Tumgik
#taziye yemeği
gazete71 · 9 months
Text
Kırıkkale'nin Ahılı köyünde taziye yemeği uygulaması sona erdi
Kırıkkale’nin Ahılı Köyü’nde son yıllarda büyük eleştirilere yol açan cenaze yemeği kaldırıldı. Alınan karar köyde afişle duyuruldu. Son yıllarda büyük eleştirilere yol açan cenaze yemeği uygulaması yurdun birçok yerinde teker teker kaldırılıyor. Kırıkkale’nin Ahılı köyünde de alınan kararla cenaze yemeği kaldırıldı. Ahılı Köyü muhtarlığı cami cemaati sosyal medya temsilcileri ve köylüler…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
Tâziye Yemeği
Rivayet edildiğine göre Cafer bin ebi Talib (radıyallâhu anh)'ın ölüm haberi gelince, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cafer'in ailesi cenaze defin işleriyle meşgul oldukları için yemek yapmaya fırsat bulamadılar. Siz onlara yemek götürün.'' (Ebu Talib El-Mekki, Kutü’l-Kulub; c:4 s:202)
Taziyede ölünün ailesinin yemek verip millete ziyafet çekmesi, bid'attir. O yemekten yemek, mekruhtur. Sünnet olan; eş - dost, akrabanın ölünün ailesine yemek getirmesidir.
قال ابن الهمام الحنفي: " وَيُكْرَهُ اتِّخَاذُ الضِّيَافَةِ مِنْ الطَّعَامِ مِنْ أَهْلِ الْمَيِّتِ ؛ لِأَنَّهُ شُرِعَ فِي السُّرُورِ لَا فِي الشُّرُورِ، وَهِيَ بِدْعَةٌ مُسْتَقْبَحَةٌ ". انتهى من "فتح القدير" (2/142).
Cenaze evinde cenaze sahiplerinin yemek ziyafeti ver­meleri mekruhtur. Çünkü bu tür ziyafetler sevinç halinde verilirler. İçinde bulundukları durum ise musibet halidir. BU, ÇİRKİN BİR BİD'ATTİR. (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir; 2/142)
TAZİYENİN MAKSADI Taziye; teselli etmek, acısını paylaşmak gibi manalara gelir. Taziyenin 2 mühim maksadı vardır: 1- Taziyeye gelenlerin, ölünün ailesini bu acılı günde yalnız bırakmayarak teselli etmesi, sabrı tavsiye ederek manevi destek olmasıdır.
2- Gelenlere ölümü hatırlatması ve tefekküre sevk edip kalpleri yumuşatarak dünyadan sıyırıp ahirete yöneltmesidir.
Halbuki bugün yapılan taziye merasimlerindeki ziyafetler, taziyenin asıl maksadının dışında, sünnete uygun olmayan işlerdir. Bundan dolayı taziye yerleri; insanların gelip yemeğini yediği, çayını içtiği, dedikodu ve boş muhabbetlerin havada uçuştuğu laklakhaneler haline geliyor. Ancak uzaktan gelen misafirler varsa, onlar tabi ki aç bırakılmaz, onlarla oturup hal-i hazırda olan yemeği yemede de bir beis yoktur.
Bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, III, 148).
Tumblr media
22 notes · View notes
pazaryerigundem · 21 days
Text
Yenişehir Alaylı’da cenaze yemeği âdeti kaldırıldı
https://pazaryerigundem.com/haber/186946/yenisehir-alaylida-cenaze-yemegi-adeti-kaldirildi/
Yenişehir Alaylı’da cenaze yemeği âdeti kaldırıldı
Tumblr media
Cenaze evine taziyeye gelenlere aile tarafından yemek ikram edilmesi âdeti, 9 üyeden oluşan Köy İhtiyar Heyeti’nin oybirliğiyle aldığı kararla sona erdirildi.
Gürhan ADANA / BURSA (İGFA) –Bursa’nın Yenişehir Alaylı Köyü’nde vefat eden kişinin ailesi tarafından düzenlenen cenaze yemeği Muhtarlık tarafından kaldırıldı. Cenaze evine taziyeye gelenlere aile tarafından yemek ikram edilmesi âdeti, 9 üyeden oluşan Köy İhtiyar Heyeti’nin oybirliğiyle aldığı karar doğrultusunda kaldırıldı.
Köy Muhtarı Kadir Çevik, “Bir yakınını kaybetmenin üzüntüsünü yaşayan cenaze sahiplerinin taziye için gelenlere yemek hazırlayıp sunması maliyet bakımından ilave bir yük, telaş ve sıkıntıya sebep olduğundan cenaze yemeği Köy Muhtarlığı kararıyla 30 Ağustos 2024 tarihinden itibaren kaldırılmıştır” dedi.
Tumblr media
İsteyenlerin yine ikramda bulunabileceğini belirten Köy Muhtarı Kadir Çevik, “Bu âdet hem maliyetli hem cenaze sahibi aileye külfet getiriyor. Köy halkımız bu kararın alınmasını bekliyormuş. Herkes bu karardan son derece memnun olduğunu bizlere iletiyor” diye konuştu.
Cenaze sahiplerinin, cenaze yemeği için yaklaşık 20-25 bin lira harcama yaptığına dikkat çeken Muhtar Çevik, “Geçen haftalarda cenazesi olan bir aile başsağlığına gelenlere ikram edeceği yemek için tam 27 bin lira harcama yaptı. Cenaze yemeği maliyetleri her geçen gün artıyor” dedi.
Bu uygulamanın yıllardır devam ettiğini hatırlatan Muhtar Çevik sözlerini şöyle tamamladı: “Bu âdet önce yakınlara cenaze evinde yemek ikramıyla başlamış. Sonrasında köy kahvesine taşınmış ve ardından herkese yemek ikramıyla genişlemiş. Cenaze evine aslında yemek götürülmesi gerekirken yıllarca cenaze evinde yemek verilmiş. Buna bir dur demek gerekiyordu. Biz de dur dedik.”
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
otekivegan · 1 year
Text
Bir şeyin öldüğünü nasıl anlarsınız?
Onun gittiğinde mi?
Ulaşamadığınızda mı?
Göremediğinde mi? Artık seninle ilgilenmediğinde mi?
Önemsenmediğini hissettiğinde mi?
Kaçtığında mı?
Tattığında mı?
İçini acılar kapladığında mı?
Dokunduğunda soğuk olduğunda mı?
Üzerinde bir ağırlık olduğunu hissettiğinde mi?
Her şarkıda, her türkü de onu hissettiğinde mi? Onu ilk gördüğün günde mi?
Onu son gördüğün anda mı?
Bu soruları kendimize o kadar çok soruyoruz ki cevaplarını bulsak da bulamasak da hayat kaldığı yerden devam ediyor. Ve bir gün geriye dönüp baktığımızda kimimiz bunları yaşamamızın bir sebebi oluğuna, kimimiz hayatın bize yeni bir şey öğrettiğine kimimizde kaderimiz olduğuna inanıyor.
Hayatta her şeyin bir sonu vardır. Duygularında, yaşamında, acılarında…
Bazen sonun geldiğini göremiyor, anlayamıyoruz ama her şey bir gün son buluyor. Yok oluyor,
Bir şeyin öldüğünü gerçekten nasıl anlarız?
Yukarıdaki soruları cevaplamak bunun için yeterli değil biliyorum. Sizin de sorularınız var mutlaka.
Yaşadığımız bazı duygular gerçek ölüm gibi çepeçevre sarıyor bazen bütün benliğimizi. İlla bedenin toprağa gömülmesine gerek yok. Ya senin içinde birileri ölüyor, ya sen onun içinde.
Sevdiğimiz biriyle aramızdaki bağın kopuşu, onun uzaklaşması, artık bizi önemsememesi, ona dokunduğunda soğukluğu hissetmek bazen ölüm gibi geliyor değil mi?
Bu terk edişleri, topraksız ölümleri kabul etmek ve hayatımızın bir bölümünü bu duygu ile yaşamayı kabullenmesi oldukça zor değil mi?
Ya ölüm? Bedenin toprakla buluştuğu, canın yok olduğu ölüm?
Ne kadar ağır değil mi?
Biz insanlar ölümü bildiğimizi iddia ederiz. Bilir miyiz peki?
Mesela *tattığımızda* ölümü anlayabilir miyiz? Evet. Çünkü bizim geleneklerimizde ölünün arkasından taziye yemeği verilir. Bir parça alarak, tadarak ölümü anlayabiliriz insanlar için.
Bir insan için her türlü anlarız gerçek ölümü. Ya topraksız ölümleri?
Anlayabilir miyiz?
Ya da gerçekten ölüm gibi gelir mi çoğu zaman bize.
Topraksız ölümleri, duygularımızın ölümlerini sormuştum size sanırım hisleriniz buna cevap verdi.
Peki ya ölen şey, bir insan ya da duygu değilse. Bir hayvansa mesela? İnsan bir şeyin öldüğünü anlayabilir mi? Asıl size bunu sormak istiyorum.
Mesela *tadarak* bir şeyin öldüğünü anlayabilir miyiz? Bir hayvanın?
Anlayamadık. İşte o yüzden soframıza sürekli bir hayvanın parçası geliyor. Anlayamayalım diye farklı isimleri var. Kimine sucuk diyoruz, kimine köfte, kimine kokoreç…
*Onu ilk gördüğünde* bir şeyin öldüğünü anlar mısınız? Diye sormuştum? Siz de cevapladınız sanırım kendiniz için bunu. Peki ya size bir ineği, bir koyunu, bir tavuğu, sığırı, hindiyi, danayı, boğayı vs. ilk gördüğünüzde öldüğünü anlar mıydınız diye sorsam. Ya da bir kuzuyu sevdiğinizde, küçük bir civcive dokunduğunuzda onun bir gün öldürülüp tabağınıza geleceğini ilk gördüğünüz anda biliyor ama kabul etmiyorsunuz desem.
“Dokunduğunda soğuk olduğunu hissettiğin an anlar mısınız” diye sormuştum. Soğuk hava depolarında bekleyen üstü streçe sarılmış 4 derece soğukta bekleyen yarım kilo kıymaya dokunduğun an ölümü anlayabiliyor musun mesela?
“Üzerinde bir ağırlık olduğunu hissettiğin an anlar mısınız?” diye sormuştum. Kaz tüyü montundan mesela, deri ceketinden. Üstüne tıpa tıp uyan yün kazağının ağırlığından mesela?
“Her şarkıda, her türküde onu hissettiğinde mi bir şeyin öldüğünü anlarsın” diye sormuştum. Mesela ceylan derisinden bendir çalarken de hissedebiliyor musun? Dana derisinden yapılmış bir davul sesi duyduğunda?
“Göremediğinde mi?” diye sormuştum. Mesela tatile gittiğinde nefes nefese kalmış atlı faytonu aynı yerinde göremediğinde? At yarışı izlerken üzerine kumar oynanan atın o gün piste çıkmadığında mı? Köyüne gittiğinde sütünü içtiğin ineğin artık olmadığında mı?
Bir şeyin öldüğünü anlamak zor olabilir. Hislerimiz, duygularımız, mantığımız bunu bir gün mutlaka bize gösterecektir.
Bir insanında öldüğünü anlamak da zor olabilir. Eğer bu ki��i yüreğinde öldüyse, ya da sen birinin yüreğinde ölmüşsen zaman sana bu topraksız ölümü gösterecektir.
Bir insanın ölümünü anlamak kolay. Kabul edemesek bile, aramızdan ayrılalı yıllar olsa bile kolay.
Oysa bir hayvanın öldüğünü anlamak ya da anlatabilmek kolay değil. En kolayı olmasına rağmen kolay değil.
Bir buzağıyı, bir sığırı, tavuğu, balığı, keçiyi, kazı, ördeği, mandayı, koyunu ilk gördüğünüz gün o zaten ölmüştür. Sofralarımıza yemek diye görüp onun bir canlı olduğunu anlamamışızdır.
Bir vaşak, vizon, leopar, tavşan, kanguru, samur, fok, kurt ve samuru kendi gözlerinizle değil belgeselde görseniz bile o zaten ölmüştür. Ya üstümüzde taşımaya başlamışızdır onları, ya çanta ya da…
Bir hayvanı ilk ya da son görüşünüz olması önemli değil. Bizim dünyamızda yaşayan hayvanların birçoğu bizim damak tadımız için, bizim kıyafetlerimiz, müzik aletlerimiz, süs eşyalarımız ve diğer kişisel arzularımız yüzünden her gün binlercesi can çekişerek ölüyor.
Sahi siz bir şeyin öldüğünü nasıl anlarsınız?
Bir hayvanın mesela?
0 notes
antalyamemurlarcom · 2 years
Text
Maltepe Belediyesi’nden gıda yardımı
Tumblr media
Maltepe Belediyesi, 2022 senesinde 12 bin 701 haneye gıda yardımı ulaştırıldı. Deprem sonrası ilçeye gelen afetzedelerle dayanışma içerisinde olan belediye ekipleri, 109 bin 416 sıcak yemek ikramı yaptı. Maltepe Belediyesi, 2022 yılında 12 bin 701 haneye gıda yardımı gerçekleştirdi. Deprem sonrası ilçeye gelen afetzedelerle dayanışmayı büyüten belediye ekipleri tarafından, 109 bin 416 sıcak yemek ikramı yapıldı. Maltepe Belediyesi Sosyal Destek Hizmetleri Müdürlüğü, 2022 senesinden beri çalışmaları devam eden 2022 yılında 12 bin 701 haneye gıda kolisi gönderen belediye ekipleri, 109 bin 416 öğün sıcak yemek dağıtımı gerçekleştirdi. 159 BİN KİŞİYE İFTAR YEMEĞİ Çalışmalar kapsamında ihtiyaç sahibi olan 202 aile, halk kart desteğinden faydalandı, doğal afetlere maruz kalan 27 afetzede, 9 asker ailesi olmak üzere 238 kişi nakdi destekten yararlandı. Bin 166 cenaze sahibine, taziye için 108 bin 719 pide ve ayran dağıltıldı ve 902 haneye taziye ziyaretinde bulunuldu. 295 vatandaşa medikal malzeme, bin 163 ihtiyaç sahibine kıyafet, 103 vatandaşa eşya verildi. 254 vatandaşın kuaförlük hizmetinden faydalandığı 2022 senesinde, 100 yere yılbaşı paketi, 20 bin kişiye taze sıkılmış portakal suyu, 51 bin kişiye çorba, 2 bin 335 haneye konserve kavurma, Muharrem ayı, Kurban Bayramı ve Ramazan Bayramı’nda 159 bin kişiye iftar emeği ve ikramlık, bin kişiye kuşbaşı et, 21 bin kişiye dondurma, 11 bin 188 vatandaşa çikolata, 7 bin 85 vatandaşa sıcak kahve ikram edildi. Ayrıca bin 500 öğrenciye okul çantası ve kırtasiye malzemesi verildi. Read the full article
0 notes
korkutkalkan · 2 years
Text
Aksaray Valiliği: "Taziye yemeği" uygulaması kaldırıldı
Aksaray Valiliği: “Taziye yemeği” uygulaması kaldırıldı
Aksaray Valiliği, kent genelinde taziye yemeği uygulamasının sonlandırıldığını duyurdu. Daha önce Batman ve Diyarbakır’da da aynı sebepler nedeniyle taziye yemeği uygulaması kaldırılmıştı. Valilikten yapılan yazılı açıklamada, İslam’da vefat eden bir yakına karşı en büyük sorumluluğun, geciktirmeden cenaze namazını kılıp, onu defnetmek olduğu belirtildi. Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Cenaze…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
olmakihtimali · 6 years
Text
Evlilikte kıstaslarımız nelerdir? Karşımızdaki kişide aradığımız özellikler mesela? Üniversite mezunu, işi ve düzenli maaşı olan, tercihen askerliğini yapmış, soyu sopu belli, anası babası edepli, ilk görüşte etkileyecek kadar voltajı yüksek, sigara da dâhil bir bağımlılığı olmayan, boyu boyuma, huyu huyuma yakışan bir delikanlı mı? Yani kulağa hoş gelmiyor değil tabi ama bir lokantada yemek sipariş vermeye benzemiyor mu halimiz? Bir erkeğin gözünden bakacak olursak da yetiştiği çevreye ve muhite göre birkaç özellik hariç, üç aşağı beş yukarı aynı taleplerle çalıyorlar el evinin kapısını. Güzellik aranıyor mesela, kibarlığı, diploması aranıyor.
GDO dediğimiz zehir keşke sadece besinlerimizde olsa demek geliyor içimden bazen. Şu hayatta genetiği ile oynanmamış ne kadar az şeyimiz kaldı. Nitekim, mısırın, unun, şekerin zararı ortada ya da arandığında organik olanı bulunabiliyor. Ama beyinlerimizin, algılarımızın, kavramlarımızın, duygularımızın organik olanını nerede bulacağız?
Bu yazımda elbette ki gençlere evlilikte aranılacak özelliklerden bahsetmeyeceğim. Yolda kalan birinin yıldızlara bakarak yolunu bulması gibi ilk çağlara, her insanın birer yıldız olduğu, her adımın ve her nefesin organik olduğu en güzel günlere çevirelim bakışlarımızı…
Medine mescidinde bir direğe yaslanmış ve etrafındaki halkaya hadis talim ettiren bir âlim. İsmi; Said ibni Müseyyeb (rahmetullahi aleyh). Tabiin neslinin ilim yönünden ilk onuna girebilecek düzeyde bir âlim. Hakkında, helal ve haramı en iyi bilen kişi, âlimlerin âlimi, fakihlerin fakihi gibi cümleler söylenmiş.
Talebelerinden bir tanesi birkaç gün ilim halkasını aksatıyor. Geldiği gün Said ibni Müseyyeb nedenini soruyor, talebesi de eşinin vefat ettiğini, defin ve taziye ile meşgul olduğunu söylüyor. Said ibni Müseyyeb ona, ilim talebesi iken bekâr kalmanın zor olacağını, dersleri ile iştigal ederken hanımının evi çekip çevirmesinin iyi olacağını söylüyor ve yeniden evlenmek isteyip istemediğini soruyor. Talebesi ise çok fakir olduğunu ve iki dinardan başka verecek bir şeyi olmadığını söylüyor. Bu sefer hocası evine gitmesini ve bu şartları kabul edecek bir hanımı ona bulacağını söylüyor.
Talebesi sevinçle evine gidiyor. Akşama kadar dersiyle meşgul oluyor. Akşam namazını kıldıktan sonra evinin kapısı çalınıyor. “Kim o?” diye seslendiğinde “Ben Said!” diyor biri. Talebe diyor ki; “Hangi Said diye düşündüm. Gelenin hocam olabileceği aklıma gelmedi. Çünkü onun kırk yıldır evi ile mescit dışında başka bir yere gittiği görülmemiştir.”
Kapıyı açtım. Karşımda hocam duruyordu. Arkasında da bir kız vardı. Örtüsünden dolayı hiçbir yeri görünmüyordu. Kapının önünde nikâhımızı kıydı ve dönüp gitti. Kapıyı kapatıp döndüm, kızı içeri buyur ettim. Annemi çağırdım. Onunla ilgilendik. Bir miktar oturup sohbet ettikten sonra öğrendik ki; bu kız, hocam Said ibni Müseyyeb’in kızıymış.
İffeti, örtüsü, edebi, itaatkârlığı ile bir gecede sahih nikâhla kocasına teslim edilen kız. Askerlik şartı aramayan, diplomasını sormayan, boyunu, yakışıklılığını bile bilmeden evlenen kız. Mobilyacılardan, züccaciyecilerden, çarşılardan, el âlemin sözlerinden geçmeden, babasının evinden kocasının evine giden kız. Gittiği yerde güzelliği sorulmayan, dantel takımları, salon takımları, çeyizindeki yemek takımlarının değerli sayılmadığı kız. Sadece kadın olarak, edebi ve ahlakı ile değer gören kız.
Birkaç gün geçiyor. Bir gün sabah talebe kalkıyor ve hazırlanmaya başlıyor. Eşi nereye gittiğini soruyor. Talebe de “ Baban Said’in ders halkasına gideceğim.” diye cevap veriyor. Kız, eşine bakıp diyor ki; “Otur! Babamda ne kadar ilim varsa ben sana onu veririm.”
Demek ki, bir günde yaptığı derslerin yoğunluğundan evi ile mescit dışında bir yere gitmeyen Said ibni Müseyyeb, evine geldiğinde “Hanım kafam ses götürmüyor, uyut şu çocukları!” dememiş. Gündüzleri her biri kendisi kadar alim olacak talebeler yetiştirmiş, akşam evine dönünce aynı eğitimi kızına da vermiş.
Demek ki, kızı da akşama kadar evlerinin yemeği, temizliği, misafiri ile meşgul olduğu halde babasına “Bugün çok yoruldum baba, dersi erteleyelim.” dememiş. Gündüzleri bir kızın yapması gereken her işi yapıp akşam da babasının önüne talebe olarak oturmuş. Bu talebelik, hafızlık tekrarı düzeyinde olan bir talebelik de değil. Tabiin neslinin ilk onuna girebilecek düzeyde bir ilim esasen.
Evet, bir çıtadan bahsediyoruz. Bu elbette ki, ilk başta Rabb’imizin o insanlara verdiği berekettir. Ama ardından da insanların himmeti sebebiyledir. Medine mescidinin alimi olduğu kadar evinin de alimi olabilmek bir çıtadır. Babasına saygıda kusur etmediği gibi, eşine, babasındaki ilimleri verebilecek kadar alime olabilmek de bir çıtadır.
Bizim değerimizi artıracak şey bir A4 kâğıdına yazılmış fakültenin adı değildir. İlk nesilde olduğu gibi, halen ve kıyamete kadar da Ümmet-i Muhammed’in geçer akçesi, “tevazu katan ilim”dir.
Bizi mağazaların önündeki kuyruklardan, emek ve para harcanarak yapılan ama kullanılmayan çeyizlerden, insanların sözlerine ve gözlerine verdiğimiz önemlerden, milyarlar harcanarak yapılan ama mutluluğun sağlanmadığı düğünlerden, gençlere eşlerinden önce değen bütün gözlerden kurtaracak olan değerin adı; “İLİM”dir!
Kadınlarımız evlerinde oturur, evet. Ama dizileri takip etsinler diye değil, birbirleriyle kaç çocuk düşündüklerini konuşsunlar diye değil, ilim sahibi olsunlar, tedrisat ile meşgul olsunlar, genetiğiyle oynanmamış çocuklar yetiştirsinler diye evlerinde otururlar.
Erkeklerimiz okurlar, çalışırlar, elbette ki evlenecekleri kızların gözlerine hitap etmesini talep edebilirler ama asıl aranılması gereken şey ilimdir. Çünkü ilim her şeyden önce kişinin kendini, haddini, edebini bilmesidir.
Birbirimize ev tarif etmenin de kolayı var artık, konum atıyoruz. Bizim gerçek konumumuzun, halısı ve duvarı olmayan Medine mescidi olduğu gün, ayağımıza bağlı olan taşlardan kurtulmuş olacağız.
BÜŞRA ELVAN
50 notes · View notes
chekoderler · 6 years
Text
Halep Ezmesi..
Yanılmışım, hayat çok uzun…
Garip bir durum mu var, sanmıyorum. Her zamanki Ortadoğu işte, bir yerlerde patlayan canlı cansız bombalar, geride bıraktığı onlarca parçalanmış insan bedeni, darmadağın olmuş yoksul bir pazaryeri.
Ölü sayısı 68, yazıyla altmış sekiz. Üç gün önceki patlamada 43’tü. Ölüm gerçekten sıradan ve normal bir şeydi de acaba biz mi abarttık onu ve olağanüstü bir hale getirdik. Ölüyor işte insanlar, bolca hem de. Halep’te öğlen patlayan bomba, aynı saatlerde Sidney’de akşam yemeği için restoranlarda toplaşan Avusturalya ahalisinde aynı etkiyi yapmamış gibi duruyor zaten. Toronto’da işe gitmek için koşuşturan Kanada halkının henüz haberi bile yok. Birazdan haberleri olacak ama çoğu okumaya bile değer bulmayacak bu ‘olağan’ patlamayı. Halep’e en yakın şehir Hatay. Biraz dikkat kesilseler patlamayı kendi kulaklarıyla duyacak kadar yakınlar Hataylılar Halep’e.
Hatay’ın mezeleri ünlüdür, sofraları zengin. Kadim bir coğrafyanın birikmiş bütün kültürlerinden nasiplendiği için Hatay mutfağında yok yoktur. Arap, Ermeni, Süryani, Türkmen, Kürt, Türk, Fars, Rum ne yemiş içmişse tarih boyunca, Hataylılar hepsini not etmişler bir gün lazım olur diye. Her gün lazım olmuş tabi. Hatay’a yolu düşenler bu enfes tatları denemeden ayrılmışsa kentten, çok şey kaybetmiş sayılır.
68 kayıp.
Hatay Araplarının en iyi yaptığı yemek belki de gerçek bir sanat eseri diyebileceğimiz Arap kebabıdır. Eski Çarşı’da salaş bir esnaf lokantasında yemelisiniz kebabı. Hamdullah usta tam da romanlarda geçen naif esnaf tiplemesinin canlı hali adeta. Adı sanı iyice duyulunca turistler de rağbet etmeye başlamış Hamdullah ustaya. Bu durum ustamızı hafiften tedirgin etmiş olsa gerek ki, dükkâna çeki düzen verme adına 4-5 tane plastik saksı ağacı alıp yerleştirmiş mekânın sağına soluna. Bu aklı da karşıdaki berber Sadrettin vermiş kendisine. “Abi sen de konsepti biraz değiştir, turist akmaya başladı sokağa, her esnaf biraz çekidüzen verse dükkânına, turistik bir caddeye dönüşürüz imanıma” demiş. Kafasına yatmış Hamdullah Usta’nın. Plastik ağaçlar bu çerçevede intikal etmişler. Yemekler hep aynı ama artık daha yeşillik bir ortamda ve orman ambiyansı eşliğinde yiyebiliyorsunuz. Yalnız ağaçların plastikliği fazla sırıtıyor, bildiğiniz ucuz naylon. İyice de tozlandıkları için hedeflediği ambiyansı tersine çevirmiş ama olsun, yemekler harika halen.
68 ölü can.
Lokantada bir tek garson var. Toplam 7 masaya yetişmekte zorlanmıyor. Hamdullah Usta’nın yeğeniymiş. Çocukluğundan beri, tam 19 yıldır burada garsonluk yapıyormuş. Adı Bereket. Bereket’in iki çocuğu var, karısı geçen yıl trafik kazasında ölmüş. Trafik kazası dediysek öyle aşırı hız yapan arabasıyla takla makla atmamış. Caddede halk otobüsü çarpmış, oracıkta canını teslim etmiş kadıncağız. Bildiğin fukara işi bir trafik kazası ve fakir bir ölüm. İşine ve ustasına çok bağlı. Şevkle yapıyor görevini Bereket. Müşterilerin gözlerinde bir damlacık memnuniyet okuyabilmek için, sanat icra eder gibi estetik bir maharetle sunuyor yemekleri. Her şey çok güzel ama özellikle etler bir harika.
68 parçalanmış beden.
Fiyatlar sizi şaşırtacak kadar ucuz. Üç kişi yedik içtik tatlısı, tuzlusu derken bir hesap geldi neredeyse itiraz edecektik hesaba, azdır diye. Beni en çok da şaşırtan Hamdullah ustanın sakinliği oldu. Dükkân ne kadar kalabalık olursa olsun O hiç istifini bozmadan, yüzündeki ifadeyi bir milim değiştirmeden usulca siparişleri tabaklara doldurup Bereket’e uzatıyor tezgâhın arkasından. Bir haftada üç defa gittim Hamdullah ustaya, bu sahneler azıcık dahi olsa hiç değişmedi.
Hamdullah usta aslen Halepli. Dedesi Hatay’a yerleşmiş, 60 yıldan fazladır Hatay’dalar. Dededen babadan lokantacı esnafı olarak tanınırlar Hatay’da. Tarihi Halep çarşısında kumaşçı dükkanları var amcalarının. Savaştan önce çok sık gider gelirlermiş birbirlerine. Savaş başlayınca Halep’teki akrabaların hepsi diğer birçokları gibi Hatay’a kaçmışlar. Hamdullah ustanın iki katlı evinin bahçesine bir çadır kurmuş, toplam 48 nüfus bir evde yaşamaya başlamışlar. Hamdullah usta bu durumdan dolayı evin alt katındaki kiracıdan rica minnet evi boşaltmasını istedikten sonra biraz daha rahat etmişler. Hiç evlenmemiş usta. Çocukken babasıyla birlikte Halep’e ziyaretlerinde tanıyıp deliler gibi âşık olduğu teyzesinin kızı Rukiye 16’sında evlendirilince hayata küsmüş. Sevmemiş bir daha kimseyi. Rukiye iki çocuğu, kocasıyla birlikte ustanın alt katındaki evde bir odada kalıyor. Onunla karşılaşmamak için her sabah neredeyse koşarak çıkıyor evden usta. Rukiye de unutmamış unutmasına da yapacak bir şey yok artık. Halen çok güzel, bakmaya kıyamıyor, görmeye doyamıyor. Görme dediysek de kaç günde bir tesadüfen karşılaşmalar esnasındaki bir saniyecik bakışmalardan başka bir şey değil zaten. ‘Hadi!’ dese birlikte her şeyi bırakıp kaçacaklarmış gibi ve sanki bunu birlikte planlamışlar da herkesten saklıyorlarmış gibi tedirginmiş usta.
68 ölü ulan!
Eve herkes uyuduktan sonra sessizce girip usulca yatağa uzanmak dışında evle bağını kesmiş bu yüzden. Olur da birisi ustanın bunları içinden geçirdiğini anlar diye ödü kopuyormuş. Yıllar sonra yeniden alazlanan Rukiye aşkının alevleri dışarıdan fark edilir korkusuyla Bereket’le olan s��nırlı konuşmalarını bile sıfıra indirmiş.
Fark edilmesin, ama bir alt kattaki oda, bir kaç saniyelik bakışmalar da her gece büyüsün, o dilsiz dünyasını kaplayıp öyle uyutsun. 48 nüfuslu bu arı kovanında onun nefesinin olduğunu bilmek çile mi, mutluluk mu? Bu sorunun cevabı yokmuş işte. Gökten ne yağmışta yer kabul etmemiş misali… Bunca yıl sonra aynı çatının altındalar ya. Hal böyle olunca da ne yaparsan yap, o çatıya tünemiş umut kuşunu susturamazsın. Bu geveze kuşu gündüzleri kovalamak kolay. Ama tek başına yatağa girip de gözlerini kapattığı an gel de sustur. Uykuya dalıp kurtulmak yok. Rüyalarda daha da cüretli, daha da arsız bir kuş bu. En kötüsü de uyanıp yeni bir güne başlama mecburiyeti. Biraz daha oyalansa. Belki bu sabah da bir kaç saniye… Sakın!
Halep’te pazar yeri, tezgâhlarda sadece hüznün satılan, donup kalmış bir film sahnesi gibi. Savaş başladığından bu yana neşesi yok pazarların, rengi yok, kokusu yok. Doymak, doyurmak için bir parça yiyeceğin mecburen alınıp satıldığı yerler, ruhsuz hastane koğuşları gibi adeta. 68 parçalanmış insan bedeni. Rukiye de aralarında. İki gün önce çocukları Hatay’da bırakıp kocasıyla birlikte Halep’teki evlerinden bir miktar daha eşya almaya gelmişler. Akşam yemeği için bir şeyler almaya gitmiş pazara. Hatay’ın künefesi de ünlüdür.
“Allahu akbar” diye bağırmış kendini patlatan pazar yeri katili. Halep’te paramparça olurken Rukiye’nin bedeni, Hamdullah usta dükkânın arkasında tahta namazlıkta namazını kılıyormuş. “Allahu akbar” diye rükûya giderken göğsünde bir sızı hissetmiş, yaşlandık herhalde diye iç geçirmiş.
Künefenin özelliği peynirinden gelir. Bir de Hatay’da pişirme tekniği farklı tabi. Ama Hamdullah usta arzu eden müşteriye künefeyi yan taraftaki künefeci Cemil ustadan getirtiyor. Kendisi de iyi bir künefe ustası ama komşunun kısmetine el uzatmak olur diyerek yan tarafta künefeci açıldığından beri künefe yapmayı bırakmış dükkânda. Yok ben Hatay’ın en iyi künefesini yiyeceğim diyorsanız o halde… çarşısında meşhur Hatay Künefecisine gidip hakkıyla bir künefe yiyebilirsiniz.
Kocası ceset parçaları arasından elbise kumaşının yapıştığı bir kaç parçayı tanıyıp bulup alabilmiş Rukiye’den geri kalanları. Hamdullah usta ne cenazesine ne mezarına gitmeye dayanamamış Rukiye’nin. Definden bir gün sonra akşam dükkânın kapısını içeriden kilitleyip ecza dolabında ne hap şurup varsa hepsini içmiş. Dükkân üç gün taziye nedeniyle kapalı kaldı. Bereket işletiyor şimdilerde dükkânı. Bereket ustaya Rukiye’nin kocası Cuma garsonluk yapıyor. Rukiye’nin iki çocuğu da dükkânın temizliğiyle falan koşturuyorlar ortalıkta. Yolunuz düşerse uğrayın Bereket ustaya, yiyebilirseniz de yiyin, Arap kebabı halen çok leziz.
Ne de olsa çok kadim bir mutfağı var Halep’in.”
#SelahaddinDemirtaş #seher
4 notes · View notes
mersinyerelhaber · 3 years
Text
BÜYÜKŞEHİR YAKINDA TAZİYELERE YEMEK HİZMETİ DE SUNACAK
BÜYÜKŞEHİR YAKINDA TAZİYELERE YEMEK HİZMETİ DE SUNACAK
Mersin Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Dairesi, Toroslar ilçesi Demirtaş Mahallesi’nde bünyesine kazandırdığı pişirim fırını ile vatandaşlara taziye yemeği hizmeti sunacak. Fen İşleri Dairesi’nin tadilat çalışmalarına başladığı fırının 45 gün içerisinde tamamlanması planlanıyor. Pişirim fırınında tadilat çalışmaları başladı Aşhane’de paylaşım için pişen aşları ‘Mahalle Mutfakları’, ‘Evde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkiyehaberi · 3 years
Link
TAZİYE EVLERİ İÇİN ‘TAKİM’ HİZMETTE Batman’da taziyesi olan vatandaşların 3 günlük öğle yemeği, çay ve su ikramları ve diğer tüm ihtiyaçları Batman Belediyesi tarafından karşılanıyor.   Taziye Evlerinde Sadece Yemek...
0 notes
yenihabergazetesi · 3 years
Text
ÇERKEZKÖY BELEDİYESİ : DOĞUMDAN ÖLÜME KADAR VATANDAŞIMIZIN YANINDAYIZ
ÇERKEZKÖY BELEDİYESİ : DOĞUMDAN ÖLÜME KADAR VATANDAŞIMIZIN YANINDAYIZ
Çerkezköy halkının mutlu ve güzel günlerinde olduğu gibi hüzünlü gönlerinde de yanlarında olmaya çalıştıklarını kaydeden Belediye Başkanımız Vahap Akay, “Bugüne kadar yaklaşık bin 200 cenaze için taziye çadırı kurduk ve 119 bin 190 kişilik de taziye yemeği ikramında bulunduk” dedi. Belediye Başkanımız Vahap Akay, Çerkezköy Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
muhalifses · 3 years
Photo
Tumblr media
İBB, taziye yemeği için ihaleye çıktı
0 notes
habersunum · 5 years
Photo
Tumblr media
Erciş’te taziye yemeği yerine taziye çorbası
0 notes
haberin-varmi · 5 years
Photo
Tumblr media
Çekmeköy Dayanışma Derneği, Utkan Adıyaman'ın vefatı sonrası taziye yemeği düzenledi http://bit.ly/2E9dGDK
0 notes
ibrahimoner · 8 years
Quote
HALEP EZMESİ Yanılmışım, hayat çok uzun… Garip bir durum mu var, sanmıyorum. Her zamanki Ortadoğu işte, bir yerlerde patlayan canlı cansız bombalar, geride bıraktığı onlarca parçalanmış insan bedeni, darmadağın olmuş yoksul bir pazaryeri. Ölü sayısı 68, yazıyla altmış sekiz. Üç gün önceki patlamada 43’tü. Ölüm gerçekten sıradan ve normal bir şeydi de acaba biz mi abarttık onu ve olağanüstü bir hale getirdik. Ölüyor işte insanlar, bolca hem de. Halep’te öğlen patlayan bomba, aynı saatlerde Sidney’de akşam yemeği için restoranlarda toplaşan Avusturalya ahalisinde aynı etkiyi yapmamış gibi duruyor zaten. Toronto’da işe gitmek için koşuşturan Kanada halkının henüz haberi bile yok. Birazdan haberleri olacak ama çoğu okumaya bile değer bulmayacak bu ‘olağan’ patlamayı. Halep’e en yakın şehir Hatay. Biraz dikkat kesilseler patlamayı kendi kulaklarıyla duyacak kadar yakınlar Hataylılar Halep’e. Hatay’ın mezeleri ünlüdür, sofraları zengin. Kadim bir coğrafyanın birikmiş bütün kültürlerinden nasiplendiği için Hatay mutfağında yok yoktur. Arap, Ermeni, Süryani, Türkmen, Kürt, Türk, Fars, Rum ne yemiş içmişse tarih boyunca, Hataylılar hepsini not etmişler bir gün lazım olur diye. Her gün lazım olmuş tabi. Hatay’a yolu düşenler bu enfes tatları denemeden ayrılmışsa kentten, çok şey kaybetmiş sayılır. 68 kayıp. Hatay Araplarının en iyi yaptığı yemek belki de gerçek bir sanat eseri diyebileceğimiz Arap kebabıdır. Eski Çarşı’da salaş bir esnaf lokantasında yemelisiniz kebabı. Hamdullah usta tam da romanlarda geçen naif esnaf tiplemesinin canlı hali adeta. Adı sanı iyice duyulunca turistler de rağbet etmeye başlamış Hamdullah ustaya. Bu durum ustamızı hafiften tedirgin etmiş olsa gerek ki, dükkâna çeki düzen verme adına 4-5 tane plastik saksı ağacı alıp yerleştirmiş mekânın sağına soluna. Bu aklı da karşıdaki berber Sadrettin vermiş kendisine. “Abi sen de konsepti biraz değiştir, turist akmaya başladı sokağa, her esnaf biraz çekidüzen verse dükkânına, turistik bir caddeye dönüşürüz imanıma” demiş. Kafasına yatmış Hamdullah Usta’nın. Plastik ağaçlar bu çerçevede intikal etmişler. Yemekler hep aynı ama artık daha yeşillik bir ortamda ve orman ambiyansı eşliğinde yiyebiliyorsunuz. Yalnız ağaçların plastikliği fazla sırıtıyor, bildiğiniz ucuz naylon. İyice de tozlandıkları için hedeflediği ambiyansı tersine çevirmiş ama olsun, yemekler harika halen. 68 ölü can. Lokantada bir tek garson var. Toplam 7 masaya yetişmekte zorlanmıyor. Hamdullah Usta’nın yeğeniymiş. Çocukluğundan beri, tam 19 yıldır burada garsonluk yapıyormuş. Adı Bereket. Bereket’in iki çocuğu var, karısı geçen yıl trafik kazasında ölmüş. Trafik kazası dediysek öyle aşırı hız yapan arabasıyla takla makla atmamış. Caddede halk otobüsü çarpmış, oracıkta canını teslim etmiş kadıncağız. Bildiğin fukara işi bir trafik kazası ve fakir bir ölüm. İşine ve ustasına çok bağlı. Şevkle yapıyor görevini Bereket. Müşterilerin gözlerinde bir damlacık memnuniyet okuyabilmek için, sanat icra eder gibi estetik bir maharetle sunuyor yemekleri. Her şey çok güzel ama özellikle etler bir harika. 68 parçalanmış beden. Fiyatlar sizi şaşırtacak kadar ucuz. Üç kişi yedik içtik tatlısı, tuzlusu derken bir hesap geldi neredeyse itiraz edecektik hesaba, azdır diye. Beni en çok da şaşırtan Hamdullah ustanın sakinliği oldu. Dükkân ne kadar kalabalık olursa olsun O hiç istifini bozmadan, yüzündeki ifadeyi bir milim değiştirmeden usulca siparişleri tabaklara doldurup Bereket’e uzatıyor tezgâhın arkasından. Bir haftada üç defa gittim Hamdullah ustaya, bu sahneler azıcık dahi olsa hiç değişmedi. Hamdullah usta aslen Halepli. Dedesi Hatay’a yerleşmiş, 60 yıldan fazladır Hatay’dalar. Dededen babadan lokantacı esnafı olarak tanınırlar Hatay’da. Tarihi Halep çarşısında kumaşçı dükkanları var amcalarının. Savaştan önce çok sık gider gelirlermiş birbirlerine. Savaş başlayınca Halep’teki akrabaların hepsi diğer birçokları gibi Hatay’a kaçmışlar. Hamdullah ustanın iki katlı evinin bahçesine bir çadır kurmuş, toplam 48 nüfus bir evde yaşamaya başlamışlar. Hamdullah usta bu durumdan dolayı evin alt katındaki kiracıdan rica minnet evi boşaltmasını istedikten sonra biraz daha rahat etmişler. Hiç evlenmemiş usta. Çocukken babasıyla birlikte Halep’e ziyaretlerinde tanıyıp deliler gibi âşık olduğu teyzesinin kızı Rukiye 16’sında evlendirilince hayata küsmüş. Sevmemiş bir daha kimseyi. Rukiye iki çocuğu, kocasıyla birlikte ustanın alt katındaki evde bir odada kalıyor. Onunla karşılaşmamak için her sabah neredeyse koşarak çıkıyor evden usta. Rukiye de unutmamış unutmasına da yapacak bir şey yok artık. Halen çok güzel, bakmaya kıyamıyor, görmeye doyamıyor. Görme dediysek de kaç günde bir tesadüfen karşılaşmalar esnasındaki bir saniyecik bakışmalardan başka bir şey değil zaten. ‘Hadi!’ dese birlikte her şeyi bırakıp kaçacaklarmış gibi ve sanki bunu birlikte planlamışlar da herkesten saklıyorlarmış gibi tedirginmiş usta. 68 ölü ulan! Eve herkes uyuduktan sonra sessizce girip usulca yatağa uzanmak dışında evle bağını kesmiş bu yüzden. Olur da birisi ustanın bunları içinden geçirdiğini anlar diye ödü kopuyormuş. Yıllar sonra yeniden alazlanan Rukiye aşkının alevleri dışarıdan fark edilir korkusuyla Bereket’le olan sınırlı konuşmalarını bile sıfıra indirmiş. Fark edilmesin, ama bir alt kattaki oda, bir kaç saniyelik bakışmalar da her gece büyüsün, o dilsiz dünyasını kaplayıp öyle uyutsun. 48 nüfuslu bu arı kovanında onun nefesinin olduğunu bilmek çile mi, mutluluk mu? Bu sorunun cevabı yokmuş işte. Gökten ne yağmışta yer kabul etmemiş misali… Bunca yıl sonra aynı çatının altındalar ya. Hal böyle olunca da ne yaparsan yap, o çatıya tünemiş umut kuşunu susturamazsın. Bu geveze kuşu gündüzleri kovalamak kolay. Ama tek başına yatağa girip de gözlerini kapattığı an gel de sustur. Uykuya dalıp kurtulmak yok. Rüyalarda daha da cüretli, daha da arsız bir kuş bu. En kötüsü de uyanıp yeni bir güne başlama mecburiyeti. Biraz daha oyalansa. Belki bu sabah da bir kaç saniye… Sakın!.. Halep’te pazar yeri, tezgâhlarda sadece hüznün satılan, donup kalmış bir film sahnesi gibi. Savaş başladığından bu yana neşesi yok pazarların, rengi yok, kokusu yok. Doymak, doyurmak için bir parça yiyeceğin mecburen alınıp satıldığı yerler, ruhsuz hastane koğuşları gibi adeta. 68 parçalanmış insan bedeni. Rukiye de aralarında. İki gün önce çocukları Hatay’da bırakıp kocasıyla birlikte Halep’teki evlerinden bir miktar daha eşya almaya gelmişler. Akşam yemeği için bir şeyler almaya gitmiş pazara. Hatay’ın künefesi de ünlüdür. “Allahu akbar” diye bağırmış kendini patlatan pazar yeri katili. Halep’te paramparça olurken Rukiye’nin bedeni, Hamdullah usta dükkânın arkasında tahta namazlıkta namazını kılıyormuş. “Allahu akbar” diye rükûya giderken göğsünde bir sızı hissetmiş, yaşlandık herhalde diye iç geçirmiş. Künefenin özelliği peynirinden gelir. Bir de Hatay’da pişirme tekniği farklı tabi. Ama Hamdullah usta arzu eden müşteriye künefeyi yan taraftaki künefeci Cemil ustadan getirtiyor. Kendisi de iyi bir künefe ustası ama komşunun kısmetine el uzatmak olur diyerek yan tarafta künefeci açıldığından beri künefe yapmayı bırakmış dükkânda. Yok ben Hatay’ın en iyi künefesini yiyeceğim diyorsanız o halde… çarşısında meşhur Hatay Künefecisine gidip hakkıyla bir künefe yiyebilirsiniz. Kocası ceset parçaları arasından elbise kumaşının yapıştığı bir kaç parçayı tanıyıp bulup alabilmiş Rukiye’den geri kalanları. Hamdullah usta ne cenazesine ne mezarına gitmeye dayanamamış Rukiye’nin. Definden bir gün sonra akşam dükkânın kapısını içeriden kilitleyip ecza dolabında ne kadar hap şurup varsa hepsini içmiş. Dükkân üç gün taziye nedeniyle kapalı kaldı. Bereket işletiyor şimdilerde dükkânı. Bereket ustaya Rukiye’nin kocası Cuma garsonluk yapıyor. Rukiye’nin iki çocuğu da dükkânın temizliğiyle falan koşturuyorlar ortalıkta. Yolunuz düşerse uğrayın Bereket ustaya, yiyebilirseniz de yiyin, Arap kebabı halen çok leziz. Ne de olsa çok kadim bir mutfağı var Halep’in.”
Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde kaleme aldığı ve PEN'de yayınlanan öyküsüdür.
2 notes · View notes
hasanbulut68-2 · 8 years
Photo
Tumblr media
Demirtaş’ın öyküsünü PEN yayınladı: 68 ölü ulan!
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde yazdığı ‘Halep Ezmesi' isimli öykü uluslararası yazarlar derneği PEN’in sitesinde yayınlandı.
25 Şubat 2017 Cumartesi 14:54
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş cezaevinde ‘Halep Ezmesi’ isimli kısa öykü yazdı. Bu öykü uluslararası yazarlar derneği PEN’in sitesinde yayınlandı. PEN, öyküyü, “Bu hafta PEN / Guernica Flash serisinde Nicholas Glastonbury’nin tercümesiyle Selahattin Demirtaş’ın kısa öyküsünü sunuyoruz. Demirtaş, HDP’nin Eş Genel Başkanı ve TBMM üyesi. Kasım 2016 başından beri cezaevinde tutuluyor ve 21 Şubat 2017’de Türk Ceza Kanunu’nun 301’inci maddesi uyarınca ‘Türk ulusuna hakaret’ iddiasıyla resmi olarak beş ay hapse mahkum edildi” notuyla paylaştı. PEN, ‘partili cumhurbaşkanlığı’ adıyla referanduma götürülen ‘başkanlık sistemi’ni de hatırlattığı sunum yazısında, “Türk Parlamentosunun tek kişilik yönetimi getirecek anayasa değişikliğini yakın zamanda oyladığı mevcut durumda Demirtaş’ın susturulması giderek daha artan bir biçimde önceden planlanmış gibi görünüyor” dedi. Demirtaş’ın kaleme aldığı öykü şöyle: 
HALEP EZMESİ 
Yanılmışım, hayat çok uzun… Garip bir durum mu var, sanmıyorum. Her zamanki Ortadoğu işte, bir yerlerde patlayan canlı cansız bombalar, geride bıraktığı onlarca parçalanmış insan bedeni, darmadağın olmuş yoksul bir pazaryeri. Ölü sayısı 68, yazıyla altmış sekiz. Üç gün önceki patlamada 43’tü. Ölüm gerçekten sıradan ve normal bir şeydi de acaba biz mi abarttık onu ve olağanüstü bir hale getirdik. Ölüyor işte insanlar, bolca hem de. Halep’te öğlen patlayan bomba, aynı saatlerde Sidney’de akşam yemeği için restoranlarda toplaşan Avusturalya ahalisinde aynı etkiyi yapmamış gibi duruyor zaten. Toronto’da işe gitmek için koşuşturan Kanada halkının henüz haberi bile yok. Birazdan haberleri olacak ama çoğu okumaya bile değer bulmayacak bu ‘olağan’ patlamayı. Halep’e en yakın şehir Hatay. Biraz dikkat kesilseler patlamayı kendi kulaklarıyla duyacak kadar yakınlar Hataylılar Halep’e. Hatay’ın mezeleri ünlüdür, sofraları zengin. Kadim bir coğrafyanın birikmiş bütün kültürlerinden nasiplendiği için Hatay mutfağında yok yoktur. Arap, Ermeni, Süryani, Türkmen, Kürt, Türk, Fars, Rum ne yemiş içmişse tarih boyunca, Hataylılar hepsini not etmişler bir gün lazım olur diye. Her gün lazım olmuş tabi. Hatay’a yolu düşenler bu enfes tatları denemeden ayrılmışsa kentten, çok şey kaybetmiş sayılır. 
68 kayıp. 
Hatay Araplarının en iyi yaptığı yemek belki de gerçek bir sanat eseri diyebileceğimiz Arap kebabıdır. Eski Çarşı’da salaş bir esnaf lokantasında yemelisiniz kebabı. Hamdullah usta tam da romanlarda geçen naif esnaf tiplemesinin canlı hali adeta. Adı sanı iyice duyulunca turistler de rağbet etmeye başlamış Hamdullah ustaya. Bu durum ustamızı hafiften tedirgin etmiş olsa gerek ki, dükkâna çeki düzen verme adına 4-5 tane plastik saksı ağacı alıp yerleştirmiş mekânın sağına soluna. Bu aklı da karşıdaki berber Sadrettin vermiş kendisine. “Abi sen de konsepti biraz değiştir, turist akmaya başladı sokağa, her esnaf biraz çekidüzen verse dükkânına, turistik bir caddeye dönüşürüz imanıma” demiş. Kafasına yatmış Hamdullah Usta’nın. Plastik ağaçlar bu çerçevede intikal etmişler. Yemekler hep aynı ama artık daha yeşillik bir ortamda ve orman ambiyansı eşliğinde yiyebiliyorsunuz. Yalnız ağaçların plastikliği fazla sırıtıyor, bildiğiniz ucuz naylon. İyice de tozlandıkları için hedeflediği ambiyansı tersine çevirmiş ama olsun, yemekler harika halen. 
68 ölü can. 
Lokantada bir tek garson var. Toplam 7 masaya yetişmekte zorlanmıyor. Hamdullah Usta’nın yeğeniymiş. Çocukluğundan beri, tam 19 yıldır burada garsonluk yapıyormuş. Adı Bereket. Bereket’in iki çocuğu var, karısı geçen yıl trafik kazasında ölmüş. Trafik kazası dediysek öyle aşırı hız yapan arabasıyla takla makla atmamış. Caddede halk otobüsü çarpmış, oracıkta canını teslim etmiş kadıncağız. Bildiğin fukara işi bir trafik kazası ve fakir bir ölüm. İşine ve ustasına çok bağlı. Şevkle yapıyor görevini Bereket. Müşterilerin gözlerinde bir damlacık memnuniyet okuyabilmek için, sanat icra eder gibi estetik bir maharetle sunuyor yemekleri. Her şey çok güzel ama özellikle etler bir harika. 68 parçalanmış beden. Fiyatlar sizi şaşırtacak kadar ucuz. Üç kişi yedik içtik tatlısı, tuzlusu derken bir hesap geldi neredeyse itiraz edecektik hesaba, azdır diye. Beni en çok da şaşırtan Hamdullah ustanın sakinliği oldu. Dükkân ne kadar kalabalık olursa olsun O hiç istifini bozmadan, yüzündeki ifadeyi bir milim değiştirmeden usulca siparişleri tabaklara doldurup Bereket’e uzatıyor tezgâhın arkasından. Bir haftada üç defa gittim Hamdullah ustaya, bu sahneler azıcık dahi olsa hiç değişmedi. Hamdullah usta aslen Halepli. Dedesi Hatay’a yerleşmiş, 60 yıldan fazladır Hatay’dalar. Dededen babadan lokantacı esnafı olarak tanınırlar Hatay’da. Tarihi Halep çarşısında kumaşçı dükkanları var amcalarının. Savaştan önce çok sık gider gelirlermiş birbirlerine. Savaş başlayınca Halep’teki akrabaların hepsi diğer birçokları gibi Hatay’a kaçmışlar. Hamdullah ustanın iki katlı evinin bahçesine bir çadır kurmuş, toplam 48 nüfus bir evde yaşamaya başlamışlar. Hamdullah usta bu durumdan dolayı evin alt katındaki kiracıdan rica minnet evi boşaltmasını istedikten sonra biraz daha rahat etmişler. Hiç evlenmemiş usta. Çocukken babasıyla birlikte Halep’e ziyaretlerinde tanıyıp deliler gibi âşık olduğu teyzesinin kızı Rukiye 16’sında evlendirilince hayata küsmüş. Sevmemiş bir daha kimseyi. Rukiye iki çocuğu, kocasıyla birlikte ustanın alt katındaki evde bir odada kalıyor. Onunla karşılaşmamak için her sabah neredeyse koşarak çıkıyor evden usta. Rukiye de unutmamış unutmasına da yapacak bir şey yok artık. Halen çok güzel, bakmaya kıyamıyor, görmeye doyamıyor. Görme dediysek de kaç günde bir tesadüfen karşılaşmalar esnasındaki bir saniyecik bakışmalardan başka bir şey değil zaten. ‘Hadi!’ dese birlikte her şeyi bırakıp kaçacaklarmış gibi ve sanki bunu birlikte planlamışlar da herkesten saklıyorlarmış gibi tedirginmiş usta. 
68 ölü ulan! 
Eve herkes uyuduktan sonra sessizce girip usulca yatağa uzanmak dışında evle bağını kesmiş bu yüzden. Olur da birisi ustanın bunları içinden geçirdiğini anlar diye ödü kopuyormuş. Yıllar sonra yeniden alazlanan Rukiye aşkının alevleri dışarıdan fark edilir korkusuyla Bereket’le olan sınırlı konuşmalarını bile sıfıra indirmiş. Fark edilmesin, ama bir alt kattaki oda, bir kaç saniyelik bakışmalar da her gece büyüsün, o dilsiz dünyasını kaplayıp öyle uyutsun. 48 nüfuslu bu arı kovanında onun nefesinin olduğunu bilmek çile mi, mutluluk mu? Bu sorunun cevabı yokmuş işte. Gökten ne yağmışta yer kabul etmemiş misali… Bunca yıl sonra aynı çatının altındalar ya. Hal böyle olunca da ne yaparsan yap, o çatıya tünemiş umut kuşunu susturamazsın. Bu geveze kuşu gündüzleri kovalamak kolay. Ama tek başına yatağa girip de gözlerini kapattığı an gel de sustur. Uykuya dalıp kurtulmak yok. Rüyalarda daha da cüretli, daha da arsız bir kuş bu. En kötüsü de uyanıp yeni bir güne başlama mecburiyeti. Biraz daha oyalansa. Belki bu sabah da bir kaç saniye… Sakın! Halep’te pazar yeri, tezgâhlarda sadece hüznün satılan, donup kalmış bir film sahnesi gibi. Savaş başladığından bu yana neşesi yok pazarların, rengi yok, kokusu yok. Doymak, doyurmak için bir parça yiyeceğin mecburen alınıp satıldığı yerler, ruhsuz hastane koğuşları gibi adeta. 68 parçalanmış insan bedeni. Rukiye de aralarında. İki gün önce çocukları Hatay’da bırakıp kocasıyla birlikte Halep’teki evlerinden bir miktar daha eşya almaya gelmişler. Akşam yemeği için bir şeyler almaya gitmiş pazara. Hatay’ın künefesi de ünlüdür. “Allahu akbar” diye bağırmış kendini patlatan pazar yeri katili. Halep’te paramparça olurken Rukiye’nin bedeni, Hamdullah usta dükkânın arkasında tahta namazlıkta namazını kılıyormuş. “Allahu akbar” diye rükûya giderken göğsünde bir sızı hissetmiş, yaşlandık herhalde diye iç geçirmiş. Künefenin özelliği peynirinden gelir. Bir de Hatay’da pişirme tekniği farklı tabi. Ama Hamdullah usta arzu eden müşteriye künefeyi yan taraftaki künefeci Cemil ustadan getirtiyor. Kendisi de iyi bir künefe ustası ama komşunun kısmetine el uzatmak olur diyerek yan tarafta künefeci açıldığından beri künefe yapmayı bırakmış dükkânda. Yok ben Hatay’ın en iyi künefesini yiyeceğim diyorsanız o halde… çarşısında meşhur Hatay Künefecisine gidip hakkıyla bir künefe yiyebilirsiniz. Kocası ceset parçaları arasından elbise kumaşının yapıştığı bir kaç parçayı tanıyıp bulup alabilmiş Rukiye’den geri kalanları. Hamdullah usta ne cenazesine ne mezarına gitmeye dayanamamış Rukiye’nin. Definden bir gün sonra akşam dükkânın kapısını içeriden kilitleyip ecza dolabında ne kadar hap şurup varsa hepsini içmiş. Dükkân üç gün taziye nedeniyle kapalı kaldı. Bereket işletiyor şimdilerde dükkânı. Bereket ustaya Rukiye’nin kocası Cuma garsonluk yapıyor. Rukiye’nin iki çocuğu da dükkânın temizliğiyle falan koşturuyorlar ortalıkta. Yolunuz düşerse uğrayın Bereket ustaya, yiyebilirseniz de yiyin, Arap kebabı halen çok leziz. Ne de olsa çok kadim bir mutfağı var Halep’in”...
Kaynak ==>http://www.demokrathaber.org/guncel/demirtasin-oykusunu-pen-yayinladi-68-olu-ulan-h80310.html
Demokrat Haber
2 notes · View notes