Within your schoolbooks
Are your dreams and secrets
All those words you cannot say
Words of love and tenderness
The words of a woman
that you hide, that we condemn
you're hiding little Anne
Within your schoolbooks
There's blood and tears
Your first heartbreaks
The first wounds
The first tears
That bruise your soul
That bruise little Anne
In the school cafeterias
You have to bluff and lie
Around the diabolo mint
When you recall the nights
From last summer
And all your first lovers
That you've only had while dreaming
Within your schoolbooks
are your dreams and secrets
All the words you'll never say
of love and tenderness
The words of a woman
that you're hiding. that we condemn
You're hiding little Anne
1 note
·
View note
Peppermint Soda (1977)
The 1977 French coming-of-age drama Peppermint Soda is a lovely, densely detailed memoir of school age sisters’ adolescence in 1960s Paris. There’s nothing especially flashy or dramatic about its visual style or narrative except maybe in its choice of subject, since its matter-of-fact approach to the daily drama of young girls’ lives does feel ahead of its time. Rather, its frankness feels…
View On WordPress
0 notes
Anneler, kızlar ve arkadaşlar: Peppermint Soda
Ahh, ben olup da bu filme bayılmamak mümkün mü?
Geçen gün tekrar izleyince düşüncelerimi derleyip toplamadığıma hayıflandım. Kendimi hazırlıksız yakalamayı sevdiğimden herhalde, herhangi bir detayına takıldığım filmlerin hakkında kolaylıkla yazıyorum, böyleleri kaçıyor. Pastel renkleriyle ve küçük dünyalara ait küçük sevinçler, küçük zaferler ve küçük hayal kırıklıklarıyla mükemmel bir film Peppermint Soda.
Film, boşanmış anne ve baba arasında gidip gelen iki kız kardeş Anne (Eléonore Klarwein) ve Frédérique'in (Odile Michel) bir sene içerisinde yaşadıklarını, onların zihnindeki zaman çentikleriyle, yaz tatilinden bir sonraki yaz tatiline kadar anlatıyor. Ortaokuldaki Anne ile liseli ablası Frédérique arasında sadece iki yaş var, ama yönetmenin (Diane Kurys) bildiği üzere, bu iki yaş dünya kadar fark yaratıyor. Frédérique, ince külotlu çorap giyip sigara içer, erkeklerle partileyebilir ve politik eylemlere katılırken, Anne, tüm bu ayrıcalıklardan muaf, her ergen kadar merak ve kendinden utanç dolu. Kızların annesi (Anouk Ferjac) ise ayrı bir hikâye; her bir kızıyla ayrı sebeplerden ötürü çatışırken (ve bu çatışmalara dair kendi içinde de çatışırken), en az onlar kadar kimliğini ve aşkı arıyor, beğenilmeyi arzu ediyor.
Film, iki kardeş arasındaki dostane rekabet ve çekişme, dağılmış ailelerdeki hassas dengeler, kadın cinselliğinin bizzat kadınlar tarafından yok sayılması/bastırılması/kınanması, yeni yetme aşkların uçuşkanlığı, o yaşlarda aileden çok daha yakın olunan arkadaşlar ve bu arkadaşıkların kırılganlığı gibi irili-ufaklı temayı, izleyicinin başını döndürmeden birbirine öyle güzel örüyor ki, tek bir an bile fazla kaçmıyor, insanı yormuyor. İzlerken elime bir fincan sıcak çay tutuşturulmuş, sırtıma bir hırka konmuş, üşüyen ayağıma yün çorap giydirilmiş, saçım okşanmış gibi huzur doluyorum.
Biraz da üzüntü vuruyor tabii.
1993 yılına, kendi ergenliğime dönüyorum ve Notre Dame de Sion'da geçen üç haftayı, armasını çok sevdiğim üniformamı, anlamasam da tahtadan defterime geçirdiğim vocabulaire listelerini, renkli tükenmez kalemlerimi, projeksiyonla izlediğimiz animasyondaki Fransızca diyalogları, ayaklarının yerinde küçük tekerlekler varmış gibi avluda süzülerek gezen rahibeleri, her yeni öğrenci gibi serviste maruz kaldığım zorbalıkları, anneannemin salonunda bitkilere sırtımı dönüp zevkle ödev yaptığım sessiz saatleri, içinde olduğumdan büyüklüğünü tam kestiremediğim ama bunu yapmaya daha çok vaktim olacağını sandığım için analizini ötelediğim mutluluğumu hatırlıyorum.
Kendi Peppermint Soda hikâyem kısa kesildiğinden, bu tarz filmleri kana kana içmek iyi geliyor.
0 notes