ŞÖYLE bir düşün 🤔 I. Dünya Savaşı'nda yenik ayrılmışsın, acı üstüne acı, kayıp üstüne kayıplar yaşamışsın. Birde bu mağlubiyet üzerine 1918'in Ekim ayında İtilaf Devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan) ve daha sonradan onlara katılan pek çok ülke ile Mondros Ateşkes Antlaşması yapmak zorunda bırakılmışsın. Dönemin savaş şartlarını, mağlup olmanın yarattigi travmayı, yaşanan ekonomik zorluklar nedeniyle oluşan yoksulluğu, perişanlığı da bir zahmet düşün ama 🤔 Üstüne yapılan antlaşma ile ülkenin kendi güvenliğini, yönetimini, topraklarını da kaybettiğini... Mesela en stratejik yerler olan boğazları (İstanbul, Çanakkele Boğazları) kaybetmişsin, adamlar istedikleri gibi girip çıkabilecek topraklarına. Mesela; kendini savunman için hiçbir silahın olmayacak (top, tüfek, gemi, batarya....) hepsini hatta ordunu bile dağıtmak zorunda bırakılacaksın. Mesela; İtilaf Devletleri kafasına göre kendilerine kasıt var diyerek istediği yeri işgal etme hakkına sahip olacak. Mesela; Demiryolların, telgraf ve telefon hatların İtilaf Devletleri'nin kontrolüne geçecek ve bu iletişim hatları üzerinde onların isteklerine göre düzenlemeler yapılacak. Mesela; bulunduğun tüm cephelerden geri çekileceksin. Evin, köyün hatta ibadethanelerin bile İtilaf Devletleri tarafından sürekli denetlenecek. Yolun, suyun yiyecek ekmeğin için bile hep bir izin gerekecek...
Benim üçüzlerim vsr aynı sınıftayız ve dersteyiz kardeşimden de benim notlarım yüksek işte konusu geçti aynı diğer kardeşimle de aynı notlarım bu notları düşük olan kardeşime şey dedi senin sözlülerine 100 girecem kardeşlerine 60 ortalamları düşsün onların eşitlenin dedi bende hocam ne alaka tarzı bişey dedim hocada karşılık verdi hatırlamıyom sonra tamam hocam notu siz vereceksiniz zaten dedim önüme döndüm sonra hoca şey dedi senin çenen çok açıldı bu ara ne alaka kendimi savununca çenem mi aç��lmış oluyor sence hocamı haklı ben mi bu arada bunun muhabbeti üçüncüye falan oluyo
Hoca burada haksız şu konuda yani eşitlemek için not düşürülmez. Ayrıca kendini savunman tabi ki hakkın derslerin iyiyse yüksek vermeli. Haklısın yani ben olsam bende cevap veririm.
Hayatta en sevdiğim insanları kaybedince mutluluk denen şeyin ne olduğunu unutmaya karar verdiğim zaman yanımda olan olan kardeşlerime ve bir tanecik sevgilim olan Merveme çok teşekkür ederim bu hayatta hala tutunacak olan bir şeyin olduğuna beni ikna etmeleri ve bunun için de ailenin en önemli olduğunu anlatan Anıl kardeşim seni çok seviyorum
Ve bu hayatta değer verdiğim en önemli insanlardan biri olan batu kardeşim sen anıl kadar söylemesende senin duruşun ve sahiplenmen bir abi gibi savunman seni de çok seviyorum kardeşim
Veee en önemlisi hayatımın çöküş zamanın da gelip beni hiç bir şey söylemese bile ona tutunmamı sağlayan canım sevgilim seni de çok seviyorum iyi ki varsın
Boşluktan aşağı bıraktın kendini... Aklın karışık, zihnin bulanık. Gözlerin dolu, bakışların acı ve sen yere çakılıyorsun. Yine başladı bu kısır döngü ama bu sefer farklı. Kaçmıyorsun artık. Ne kendinden ne gerçeklerden. Yüzleşmek zorundasın... Korkuyorsun. Çok hemde. Biliyorsun çünkü A ile C yine çatışacak. Zaten sen bir tek kendinden korkarsın. Sen ve sendekilerden...O an gelir ve tüm dalgalar senin üzerine yürür. Rüzgarların tek yönü artık senjn yüzündür. Gözündeki yaş artık en güzel süsündür. Zaman durur, uğultu kesilir. Vakit gelmiştir. Tüm bakışlar sana döndüğünde geri dönülemeyeceğini anlarsın artık. Savunman hazırdır aslında ama yağmuru beklersin. Beklersin, beklersin, beklersin... Yağmur yağmaz ama sen ağlarsın. Yaşlar aktıkça gözlerinden gerçekler bir bir dökülür. İçindeki zehri dört bir yana akıtırsın...C kaçar, A kalır...Tahmin ettiğin bir tepkidir bu. İçindeki Asi ruha karşın bir o kadar da korkaksındır... Buğulu gözlerinin ardından A 'yı seçmeye çalışırsın. Ardı ardına gelen dalgalara rağmen kımıldamadan bekler. O hep öyle değil midir zaten? Tüm dünyayı kapalı kapıların ardından izler. Yalnızlıklar biriktirir gözlerinde... Tıpkı yanlışlıklar biriktirdiği gibi kalbinde. Bize acı gelen sözler C'ye özenilecek bir durum gibi gelir. Henüz kalbinin kapılarını açamamıştır kimse. Kalbini kapattığı kadar zihnini açmıştır bir o kadar. Mantığının gölgesinde büyümüş olan duyguları bu günlerde acısını çıkarır eziyet çektirircesine ve sen beklersin... Yalnızca beklersin, hep beklersin ama kimseler duymaz...
..“Ben annemi istiyorum.” diyerek homurdandı biri. “En yakın arkadaşımı özledim.” dedi bir başkası. “Çikolata canım çekiyooooor.” diye bir bağrış duyuldu ardından. Kalkıp müdahale etmeliydim. Koltuğumda kıpırdanıp öylece durdum. Kendime sordum; acaba ben şu an ne istiyordum. Çok sevdiğim ekşi tatları aklıma getirdim.. Anasonlu çikolataları düşündüm.. Annemi.. Uzun zamandan beri buralarda ol(a)mayan babamı.. Huysuz ve sevimli abimi.. Arkadaşlarımı.. Eski sevgililerimi.. Bir sessizliğe gömüldüm. Hepsi iyi olsundu, ama hiçbiri şu an yanımda olmasındı. Sadece huzurla uykuya dalabileceğim bir omuz düşledim. Çünkü güçlü olmak kolay değildi, savunmasız kalabileceği zamanları gözetiyordu insan farkında olmadan. Sorgusuz, sualsiz tamamıyla kendisi olabildiği anları.. Uyku buna en çok müsade eden süreçti. Dış dünyaya karşı savunman ise yanındaki insan.. Güven nerde bitiyor diye sorsak pek çok somut örnek çıkardı karşımıza; ama nerede başladığına dair en samimi durum buydu işte. Yol boyunca uzanan gri kaldırımlar.. Gökyüzünde belli belirsiz yıldızlar.. Arabanın teybinde bir şarkı.. Uyuklarken birden sola düşen bir baş.. -oysaki ilk tercihi sağdır çoğu zaman- Direksiyonda bir adam.. Tatlı bir yorgunluk, huzura yolculuk..
Fon: Bülent ORtaçgil - Hiçbir zaman
fikirlerini ölümüne savunman bi tek bana mı low geliyor anlayabiliyorum bi şeylere karşısın başka türlü düşünüuorsun ama çok kesin bi dilin var
Yoo ölümüne savunmuyorum :D ben keyifçi ve anı kurtarmaya yönelik yaşarım genelde. Dolayısıyla şu fikrinden dolayı seni öldüreceğiz dedikleri anda üzgünüm ama ben bir aristo pardon galilei olamam, 180 derece dönerim lol
Boşluktan aşağı bıraktın kendini... Aklın karışık, zihnin bulanık. Gözlerin dolu, bakışların acı ve sen yere çakılıyorsun. Yine başladı bu kısır döngü ama bu sefer farklı. Kaçmıyorsun artık. Ne kendinden ne gerçeklerden. Yüzleşmek zorundasın... Korkuyorsun. Çok hem de. Biliyorsun çünkü A ile C yine çatışacak. Zaten sen bir tek kendinden korkarsın. Sen ve sendekilerden...O an gelir ve tüm dalgalar senin üzerine yürür. Rüzgarların tek yönü artık senin yüzündür. Gözündeki yaş artık en güzel süsündür. Zaman durur, uğultu kesilir. Vakit gelmiştir. Tüm bakışlar sana döndüğünde geri dönülemeyeceğini anlarsın artık. Savunman hazırdır aslında ama yağmuru beklersin. Beklersin, beklersin, beklersin... Yağmur yağmaz ama sen ağlarsın. Yaşlar aktıkça gözlerinden gerçekler bir bir dökülür. İçindeki zehri dört bir yana akıtırsın...C kaçar, A kalır...Tahmin ettiğin bir tepkidir bu. İçindeki Asi ruha karşın bir o kadar da korkaksındır... Buğulu gözlerinin ardından A 'yı seçmeye çalışırsın. Ardı ardına gelen dalgalara rağmen kımıldamadan bekler. O hep öyle değil midir zaten? Tüm dünyayı kapalı kapıların ardından izler. Yalnızlıklar biriktirir gözlerinde... Tıpkı yanlışlıklar biriktirdiği gibi kalbinde. Bize acı gelen sözler C'ye özenilecek bir durum gibi gelir. Henüz kalbinin kapılarını açamamıştır kimse. Kalbini kapattığı kadar zihnini açmıştır bir o kadar. Mantığının gölgesinde büyümüş olan duyguları bu günlerde acısını çıkarır eziyet çektirircesine ve sen beklersin... Yalnızca beklersin, hep beklersin ama kimseler duymaz...
Senin neyi tercih ettiğinin hiçççbir önemi yok gerçekten ya. Ben burda yeme bozukluğum yüzünden günlerce yemek yiyemeyeyim en sonunda yemeye çalıştığımda kusayım sonra sen gel bana bi de üstüne vitaminsiz de. Savunman da bana ayı denmesindense vitaminsiz denmesini tercih ederim olsun. Çok sıkıldım gerçekten kendi içinde bulunduğu durumu savunurken başkalarının yaşadıklarını değersizleştirmeye çalışanlardan.