Tumgik
#sahnesi
mavikulakliklikiz21 · 2 years
Text
Bi şarkıyı dinlerken o gelir aklıma
Uzun sürmez fark etmem
O da başkasını düşünür bu şarkıda
İşte bunun ağırlığı altında ezildim ben
5 notes · View notes
yinedemeliha · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Jane B. par Agnès V. (1987)
90 notes · View notes
aspaldiko · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Ev, sadece bir kelime mi? Yoksa içinde taşıdığın bir şey mi?
Nomadland, Chloé Zhao
24 notes · View notes
sinekkapan · 8 months
Text
hassas kişiler doctor slump izlemeye karar vermeden önce on kere düşünsün
8 notes · View notes
perdonmariposa · 1 month
Text
ergen kliseleri dolu kitabim bana iyi gelecek yaralarimi saraack dkcndkcndknd
6 notes · View notes
alasestrellas · 6 months
Text
Yansıma’
4 notes · View notes
Text
Tumblr media
3 notes · View notes
uzaklarasavrulalim · 2 years
Text
Bi dizinin daha sonuna geldim
4 notes · View notes
bunecileapt · 2 years
Text
sekiz saattir falan kendi kendime sesli bi sekilde bi şeyler anlatıyorum, her bok hakkında fikrimin olması aşırı sinirimi bozuyor bi sus da uyuyalım artık kizim
2 notes · View notes
sinekkapan · 8 months
Text
ocağın yakınında duruyordum saçımın ucu yandı biraz
11 notes · View notes
yeniyeniseyler · 5 months
Text
"4. Köy Enstitüleri Fikir ve Kültür Günleri" başlıyor!
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ajansozgurceresmi · 8 months
Text
İnci Taneleri dizisinin son bölümünde Yılmaz Erdoğan'ın seslendirdiği şarkı sahnesi tartışma yarattı. İşte detaylar ve özür metni...
0 notes
kevseriarslan · 9 months
Text
Tumblr media
0 notes
bulancakajans-blog · 11 months
Text
Şehir Tiyatrosu ’Kuyruklu Yıldız Altında’ Adlı Oyunla Açılıyor.
Oyun 18 Ekim Çarşamba günü saat 20.00’da Vahit Sütlaş Sahnesi’nde sahnelenecek. Oyun konusu şöyle: 1910 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, dünya dertlerle uğraşırken İstanbul da bunlardan nasibini alır. Halley kuyruklu yıldızı yörüngesi gereği dünyaya yakın geçer. Halk arasında felaket söylentileri yayılırken bir konakta hayatın akışı içinde insanlar hırs, tutku ve günlük…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mel-inoe · 1 year
Text
skip the loafer'dan jigokuraku'ya geçtim oynatıcı yüzünden..
0 notes
seslimeram · 1 year
Text
Kuşatılan Hayat Meseli
Tumblr media
Sınırsız bir tahakküm veçhesi ile memleket sarıp kuşatılıyor. Erk, muktedir, iktidarın ol suna geldiği her tahayyülün bir biçimde tehdit, terör ve lince evrildiği bir zemin tahakküm hudutsuz kılınıyor. Behemehal var edilenler, sonsuz bir karanlık döngüyü imal ediyor. Bir biçimde yenilendiği söylenen ülke doğrudan kesintisiz bir eğri çizginin üstünde ilerliyor. Yenilendiği söylenen menzilin var ettiği her şey doğrudan bu pespaye tahayyülün afaki, gerçekçi Yenilendiği söylenen menzilin var ettiği her şey bu pespaye tahayyülün gerçekçi bir hal / yönelimi olarak sunulur. Haddi hududu kalmamış bir tahakküm hali içinde tüm o biyopolitik cerahatin yönü kesintisiz kılınır. Baş amir ve baş faşistin sunduğu, var ettiği, dönüştürdüğü bir buna hamle ettiği yerde cerahat aslında herkesi kuşatır. Bütün o tehdit, tahakküm bu veçhe bahsinin toplamında zor, bet ve feci olan�� birleştirir. Yönelimini tam da o yıkımdan el alarak güncelleyen, bütünüyle müştereklerimizin bozgunuyla gününü gün eden, geleceği de kapkaranlık bir iklime rehin eden yerin meselesidir tahakkümün o hudutsuz kılınan eylemselliği. Sanılanın ötesinde bir hızla yaşam eylemi tarumar ediliyor. Bugünlerden artakalacak olan yegane hakikat bu meseldir, ezcümle.
Devletlinin, bugünün şartlarını var eden aklın, tümüyle bir odaktan iktidarıyla, muhalefet nam çatı altında yer alanların düpedüz var ettikleriyle bir biçimde zor olanın yolu da yönü de açık edilir. Bir ülkenin çepeçevre kuşatılmasının zemini sağlama alınır. Gündemi akla seza nice şeyle donatıp, duraksamadan bir biçimde her sorun ötelenmeye devam edildiği müddetçe daha uzunca bir süre daha o kuşatmanın bariz devamlılığı sağlama alınacaktır. Laf diye değil, baş amirin, baş faşist ve öteki zümrelerle kurduğu koalisyonun bütünüyle o Evren nam haysiyetsiz zibidinin izinde yürüyen bir akılla bütünleştirildiği yerin meseli az çok ortadadır. Tehdit dilini, tahakküm hamlelerini, zorbalığı, hizada tutmak için var edilen her türden şok doktrinleriyle birlikte bir menzildeki çepeçevre kuşatma gündelik o yaşam istemini tarumar eder. Yüzüncü yılını arşınladığı, sivilleşen bir ülke iminin anıldığı zeminde olmakta olan daha büyük, bütünlüklü bir cerahatin var edilmesidir. Karanlıktan imal olunan bir habis döngünün ta kendisiyle cürümlere rehin edilen ülke gerçek kılınır gerçekten gerçek.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Basa ilçesine bağlı Bana köyü 2 aydır asker ablukasında. Köy sakinleri, 90’lı yılların uygulamalarının devrede olduğuna işaret ederek, hayvanlarını farklı bir köye götürdüklerini ve tarlalarına gidemediklerini belirtti.
Şirnex’in Basa (Güçlükonak) ilçesine bağlı Bana köyü yaklaşık iki aydır asker ablukasında. 1990’lı yıllardan bugüne kadar yurttaşlara koruculuk dayatılan ve iki kez boşaltılan köydeki ablukanın nedeni askeri operasyonlar. Köy sakinleri, ablukadan kaynaklı tek geçim kaynakları olan tarlalara gidemiyor, hayvanlarını burada otlatamıyor. Köy sakinleri bu nedenle hayvanlarını Kereşa ve Şerefan köylerine götürmek zorunda kalıyor. Abluka altındaki köyde iki ayrı nokta bulunuyor. Yurttaşlar burada kimlik kontrolünden geçiriliyor. Gece saat 12.00’dan sonra ise yurttaşların evlerinden çıkmalarına izin verilmiyor. Köydeki abluka sürerken, valilik yeni bir “yasak” kararı aldı. Valiliğin 15 gün süreyle giriş çıkışlara yasakladığı 5 bölge arasında Bana köyü kırsalı da bulunuyor.
'Pirinç Tarlaları Kuruyacak’
Köydeki ablukayı anlatan yurttaşlardan Muhammed Ali Ece (75), "Hayvancılık ve pirinçle geçimimizi sağlıyoruz. Valilik 15 gün süreyle sokağa çıkma yasağı ilan etti. 15 gün sonra pirinç tarlalarımız kuruyacak. Köyün hayvanları da köyden çıkarıldı. Hayvanlarımızı yaylaya çıkartıp otlatmamız lazım. Bugün bu köy 1990'ların politikalarını yaşıyor” dedi.
Köylülerden Meryem Özkan (53), yasağa ve ablukaya tepkili. Özkan, abluka nedeniyle evlerinden çıkamadıklarına işaret ederek, “Komşularımıza kadar gidemiyoruz. Koyunlarımızı köyden çıkarıp Kereşa köyüne göndermek zorunda kaldık. Tarlalarda meyvelerimiz ve ağaçlarımız var. Ama gitmek yasaklandı. Bu yasağın ve ablukanın kaldırılmasını istiyoruz. 15 gün içinde ağaçlarımız ve pirinçlerimiz kurumuş olacak. O zaman ne anlamı kalacak?” diye sordu.
‘Gelip Görün’
Köylülerden Abdullah Özkan (70) ise, yasağın ve ablukanın sona ermesini istedi. Özkan da benzer endişeleri dile getirerek, şöyle konuştu: “Herkesin buraya gelip görmesini istiyoruz. Binbir emekle ektiğimiz pirinç tarlalarımız kurumadan sesimizi duysunlar. Tarlalarımız kuruduktan sonra kimse gelmesin. 15 günlük yasaktan önce kimliğimize bakıp sabah saat 10.00'da tarlaya gider 16.00’da dönün diyorlardı. Bu şekilde tarlalarımızı, bahçelerimizi sulamamıza izin veriyorlardı. Ancak iki gün önce camide yapılan anonsla bu da yasaklandı. Bir haftadır askerler, köyün girişinde durup gelen geçen herkesi kontrolden geçiriyor.”
Hayatın hudutsuz bir biçimde kuşatılmasına yetkin bir örnektir Şirnex’in Bana köyünde yaşatılanlar. Tümden nobran bir tahakküm etme halinin kıyısında yaşatmamak için eldeki tüm imkanların seferber olunduğu bir zemin görünür kılınır. Terör bitti, geçti gitti, dağda şu kadar insan kaldı, her yer artık süt liman falan denilirken cerahatin günbegün varlığını kesintisizleştirmek bir baskı unsuru olarak köylüleri kuşatmak yaşama ket vurma gailesini savunmak değilse nedir ki var edilen? Normalini çoktan zayi etmiş bir ülkedeki bu katran karası şiddet / baskı / hiddet üçlüsünün o terör olarak anılandan ne farkı vardır ki? Devlet, kurumsallaştırılmış mekanizmaların ürettiği terörün varlığı bunca kesintisiz kılınırken her gün yeniden açmazlara rehin edilen bir yerde hayat sahiden nasıl savunulabilir? Daha yeni 12 Eylül 1980’ün var ettiği yıkıcılıkla yüzleşildiği söylenirken, son kırk üç yılı sahici bir cehennem pratiği kılan o düşük yoğunluklu savaş pratiklerine bir son vermek ne zamandır hangi zaman? Yolun, meramın, sözün ezildiği, yaşam akdinin paramparça edilip durulduğu bir zeminde yaşatmayan ev bir vatan olmayı sürdürebilir mi, düşünür müydünüz?
Bianet’ten aktaralım: “İzmir'de Tarım-Sen'e katıldıkları için işten çıkarılan Agrobay Seracılık işçileri, işyeri önünde sürdürdükleri direnişin 25. gününde basın açıklaması yaparken jandarmanın saldırısına uğradı.
Tarım-Sen Başkanı Umut Kocagöz ve işçilerin yanısıra gazeteciler Berkcan Zengin, Zeynep Kuray ve Cemal Kara da gözaltına alınanlar arasında.
İşçiler muhatap arıyor
İşten çıkarılan işçilerin örgütlendikleri bağımsız Tarım-Sen Başkanı Umut Kocagöz, basın açıklaması yaptığı sırada "yolu trafiğe kapatıyorsunuz" diyen jandarma tarafından engellendi.
Kocagöz, açıklamasında direnişleriyle tazminatları da dahil hiçbir haklarını alamayan işçilerin muhatap bulmaya çalıştıklarını anlattı.
Sendikalaştıkları için işten çıkarılan üyelerinin haklarını almak üzere işyeri önünde direndiklerini anlatan Tarım-Sen başkanı "Verin haklarımızı, işe dönmek isteyenler işlerine dönsün, 1 saniye bile burada durmaya niyetimiz yok," dedi. "Ama haklarımız verilmediği sürece değil 25 gün 255 gün de burada olacağız."
"Patronların yalanları"
Kocagöz, köle gibi çalıştırılan işçilerin haklarını almak için sendikalaştıklarında işveren tarafından "performansları düştü", "hırsızlık yaptılar" türünden karalamalarla işten çıkardıklarını açıkladı.
Başkan, "18 yıldır 'performansı düşmeyen', 'hırsızlık' yapmayan işçi sendikalaşınca başına bunlar geliyor. Sendikalı olmak işçinin hem Anayasal hem de yasal hakkı. Kolluk güçleri niçin onları koruyor? Biz hakkımızı almak için buradayız" diyerek sözlerini sürdürürken Jandarma, "yoldan çekilin" ihtarıyla Başkan ve diğer işçileri gözaltına almak üzere harekete geçti.
Başkan gözaltında, yaralanan kadın işçiler var
Sendika Başkanı'nın gözaltına alınmasını protesto eden 3 kadın işçi de Umut Kocagöz ile birlikte gözaltına alındı. İşçileri desteklemek üzere Agrobay Seracılık önüne gelen yerel emek örgütleri temsilcileri de gözaltına alındılar.
Gözaltı işlemi sırasında zor kullanılınca başını yere çarparak fenalaşan işçiler Şirin Yıldırım ve Şehriban Kapaklıkaya hastaneye götürürken, diğerleri iki otobüsle Bergama Jandarma Komutanlığına götürüldü.
Gözaltına alınanlar arasında Bağımsız Tarım-Sen Genel Başkanı Umut Kocagöz, Agrobay Seracılık işçisi Mehmet Aksoy, Ayten Yavuz, HDP İzmir Eş Başkanı Çınar Altan, Emek Partisi üyesi İbrahim Kayan, Gazeteci Berkcan Zengin, Zeynep Kuray ve Cemal Kara olduğu öğrenildi.
Arka plan
İzmir'de Bayburt Grup'a bağlı Agrobay Seracılık'tan Tarım-Sen'de sendikalaştıkları için işten çıkarılan 30'u aşkın işçi Bergama'daki Agrobay serası önünde sürdürdükleri direnişin 17. gününde tartaklanarak gözaltına alınmışlardı.
Çoğu kadın olan tarım işçilerinin birinci talebi tazminatlarını, ödenmemiş ücretlerini almak ve sendikalı oldukları için çıkarıldıkları işlerine iade edilmek.
İşçiler "yüz kızartıcı suç işledikleri" gerekçesiyle işten çıkartılmalarını protesto ederken "günlerdir konuşacak muhatap aradıklarını" söylüyor.”
Hudutsuz bir tahakküm veçhesi ile memleket sarıp kuşatılıyor. Sınırları muğlak kılınmış o tehdit döngüsü / sarıp / kuşatma hallerinin gündelik yaşamı her nasıl yıkıcılığa rehin ettiği artık çok daha belirgin bir haldedir. 12 Eylül 1980’den bu yana süre giden işçi düşmanı bizatihi sermaye dostluğunun bugünlerde her nasıl var edilebildiği Elon Musk ile baş amir buluşmasındaki şen kahkahalarla değil agrobay seracılık emekçilerinin başına getirilenler ile çıkagelir. Göstere göstere hak gasbının her nasıl var edilebildiği artık uzak öte bir mesel değil doğrudan güncellikte her gün yeniden zorbalığa tutunarak var edilir. Hakkın da hukukun da yere çalındığı bir zeminde otuzu aşkın insan gözaltına alınır. Tek pratikleri doğrudan talep ettikleri haklarının karşılığı sermaye eliyle devletlinin önüne atılmaktır. Dımdızlak, yalın öylesine kapkaranlık bir ülke halinin sadece agrobay seracılıkta değil artık memleket denilenin her yanında emek sarf edilen her yerde söz konusu olduğu bizatihi yaşatılanlardan barizdir. Haftada minimum altı gün, en az altmış – altmış beş saat çalışmanın dayatıldığı / istendiği bir zeminde bir gıdım hak, biraz da olsa nefes alabilmek için çabalar sekteye uğratılırken, ümidin yerle yeksan edilmesi gayreti zaten o hudutsuz / sınırsız tahakküm veçhesini izah etmiyor mudur? Hala mı? Bitimsiz bir kısır döngüde mutlak ve kalıcı kırımların / kırılmaların izinde yürünürken tahakkümle bir hayata varılabilir mi, soruyor musunuz kendinize, vicdanınıza!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Kavan The Kid via The Inspiration Grid
0 notes