Tumgik
#türk mitoloji tarihi
alperanayurduart · 5 months
Text
Tumblr media
Avrasya bozkırında, Altay'da, Hazar bozkırında, Sibirya'da at koşturan Türk boyu Kıpçaklar, Oğuzlar gibi boz saçlı, boz gözlü değil, yine asyalı fenotipe sahip olmalarına karşılık geniş düz bir yüze, çıkıntılı bir buruna, beyaz tene, renkli gözlere ve sarı saçlara sahiplerdi. Güzel ve estetik olmaları genleriyle de sınırlı değildi. Son derece entellektüel olan bu boyun mensupları, tarihin en seksi zırhlarına da sahiplerdir.
© Alper Anayurdu
deviantart.com/alperanayurdu
instagram.com/alperanayurdu.art
behance.net/alperanayurdu
artstation.com/alper_anayurdu
3 notes · View notes
cuneytyardimci · 9 months
Text
Noel'den Önce Nardugan, Noel Baba'dan Önce Ayaz Ata Vardı
Noel kutlamaları, Noel Baba merasimi ve çam ağacı süslemek gibi ritüeller, Batı kültüründen alındıkları gerekçesiyle İslâm coğrafyasında hoş karşılanmaz; çünkü Hristiyan geleneği olduğu savunulur. Oysa Türkler’de...
NOEL’DEN ÖNCE NARGUDAN,NOEL BABA’DAN ÖNCEAYAZ ATA VARDI Noel kutlamaları, Noel Baba merasimi ve çam ağacı süslemek gibi ritüeller Batı kültüründen alındıkları gerekçesiyle İslâm coğrafyasında hoş karşılanmaz; çünkü bu adetlerin Hristiyan geleneği olduğu savunulur. Oysa Türkler’de Batı’dan çok daha önce var olan Nardugan Bayramında çam ağaçları süslenir ve Ayaz Ata isimli ak sakallı yaşlı bir…
Tumblr media
View On WordPress
3 notes · View notes
timurbdavletov · 2 years
Photo
Tumblr media
Sevgili eşim Dr. Öğr. Ü. Nükhet Okutan Davletov'un Kapadokya Üniversitesi'nde açtığı ve yürüttüğü Dillerin Kökeni ve Tarihi adlı bu dönemdeki son dersinde tehlikedeki Türk dillerinden Hakasçayı konuştuk ve Nostratik Dil Kuramı'nı tartıştık🌿🧿📚 ↘️↘️↘️ https://twitter.com/aronberk/status/1610688227215642650?t=vtBdFO5HLZj0TLr2kcCLkA&s=19 @ndavletovart @TimurBDavletov @shamansociology @samandoganinsifasiuyaninca @samanmasallari @bilgekam #şaman #şamanizm #kamlık #shaman #shamanism #turkish #turkic #turkiye #turkey #altay #sibirya #siberia #mitoloji #mythology #anadolu #anatolia #hakas #khakassian #khakas #khakasia #xakas #khakasland #uygarlık #medeniyet #civilization https://www.instagram.com/p/CnAIKapr9FN/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
sanattarihi · 4 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
TR
Uluyan bir kurdun "Börü" ahşap heykeli. Boyutlar: 11.1 x 3.3 x 5.9 cm. Türklerin tarihsel olarak övgüyle nitelendirdiği niteliklerin çoğunu kişileştiren kurt, eski Türk mitolojisinde saygın ve önemli bir hayvandı. Ve bugün bile Türkler arasında önemli bir simge olmaya devam ediyor.
EN
The wooden statue of a howling wolf. Dimensions: 11.1 x 3.3 x 5.9 cm. The wolf "Börü - Kurt" which personified many of the qualities that Turks historically praised was a respected and important animal in ancient Turk mythology. And even today it continues to be an important symbol among Turks.
30 notes · View notes
mustafasalihbozok · 3 years
Text
Tumblr media
BODRUM’U VE MAVİ YOLCULUĞU DÜNYAYA TANITAN HÜMANİST YAZAR HALİKARNAS BALIKÇISI CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI'YI 130'UNCU DOĞUM GÜNÜNDE SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ...
Köyde büyümenin en olumsuz koşullarından birisi de okuma çağına geldiğinde okuyacak kitap bulma sıkıntısıydı.Bu doğrultuda doğmuş olduğum Bodrum Mazı köyü’nde ilk okul ikinci sınıftan üçe geçtiğim de ilk okuduğum kitap Kısas’ı Enbiya’yı ( Peygamberler Tarihi )komşumuzdan almıştım.
Komşumuzun dördüncü sınıftaki kızının ilk okul tarih ve coğrafya ders kitaplarını baştan sona birkaç kez okumuştum( Belki tarih ve coğrafyaya olan ilgim bu yüzdendir)Bodrum Orta okulu’na giden komşumuzun oğlu Mustafa Ağabeyimin Bodrum’dan getirdiği Teksas,Tom Miks ve Kaptan Swing ve Zagor gibi resimli romanlar bende okuma tutkusu başlattı.
Bunu Kemalettin Tuğcu’nun Sokak Çocukları ve Oğuz Özdeş’in Vatan Borcu izledi.İlk okul son sınıfta Daniel Defoe’nin “Robinson Crusoe” kitabıyla Fatih Sultan Mehmet kitabı, Sadun Boro’nun Hürriyet Gazetesi’nin sponsorluğunda iki yıl on ayda dünya turunu tamamladıktan sonra yazdığı “Pupa Yelken Sadun Boro”( genel kültürümün temelini bu kitap oluşturmuştu.) ve bir Fransız kadın gazetecinin Vietnam savaşı sırasında Vietkong çetecileri arasında yedi yıl kaldıktan sonra kaleme aldığı May yayınlarından “Vietkong Çetecileri Arasında” kitapları ilk okulu bitirene kadar okuduğum kitaplardı.
“HALİKARNAS BALIKÇISI ADIYLA İLK KARŞILAŞMAM
1972 Eylül’ünde o yıl açılmış olan Bodrum Lisesi’nin orta kısmına kaydolup, müdürlüğünü aynı zamanda okulumuzda müdür yardımcılığı görevinde de bulunan İsmail Tuna hocamızın yaptığı Bodrum Öğrenci Yurdu’nda kalmaya başlamıştım.Bir dolaptan oluşan son derece mütevazi kitaplığı benim için bir hazine değerinde olmuştu.
Çok sayıda özellikle Varlık Yayınları olmak üzere Türk ve dünya klasiklerini okuma fırsatı bulmuştum.Bu kitaplardan biri de Halikarnas Balıkçısı adlı bir yazarın yazmış olduğu ‘’ Hey Koca Yurt ‘’ adlı tarih ve mitoloji kitabıydı.Yazarın adı bana çok tuhaf gelmişti.
ALAADDİN KOÇ HOCAMIZIN AĞZINDAN HALİKARNAS BALIKÇISI
Ayrıca,Halikarnas Balıkçısı’nın bir kitabından alıntı olarak Türkçe ders kitabımızda ‘’Fırtına ‘’ adlı bir okuma parçası vardı.Türkçe öğretmenimiz Alaaddin Koç ( 10 yıl önce 2010 Temmuz’unda kaybettik.Mekanı cennet olsun ) sayesinde Halikarnas balıkçısı'nı tanıma fırsatı bulduk.
Alaaddin Koç öğretmenimiz Halikarnas Balıkçısı adının takma adı olduğunu, gerçek adının Cevat Şakir Kabaağaçlı olduğunu,bu yazarın Bodrum’u dünyaya tanıttığını belirterek onun hakkında bize şunları anlatmıştı:
“Bir İngiliz savaş gemisi Bodrum’u ziyaret eder.Ama Bodrum’da doğru dürüst İngilizce bilen yoktur.Sonra Balıkçı bilir diye Bodrum Belediyesi’nin bahçesindeki palmiye ağaçlarını dikmekle meşgul olup,üstü başı toz toprak içinde olan Balıkçı’nın yanına getirirler.
İngiliz komutanla Balıkçı akıcı bir şekilde konuşmaya başlayınca İngiliz komutan İngilizceyi nerede öğrendiğini sorar.Balıkçı da Oxford Üniversitesi mezunuyum deyince İngiliz komutanın Balıkçının karşısında esas duruşa geçtiğini.Çünkü Oxford Üniversitesi’ne o dönemde sıradan İngiliz İngiliz gençlerinin gidemediğini,ardından Halikarnas Balıkçısı’nın başta Fransa olmak üzere birçok ülkeden mimoza gibi Bodrum’da olmayan ağaç tohumları getirerek diktiğini anlatmıştı.
Mimoza’nın dışında palmiye,greyfut,begonvil,narenciye,okaliptüs ve bella sombra gibi elliye yakın ağaç ve çiçekleri Avrupa ülkelerinin dışında,Avustralya ve Brezilya gibi ülkelerden getirttiğini söylemişti.”
Bunun yanında “Bodrum’a bir sürgün olarak geldiğini, cezası bittikten sonra Bodrum’da kalmaya devam ettiğini,Bodrum Balıkçısı adının Bodrum’un masmavi gökyüzüne yakışmayacağı gerekçesiyle yazılarında Bodrum’un ilk çağlardaki adı olan Halikarnas ‘ı alarak “Halikarnas Balıkçısı” takma adını kullandığından bahsetmişti.
HALİKARNAS BALIKÇISI’NIN BENİM HAYATIMDAKİ YERİ
Orta ikiye geçtiğim 1973 Ekim’inde Halikarnas Balıkçısı vefat etmiş ve vasiyetinde de denizde dolaştırıldıktan sonra Bodrum’da denizi gören bir tepeye gömülmesini istemişti.Bodrum’da Balıkçıyla ilgili konuşmayı da Bodrum Lisesi Müdür Yardımcısı ve Edebiyat öğretmeni olan İsmail Tuna hocamız yapmıştı.Aynı gün okulumuzda da kısa bir anma programı yapılmıştı.
Halikarnas Balıkçısı’nın defnedileceği yer ,Bodrum’un Ortakent çıkışında yer alan benim kaldığım Bodrum Öğrenci Yurdu’na yakındı.O yüzden ben de cenaze defin törenine katıldım ve o kalabalığın içinden mezarına birkaç avuç toprak atmayı başardım.Hayatımda gurur duyduğum anlardan biri olduğunu lise yıllarımda başta süngerciler olmak üzere deniz insanlarının öykülerini anlattığı kitaplarının tamamına yakınını okuduktan sonra anladım .1980’li yılların başında “Parmak Damgası” dizisi ( Kaş’ta çekilmişti) onun eserlerinden yararlanılarak çekilmişti.Yine 1990’lı yıllarda Mavi Sürgün’ün filmi çekilmişti.
1980- 1986 Arası aralıklarla Mersin’den Kuşadası’nın kuzeyindeki Gümüldür’e kadar Bodrum trollerinde trol balıkçılığı yaptım.Çalıştığım insanların bir kısmı Cevat Şakir’in romanlarından çıkıp gelmiş birer karakter gibiydi.Bir çoğu formalı sünger dalgıçlığı yapmıştı.O dönemlere dair hepsinin çok ilginç öyküleri vardı.Bir çoğu karada hiçbir işte dikiş tutturamayan yaşını başını almış kişilerdi.Halikarnas Balıkçısının Hangi kitabında olduğunu hatırlayamadığım ; Bodrumlu süngercilere yardım ettiği anlatılan Çökertmeli ‘’Çakır Ayşe’’ karakteri de benim 1960’ların sonundan itibaren çok iyi tanıdığım ve beni de yakınen tanıyan bir büyüğümdü.(Şu an Çökertme’de Kaptain İbrahim Restoranının sahibi olan İbrahim -Günyel – Kaptan’ın Ninesi )
Bu gün Bodrum’a gelenleri “Merhaba”sıyla karşılayan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Azra Erhat’la birlikte bu toprakların yetiştirdiği hümanist bir yazar olarak gönlümde yer almış ve Bodrum’u dünyaya tanıtmıştır.
Türkiye’ye ve dünyaya “Mavi Yolculuk “ kavramını tanıtıp Bodrum’a ve Türkiye ‘ye çok büyük ekonomik girdi sağlayan,daha önce süngercilik yaparak ölümle burun buruna yaşayan insanların mavi tur teknelerinde kaptan ve gemici olarak istihdam edilmesine yol açan Halikarnas Balıkçısı’na Bodrum halkı çok şey borçludur.
Halikarnas Balıkçısı Avustralya’dan okaliptüs ağaçları getirerek Gökova halkının sıtmadan kırılmasını önlemiştir.Günümüzdeki Gökova –Marmaris yolundaki okaliptüslü yol onun getirilmesine aracılık ettiği ağaçlardan oluşmaktadır.Aynı zamanda Gökova Muhtarı ,Muhtar Mehmet’in oğlu Şadan Gökovalı için “Ölsem, ölüm beni yenmiş olmayacak, Çünkü Şadan var” dediği Şadan Gökovalı’yı manevi oğlu ilan etmiştir.
Halikarnas Balıkçısı’nın genç arkadaşı olan Muğlalı şair İbrahim Ergin’in ardından Manevi oğlu Şadan Gökovalı hocamla da tanışmış olmak beni çok mutlu etti.Bu değerli insanlarla Muğla’da buluştuğumuzda Halikarnas Balıkçısı üzerine sohbetlerimizi sürdürüyoruz.
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaaçlı’yı 130'uncu doğum gününde bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz.Ruhu şad,mekanı cennet olsun.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
13 notes · View notes
mantikutayr · 4 years
Photo
Tumblr media
‘‘ ne var ki her zaman dini olan ile kültürel olanı ayırt etmek mümkün görünmemektedir.’‘ 
‘‘ doğu toplumlarında ilk defa zülkarneyn tarafından giyildiği şeklindeki rivayetlerle birlikte, tevrat’ta hz. harun için yapıldığı söylenen mukaddes esvabın bir unsurunun da kutsal başlık olması tacın musevi gelenekte kronolojik olarak çok eskilere dayandığını göstermektedir.’‘ 
‘‘ eski devirlerden itibaren musevi gelenekte bütün vücudu ve bazen başı da örten kıyafetler giyilmesine karşın, başörtüsünün dini ritüelin bir parçası olarak kabul edilmesinin kökeni antik döneme kadar dayanmaktadır.’‘ 
‘‘islammedeniyetinin teşekkülünü takip eden süreçte erkelerin - yas ve kıtlık gibi olağanüstü durumlar dışında- tıpkı kadınlar gibi başlıksız gezmemeleri kuvvetli bir ilke olarak benimsenmiştir.’‘ 
‘‘gotik dönemde insanların dini hassasiyetle tanrı’ya daha yakın olabilme arzusu sonucunda sivri tavanlı katedraller ve bu felsefesinin bir devamı olarak tepesi göğe yükselen sivri başlıklar tercih ettikleri görülmektedir.’‘ 
‘‘geleneksel kültür formları içindeki dini ve sosyal hiyerarşide bir temsil aracı olan sembolik göndermelerle kendisine kutsallık atfesilen başlık, batı’da rönesans’la birlikte seküler bir boyuta taşınmış ve onunla irtibatlı görülen dini sembolizm kaybolarak başlık, çeşitli sosyal katmanlardaki kişilerin konumunu belirleyeb bir statü aracı halini almıştır.’‘
‘‘taç hz. peygamber’e mi’rac gecesi cebrail tarafından giydirilmiş ve hz. peygamber söz konusu taç ile mi’raca yükselmiştir.’‘
islam öncesi arap yarımadası’nda giyim kuşam alışkanlıkları 
hz. peygamber döneminde giyim kuşam alışkanlıkları 
emevi ve abbasi devletleri zamanında giyim kuşam alışkanlıkları 
eski türk toplumlarında giyim kuşam alışkanlıkları 
osmanlı toplumanda giyim kuşam alışkanlıkları 
ilk bölümde (giyim kuşam kültürünün tarihi arka planı) böyle bir sınıflandırmaya gitmek gerçekten bütünü görebilmek adına çok iyi olmuş, her bölümde altını çizdiğim önemli yerler var ama buraya aktarmak uzun uzadıya olacağı için başlıklarını yazmakla yetindim. 
( sudur, devir teorileri, nur, harf ve sayı sembolizmi / yaradılış, marifet ve manevi hal / nur-ı muhammedi, nokta sembolizmi, istiva kavramları, logos / hakikat-ı muhammediye, kalem-i ala.. )
ikinci bölüm: tasavvuf tarihinde - tarikatlarda taç ve tamamlayıcı unsurlar 
taç: derviş çeyizi. 
taç ile ilgili olan kavramlar: imame, isabe, destar,sikke,risale,azabe,züabe,taylesan,tahnik,kalensüve,arakıyye,tahfife
tacın temel kısımları: terk ve dilim,gül,pul,düğme
şemse,müjgan ve terklerine göre tacların anlatıldığı bölüm. 
üçüncü bölüm: tasavvuf ve tarikatlarda sembolizm, mitoloji ve ikonografi boyutuyla tac 
‘‘alem, seccade ve şed gibi diğer kisve ile birlikte görünüşte maddi bir kültür nesnesi olmasına rağmen, gerçekte fizik ve metafizik bütünlük içinde bir mistik figür olarak tac, dervişe ruhen ve kalben yükselmek için ideal çizmektedir.’‘ 
‘‘biz sana kevseri verdik’‘ ayetindeki ‘‘kevser’‘ hz. peygamber’e mi’racda ‘‘nurani kudret tacı’‘ şeklinde yorumlanmıştır.’‘ 
‘‘harf ve sayı sembolizmi, kapsamlı bir sembolik dil sisteminin parçası durumundadır. daha doğru bir tanımlamayla batıni söylemin bir yapıtaşı durumunda olan harf ve sayı sembolizmi, simgelere gizlenmiş olanın peşinde olmayı gerektirir.’‘
4 notes · View notes
kubraturk · 8 years
Photo
Tumblr media
Baykal kıyısında Gök Terek üzerinde, Tanrı Ülgen'in avatar kuşu ve Şamanların Anası Kartal. Altın Kartal. Altın Tanrının alegorisidir, Güneşi ve Al-Kızıl rengi ifade eder. Güneş her akşam ölür, ve her sabah yeniden doğar. Kartal; "Simurg, Phonex, Anka" gibi küllerinden yeniden doğan Güneşi de simgeler. Simya ilminde, çeşitli madenleri karıştırıp Altın elde etmeye çalışmak, ezoterik anlamda Tanrıya ulaşmak demektir. Kartala "Karakuş" da denir ve Türk kozmolojisinde Jüpitere, Karakuş adı verilir. Tanrı Ülgen'in göksel karşılığı da Jüpiterdir. Bu nedenle Avatar hayvanı Kartaldır. Yunan mitlerinde de Tanrı Zeus'un göksel karşılığı Jüpiterdir ve avatar hayvanı Kartaldır.
2 notes · View notes
emnylky · 5 years
Text
Mitoloji Nedir? Mitolojinin Özelliklerine Genel Bakış
Tumblr media
Mitoloji Nedir?
Yunanca mythos ( masal-hikaye ) ve logos (söz) kelimelerinden oluşan mitoloji, sözlük anlamı olarak bir din veya bir halkın kültüründe tanrılar, kahramanlar, evren ve insanın yaratılışıyla ilgili tüm sözlü ve yazılı efsane birikiminin ve bu efsanelerin doğuşlarını, anlamlarını yorumlayıp, inceleyen ve sınıflandıran çalışmalar olarak açıklanmaktadır. Kısacası mitoloji efsaneler bilimi anlamına gelir. Mitolojiyi incelerken bölgelerine göre sınıflamak doğru olacaktır. Asya MitolojisiAvrupa MitolojisiAmerika MitolojisiAvustralya ve Okyanusya MitolojisiOrta Doğu Mitolojisi Günümüzde mitoloji denildiğinde en çok akla gelenler ise; Yunan MitolojisiRoma MitolojisiMısır Mitolojisiİskandinav MitolojisiTürk Mitolojisi'dir. Yunan Mitolojisi
Tumblr media
Yunan Mitolojisi Bu mitoloji eski yunan dininin temelini oluşturur. Yunan Mitolojisi, Antik Yunan’da evrenin yaratım süreci, tanrı, tanrıça ve kahramanların yaşayışlarını konu edinen hikayeleri içerir. Ayrıca günümüzde ulaştığımız kaynaklar bu masal ve efsanelerin o dönemde mythos yazarı diye tanımlanan derleyiciler tarafından oluşturulan yazılı halleridir. Yunan tanrılarını Romalılar’da kabul etmiş ve farklı adlar kullanmıştır. Yunan mitolojisi, yüzyıllar boyunca sanata ve edebiyata ilham kaynağı olmuştur. Roma Mitolojisi
Tumblr media
Roma Mitolojisi Doğaüstü ya da mucizevi unsurlara sahip olsalar bile, tarih boyunca geleneksel anlatımlar ön plana çıkmıştır. Roma mitlerinde önemli olan tema kahramanlıktır. Yunan mitolojisinin tanrıları, konuları ve efsaneleriyle benzerlik gösterir. Mısır Mitolojisi Eski Mısır, tarihi boyunca sık sık tanrı inancı değiştirmiştir. Her köyde farklı bir tanrıya inanıldığı dönemler olmuştur. Mısır’da Kralların Tanrılığı söz konusudur. Eski Mısır kabartma tas Tarihin en ünlü tanrılarını listelersek ; OsirisOsiris’in karısı İsis ( aynı zamanda kardeşidir)Bu ikisinden doğan Horus Mısırlılar, Osiris’in ölümünden sonra dirileceğine inanıyorlardı. Ölen kralların ve Tanrıların mezarlarını görkemli bir şekilde inşa ederlerdi. Büyük piramitler güçlü kralları için yaptıkları mezarlardır. Mısırlılar, öldükten sonra dirilişe inandıkları için her mezarın içine günlük kullanım eşyası, takıları, mücevherleri,hazineleri ve günlük olarak yiyecek içecek koyarlardı. Kralların mezarına ise bunların yanı sıra dirildikten sonra onların hizmetini görmeleri için küçük heykelcikler koyarlardı. İskandinav Mitolojisi İskandinav mitolojisi, İskandinav toplumlarının Hristiyanlık öncesi dinleri, efsaneleri ve inanışlarından beslenir. Efsaneye göre; bütün canlı türlerinden önce Ginnungagap denilen boşluk vardır. Bu uçurumu Yunan mitolojisindeki Khaos’a (boşluk) benzetebiliriz.  Bu boşlukta Dokuz Dünya, hayat ağacı Yggdrasil üzerinde yükselir. Bu dünyaların isimleri; Niflheim, Muspelheim, Midgard, Asgard, Vanaheim, Jötunheim, Alfheim, Nidavellir ve Helheim’dir. İskandinav Mitolojisi Hayat Ağacı Kuzeydeki soğuk ve karanlık diyarın adı Niflheim, Güneydeki sıcak ve aydınlık diyarın adı Muspellheim’dır. Türk Mitolojisi Kaynağı, Türk halklarının inandıkları efsanelerdir.Altay-Yakut Türklerinin Yaratılış Destanı, Hunların Oğuz Destanı, Göktürklerin Ergenekon ve Bozkurt Destanı gibi diğer Türk destanları genel olarak Türk mitolojisidir. En eski mitolojik hikayelerden biri olan Dede Korkut Hikayelerinin orijinal kayıtları Vatikan ve Dresden kütüphanelerindedir. Read the full article
3 notes · View notes
hetesiya · 3 years
Text
30 Ağustos 1922: Anadolu Rumları yaşadıkları yerlerden sürüldü, ekonomik ve sosyal hayat çöktü
Tumblr media
Kemalist tarih yazarları tarafından "Zafer Bayramı" olarak anılan 30 Ağustos, aslında Anadolu'nun binlerce yıllık yerli halkı olan Rumların köklerinin kazındığı meş'um bir gündür.
İngiltere ve Yunanistan'da ağır savaş masrafları yüzünden bunalan işçiler barış için gösteriler yapıyor, her iki ülke siyasi ve ekonomik krizlerle boğuşuyordu. Anadolu'da tek güç olarak kalan Yunan ordusu geri çekilmeye başlamıştı.
İngiltere'de Lloyd George Hükümeti, artan barış gösterileri ve işçi grevleri karşısında istifa etmek zorunda kalmıştı. Ülke derin bir ekonomik ve siyasi krizle boğuşurken, savaşı sürdürecek gücü kalmamıştı. Bu yüzden İngiltere Türkiye'den neredeyse tümüyle çekilmiş ve Yunan ordusuna olan pek az desteğini de geri çekmişti.
Zaten "Kurtuluş Savaşı" boyunca İngiltere ile Anadolu Hükümeti güçleri arasında herhangi bir silahlı çatışma yaşanmamıştı. Kasım 1918 ile Ekim 1922 arasında Anadolu'da bir çatışmada yaralanan veya ölen bir tek İngiliz askeri yoktu.
Mayıs 1919'da İzmir'e girdikten sonra, bunu izleyen üç yıl boyunca Batı Anadolu'nun büyük kısmını ele geçiren Yunan ordusu da iddia edildiği gibi çok güçlü bir ordu değildi. Türk Genelkurmayı'nın verilerine göre, Anadolu'daki Yunan askeri mevcudu ile Anadolu Hükümeti güçleri mevcudu, her ikisi de yaklaşık 200.000'er kişi olmak üzere, aşağı yukarı aynıydı.
Yunanistan, savaşa Başbakan Venizelos'un yoğun çabaları sonucu girmişti. Oysa Yunanistan'da yoğun bir savaş karşıtı hava esiyordu. Bilhassa 1922 yılında büyük savaş harcamaları nedeniyle ülke ekonomik krize girince, enflasyonun %400'lere tırmanması sonucu barış isteyen büyük gösteriler yapılmaya başlanmıştı. Yunan ordusu dünyadaki genel kriz ve kaos ortamının da etkisiyle geri çekilmeye başlamışken, "Millî Kuvvetler" Batı Anadolu'da bir yandan Yunan ordusunun artçı birliklerini, öte yandan da yerli Rumları önüne katıp kovalıyordu.
Cumhuriyet döneminin etkin gazetecilerinden, milletvekili, Atatürk'ün yakın çevresinden Falih Rıfkı Atay, Atatürk'ün hayatını anlattığı "Çankaya" adlı eserinde bu durumu şöyle anlatıyordı:
"(...) Batı Anadolu'yu Türkler için oturulmaz bir çöle çevirmek isteyen Yunanlılar, gerçekte kendi ırklarının, mitoloji masallarından son tarihi günlerine kadar, bu topraklardaki yaşayışlarına son vermişlerdi. Rum halk köklerine kadar sökülüp atılmakta idi. Onlarla beraber İzmir'in, bütün Batı Anadolu'nun her türlü ekonomisini de köklerinden söküp atıyorduk. Bir merkezde kasabalılar bize gelmişler: - Arabamızı tamir ettiremiyoruz, giden Hıristiyanlardan sanat sahibi olanları geri gönderseniz... demişlerdi.
Yanmamış yerlerde çarşılar kapalı idi. Ticaret ve iyi tarım onların elinde olduğundan, Türkler alışmadıkları bir hayat tarzını yeni baştan kurmaya mahkûm idiler. (...)" (Çankaya, Falih Rıfkı Atay, Kral Matbaası 1984, S. 331-332)
Atay'ın da gayet açık bir şekilde dile getirdiği gibi, mitolojik devirlerden beri Batı Anadolu'da yaşayan Rum halkı "Milli Kuvvetler" tarafından öldürülmüş, kaçırılmış, yok edilmişti. Bu esnada daha önce Ermeni Soykırımı'nda Ermeniler de ortadan kaldırılmış olduğundan, zanaat ve ticaret erbabı Rumların da ortadan kaldırılmasıyla birlikte ülkede ekonomik ve sosyal hayat neredeyse durma noktasına gelmiş, onlarca yıl da bir daha kendisini toparlayamamıştı.
Bugün "Zafer Bayramı" olarak kutlanan gün, aslında Türkiye adı verilen toprak parçası üzerinde yaşayan insanların en kara günlerinden biridir. Bugün bile yaşanan ekonomik ve sosyal sıkıntıların Ermeni soykırımıyla atılan temeli, 30 Ağustos günü sağlamlaştırılmıştır. Kemalistler, kendilerinden önce İttihatçıların başlattığı "Anadolu'yu Türkleştirme" siyasetini sürdürerek Anadolu'yu Türkleştirmiş, bunu kuşaklar boyunca sürecek bir felaket pahasına yapmaktan çekinmemişlerdi.
https://marksist.org/icerik/Yazar/5303/mobileRedirect
0 notes
sizekitap · 3 years
Text
Endülüs’ün İncisi EL HAMRA SARAYI Sanal Gezisi (Etkinlik)
Tumblr media
Endülüs’ün İncisi EL HAMRA SARAYI Sanal Gezisi, Profesyonel Rehber Timur Guda anlatımı ile online platformda!
EL HAMRA SARAYI ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi bir çırpıda Profesyonel Rehber Timur Guda’dan dinlemeye hazır mısınız?
El Hamra Sarayı; “… Elhamra’ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken harikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir âlemden başka bir âleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim …” “Yahya Kemal Beyatlı İspanya Elçiliği sırasındaki izlenimlerini böyle kaleme almış, gelin biz de birlikte gezelim.”
Konuşmacı: Profesyonel Rehber TİMUR GUDA
Bu sanal müze gezisine neden katılmalısın? ● El Hamra Sarayı; Endülüs’ün Granada kentinde yaklaşık 150 yılda inşa edil-miştir. Her bir mimari ögenin en ince ayrıntısına kadar tasarlanarak yapıldığı bu saray İslâm kültürünün Avrupa’da yer alan en nadide örneğidir ve Unesco Dünya Mirası listesinde yer almaktadır. Onunla ilgili gerçekleri, sırla-rı, harikaları merak ediyorsan katılmalısın.
Bu sanal müze gezisinde neler öğreneceksin? ● Endülüs Tarihi, ● Endülüs Mimarisi ve Sanatı, ● Mağribiler, ● İslam Kültürü, ● Avrupa Tarihi
Eğitim Seviyesi Herkes için
Sanal Gezilerimiz Hakkında Genel Bilgilendirme ● Bu SANAL MÜZE GEZİSİ bilgisayar ya da telefonunuzdan görüntülü olarak gerçekleşmektedir. ● Sanal Müze Gezileri profesyonel rehber eşliğinde yapılmaktadır. ● Görüntüler verilirken rehber müzede eserler, olaylar ve görüntüde olan yapı/müze hakkında yorum ve anlatım yapmaktadır. ● Sanal gezi sırasında anlatım sürerken rehbere yazılı olarak soru sormak ya da notlar iletmek mümkündür ● Sanal Müze gezisi 2 saat sürmektedir. Her gezi sonrasında 30 dakikalık soru / sohbet bölümü vardır ● Canlı yayın Zoom üzerinden gerçekleşecektir. Yayının gerçekleşeceği Zoom bağlantısı, kayıt yaptıranlara 24 ile 48 saat öncesinden e-posta yöntemi ile paylaşılacaktır. ● Canlı yayına katılabilmek için bu deneyime kayıt yaptırmanız gerekmektedir. ● Sanal Müze gezimizde katılımcı sayısı 75 kişi ile sınırlıdır. ● Sanal Müze Gezisine katılmak için online olarak ya da misafir danışmanından kayıt yaptırmanız gerekmektedir. ● Program öngörülemeyen durumlar nedeniyle değişiklik gösterebilir. ● Antonina Online Mektep etkinliğin akışında değişiklik yapma hakkını saklı tutar. ● Geziyi kaçıranlar için telafi gezi yapılmayacaktır. ● Sanal gezinin süresi 2 saattir. Her gezinin sonunda soru ve yanıtlar için 30 dakikalık süre olacaktır
Sanal Gezi Programı El Hamra Sarayı: ● Kale ● Ribatlar ● Yazlık Saray ● Cennet-ül Arif ● Aslanlı ve Mersinli Avlular ● Elçiler Salonu
Rehber Profesyonel Rehber TİMUR GUDA
1966 yılında İzmir’de doğdu. Orta ve Lise eğitimini İstanbul İtalyan Lisesi’nde, Üniversite eğitimini Marmara Üniversitesi İİBF Uluslararası Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü’nde tamamladı. 1989 -1996 yılları arasında Net Holding bünyesindeki Net Turizm A.Ş.’de dış pazarlama departımanında İtalya sorumlusu olarak çalıştı. 1996 yılında Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberliği Sertifika Programını tamamlayarak Profesyonel Turist Rehberi Kokartı aldı. 1996 – 2000 yılları arasında Roma’da Vatikan Devleti tarafından düzenlenen;’’ Dinler Tarihi’’, ’’İkonografi’’, “Felsefe’’, “Mitoloji’’ ve ’’Anadolu’daki İlk Hıristiyan Toplulukları’’ konularında sertifika programlarına katıldı. 1996 – 2001 yılları arasında kurduğu Seyahat Acentesi ile incoming-outgoing turlar düzenledi. 1996 yılından bu yana Profesyonel Turist Rehberliğine devam etmektedir. Türkiye ve İtalya başta olmak üzere İspanya, Fransa, Portekiz, Almanya, Yunanistan, Balkanlar, Baltık Ülkeleri, Finlandiya, Arjantin, Patagonya ve İngiltere’de Türk gruplarıyla medeniyetler tarihinin izlerini sürmektedir. 2001 – 2005 yılları arasında İzmir İtalyan Ticaret Odasında tercümanlık ve çevirmenlik yaptı. 2017 yılında Doğu-Batı Yayınevi tarafından, İtalyancadan Türkçeye çevirdiği Francesco Petrarca’nın Secretum Meum ve Niccolo Machiavelli’nin Prens kitapları yayınlandı. 2021 yılında Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayınlanacak Pietro Greco’nun Pi Sayısının Tarihi ve Dante Alighieri’nin Ziyafet kitapları basıma hazırlanmaktadır. 2005 yılından bu yana farklı sektörlerde faaliyet gösteren Türk işadamlarına İtalya’da katıldıkları fuarlarda ve iş gezilerinde eşlik etmekte, İtalyan firmaları ile ticari ilişkilerini planlama ve koordinasyonu alanında danışmanlık hizmeti vermektedir. Timur Guda evli ve bir çocuk babasıdır.
Kaynak
devamı burada => https://sizekitap.com/etkinlikler/endulusun-incisi-el-hamra-sarayi-sanal-gezisi-etkinlik/
1 note · View note
mustafaasir · 5 years
Photo
Tumblr media
Göktürk Kağanı Taspar Kağan döneminde dikilmiş Bengütaş..(572-581).. BUGUT YAZITI Ünlü dinler tarihi uzmanı Mircea Eliade’ya göre kıyamet, tufan vb. afetler ile insanlar yok olur. Fakat bu felaketten kurtulan, Ay ile bağlantılı mitsel bir Ata’dan ya da bir Ay yaratığından, o millet yeniden doğar ve bu hayvan o kavmin atası olur. Yani her yok oluştan sonra, efsanevi bir Ata, yeni bir insanlığın doğumunu gerçekleştirmektedir. Öte yandan bu efsanevi ata çoğu zaman Ay’sal bir hayvandır” demektedir . Pek çok kültür, ayın, bir erkek yada bir hayvan kılığına girerek kadınlarla birleştiğine inanmıştır. Türk mitlerinde Ay ile bağlantılı ve "Ata Hayvan Arketipi", "Kurttur". Çok büyük savaş ve felaketler kolektif bilinçaltında "Travma" yaratır. C.G. Jung'a göre "Kolektif Bilinçdışı" bir kriz, travma ve büyük politik ve dinsel karışıklık döneminde etkinleşir. Kolektif bilinçdışında biriken bu imgeler ve simgeler, "Sezgi" yönü güçlü bireyler tarafından fark edilir ve bilince çıkarılır. Yani bu travmalar bir anlamda "Mitoloji" yaratır. Türkler için de bu durum böyledir. Her yenilgi ve her yok oluştan sonra, adeta küllerinden yeniden doğmuşlardır. Fakat her Doğumun Olağanüstü bir Mitolojisi olmak zorundadır. Mitolojiler insanları etkiler ve kitleleri harekete geçirir. Göktürk mitlerindeki Aşina boyunun doğuşu, yok edilen Türk milletinden geriye sağ kalan, tek erkek çocuğu, dişi bir Kurdun bataklıkta bulmasıyla başlar. Ve bu soydan gelenler, Göktürk devleti olarak yeniden doğar. İşte Bugut yazıtı bu mitolojiyi anlatır. Budist bir Göktürk Kağanı olan Taspar Kağan tarafından diktirilmiş bir Bengütaştır. Bu anıt geçmişte yaşanmış acıların anılarını muhafaza eder. Taşın alt kaidesindeki Kaplumbağa, “Toprak Ana” ile ilişkilendirilir. Üst bölümünde ise “Kurt Ana’nın” emzirdiği, Türklerin atası olan çocuk tasvir edilmiştir. Nuray Bilgili. #Türkmitolojisi #bugutyazıtı #göktürkkağanlığı #taspar #bengütaş #Türkler #öntürkler https://www.instagram.com/p/B8KG7UHF5Jf/?igshid=1w5vq4hlfdn6d
0 notes
turkcetarih · 7 years
Text
TÜRK TİYATROSUNDA TARİH (Tarihçi) - Türkçe Tarih
TÜRK TİYATROSUNDA TARİH
Abdullah ŞENGÜL Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Tarih diğer edebî türlerde olduğu gibi tiyatro için de vazgeçilemeyen önemli bir kaynaktır. Savaşlar, işgaller, isyanlar, taht kavgaları, saray entrikaları gibi tarihi olaylar Türk...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/turk-tiyatrosunda-tarih/
Destan, Efsane, Mitoloji, Tİyatro, Türk Tiyatrosu
1 note · View note
mustafasalihbozok · 4 years
Text
BODRUM’U VE MAVİ YOLCULUĞU DÜNYAYA TANITAN HÜMANİST YAZAR HALİKARNAS BALIKÇISI CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI'YI 130'UNCU DOĞUM GÜNÜNDE SAYGI VE RAHMETLE ANIYORUZ...
Köyde büyümenin en olumsuz koşullarından birisi de okuma çağına geldiğinde okuyacak kitap bulma sıkıntısıydı.Bu doğrultuda doğmuş olduğum Bodrum Mazı köyü’nde ilk okul ikinci sınıftan üçe geçtiğim de ilk okuduğum kitap Kısas’ı Enbiya’yı ( Peygamberler Tarihi )komşumuzdan almıştım.
Komşumuzun dördüncü sınıftaki kızının ilk okul tarih ve coğrafya ders kitaplarını baştan sona birkaç kez okumuştum( Belki tarih ve coğrafyaya olan ilgim bu yüzdendir)Bodrum Orta okulu’na giden komşumuzun oğlu Mustafa Ağabeyimin Bodrum’dan getirdiği Teksas,Tom Miks ve Kaptan Swing ve Zagor gibi resimli romanlar bende okuma tutkusu başlattı.
Bunu Kemalettin Tuğcu’nun Sokak Çocukları ve Oğuz Özdeş’in Vatan Borcu izledi.İlk okul son sınıfta Daniel Defoe’nin “Robinson Crusoe” kitabıyla Fatih Sultan Mehmet kitabı, Sadun Boro’nun Hürriyet Gazetesi’nin sponsorluğunda iki yıl on ayda dünya turunu tamamladıktan sonra yazdığı “Pupa Yelken Sadun Boro”( genel kültürümün temelini bu kitap oluşturmuştu.) ve bir Fransız kadın gazetecinin Vietnam savaşı sırasında Vietkong çetecileri arasında yedi yıl kaldıktan sonra kaleme aldığı May yayınlarından “Vietkong Çetecileri Arasında” kitapları ilk okulu bitirene kadar okuduğum kitaplardı.
“HALİKARNAS BALIKÇISI ADIYLA İLK KARŞILAŞMAM
1972 Eylül’ünde o yıl açılmış olan Bodrum Lisesi’nin orta kısmına kaydolup, müdürlüğünü aynı zamanda okulumuzda müdür yardımcılığı görevinde de bulunan İsmail Tuna hocamızın yaptığı Bodrum Öğrenci Yurdu’nda kalmaya başlamıştım.Bir dolaptan oluşan son derece mütevazi kitaplığı benim için bir hazine değerinde olmuştu.
Çok sayıda özellikle Varlık Yayınları olmak üzere Türk ve dünya klasiklerini okuma fırsatı bulmuştum.Bu kitaplardan biri de Halikarnas Balıkçısı adlı bir yazarın yazmış olduğu ‘’ Hey Koca Yurt ‘’ adlı tarih ve mitoloji kitabıydı.Yazarın adı bana çok tuhaf gelmişti.
ALAADDİN KOÇ HOCAMIZIN AĞZINDAN HALİKARNAS BALIKÇISI
Ayrıca,Halikarnas Balıkçısı’nın bir kitabından alıntı olarak Türkçe ders kitabımızda ‘’Fırtına ‘’ adlı bir okuma parçası vardı.Türkçe öğretmenimiz Alaaddin Koç ( 10 yıl önce 2010 Temmuz’unda kaybettik.Mekanı cennet olsun ) sayesinde Halikarnas balıkçısı'nı tanıma fırsatı bulduk.
Alaaddin Koç öğretmenimiz Halikarnas Balıkçısı adının takma adı olduğunu, gerçek adının Cevat Şakir Kabaağaçlı olduğunu,bu yazarın Bodrum’u dünyaya tanıttığını belirterek onun hakkında bize şunları anlatmıştı:
“Bir İngiliz savaş gemisi Bodrum’u ziyaret eder.Ama Bodrum’da doğru dürüst İngilizce bilen yoktur.Sonra Balıkçı bilir diye Bodrum Belediyesi’nin bahçesindeki palmiye ağaçlarını dikmekle meşgul olup,üstü başı toz toprak içinde olan Balıkçı’nın yanına getirirler.
İngiliz komutanla Balıkçı akıcı bir şekilde konuşmaya başlayınca İngiliz komutan İngilizceyi nerede öğrendiğini sorar.Balıkçı da Oxford Üniversitesi mezunuyum deyince İngiliz komutanın Balıkçının karşısında esas duruşa geçtiğini.Çünkü Oxford Üniversitesi’ne o dönemde sıradan İngiliz İngiliz gençlerinin gidemediğini,ardından Halikarnas Balıkçısı’nın başta Fransa olmak üzere birçok ülkeden mimoza gibi Bodrum’da olmayan ağaç tohumları getirerek diktiğini anlatmıştı.
Mimoza’nın dışında palmiye,greyfut,begonvil,narenciye,okaliptüs ve bella sombra gibi elliye yakın ağaç ve çiçekleri Avrupa ülkelerinin dışında,Avustralya ve Brezilya gibi ülkelerden getirttiğini söylemişti.”
Bunun yanında “Bodrum’a bir sürgün olarak geldiğini, cezası bittikten sonra Bodrum’da kalmaya devam ettiğini,Bodrum Balıkçısı adının Bodrum’un masmavi gökyüzüne yakışmayacağı gerekçesiyle yazılarında Bodrum’un ilk çağlardaki adı olan Halikarnas ‘ı alarak “Halikarnas Balıkçısı” takma adını kullandığından bahsetmişti.
HALİKARNAS BALIKÇISI’NIN BENİM HAYATIMDAKİ YERİ
Orta ikiye geçtiğim 1973 Ekim’inde Halikarnas Balıkçısı vefat etmiş ve vasiyetinde de denizde dolaştırıldıktan sonra Bodrum’da denizi gören bir tepeye gömülmesini istemişti.Bodrum’da Balıkçıyla ilgili konuşmayı da Bodrum Lisesi Müdür Yardımcısı ve Edebiyat öğretmeni olan İsmail Tuna hocamız yapmıştı.Aynı gün okulumuzda da kısa bir anma programı yapılmıştı.
Halikarnas Balıkçısı’nın defnedileceği yer ,Bodrum’un Ortakent çıkışında yer alan benim kaldığım Bodrum Öğrenci Yurdu’na yakındı.O yüzden ben de cenaze defin törenine katıldım ve o kalabalığın içinden mezarına birkaç avuç toprak atmayı başardım.Hayatımda gurur duyduğum anlardan biri olduğunu lise yıllarımda başta süngerciler olmak üzere deniz insanlarının öykülerini anlattığı kitaplarının tamamına yakınını okuduktan sonra anladım .1980’li yılların başında “Parmak Damgası” dizisi ( Kaş’ta çekilmişti) onun eserlerinden yararlanılarak çekilmişti.Yine 1990’lı yıllarda Mavi Sürgün’ün filmi çekilmişti.
1980- 1986 Arası aralıklarla Mersin’den Kuşadası’nın kuzeyindeki Gümüldür’e kadar Bodrum trollerinde trol balıkçılığı yaptım.Çalıştığım insanların bir kısmı Cevat Şakir’in romanlarından çıkıp gelmiş birer karakter gibiydi.Bir çoğu formalı sünger dalgıçlığı yapmıştı.O dönemlere dair hepsinin çok ilginç öyküleri vardı.Bir çoğu karada hiçbir işte dikiş tutturamayan yaşını başını almış kişilerdi.Halikarnas Balıkçısının Hangi kitabında olduğunu hatırlayamadığım ; Bodrumlu süngercilere yardım ettiği anlatılan Çökertmeli ‘’Çakır Ayşe’’ karakteri de benim 1960’ların sonundan itibaren çok iyi tanıdığım ve beni de yakınen tanıyan bir büyüğümdü.(Şu an Çökertme’de Kaptain İbrahim Restoranının sahibi olan İbrahim -Günyel – Kaptan’ın Ninesi )
Bu gün Bodrum’a gelenleri “Merhaba”sıyla karşılayan Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Azra Erhat’la birlikte bu toprakların yetiştirdiği hümanist bir yazar olarak gönlümde yer almış ve Bodrum’u dünyaya tanıtmıştır.
Türkiye’ye ve dünyaya “Mavi Yolculuk “ kavramını tanıtıp Bodrum’a ve Türkiye ‘ye çok büyük ekonomik girdi sağlayan,daha önce süngercilik yaparak ölümle burun buruna yaşayan insanların mavi tur teknelerinde kaptan ve gemici olarak istihdam edilmesine yol açan Halikarnas Balıkçısı’na Bodrum halkı çok şey borçludur.
Halikarnas Balıkçısı Avustralya’dan okaliptüs ağaçları getirerek Gökova halkının sıtmadan kırılmasını önlemiştir.Günümüzdeki Gökova –Marmaris yolundaki okaliptüslü yol onun getirilmesine aracılık ettiği ağaçlardan oluşmaktadır.Aynı zamanda Gökova Muhtarı ,Muhtar Mehmet’in oğlu Şadan Gökovalı için “Ölsem, ölüm beni yenmiş olmayacak, Çünkü Şadan var” dediği Şadan Gökovalı’yı manevi oğlu ilan etmiştir.
Halikarnas Balıkçısı’nın genç arkadaşı olan Muğlalı şair İbrahim Ergin’in ardından Manevi oğlu Şadan Gökovalı hocamla da tanışmış olmak beni çok mutlu etti.Bu değerli insanlarla Muğla’da buluştuğumuzda Halikarnas Balıkçısı üzerine sohbetlerimizi sürdürüyoruz.
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaaçlı’yı 130'uncu doğum gününde bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz.Ruhu şad,mekanı cennet olsun.
Sedat KAYA🖌️💖
Tumblr media
6 notes · View notes
aklingolgesi · 4 years
Text
Türk Mitolojisinde ‘At’ Kültü
Türk Kültüründe Atın Önemi
Türkler, tarihte atı ilk kez evcilleştiren ve savaşda kullanan millet olmuştur. Türklerin, askeri, ekonomik, ulaşım ve sosyal hayatlarında ata olan ihtiyaçları, ata duydukları sevgi ve bağlılık, atlı bir kültürün doğmasına sebeb olmuştur. 
Atlar, Türklere bozkırlarda hız ve hareket kabiliyeti sağlamıştır. Tarih boyunca farklı coğrafyalarda savaş kabiliyetleri ve…
View On WordPress
0 notes
yamanhacioglu · 5 years
Text
TÜRK MİTOLOJİSİ - 10 VARLIK !
TÜRK MİTOLOJİSİ – 10 VARLIK !
Türkler, Orta Asya’dan bugüne binlerce yıllık tarihleri olmasına rağmen avcı toplayıcı ve göçebe hayatı en geç terk eden ve kısmen de olsa terk etmeyen bir millet olarak aslında haklarında en az tarihi bilgi olan milletlerden biridir. Bugün hem yazılı hem de görsel sanatlarda çokça işlenen mitoloji konusunda genellikle Mısır, Yunan ve İskandinav mitolojileri herkes tarafından bilinse de Türk…
View On WordPress
0 notes
keremulusoy · 5 years
Text
Türk edebiyatında hümanist düşünce denince akla ilk gelen isimlerden… İlyada ve Odysseia, Sophokles, Aristofanes, Hesiodos ve daha nice çevirileri; büyüklere masallar tadında yazdığı “Mitoloji Sözlüğü”; deneme türünde kaleme aldığı “İşte İnsan-Ecce Homo” ve “Sevgi Yönetimi”; tabii ki Anadolu kültür ve uygarlığı üzerine yazdığı, gezi edebiyatımızın başyapıtlarından sayılan “Mavi Yolculuk” ve “Mavi Anadolu” kitapları… Edebiyatımıza, fikir ve düşünce dünyamıza katkıları saymakla bitmeyen bir entelektüel: Azra Erhat…
Mavi Yolculuk Nedir? “Mavi yolculuğu anlatmak zordur, mavi yolculuğu yaşamak gerek… Mavi yolcu olmak ne demektir, diye sorarsanız, bu bir bilinç işidir derim. Bu bilinç insana bir ayrıcalık, bir üstünlük duygusu verir ama mavi yolcuyu çevresinden ayırmaz, tam tersine bu bir çeşit sağtöre aşılayarak bu ülküyü başkalarına da benimsetme hevesini verir. Bir mavi yolcu için en büyük başarı, kendisi bir mavi yolculuk düzenleyebilmek ve arkadaşlarına bir mavi gezi serüveni yaşatmaktır.” (Mavi Yolculuk kitabından)
Azra Erhat akademisyen, yazar ve çevirmen kimliğinin ötesinde önemli bir toplum bilimci, felsefe ve düşünce tarihini edebiyat metinleriyle çok iyi örtüştürebilen gerçek bir münevverdi. Onun kafa yorduğu mevzulardan biri de insanlığın geleneksel mirasından beslenen kadim geleneklerin, alışkanlıkların modern bireye miras olarak kalmayışıydı. Ona göre 20. yüzyılın sonlarında insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük felaket yabancılaşma illetiydi. Hangi coğrafyaya veya sınıfsal kategoriye ait olursa olsun modern zaman insanları, kültürüne, tarihine, diline, edebiyatına, coğrafyasına kısaca özüne yabancılaşıyordu. Nitekim ‘müzmin efkâr’ diye nitelendirilen depresyon, yalnızlık histerisi gibi zamane illetleri yabancılaşma neticesinde peyda olan modern hastalıklar sınıfındaydı. Büyük şehirlerde nimet gibi görünen esasında bir cenderede kıstırılmaktan başkaca anlamı olmayan tekdüze yaşamlar, çağın en büyük beşerî sorunuydu. Erhat, açık havaya ve doğal yaşama özlem duyan insanın bunu gerçekleştirmek için gittikçe endüstriye dönüşen turizm batağına düştüğünü de görüyordu. Büyük gemilerle tatil turlarına katılmak, curcunası bol tatil köylerinde birkaç hafta geçirmek amacıyla tüm yıl boyunca var güçle çalışıp didinmek yerine, mavi yolculuk yapmanın insana daha verimli ve sağlıklı geleceğini söylüyordu.
Azra Erhat’ın uzun uzun anlattığı mavi yolculuk felsefesi şaşaadan ve lüksten uzak, detaylardan arındırılmış, gereğinden fazlanın teknenin dışında kaldığı mütevazı bir serüvendir. Konfor aranmaz mavi gezilerde; teknenin bir tuvaleti vardır bir de duşu. Mavi yolcular yemeklerini bile kendileri pişirirler. Mürettebat sayısı asgaridir. Onların işi, yolcuğun rotasına uygun biçimde tekneyi hava şartlarına göre ilerletmektir. Teknik detaylar dışında tüm gemicilik ve balıkçılık faaliyetleri de mavi yolcuların sorumluluğundadır. Bu seyahat, kibirden ve şehir hayatının getirdiği bireycilikten kolektif bir bilinçlenmeyle kurtulmaktır.
Deniz Yolculuğundan Bir Fikir Akımına: “Mavi Anadoluculuk” Azra Erhat, fiziksel yolculuğun faydasını zihinsel konforun bozulması şartına bağlamıştır. 1950’li ve 60’lı yıllarda aralarında Sabahattin Eyüboğlu ve Halikarnas Balıkçısı’nın da yer aldığı bir grup şair, yazar, ressam ve entelektüel zamanın zor koşullarına ve olanaksızlıklarına aldırmadan zihinsel konforlarını bozarak deniz yolculuklarına çıkarlar. Teknelerinin adı da ruh halleriyle aynıdır. Uçarı… Kuzey Ege’den başlayan yolculukları hep deniz üzerinde, kıyılarda, antik coğrafyalarda geçer. Akdeniz Uygarlıklarının bereketli Anadolu topraklarındaki tarihi serüvenlerinin izinleri sürüyorlardır. Bu macera, aslında bir entelektüel fikir gelişimi, tarihi yeniden okuma ve yorumlama, elde edilen düşünsel gelişimin edebiyat, şiir, resim ve felsefe yoluyla aktarılması olarak tanımlanabilir. Nitekim Türk fikir tarihinde, öncülüğünü yine aynı isimlerin yaptığı (Halikarnas Balıkçısı, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Vedat Günyol) bu aydınlanma hareketi Mavi Anadoluculuk olarak adlandırılır.
Batılı Kaynakların Çevirisi ve Önemi Azra Erhat, Klasik Yunan Filolojisi uzmanı olarak Batılı kaynakların Türkçeye kazandırılması noktasında, gönül rahatlığıyla, Anadolu aydınlanmasına en çok katkı sağlayan isimdir diyebiliriz. Hasan Âli Yücel’in öngörüsüyle hayata geçirilen “Dünya Edebiyatından Tercümeler” projesi kapsamında Yunan klasiklerinden birçok temel eserin Türkçeye kazandırılmasında Azra Erhat’ın dil hakimiyetinin yanı sıra edebî yeteneğinin de payı vardır. Aristofanes’den Barış, Sophokles’ten Electra, Platon’dan Devlet, Jean Anouilh’dan Antigone Türkçeye ilk olarak kazandırılan klasik metinlerdir. Çeviri konusunda tecrübe sahibi olmaya başlayan ve önemini gitgide kavrayan Erhat, daha sonra Homeros’tan İlyada ve Odysseia’yı devamında da Herodot’u çevirmeyi kafasına koyar; bunu bir borç ve sorumluluk olarak görür. Batı yazın tarihinin en önemli eserlerinden olan Homeros’un destanlarını Türkçeye kazandırmak için bir çalışma programı hazırlar fakat nereden başlayacağını kestiremiyordur. Ve daha önemli bir diğer sorun da metinlerin birer manzume oluşudur. Şiir çevirmenin zorluğu, öncelik olarak hangisine odaklanmanın gerektiği gibi sorularla Sabahattin Eyüboğlu’na akıl danışır. Eyüboğlu, edebiyat tarihinin en klasik eserlerinden olan bu epik metinleri ancak bir şair ile birlikte çevirirse hakkını verebileceğini söyler ve ekler. “Mutlaka İlyada’dan başlamalısın!”
Homeros’a Türkçe Merhaba Şair A. Kadir’le birlikte on beş yıl sürecek olan bu devasa metinlerin çeviri macerasına böylece başlarlar. Azra Erhat, İlyada’nın ilk cildiyle 1959 Habip Edip Törehan Ödülü’nü, üçüncü cildiyle de 1961 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü’nü kazanır. Tarih ve edebiyat ilişkisine çok aydınlatıcı bir perspektiften bakar. İnsanlık tarihinin en eski yerleşimi olan Mezopotamya Havzası, Anadolu ve Akdeniz üçgeni bir efsaneler, destanlar, göçler, masallar cennetidir. Bu anlatıların Eski Yunan ve Roma Uygarlıklarına mal edilmesinin nedeni, buralı yazarların diliyle Eski Yunanca ve Latince olarak yazılmasından başka bir şey değildir. Oysa tüm bu kadim hikâyeler Anadolu, Akdeniz, Mezopotamya ve Mısır topraklarında gerçekleşmiştir. Kültürel bir anafor ile çoğalmış sonraki nesillere anlatılarak var olmuşlardır. Tüm bu coğrafyaların ortak ürünleridir. Diller onları anlatma, geleceğe taşıma noktasında sembolik birer araçtır. Anlatıyı kültürel bir aidiyete dönüştürmemelidirler.
Deniz, Hep Yeniden Başlayan Deniz… (Valéry) Azra Erhat’ın gezi/seyahat türünün sınırlarını genişlettiği, felsefeden antropolojiye, arkeolojiden mitolojiye dek birçok disiplinden faydalanarak kaleme aldığı kitapları “Mavi Yolculuk” ile “Mavi Anadolu”da baştan sona “insancı” felsefesinin yansımalarını okuruz. Bu tür düşüncelerinin akisleri, anılarını anlattığı yazıları hariç, tüm deneme ve gezi yazılarında hatta bir metne sadık kalmasına rağmen çevirilerinde dahi hissedilir. Kitaplardaki anlatıcı derin bir hayat ve insan sevgisini damıtarak üslubuna yansıtan ‘ben’in sesidir. Anadolu’nun ve Akdeniz’in havasından, suyundan, dağından, taşından, denizinden, toprağından en önemlisi de insanın yüreğinden beslenir. Tüm hayatını tıpkı yazıları gibi insan ve doğa sevgisiyle geçirmiş olan yazarı, Mavi Yolculuk kitabında alıntıladığı Orhan Veli dörtlüğüyle selamlayalım.
“Gün olur alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda. Şu ada senin, bu ada benim, Yelkovan kuşlarının peşi sıra.”                                           Orhan Veli
Azra Erhat çevirileri
Sabahattin Eyüpoğlu, Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat
Azra Erhat, Nurullah Ataç, Sebahattin Ali, Bedri Rahmi, Necati Cumali, Orhan Veli
Yunus Nadi Ödülleri Jürisinden, Yaşar Kemal, Behçet Necatigil, Azra Erhat, Haldun Taner
NOT
Azra Erhat’ın Hayatı 1915’te İstanbul’da doğan Azra Erhat, ilk ve ortaöğretimini Belçika Brüksel’de tamamladı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bitirdikten sonra Klasik Filoloji Bölümü’nde asistanlık yaptı ve 1946’da doçent oldu. 1949-1956 yılları arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde yazıları yayımlandı. Uzun yıllar Milletlerarası Çalışma Bürosu Kütüphanesi’nde çalışan Erhat, Fransızca, Almanca, İngilizce, Latince ve özellikle Yunancadan yaptığı çevirilerle tanındı. Azra Erhat, 1982’de yaşama veda etti.
Azra Erhat’ın Çevirileri İlyada (1967 A. Kadir ile birlikte); Odysseia (1970 A. Kadir ile birlikte); Hesiodos-Eserleri ve Kaynakları (1977 Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte); Aristophanes-Eşekarıları, Lysistrata Kadınlar Savaşı ve Diğer Oyunlar (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte); François Rabelais-Gargantua (Sabahattin Eyüboğlu ve Vedat Günyol ile birlikte); Homeros-Tepegözlerin Mağarasında (A. Kadir ile birlikte); Homeros-Gül ile Söyleşi; Piri Reis-Yedi Deniz (A. Kadir ile birlikte); Platon- Şölen, Dostluk (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte); Aiskhylos-Zincire Vurulmuş Prometheus (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte); Antoine De Saint Exupery-Savaş Uçuşu, Küçük Prens; Colette-Dişi Kedi, Cicim
İnsancılık Bir Mutluluk Sorunudur “Döndüm dolaştım. Okudum düşündüm. Şu sonuca vardım ki, insancılık bir mutluluk sorunudur. Yani insan ancak mutlu olduğu zaman insan olur. Üstelik hümanizma ya da insancılık eğilimi gösteren öğretilerin asıl amacı ve son ereği insanın mutluluğunu sağlamaktır.” (Azra Erhat, Sevgi Yönetimi kitabından)
Azra Erhat ve Hümanizma Azra Erhat, “İşte İnsan” kitabında derin hümanizma anlayışını, insancıl bakış açısını şöyle açıklar: “Hümanizma, insanın kendine örnek seçtiği bir insanda bütün insanlığı görerek, bularak, severek insanlığı insanlık yolunda daha ileri götürecek işler yapmasıdır.” Bireyde tüm toplumu görmek ve sevmek, faydacılıktan uzak insan olmayı yeterli görerek sevmek, gerçek bir hümanist yaklaşımdır. Onun eserlerinin merkezinde bu “insancılık” duygusu vardır.
Azra Erhat’ın Eserleri Mavi Anadolu (1960-Gezi Yazısı), Mavi Yolculuk (1962-Gezi Yazısı), İşte İnsan-Ecce Homo (1969-Deneme), Mitoloji Sözlüğü (1972-Mitoloji), Mektuplarla Halikarnas Balıkçısı (1976-Mektup), Sevgi Yönetimi (1978-Deneme), Karya’dan Pamfilya’ya Mavi Yolculuk (1979-Gezi Yazısı), Troya Masalları (1981-Çocuk Masalı), Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına (Eleştiri), Gülleylâ’ya Anılar (Anı), Düşün Yazıları, Halikarnas Balıkçısı (Halikarnas Balıkçısı adına yayıma hazırlayan)
Yazar: Necati Bulut
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Eylül-Ekim sayısında yayımlanmıştır.
Azra Erhat ve Mavi Yolculuk Türk edebiyatında hümanist düşünce denince akla ilk gelen isimlerden… İlyada ve Odysseia, Sophokles, Aristofanes, Hesiodos ve daha nice çevirileri; büyüklere masallar tadında yazdığı “Mitoloji Sözlüğü”; deneme türünde kaleme aldığı “İşte İnsan-Ecce Homo” ve “Sevgi Yönetimi”; tabii ki Anadolu kültür ve uygarlığı üzerine yazdığı, gezi edebiyatımızın başyapıtlarından sayılan “Mavi Yolculuk” ve “Mavi Anadolu” kitapları… Edebiyatımıza, fikir ve düşünce dünyamıza katkıları saymakla bitmeyen bir entelektüel: Azra Erhat…
0 notes