Tumgik
#türkiye nereye!
seslimeram · 10 months
Text
Yeni Yüzyılın Ülkesinden...
Tumblr media
Şaşırtmıyor artık hiçbir fecaat, hiçbir kırım, hiçbir kırılma. Denetim, gözetim, tahakküm üçlemesinin refakatinde kurumsallaştırılan ismi yeni olan ülkenin var ettiği her şeyin ama her bir şeyin kanıksandığı, şaşırtmadığı bir menzilde hayat ikame olunuyor. Sarayın, tümü o iletişim başkanlığının kuklalarına dönüşen yaygın medyanın var ettiği ülke imgesi tüm o menzilin her ne halde olduğunu da a’dan z’ye kadar bildiriyor. Açılış baş efendi bunu ve şunu dedi, esiş gürleyiş, şahlanış dönemi fasaryaları, birkaç fasıl nabza göre şerbetleri boca etmeler. Bugün de şu bu ve o şehirlerimizdeki muhalif görünümlü yozlaşmış yerler, mevkiler belediyesinden muhtarlıklarına hiçbir şeye yetişemediler. Anca heykel dikmeyi bilir o cehapeler, neler kimler. Üzerine boca edilen şu meşum memleketin asmalı / kesme ihtiva eden halleri. Sokak sokak, mahalle mahalle birbirine saldıranlar, silahlarını güvenip terörün ta kendisini var edenler, serseri mayınlar, serseri olmaktan çıkan kurşunlar ve hiç bitimsiz kaos. Bunlar üstüne bir gıdım diyet haberleri, hiç bitmeyen bodrum geyikleri ve daha nice seçme saçmalar, evet bir de 4chan nam yayının suna geldiği, komiklik sınırları dahilinde bile görülemeyecek dünyadan neşe saçtığı iddia eden acuze görüntüler ve daim kapanış. Bir haber bülteninden belirgin bir biçimde hiçbir şey alınamadığının sureti aşağı yukarı yirmi bir koca yıldır, demokratikleşme, eşitlik, adalet, hakkaniyet, hürriyet ve sahi ama sahici bir adalet tahayyülü yerine ikame edilenlerle o şaşırtmayan imaj, gerçekliğin ta kendisi ilan edilir.
Haberdar etmesini beklediğiniz bir yapımın haberden çok cerahatin normalleştirilmesine tanıklık edilir. Bodoslamadan var edilmiş her şeyle her an maniple ediliyor hayat. Ne sahi ama sahici bir halde hakikatten bahis var, ne haktan, hukuktan, hürriyetten bahis. Sarayı kızdırmayalım diye bir yer yurdun yaşadığı dram, duhul eden endişe verici her şeyden tek satır söz açılmaz. Bütünüyle perdeleme bahsidir mesele. Şaşırma tahayyülü yerle yeksan ediliyor. Yaraların bir yirmi dört saat dahi konuşulmadığı yer gerçek kılınıyor. Depremin fecaati üstünden daha altı ay geçmiş, geçmemişken mevzu mesel dahi edilmiyor hiçbir ama hiçbir yerde. İstanbul depreminin korkunçluğuna dair birkaç tespitin hemen alelacele boğuntuya konulması haricinde handiyse yüz binlerce insanın hayatına mal olmuş yıkıma dair kimseler bir şey sormasın, bilmesin de zaten isteniyor. Dibine ta dibine itildiğimiz ol ekonomik cenderenin aşamaları daha da fazla gırtlağa çökmek, sinekten yağ çıkartmak için olmadık vergileri sıradan insanlara yük kılmak mesela konuşulmasın isteniyor. Tek bir an olsun sorgulanmasın. Muktedir avaz avaz emeklileri iyileştirdik, memurların maaş zamlarını güncelledik, ona destek buna arka çıktık derken, sosyal devlet olmasını çoktan geçmiş, yok etmiş bir ülkede kuru gıda için verilen parti damgalı yardım kartlarıyla bir ay nasıl geçirilir mesela bunu da görmeyelim istiyorlar. Hakikat bu ekranlarda böyle açıkça kuşatılıp / yok ediliyor. Uzayıp giden sıralar, eksiklikleri tamamlayabilmek için alınmaya çalışılan borçlar, harçlar yok addediliyor.
Üzerinde oynanmış gıda maddeleri meseli konuşturulmuyor misal. Bütünüyle zar zor açık bir biçimde hata götürmeyen bir ucu ucuna yeterlilik söz konusuyken, üç harfli lafta daim indirimli ürün satan marketler başta olmak üzere, üstünde oynanmış, genetiği bozulmuş ya da modifiye edilmiş olagelen gıda maddeleriyle bir başımıza konulmamız dertten hiç sayılmaz. Kanserojen etkili yumurta, içinde temizlik maddesine konulan koruyuculardan barındıran dondurma, asgarisinin üç katı pestit barındıran limon, süte benzer denilen ama içeriğinde sütün illüzyonunu barındıran plastik içecekler, alkolü zararlı diye addederken onu katbekat aşan boyalı sular, sulu boyalardan mülhem paflar küfler, sigaradan çıkartılan zehirlerin tek seferde dayatıldığı, damıtılmış kimyasal ürünler ve nicesi mevzu edilmesin istenir. Bariz şok doktrinleri arasında bir tarım yurdu olduğu zikredilen memleketten daha doğru düzgün sebze, meyvenin neden kalmadığı, bırakılmadığı sorgulanmasın. Alenen ve o kadar yalın bir biçimde zehirlerle takdis edilmiş, kare karpuz, bilmiyoruz neye benzer o avokado, pembe domates, bilmem ne organik muzu vesaire diye bildirilirken aslında tüket ve ölü gerçek kılan bir paradigma kılan ülke konuşulmasın istenir. Dahası şahaneler yapıp edecek diye müjdelenen bakan efendinin, Tüik başkanını arayıp gerçek enflasyon verisini açıklayın, program yapamıyorum kulis bilgisinin dahi inkarla, sabahtan akşama yalandır, kesin bilgi diye geçiştirildiği bir zeminde hangi mefhum sahiden konuşulabilir, konuşulur ki!
Özer Akdemir’in Evrensel Gazetesindeki haberini aktaralım: “Danıştay 6. Dairesi Çanakkale Bayramiç ilçesi yakınlarındaki Cengiz Holdinge ait bakır - altın madenine verilen ÇED raporunun iptali yönündeki mahkeme kararına yapılan itirazı reddetti. Danıştayın bu kararı ile madenin ÇED olumlu raporunun iptali yönündeki kararı kesinleşirken şirket ise bu mahkeme kararına rağmen yörede maden tesislerinin inşaatı için ağaç kesimlerine başladı.
Cengiz Holdingin Bayramiç Hacıbekirler Köyü yakınlarındaki maden projesi için verilen ÇED raporuna aralarında Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Türk Tabipler Birliği, Çanakkale Barosu, İHD Genel Merkezi gibi kurumların yanı sıra 70'in üzerinde yurttaşın da bireysel olarak davacı oldu.
Davacı kurumlardan İHD, TTB ve bazı yurttaşların dava açamayacağı yönünde karar veren Çanakkale 1. İdare Mahkemesi projeye verilen ÇED raporunun da hukuka uygun olmadığına karar verdi. Bu karara Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından Danıştayda itiraz edildi.
TETKİK HAKİM MAHKEME KARARI ONANSIN DEDİ
Dava Dosyasını inceleyen Danıştay Tetkik Hakimi Nagihan Pınar "Ruhsat alanında bulunan tüm arkeolojik unsurların varlığının ve ÇED alanıyla etkileşiminin tam olarak ortaya konulamadığı anlaşıldığından, bu yönüyle de eksik olan ÇED raporuna dayanılarak verilen ÇED Olumlu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı yönündeki gerekçenin de eklenmesi suretiyle mahkeme kararının onanması gerektiği" yönünde görüş bildirdi.
BAKANLIĞIN YEREL MAHKEME KARARINA İTİRAZI REDDEDİLDİ
Bu görüşün ardından Danıştay 6. Dairesi, "Çanakkale 1. İdare Mahkemesince verilen kararın ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın temyiz edilen kısmının onanmasına" karar verdi. Oy çokluğu ile alınan kararda karşı oy yazısını yazan hakim ise bilirkişi raporunda çelişkili görüşler olduğunu ileri sürerek yeni bir bilirkişi incelemesinin ardından karar verilmesi yönünde görüş bildirdi.
CENGİZ’E KARŞI DAHA ÖNCE KAZANDIĞIMIZ İLK DAVAMIZ DANIŞTAY TARAFINDAN DA ONAYLANDI
Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği yaptıkları açıklamada, karara sevindiklerini belirterek, “Ancak şirket 2. ÇED süreci başlatarak yeniden ÇED olumlu kararı aldı. Bizler de 95 davacı ile yeniden dava açtık. Dava süreci devam ediyor. Ne yazık ki Cengiz Holding Kazdağları'na geri dönüşsüz zararlar verecek olan Halilağa Bakır Madeni projesinde şantiye alanı ve yol inşaatları için ağaç kesimlerine başladı.” denildi.”
Şaşırtmıyor hiçbir şey. Bütünüyle nobran, kesintisiz bir yıkım biçimlendirilirken hala açık bir biçimde adalet tahayyülünün varlığını kanıtlamak isteyenlere rağmen, yıkımlar gerçek kılınıyor. Önce Akbelen şimdi de Bayramiç. Kazdağları! Daha öncesinde ol kolluk eliyle yakılan, Lice ve Cudi. Öncesiyle ve sonrasıyla nice tahakküme rehin edilip yok edilen saha, alan ve yer. Cengiz Holding gibi en büyük var ettiği eylem olarak “milletin a. koymak” olarak var edilmiş cerahati tek tek, yer yer, alan alan ama bir gün ama her gün yeniden var ederek tüm ihtimalleri ve katliamları yeniden bina ederek sunan bir yapının nesi şaşırtmaz halbuki değil mi? Tümüyle normatif mefhumunu zayi etmiş olagelen bir yer, bir yurtta tahakkümün nelere mahal verdiği, yönetim katının her neleri göz ardı ettiği birkaç satırlık baş efendinin cümlesinden anlaşılabilir, aktaralım: “Güney Ege'de kullanılan elektriğin neredeyse 3'te 2'sini üreten Akbelen Termik Santralı ülkemiz için milli bir değer konumundadır. Santralımızın kaynağını azalttığı için kömürle faaliyetine devam etmesi gerekiyor. Avrupa'nın hiçbir yerinde kömürle üretimin artılmasına karşı çıkılmazken, Türkiye'de ağaç sevgisi adında provokatif eylemler yapılmaktadır. Ülkemizin ormanlarının arttığı ilgili kurumlar tarafından sürekli olarak açıklanmıştır. Kampanyaları ağaç sevgisiyle izah edemeyeceğimiz açıktır. Çevreci görünümlü marjinallere aldırmıyor, sadece işimize bakıyoruz.” Gezi Başkaldırısından bu yana hiç tükenmemiş bir nefretten mülhem olagelen cerahatli tavırla, o marjinal, bu terörist, şu bilmem ne diyerek nasıl yol alındığı yeterince iç kıyıcı değil midir?
Sendika.org’a bağlanalım: “6 Şubat günü meydana gelen depremlerin altıncı ayında Hatay’da kitlesel bir yürüyüş düzenlendi. Harbiye Yeşilpınar Kavşağında bir araya gelen yüzlerce kişi Aşağıokçular Mahallesi’ne yürüdü.
Halkevleri, TİP, TÖP, Kaldıraç’ın çağrısıyla “Yıkımın altıncı ayında haklarımız için yürüyoruz” diyenler renkli pankartları ve dövizleriyle, davullarıyla, sloganlarla yürüyüşe geçti. Yürüyüş kortejinin en önünde “İnsanca yaşam istiyoruz” pankartı ve meşaleler taşındı.
Yürüyüşte, nitelikli geçici barınma sorunu çözülmediği kentte Valiliğin çadırları kaldırıp halkı toplama kampı görünümündeki konteyner kentlere sürme girişimlerini protesto etmek için bir de çadır taşındı.
Yaşam Meclisleri’nin hazırladığı çadırın üzerindeki “Ne çadır ne toplama kampı mahallemizde nitelikli barınma istiyoruz” ve “6. ay. Bıçak kemikte. Su, barınma, sağlık, eğitim, hijyen, ilaçlama, elektrik yok” yazılamaları dikkat çekti.
Halkevci Kadınlar, “Devlet yok dayanışma var” yazılı dövizi taşırken, Türkiye İşçi Partisi üyeleri de Hatay Milletvekili Can Atalay’ın fotoğrafları ile “Can Atalay Meclise” talebini öne çıkardı.
Unutmak, affetmek, helalleşmek yok!
“Deprem değil bu bir katliam” ve “Hatay’ın hesabı sorulacak” sloganlarıyla yürüyüş sona ererken Aşağıokçular Mahallesi’nde bir basın açıklaması yapıldı.
Basın açıklaması öncesinde meydandaki karanlık, meşalelerle, telefon ışıklarıyla aydınlatıldı. Sonrasında depremlerde hayatını kaybedenler için 1 dakikalık saygı duruşuna geçildi. “Unutmak yok affetmek yok helalleşmek yok” sloganıyla açıklamaya geçildi.
Açıklamada “10 binlerce canımızı aramızdan alan 100 binlerce insanı yersiz yurtsuz bırakan milyonları etkileyen depremlerin 6. ayı” denilerek kaybedilenler anıldı, sorumlulardan hesap sorulacağı bir kez daha vurgulandı.
Dikmece direnişine selam
“Adalet Hatay’ın elleriyle gelecek” sloganının ardından Can Atalay’ın gönderdiği mesaj okundu. “Can çıkacak Hatay’ın hesabı sorulacak” sloganı atıldı. Can Atalay’ın mesajı “Bu mücadeleyi beraber yürüteceğimiz günler yakındır” diye bitti.
Direnişin sürdüğü Dikmece’ye Akbelen’e Cudi’ye selam gönderildi. “Dikmece halkı yalnız değildir” sloganı hep bir ağızdan söylendi. Moloz döküm alanlarına karşı Samandağ’daki direniş hatırlatılarak Dikmece’de de direnişin kazanacağı vurguladı.
Eğitim hakkına yapılan vurgu ile çocukların okullarının geri verilmesi istendi. Çadır alanlarının görevliler tarafından gezildiğini ve çadırların boşaltılması uyarısı yapıldığı söylenerek “Hiç kimseye zorla çadırından mahallesinden çıkaramazsınız. Nitelikli barınma hakkımızı istiyoruz” denildi.
Ardından “Haklıyız kazanacağız”, “Gündoğdu” ve “Çav Bella” marşları hep bir ağızdan söylendi. Eylem “Direne direne kazanacağız” sloganıyla sona erdi.”
Noksansız bir mahvetme, yeryüzünde cehennemi bir tahayyülün pratiğe dönüşmesinin üstünden tam altı ay geçmiştir. İnsanca yaşamak istiyoruz isyanının her nasıl duyulmadığı artık önemsiz bir detaya indirgendiği, o yaralarıyla bir başına konulan insanların hepsinde her an karşımıza çıkartılır. Devletin biz halledeceğiz, oldu bitti diye müjdeler verirken bile heder ettiği, yok etmelere rehin kıldığı hayatların seslenişleri vardır Antakya’dan çıka gelen itirazda. Bir yaşam akdinin çürümeye rehin edildiği, deprem gibi bir felaketin ardından onca zaman geçmesine karşın halen barınma sorunlarından, su sorununa, en temel gıdaya ulaşırken var edilen sorunlardan, hijyen problemlerine birbiriyle bağlantılı bir cendere var edilmiştir. Bunca kayıtsızlık içerisinde o itiraz, unutturmayacağız bahsinin sadece depreme yönelik bir tavrı değil, yıkım sonrası bir türlü insanlara el uzatmaya çabayı tam olarak var edemeyen devletin ta kendisine bir itirazdır. Susmak yerine sahiden bir yüzleşme, yaraları sarabilmek adına elzem olanı duyabilecek kimseler var mıdır, kalmış mıdır?
Şaşırtmıyor artık hiçbir mesele, vaka, yıkım. Her şey belirgin bir türbülansa rehin edilip, paldır küldür alavere dalavere yerle bir edilirken, ayakta olduğu söylenen ülkenin dünün en beter hallerini yeniden ve yeniden imal eden bir menzile dönüşümü sürekli var ediliyor her şey kendiliğinden görünür kılınıyor. Haberdar olmak bir yana artık hiçbir şeyden tek satır mevzu çıkartılmadığı bir ezber şablonunda memleketin dönüşümü süreğen kılınıyor. Her şey olabilir, her an olabilir, oluyor. Bütünüyle sabahına hatırlanmayacak yaralarla, hep ama her dem sınavlarla, bedel ve diyetlerle bir ülkedeki yaşam akdinin feshine tam gaz devam olunuyor artık. Bugün, şu raddede gördüğümüz eğer ki o aptal kutusu kılınmış olagelen teslimiyetçi medyadan hayat hakkımızı geri alamazsak çok daha yalın yıkımların bizleri beklediğidir. Günümüz yaz, günler uzun, önümüz kış her şey kısacık bir zamana, ana rehin kılınacak. Hayatı yıkımla takas eden, tükenişe sevk eden, tüm gündelik değerleri, asgari olanın ucubelik dolaylarına rehin edildiği / bilindiği bir zeminde, kapkaranlık hayatı kuşatırken bunlar da gelir bunlar da geçer mi sahiden? Sahiden mi? Şaşırmıyor musunuz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Kazdağları Kardeşliği – Twitter via Bianet
0 notes
bilaldemirkr · 9 months
Text
Türkiye'nin En İyi Tatil Beldeleri: Seyahat Planınızı Nasıl Yapmalısınız?
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/turkiyenin-en-iyi-tatil-beldeleri-seyahat-planinizi-nasil-yapmalisiniz/
Türkiye'nin En İyi Tatil Beldeleri: Seyahat Planınızı Nasıl Yapmalısınız?
Türkiye, tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlü olan bir ülkedir. Tatilciler için birçok seçenek sunan Türkiye’nin en iyi tatil beldelerini keşfetmek, unutulmaz bir deneyim olabilir. Bu blog yazısında, Türkiye’nin en popüler tatil beldelerini, konaklama seçeneklerini, gezilecek yerlerini, yapılacak aktiviteleri ve yöresel lezzet duraklarını keşfedeceksiniz. Seyahat planınızı yaparken size rehberlik edecek bu bilgilerle, tatilinizin keyfini çıkarabilirsiniz.
İçindekiler
Bölüm 1: Türkiye’nin En Popüler Tatil Beldeleri
Bölüm 2: Tatil Beldelerinde Konaklama Seçenekleri
Türkiye’nin En Popüler Tatil Beldeleri
Tatil Beldelerinde Konaklama Seçenekleri
Tatil Beldelerinde Gezilecek Yerler
Tatil Beldelerinde Yapılacak Aktiviteler
Tatil Beldelerindeki Lezzet Durakları
Türkiye’nin En Popüler Tatil Beldeleri
Türkiye, çeşitli turistik bölgeleriyle tatilcilerin ilgisini çeken bir ülkedir. Türkiye’nin en popüler tatil beldeleri, eşsiz güzellikleri ve zengin kültürel mirasıyla tatilcilere unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Bu bölgeler, hem yerli hem de yabancı turistler arasında oldukça popülerdir ve her yıl binlerce ziyaretçi çekmektedir.
Antalya, Türkiye’nin en popüler tatil beldelerinden biridir. Akdeniz kıyısında bulunan bu bölge, muhteşem plajları, tarihi kalıntıları ve lüks tatil köyleri ile ünlüdür. Antalya’ya gelen tatilciler, tarihi Aspendos Tiyatrosu’nu ziyaret edebilir, Düden Şelalesi’nin güzelliğini keşfedebilir veya Konyaaltı Plajı’nda güneşin tadını çıkarabilirler.
Bodrum, Ege Denizi’nde yer alan bir diğer popüler tatil beldesidir. Mavi bayraklı plajları, hareketli gece hayatı ve tarihi kalıntıları ile tatilcilerin ilgisini çekmektedir. Bodrum Kalesi ve Antik Tiyatro gibi tarihi yerleri ziyaret edebilir, Bodrum Marina’da yat gezisi yapabilir veya Bodrum’un ünlü plajlarından birinde güneşlenme keyfi yaşayabilirsiniz.
Bölüm 2: Tatil Beldelerinde Konaklama Seçenekleri
Tatil beldelerinde konaklama seçenekleri oldukça çeşitlidir. Tatilinizi planlarken, ihtiyaçlarınıza ve tercihlerinize en uygun konaklama seçeneğini seçmek önemlidir. Türkiye’nin popüler tatil beldelerinde genellikle oteller, tatil köyleri ve pansiyonlar gibi farklı konaklama seçenekleri bulunmaktadır.
Oteller, tatilcilerin en yaygın tercih ettiği konaklama seçeneğidir. Türkiye’nin tatil beldelerinde her bütçeye uygun oteller bulunmaktadır. Lüks beş yıldızlı otellerden, daha ekonomik seçeneklere kadar çeşitli otel seçenekleri mevcuttur. Otel konaklamalarında genellikle yüzme havuzları, restoranlar, spa ve spor olanakları gibi birçok imkan sunulmaktadır.
Tatil köyleri, genellikle doğal güzelliklerin içerisinde yer alan büyük tesislerdir. Tatil köylerinde her şey dahil konseptiyle konaklama yapabilirsiniz. Bu tür konaklamalarda yeme, içme, eğlence ve aktivitelere erişim genellikle ücrete dahildir. Tatil köyleri genellikle plaja veya doğal güzelliklere yakın konumda bulunur ve geniş alanlara sahip olabilir.
Tatil Beldelerinde Gezilecek Yerler
Türkiye’nin tatil beldeleri, zengin tarihi ve doğal güzellikleriyle ünlüdür. Bu bölgelerde gezilecek birçok turistik yer bulunmaktadır. Antik kentler, plajlar ve doğal güzellikler gibi çeşitli seçeneklerle tatilinizi renklendirebilirsiniz.
Türkiye’nin tatil beldelerinden biri olan Antalya, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle öne çıkar. Antalya’nın en popüler turistik yerlerinden biri olan Antalya Kaleiçi, tarihi dokusuyla ziyaretçilerini büyüler. Dar sokakları, tarihi evleri ve restoranlarıyla kaleiçinde gezerken kendinizi geçmişe yolculuk yapmış gibi hissedebilirsiniz. Ayrıca Antalya’da bulunan Perge Antik Kenti ve Aspendos Tiyatrosu gibi antik kalıntıları da keşfedebilirsiniz.
Bodrum, Türkiye’nin popüler tatil beldelerinden bir diğeridir. Bodrum Kalesi, Bodrum Marina ve Bodrum Antik Tiyatrosu gibi turistik yerleriyle ziyaretçilerini cezbeder. Bodrum’da plaj keyfinin yanı sıra su sporlarına da katılabilirsiniz. Dalış yapmak isteyenler için Bodrum, berrak denizi ve renkli mercan resifleriyle ideal bir noktadır. Ayrıca Bodrum’da bulunan Bodrum Kalesi’nin içinde yer alan Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret ederek antik döneme ait eserleri görebilirsiniz.
Bölüm 4: Tatil Beldelerinde Yapılacak Aktiviteler
Tatil beldeleri, sadece güzel plajlarıyla değil, aynı zamanda birçok farklı aktivite seçeneğiyle de tatilcileri cezbeder. Türkiye’nin tatil beldelerinde yapabileceğiniz çeşitli aktiviteler mevcuttur. Özellikle su sporları tutkunları için bu bölgeler, bir cennet gibi görünebilir. Dalış yapmak isteyenler için Ege ve Akdeniz’in sularında muhteşem mercan resiflerini keşfetmek mümkündür. Eğer daha maceracı bir tatil istiyorsanız, yat turlarına katılabilir ve güzel koyları gezebilirsiniz. Bu turlar sırasında mavi suların keyfini çıkarırken, eşsiz manzaraları da gözlemleyebilirsiniz.
Su sporları dışında da tatil beldelerinde yapabileceğiniz birçok aktivite bulunmaktadır. Örneğin, doğa yürüyüşleri yapabilir ve çevredeki doğal güzellikleri keşfedebilirsiniz. Antik kentlerin ve tarihi kalıntıların bulunduğu bölgelerde kültürel geziler yapabilirsiniz. Bu geziler sırasında tarihi ve kültürel mirası yakından tanıma fırsatı bulabilirsiniz. Ayrıca, bisiklet turlarına katılabilir ve bölgenin güzelliklerini pedal çevirerek keşfedebilirsiniz. Aktiviteler arasında golf, tenis, at binme gibi seçenekler de bulunmaktadır. Tatil beldelerindeki aktiviteler, tatilinizi daha eğlenceli ve dolu dolu geçirmenizi sağlayacaktır.
Tatil beldelerinde yapılacak aktivitelerin yanı sıra, bölgenin doğal güzelliklerini de keşfetmek mümkündür. Özellikle Türkiye’nin güney sahillerinde bulunan tatil beldeleri, muhteşem plajları ve temiz denizi ile ünlüdür. Sıcak yaz günlerinde serinlemek ve güneşin tadını çıkarmak için plajlarda keyifli vakit geçirebilirsiniz. Güneşlenmek, denize girmek veya kumsalda yürüyüş yapmak gibi aktivitelerle rahatlayabilirsiniz. Ayrıca, bazı tatil beldelerinde doğal güzellikler de bulunmaktadır. Örneğin, Saklıkent Kanyonu ve Pamukkale gibi
Tatil Beldelerindeki Lezzet Durakları
Tatil beldeleri sadece güzel plajları ve tarihi yerleriyle değil, aynı zamanda lezzet duraklarıyla da ünlüdür. Türkiye’nin farklı bölgelerindeki tatil beldelerinde, yöresel lezzetlerin tadına bakabileceğiniz birçok restoran bulunmaktadır. Tatiliniz sırasında bu lezzet duraklarını keşfetmek, yerel kültürü deneyimlemenin bir yoludur.
Türkiye’nin tatil beldelerindeki lezzet durakları, zengin ve çeşitli bir mutfak sunar. Örneğin, Ege bölgesindeki tatil beldelerinde zeytinyağlı mezeler, taze balık ve deniz ürünleri ön plana çıkar. Bodrum gibi popüler tatil beldelerinde, deniz kenarında bulunan balık restoranlarında taze ve lezzetli deniz ürünlerini tadabilirsiniz. Ayrıca, Türkiye’nin güney sahilinde yer alan tatil beldelerinde ise Akdeniz mutfağının enfes lezzetlerini deneyimleyebilirsiniz. Antalya’da bulunan restoranlarda, yöresel lezzetlerin yanı sıra dünya mutfağından da seçenekler bulunmaktadır.
Tatil beldelerindeki lezzet duraklarına gitmek için bazı önerilerimiz bulunmaktadır. Öncelikle, yerel halkın tercih ettiği ve önerdiği restoranları araştırabilirsiniz. Yerel halkın tercih ettiği restoranlar, genellikle otantik ve lezzetli yemekler sunar. Ayrıca, tatil beldelerindeki pazarları ziyaret edebilir ve taze ve organik ürünlerle yapılan yöresel yemekleri deneyimleyebilirsiniz. Tatil beldelerindeki lezzet duraklarını keşfederken, yerel mutfak kültürünü deneyimlemek için açık havada yemek yiyebileceğiniz restoranları tercih etmenizi öneririz. Bu sayede, hem lezzetli yemeklerin tadını çıkarabilir hem de güzel manzaralar eşliğinde keyifli bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Özetle, Türkiye’nin en iyi tatil beldeleri, seyahat planınızı yaparken göz önünde bulundurmanız gereken harika seçenekler sunuyor. Antalya, Bodrum, Alanya gibi popüler tatil beldeleri, tarihi ve doğal güzellikleriyle tatilcileri cezbediyor. Konaklama seçenekleri arasında oteller, tatil köyleri ve pansiyonlar bulunurken, gezilecek yerler arasında antik kentler, plajlar ve doğal güzellikler yer alıyor. Tatil beldelerinde yapılacak aktiviteler arasında dalış, yat turları ve su sporları gibi seçenekler bulunurken, yöresel lezzet durakları da tatilcilerin damak tadına hitap ediyor. Türkiye’nin tatil beldelerini keşfederken, unutulmaz bir tatil deneyimi yaşayabilirsiniz.
0 notes
sensedim1938 · 4 months
Text
Tumblr media
Nereden nereye.. Türkiye yüzyılı devam ediyor…
26 notes · View notes
baybaykus · 2 months
Text
SATILIK TOPRAK...
Herkes zannediyorki savaş falan çıkacak vatan için silahımızı, kılıcımızı alıp cepheden cepheye koşup vatanımızı, toprağımızı kurtaracağız eskisi gibi...
Hayır öyle olmayacak artık..!
Sizler çocuğum rezil olmasın şehirde büyüsün, şehirden ev, araba alayım, köyden büyük şehirlere kaçayım derken, kim olduğunu dahi bilmediğinız insanlar gelecek dedenizin babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri tek tek satın alacak, söz sahibi olacaklar.
Siz kurak 5 para etmez dediğiniz toprağınızı 3 kuruş fazlaya sattım kar yaptım diye kasılacaksınız.
1 tane boş arazi bırakmadan işleyecekler, üretecekler, senin benim yapamadığımı yapacaklar. Bizim değerini bilmediğimiz yarım dönüm toprak dahi onların en büyük hayali.
Biliyorlarki Türkiye topraklarına adamı ters diksen düz biter.
Vatanın, topraklarımızın en büyük bekçisi, koruyucusu topraktan üreten köylülerdir.
Tarım arazileri yabancıların eline geçerse,Türk köylüsü biterse Atalarımızın bize kanıyla, canıyla, aç susuz kalarak aldığı bu toprakları
hiç savaşmadan kağıt parçası uğruna satarsak, o zaman savaşı kaybetmiş olacağız.
Yatırım yapmak istiyorsanız gidin tarla alın.
49 yıllığına dağlardan arazi mi kiralanıyor;
bunu onlara bırakmayın, siz kiralayın.
Topraktan kalkanla evi, arabayı her zaman alırsınız.
Miras başında kavga edip satılığa çıkarmayın. Paraya ihtiyacınız varsa toprağı işleyen kardeşinize satın.
Miras başında kavga edip bölüşülemeyen, mahkemelik olan tarla satışlarına gidin bakın; adliye önünde farklı bölgelerden haber alıp koşup gelen nereye çalıştığı, kime hizmet ettiği belli olmayan, yüzünü ilk ve son defa göreceğiniz insanlarla dolu.
Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.
Toprak için kan veren atalarımızın, para için toprak satan torunları olduk...
Toprağınızı satmayın...
Alıntı
10 notes · View notes
nefss-blog · 4 months
Text
Bu yazıyı yazan adamı yüreğinden öpüyorum ❤
Biz kadınları hiç sevmedik!
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdik
Ağızlarını sevdik, hele bir de dolgun ise daha çok sevdik.
Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık.
Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık”
Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık.
Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık.
Bir daha ve bir daha…
Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu…
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk.
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu.
Eh! Yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı!
Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik… 2009 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici!!! “
% 40 ını sürekli dövdük
%45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)
%16 sına zorla sahip olduk (ve olmaya devam ediyoruz)
Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha masum birer çocukken bile dokunduk.
Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. “kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun” bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti.
Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda kadın dövülür” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik.
% 51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık. %36’sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. % 52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. % 49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş!
Hal böyleyken kabul edelim biz kadınları kullanmayı çok sevdik. Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde…
Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep. Onlardan vitrin yaptık, imaj yaptık. Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız…
"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük ama anaları hep ayaklarımız altında çiğnedik, ezdik, tepikledik…
14 şubat sevgililer günü ya da anneler gününde bir kaç saat ara verdik ama sonra yine ezmeye devam ettik.
İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile bayan eleman aranıyor ilanı vermeyi çok sevdik.
Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz. Çünkü artık konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, konuşturulmuyorlar.
Bu ülkenin kurucusu Atatürk 1930’lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği hakları verdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o Atatürk’tü ve Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmamıştı. İhanet edemezdi ve etmemişti de. Ama biz ihanet ettik! Türkiye nereye gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine.
Oysa cevap ne kadar da açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle karanlığa gidiyor. Hatta koşuyor…
Çünkü kadın yok oluyor, yok ediliyor…
Benim annem, kız kardeşim, sevgili kızım yok oluyor…
Kadını yok olan ülkenin gideceği yol bellidir. Karanlık ve onursuz bir gelecek…
#Kadınhayattır
18 notes · View notes
ekip · 10 months
Text
Tumblr media
Se-a-deneme, bir, ki, üç... Selam, Tumblr. Tumblr'a canlı yayın açma özelliğini getiriyoruz. Adını da Tumblr Live koyduk.
Tumblr Live, canlı yayınları doğrudan panona taşıyor; yani hem Tumblr takipçilerin hem de yayın izleyicilerin bir noktada toparlanıyor. Gözlerinin parıldadığını, yüzüne heyecanla karışık bi' gülümseme oturduğunu görüyoruz. Böylesi bir sinerjiye kim dayanabilir ki? Fevkalade.
En başta Android ve iOS uygulamalarımız üzerinden Tumblr Live'ı ABD'li kullanıcılarımıza sunmuştuk. Artık vakti geldi; bu hafta Tumblr Live yepyeni noktalarda kullanıma açılıyor.
Aşağıda yer alan ülkelerde veya bölgelerde yaşıyorsan, bundan böyle Tumblr Live yayınlarını izleyebilecek, dilersen kendi Minecraft maceralarını, havlu kenarına dantel dikme deneylerini, sabah yürüyüşlerini, kedin Mıncır'la evde haldur huldur koşturmalarını, yani kısacası dünyanın mutlaka görmesi gerektiğini düşündüğün o önemli anları yayınlarına taşıyabileceksin.
Hangi ülkeler ve bölgeler dersen:
– Avrupa Birliği – Birleşik Krallık – Brezilya – Güney Kore – Japonya – Kanada – Malezya – Meksika – Türkiye ✨ (Kestane balının diyarı Zonguldak dahil olmak üzere)
Tumblr Live nasıl işliyor dersen:
Mobil uygulamalarda panonun en altında yer alan kamera simgesine (🎥) dokunduğunda, mevcut canlı yayınların listelendiği bir sayfaya gideceksin. Canlı yayınlardan bazıları ayrıca panonun tepesinde de gösteriliyor olacak.
Seviyeli bir şekilde takıldığın sürece "Yayına başla!" düğmesine bastığında dilediğin yerden yayın yapabilirsin: Parkta sincapların peşinden koşarken, sokakta arkadaşlarınla kardan adam yaparken ya da direkt mutfakta cacık hazırlarken; paylaşım ruhu sana ait.
Hem ön hem de arka kamerayı kullanarak yayın yapabilirsin. "Ya ben şimdi utanırım" diyenler için yüz göstermeden yayın yapma imkanı da sunuyoruz.
Yayınlarının güvenliğini sağlamak üzere en güvendiğin, en sadık izleyicilerini görevlendirebilirsin. Hani olur ya sen yayındayken birisi gelir dadanır, canınızı sıkar; bu gibi durumlarda moderasyon konusunda destek almış olursun.
Canlı yayındaki herkesin avatarına dokunup o kişinin yayınına geçebilirsin. O blogu takip edip etmemen bir şey değiştirmez.
Yaa ne güzeeel, dediğin yayınlarda yayın yapan kişiye ufak hediyeler gönderebilirsin.
Yayıncıları favorilerine ekleyerek tek bir liste halinde toplayabilirsin.
Tumblr Live'ı alıp nereye taşıyacağın tamamen senin hayal gücüne kalmış. Cacık hazırladığın mutfaktan gece yarısı kitap okuma saatleri mi düzenleyeceksin? Cam fanusta hazırladığın teraryumunda dolanan mikro boyutlu ponçik böcekleri mi göstereceksin? Işık ve kadraj anlattığın fotoğrafçılık tutuorialları mı yayınlayacaksın? Menekşe, kaktüs ve sardunya bakımı nasıl yapılır; japon balıkları için en uygun ortam nasıl hazırlanır; keman akoru nasıl yapılır; anlatmak ve göstermek istediğin her şey için haftanın her günü başka bir yayın mı planlayacaksın? Bundan sonrası gerçekten senin dünyan, senin panon, senin yayının.
Neler yapacaksın, ne tür yayınların olacak, biz de merakla bekliyoruz.
Tumblr media
29 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 3 months
Text
Tumblr media
Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.
Herkes zannediyor ki savaş falan çıkacak vatan için silahımızı, kılıcımızı alıp cepheden cepheye koşup vatanımızı, toprağımızı kurtaracağız eskisi gibi ...
Hayır öyle olmayacak artık. Sizler çocuğum rezil olmasın şehirde büyüsün, şehirden ev, araba alayım, köyden büyük şehirlere kaçayım derken kim olduğunu dahi bilmediğiniz insanlar gelecek dedenizin babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri tek tek satın alacak, söz sahibi olacaklar. Siz kurak 5 para etmez dediğiniz toprağınızı 3 kuruş fazlaya sattım kar yaptım diye kasılacaksınız.
Tumblr media
1 tane boş arazi bırakmadan işleyecekler, üretecekler, senin benim yapamadığımı yapacaklar. Bizim değerini bilmediğimiz yarım dönüm toprak dahi onların en büyük hayali. Biliyorlar ki Türkiye topraklarına adamı ters diksen düz biter.
Vatanın, topraklarımızın en büyük bekçisi, koruyucusu topraktan üreten köylülerdir.
Tarım arazileri yabancıların eline geçerse, Türk köylüsü biterse Atalarımızın bize kanıyla, canıyla, aç, susuz kalarak aldığı bu toprakları hiç savaşmadan kağıt parçası uğruna satarsak o zaman savaşı kaybetmiş olacağız.
Yatırım yapmak istiyorsanız gidin tarla alın, 49 yıllığına dağlardan arazimi kiralanıyor bunu onlara bırakmayın siz kiralayın. Topraktan kalkanla evi, arabayı her zaman alırsınız.
Miras başında kavga edip satılığa çıkarmayın. Paraya ihtiyacınız varsa toprağı işleyen kardeşinize satın.
Miras basında kavga edip bölüşülemeyen, mahkemelik olan tarla satışlarına gidin bakın Adliye önünde farklı bölgelerden haber alıp koşup gelen nereye çalıştığı, kime hizmet ettiği belli olmayan, yüzünü ilk ve son defa göreceğiniz insanlarla dolu.
Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.
Tumblr media
SS. İzmir Bayindir Üretim ve Pazarlama kooparatif Yönetim Kurulu Başkanı
Erdal Duymaz
16 notes · View notes
aynodndr · 11 months
Text
Bu yazıyı yazan adamı yüreğinden öpüyorum ❤
Biz kadınları hiç sevmedik!
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdik
Ağızlarını sevdik, hele bir de şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik.
Göğüslerini sevdik…
Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık.
Kalçalarını sevdik…
Gerçekten güzel vücutlu ve “çıtırsa” daha çok sevdik…
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep “baktık”
Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık.
Pek iyi görememiş olacağız ki bir daha baktık.
Bir daha ve bir daha…
Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu…
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk.
Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu.
Eh! Yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı!
Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik… 2009 itibariyle rakamlar oldukça “umut verici!!! “
% 40 ını sürekli dövdük
%45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme)
%16 sına zorla sahip olduk (ve olmaya devam ediyoruz)
Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık)
% 9 una daha masum birer çocukken bile dokunduk.
Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. “kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun” bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti.
Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25 imiz “bazı durumlarda kadın dövülür” demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik.
% 51’i erkekler ile tartışmayı bile “saygısızlık” sanıyor artık. %36’sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. % 52’si “erkek kadından sorumludur” diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. % 49’u “erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz” diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş!
Hal böyleyken kabul edelim biz kadınları kullanmayı çok sevdik. Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde…
Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep. Onlardan vitrin yaptık, imaj yaptık. Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız…
"Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük ama anaları hep ayaklarımız altında çiğnedik, ezdik, tepikledik…
14 şubat sevgililer günü ya da anneler gününde bir kaç saat ara verdik ama sonra yine ezmeye devam ettik.
İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile bayan eleman aranıyor ilanı vermeyi çok sevdik.
Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz. Çünkü artık konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, konuşturulmuyorlar.
Bu ülkenin kurucusu Atatürk 1930’lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği hakları verdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o Atatürk’tü ve Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmamıştı. İhanet edemezdi ve etmemişti de. Ama biz ihanet ettik! Türkiye nereye gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine.
Oysa cevap ne kadar da açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle karanlığa gidiyor. Hatta koşuyor…
Çünkü kadın yok oluyor, yok ediliyor…
Benim annem, kız kardeşim, sevgili kızım yok oluyor…
Kadını yok olan ülkenin gideceği yol bellidir. Karanlık ve onursuz bir gelecek…
9 notes · View notes
eskibirhirka · 11 months
Text
Çalkala hadi adamım...
Anam çok uzun zaman olmuş be yazmayalı. Neyse ki ot gibi bir hayatım var da değişen bi bok olmadı. En son yazımdan bugüne hala aynıyım. Maymundan evrilen atalarımız beni görse "buna mı evrildik la biz şimdi?" diyip evrilmekten vazgeçerler.
O kadar otum ki bir çiçek bile açmadım sayın ahali. Aksine tam soluyordum ki "başlarım lan böyle işe!" diyip solmaktan vazgeçtim. Güzel bir depresyona girdim önce. Üstüme gübreler yağdı. Bir parça psikiyatr biraz antidepresan. Dedim olmaz böyle bıraktım kendi kendime hem terapiyi hem antidepresanı. (Tabi siz evde denemeyin.) Yaptığım şey büyük bir cahillikten başka bir şey değil aslında ama sinirim bozuldu. Aslında psikiyatriye gitmeye karar verdiğimde çok kötü bir durumdaydım. Depersonalizasyonum şaha kalkmış, sosyofobikliğim içimi çürütmüş, depresyonum cesede dönüştürmüştü. Ne ev işi ne yemek, hiç bir şey yok. 10 kilo falan verdim. Annem halime acıyordu. Batu'nun huzuru kalmamıştı. O yüzden gideyim dedim. Psikiyatri'ye ilk gidişim olmadığı için bana neler olduğunun farkında birisi olarak gittim azıcık akademik dille tüm anamnezimi (hasta geçmişi) anlattım. Fazla mı akademik konuştum nedir, "kitab-i bilgilerle gelmişsin." dedi doktor. Batuşu çağırdı görüşmeye bu da "bence Pınar'ın bir şeyi yok tembellikten hep." demez mi? Ulan dedim öyleyse başlarım böyle işe. Benim kafamı dinlemeye ihtiyacım var. Evden bir çıktım çıkış o çıkış. Anam leyleği havada mı gördüm nedir? Önce Elazığ, sonra Samsun ardından Marmaris tekrar Samsun oradan Artvin bir daha Samsun derken sonunda evime döndüm. Çoh da iyi geldi ha! Tabii bu süreçte aslında hep antidepresan kullanıyordum daha yeni kendi kendime bırakma evresine geçtim. Muhtemelen ilaç vücudumda etki göstermeye başladığı için de iyi gelmiş olabilir. Bilemiyorum. Bırakınca göreceğiz bakalım ebesininkini!!!!
Ben Samsun'u Karadeniz sanıyordum meğerse Karadeniz Samsun'dan sonra başlıyormuş. Artvin Kemalpaşa'da arkadaşım var ona ziyarete gittim. "İşte!" dedim "Karadeniz böyle olmalı." Her yer yeşil yahu. Gözlerim bayram etti. Nereye gitsem çıldırıyordum. "Oha burası çok güzel", "Lan burası da çok güzel.", "Anam avradım olsun burası da harika." demekten kendimi alıkoyamadım her gittiğim yerde. Ha bu arada Karadeniz fıkralarında anlatılanlar hiç bir şeymiş. Adamların kendisi komple fıkra. Biz tam Kurban Bayramı zamanı Artvin'deydik. Kemalpaşa da Artvin'in Gürcistan ile arasındaki sınır ilçe. Sarp sınır kapısına 5km falan. Bu kadar sınıra yakınken bir de Batum'a geçelim diye düşündük. Trafik falan olur diye de kendi arabamızla değil de taksiyle gidelim dedik. Bindik taksiye "sınır kapısına" diyince adamın suratı düştü direkt ama el mahkum devam etti yola. Anam bir trafik var görmeniz lazım. Tüm Türkiye Batum'a gidiyor sanki. Maksimum 10 dakikada gideceğimiz yolu 1 saatten fazla sürede gittik. Şoför de Karadeniz şivesiyle konuşup durdu yol boyunca. Bir ara trafikte giderken arkada başka bir taksi ufak bi kaza yaptı. Meğer bizim şoförle aynı durağın taksisiymiş. Adam bir anda indi taksiden. Gitti baktı kazaya sonra uzaktan Batu'ya "sen kullan" diye işaret yaptı. Anam benim Batu'm Batum yolunda bindiğimiz taksinin şoförlüğünü yapmaya başladı. Biz bayağı ilerledik adam arkada kaldı. Tünele girdik çıktık falan bir baktık adam geldi bu sefer de diyor ki "Ben bir sigara iççem sen devam et ben yetişirim sana." Batu da devam etti. Neyse tüm uğraşlardan sonra sınıra zor bela geldik. Arkadaşımın eşi sınırda jandarma. Önce onun yanına uğradık o da demez mi "girişler şu an çok kalabalık. Sıraya girseniz 2 saate anca geçersiniz kapıdan. Dönüşte de bir o kadar beklersiniz, bence girmeyin." Batu ve ben... Sıra beklemek öyle mi? Hah! Mümkünatı yok bacım! Biz döneriz geri. Eskişehir'e kadar gidip sıra var diye Balmumu müzesine girmemiş insanlarız biz. Batum'a mı gircez? Ben kendi memleketimi gezerim anam kalsın. Öyle de yaptık sınırdan geri dönüp Artvin'de gezmediğimiz yerleri gezdik, mutlu mesut döndük evimize.
Samsun'a dönüş yolunda Sümela'ya gitmeye karar verdik. Daha doğrusu ben Batu'ya ısrar kıyamet kabul ettirdim. Bizim araba da 1.2 motor. Balataları daha yeni yakmışız. Sümela yolu yokuştur araba zorlanır diye Batu istemedi. Hele ki orada da trafik varsa balatalar bir kere daha yanar diye endişelenmeye başladı. Ben çok ısrar edince gönülsüzce kabul etti. Tüm bunları düşünerek erkenden yola çıkmaya karar verdik böylece trafiğe falan yakalanmadan Sümela'yı gezip Samsun'a dönecektik. Planladığımız gibi de oldu. Trafiğe yakalanmadan Manastır'ı gezdik döndük. Dönüş yoluna girdiğimizde Sümela'ya girişte 3km falan trafik oluşmuştu. Batu manyağı bir anda sinirlenmeye başladı. "Görüyorsun işte ben sana dedim trafik olur. Ya biz de bu trafiğe yakalansaydık. Arabanın balataları yanardı kalırdık burada." Dedim ki "Canım o karşının trafiği biz ne alaka? Zaten o yüzden erkenden geldik. Yakalanmadık işte." Bizimki de hala ısrar ediyor "Yakalanabilirdik" diye. - Ama yakalanmadık-, - ama Yakalanabilirdik - mevzusundan bir kavga etmeye başlamışız... Evlere şenlik! Lan karşının trafiği bizi gerdi resmen. Herif manyağa bağladı. Sinirden ağlamaya başladım da o an sonra çok dalgasını geçtim ama. Arkadaş ortamında bire bin katarak anlatıp ortalık mezesi yaptım. Oğluuummm benimle uğraşmaya çalışma! Üzerim!
Bunlar da Artvin ve Sümela'dan çektiğim fotoğraflar. Batum'a girip ayfon alaydım daha iyi çekerdim.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu arada Sümela'da su 20 TL, limonata 98 TL, kola 50 TL. Alın şimdi bu bilgiyle naparsanız yapın.
Tumblr media
11 notes · View notes
seslimeram · 10 months
Text
Ev.Memleket.Yara
Tumblr media
Esef miktarda kırımın, azami surette tahakkümün, bitimsiz, sonu getirilmeyecek bir hali barındıran tehdit döngüsünün ortasında bir memleketin dönüşümü süreğen kılınıyor. İş bu sahnenin her gününde bir cerahat, her takvim yaprağına bir öncesinden de ağır ola gelenin yıkıcılığı denk getiriliyor. Ne günümüz gün, ne şimdimiz şimdi, ne de şu andan bir yarına dair umut var edilebiliyor. Saray sultasının yemledikleri, palyaço takımına dönüştürülmüş ol medya şaklaban sürüsünden, bin küsur liralık market yardım kartları dağıtılan, alenen bir biçimde yandaş kılınan akp tarafgiri yoksunlar vesaireye uzanan bir şecerede her günü ve her anı apayrı bir sınama gayreti örtbas edilmeye çalışılıyor. Nankörler, vatan hainleri, teröristler, bölemeyeceksiniz, yıkamayacaksınız tahayyülleri arasında bir memleketin tam tekmil dönüşümü güncellenir. Misal, ismi lazım değil memleketin Teksas’ı kılınmış olan ol menzilinde çıkagelen şiddeti dahi bunlar münferit bahislerdir diye geçiştirebilen bütün o cüret imal edilendir. Hep bir biçimde yabanıl kılınan, yabancılaştırılan bir hayat edimi, deneyimi söz konusudur.
Normalleri altüst edilmişken, cerahat oluk oluk / öbek öbek yaygınlaştırılırken bunlar da gelip geçicidir mefhumunun ardından çıkagelen her şeyle zor daha zor kılınır. Yaşamayı var etmek handiyse imkansız. Tümüyle zorbalığı ele alan muktedirin var ettiği ülkenin ol tezahürün sunduğu yersiz, nedensiz değil topyekun teslim alınmış bir sahneyi imal olduğu artık açıktır. Eldeki avuçtakini heder eden, ele geçen aylık ücretleri aralıksız zamlarla açık bir biçimde yağmalayan ülke gerçektir. Bütün bütün doğrudan bir yoksunluk herkese eşit bir biçimde pay edilir. Tümüyle, cumhuriyet mefhumunun yüzüncü yılı, ülkenin kuruluşu üstünden yepyeni mitler bina edilirken, olasılıksızlık içinde debelenen yurttaş imgesinden bir gelecek tahayyülüne girişilir. Herkesin umudu çarçur edilendir. Herkese eşit bir biçim ve olasılıkla pay edilmiş olagelen ümidin kırımıdır. Borç batağına sürüklenirken, petrolün ya da doğal gazın müjdesi bildirilirken faturalar hep ama her dem sıradanın sırtına yük edilir. Sermayenin aman şimdi ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey diye diye devletle el ele kol kola var ettiği yoksunluk halleri, üç kuruş maaşları bu sizin bir aylık geçiminize yeter de artar diye oluşturulan imgeleme ile halihazırda en yakın örnek var edilir. Cerahat, bütünüyle teslim alınan kitleler ve aralıksız psikolojik yanılsama, çokça yalanlarla birlikte bir ülkenin imali söz konusudur. Karabasanlardan mülhem ülke gerçektir, yegane gerçek!
Bir memleketin dönüşümüne nihai örneklerden bir başkası da hayat hakkına düşürülen ol aleni gölgelerdir. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Konya’da samanlığı ve evinin bir bölümü yanan Erol Şan, yangının kendilerini "Sizi de Dedeoğulları gibi mi yapalım?" şeklinde tehdit edenler tarafından çıkarıldığını söyledi.
Konya'nın Karatay ilçesine bağlı Saraçoğlu Mahallesi’nde yaşayan Şan ailesine ait samanlık dün gece saatlerinde yandı. Yangın nedeniyle ailenin evinin bir bölümü de yandı. Aile fertlerinden Erol Şan, samanlıklarının kendilerini daha önce "Sizi de Dedeoğulları gibi öldürürüz" şeklinde tehdit eden H.A. ve M.E.A. tarafından yakılmış olabileceğini iddia etti.
'Tehdit Ettiler'
Şan, evinin bir kısmı ve 160 ton samanının küle döndüğünü aktardı. Şan, olaya dair şu bilgileri paylaştı: "Büyük ihtimalle daha önce oğlumla tartışan faşistler yaptı. Oğlumun onlardan alacağı vardı. Çocuklarım yaklaşık bir buçuk yıl önce H.A.'dan parasını istemeye gitti. O vakit çocuklarımı tehdit etmişlerdi. Çocuklarımın da karşılık vermesi üzerine tartışma çıktı ve çocuklarımı kendilerini gasp etmekle suçladılar. O tartışmada çocuklarıma 'Siz hala utanmadınız mı? Sizi de Dedeoğulları ailesi gibi mi yapalım?' şeklinde tehdit etmişlerdi. Tartışmadan sonra tehdit eden kişinin abisi beni telefondan arayarak, ‘Sizi Konya’dan sürdüreceğim, yok edeceğiz. Ben sizi yakacağım’ diye tehdit etti. Biz de bu tehditlerden yola çıkarak, olayı bu kişilerin yaptığını düşünüyoruz” diye konuştu.
İnceleme Başvurusu Yapıldı
Şan, kameralardan olayın fail ya da faillerini tespit etmeye çalıştıklarını ancak sonuç alamadıklarını ifade etti. Şan, "Emniyet bir şey yapar mı yapmaz mı onu bilemiyorum. Kameradan bir şey tespit edilmedi. Ama bu saldırı bilerek ve isteyerek yapıldı. Bu bir kundaklamadır, başka bir şey değil. Bir milyondan fazla zararımız oldu. Kardeşi en son Ramazan ayında da beni arayıp, ‘Sizi buradan süreceğim, yaşatmayacağım, sizi yakacağım’ dedi. Biz, HTS kayıtlarının ve BAZ verilerinin incelenmesi için başvuruda bulunduk” diye konuştu.
Dedeoğulları Katliamı
Konya’nın Meram ilçesinde Keleş ve Çalık aileleri, 12 Mayıs 2021 tarihinde Dedeoğulları'na ilk saldırıyı gerçekleştirmiş ve saldırıda 4’ü kadın 7 kişi yaralanmıştı. Saldırganlar, saldırı sırasında "Biz ülkücüyüz, sizi yaşatmayacağız" şeklinde tehditler savurmuştu. Saldırganlardan 7'si tutuklanmıştı. Ancak 2 ay geçmeden hepsi tahliye edilmişti. Tahliye kararının üzerinden 18 gün sonra, yani 30 Temmuz'da ise Dedeoğulları'na yönelik ikinci saldırı gerçekleşmiş ve Dedeoğulları ailesinden 7 kişi katledilmişti.”
Her durumda yinele gelen ötekileştirme, bir biçimde önyargı ve ezber edilmiş olagelen tüm o nefret şablonlarının var ettiği bir kırılma / kırım öncesinin detayıdır az öncesinde okuduğunuz haber metni. “Konya’da samanlığı ve evinin bir bölümü yanan Erol Şan, yangının kendilerini "Sizi de Dedeoğulları gibi mi yapalım?" şeklinde tehdit edenler tarafından çıkarıldığını söyler.” Bütünüyle mahvetme döngüsü içerisinde hayatın un ufak olunmasının güzergahı biçimlendirilir. Nasılsa karışan da yoktur, görüşen de, ön alan da yoktur bütün bu fecaat sarmalı kılınan tahakküm / kin / nefret döngüsüne dur diyecek hiç kimseler de. Türkiye'nin bir cerahat yuvasına dönüşümü güncelleniyor. yol, yordam, akıl ve eylem tastamam devre dışına itiliyor. Bunca nefret, bariz ayrımcılık belirsizlikler taşıyan bir kin hâli içinde ev artık yaşanması imkânsız bir mekana dönüşüyor. Umursar mısınız! Sosyolog Prof. Dr. Havva Neşe Özgen hocamızın belirttiği bir meseli de ucuna iliştirelim iş bu meramın: “Türkiye artık bir ev değil. Bi-polar halde yaşayan iki toplum var. Her birisi kendi içinde deviniyor, kendi ceza hukuku, kendi adaleti, kendi sermayedarı, kendi makbulü var. Taraflardan birisi devletli diğeri devletsiz.” Bütün bu habis döngünün iş bu sahnenin yaşamının makbul olandan alıkonulduğu bir zeminde yaraların önemini, onların teşhis ve düzenlemesini, iyileştirilmesini kim nasıl var edecektir, mesel budur.
Mazlum Engin Deniz’in Mezopotamya Ajansında yayınlanmış haberidir: “Colemêrg’te sınır hattında yaşanan asker şiddeti ve saldırıları nedeniyle onlarca kişi yaşamını yitirirken, failler cezasızlık politikasıyla aklanıyor.
Federe Kurdistan Bölgesi’nin sınır hattında bulunan Colemêrg ve ilçelerinde askerlerin yaptığı işkence, kötü muamele ve darp olayları bitmek bilmiyor. Yıllardır ölümlerin ve işkence olayların bitmek bilmediği kentte, işkenceyi yapanlar ise “cezasızlık” politikasıyla aklanıyor. İşkence, kötü muamele ve asker-polis kurşunuyla ölümlerin en çok yaşandığı kentlerin başında yer alan Colemêrg, son olarak Rûbarok (Derecik) ilçesinde bulunan Navberojan bölgesinde 25 Temmuz’da büyükbaş hayvanlarını otlatan Serhat, Mahmut Serkan Taş ve Ercan Özmen ile S. Taş, askerler tarafından darp edilmesiyle gündeme geldi. Darp edilen çocukların amcası olan ve Navberojan’da yaşayan yurttaşlardan Cabbar Taş, “sınır ihlali” gerekçesiyle insanların katledildiğini söyledi.
Ölüme ‘Sınır İhlali’ Kılıfı
Rûbarok’ta yaşanan darp olayının yeni ve ilk şiddet olayı olmadığını vurgulayan Taş, bu durumun Kurdistan’ın özellikle Şemzînan ve Rubarok ilçesinde sıklıkla yaşandığını belirtti. Geçmişten bu yana yılda en az 30-40 hak ihlalinin yaşandığına dikkat çeken Taş, yaşanan olaylarda şimdiye kadar 10’a yakın gencin asker kurşunuyla katledildiğini aktardı. Askerlerin sürekli “sınır ihlali” gerekçesini öne sürerek gençleri katlettiğini söyleyen Taş, “Çocuklar sınırın nerede olduğunu biliyorlar, böyle bir şey yaşanmamasına rağmen çocuklarımız katlediliyor. Sınırları bizzat bize ait olan arsalarımıza ve yaşadığımız yerlerin içine kadar getirmişler. Bugün öyle bir duruma getirmişler ki köyde hayvan besleyemiyor ve hayvancılık yapamıyoruz” diye konuştu.
Çocuk Suçlu, Asker Mağdur!
Cezasızlık politikalarına değinen Taş, “Askerlerin çocuklarımıza işkencesinden ne kadar rahatsız olduysak, hakim ve savcının verdiği karardan da o kadar rahatsız olduk. Hukuksuz kararla birlikte askerlerin hatalarını örtbas etmeye çalışıyorlar. Çocuklarımızın hakkının savunulması gerektiği yerde, çocuklar hakkında para cezası, adli kontrol ve yurt dışı çıkış yasağı kararı verildi. Mahkeme heyeti, çocuklarımızı suçlu, askerleri ise mağdur gördü. Bu kararı veren mahkeme heyetinin vicdanı nasıl bu kadar rahat? Bu kararda gördüğümüz ve anladığımız tek şey, askerlerin yaptıkları suçlarının üstünün örtbas edilmesidir. Görüntülerde işkence de darp da göz önünde ama buna rağmen çocuklar cezalandırıldı” ifadelerini kullandı.
‘Kürt’e Ölüm Reva Görülüyor’
Kürdistan coğrafyasında yaşayan insanların mahkemelerce verilen “hukuksuz” kararlar nedeniyle yasaya ve kanuna inancının kalmadığını belirten Taş, “Bir insanın işkenceye uğraması ve mağdur edilmesi, bunun üzerine suçluyu mağdur, mağduru ise suçlu göstermeleri adaletin neresinde yazılmış. Eğer bu çocuklar kendi çocukları olsaydı, tavırları ne olurdu? Eğer Rize, Çanakkale, Ankara ve İstanbul'da çocuklara bu şekilde işkence edilseydi, bu şekilde mi karşılık vereceklerdi? Ama söz konusu Kürt çocukları olunca, ölümleri de reva görülüyor, işkence normal karşılanıyor. Ülkedeki tüm avukatlara çağrımız; yapılan bu tür işkence olaylarının önlenmesi için hukuki destek şart” dedi.
Rûbarok’ta 3 Yılda Yaşananlar
Rûbarok’ta 2020 yılından bu yana sadece basına yansıyan işkence, kötü muamele ve asker ölümlerinden bazıları şu şekilde:
* 1 Ağustos 2019: Rûbarok ilçesine bağlı Çemekurk köyünde sınır ticareti yaparak geçimlerini sağlayan köylülere askerlerce ateş açıldı. Açılan ateş sonucu 14 yaşındaki Vedat Ekinci olay yerinde hayatını kaybetti, köylülerden biri de ağır yaralandı. Olaya ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında dosyaya gizlilik kararı getirilirken, olayın failleri olan askerlerin sorgusu askeri kurum tarafından yapıldı. Olayın aydınlanmasını sağlayacak en önemli delil olan mermi çekirdekleri ise kaybedildi. Olayın faili uzman çavuşun ise görevi başında olduğu iddia edildi.
* 30 Kasım 2020: Rûbarok ilçesine bağlı Bêrox-İsyan köyünde iki arkadaşı ile piknik yapan 16 yaşındaki Özcan Erbaş, askerlerin ateş açması sonucu hayatını kaybetti. Olayla ilgili soruşturmada gizlilik kararı alındı. Yine olay sonrası Erbaş’ın katledildiği bölgedeki boş mermi kovanlarının kaybolduğu iddia edildi.
* 1 Ocak 2021: Rûbarok Derecik ilçesine bağlı Çemêkurk köyünde Reşit Ekinci, bir grup arkadaşıyla beraber piknik yaparken askerler tarafından açılan ateş sonucu yaralandı. Olayın üzerinden 5 ay sonra kardeşi Celil Ekinci (17) ve akrabası olan Şahap Şendul da (23) askerlerin ateş açması sonucu yaraland��.
* 23 Mayıs 2021: Rûbarok ilçesine bağlı Îsyan köyünde yaşayan 18 yaşındaki Mehmet Dinç, koyunlarını otlattığı sırada askerler tarafından açılan ateş sonucu bacağından vuruldu. Yaralanan Dinç, hastaneye kaldırıldı. Olayla ilgili herhangi bir soruşturmanın başlatılmadığı belirtildi.
* 16 Nisan 2022: Rûbarok ilçesinden Federe Kurdistan Bölgesi’ne geçen 21 yaşındaki Tahsin Yalçın ve iki arkadaşı, saat 03.00 sıralarında evlerine geri döndükleri sırada askerlerin saldırısına uğradı. Yalçın, olay yerinde yaşamını yitirirken, diğer iki kişi ise yara almadan kurtuldu.
* 25 Temmuz 2023: Rûbarok ilçesinde bulunan Navberojan bölgesinde büyükbaş hayvanlarını otlatan Serhat, Mahmut, Serkan Taş ve Ercan Özmen ile S. Taş, askerler tarafından darp edildi. Darp edilen 4 kişi, köylülerin yetişmesiyle linç edilmekten kurtuldu. Çocukları darp eden askerler ise halen görev başında iken, askerlerin konuya ilişkin ifadeleri dahi alınmadı.”
Esef miktarda kırımın, azami surette tahakkümün, bitimsiz, sonu getirilmeyecek bir hali barındıran tehdit döngüsünün ortasında bir memleketin dönüşümü süreğen kılınıyor. Bir biçimde aynı sözlerin klavyeden düşmesi gibi, hayatın akışının da bunca belirgin birörnek bir halde derdest edilmesi gayreti kesintisiz kılınıyor. Tümüyle yaşam akdinin feshedilen bir mefhuma indirgenmesi, bu hakkı ve hukuku çiğneyen devletlinin kimseler dokunamaz çıkışları ve nicesiyle o dönüşümü süreğen kılınıyor. Colemerg tıpkı diğer Kürd illeri gibi bir deney sahnesine dönüştürülüyor. Kırsalın sınır hattına yerleşik olması, sınırın her nere olduğunun muallak kılınması, dahası sınır hattının istendiği gibi güncellenip insanlara zül etmek için kurgulanabilir hali içerisinde sessiz yıkımlar bina ediliyor. Ya göz dağları ya da işkenceler. Ya kör kurşunlar ya da katledilen ormanlar misal Cudi, misal Lice’de var edilmiş yangınlar. Doğanın yaşanmaz kılınmasının bir sonraki evresi onu evi bilenlerin gel gelelim bu ülkede düşman addedilen / öyle kodlanmış sıradan insanların hayatlarına da göz dikmek olarak var ediliyor.
Rûbarok’taki işkence farklı bir tezahürdür ta ki köyde yaşayan insanların müdahalelerine kadar. Rûbarok (Derecik) ilçesinde bulunan Navberojan bölgesinde 25 Temmuz’da büyükbaş hayvanlarını otlatan Serhat, Mahmut Serkan Taş ve Ercan Özmen ile S.Taş, askerler tarafından darp edilir. Darp edilen 4 kişi, köylülerin yetişmesiyle linç edilmekten kurtulur. Ardından gözaltına alınan 4 kişi, “Pasaport kanuna muhalefet” gerekçesiyle savcılığa çıkarılır. İfadeleri alınan gençler, çıkarıldıkları Şemdinli Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nde adli kontrol şartıyla serbest bırakılır. İşkence yerli yerinde dururken, cezasızlık zırhının arkasına gizlenerek yeniden bir kırım ancak çabayla önlenir, mutlak itirazlarla. Budur dönüşümü güncel ülkenin, hak ya da hukukun ehven olanının gerisin geriye salındığı bir zeminde rastlantısaldır yaşamda kalmak. Öyle işte.
Bir dönüşüm var ediliyor. İş bu sahnenin her gününde bir cerahat, her takvim yaprağına bir öncesinden de ağır ola gelenin yıkıcılığı denk getiriliyor. Hemen her durumda “ağır” bir yük kılınmış olagelen sınamalara yepyenileri ekleniyor. Ne hakkın sınırı var, ne tek bir hukukun var edilip yaşatılması. Bir zorbalık iktidarının gereksinim duyduğu hemen tüm öç almalar, herkesi öcü görmeler, her fırsat ele geçtiğinde asmalar, kesmeler, dümdüz işkenceler ile bir menzilin dönüşümü mutlak kesintisiz kılınıyor. Bariz belirgin bir halde, toplumsal sessizlikten de el alınarak, itiraz eden de kalmadığından bir devinim mutlak ve kati yıkımlar için sürekli güncelleniyor. Ev olma ihtimalinin tepetakla edildiği bir zeminin gerçekliği olarak cehennemi olanın kurgusu değil hakiki bir yansısı var ediliyor. Hakikati çürüme, cürüm ve tahakkümle ilintileyen zeminin gerçekliğinde toplumsal itiraz hakkını zayi etmiş olagelen yerde hayat neye tekabül eder. Birbirinden ayrıştırılmış olagelen halklar, umursamazlık duvarları, aşılamayan önyargılar ve tümüyle birden şekillendirilen nefret / hiddetle bir bütünde un ufak edilmiş olanı şimdi anlıyor musunuz? Ev, ev olma hal ve istemini yitirmişken, yarının kapkaranlığına dur diyebilecek bir iradeyi sorguluyor musunuz? Öyle bir derdiniz kaldıysa şayet... Laf diye değil sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Yapıt: “Anfal Campaign (4)” By Lukman AHMAD, 30″ x 30″ Acrylic on Canvas, 2012 via Mud Season Review
1 note · View note
Text
KIZILDERE’DE BİR KÜRT : Sebahattin Kurt
1970’lerin başında Gevaş’ta öğretmenlik yapan şair Gülten Akın’ın mısralarında geçer Sebahattin Kurt sadece: "Van denizinde, Gevaş’ta / Adı Sebo, biraz dalgın / Halkını sevmekten önyazgılı / Alıp başını gittiğini duyuyorum Tokad’a"
1970’lerin başı… 12 Mart muhtırası olmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti her yerde devrimci avına çıkmıştı. Deniz Gezmişler’i idam etmeye hazırlanan devlet, dağ-taş demeden Mahir Çayan’ları arıyordu.
Türkiye böyle bir siyasal ve toplumsal krizden geçerken Gevaşlı Sebahattin Kurt ise Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde okumaya gider ve devrimci mücadelenin geldiği aşama onu da etkiler. Ama Sebahattin Kurt’u asıl etkileyen dönüm noktası Lise öğretmeni Gülten Akın’dır. O esnada Van Gevaş’ta öğretmenlik yapan şair Gülten Akın Sebahattin Kurt’u çok sever. Van Gölü’nü izlerken uzun uzun sohbet ederler.
Ancak daha ikinci sınıfta ailesi Sebahattin’den uzun süre haber alamaz. Telaşa kapılan Salih ve Saim Kurt çifti ulaşabildikleri her yere ulaşırlar ama sonuç hep olumsuzdur.
Sonra bir gün, TRT radyosundan şöyle bir haber geçer: “Tokat’ın Niksar ilçesinin Kızıldere köyünde bir evde saklandıkları tespit edilen şakiler; Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Hüdai Arıkan, Ömer Ayna, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Saffet Alp ve Sebahattin Kurt ölü olarak ele geçirilmiştir.”
Haberde ismi son olarak okunan öğrenci Gevaşlı Sebahattin Kurt’tur.
Aile inanmak istemez önce, “Bu Sebahattin olamaz. Sebahattin’in ne işi olur orada” diye düşünür. Ya da bu acı gerçekle yüzleşmek istemezler ama birkaç gün sonra aileye haber verilip, ‘gelip çocuklarını morgdan almaları, aksi halde gömüleceği’ söylenir. Ailesi imkânsızlıklardan dolayı hemen gidemez tabi, ikinci bir telgraf gelir: ‘Sebahattin Kurt Tokat Niksar Şavşat Mezarlığı’nda 52 No’lu mezara gömüldü.’
Ama aile kandırılmıştır, söz konusu mezarlığa gittiklerinde öyle bir mezarın olmadığını görürler. Muhatap bile bulamazlar. Aile, tüm aramalarına rağmen Sebahattin’in nereye gömüldüğünü öğrenemez. Annesi Saime önce kör olur, Sebahattin’in acısına daha fazla dayanamaz ve kısa sürede ölür; çok geçmez baba da hayata veda eder.
Sebahattin’in ölümü resmi kayıtlara şöyle geçer: “Yapılan teşhiste alnından ve göğüs hizasından ateşli silahla vurularak öldürüldüğü tespit edilen şahsın Van-Gevaş doğumlu 20 yaşındaki Sebahattin Kurt olduğu anlaşılmıştır.”
Adı, 1970’lerin başında Gevaş’ta öğretmenlik yapan şair Gülten Akın’ın mısralarında geçer sadece: Van denizinde, Gevaş’ta/ Adı Sebo, biraz dalgın/Halkını sevmekten önyazgılı/ Alıp başını gittiğini duyuyorum Tokad’a/
DİRENGEN BİR KİŞİLİKTİ
O dönemleri hatırlayan Gevaşlı Cevdet Altındağ, Sebahattin Kurt’u şu sözlerle anlattı: “Ona sıhhiyeci Salih’in oğlu derlerdi. Nesil olarak bizden büyüktür. Ailesini yakından tanırım. Bütün Gevaş Sebahattin’i direngen bir kişilik olarak tanırdı, asla boyun eğmezdi. Çocukluğundan itibaren böyleydi. Van Gölüne girmesini engelleyenlerle kavga eder, dayak yer ama yine de Van Gölüne girmeyi başarırdı. Dayak yese dahi, kavgaya girecek kadar cesurdu. Katliamdan sonra ailesi Gevaş’tan ayrıldı. Cenazesinin getirilmediğini biliyorum. Gevaş’a getirilmedi.”
‘TÜM MAHALLENİN YARDIMINA KOŞARDI’
Yine Gevaş’ta yaşayan ve Kurt’un gençliğinde Hişet mahallesinde ona komşuluk eden Necmiye Deniz ise Kurt ile ilgili şunları söyledi: Sürekli kitap okurken görürdüm, hatırladığım kadarıyla kısa boyluydu. Cesaretliydi, mahallede ne sorun olursa duyarlı yaklaşır ve insanlara yardım etmeye çalışırdı. Herkes onu çok seviyordu, sonra Ankara’ya okumaya gitti ve bir daha göremedik.”
#anfturkce (alıntı)
Tumblr media
14 notes · View notes
konnektom · 8 months
Text
Ecdâd(Osmanlı) Nereye Ne Kadar Hükmetti ?
01. TÜRKİYE 02. Bulgaristan (545 yıl) 03. Yunanistan (400 yıl) 04. Sırbistan (539 ...yıl) 05. Karadağ (539 yıl) 06. Bosna-Hersek (539 yıl) 07. Hırvatistan (539 yıl) 08. Makedonya (539 yıl) 09. Slovenya (250 yıl) 10. Romanya (490 yıl) 11. Slovakya (20 yıl) Osmanli ad:Uyvar 12. Macaristan (160 yıl) 13. Moldova (490 yıl) 14. Ukrayna (308 yıl) 15. Azerbaycan (25 yıl) 16. Gürcistan (400 yıl) 17. Ermenistan (20 yıl) 18. Güney Kıbrıs (293 yıl) 19. Kuzey Kıbrıs (293 yıl) 20. Rusya'nın güney toprakları (291 yıl) 21. Polonya (25 yıl)himaye Osmanlı adi: *Lehistan 22. İtalya'nın güneydoğu kıyıları (20 yıl) 23.Arnavutluk (435 yıl) 24. Belarus (25 yıl) himaye 25. Litvanya (25 yıl) himaye 26. Letonya (25 yıl) himaye 27. Kosova (539 yıl) 28. Voyvodina (166 yıl) Osmanlı adi: Banat
Asya'da
29. Irak (402 yıl) 30. Suriye (402 yıl) 31. İsrail (402 yıl) 32. Filistin (402 yıl) 33. Urdun (402 yıl) 34. Arabistan (399 yıl) 35. Yemen (401 yıl) 36. Umman (400 yıl) 37. Birlesek Arap Emirlikleri (400 yıl) 38. Katar (400 yıl) 39. Bahreyn (400 yıl) 40. Kuveyt (381 yıl) *41.Iranın batı toprakları (30 yıl)( 42. Lübnan (402 yıl)
Afrika'da
43. Mısır (397 yıl ) 44. Libya (394 yıl) Osmanlı adi:Trablusgarp 45. Tunus (308 yıl ) 46. Cezayir (313 yıl) 47. Sudan (397 yıl ) Osmanlı adi: Nubye 48. Eritre (350 yıl ) Osmanlı adi: Habes 49. Cibuti (350 yıl) 50. Somali (350 yıl ) Osmanlı adi: Zeyla 51. Kenya sahilleri (350 yıl ) 52. Tanzanya sahilleri (250 yıl) 53. Çad'ın kuzey bölgeleri (313 yıl ) Osmanlı adi Reşade 54. Nijer'in bir kısmı (300 yıl) Osmanlı adi: Kavar 55. Mozambik ' in kuzey toprakları (150 yıl) 56. Fas (50 yıl ) himaye 57. Bati Sahra (50 yıl) himaye 58. Moritanya (50 yıl) himaye 59. Mali (300 yıl ) Osmanlı adi: Gat kazası 60. Senegal (300 yıl) *61. Gambiya (300 yıl ) 62. Gine Bissau (300 yıl) 63. Gine (300 yıl ) 64. Etiyopya' nin bir kısmı (350 yıl) Osmanlı adi Habeş
Osmanlı Kara hudutları sınırları içinde resmen bulunmamakla birlikte fiilen Hilafete bağlı yerler
64. Hindistan Müslümanları Pakistan 65. Doğu Hindistan Müslümanları Bangladeş 66. Singapur 67. Malezya 68. Endonezya 69. Türkistan Hanlıkları 70. Nijerya 71. Kamerun
Denizlerde ise; Akdeniz'in tamamında 1 asır boyunca Akdeniz'in bir kısmında 3 asır kadar Karadeniz'in tamamına 4 asır kadar Ege nin tamamına 4 küsur asır kadar... 
Tumblr media
4 notes · View notes
baybaykus · 5 months
Text
Bana sen neden gurur duymuyorsun diyorlar…
Eğer gerçekten söz verdikleri yerli hibrit roketi yapsalardı….Eğer gerçekten söz verdikleri uzay mekiğini yapsalardı…
Eğer gerçekten bilime önem verip üniversiteler arası çalışmalar yapıp bir proje hazırlasalardı …
Eğer gerçekten söz verdikleri gibi 2023 yılı sonunda Ay seyahati yapabilselerdi gurur duyardım…
Şimdi yaptıkları Yerel seçim öncesi 55 milyon dolara bileti bu fakir halkın vergileri ile alınmış birini göstermelik ABD üzerinden uzaya göndermek ve bundan siyasi çıkar sağlamak.
Zamanında yazdığımda yine inanan olmamıştı şimdi yazıyorum yine halkın büyük bölümü alkışlar…
Uzaya giden bu vatandaş ne gibi deneyler yapacak nereden uzaya gidiyor vergilerden ne kadar harcandı kimse sormaz soramaz.
Ama Türkiye’de kahvehanelerde oturan dayılar televizyondan seyredip bak Recep sayesinde uzaya gittik adama oy ve destek vermeye devam edecek.
O kahvede oturan emekli dayılar 10 bin lira emeklilik alıyor sürünüyor ama olsun.
Şimdi parayı öder Turist astronotumuz uzaya giderse bir hafta yeni uzay filmi seyredeceğiz.
Uzayda Türk bayrağı açacak… Erdoğan ile görüntülü telefon ile konuşacak.
Erdoğan bakın nereden nereye geldi Türkiye biz getirdik diyecek…
Ve maalesef bu çok pahalı algı operasyonunu sorgulamadan halkın büyük bölümü alkışlayacak.
Ve aklı başında okumuş anlayan sorgulayan kesim yine fetöcü vatan haini ilan edilecek…Türkiye Cumhuriyeti Algı operasyonları ile tek bir kişinin çıkarları için günü kurtarıyor…
Halka bak uzaya astronotumuz uçuyor denirken arka planda tüm tersaneleri, hastaneleri satılmaya iflasa doğru emin adım gidiyor…
Emeklinin 10 bin lira alıp açlık sınır altında hayatta kalma savaşı verdiği bir ülkede Amerika’ya show yapmak için 55 milyon dolar ödeyip turist göndermenin neresi ile gurur duyacağım?
Özet budur….
4 notes · View notes
61oflu2 · 2 years
Text
Suriye'liler için şimdiye kadar 144.8 milyar dolar harcama yapılmış.
Bu parayla Türkiye yeniden inşa edilirdi.
Ama,Akp iktidarı Sığınmacıları göndermemekle kararlı,hatta gelenleri de engellemiyor.
Türk devleti hızla fakirleşiyor,sığınmacıların yükü Türk milletinin omuzunda iyice ağırlık yapmaya başladı.
Suriye'liler adeta kedi gibi doğuruyor,çocuk arabası Suriye'li simgesi haline geldi.
Bunlar yetmedi,iki milyona yakın Afrikalı da ülkemize geldi.
Afganlılar,Pakistanlılar da akın akın geldi.
Türkiye nereye gidiyor?
Artık sokaklar güvenli değil,evlerimizde bile güvende olamayacağız.
İktidar destekliyor,muhalefet oralı bile değil.
Türk milleti sosyal medya'da tepkisini göstermeli,desteklediği partisini ikaz etmeli,sıkıştırmalı.
Yoksa,yarın Türkiye ,filistin gibi,Afganistan gibi,Irak gibi olacaktır.
SES VER TÜRKİYE! 🇹🇷🇹🇷🇹🇷
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR. #61oflu2
#sığınmacılar #kaçaklar #Suriyeliler
#Türkiye #Türklerindir #Türk vatanı
#suriyeliler #çocuk arabası
10 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 month
Text
AKP yeni Anayasa için ,
Anayasanın değiştirilemez,değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddesi için gündem yaratmaya çalışıyor.
NEDENİ !
Bir kez daha Cumhurbaşkanı adayı olamayacak olan Erdoğan'ı ölene kadar CUMHURBAŞKANI olarak ,tıpkı RUSYA'DA yapılan değişiklik gibi CUMHURBAŞKANLIĞI makamında tutmak .
▪︎▪︎
Rusya Devlet Başkanı Putin, 2036'ya kadar görevde kalmasını sağlayan yasayı onayladı.--
05/04/2021 'de bu kanunu çıkarttılar.
Bu arada TÜRKİYELİLİK ,YEREL HALK söylemleri bize gösteriyor ki : Türk Cumhuriyetini fiili REFERANDUM süreçleri ile ortadan kaldırmış yerine TÜRKİYE ya da Yeni Türkiye dedikleri bir devlet kurmaya çalışılıyor. Bu son hamle ile bunu başarmaya çalışacaklar.
Bu arada KÜRTÇÜLERE ,Federatif bir yapı verilebilir.
Çünkü,bu konuda , KÜRDİSTAN'IN sahibi var diyen Hüdapar'ı yabana atmayın. Hatta ,bölgesel olarak belirlenecek bölgelerde ŞERİAT ilanına kadar gidebilirler. Bunun emareleri var. Cumhuriyeti delik deşik ettiklerini düşünüyorlar .
Bahçeli'den Erdoğan'a: " Yeni yüzyılın kurtarıcı lideri olarak sizi görmek istiyoruz." demesi neleri barındırıyor ?
Kurtarılacak bir devlet var demektir. O halde kimse Türkiye Cumhuriyeti 'ne ne oldu ? Diye sormuyor.
Bahçeli, göklere sesleniyor. Hiçbirisi kurtarıcı değildir. İkinci Atatürk sürecine yanlışla oynanmaz.
Yine Bahçeli 28 Mayıs seçimlerinden sonra
"Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez." ifadelerini kullandı.
Kısaca ne değişecektir?
Türk Devletimizi el birliğiyle nereye götürüyorlar ? Anlamamak için ZIR CAHİL olmak gerek.
İNŞALLAH TÜRKİYE DEĞİŞMEZ derken, bu bir değişim değil yıkılmadır.
Yerel Halk tabirini siyasetçiler boşuna kullanmamaktadır. Hepiniz uykudan uyanın.
#türkiye
2 notes · View notes
mansetmalatya · 1 year
Text
Devlet Nedir, Hükümet Nedir! Yenilir mi? İçilir mi?
Tumblr media
En basit tanımıyla “Devlet, toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.” Peki, acaba bu tanım Türkiye’de değişir mi? Hayır. Türkiye üniter bir devlettir. Yani içerisinde federasyon gibi yapılar yoktur ve tüm vatandaşlar kanunlar önünde eşittir. TBMM yetkisi her yerde geçerlidir. Peki, hükümet nedir? En basit tanımıyla gidersek “devletin organlarını ve düzenini sağlaması için seçimle gelen insanlar grubudur”. Devletin bürokratları memurları işleyişleri vardır. Hükümet sadece bunu organize etmekle görevli kişilerdir. Devlet bakidir hükümetler geçicidir. Peki, bu tanımlar neden önemli? Tarih boyunca 16 büyük devlet kuran Türklerdir. Bu devletleri idare edenler geçip gitmiş tarihin sayfalarında belki yok olmuştur. Ancak devlet tarihten silinmemiştir. Demek ki padişahlar saltanatlar bitse bile devlet bitmemiştir, bitmeyecektir. Son 21 yılda AKP’nin tek başına iktidarda olması devlet ile hükümet kavramlarının iç içe geçmesi sonucunda insanlar bu kavramları birbirine karıştırmıştır. Uzun süren tek parti iktidarlarının tamamında hükümet devlet sanki bir bütün ve hükümet giderse seçilenler giderse devlette yok olur düşüncesi hâkim olmuştur. Her seçimde önümüze getirilen “beka sorunu, biz gidersek devlet biter, biz olmazsak Türkiye olmaz,” gibi söylemler esasen bunun sonucu olmakla beraber aslında sadece propaganda ve korkutma amaçlıdır. Bu bizim toplumumuza özel bir duygu da değildir. Bunun en basit örneği Hitler Almanya’sıdır. Almanya halen mevcut ve halen dünyanın en güçlü ülkelerinden birisidir oysaki kaç defa hükümet değişti toplamda 2 dünya savaşı gördü ve her ikisinden de çok ağır hasarla çıktı. Demek ki devletin gücü hükümetin gücünden kaynaklanmamaktadır. Hükümetin görevi kabaca organize edip günün kurallarına göre politikaları, harcamaları güncellemek ve ekonomi, toplumsal refah, toplumdaki huzuru korumak ve geliştirmek adına dünyanın ve toplumun gereklerine uygun hareket etmektir. Devletin politikaları vardır örnek olarak “kalkınma planları, Silahlı kuvvetleri geliştirme planları, üretim planları vb.” hükümetlerin ise bu politikalarda öncelik belirleme veya değiştirme harcamaları düzenleme gibi yetkileri mevcuttur. Parayı devlet toplar o paranın nereye gideceğini hükümet organize eder. Harcamayı yine devlet yapar. Devletin bütçesi vardır hükümetin bütçesi yoktur. Deprem bölgelerinde hasar tespit yapan devlettir, konutları yapan ve yapacak olanda devlettir, hastanede size kan tahlili yapan, vergiyi alan, tarımsal destekleri veren, size kimlik veren, askere gönderen devlettir. Ancak deprem konutlarını para alarak ya da ücretsiz yapmak hükümetin seçimidir. Aslında bu kararı sizin adınıza oy verdiğiniz hükümet verir, sizin şehir merkezinde aldığınız evi dağın başına hem de sizden üste para alarak yapacağını söyleyen hükümet bunu yapacak olan ve size teslim edecek olan devlettir. Mevcut hükümet gitse bile konutlar devlet tarafından yapılacağından esasen mağduriyet yaşanmayacaktı tıpkı yeni gelenin de “bu konutları yapmıyorum kardeşim” deme şansı olmadığı gibi. Özetle biz devleti değil, konutları yapacak olanı değil, konutların hangi şartlarda depremzedelere dağıtılacağını belirleyene oy verdik. Öyle ya da böyle bir seçim süreci bitti. Biz devlete değil hükümete oy verdik. Son olarak Atatürk’ün söylediği bu söz aslında tüm konuştuklarımızı özetler niteliktedir. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Read the full article
2 notes · View notes