Tumgik
#sarsıcı
fotode · 9 months
Text
Dönülmez Aksamın Ufku izle (film izle)
[tab: Part 1] [tab: Part 2] [tab: Part 3]
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
İşte, Ethereum fiyatını yeniden düşürebilecek 2 sarsıcı işlem
İşte, Ethereum fiyatını yeniden düşürebilecek 2 sarsıcı işlem
<!– İşte, Ethereum fiyatını yeniden düşürebilecek 2 sarsıcı işlem BTC : 618000 ₺ ETH : 45630 ₺ XRP : 11.223 ₺ LTC : 1659.9 ₺ USDT : 14.744 ₺ XLM : 2.99 ₺
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
heranin-kalbi · 8 months
Text
İçimde öküzler ve orangutanlar halaya kalkmış gibi bir his daha nasıl anlatayım hocam
5 notes · View notes
kafamizhasta · 2 years
Text
allah kimseye kendi kendine gelin güvey olmuş da gerçekleri çok sonra farketmiş hissini yaşatmasın. çok sarsıcı çünkü
888 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 days
Text
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Bu ülkenin temel çıkmazı, celladına âşık edildiği için trajedisinin ne olduğunu bilememesi, o yüzden de trajedisinin komediye dönüşmesi. Sonra da ağlanacak hâline gülmesi, gülünecek hâline ağlayacak duruma düşmesi.
TÜRKİYE’NİN BAŞINA GELEN EN BÜYÜK FELÂKET!
“Türkiye nedir?”, “Türkiye’nin iki asırdır yaşadığı şey nedir?” sorusuna cevap olarak kurduğum daha sarsıcı, daha düşündürücü, yeri ve zamanı geldiğinde her zaman üstüne basa basa vurgulayarak tekrar ettiğim cümle şu: Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felâket başına ne gediğini bilememesidir. Daha kötüsü, bilemediğini de bilememesidir. En kötüsü ise, celladına âşık edilmesi ve tasmalı çekirgelere dönüştürülmesidir.
Yani ülkenin yok olmanın eşiğine sürüklenmesi ama ülkenin insanlarının başlarına gelen felâketin yok olmalarına neden olacak kadar alttan alta büyüyen, sinsi bir felâket olduğunu görememeleri. Güle oynaya kendi sonlarını getirecek marjinal, temelsiz, yıkıcı işlere, kendi elleriyle kendilerini intihara sürükleyen tahripkâr jakoben mühendislik projelerine imza atmaları.
Tanzimat’la başlayan ve Cumhuriyet’le birlikte ivme kazanarak süren bu süreç, İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması felâketin başlangıcıdır. Hem kişilerin hem toplumun hem de devletin hayatından uzaklaştırması bu toplumun sonunu, yok oluşunu getirecektir kaçınılmaz olarak.
Kaçınılmaz olarak diyorum çünkü İslâm, Müslümanlara güçlü direnç noktaları verir ve Müslümanların Müslümanca hayat sürdürmeleri ölçüsünde İslâm varlığını / etkisini sürdürür. Ama Müslümanların İslâm’la ilişkileri zayıflarsa İslâm, kilisesi olmadığı için o toplumun hayatından çekilir gider. Endülüs’te yaşanan şey aynı zamanda böyle bir şeydi işte.
TÜRKİYE DIŞARIDAN DEĞİL İÇERİDEN ELE GEÇİRİLDİ
Türkiye, fiilî bir Endülüsleşme (=yok oluş) felâketi yaşamadı ama zihnî bir Endülüsleşme felâketi yaşıyor Tanzimat’tan bu yana. Dışarıdan bir saldırı değil, içeriden bir saldırı var. Devşirme çeteler, İngilizlerin desteği ile devleti ele geçirdiler: Bürokratik bir oligarşi ilan ettiler. Padişahı kuşattılar, “esir aldılar,” emperyalistlerin istediği adımları adım adım hayata geçirdiler. Osmanlı’yı borç batağına gömen, memorandum (iflas) ilan etmesine neden olan, Meclis-i Mebusan’ın kurulmasıyla da mebuslarının çoğunluğunun gayri Müslimlerden oluştuğu için devletin iç / siyasî darbe ile ele geçirilmesine yol açan bütün yıkımlara bu aşağılık, satılık, hain devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri imza attılar.
“Aptal mıydı, uyuyor muydu Osmanlı, neden engel olamadı? Hep mi dış güçler suçlu?” diyecek olanlar ya salaktır ya da asalaktır.
Batılılar Osmanlı’yı çökertmek için 1396 Niğbolu Zaferi’nden itibaren hep Haçlı saldırıları düzenlediler. Osmanlı’yı durdurmak ve çökertmek için savaştılar asırlarca.
Osmanlı da asırlarca direndi, Avrupa’nın içlerine kadar yürüdü, Balkanlara İslâm’ın adaletini, kardeşlik ve barış iklimini hediye etti. Balkanlar Müslümanlaştı.
Bu durum Batılıları ürküttü. Batılılar, Amerika’nın işgalinden, yağmalanmasından ve Sanayi Devrimi’nden itibaren maddî olarak güçlendiler ve bütün medeniyetlerin kökünü kazıyan, bütün kültürleri tarumar eden, bütün dinleri paçavraya çeviren büyük bir emperyalist ve kolonyalist saldırı ürettiler. Dünyayı köleleştirdiler.
DEVŞİRMELERDEN KURTULAMADIĞIMIZ SÜRECE…
Bu ülkeyi bu ülkenin has çocukları yönetmiyor. Bu ülkeye, bu ülkenin kurumlarına ve kaderine bu toplumun has çocukları, sahici, samimi Müslüman çocukları şekil ve yön vermiyor.
Her zaman söylediğim gibi: Devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri şekil ve yön veriyor: 40- 50 bin kişilik bir şebeke bunlar. Ülkenin ekonomisini (ve dolayısıyla kültürden medyaya, eğitimden yüksek bürokrasiye kadar ülkenin her şeyini kontrolleri altında tutan) 350 aile ülkenin kaderine hükmediyor. İki asırdır böyle bu.
Bu ülke iki asır önce elimizden alındı. Biz bu ülkenin geri-alınması mücadelesi veriyoruz iki asırdır. Abdülaziz’den Abdülhamid’e, Menderes’ten Özal’a, Muhsin Yazıcıoğlu’ndan Erbakan’a ve Erdoğan’a kadar bu ülkenin has çocukları ülkeyi elimizden alan devşirmelerden ve onların devşirmelerinden geri alma savaşı veriyorlar. Erdoğan hâriç hepsi de ya darbe yiyerek uzaklaştırıldı ya da yok edildi, şehit edildi. Erdoğan’ı sevin sevmeyin ama gerçek şu ki, Erdoğan direniyor. Ve hatta mesafe kat ediyor ülkeyi elimizden alanları tasfiye sürecinde.
Elde edilen mesafe yeterli mi geleceğimiz adına? Bence değil ama hiç olmazsa, direniş sürüyor, o direnişin inşaya, Müslümanca bir gelecek inşasına dönüştürülmesi lazım.
Müslümanca bir gelecek inşasını siyasetten beklemek en büyük hatası bu ülkenin İslâmî kesimlerinin. Düşünce, kültür, sanat, ahlâk, estetik, şehircilik, mimari, tarım ve hepsinden önemlisi de eğitimde köklü adımların atılması, geleceğimizi inşa edecek inanmış ve adanmış kuşakların yetiştirilmesi tek çıkar yolumuzdur.
Bendeniz bunun için mücadele ediyorum MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) ile. Önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştirmeye, yeni Gazalî’lerin, Razî’lerin, Sinan’ların, Itrî’lerin yetişmesini sağlayacak mümbit tohumları ekmeye çalışıyoruz.
Bu işin başka yolu yok. Çocuklarımızı ve ülkemizi yok olmaktan kurtarmanın en zekice, en sonuç getirici yolu bu: Günü kurtarmak değil, geleceği kurmak, geleceği kurtarmak.
Geleceğimizi kuracak adam yetiştirecek adamları yetiştiremezsek ülkeyi de, çocuklarımızı da küresel sistemin uşaklığını yapan, onların çıkarlarını pekiştirmek için ülkenin altını oymaktan çekinmeyen baronik masonik şebekelerin boyunduruğundan kurtaramayız. Bu meseleyi tartışmaya somut önerilerle devam edeceğim inşallah.
Vesselâm.
Yusuf Kaplan
17/05/2024 Cuma
30 notes · View notes
ruhumbipolar · 7 months
Text
bilmek aslında her şeyi bilmek o kadar kötü ki o kadar dayanılmaz çekilmez öyle sarsıcı bir şey ki acı çekiyorum artık neden acı çektiğimi de bilmiyorum neden kısıtlandığımı da bilmiyorum kendimi neden bu duruma düşürdüğümü de bilmiyorum sürekli kendimi bir şeylerle avutuyorum bugün olur yarın olur bak yarın güleriz bak ertesi gün belki hayatımızda bir şeyler değişir çiçek açar belki yağmur yağmaz belki aklımda olan dilimden dökülür belki birileri bizi hatırlar uyuyorum uyanıyorum aynı nasıl bir nalet var üzerimde nasıl bir günahın cezası bu sanki tel örgülerle kapatmışlar beni gelen geçen izleyip vah diyor halime
54 notes · View notes
Text
Flörtöz Üvey Annemle Sikişmelerimiz! (3) (Umut 27 Y., İstanbul)
Akşam oldu, ailece yemek yerken annem lafa girdi. Babama, dernekteki Leyla adlı arkadaşının tanıdığı bir şirketin Bursa'da yapılacak olan işe alım m��lakatından bahsetti ve beni o mülakata sokmayı düşündüğünü, birlikte gidersek Leyla'nın bana referans olabileceğinden falan bahsetti. Ayrıca mülakat sürecinin de yaklaşık 3 ila 5 gün olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi. Babam da birkaç genel sorudan sonra olumlu buldu ve "Olur tabii, çok iyi!" dedi. Annem konuyu detaylandırdıkça, birlikte evden uzaklaşıp sevişme fırsatı olduğunu anlamam zor olmadı zaten. Konuşulanları dinledikçe sevincim içime sığmıyor, heyecandan deliriyordum. Şimdiden kafamda bin türlü fantazi gelişiyordu.
Ertesi gün sabahtan annemle valizlerimizi hazırlamış, yola çıkmaya hazırdık. Babamdan arabanın anahtarını, ruhsatını aldık ve sabah saat 10:00 gibi yola çıktık. Arabaya binince içimizdeki şenlik havası, gülüşmelerimiz ve radyoda çalan keyifli şarkılar... Hayatımızın en tatlı birkaç gününü yaşayacağımızdan emindik. Lafa annem girdi, "Nasıl, sürprizim hoşuna gitti mi?" dedi kahkaha atarak. "Anne sen var ya, hayatımdaki en tatlı şeysin. Şu birkaç günün film gibi geçeceğine eminim. Benim de sana sürprizlerim olacak!" dedim. "Ooooo, sabırsızlanıyorum açıkçası. Bahsettiğin filmin fragmanı sanırım dün banyoda çektiğimiz kısımdı, haa?" dedi ve kocaman bir kahkaha daha attı.
Çevre yoluna çıktık, konuşup gülerek, şarkılar söyleyerek ilerliyorduk. Yolda bir dinlenme tesisinde mola verip, açık havada güzel bir kahvaltı yaptık. Ağaçlık tenha bir alan görünce oraya doğru yürüyüp ağaçların arkasında biraz öpüşüp sarıldık. Arabaya tekrar binip yola devam ettik. Uzun zamandır baş başa kalamayışımızın ve birbirimize dokunamayışımızın acısını çıkarıyor, sürekli sarılıyor öpüşüyorduk. Liseli aşıklara dönmüştük. El ele her tutuşmamız hemen bir öpüşmeye, her öpüşmemiz bir sevişmeye dönüşüyordu kendiliğinden.
Bursa'ya gitmek zorunda değildik ve bizi çok az insanın görebileceği, tenha sakin ve romantik bir ortama gitmeye karar verdik. Bu tanıma en uygun yerin Abant olduğu konusunda karar kıldık. Hedefimiz belirlenince bir an önce oraya ulaşabilmek için daha fazla gaza yüklendim ve 2,5 saat geçmeden Abant'a ulaşmıştık. Bir turizm danışma bürosundan oteller hakkında bilgi aldık. Tenha bir dağ oteli seçtik. Dağlık ormanlık bir bölge olduğundan hava bayağı serindi ve otelin sıcak yüzme havuzu vardı. Otele ulaşıp yerleşmemiz yaklaşık bir saatimizi aldı.
Panoramik pencereden sisli orman manzarası bizi kucaklıyordu. Hava kapalı ve camlardaki çiğ tanelerinden dolayı flu bir romantizm odayı sarmıştı. Otel servisinden iki kahve sipariş ettik. Odadaki müzik yayınından romantik bir piyano dinletisi açtık, odadaki ikili koltuğu camın önüne çekip, ellerimizde kahveler, sarmaş dolaş oturup sisli orman manzarası seyrediyorduk. Havanın serinliğinden birbirimize iyice sokulmuştuk. Tenlerimizin ısısı birbirine geçiyordu tatlı tatlı. Yakaladığımız bu birkaç günlük romantik fırsatın bulunmaz değerde olduğunu biliyor ve her saniyesinin tadını sindire sindire çıkarıyorduk.
Gözlerden çok uzakta annemle yalnız kalıp özgürce birbirimize dokunmak çok heyecanlıydı. Annem başını göğüme koymuş, ben onun yüzünü ve saçlarını okşuyordum. Gençliğinden, eski hayallerinden, hayatta başaramadıklarından, içinde gizli saklı kalmış her şeyden usul usul bahsediyordu. Ben de küçüklüğümden beridir kendisine beslediğim tuhaf aşkı, onu ne kadar sevdiğimi, onunla ilgili kurduğum hayalleri, komik anıları anlatıyordum. Birbirine yeni açılan iki sevgiliden farksızdık. Gözlerden çoook uzaklarda tamamen özgürdük. Zamanımız, bedenlerimiz, ruhumuz birbirimize aitti ve bu çok tatlı sarsıcı bir rüya gibiydi. Dudak dudağa konuşurken, bir yandan da birbirimizi okşuyorduk. Ellerim saçlarında geziyordu, yüzünü, göğüslerini, boynunu okşuyordum. Konuşmakla sevişmek arasında bir yerlerde geziniyorduk. Çok tatlı ve ıslak bir sohbetti. Tatlı bir şımarıklıkla eteğinden sıyrılan bembeyaz pürüzsüz bacağını bacaklarımın arasına sokuyor, pantolonumun üstünden kasıklarımı okşuyor, dudaklarını kulağımda gezdirerek fısıltıyla konuşuyordu.
Saatlerce bu şekilde tatlı tatlı sevişip konuşarak, kahveler, şaraplar içmiş iyice çakırkeyif olmuştuk. Kafamı eteğinin içine daldırıp tangasını dişlerimle sıyırarak çıkarıp, amına küçük öpücükler ve ısırıklar kondurmamı tatlı gülüşmelerle izlemişti. O da üzerimdeki boxeri kasıklarımı okşayarak, küçük öpücüklerle, şarap kokan sıcak nefesiyle gıdıklayarak sıyırmıştı aşağıya. Kucağıma kayıp sımsıcak yumuşak kalçalarıyla sikimin üstünde kıvranmaya ve memelerini yüzüme bastırmaya başladı. Ellerim en kuytu yerlerinde gezinirken ağzım memelerinin ve teninin tadıyla doluydu. Çok ıslak ve duygu dolu öpüşüyorduk. Teninin her yerini tenime bastırdıkça bastırıyor ve sessizce inliyordu. Odada okşamalarımızın ipek hışırtısı ve piyano sesi vardı. Vücudunda öpüp yalamadığım yeri kalmamıştı. Kendimizden geçmiş bulutların üstünde uçuyorduk adeta. Bu aşk dolu duygu dansıyla kucak kucağa tamamen spontane sevişiyorduk.
Kaskatı kesilmiş yarağım, iyice ıslanmış ateş gibi yanan amına ne zaman daldı bilmiyordum. Saatlerce bu Med-Cezir'i andıran aşk etkisinin kollarında dalgalanan bir deniz gibi seviştik. Birbirimizin ismini kulaklarımıza fısıldayarak, sımsıkı sarılarak aynı anda boşaldık. İçine sıcak sıcak boşaldıktan sonra sımsıkı sarılarak, birbirimizin tenini soluyarak uyuduk bir süre. Kendimize geldiğinde güneşin çoktan battığını ve akşam olduğunu henüz fark edebilmiştik.
Yaşadığımız tarifsiz romantizmin, doyurucu sevişmenin ve uykunun ardından çiçek gibi olmuştuk ikimiz de. Aynı zamanda kurt gibi acıkmıştık. Giyinip otelin restoranına indik. Çok şık olduğu kadar romantik ve natürel bir ortamdı. Uzun bir yemek faslından sonra yan salondan gelen müzik sesine doğru ilerledik. Karaoke partisi vardı, ilgimizi çekti. İnsanlar sırayla sahneye çıkıp acemice şarkılar söylüyorlardı. Gecenin ilerleyen saatleriyle beraber herkesin alkol seviyesi iyice yükseldiğinden çok eğlenceli bir ortam vardı. Animatörlerin iyice coşturduğu konuklar içerisinde, ayakta uluorta öpüşen, sarılan bir sürü sevgili vardı. Bizim de ortama adapte olmamız uzun sürmedi. Annemle apaçık bir sevgili gibi davranıyorduk.
Üzerindeki kısacık eteğinden gözüken baldır bacak halleri, cömert dekoltesinden taşan memeleriyle çoğu kişinin kaçamak bakışlarının hedefiydi. Ve sürekli kollarımın arasında öpüp okşadığım bu harika kadınla gurur duyuyordum. Bana imrenerek bakan diğer erkekleri deli edecek kadar öpüp okşadım. Yanlarındaki sevgililerine rağmen bize bakan adamları iyice kıskandırmak için uzun uzun öpüyordum annemin dudaklarını, ağzıma soktuğu dilini doya doya emiyordum elim kalçalarındayken. Sanırım salondaki en ateşli ve umursamaz çift biz idik. Üvey anne - oğul olduğumuzun bilinmiyor olmasının verdiği rahatlıkla iyice şımarmış birbirimizi öpücüklere boğuyorduk. Toplum önünde ilk defa sevişmenin yarattığı tuhaf heyecan bambaşka azdırıyordu bizi. Alkol, ayak üstü öpüşmeler ve yiyişmelerle iyice azdığımızdan daha fazla dayanamayıp, gece saat 03:00 gibi kendimizi odamıza zor attık.
Odaya çıktığımızda annem kahkahalar atıp sendeliyor, kollarımda ayakta tutmaya çalışıyordum. Bağıra bağıra beni ne kadar sevdiğini haykırıyor, ellerini ellerime kenetleyerek dudaklarıma dudaklarını yapıştırıp öpüyordu. Yatağa uzatıp üzerindekileri çıkardım birer birer. Halen gülüp kahkahalar atarken, bir yandan da şarkılar söylüyordu. İkimiz de çırılçıplak olunca onu kucaklayıp, sıcak su ve köpükle hazırladığım mis gibi kokan küvetin içine soktum. Suda kollarımın arasında yüzerken kocaman memeleri suya batıp batıp çıkıyordu ve sikim kalçalarının arasında, bacaklarının arasında kayıp duruyordu hareket ettikçe. Kucağımda oynaşırken enseni boynumu emerek öpüyordum. Kaymak gibi pürüzsüz tenini doyasıya tadıyordum dilimde ve dudaklarımda. Memelerini avuçlamış deli gibi sıkıyordum. Kucağımdayken kıçını sağa sola oynatıp kahkahalar atarak eğleniyor mıncıklanmanın tadını çıkarıyordu doyasıya. Sikim kıçının arasında, bir elimle amını avuçlamış parmağımı daldırırken diğer elimle memelerini mıncıklıyordum. Arkadan yüzümü boynuna yapıştırmış boynunu emiyordum ve morarmaya başlamıştı.
"Sik beni aşkımmm. İstediğin kadar sikebilirsin beni. Her yerimi doya doya sik!" diye bağırıp kahkahalar atıyordu. Kucağımda iyice doğrulup kalçalarını eliyle aralayıp kazık gibi olmuş sikimi iyice yerleştirdi araya. Ben de alttan sıkıca iterek amına bir hamlede soktum yarrağımı. Köküne kadar girince kahkahaları azgın inlemelere ve bağırmalara dönüştü. Dağ başında bir otel odasında yalnızdık ve çok özgürdük. Annem bağırarak haykırarak inleyerek doya doya siktirdi kendini bana o küvetin içinde. Sikim içindeyken, adımı haykırarak, kasıla kasıla orgazm olurken, inip kalkışlarından su küvetten taşıyor, banyoda yankılanan zevk çığlıkları odaya, odadan da otelin koridorlarına yansıyordu. Balayı çifti gibiydik aynen. Ama ben halen boşalmamıştım ve dimdik duruyordu sikim.
Kucaklayıp çıkardım küvetten ve yatağa fırlattım. Orgazm manyağı olmuş bir halde yatakta sırt üstü uzanmış geriniyordu gülerek. Üzerine ata biner gibi binerek, memelerini avuçlayıp birbirine bastırdım. Sikimi arasına sokup gidip gelmeye başladım. Annemin de çok hoşuna gitmiş, memelerinden ağzına doğru uzanan yarrağımı her gelişinde yalamaya çalışıyordu. Bir süre daha memelerini siktikten sonra üzerinde dört ayak olup yarrağımı ağzının üstüne getirdim. Tam öpüp yalamaya başlayınca sikimi ağzına soktum ve kasıklarım yüzünü kapatacak şekilde üzerine yattım. Sikim gırtlağına kadar girmiş, annem zor nefes aldığı halde zevkten deli olup, kalçalarımı avuçlamış sikimi daha çok sokmaya çalışıyordu. Amını siker gibi bastırıp duruyordum ağzının derinliklerine. Annem iyice kudurmuştu, kalçalarıma iyice geçirmişti kırmızı ojeli tırnaklarını. Annemin pembe dudaklarını, ağzını dilini sikmeye bayılıyordum. Bu deli hazza daha fazla dayanamayıp ağzının en derinlerine deli gibi boşaldım. Annem hepsini yuttu büyük bir iştahla.
Üzerinden kalktığımda nefes nefese kendimize gelmeye çalışıyorduk ve zevkten çınlıyordu her yanımız. Tüy kadar hafiflemiş ve mutluyken, o serin otel odasında pikenin altına girip, sımsıkı sarılarak yattık. Odanın penceresinden, dışarıda yapılan bir kutlama için atılan havai fişeklerin ışıkları içeriyi arada bir aydınlatıyordu. Sabah geç saatlere kadar birbirimize sarılıp, öpüşüp koklaşarak, sıcacık uyuduk :)
[Umut]
82 notes · View notes
ekip · 3 months
Text
Tumblr ve Automattic ailesinin trans çalışanlarından bir mesaj
Trans bireylerin, ve dahi genel kapsamda LGBTQ+ bireylerin, Tumblr'da evlerinde gibi hissetmelerini istiyoruz. Bunun sebeplerinden yalnızca biri de Tumblr ve Automattic ailesinin parçası olan trans bireyler olarak bize kucak açan bir ortamda çalışmak istememiz. Burasının bizleri destekleyen ve güvenliğimizi gözeterek mücadele veren bir platform olduğuna inanmak istiyoruz. Sizlerin varlığı Tumblr'ı daha canlı ve daha renkli kılıyor; Tumblr çarklarını çeviren LGBTQ+ arkadaşlarımız ise sahne arkasında tam da bu ideal için, sizler için, durmadan çaba sarf ediyor.
Birkaç gün önce Matt Mullenweg (Tumblr'ın ana şirketi olan Automattic'in CEO'su) bir kullanıcımızın hesap askıya alımıyla ilgili sorusuna, LGBTQ+ topluluğunu olumsuz etkileyen bir biçimde yanıt verdi (İngilizce). Matt'in bu soruya verdiği cevabın ve akabindeki yorumlarının yersiz ve yıpratıcı olduğu kanaatindeyiz. Moderasyon kararları hakkında Tumblr ekibinin yorum yapmamasının farklı nedenleri var; bunların arasında, söz konusu kullanıcıların gizliliğini korumak ve ayrıca, her gün binlerce şikayetin moderasyondan geçirilmesinin fizibilitesi yer alıyor. Bu politikanın talihsiz tarafıysa Güven ve Emniyet ekibimizin uygulamaları hakkında dedikodu ve yanlış bilgilerin, aslına bakılmaksızın kolayca yayılması. Bu doğrultuda konuyla ilgili birkaç noktayı açıklığa kavuşturmak istiyoruz:
predstrogen'in askıya alımının arkasındaki gerçekler doğru bir şekilde yansıtılmadı ve trans-feminen kullanıcıları platformdan atmak için fırsat kolluyormuşuz gibi bir intibaya yol açıldı. Böyle bir durum söz konusu değil. Yukarıda linkini verdiğimiz gönderide paylaşılmış örnek yorum, gerçekçi şiddet tehdidine dair kriterlerimizi karşılamıyor ve hesabın askıya alınmasına yol açan etmen bu değildi.
Daha sonra ise Matt maalesef bu askıya alımın toplulukta yarattığı yıpratıcı etkiye dair farkındalık gösteremedi. Matt; Tumblr ve Automattic'in işleyişini sürdürmekle görevli LGBTQ+ bireyleri temsil etmiyor ve bu duruma verilecek yanıt konusunda bizlere danışılmadı.
Geçtiğimiz sene bazı kullanıcılarımızın gönderilerine hata sonucu "yetişkinlere yönelik" ve "cinsel temalar" içerik uyarıları eklenmişti. Trans temalı içeriklerde birden çok kez yaşanan hatalı uyarı ekleme durumunun sorumlusu, gönderilere içerik uyarısı uygulamakla görevlendirilmiş harici yüklenicilerden oluşan bir ekipti. Güven ve Emniyet ekibimiz, en çok da topluluktan gelen şikayetler sayesinde bu hatayı saptadığı zaman, ilgili yüklenicilerin içerik uyarısı yetkisini kaldırdık ve benzer bir şeyin tekrar yaşanmaması adına gerekli önlemleri arttırdık. Konu üzerine paylaşılan Ekip gönderisinde LGBTQ+ çalışanlar daha şeffaf olunmasını savundu ancak yönetim buna katılmadı. Soruya verilen ilk cevapta bahsedilen yüklenicinin feshi, aslen konuyla alakasız bir olaydan ötürü gerçekleşmesine karşın bu olayla ilgisi olduğu öne sürüldü. Tüm bunlar bir yana bırakıldığında, yanlış içerik uyarısı eklenmiş olmasından ve bu durumun Tumblr'ın trans topluluğunda yol açtığı olumsuz etkiden dolayı esef duyduğumuzu belirtmek isteriz.
Trans geçiş süreçleri, topluluk kurallarımıza aykırı temalar arasında yer almıyor; dolayısıyla moderasyon ekibinin askıya alma ve buna müteakip itirazlar üzerine yaptığı münazaralarda dikkate alınan bir faktör hiç olmadı. Geçiş süreçleriyle ve trans bedenlerle ilgili içeriklere, Topluluk Kurallarımızı ihlal eden bir öğe içermediği sürece herhangi bir işlem uygulamıyoruz.
Tumblr'daki Trans arkadaşlarımızın transfobik içeriklerle karşılaşması ve bağnaz kullanıcılarla etkileşimi gibi tecrübelere gelecek olursak, bundan duyduğunuz rahatsızlığı çok iyi anlıyor ve aynı hisleri paylaşıyoruz. Tumblr ve keza Automattic politikaları, ifade özgürlüğünü güvenceye almak üzere hazırlanmıştır. Rahatsızlık verici davranışlar Topluluk Kurallarımızda açıkça tanımlanmış ve tarafımızca yasaklanmıştır; ancak yine de LGBTQ+ bireylere ve ötekileştirilen diğer gruplara karşı sıkça sarsıcı ifadeler kullanıldığı gerçeğini, bu politikanın kökten çözemediğinin de farkındayız.
Tumblr olarak bu noktadan itibaren şu adımları atıyor olacağız:
Rahatsızlık verici davranışları önlemek üzerine kurulu özelliklere öncelik vererek, kullanıcılara bu tarz davranışlara karşı kendini daha etkili biçimde koruma imkanı sağlamak
Tumblr Ekibi olarak, rahatsız edici davranışları proaktif biçimde saptayıp önlememizi mümkün kılan dahili araçlara yenilerini eklemek
Trans topluluğun sıkça kullandığı etiketleri inceleyip hangilerinin engellendiğini bularak, bunları önümüzdeki hafta tekrar kullanıma açmak
Olaylar bu şekilde geliştiği için üzgünüz ve seslerimizin duyulması ve ileride böyle şeyler yaşanmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Tumblr kullanıcılarının, özellikle de sıkça hedef gösterilen ve rahatsızlığa maruz kalan bir topluluk parçası bireylerin, bu tarz durumlarla baş etmesinin ne kadar zor olduğundan bizzat haberdarız. Güveninizi geri kazanmamızın zaman alacağını biliyoruz ve bunu başarmak için adımlar atıyor olacağız.
Bizlere konuyla ilgili kaygı ve fikir ayrılıklarımızı ifade etme imkanı tanındığı için teşekkür ederiz ve de Matt'in (ve Automattic'in) ifade özgürlüğüne olan bağlılığı bunu mümkün kıldığı için minnettarız.
Tumblr'ı hepimiz için güvenli bir yer haline getirme hedefiyle mücadelemizi sürdüreceğiz.
— Bu beyan Tumblr ve Automattic bünyesindeki birden çok trans çalışan tarafından kaleme alınmıştır.
17 notes · View notes
varolmayanin-guncesi · 7 months
Text
Ian Mcgilchrist'in beynin sağ ve sol yarım kürelerini incelediği Efendi ve Elçisi adlı kitabında geçen bir ifade var: Verdiğimiz dikkatin tarzı aslında dünyayı değiştirir. Bizler kelimenin tam anlamıyla yaratılmakta olan eşleriz. Bu sarsıcı cümleyi okuduğumda şöyle dedim: biz devam eden yaratım süreciyiz. Zihinsel anlamda yaşadığımız kopuş - bebeklikten yetişkinliğe geçen süreci kast ediyorum - bizden bir parçanın kopup işlenmesi anlamına geliyor. Bu işlenme, yoğurulma hali sonsuzca devam etmektedir. Bu yoğurulma süreciyledir ki biz yaratılmadık, yaratımın içine itildik!
26 notes · View notes
savasonrasi · 29 days
Text
İçimde sarsıcı depremler dışımda öfkeli bir gürültü
7 notes · View notes
zeyhal · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2020 Zeynep geri gelebilir mi? Güzel camilere gidip güzel fotoğraflar çekip çok sarsıcı kitaplar okuyormuş
47 notes · View notes
veganlogicdinamo · 4 months
Text
SİYASİ ENKAZ HÂLÂ KALKMADI!
SUÇLULAR BELLİ!
Deprem bir doğal afettir ama onu katliama dönüştüren iktidardır. Bir yıl sonra az sayıda insana anahtar teslim edilirken, çok sayıda insan çadırlarda, konteynerlerde yaşam mücadelesi vermeye devam ediyor.
Depremde enkaz altında kalan kızı Eylem Şafak Aydın’ı kurtarmak için günlerce insanüstü bir çaba gösteren ama altıncı günün sabahında kızının hayatını kaybettiği haberini alan saygıdeğer oyuncu, yazar Orhan Aydın, katliamın birinci yıldönümünde Birgün’de yayımlanan “Öldük...” başlıklı sarsıcı yazısında suçluları açıkça işaret etti.
“İmar barışı adıyla imar aflarını çıkaranlar, kentsel dönüşüm adıyla yaşam alanlarının talan edilip gökyüzüne yükseldikçe yükselen betondan tabutlukların dikilmesine, nehir boylarına, dere yataklarına inşaat yapılmasına izin verenler ve o inşaatları denetlemeyenlerin hepsi suçlu.”
Depremden 13 gün sonra bölgeye gittiğimde enkaz tozlarına karışan ceset kokuları arasında dona kalıp yıkıma tanık olan bir insan olarak soruyorum:
Hepimizin gözleri önünde yaşanan, suçluların apaçık ortada olduğu böyle bir katliamda ölen öldüğüyle kalırsa, içimizdeki isyanla adaletsizliğe karşı çıkmazsak, duyduğumuz öfke ve yakıcı acı ile haksızlığa direnmezsek, sorumluların hesap vermek yerine daha fazla din sömürüsü yapmasına sessiz kalırsak yaşamanın anlamı nedir?
6 notes · View notes
mcanylm · 1 year
Text
Onun varlığı bir depremi andırıyordu görünmeyen ama sarsıcı...
Tumblr media
Bir ucu yerin altına bir ucu ozona uzanan görülmez bir enerji, hayatımı şekillendiren duygularımı özgürleştiren klişe dışı kadersel bir enerji...
Varlığımı her koşulda varlığına adayacağım enerjinin moleküllerine sınırsız sığınıyor sığınıyordum...
Tumblr media
58 notes · View notes
fikret-i · 1 year
Text
Arkadaşımın, evladıyla yaşadığı basit ama bana göre çok ibretlik, çok sarsıcı bir anısı var. İşte arkadaşım oğluna dondurma alıyor. Çocuk dondurmayı açıp daha yeni yemeğe başladığında hemen ağlamaya başlıyor. Soruyor babası "oğlum ne oldu?" Çocuk cevap veriyor "baba dondurma bitecek!" Aslında bu duyguyu az çok hepimiz yaşıyoruz. Dünyadaki her lezzet, her kavuşma fani olması cihetiyle birgün bitecek. Bu düşünce, lezzet içinde bin elemi barındırıyor. Çok sevdiğim annem, evladım, arkadaşım veyahut kuzum, kedim, köpeğim, bahçemdeki ağacım, çiçeğim ya başka diyarlara gidip ya da ölüm vadisine girip terkedecekler beni. Her seferinde hayatımızdan birilerinin gitmesine rağmen; bu ciğer parçalar hadiseler karşısında iyi dayanıyoruz gerçekten. Belki de tam manasıyla yaşamasak da İNANÇ olgusunun, bir gün kavuşacağız ihtimalini hatırlatması sayesinde ayakta kalabiliyoruz.
Fikret İ
47 notes · View notes
oluruvar · 9 months
Text
Dün kendi hislerimin sağlıklı olup olmadığıyla ilgili şüpheye düşmüştüm. Uzun zamandır öyle boktan dönemler yaşıyorum ki (zaten üniversite okurken covid belasının denk gelmesi ve doğru düzgün bi üniversite hayatı yaşayamamış olmak çoğumuzun geçtiği bi süreçti, üstüne deprem, üstüne seçimler de çoğumuzun ortak yarası oldu ve çok sarsıcı bi dönem geçirdik). Ek olarak ailevi sorunlar ve sağlığımın tehlikede olduğunu düşünmek bile beni fena halde yıprattı. Bunlar çok normal. Bu kötü kötü hisler çok insani ve aslında ben bi şeyleri herkesten çok çok farklı bi derinlikte yaşamıyorum (yani galiba). Bu anlattığım rezil şeyler sürmeye ve biz sonuçlarını yaşamaya devam ederken kendi sağlığım, mutluluğum ve gelişimim için çabalıyor olmak da beni deli gibi mutlu ediyor. O bok çukurundan kendimi çekip çıkartmaya çalışıyorum. Cidden kendimle gurur duyuyorum. Mutlu olmaya hakkım var. Deli gibi mutlu olmaya, keyiften uçacak gibi hissetmeye hakkım var. Her şeyi sorgulamak benim karakterimin en belirgin özelliklerinden biri ve bu özellik de çok hoşuma gidiyor. Böyle bi insanım. Eğer bu hislerim hayatımı yaşamama engel olacak ya da beni rahatsız edecek bi seviyeye gelirse o zaman tekrar konuşurum kendimle. Tişikkirlir <3
11 notes · View notes
fatomahperi · 1 year
Text
Tumblr media
Kadının Aşırı Kıskançlığı Erkeğı̇n Güven Sarsıcı Hareketlerı̇nden Kaynaklanıyorsa Kıskançlık Kadına Kusur Olarak Yüklenemez
Demiş Yargıtay 😌
Hem kıskanç kadın iyidir, sizi korur sever... Ama gözü dönerse hâliniz nice olur bilemem 😏
31 notes · View notes