göz enfeksiyonları, konjonktivit veya kornea hasarları gibi durumlar için tedavi edici bir özellik taşımaz. Bu tür rahatsızlıklarla karşılaşırsanız, mutlaka bir veteriner hekime başvurmalısınız.
Sonuç:
Kedinizin göz sağlığını korumak, onun genel sağlık durumunu olumlu yönde etkiler. Düzenli göz temizliği için güvenilir bir kedi göz temizleme losyonu kullanarak, göz çevresinde oluşan kir ve çapakları kolayca temizleyebilirsiniz. Ancak sürekli göz rahatsızlıkları yaşıyorsanız, profesyonel bir veterinerden yardım almanız gerektiğini unutmayın.
0 notes
gulshsahn · 20 days
Text
Başaracağımı biliyorum daha doğrusu inanıyorum ,
Yollar seyrin de olacak diye hayal ediyorsan yanılıyorsun , tümsekler olmalı ki kıymetini bilelim.
İlerleyelim adım adım…
Eğer dolunay ritüellerini uzun süredir yapıyorsanız , ay’ın döngülerini de araştırın derim.
Her ay bir döngü ve bir sonra ki ayını kendin belirleyebiliyorsan ?
Bu aralar yapmaktan en keyif aldığım şey kitap okumak, müziğin ise en sessiz halindeyim.
Bir de yılda bir döngüler var…
Onun zaten önünü tutabilene…
Uzunca bir mecra da ilerlemek istiyorum bir o kadar hemen yol bitsin istiyorum…
Sarı sarı ayçiçekler 🌻 uzun uzun bitki örtüsü 🌿
Okuduğum bir kitapta yazar o kadar güzel cenneti tarif etmiş ki ,
Tumblr media
Sylvia…
0 notes
bunudaburayayazdim · 2 months
Text
Sevme Sanatı ve İnsan Olmak
Selamlaar,
Biraz yanlış anlaşılmadan ortaya çıkan ve hafif çalıntı bir başlık oldu bu. Sohbet arasında bana önerilen 2 ayrı kitabın isimleriymiş ama mesajı okuyunca dedim ki "Yeni yazımın başlığı" jfdgkfd. O yüzden şu an buradayız ve bu gece biraz bencilce davranıp kendimi dideleyeceğim izninle. Çok darlamamak adına önden bir parça bırakacağım ve sonrasında yolumuza bakalım senin için de uygunsa.
Bir yanım bu yazıyı taslaklarda tozlanmaya bırakma taraftarı. Dönüp dönüp bakıp "bak sen bu haldesin, değişmelisin, öğrenmelisin." diyerek kendime hatırlatmalık bir şey olarak bırakmamı söylüyor. Biraz da bu beceriksizliğimi, zayıflığımı gizleme isteği baskın geliyor sanırım. Neye karar vereceğimi yazının sonunda göreceğiz gibi, ya da duruma göre göreceğim.
İnsan olmak kısmından başlamak istedim. Sanırım daha kapsayıcı geliyor kulağa. Tam olarak insan olmak ne demek bilmiyorum. Tanımlayamıyorum. Biyolojik, fizyolojik olarak insan olmanın ötesinde psikolojik olarak hangi noktada insan olarak nitelendirmemiz gerekiyor mesela? Sosyal becerilerin gelişimiyle doğru orantılı bir şey mi bu? İnsan bireyden önce topluma odaklı bir canlı mı?
Dışarıdan bakan biri benim hakkımda ne düşünüyor tam olarak bilmiyorum ama genel olarak sosyal anksiyetem olduğunu öğrenen kişiler "Sende de varsa ohoo" düşüncesine kapılıyor. Sanırım maskelerim biraz fazla gerçekçi, bu da içten içe korkutmuyor değil tabii. V for Vendetta filminde daha önceki yazılardan birinde de alıntıladığım çok sevdiğim bir söz var:
You wear a mask for so long, you forget who you were beneath it. (Bir maskeyi çok uzun süre giyersen, altındaki kişiyi unutursun.) -Alan Moore
Beni tam olarak tedirgin eden şey de bu aslında. Tüm bunların altında ben kimim? Hangisi gerçek benliğim, hangisiyle daha insanım ve hangisini iyileştirmem gerek? Hangisinin daha normal bir insana yakın olduğunu nasıl belirlerim? Normal bir insan nasıl olunur? Yine soru sormaktan cevapları bulamadığım bir gece daha..
Dürüst olmak gerekirse bilmiyorum. İyi bir insan olmayı geçtim, insan kategorisine giriyor muyum yoksa sadece bu konuda çok iyi rol mü yapıyorum bazen kendimi tanımıyorum. İletişim becerilerimin sağır, kör ve dilsiz birinden daha da kötürüm bir halde olması bunu düşünmemin en başlıca sebeplerinden tabii.
İletişimi kurarken arada verilen alt metinleri okuyamıyorum. Okumak aklıma dahi gelmiyor çünkü. Hayatımdaki her şeye robot gibi mantıksal yaklaşmaya o kadar alışmışım ki, her türlü ikili ilişkim de bundan nasibini alıyor ve bunun etrafıma zarar verdiğini yakın zamanda bir kez daha fark etmiş, daha doğrusu fark ettirilmiş bulundum.
Gerçekten değer verdiğim insanlara farkında olmadan böyle zarar veriyor olmanın hissettirdiği boktanlığı sanırım burada anlatmama pek gerek yok. Sıfatlara sığmayacak kadar rahatsız edicilikte bir kendini sorgulama yolculuğunun kapılarını aralıyor çünkü bu his. Ufak bir şarkı molası:
Özetleyecek olursak; Hala insan olmak ne demek bilmiyorum. Normal bir şekilde sosyalleşebilmem ne kadar zaman alacak, neleri gerektirecek ya da olabilecek mi bilmiyorum ama deniyorum. Eskiye oranla biraz daha iyiyim ama hala yeterince değil ve bunca zamanda bu kadar yavaş bir ilerleme de biraz soru işareti oluşturuyor tabii.
Sevme Sanatı ilginç bir kavram oldu, kabul ediyorum ama kitabın adı da buymuş ve kulağa ilginç olduğu kadar hoş da geliyor bence. Tam burada geçiş yaptım çünkü üstteki konuyla bunun bir noktada kesiştiğini düşünüyorum.
"Birini sevebilecek kapasitede biri miyim?" sanırım bu bölüme başlamak için ideal bir soru. Buradaki sevgi biraz daha romantik bir kalıp sanırım. Normal dostluk ve aile anlamında sevdiğim, değer verdiğim çok sayıda arkadaşım var. Bu konuda bir yanılgım yok ancak öbür konu çok büyük bir soru işareti.
Sevmek sanırım çok büyük, çok güçlü bir kavram gözümde. Yani oraya oturtmak için çok fazla şeyin bana net bir şekilde onun yeri burası diye haykırması gerekiyor anladığım kadarıyla. Gel gelelim gördüğüm kadarıyla da sevgi asla böyle bir şey değil.
Sevgi herhangi bir mantığı olmayan, sebepsiz bir şekilde ortaya çıkabilen ve hiç beklemediğin anlarda seni esir alan korkutucu bir duygu. Hayatını mantıksal bir çerçevede çelik kale gibi kurmuş biri için ne kadar korkutucu durduğunu sen düşün.
"Davulun sesi uzaktan hoş gelir." düşüncesine de sadık kalarak kendimi yıllarca başarıyla uzak tuttuğum bu konseptte uzak tutma kısmı kasıtlı bir başarım mıydı yoksa sevebilme becerisinden yoksunluk muydu bunu bilmiyorum. Hala anlayabilmiş değilim ama ikincisine yakın hissediyorum.
Dürüst olmak gerekirse ikincisine yakın olmak bir tık da korkutuyor. Çünkü bunun tercih değil de bir özellik olması, üzerinde kontrolüm olmaması korkunç bir şey. Bu becerinin, kapasitenin bende olmadığının daha mantıksal bir hali ve sanırım korkutmasının sebebi biraz da bu.
Çünkü eğer birini sevebilecek kapasitem yoksa, sosyal becerilerimin bir noktadan sonra ilerlemeyi durduracağı aşikar bir hal alıyor. Eğer bu beceriler bir yerde takılacaksa, bu da çevremde değer verdiğim insanlarla olan iletişimde giderek büyüyecek, belki kopmalara sebep olacak sorunlar yaşamam anlamına geliyor ve bu beni gerçekten korkutuyor.
İnsanın kendi kendine kalabilmesi, zaman geçirebilmesi ne kadar önemliyse, sosyal anlamda kendini geliştirebilmesi ve buna uyum sağlayabilmesi, uyum sağlayabileceği bir çevre oluşturması/bulması da bir o kadar önemli. Benim bu "duygusuz" personam maskelerin altındakiyse eğer, önümde çözmem gereken çok ciddi sorunlar var gibi duruyor.
Bu yazı da sanki çözüm odaklı bir şeymiş gibi durdu başlık sebebiyle ama napalım. Bazen bazı şeyler çözülmez, bazı savaşlar kazanılmaz ve mutluluk gibi hüzün de hayatımızdaki yerini alır. Önemli olan bunlardan ders çıkarmak ve aynı hatayı tekrarlamamak için bir şeyler öğrenebilmiş olmak.
Kayıplarımızdan, hatalarımızdan ders çıkarıp değişebilmemiz dileğimle bitireyim istedim bu yazıyı.
Sevgilerle..
1 note · View note
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Die misslungene Integration in Deutschland (2)
✍🏻 İbrahim Uğur
https://www.gundemarsivi.com/die-misslungene-integration-in-deutschland-2/
Die gecharterte Integration:
Die ersten Gastarbeiterinnen aus den Vertragsländer kamen bereits Ende der 50 er Anfang der 60 er. Damals haben wider die Regierung oder die Betriebe eine langfristige bzw. auf Dauer anhaltenden bleibe Möglichkeiten nachgedacht. Erst nach dem Anwerbestopp wurde über die möglichen Integrationsmaßnahmen überlegt. In Deutschland waren viele Jahrzehnte die Gastarbeiter auf sich allein gestellt. Die einzige Informationsquelle ist eine Radiosendung gewesen, das täglich etwa 20 Minuten im Muttersprache aktuelle und wichtige Ereignisse berichtet hatte. Menschen, die aus den unterschiedlichen Regionen, wie Nahen Osten, Türkei, Nordafrika und aus den europäischen Räumen (Griechenland, ehemalige Jugoslawien, Spanien, Portugal und Italien) nach Deutschland kamen versuchten mit Kulturvereinen auf sich aufmerksam zu machen. Die ersten Begegnungen mit so genannten Gastarbeitern und Deutschen kam nach 20 Jahre später zu Stande. Man darf nicht das Bildungsniveau der Menschen von 70 er außeracht lassen. Ins besonders viele junge Menschen Anfang zwanzig wegen Studium oder mit guten schulischen Ausbildung nach Deutschland kamen, haben sehr viel mit eigenen für die Anerkennung der Migrantinnen beigetragen. Die politische Präsenz der Zugewanderten Arbeitnehmer und Akademikerinnen machte sich bei der Gründung der Ausländerbeiräte bemerkbar (heute nennen wir diese Beiräte, die Integrationsräte). Die Beiräte oder besser gesagt die Integrationsräte haben einem sehr geringen Mitspracherecht. Mit anderen Worten, sie sind bedeutungslos. In den meisten Integrationsräten sitzen unterschiedlichen Interessen Gruppen, die ihre eigenen Ziele verfolgen. Wenn man bedenkt, das nach 40 Jahre Kommunale Beiräte mit kommunale Präsenz noch nicht einmal das kommunale Wahlrecht erzwingen können, dann frag man sich natürlich, warum diese Beiräte überhaupt nach wie vor gefordert werden oder gewählt werden. Die gesetzlichen Rahmenbedienungen für nicht EU- Bürger sind keineswegs zufriedenstellen. Das Ausländergesetz wird oft als Druckmittel für die Einwanderung hervorgehoben. Weil im Gesetz genauestens vorgeschrien wird, wie der Nachzug in die Bundesrepublik verlaufen werden sollte. Selbst bei der Familienzusammenführung werden höhere Hürden gestellt, dass in diese aktuelle wirtschaftliche Situation kaum überwundbar sind.
*
Başarısız kalan entegrasyon çabaları:
Sözleşmeli ülkelerden ilk misafir işçiler 50’li yılların sonu 60’lı yılların başında geldi. O dönemde hükümet veya şirketler uzun vadeli planlama yerine kısa vadeli çözümler ile bu gelen emekçilerin ihtiyaçlarına karşılık vermeye çalıştılar… Olası entegrasyon önerileri ancak Almanya’nın işçi alımını durdurmasından sonra dikkate alındı. Almanya’da misafir işçiler onlarca yıldır kendi başlarına yaşıyorlardı. Tek bilgi kaynağı, her gün yaklaşık 20 dakika boyunca güncel ve önemli olayların ana dilde aktarıldığı bir radyo yayınıydı. Orta Doğu, Türkiye, Kuzey Afrika gibi farklı bölgelerden ve Avrupa bölgelerinden (Yunanistan, eski Yugoslavya, İspanya, Portekiz ve İtalya) Almanya’ya gelen insanlar, kültürel dernek faaliyetleri üzerinden dikkatleri üzerlerine çekmeye çalıştı. Misafir işçiler olarak adlandırılan bu büyük emekçi kitle Almanlarla ilk olarak geldiklerinden 20 yıl sonra kaynaşma gerçekleşti. 70’li yıllarda gelen insanların eğitim düzeyi göz ardı edilemez bir seviye kendini belli ediyordu. Özellikle yirmili yaşların başında çok sayıda genç okumak veya iyi bir okul ve mesleki eğitim almak için Almanya’ya geldiğinden, göçmenlerin kültürel anlamda tanınmasında büyük katkı sağladılar. Göçmen işçilerin ve akademisyenlerin siyasi varlığı, yabancılar danışma konseyleri (bugün bu danışma konseylerine entegrasyon konseyleri diyoruz) kurulduğunda fark edilir hale geldi. Danışma konseylerinin, daha doğrusu entegrasyon konseylerinin çok az söz hakkı var. Başka bir deyişle anlamsızdırlar. Entegrasyon konseylerinin çoğunda kendi hedeflerini takip eden farklı çıkar grupları vardır. 40 yıl sonra, yerel yönetimdeki göstermelik varlığı ve halen yerel seçim hakkının dahi verilmediği yabancıları temsil eden bir danışma konseylerinin varlığı bugün bana gerçekten çok anlamsız geliyor. Yerel yönetime dahi müdahale edemeyen bir bu danışma konseylerinin neden hala gerekli olduğunu veya seçildiğini sorgulamak gerekir. AB üyesi olmayan vatandaşlara yönelik yasal çerçeve hiçbir şekilde tatmin edici değildir. Yabancılar Yasası sıklıkla göç üzerinde baskı oluşturmanın bir yolu olarak belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Çünkü yasa, Federal Cumhuriyet’e göçün tam olarak nasıl ilerlemesi gerektiğini belirtiyor. Aile birleşimi söz konusu olduğunda bile mevcut ekonomik durumda aşılması zor olan daha büyük engeller var.
İbrahim Uğur
0 notes
redgreen-notblue · 4 months
Note
Bu nasıl bir istikrar hahahah . Ben 3 4 sene önce bloğumu sildim ve o zaman sizinle takipleşiyorduk,ben daha sonra blogumu sildim ve şimdiki blogumu 2023 sonlarına doğru açtım. Uygulamada gezerken sizin blogunuza denk geldim ve profil resminiz halen aynı isminiz bile halen aynı şekilde görünce hemen tanıdım ve çokça şaşırdım halen aynı şekilde burda olmanıza hahaha . Nerden hatırladınız diyebilirsiniz benim hafızam iyidir bazen gerekli gereksiz her detayı hatırlar. Sizinle sadece takipleşiyorduk hiçbir iletişimimiz yoktu ama görsel hafızam da iyi olduğu için resminizden ve isminizden hemen aklıma geldiniz.Seneler öncesinden bir anıyı hatırlar gibi oldum içim bir garip oldu eski blogumda geçirdiğim zamanları hatırladım. Sizi hatırlayınca söylemek istedim ,rahatsız ettiysem affola. Güzel geceleriniz olsun :)
Teşekkürler. Bunu okumak beni mutlu etti. Eski kitle ve bloglar benim de aklıma geliyor. Yüzümde küçük bir gülümseme ile iç çekiyorum doğrusu. Çok sene oldu...
Beni hatırlamana sevindim. Şu anki blogunu da merak ettim. Eminim sen de güzel şeyler yapıyorsundur. Belki ben de hatırlarım bakarsın :D
Yazdığın için tekrardan teşekkürler (:
0 notes