Tumgik
#parti malları
harfzen · 1 month
Text
2 notes · View notes
adam-slx · 1 month
Text
oy vermedin pezevenk seçim analizi yapmak sana mı kaldı diyeceğiniz bir yazı (okuma süresi yaklaşık 3 dakika link de ki yazıyıda okursanız epey sürer yine siz bilirsiniz)
yazacak konu tek olunca yazması zorlaşıyor. yazacak konular da iplik iplik değil, (hazır senelik izindeyken kendi kendime sex yapacak bundan daha güzel bir konu sokamadım)
seçim yazısı ? (soru işareti ne alaka diye düşünmeyin sokarım düşüncenize, düşünseydiniz seçimler olmazdı değil mi) akp neden kaybetti? seksenmilyon analiz dinlediniz/okudunuz zaten benim ki mi kalın geldi. ben de yazacam amk? (evet yine soru işareti). bu seçim de geçenki gibi, ondan önceki gibi, ondan da önceki gibi taa 18 yaşıma kadar gider daha seçim kağıdını canlı görmedim) oy vermedim. izahı kolay sebep sokak hayvanları. bunların seçim vaadi olması bile zulken, böyle bir meselenin hiç olmaması gerekirken, seçim vaadi var mı diye baktım, yoktu. sokak hayvanlarına hak tanımayan belediye için oy vermeye de gerek yok. sana petshoplar oy versin.
ekonomi önceki seçimde de bozuktu, şimdi de bozuk diyor mesela. hayır, şimdi azıcık daha iyi ama bu azıcık iyi eşit bir iyilik değil. ekonomi herkese kötü olsa hükümet oy kaybetmez, yoktu, vermedik dersin ama memura keseyi açıp, emekliye vermezsen, emekli de sana memur oy versin der. ekonominin iyilik ve kötülüğünü değil, bu iyilik ve kötülüğün ne kadar eşit dağıtıldığına bakmak lazım. Belki emekliye zam yapmaması değil de, memura zam yapması soğutmuştur seçmeni.
eğer tek bir sebep gerekiyorsa kibir derim. patronların hayatlarını, emekçiden daha çok önemseyen kibir. onlardan oy alacağız diye kendini boyayarak beyaz türke dönüşmeye çalışan kibir. kimi koysak seçtiririz diyen kibir. bir kilo peynir alırken düşünen insanların karşısına on milyonluk arabayla çıkıp oy isterken utanmaya mani olan kibir, ülke babamızın malı, siz de kölemizsiniz, canımız ne isterse onu yaparız kibri...
kemal tahir iyi diktatör olur ama iyi diktatörlük olmaz dermiş. kurduğu düzen çakma goebbels, çakma kemalist, çakma tarih, çakma şair, çakma fikir, çakma mefkure, çakma dindar, çakma hakim, çakma savcı düzeni. korkulan tek odak kendisi olduğu için, ona sırtını yaslayınca her işin yapılabildiği bir düzen. çakma devletlülerin çakarlı araba düzeni.
ak parti iktidara geldiğinde bir halk partisiydi ve karşısında apoletli apoletsiz memurlar vardı. geçen yıllar içinde, bilhassa 15 temmuz'dan sonra kendisi bir memur partisine dönüştü. bir kısmı fetö'den boşalan boşluğu faşist kadrolarla doldurmak zorunda kalmasından, bir kısmı da ezeli aşağılık kompleksindendi. şimdi ellerinde köpekle gezen bir takım başörtülü kadınlar bize insanlık öğretmeye çalışıyor. bu tavrın tam da aydınlanmacı seküler tavrı olduğunu görmeden.
billur kubbe, mermer kaldırım diye yola çıkılmıştı, gide gide beton kule, boklu kaldırıma vardık. yanlış neredeydi? bunu uzun uzun yazmanın faydası var mı bilmem. alternatiflerinin daha yanlış olmasından başka bir doğrusu kalmayıncaya kadar düştü işte.
erdoğan ve partisinin düzeleceğini sanmam muhaletinde ileride erdoğanlaşacağını garanti ederim, muhalefetin, kendisine oy veren çoğu insana nazaran erdağan'la aynı rüyaları gördüğüne inanabilirsiniz, politikacılar tek millettir. başkanlık sistemi bahanesiyle isimsiz bürokratlar kendilerine kölemenlik düzeni kurdu ve biz onların etinden sütünden vergisinden faydalandığı reayası olduk. parlamenter sisteme geçilir mi sanmam ne demiştik politikacılar tek millettir. tabii bu yapılmayacak. verilen sözler tutulmayacak. değişim çok zor ve suçlayacak merci çok. memlekette hukukun çivisi biraz daha çıkacak, rüşvet çarkları hızlanacak, batan geminin malları daha çok kavgaya sebep olacak ve biz buradan seyredeceğiz bunları. bir gün halk peynir alamadığı için ayaklanırsa politikacıları can dostlarıyla birlikte, içi din adamlarıyla dolu bir adaya bırakıp yeni bir dünya kuracağız.
sic transit tempus tyranni (latince daha havalı duruyor)
3 notes · View notes
pazaryerigundem · 4 hours
Text
TBMM'nin gündeminde bu hafta neler olacak?
https://pazaryerigundem.com/haber/170716/tbmmnin-gundeminde-bu-hafta-neler-olacak/
TBMM'nin gündeminde bu hafta neler olacak?
Tumblr media
TBMM Genel Kurulunda, fahiş fiyat artışı ve stokçuluk cezalarının artırılmasını da içeren kanun teklifinin görüşmelerine başlanacak.
ANKARA (İGFA) – Haftalık çalışmasına 14 Mayıs Salı günü (YARIN) başlayacak Genel Kurul, fahiş fiyat artışı ve stokçuluk cezalarının artırılmasını da içeren Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’ni ele alacak.
Teklife göre, lisanslı depoculuk ücret tarifesinin üzerinde veya tarifede yer almayan hizmetler için ücret talep ve tahsil eden, ürün teslimi sırasında mevzuata aykırı şekilde ürün miktarından kesinti yapan işletmelere 200 bin liradan 1 milyon liraya kadar idari para cezası kesilecek.
Kooperatiflerin ana sözleşmelerini intibak ettirmeleri için öngörülen süre 2 yıl daha uzatılacak. Ürün ihtisas borsasının veya takas merkezi olarak yetkilendirilen kuruluşun takas işlemlerinde mali sorumluluğu, tesis edecekleri limitler dahilinde ve alınacak teminatlar ile garanti fonu varlıklarıyla sınırlı olacak.
Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapılamayacağına dair hükme aykırı hareket edenlere, her bir aykırılık için 100 bin liradan 1 milyon liraya kadar idari para cezası uygulanacak.
Piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamayacağı hükmüne aykırı hareket edenlere her bir aykırılık için 1 milyon liradan 12 milyon liraya kadar ceza verilebilecek.
Malları süresinde teslim veya monte etmeyenlere 2 bin 200 lira; mal ve hizmetin satışından kaçınanlara da 2 bin 200 liradan az olmamak üzere satışından kaçınılan mal veya hizmetin tüm vergiler dahil toplam satış fiyatının yüzde 10’u kadar idari para cezası kesilecek.
Bu arada AK Parti milletvekillerinin imzasını taşıyan Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi’nin görüşmelerine Plan ve Bütçe Komisyonunda başlanacak. Teklif, komisyon görüşmelerinin tamamlanmasından sonra Genel Kurul gündemine gelecek. Bu teklife göre de vakıf; Dışişleri Bakanlığının hizmet kalitesinin artırılması amacıyla her türlü taşınır ve taşınmaz alabilecek, kiralayabilecek, inşa edebilecek, gerektiğinde bunların kullanımını kısmen veya tamamen bakanlığa bırakacak, her türlü taşıt aracı alıp kiralayacak ve gerektiğinde bakanlığa tahsis edecek.
Bakanlığa ait veya tahsisli olup güncel olarak ihtiyaç duyulmayan taşınmazların ilgili mevzuat hükümlerine uyulmak suretiyle bakanlık yararına değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yapacak.
Vakıf, yükseköğretim kurumları kurabilecek; personelin niteliklerinin ve temsil kabiliyetinin geliştirilmesini destekleyecek.
Ayrıca Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Oluşan Karma Komisyon da toplanacak. Komisyonda, tavsiye kararlarına yüksek oranda olumlu yaklaşan idarelerin temsilcileri dinlenecek. İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Çocuk Hakları Alt Komisyonunda, Türk Kızılay ve Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Yeşim Ünal Kılıç sunum yapacak.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
penye · 1 year
Text
Bursa Toptan Şifon Kumaş Parça Şifon Kumaş Satanlar Ucuz Şifon Kumaş
www.kumas.org Şifon kumaş nasıl bir kumaş,Şifon naylon mu,Şifon kumaş doğal mı,Şifon elbise iyi midir,Fransız şifon kumaş,Krep şifon kumaş Nasıldır,Polyester şifon kumaş.
www.kumas.org Jakarlı Şifon Kumaş,Fransız şifon kumaş Fiyatları,Kendinden pileli şifon kumaş,Şifon kumaş terletir mı,Piliseli şifon kumaş,şifon kumaş alanlar,parti şifon kumaş alanlar,parça şifon kumaş alan,toptan şifon kumaş alanlar,toplu şifon kumaş alanlar,ham şifon kumaş alan,spot şifon kumaş alanlar,stok şifon kumaş,gümrük malları kumaş alanlar,sigorta şirketinden kumaş alanlar,toptan şifon kumaş,toptan şifon kumaş firması, şifon kumaş üreticisi,bursa şifon kumaş,İstanbul şifon kumaş,Zeytinburnu şifon kumaş.
0 notes
delitay · 2 years
Text
Tumblr media
DOLAR NEDEN YÜKSELİYOR ?
ERDOĞAN NE YAPIYOR ?
Bunu sadece CHP ve türevleri için değil, AK PARTİ haricindeki herkes için yazıyorum.
Gündemlerinde ya mini etek, ya başörtüsü ya islam düşmanlığı, ya heykel oldu.
100 sene boyunca ellerinde imkan varken bir tek adam gibi buluş yapmadılar. Silah, ilaç, makina üretmediler!
ABD'nin avrupanın kapısında köpek olmayı gelişmişlik saydılar. Bilimsel hiçbir faaliyette bulunmayıp, dışarıdan satın aldıkları teknolojik ürünle modernleştiklerine inandılar. Elin malıyla övünüp kendi ülkelerini hakir gördüler. Çünkü bu ülkeye hiç inanmadılar.
Şimdi konuya gelelim:
Bir ülkenin parası "değerli" ise döviz ucuz demektir. Bir ülkede döviz ucuz ise, o ülke parasının gücüne güvenerek bol bol ithalat yapar. Üretime nazlanır, İhracatta zorlanır. Giderek küresel piyasalarda rekabet etme şansı azalır.
Yok eğer o ülkenin parası değersiz ise ya da değerini kendisi düşürüyor ise dövizle İthal edilen ürünler pahalanır. Bu sefer kendi ürününü kendisi üretmeye mecbur kalır. Satacağı ürün ucuz olacağından tüm dünyadan talep yağar. Böylece daha çok ihracat yapar!
Ve sonunda da küresel pazarlarda daha çok mal satar.Yüksek dövizle satın alınan ithal mallar pahalı olacağından, yabancı ürünlerin o ülkeye girişi zor olur. ABD ve Avrupa o ülkeye mal satmakta zorlanır.
Trump'ın Çin'e "Paranın değerini yükselt" demesi boşuna değil.
Çin yönetimi eskiden beri Çin parasının değerini bilerek düşük tutuyor. Böylece üretim gücüne inanan Çin, başka ülkelere ucuz ucuz mal satarken, başka ülkelerin malları Çin pazarında pahalı olduğu için alıcı bulamıyor. Bugün Çin ABD savaşının altında yatan temel neden budur.
Ellerindeki milyarlarca dolarlık kaynağa rağmen hiçbir şey üretmeden sadece ithalat ve faizle beslenen, s*lük takımı TÜSİAD'ın hükümete FAİZ YÜKSELT demesindeki ana sebep işte bu.
Faiz yükselt dolar düşsün, halk daha çok "ithal ürün" alabilsin. Bizi de ihracata zorlama" diyorlar.
Çünkü biliyorlar ki ithalat zorlaşırsa, ihracata yönelik çalışmak zorunda kalacaklar. Zira ihracat yapsalar da üyelerinin büyük kısmı ithalat yapıyor. İhracat ise ar-ge ister, kalifiye eleman ister, uluslararası piyasada rekabet ister.
Hem yattığı yerden faiz alarak halkın kanını emmek, hem de yurt dışından hazır malı getirip fahiş fiyatla satmak dururken kim yeni bir ürün geliştirmek ihracata yönelik çalışmak ister ki?
Elbette iyi kurgulanmazsa iyi bir oyun kurulmazsa Türkiye'yi bir ithalat merkezinden ihracat merkezine çevirmeye yönelik bu geçişin vahim sonuçları olabilir.
Zira ABD beslemesi TÜSİAD ve türevleri bu girişime kolay teslim olmayacak!
TÜSİAD'ın Hükümeti devirmek için birtakım atraksiyonlar yapması, hükümeti toplu işten çıkarmalarla ya da başka yöntemlerle tehdit etmesi, kumpas kurması mümkün diye düşünüyorum. İşte tam bu esnada GÜÇLÜ İRADESİ OLAN GÜÇLÜ BİR HÜKÜMETE ihtiyaç var.
Eğer başarırsa Erdoğan ABD ve Avrupa ürünlerinin bu ülkeye girişine büyük bir darbe vurmuş olacak!
Her vatansever bila kayd-ı şart Erdoğan ve Bahçeli'ye destek olması gerekiyor. Zira Erdoğan, kölelik düzenine gönüllü köpeklik eden TÜSİAD 100 senelik saltanatını dinamitliyor!
Allah'ın izniyle, biz Erdoğan'ın yanında duracağız. İsteseniz de istemeseniz de bu ülkeyi size rağmen dünyanın en müreffeh ve en ileri ülkesi yapacağız Allahsız kitapsız soysuz sopsuzlar!
//Salih Karabasan
10 notes · View notes
yusufserkan · 4 years
Text
Atatürk’ün Vasiyeti ve İş Bankası’ndaki CHP Hisseleri – Sözcü Gazetesi
Geçtiğimiz hafta, FETÖ'nün siyasi ayağı tartışması alevlendiği sırada, birden bire, 2018'de ve 2019'da AKP'li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiği “İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin Hazine'ye devri” konusu yeniden ısıtılıp gündeme getirildi.
Bu vesileyle bugün, İş Bankası'nın kuruluşu, Atatürk'ün vasiyeti ve İş Bankası'ndaki CHP hisseleri konusundaki belli başlı 13 soruya cevap vereceğim.
1 – ATATÜRK, İŞ BANKASI'NI HANGİ PARAYLA KURDU?
Milli Mücadele'de “Hint Hilafet Komitesi”, Hint Müslümanlarından yardım toplayıp Türkiye'ye gönderdi. Atatürk, Milli Mücadele sonrasında bu paradan elinde kalanın bir kısmıyla İş Bankası'nı kurdu.
2 – HİNDİSTAN'DAN MİLLİ MÜCADELE'YE NE KADAR PARA GELDİ?
Hint Hilafet Komitesi, Milli Mücadele sırasında Türkiye'ye 14 seferde toplam 675 bin 494 Türk lirası gönderdi.
3 – HİNT HİLAFET KOMİTESİ PARAYI OSMANLI HALİFESİNE Mİ GÖNDERDİ?
Hayır! Hint Hilafet Komitesi parayı doğrudan Atatürk'ün şahsi hesabına Ankara'ya gönderdi. Atatürk bu parayı Osmanlı Bankası'nın Ankara şubesine yatırdı.
4 – ATATÜRK, HİNDİSTAN'DAN GELEN BU PARAYI NASIL KULLANDI?
Hint Müslümanları gönderdikleri paranın –nasıl kullanılacağı konusunda hiçbir şart koşmadan– Türkiye'nin bağımsızlığı için göndermişlerdi. Atatürk, bu paranın her kuruşunu Türkiye'nin bağımsızlığı için kullandı. Şöyle ki, paranın 500 bin lirasını, Milli Mücadele'de savaş giderlerinin karşılanması için Milli Savunma Bakanlığı'na verdi. 110 bin lirasını, Yunan ordusunun yenilip kaçarken yakıp yıktığı şehirlerdeki aç insanlara dağıttı. Böylece Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün elinde sadece 65 bin 494 lira kaldı. Ancak savaştan sonra Bakanlar Kurulu, Atatürk'ün savaş giderlerinin karşılanması için Milli Savunma Bakanlığı'na verdiği 500 bin liranın 380 bin lirasını Atatürk'e geri verdi. Böylece Milli Mücadele sonrasında Atatürk'ün elinde (380 bin+65 bin 494 = 445 bin 494 lira) kaldı.
Atatürk, Türkiye İş Bankası'nın Yeni Cami Şubesi'ni ziyareti sırasında, şubeye asılacak fotoğraflarını imzalıyor.
(16.06.1928)
5 – ATATÜRK MİLLİ MÜCADELE SONRASINDA ELİNDE KALAN PARAYI NE YAPTI?
1924'te halifelik kaldırıldı. Hint Hilafet Komitesi, halifeliğin kaldırılmasına tepki duyarak gönderdiği parayı Atatürk'ten geri isteyebilirdi. Bu nedenle Atatürk, geri istenme ihtimaline karşı parayı bir süre daha Osmanlı Bankası'nda tuttu. Hint Hilafet Komitesi parayı geri istemeyince Atatürk, elinde kalan parayı Türkiye'nin bağımsızlığı için nasıl kullanacağını düşünmeye başladı.
Atatürk, 445 bin lirayı şöyle kullandı:
– 120 bin liraya, tarım ve hayvancılığı geliştirmek için örnek çiftlikler kurdu.
– 65 bin liraya İş Bankası'ndan Maden TAŞ hisseleri satın aldı.
– 250 bin liraya da İş Bankası'nı kurdu.
Atatürk, Hindistan Müslümanlarının gönderdiği paranın tek kuruşunu bile şahsı için harcamadı. Hasan Rıza Soyak'ın da ifade ettiği gibi örnek çiftliklerin ürünlerini bile kendi parasıyla satın aldı.
Atatürk, Hint Müslümanlarının gönderdiği parayla yaptığı bu yatırımları tamamen “milletin malı” olarak gördüğü için 12 Haziran 1933'te 2307 Sayılı özel bir kanun çıkarttırdı. Bu kanuna göre Medeni Kanun gereği yakınlarına kalması gereken “mahfuz hisse” dâhil, üzerinde görünen tüm bu mal varlığını, son kuruşuna kadar millete bağışlamanın yolunu açtı.
Nitekim örnek çiftlikleri, içindeki tüm varlıklarıyla birlikte 12 Haziran 1937 tarihli bir vasiyet mektubuyla millete bıraktı. İş Bankası hisselerini ise 5 Eylül 1938 tarihli bir vasiyet mektubuyla yıllık gelirleri TTK ve TDK'ya verilmek üzere CHP'ye bıraktı.
6 – ATATÜRK'ÜN CİHAT PARASIYLA BANKA KURMASI DOĞRU MUYDU?
Daha önce de ifade ettiğim gibi Hint Müslümanları, gönderdikleri parayı –hiçbir şart koşmadan– Türkiye'nin bağımsızlığı için göndermişlerdi. Atatürk, bu parayı son kuruşuna kadar Türkiye'nin bağımsızlığı için kullandı. Milli Mücadele'de “siyasi bağımsızlık”, Milli Mücadele sonrasında ise “ekonomik bağımsızlık” için harcadı. Milli Mücadele sonrasında elinde kalan parayı Hint Hilafet Komitesi geri isteseydi, parayı geri verecekti. Ancak parayı isteyen olmadı. Bunun üzerine Atatürk elinde kalan parayı tamamen milli çıkarlara uygun olarak kullandı. Ülkenin kalkınması için örnek çiftlikler inşa etti ve İş Bankası'nı kurdu.
Atatürk'ün 5 Eylül 1938 tarihli vasiyetinin, vasiyette adı geçen Atatürk'ün yakınları hariç üç tarafı var:
1. CHP, 2. İş Bankası, 3. TTK ve TDK. Hazine, bu taraflardan biri değil.
7 – ATATÜRK ÖLÜRKEN BANKA HESAPLARINDA NE KADAR PARASI VARDI?
Atatürk, 10 Kasım 1938'de öldüğünde İş Bankası 2 numaralı hesabında 1.446.872 lira 3 kuruş ile 114.891 adet hisse senedi vardı. (Hindistan'dan gelen paradan kalan, örnek çiftliklerin gelirleri ve Abbas Hilmi Paşa'nın CHP'ye bağışladığı 900 bin lira) İşte Atatürk'ün milletin parası olarak görüp vasiyetinde CHP'nin yönetimine ve denetimine bıraktığı para buydu. Atatürk ölürken emekli hesabında 19.566 lira 80 kuruş, 4 numaralı şahsi hesabında ise 53.453 lira 18 kuruş olmak üzere toplam 73.019 lira 98 kuruşu vardı. Atatürk'ün tüm şahsi mal varlığı buydu: 73.019 lira 98 kuruş!
8 – ATATÜRK VASİYETİNİ NE ZAMAN HAZIRLADI, KİME TESLİM ETTİ?
Atatürk, 5 Eylül 1938'de Dolmabahçe'de vasiyetine son şeklini verdi. El yazısıyla hazırladığı vasiyetini 6 Ekim 1938'de İstanbul 6. Noteri İsmail Kunter'e teslim etti. Atatürk'ün vasiyeti, 28 Kasım 1938'de Ankara 3. Sulh Hakimliği'nde açıldı.
9 – ATATÜRK VASİYETİNDE KİMLERE NE BIRAKTI?
Atatürk, tüm mal varlığını -belli şartlarla- CHP'ye bırakıyor. Nakit ve hisse senetlerinin “İş Bankası tarafından nemalandırılmasını” istiyor. Her yıl nemadan elde edilecek gelirin TTK ve TDK'ya paylaştırılmasını istiyor. Her yıl nemadan, “yaşadıkları sürece” kız kardeşi Makbule'ye ayda 1000, manevi kızlarından Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira, Rukiye ve Nebile'ye o zamanki gibi 100'er lira verilmesini istiyor. Sabiha Gökçen'e ayrıca bir ev alabilecek para verilmesini istiyor. Makbule yaşadığı müddetçe “Çankaya'da oturduğu evin emrine kalmasını” istiyor. İsmet İnönü'nün çocuklarına da yüksek tahsillerini tamamlamaları için gerekli yardımın yapılmasını istiyor. (İnönü bu yardıma ihtiyaç duymamıştır.)
10 – ATATÜRK, İŞ BANKASI'NDAKİ HİSSELERİNİ KİME BIRAKTI? BU HİSSELER HAZİNE'YE DEVREDİLEBİLİR Mİ?
Atatürk vasiyetine şöyle başlıyor: “Malik olduğum, bütün nukut (nakitler) ve hisse senetleriyle Çankaya'daki menkul ve gayrimenkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.” Dolayısıyla Atatürk, yoruma ve şüpheye yer bırakmayacak biçimde İş Bankası'ndaki hisselerini -belli şartlarla- CHP'ye bırakıyor. Atatürk, vasiyetinin 1. maddesinde aynen şöyle diyor: “Nukut ve hisse senetleri, şimdiki gibi, İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.” Yine yoruma ve şüpheye yer bırakmayacak biçimde Atatürk, CHP'ye bıraktığı hisselerinin -daha önceden olduğu gibi, bundan sonra da- İş Bankası tarafından nemalandırılmasını istiyor. Dolayısıyla Atatürk'ün vasiyetinde CHP'ye bıraktığı ve İş Bankası'nda nemalandırılmasını istediği hisselerinin CHP'den ve İş Bankası'ndan alınıp Hazine'ye devredilmesi açık bir “hukuksuzluk” olur. Böyle bir girişim “Atatürk'ün vasiyetinin iptal edilmesi” anlamına gelir ki, bu durum hem “miras hukukuna” aykırı olur, hem de Atatürk'ün maddi ve manevi mirasına yönelik büyük bir saygısızlık olur.
DP, 14 Aralık 1953 tarihli 6195 Sayılı kanunla Atatürk'ün vasiyetini hiçe sayarak CHP'nin tüm mallarına el koyup Hazine'ye devretmişti. Anayasa Mahkemesi 11 Ekim 1963 tarihli ve 963/124 sayılı kararla 14 Aralık 1953 tarihli ve 6195 sayılı kanunu iptal etti. Anayasa Mahkemesi yukarıdaki gerekçeli kararında Atatürk'ün vasiyetiyle CHP'ye bıraktığı malların CHP'den alınıp Hazine'ye devredilmesinin “mülkiyet haklarına”, “miras hukukuna” ve “anayasaya” aykırı olduğunu belirtmişti.
11 – CHP, İŞ BANKASI'NDAKİ HİSSELERDEN BİR GELİR ELDE EDİYOR MU?
Atatürk, vasiyetinin 6. maddesinde şöyle diyor: “Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.” Yani İş Bankası'ndaki Atatürk hisselerinin yıllık geliri yarı yarıya TTK ve TDK'ya veriliyor. CHP, bu nemadan herhangi bir maddi gelir elde etmiyor. Vasiyet gereği CHP, yüzde 28.09 oranındaki Atatürk hissesi nedeniyle İş Bankası yönetim kurullarına 3-4 üye sokabiliyor.
12 – GEÇMİŞTE İŞ BANKASI'NDAKİ CHP HİSSELERİNİ HAZİNE'YE DEVRETMEK İSTEYENLER OLDU MU?
Evet! 1950'de Demokrat Parti (DP) iktidara gelir gelmez, İş Bankası'ndaki CHP hisselerini Hazine'ye devretmek için çalışmaya başladı. DP, bunun için Atatürk'ün vasiyetini tartışmaya açtı.
DP, 14 Aralık 1953 tarihli 6195 Sayılı bir kanunla CHP'nin -Atatürk'ün vasiyetiyle CHP'ye bıraktığı tüm varlıklar dâhil- menkul, gayrimenkul tüm mal varlığını Hazine'ye devretti. Böylece Atatürk'ün vasiyeti iptal edilmiş oldu.
Bunun üzerine CHP, “Vasiyetin iptalinin iptali” isteği ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, 11 Ekim 1963 tarihli ve 963/124 sayılı kararıyla Atatürk'ün vasiyetini iptal eden 14 Aralık 1953 tarihli 6195 sayılı kanunu iptal etti.
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararında şöyle diyordu: “(CHP'nin) Atatürk'ten vasiyet yoluyla iktisap ettiği bütün malları, para, hak ve alacakları hiçbir ayrım yapmaksızın ve bedelini peşin ödemeksizin toptan Hazine'ye geçirtmekle mülkiyet hakkını tamamıyla yok eden bir durum yaratılmış ve Atatürk'ün vasiyeti iptal edilmiştir. Vasiyet de mülkiyet ve miras haklarının tabi sonucu olmak itibarıyla bu hal anayasanın 36. ve 11 maddelerine açıkça aykırılık teşkil eder.”
1963'te Anayasa Mahkemesi, CHP'nin tüm mallarını CHP'ye iade etti. Bunun üzerine, İş Bankası'ndaki Atatürk hisselerinin temsili de yeniden CHP'ye verildi.
13 – KENAN EVREN'İN DE CHP HİSSELERİNİ HAZİNE'YE DEVRETTİĞİ DOĞRU MU?
Doğru! 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 16 Ekim 1981'de çıkarılan 2533 sayılı bir kanunla tüm partiler gibi CHP de kapatıldı. Bu sırada İş Bankası'ndaki Atatürk hisseleri de Hazine'ye devredildi. Böylece ikinci kez Atatürk'ün vasiyeti iptal edildi. 1992'de siyasi partilerin açılmasına izin verilince CHP de açıldı. İş Bankası'ndaki Atatürk hisselerinin yönetimi de yeniden CHP'ye verildi.
Sözün özü şu ki; Atatürk, 5 Eylül 1938'de, el yazısıyla hazırladığı vasiyetiyle İş Bankası'ndaki hisselerini, belli şartlarla, CHP'ye bıraktı. Nakit ve hisse senetlerinin İş Bankası'nda nemalandırılmasını ve bu nemadan elde edilen gelirin de her yıl yarı yarıya TTK ve TDK'ya ödenmesini istedi. Bu nedenle İş Bankası'ndaki CHP hisselerinin Hazine'ye devredilmesi “hukuken” mümkün değildir. Böyle bir devir, “Atatürk'ün vasiyetinin iptali” anlamına gelir. 11 Ekim 1963 tarihli, 963/124 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı, Atatürk'ün vasiyetinin iptalinin “anayasaya aykırı olduğunu” tescilleyen “emsal bir karar” olarak elimizdedir.
6 notes · View notes
emeklemeler · 4 years
Text
seçme özgürlüğü*
Tumblr media
Bireyin toplumsallaştırılma süreci, özgürlüğün kuruyup gitmesiyle eş anlamlıdır. Toplum ve toplum yapısı, bireyin yaptığı seçimler sayesinde doğrulanır. Daha çocukluktan başlayarak, bireyin gelişimi kesintisiz bir seçme zorunluluğuna bağlanır. Bireyden seçim yapması istenir; seçmek suretiyle de birey tutsak olur ve özgürlüğünü yitirir. Aralarında seçim yapılması olanaksız şeyleri seçmeye zorlanarak özgürlüğümüzü yitirmeye başlarız. Bölünemeyen ya da birbirinden ayrılamayan şeyler arasında tercih yapmaya zorlanırız.
Seçmek, tüketim maddelerinin günlük tüketiminde durmadan yinelenen, takviye edilen bir eylemdir. Hayatta seçtiğimiz şeylerin çoğu bir alışveriş merkezinden satın aldıklarımızdır. Bir Kuzey Amerikalının bir alışveriş merkezinde bir saat içinde yaptığı seçim sayısı, bir Asyalı köylünün ömrü boyunca yaptığı seçim sayısından çok daha fazladır muhtemelen. Tüketime yönelik olarak koşullandırılmış seçim davranışı genelleşerek, kültür ve politikadan arkadaşlığa ve evliliğe kadar hayatın her alanında kendini tekrarlar. Süreçleri yaşamaktansa, seçimleri tüketmeyi yeğleriz.
Nispeten sınırlandırılmamış olan tüketicinin seçme eylemi dâhi, “seçme”nin eğer gerçekten bir anlamı ve kutsallığı varsa, onu yok eder. Amerikalı şair Robert Frost’un “Seçilmeyen Yol” (The Road Not Taken) üzerine düşündükleri gerçekten geçmişte kalmıştır artık. Seçme eylemi, bizzat onun üzerine kurulmuş olan demokrasi sisteminde bile artık önemini ve anlamını yitirmiştir. En tipik, en sık görülen seçim davranışı, insanı seçtiği şeyin sahibi olmaya götüren davranıştır. Sonunda sahipleneceğimiz şeyleri seçmek üzere koşullandırılırız. Sahip olmakla güçleniriz. Gerek satın alma eylemi, gerekse sahip olma durumu, insanı güçle donatır. Sahip olunan nesneyle sahibi arasındaki ilişki, o nesnenin özündeki gerçek değerden bağımsız olarak vardır. Seçme eylemine bir egemenlik duygusu eşlik eder: O sürece, seçilen şeye egemen olma duygusu. Bir güçlülük ve iktidar duygusudur bu: Herhangi bir karşılıklılık gerektirmeyen bir “Ben seçtim…” duygusu. Tek yanlı olmasına karşın, ilişki tamdır, eksiksizdir. “Ben” ki seçtim, ilişkinin tam olması için, karşılığında benim de seçilmem gerekmez. Kabul görmem gerekmez; yandaşı ya da karşıtı olduğum şey tarafından, sırası gelince bana meydan okunamaz. Ben cumhurbaşkanımı seçebilir, İsa’yı peygamberim olarak tanıyabilir, yeryüzünde dolaşmış ve dolaşan tüm güçlüleri ve büyükleri reddedebilir, kendimi, hepsi bir araya gelse, onların tümünden güçlü hissedebilirim. Bir şeyin lehinde ya da aleyhinde olmayı seçme gibi psikolojik ve zihinsel bir eylem, bizi en büyük yargıç düzeyine getirir. Kimse bize meydan okuyamaz.
Tüketici tercihleri gibi, her türlü sadakat ve bağımlılık da dar ve tek yanlı ilişkilerin birer sonucudur. Seçimimizi yaparız, olur biter. Tek yanlı seçim, en mükemmel güç ilişkisidir. Egemenliğin doruk noktasıdır. Ama, aynı zamanda bir fantezidir bu. Çünkü, bizim oyumuzu ve desteğimizi kazanmak için siyasi partiler, tüketim malları satıcıları, eğlence sunucuları ve dinî mezhepler bize kur yaparken, sunmak, sınırlamak ve seçimlerimizi belirlemek suretiyle asıl onlar bizi denetlemektedirler. Seçmeye karar vermekle, bizi yönetmelerini kabul etmiş oluruz. Bizim desteğimiz sayesinde servet ve güç birikimi yapanlar onlardır.
Bu tek yanlı ilişkide, seçilen şey, hiçbir zaman bizim desteğimizi reddetmez. Anonim birey ile kurulu düzen arasındaki ilişki, ayrım gözetmez. Ender durumlar dışında hiçbir siyasi parti bir oyu, hiçbir din bir müridini, hiçbir kulüp üye olmak isteyen birini, hiçbir şirket bir müşteriyi geri çevirmez. Tam tersine, seçme ve bağlanma eğilimimiz yüzünden sömürülürüz.
Seçmek, düpedüz sağlıksız da olabilir. Özellikle zor bir seçim yapıyorsak, bu bizi strese ve fiziksel bir hastalığa kadar götürebilir. Tam da böyle bir durumdan kaynaklanan ülserler, ölümcül bile olabilir. Birçok nevroz, kararsızlıklar yüzünden şiddetlenebilir. Bu gibi hastalıklara neden olan streslerin şiddeti kişiden kişiye değişse de, bunların hepimizin başına gelebileceği kuşkusuzdur…
Çoğumuz, daha bir seçim bile yapmadan önce belli bir tarafın üyesi olup çıkarız. Daha doğrusu, önce birtakım kimlikleri benimseyip, sonra da bunları birer seçimmiş gibi rasyonalize ederiz. Daha doğuştan bize yafta gibi “yapıştırılan” adlarımızla yaşama başlarız. Din, ideoloji, takım taraftarlığı gibi şeyler de, içinde büyüdüğümüz ailenin, toplumsal ve fiziksel çevrenin bir fonksiyonu olarak yakamıza yapıştınlır.
Bir tarafı başka bir tarafa yeğlememiz ya da herhangi bir tarafı seçmemiz, doğuştan getirdiğimiz psikolojik bir mekanizmanın sonucu değildir. Bu, daha ziyade, içine doğduğumuz ve içinde yetiştiğimiz sosyal yapılara sorgusuz sualsiz uyum sağlama eğilimimiz yüzündendir. Seçim yapmak ve taraf tutmak toplumun yaşama biçiminin bir parçasıdır; ama aynı zamanda, sağlığımıza, mutluluğumuza ve yaşamı anlayış tarzımıza zararlıdır. Bir düşünce, bir insan ya da bir şeyle birlikte olmak, ille de onun lehinde ya da aleyhinde olmamızı gerektirmez. İlle de, muhalif taraflardan birine katılmamızı zorunlu kılmaz. Biz bir tarafa bilinçli olarak katılmasak bile, taraflar, var olmak, güçlü olmak ve destek bulmak için çaba gösterirler. Bu amaç uğruna misyonerleri kullanırlar, halkla ilişkiler personelini görevlendirirler, hatta bizi asker olarak kullanıp savaştırırlar.
Taraf seçmek, insanı gelişmekten, denemeler yapmaktan, iletişim kurmaktan alıkoyar. Taraf seçmekle, içine hevesle kendimizi hapsettiğimiz gettolar kurmuş oluruz. Öteki, yanlış taraftadır. O, bizlerden biri değildir. Biz üstünüz. Onlar bizden aşağıda. Bizim tarafla ilgili her şeyi ezbere biliriz. İnançlarımızı, görüşlerimizi, erdemlerimizi, gece gündüz, değişmeyen bir nakarat gibi yineleriz. Şüphe, moralimizi bozar. Takım ruhuna ters düşer. Her türlü kuşku aidiyet duygumuza gölge düşürür ve bizi kaybolmuşluğa doğru götürür. Seçmek, bir yere ait olmak demektir. Ait olmakla da dostluklar kazanırız. Aksi halde toplum dışına itilmiş oluruz.
Ama seçmekle ve ait olmakla da, kendimizi inceleme ve bir perspektif sahibi olma şansından yoksun kalırız. Ait olmak yüzünden, kendi portremizi yapma yeteneğimizi yitiririz. Seçtiklerimize kendimizi öyle kaptırırız ki, “ben” yani birey ile bir yere ait olan “biz” arasındaki ayrım giderek belirsizleşmeye başlar. Üstelik, o “ben” ile seçilen şey de giderek birbirine dolanır. Seçilen nesne ya da tarafla özdeşleşme, o nesne ya da tarafın algılanışını değiştirir. Her seçim, insanın kendisine ilişkin algılamasını değiştirdiği gibi, objeye ilişkin algılamasını da değiştirir.
Bireyin toplumsallaştırılma süreci, özgürlüğün kuruyup gitmesiyle eşanlamlıdır. Toplum ve toplum yapısı, bireyin yaptığı seçimler sayesinde doğrulanır. Daha çocukluktan başlayarak, bireyin gelişimi kesintisiz bir seçme zorunluluğuna bağlanır. Bireyden seçim yapması istenir; seçmek suretiyle de birey tutsak olur ve özgürlüğünü yitirir. Aralarında seçim yapılması olanaksız şeyleri seçmeye zorlanarak özgürlüğümüzü yitirmeye başlarız. Bölünemeyen ya da birbirinden ayrılamayan şeyler arasında tercih yapmaya zorlanırız. Bir çocuğun karşılaştığı en radikal zorunlu seçimlerden biri de sevgiye ilişkindir. Sevgi ne sayıya gelir, ne karşılıklı bir dışlamaya tabi tutulabilir. İnsan “şu kadar” ya da “bu kadar” sevemez. Ne de “şunu” sevmek, “bunu” sevmeyi dışarıda bırakır. Sevgi konusunda seçim yapmaya zorlanmanın ve bunu nicelleştirmenin totalitarizmi, sevgiyi hiyerarşik bir güç ilişkisinin bağlamı içine sokar. Bu durumda sevgi, her şeyi kucaklayan bir duygu olmaktan çıkar. Artık diğerkâm bir duygu değildir o.
Ana babalar genellikle, çocuğu totaliter bir seçimle karşı karşıya bırakan ilk kişilerdir. Bazen birlikte, bazen de birbirlerinden gizli olarak çocuğa sorarlar: «Anneyi mı daha çok seviyorsun, babayı mı?” Sormadıkları zaman da, çocuğun davranışlarından küçük ipuçları elde etmeye çalışırlar. «En çok kimi seviyorsun?” sorusu da yavrular tarafından benimsenir ve genelleştirilir. Çocuk da zihnen bu hiyerarşik yapıyı benimser ve anası ile babasının, kardeşlerinden hangisini daha çok sevdiğini düşünmeye başlar. Ana babaların çocuklarına sormaktan çok hoşlandığı bir başka soru da, “Beni ne kadar seviyorsun?” ya da “Göster bakalım beni ne kadar seviyorsun?”dur. Böylece, daha en küçük yaşlarında birey, sevginin bölünmesi ve metalaştınlmasıyla tanışmış olur. Sevgiyi vermek ya da esirgemek suretiyle, başkalarının, özellikle yakınlarımızın davranışlarını denetleyebileceğimizi de çabucak “keşfederiz”. Hatta, sevginin esirgenmesi, çocuğu disipline sokmak için çoğunlukla öğütlenen psikolojik bir yöntemdir. Böylece, sevgi bir denetim aracı haline gelir. “Sevgi seçimi” totalitarizmin “ilk günahı” gibidir. Oradan başlayarak seçimler birbirini izler. En iyi arkadaşımızı seçeriz. Sonraki yıllar boyunca daha birçok arkadaş seçer, en iyi arkadaşı bir başka en iyi arkadaşla değiştirmeyi sürdürürüz. Bir de en sevmediklerimiz vardır. Böylece, en üstte her zaman en iyi arkadaşımız olur, en altta da, en sevmediğimiz. Oyuncaklarımız arasında da seçim yapmamız öğretilir bize. Birini ötekine yeğleriz; bebeklerimiz de katı bir hiyerarşik düzene göre sıralanır. Sonra cinsel kimlik belirlemesi devreye girer. Cinselliğimiz genetik olarak belirlenmiştir gerçi, ama cinsel kimliğimizi psikolojik olarak da seçmemiz gerekir. Psikolojik özdeşleşme de yine totaliterdir çünkü bir cinsiyetin doğrulanması, diğerinin mahkûm edilmesi anlamına gelir. Bu farklılıklar, birbirini dışlayan kategoriler olarak tanımlanacak yerde, daha büyük bir bütünün, bir birliğin tamamlayıcıları olarak ele alınsalar, bizi totalitarizme götürmezlerdi.
Çocuklar, yaklaşık altı yaşlarında takım oyunları oynamaya başlarlar. Oyun bir çeşit tiyatrodur, bir eğlence biçimidir; iyi vakit geçirmek, eğlenmek için oynanır. Ancak, oyun oynamayı öğrenirken çocuklar aynı zamanda taraf seçmeyi de öğrenirler. En popüler oyunlar, içinde tarafların olduğu oyunlardır. Çocuklar çoğu zaman, taraf seçmeye, oyunun kendisinden daha büyük önem verirler. Hatta, oyunun, taraf seçilsin diye yaratıldığı bile söylenebilir. Kimin kimi seçtiği ve kimin kim tarafından seçilmediği, bir çocuğun yaşamında dramatik önem taşıyan olaylardır. Böyle seçimler kavgalara, kıskançlığa, saldırıya, hüsrana, uzlaşmacı davranışlara, acımaya yol açar. Tüm bu taraf seçme oyunları da, çocuğun toplumsallaşma sürecinin bir parçasıdır. Çocuk, daha yetişkin bile olmadan, totaliter toplumun çok önemli bir parçası ve temsilcisi haline gelir. Yetişkin olduğunda da bu oyunların konusu değişir sadece. “Onlara karşı biz” paradigması, sınıflar, ulusal devletler ve dinler boyunca devam eder.
Çocuk oyunlarının tarihsel evrimi, bu oyunların yüzyıllar boyunca fazla bir değişme göstermediğini gösteriyor. Toplum ister feodal, ister kapitalist, ister sosyalist olsun, kimilerini içine alma, kimilerini dışlama kavramı daima bu oyunların bir parçası olagelmiştir. Çocuk oyunlarındaki totaliter yapı her halükârda varlığını korur. Bu tür oyunlar toplumsal yapının bir yansımasıdır. Bir yere ait olmak isteyen bireylerin başkalarının seçimi aracılığıyla dışlanabildiği her toplum, üyelerine baskı uyguluyor demektir. Ayrıca taraf seçmek, bir karşılıklı dışlama biçimidir. Bir üstünlük-aşağılık kavramına dayandığından, daima kuvvete dayalı bir düzenin yansımasıdır.
Böylece, tüm psikolojik silahlar çocuğun zihnine, paradigmasına önceden yerleştirilmiş olur. İrk, sosyal sınıflar, zekâ vb. temeline dayalı ayrımların tümü, zorunlu seçim, karşılıklı dışlama, nicelleştirme ve kıyaslama temeli üzerine bina edilmiş olan algılama yapılan dizisine dayalıdır.
Gündüz Vassaf Cehenneme Övgü
6 notes · View notes
mertertekstil-blog · 4 years
Link
ihracat fazlası toptan kız çocuk kapşunlu sweattshirtler
0 notes
harfzen · 1 month
Text
2 notes · View notes
medikalurunler · 5 years
Text
Medikal Ürünler
Medikal Ürün
Sözleşmeli depolama, özel depolama hizmetleri sunan bir 3. taraf depolama tesisidir. İşletmeler, tüm ürünlerini tek bir merkezi konumda depolamak zorunda oldukları için bu tür servislere sık sık ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden, malların istenen varış yerine aktarılması gerektiğinde, hiçbir zaman boşa harcanmaz. İşletmeler, merkezi bir konumda bulunan depolardan, taşıma maliyetlerini büyük ölçüde düşürebilirler. Siparişler, en kısa sürede teslim alınabiliyordu. Farklı işletmelerin artan depolama ve dağıtım talepleri ile pazar, 3PL lojistik ve 4 parti lojistik tedarikçisinin gelişimini gördü. 3PL şirketleri, müşterilerine dış kaynaklı lojistik çözümler sunan şirketlerdir.
 Tercihen, böyle bir şirket entegre performans, depolama ve hatta taşımacılıkta uzmanlaşacaktır. Bu hizmetler müşterilerin gereksinimlerini, nakliye zaman çerçevesini ve gönderilecek malları karşılamak üzere planlanabilir. Sabit bir ücret tutarı ödeyerek, bu tür firmalar paketleme, çapraz yerleştirme, stok yönetimi ve kontrolü, nakliye ve kalite kontrolü ile ilgili özel çözümler üretebilirler. Bu depolama ve nakliye işlerine özen gösterecek bir üçüncü tarafla, işletmeler üretkenliklerini artırmaya odaklanabilir. Fiyatlar: Özel bir depo depolama ve depolama çözümleri sunduğundan, bir sözleşme deposu da aynı şeyi yapar. Bir işletmenin kendi depo bölümünü hazırlaması için yoğun sermaye harcaması yapması gerekir.
 Aynı hizmetler maliyetin bir kısmını kiralanabilir. Özel hizmetler: 3PL lojistiği sunan özel depolar, CCTV izleme, erişim yönetimi ve izlenen alarmlar gibi son derece uzmanlaşmış hizmetler sunar. Çoğu kamu depoları bu tür hizmetleri sağlamamaktadır. Özel depolar, tesislerinin neredeyse tamamen tozsuz olmasını sağlamak için kendi yollarından çıkıyorlar. Bu depolar ayrıca malları depolamak için sertifikalı raflar kullanır, bu raflar Richter ölçeğinde 7'den fazla sertifikaya sahiptir. Bu önlemlerin her biri, ürünlerin en zorlu koşullarda bile güvenli kalmasını sağlar. Çeşitli işletmelere uygun: Bir bisiklet üreticisi veya tıbbi bir perakendeci ürünü olsanız da, depolama ve dağıtım talepleriniz bir sözleşme deposu tarafından karşılanabilir.
 4PL ve 3PL lojistik sağlayıcıları, en kısa geri dönüş zamanında malları sevk etmek için en son BT çözümlerini kullanırlar. Rekabet avantajı sunan ve masrafları azaltmaya yardımcı olan hatasız bir stok veritabanını korurlar. Sözleşmeli depolama, ürünlerinizi bir konumdan diğerine teslim etmekten çok daha fazlasını yapan bir hizmettir. Operasyonel verimliliğinizi arttırmanıza yardımcı olabilecek komple bir çözümdür. Depolama ve dağıtım, herhangi bir nakliye işleminin gerekli bir parçasıdır.
1 note · View note
afyonhaberleri · 2 years
Text
AK KADINLARDAN YERLİ MALI KERMESİ
AK KADINLARDAN YERLİ MALI KERMESİ
    12-18 Aralık Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası dolayısıyla AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Ekonomi Birim Başkanlığınca 81 ilde eş zamanlı olarak düzenlenen kermes Afyonkarahisar’da da açıldı. Afyonkarahisar İl Kadın Kolları Başkanı Ferda Ertürk “20 yıllık iktidarımızda dünyanın gıpta ile baktığı İHA ve SİHA’ları üretir duruma geldik” dedi.      AK Parti Afyonkarahisar İl Kadın Kolları…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Photo
Tumblr media
KINIK TARIMA DAYALI İHTİSAS ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ HIZLA İLERLİYOR Tarım Ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli'nin Kınık ziyaretinde gündeme getirdiği Cumhurbaşkanı Sn.Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Şubat 2020 Kınık ziyaretinde müjdesini verdiği Kınık Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesinin kurulması için  08.12.2020 Salı Günü arazi inceleme ve İstişare toplantısı yapıldı.Toplantıya Kınık Kaymakamı Erol Türkmen.Kınık Belediye Başkanı Dr.Sadık Doğruer. Tarım Orman Bakanlığı Tarım Reformu İhtisas OSB  Daire Başkanı Deniz Oruç ,Kınık Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Proje ekibi Hitay Baran ,Fatih Üçgün, Kınık Tarım ve Orman Müdürü Yıldırım Kavlak,Bergama Tarım ve Orman müdürü Ümmiye Çelik,Kınık Ziraat Odası Başkanı Murat Tosun.,Esnaf Odası Başkanı Uğur Ağar,Çiftçi Malları Koruma Başkanı Çetin Şimşek,Ak Parti Kınık İlçe Başkanı Sami Mollaahmet,Milliyetçi Hareket Partisi Kınık İlçe Başkanı Adem Paydaş ve belediye meclis üyeleri ve proje teknik ekibinin katılımları ile gerçekleştirildi.            BAKAN PAKDEMIRLİ’ye TEŞEKKÜR... Kınık Belediyesi Delez Yaşam Vadisinde Pandemi Kurallarına uygun olarak yapılan toplantıda Konuşma yapan Kınık Belediye Başkanı Dr.Sadık Doğruer ise yaptığı konuşmada 'Son bir ayda  Kınık Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi için 2 büyük toplantıya katıldık .Tarım Ve Orman Bakanımız Bekir Pakdemirli nin talebi ile İzmir Valimiz Yavuz Selim Köşger,Kınık Kaymakamımız Erol Türkmen ile birlikte Ege Bölgesi Sanayi Odası,İzmir Ticaret Odası Temsilcileri ile bir araya gelip Projenin detayları ile ilgili konuştuk Kınık'ta üretilen ürünlerin üreticilere daha fazla gelir getirecek ve işsizliğin azalmasına büyük katkı sağlayacak olan Kınık Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi çalışmalarında bugün arazi inceleme ve istişare toplantısını gerçekleştiriyoruz .Projede emeği olan Cumhurbaşkanımız Sayın recep Tayyip Erdoğan Tarım Ve Orman Bakanımıız Bekir Pakdemirli başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum'dedi  KINIK TDIOSB TÜRKİYE’de İLK OLACAK...T arım Orman Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Deniz Oruç yaptığı konuşmada 'Tarım Ve Orman Bakanımız Bekir Pakdemirli ve Cumhurbaşkanımız Sayın Re (Bergama, İzmir) https://www.instagram.com/p/CIkgij8JUPL/?igshid=1ae9o2eqwz96n
0 notes
mehmetkali · 4 years
Text
CEVA Logistics Afrika Kıtasına Yayılıyor https://ift.tt/3dc64PI
CEVA Logistics Afrika Kıtasına Yayılıyor
AMI ve Manica markası altında faaliyet gösteren Belçika merkezli AMI Worldwide Limited Şirketi’nin çoğunluk hissesini alan CEVA, bu şirketin Doğu ve Güney Afrika’daki geniş networkünü CEVA bünyesine kattı.
Tüm Afrika’daki büyüme trendlerini desteklemek ve kıtadaki yeni lider oyuncu olmak için CEVA kendini en ideal şekilde konumlandırıyor.
15 Haziran 2020 – Afrika pazarında üç aşamalı büyüme planını hayata geçiren CEVA Logistics, bu plan sayesinde tüm kıtada faaliyet gösteren lider bir piyasa oyuncu olmayı hedefliyor.
AMI ve Manica markası altında faaliyet gösteren Belçika merkezli AMI Worldwide şirketini bünyesine katan CEVA Logistics, Doğu ve Güney Afrika’daki genişleme sürecini hızlandırıyor.
CEVA Logistics, Doğu ve Güney Afrika’da oldukça geniş bir hizmet ağına ve bu bölgede edinilmiş 100 yılı aşkın uzmanlığa sahip olan üçüncü parti lojistik çözümleri sağlayıcısı AMI Worldwide şirketinin çoğunluk hissesini aldı.
1 Temmuz tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Doğu ve Güney Afrika’nın 12 ülkesinde faaliyet gösteren AMI Worldwide, ofis ağı ve yaklaşık 1000 çalışanı, CEVA global ağına katılıyor.  CEVA, müşterilerine kesintisiz bir ağ sunmak, Afrika içerisinde kargo hareketlerini kolaylaştırmak ve dünyanın geri kalan bölgeleriyle olan ticari bağlantılarını kuvvetlendirmek amacıyla hareket ediyor. Şirket için Doğu ve Güney Afrika’daki yeni ofisler, kıtada yapılacak yatırımlar ve büyüme faaliyetleri için bir platform görevi görecek.  
CEVA Logistics, yeni operasyonlara start veriyor
Mali, Burkina Faso ve Fildişi Sahili’ndeki üç CMA CGM Inland (Yurtiçi) Hizmet Tesisleri (CCIS) CEVA ağına katılıyor. Intermodal (karma) taşımacılık hizmeti veren bu tesisler, şirketin navlun yönetimi hedeflerini gerçekleştirmesi için bir başlangıç noktası olacak. “Reefer” (soğutuculu konteyner) yönetim hizmetleri, konteynerlerin yüklenmesi ve boşaltılması, kara limanı ve konteyner deposu gibi konteyner filo yönetimi ve katma değerli gemi yükü hizmetlerine ilişkin tüm yurtiçi çözümleri sunmanın yanı sıra bu tesisler, navlun sevkiyatı hizmetlerini de sağlayacak. Bu tesisler, CEVA’nın ana şirketi olmanın yanı sıra, taşımacılık ve lojistik sektörünün dünya liderlerinden biri olan ve bu bölgede geçmişten gelen, güçlü bir görünürlüğe sahip CMA CGM Grubu ile  yakın ilişkilerini sürdürüyor.
Transit koridor operasyonlarda geniş kapsamlı uzmanlık ile doğrudan faaliyet gösterdiği Moritanya’da operasyonlarını genişleten CEVA, MACFAA ile kurulacak yeni iş ortaklığı sayesinde, tüm hukuki işlemlerin tamamlanmasından sonra, bu şirketi CEVA ağına dahil ederek Etiyopya’daki varlığını da güçlendirecek.
Afrika’da pazar lideri olmayı hedefliyor
Bu yeni stratejik yatırımlarla Afrika’daki kapasitesini büyük oranda arttıran CEVA, bu bölgede hızla büyüyen perakende ve tüketim malları piyasalarının taleplerini karşılayabilecek ve tüm lojistik hizmetlerini verebilecek durumda; bununla birlikte müşterilerine hem güçlü global ağını, hem de sınıfının en iyisi hizmetleri ve benzersiz uzmanlığını sunuyor
CEVA Logistics, Afrika’da toplamda: 41 ülkede 79 ofis, 1,300 çalışan, 135,000 metrekare depolama kapasitesine sahip  tam kapsamlı hizmet veren 19 depo ve 1500 kamyonluk filosuyla hizmet verecek.
CEVA Logistics CEO’su Mathieu Friedberg konuyla ilgili şunları söyledi:
“Afrika Kıtası’ndaki işletmelerin kayda değer bir büyüme potansiyeli olduğunun ve hem tedarik zincirinin aksamamasını hem de ticari akışların sorunsuz olmasını sağlayarak bu olanakların fırsata dönüştürülmesinde lojistik çözümlerin son derece önemli olduğunu biliyoruz. Stratejik ve bu kıtaya özgü büyüme planımız sayesinde CEVA, müşterilerimize hem müşteriye özel yenilikçi çözümler, hem de iyi bilinen uzmanlığını ve operasyon mükemmelliğini sunarak kıtanın sosyoekonomik yükselişinde önemli bir rol oynayacaktır. Bu girişimlerle hedefimiz, tüm kıtada faaliyet gösteren piyasa lideri bir şirket olmak. Aralık 2020 itibariyle CEVA Logistics, Afrika’daki tüm faaliyetlerimizi temsil eden tek marka olacaktır”
CEVA şirketinin artık Afrika’da doğrudan faaliyet gösterdiği ülkeler:
Batı kıyısı: Burkina Faso, Fildişi Sahili, Mali, Moritanya
Orta Afrika: Angola, Kongo Demokratik Cumhuriyeti
Güney Afrika: Botsvana, Malavi, Mozambik, Güney Afrika, Zambiya, Zimbabve
Doğu Afrika: Burundi, Cibuti, Etiyopya, Kenya, Ruanda, Tanzanya, Uganda
Tumblr media
from Aeroportist I Güncel Havacılık Haberleri https://ift.tt/3hHVL9h via IFTTT
0 notes
egedesonnokta · 4 years
Text
Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli'den Kınık'a bitkisel Üretim İhtisas OSB Müjdesi
Tumblr media
Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli 16.06.2020 Salı günü Kınık ilçesini ziyaret etti. İlk olarak Kınık Belediyesini ziyaret eden Pakdemirli’yi Kınık Kaymakamı Erol Türkmen, Belediye Başkanı Sadık Doğruer,Bergama Belediye Başkanı Hakan Koştu ,Ak Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli, Bölge Baş koordinatörü Rafet Uslu,Ak Parti Kınık ve Bergama İlçe Başkanları  Sami Mollaahmet, Sebahattin Güzel,Milliyetçi Hareket Partisi Kınık ve Bergama İlçe Başkanları Adem Paydaş ve H.Hüseyin Engin,Ticaret Odası Başkanı Fikret Ürper,Bergama geçmiş dönem Belediye Başkanı Raşit Ürper ve Belediye Meclis Üyeleri  Mahalle Muhtarları ve Daire Müdürleri karşıladı.Pakdemirli Kınık Belediye Başkanlık makamında Kınık Belediyesi Şeref defterini imzaladı  Kınık Belediye  Başkanı Sadık Doğruer’den devam eden projeler hakkında bilgi alıp Başkan Sadık Doğruer’in Kınık için bakanlıktan taleplerini içeren dosyayı teslim aldıktan Daha sonra Kınık Belediyesi Delez Yaşam Vadisi Sosyal Tesislerinde Ziraat Odası Başkanlığı,Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı,Muhtarlar Derneği Başkanı Mahalle Muhtarlarının katıldığı TDIOSB değerlendirme toplantısı yapıldı.
Tumblr media
BİTKİSEL ÜRETİME DAYALI İHTİSAS ORGANİZE SANAYİ KURULUYOR... Tarım Ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli yaptığı konuşmada ’Daha önce söz verdiğim ve 22 Şubat tarihinde Kınık ziyareti sırasında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın onayladığı Tarıma Dayalı  Organize İhtisas Bölgesini Kınık’ta  Bitkisel Tarım İhtisas Bölgesi olarak kuracağız burada  Tıbbı Aromatik Bitkiler, Tohum ve yem  bitkilerin işlenip paketlenip katma değere dönüşeceği tesisler kurup hem üreticilerimize destek olacağız hem kurulacak tesislerde çalışacak işçilerle işsizliğin azalmasına katkı sağlayacağız kurulacak bu tesisler ile Kınık ve çevre ilçelerdeki çiftçilerin ürettiği ürünler Avrupa pazarlarında yer alacak ve Kınık tarım üssü olacak’dedi.Toplantı esnasında İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener ile telefonla görüşen Bakan Pakdemirli ,ITO Başkanından Bölgede kurulacak Bitkisel üretime dayalı ihtisas OSB yatırımcıları konusunda Bilgi aldı.
Tumblr media
 ATIL ARAZİLER TARIMA KAZANDIRILACAK   Bakan Pakdemirli  yaptığı konuşmada ‘Kınık’ta atıl durumda olan devlete ait araziler Bakanlığımız,Milli Emlak,Genel Müdürlüğü ve Kınık Belediye Başkanlığı tarafından yapılacak olan ortak proje ile bu arazilere yem bitkileri ekilerek hayvan üreticilerine destek sağlanacak’dedi.
Tumblr media
 KINIK TARIM ÜSSÜ OLACAK... İlçenin tarıma dayalı ekonomisinin katma değer kazandıracağı Bitkisel tarım ihtisas Organize Sanayi çalışmaları için değerlendirme çalışmaları sonrası Ticaret Odası ,Sanayi Odaları ve Sektör temsilcileri ile çalışmalar devam edecek.Toplantıda Kınık'ta tarıma dayalı beklentiler ve çözüm önerileri dile getirildi.Toplantıda Bakırçay ve sulama kanalların ıslahı,Sulama birliği ,göletler ve Orman mesire alanlarıyla ilgili konularda da görüşmeler yapıldı.Toplantı sonunda Kınık Belediye Başkanı Dr.Sadık Doğruer Tarım ve Orman Bakanı Sn Bekir Pakdemirli ve katılımcılara teşekkür etti. Read the full article
0 notes
dzsimsek · 4 years
Photo
Tumblr media
Ahmet Davutoğlu-Ali Babacan
Ülkede gerçek bir muhalefet boşluğu var. Mevcut muhalefet sarayın oluşturduğu gündem peşinde koşmaktan başka bir varlık gösteremiyor. Saray sınıf imamı gibi, konu başlığı oluşturuyor. Muhalefet o konuyu tartışmaktan gerçek gündemi konuşamıyor. Ya da konuşmuyor! AKP Genel Başkanı başbakan olduğu dönemde gazetecilerle sohbet ederken; “bu tür gündemler oluşturmazsam ülkeyi yönetemem ki” demişti. Halkı her zaman ateşleyin, asla soğumasına ve düşünmesine izin vermeyin. “Joseph GOEBBELS (Hitler in Propaganda Bakanı)” Muhalefet 18 yıldır kendi gündemini oluşturmayı beceremiyor. Oysa gündem dışına çıkmak çok basittir. Sis bombaları patlatıldığında ilk önce; ‘-Geç, geç… Milletin yalan-yanlışla uğraşacak zamanı yok…’ diyerek önüne konan suni gündemi değersiz kılarsın. AKP sosyal medyada bu işi trolleri kullanarak yapıyor. Ne kadar ciddi yazı varsa, altına bu tür yorum yazıp, değersizleştirme algısı üzerine çalışıyorlar. Suni gündemi alaya alıp, sis bombalarını dağıtılabilir. Ülkenin kanayan yaraları tek tek ele alınıp, gözlerine sokulur. *** *** Muhalefet vatandaşa DERMAN(!) olamayınca, sahte reçetelerin gündem olması kaçınılmazdır. Davut’un oğlu ile bir zamanların Bebecan’ı muhalefetin zayıflığını görerek meydana çıkıyor. Üstelik onca sabıkalarına rağmen… *** *** Bunlara reisleri bakanlık verseydi, ayrılıp parti kurarlar mıydı? Bunlar AKP içinde iken hangi yanlışın karşısında durdu? Özelleştirme adıyla kurumların peşkeş çekilmesine mi? Yağmaya mı? Hırsızlığa mı? Yolsuzluğa mı?  Neye karşı çıktılar? Türk Ordusu’na ve Türk aydınlarına ‘ABD+FETÖ+AKP’ ortaklığında kumpas kurulurken ortaktılar. PKK’ya diz çökerken, Barzani ile gurur duyarken, Barzani’nin malları Mersin Serbest Bölgesinden eskort eşliğinde taşınırken birlikte idiler. Ege adalarımız Yunan işgaline terk edilirken birlikteydiler. AKP Haçlı Ordusuna ayakçılık yaparken birlikteydiler. Şimdi hangi yüzle milletin karşısına çıkıyorlar? *** *** Ali Babacan 1 milyar dolar karşılığında ABD’ne Irak’a girmeme, yani; Irak Türkmenlerini sırtından bıçaklama anlaşması yaptı. Bir Milyar Lira karşılığında Türkiye’nin çıkarlarını sattı. AB’nden sorumlu bakan iken AB’de gittiği ülkede kargo kapısından içeri alındı. İtiraz etmedi. Her şeyi düzgün olsa dahi, EZİK bir kişiye devlet yönetimi teslim edilir mi? Küresel çetenin Bilderberg toplantısına katılan isimdir. AKP’li Ali Babacan’ın TÜSİAD toplantısındaki: “Biz bu bölgede (Ortadoğu’da, Kafkasya’da ve Balkanlar’da), ülke sınırlarının anlamsızlaşmasını, sermaye ve üretimin serbestçe dolaşımını ve artık halkların kaynaşmasını istiyoruz. Bu maksatla Afrika’ya açılıyoruz.”(18.01.2012) Sözleriyle Türkiye’yi de parçalamayı amaçlayan BOP hedefine ve Siyonist sermayenin dünya hâkimiyetine hizmet ettiklerini resmen açıklamış oluyordu. *** *** Davutoğlu…. Dışişleri Bakanı iken ABD’ye yaptığı ziyarette parmakla çağrılınca koşa koşa giden kişidir… ** “Ahmet Davutoğlu, Obama ekibinin güvenoyunu da alarak Dışişleri Bakanı oldu. Obama Başkanlık koltuğuna 20 Ocak 2009’da oturmuş, hemen ardından da Başbakan’ın Başdanışmanı sıfatı ile Ahmet Davutoğlu Washington’u ziyaret etmiş ve bence tarihe geçen şu sözleri sarf etmişti: Obama ile Türkiye’nin dış politika tercihleri ve öncelikleri tamamen örtüşmektedir. Cüneyt Ülsever” ** “Ahmet Davutoğlu, Cüneyt Ülsever gibi liberal isimler tarafından dahi fazla ABD eksenli bulunuyor. Davutoğlu’nun “ ABD ile çıkarlarımız tamamen örtüşüyor” sözleri liberal kesim tarafından bile fazla iyimser bulunuyor. Barış Terkeoğlu oda.tv” Kenan Çamurcu: “Davutoğlu'nun Türkiye'yi felakete sürükleyen savaş çığırtkanlığı karşısında bir sırrı ifşa etmemin zamanı geldi: 90'lı yıllarda Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başkanlık ettiği sırada belediye adına uluslararası etkinlik ve programların ağırlıklı bölümünü ben yönettim. O programlar çerçevesinde düzenlediğimiz uluslararası sempozyumlardan hangisine akademisyen Ahmet Davutoğlu'nu davet... etsem veya herhangi bir programın oluşturulmasıyla ilgili olarak onu istişareye davet etsem, bugün Erdoğan'ın fırıldağı olmuş İslamcı grup liderlerinin çoğundan hep aynı itirazı alırdım: "Karanlık ve şaibeli biri, İsrail'le bağlantısına dair bilgi ve kuşkular çok güçlü, niye onu çağırıyorsun? Düşünsene, İslamcılardan hangisi daha 20'li yaşlarında çift pasaport alıp ülke ülke dolaştı? İsrail'e bir pasaportla, Arap ülkelerine başka pasaportla giden biri." Bu ve benzeri itiraz ve eleştirileri o zamanlar komplo fikirler görürdüm. 17 Eylül 2013” Davutoğlu ABD veya küresel şirketlerin fedailiğini yaptı dersek, pek de yanlış olmaz. Suriye ve Libya’nın parçalanmasının, akan kanın sorumlularından biridir. Üstelik Suriye politikasına hala sahip çıkıyor. Libya’da Kaddafi’yi linç eden katillere bavulla para dağıtan şahıs.. Kaddafi linç edildiğinde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile çak yapan şahıs. Bir zamanlar pilli tavşan yakıştırması yapılan isim. Açılımcı. Etyen Mahçupyan Davutoğlu’nun danışmanıydı. Mahçupyan Ermeni Soykırımı yapılmıştır diyen ve bu iddialar doğrultusunda çalışmalar yürüten bir gazetecidir. Ermeni tarihçi Dabağyan Mahçupyan’ın dış bağlantılarına dikkat çekmiştir. PKK’nın silah bırakması gündeme geldiğinde Mahçupyan PKK’ya “sakın silah bırakmayın” diyen şahıstır. Peki, Davutoğlu böyle bir ismi neden danışman almış olabilir? Van-Akdamar adasında bulunan Ermeni kilisesi onarılıp çan takılarak ibadete açıldığında, Ermenistan’dan davetli bazı isimler gelmişti. Davutoğlu Ermeniler’e hitaben; “Bir gün topraklarınıza dönebileceksiniz” demiştir. Süleyman Şah Türbesi’ni omuzlayıp YPG yardımıyla Suriye’de bulunan vatan toprağını terk eden şahıs, Büyük Ermenistan hedefine sahip çıkıyor. Aslında, BOP kapsamında güncellenen Sevr… *** *** Bebecan ve Devit’in Oğlu parti kurdu. İkisinin de Karay Yahudisi olduğu iddia edildi. İkisi de yalanlamadı. İkisinin söyleminden anladığım şudur; AKP ve Başkanı Anadolu İslam Federe devletine henüz geçemedi. Küresel sermaye Türkiye’nin fedarasyona geçmesini istiyor. Böylece hedeflenen Büyük İsrail Devleti’nin Türkiye parçası kopartılacak. Osman Baydemir Diyarbakır Belediye Başkanı olduğu dönemde Güneydoğulu gazetecilere verdiği iftar yemeğinde yaptığı açıklamada;
“Kuzey Irak’ta özerk bir Kürdistan kuruldu. Başşehri Erbil’dir. Kuzey Suriye’de özerk bir Kürdistan kuruldu. Başşehri Kamışlı’dır. İran’da da özerk bir Kürdistan kurulacak. Başşehri Mahabad olacak. Türkiye’de de bir özerk Kürdistan kurulacak. Diyarbakır’ın ismi değiştirilerek ‘Amed’ yapılacak. Başşehir Amed olacak. Bu 4 başşehir Avrupa Birliği’nde olduğu gibi yanlarına Ermenistan ve Ürdün’ü de alıp, sınırları da kaldırarak ‘ortak para birimine’ geçecek ve ‘Büyük Kürdistan Birliği’ hayat bulacak.” Demiştir. Anlaşılan o ki, bu iki sabıkalı isim, Osman Baydemir’in ‘Büyük Kürdistan Birliği’ hedefini gerçekleştirmek, Anadolu’yu Türksüzleştirmek için piyasaya sürüldü. Vahim olan şu ki; Muhalefet bu iki piyona sahip çıkıyor. 12 Mart 2020 Zahide UÇAR
0 notes
barmansblog · 4 years
Photo
Tumblr media
Yeni denenmiş teçrübeli badelenmis helal ihracat malları hazır kul köle kuma cariye olarak paketlenmiş bekliyor ilk parti katar a ihraç edile bilir. Eh fana degil Türkiye araplaşan mahkumlardan kurtulmuş olur. (Germany) https://www.instagram.com/p/B8UQsZQIoow/?igshid=3gnipfhl0gdk
0 notes