Tumgik
#zihni açılsın
fiemanillah · 2 years
Text
Belkide aramızda duası kabul olabilecek kişiler vardır Allah en güzelini bilir .. , bana dua eder misiniz hayırla sınava çalışsın başarılı olsun diye
16 notes · View notes
vedatcelik13 · 1 year
Text
Muradiye Camii’nde çocuklara din derslerini verirken mi aklına düştü bilinmiyor ama 1683’te yazdığı “Nubihara Biçûkan” (Çocuklar İçin Yenibahar) adlı eseri, Kürt medreselerine okutulmak üzere yazılmış Arapça-Kürtçe manzum bir sözlüktür. İlk Kürtçe sözlük olarak kabul edilir. Xanî, Arapça Kürtçe kelimeleri büyük bir ustalıkla birbirine bağlamış ki eser şöyle başlıyor:
Ev çend kelîme ne ji luxatan
vêk êxistin Ehmedê Xanînavê “Nûbara Biçûkan” lê danî
Ne ji bo sahib rewacan
belkî ji bo biçûkêt Kurmancan
Wekî ji Qur’anê xelasbin
lazim e li sewadê çavnas bin
Da bi van çend reşbelekan
li wan tebî’et melekanderê zihnê vebîtin.Herçî bixûnit zehmetê nebîtin.
(Bu birkaç kelimeyi
sözlüklerden derledi Ehmedê Xanî
“Çocuklar İçin Yeni Bahar” adını verdi
Makam mevki sahipleri için değil
Belki de Kürt çocukları için
Eğer Kuran okuyacaklarsa
Dilimi bilmeleri gerek
Şu birkaç kelimeyle
O meleklerin
Zihni açılsın
Okurken güçlük çekmesinler diye)
0 notes
acid-gramma · 4 years
Note
Kızlara özel üniversite mi açılmalı? AQ CÖZÜM MANTIĞINIZ O KADAR KIT Kİ... Aklı Başında Olan Herkes: İnsanları cinsiyet ayrımı konusunda eğitmeliyiz. Anon: Kızlara ayrı üni açılsın. Bu o hastalıklı zihni beslemek ve başka hastalıklı zihinler yetiştirmektir. Nasıl böyle düşünebiliyorsunuz anlamıyorum? Orada yetişen birinin topluma ne gibi bi faydası olabilir? Sorunu çözmek yerine başka sorunlar yaratıyorsunuz mk. Affedersiniz de beyninizi s2yim.
Everestin tepesine çıkmak istemek ve sadece bakmak yerine önce dağ ekipmanları alınmalı. Bebek adımları ve küçük amaca yönelik hedeflerin olmazda everestin tepesine nah çıkarsın. Anca hayalinde
12 notes · View notes
paylasimzamani · 5 years
Text
Kuranı Kerimde Engelliler İle İlgili Ayetler Neler
Tumblr media
Kuranda geçen özürlüler (engelliler) hakkında ayeti kerimeler Kuran’da engelliler ile ilgili pek çok hüküm bulunur: “Allah (cc) sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz, lakin sizin kalplerinize ve amellerinize bakar” Kur’ân’da görme, işitme, konuşma, ortopedik ve zihinsel engelliler ile hastalıktan söz edilmektedir (a’mâ (çoğulu umy), ekmeh, esam (çoğulu sum), ebkem (çoğulu, bükm), a’rac, ebras, merîd, sefîh ve mecnun) Hastalık, işitme, görme, konuşma ve anlama engelliliği ile ilgili âyetlerin büyük çoğunluğu mecâzi anlamdadır 1. Görme Engelliler Görme engelliliği, Kur’ân’da 28 âyette geçmektedir. Bunlardan sadece 10’u fiziksel anlamda olup 6’ısı dünya hayatı, 4‘ü de âhiret hayatı ile ilgilidir. a) Dünya Bağlamında Görme Engelliler Dünya hayatındaki engellilik ile ilgili âyetlerin bir kısmı hakîkî bir kısmı da mecâzî anlamdadır. 1. Hakîki anlamda görme engelliler Hakîki anlamda körlük; gözlerin görme özelliğini kaybetmesidir. Altı âyette hakîkî anlamda görme engellilerden söz edilmektedir. Bunlardan biri Allah’ın insanların fizikî yapılarına engelli veya sağlıklı oluşlarına göre değil, Allah ve Peygambere, îmân ve itaate yönelmelerine göre itibar etmesi bağlamında; biri benzetme bağlamında, ikisi engellilere dînî görevlerde ruhsat ve kolaylık bildirme bağlamında, ikisi de Hz. İsa’nın Allah’ın izniyle körleri iyileştirmesi bağlamında zikredilmiştir. 1. 1. Sorumluluk bağlamında; İslam, insanları ancak güçleri nispetinde sorumlu tutar. Dolayısıyla görme özürlü insanlar dînî görevlerle ilgili olarak ancak güçlerinin yettiği şeylerden sorumludurlar. Allah yolunda cihat yapma ve savaşa katılma ile ilgili olarak, “Köre güçlük yoktur” buyurulmaktadır. Bu âyet, ortopedik özürlülerin savaşa katılma zorunlululuğunun olmadığını ifade etmektedir. 1. 2. Benzetme bağlamında; Bir olgu olarak gören ile görmeyen bir değildir. A’mâ, evrendeki varlıkları göremezken, gözleri sağlıklı olan insan görebilmektedir. Bu açıdan aralarında fark vardır. İşte Allah, inkâr edip isyan edenler ile îmân edip sâlih amel işleyenleri kör ve sağır ile işiten ve gören insanlara benzetmektedir: “Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?” Bu âyette, sadece bir durum tespiti ve benzetme yapılmaktadır, yoksa görme ve işitme engelliler yerilip aşağılanmamaktadır. Böyle bir şeyi Allah hakkında düşünmek bile mümkün değildir. 1. 3. Değer verme bağlamında; Allah’a ve Peygambere yönelen görme özürlü insan, inkâr edip isyan eden zengin ve itibarlı insandan daha değerlidir. Bu husus, Abese suresinin ilk on iki âyetinde açıkça bildirilmektedir. Âlemlere rahmet, bütün insanlara peygamber, örnek, uyarıcı ve müjdeci olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) Mekke’nin ileri gelenlerini dine davet ile meşgul olması sebebiyle bir a’ma ile ilgilenmediği için uyarılmıştır: “Kendisine o a’mâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü, yüz çevirdi. (Ey Peygamberim!) Ne bilirsin belki o a’ma temizlenip arınacak; yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek, kendisini muhtaç hissetmeyene gelince sen ona yöneliyor, onun sesine kulak veriyorsun, (istemiyorsa) onun temizlenmesinden sana ne, ama sana Allah’a derin bir saygı ile korku içinde koşarak geleni bırakıp ondan gaflet ediyorsun; hayır böyle yapma, çünkü bu (Kur’ân sureleri) bir öğüttür, dileyen ondan öğüt alır.” Peygamber efendimiz (a.s.), Mekke’nin zengin ve ileri gelenlerinden Ebu Cehil (Amr ibn Hişâm), Ümeyye ibn Ebî Halef, Abbâs İbn Abdülmuttalib ve Utbe ibn Ebî Rebî’a ile özel bir görüşme yapar, bunları İslam’a davet eder. İslam’ın güçlenmesi açısından bu kimselerin Müslüman olmalarını çok arzu eder. Peygamberimiz Ümeyye ibn Halef ile konuşurken Fihr oğullarından Abdullah ibn Ümmi Mektum adında görme özürlü biri gelir ve Peygamberimizden kendisine Kur’ân’dan bir âyet okumasını ister. ‘Ey Allah’ın Peygamberi! Allah’ın sana öğrettiklerinden bana öğret’ der. Peygamberimiz (a.s.), sözünün kesilmesinden hoşlanmaz, yüzünü ekşitir, ondan yüz çevirir ve diğerlerine döner. Peygamberimiz sözünü bitirip kalkacağı sırada vahiy gelir, Abese suresinin konu ile ilgili âyetleri iner.Peygamber efendimiz (a.s.), bu olaydan sonra Abdullah ibn Ümmi Mektum’a ikram etmiş, onunla konuşmuş, hatırını ve bir ihtiyacının olup olmadığını sorarak onunla ilgilenmiştir.Âtike b. Abdullah’tan doğan Abdullah ibn Ümmi Mektum, Peygamberimizin (a.s.) eşi Hz. Hatice’nin dayısının oğludur. Medine’ye ilk hicret edenlerden biridir. Peygamberimiz ile birlikte iki savaşa katılmıştır. Peygamberimiz çeşitli vesilelerle kendisini 13 defa Medine’de yerine vekil bırakmıştır. Cemaate imamlık yapmıştır. Peygamberimizin (a.s.) müezzinlerinden biridir. Enes b. Malik kendisini Kadisiye savaşında elinde siyah bir bayrak ve zırhlı olarak gördüğünü söylemiştir. Bu savaşta şehit olduğu rivayeti vardır. 1. 4. Tedavi Bağlamında; Kur’ân’da iki âyette Hz. İsa’nın Allah’ın izni ile doğuştan körleri (ekmeh) iyileştirdiği ve Yakub (a.s.)’ın kör olan gözlerinin iyileştiği bildirilmektedir. “Körü ve alacayı iyileştiririm”, “Yine benim iznimle sen doğuştan körü ve alacayı iyileştiriyordun.” Yakup (a.s.), oğlu Yusuf için döktüğü göz yaşlarından dolayı gözlerini, kaybetmiş, Yusuf’un gömleğini yüzüne sürmek suretiyle gözleri açılmıştır. Bu olay Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır: “… Üzüntüden iki gözüne ak düştü, acısını içinde saklıyordu”, “(Yusuf kardeşlerine) bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne koyun ki gözleri açılsın dedi…”, “Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi…” 2. Mecâzî anlamda görme engelliler Mecâzî anlamda körlük, gözlerin varlıkları görememesi değil, insanın gerçekleri görememesi yani “kalp körlüğü”dür. Yüce Allah, kalbi/aklı/zihni, gözleri, kulakları ve dili sadece eşyayı değil aynı zamanda gerçekleri anlasın, görsün, duysun ve konuşsun diye yaratmıştır. “Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezken çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi”, “Yer yüzünde gezip dolaşmadılar mı ki düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Çünkü gerçekte (kafadaki) gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur” anlamındaki âyetler bu gerçeği ifade etmektedir. Yüce Allah, gerçekleri anlamayan kalp, gerçekleri görmeyen göz ve gerçekleri işitmeyen kulak sahiplerini sapık ve cehennemlik insanlar olarak nitelemektedir: “Yemin olsun ki cinler ve insanlardan kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen bir çok insanı cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha da aşağıdadırlar, işte bunlar gafillerin ta kendileridir” anlamındaki âyet bunun delilidir. Yüce Allah bu anlamda gözleri olduğu halde gerçekleri göremeyenleri “hakîki körler” olarak nitelendirmesi oldukça anlamlıdır. Kur’ân’a baktığımız zaman bu anlamda kafir, müşrik ve münafıklara a’ma denildiğini görmekteyiz. 2.1. Kâfir: “Hiç gören ile görmeyen bir olur mu?”, “Kör ile gören bir olmaz”, “Kör ile gören, îmân edip sâlih amel işleyenler ile kötü amel işleyenler bir değildir” anlamındaki âyetlerde geçen kör ile gören mecazi anlamda olup bununla kastedilen, kâfir ile mümin veya cahil ile âlim veya Allah ile put veya gâfil ile gerçeği gören insandır. “İnkâr edenleri îmâna çağıran (Peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı anlamazlar.” 2.2. Müşrik: “Kör ile gören bir olur?” anlamındaki âyette geçen kör ile görenden maksat Allah’a ortak koşan müşrik ile Allah’ı bir tek ilah kabul eden mümindir. 2.3. Münâfık: “Münâfıklar, sağırdırlar, kördürler, dilsizdirler.” Gerçeklere gözlerini kapamış olan kâfir, müşrik ve münafıklar, gözlerini ve gönlünü Allah’a ve peygambere açmadıkça ilâhî hakîkatleri anlayıp göremezler. Yüce Allah, Peygamberine şöyle seslenmektedir: “Sen körleri sapıklıklarından vazgeçirip yola getiremezsin,” “Körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa sen mi doğru yolu göstereceksin?”, “Körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin?”. “Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar” anlamındaki âyette geçen “kör” kelimesi, âlemlerin Rabbinden indirilen Kur’ân’ın hak olduğunu bilen kimsenin zıddı olarak kullanılmıştır. Kur’ân’ın hak olduğunu bilenler, kafirler gibi kör, sağır ve dilsiz olmazlar. “O Rahman’ın kulları, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara kör ve sağır kesilmezler.” “Kim bu dünyada kör olursa o âhirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır” anlamındaki âyette geçen “kör” (a’mâ) kelimesi de mecâzî anlamda olup kalp gözü kör olan, dünyada Allah’ın gücünü, nimetlerini, varlığına işaret eden delileri ve doğru yolu göremeyen, Allah’a ve Peygamberine îmân etmeyen kimse anlamındadır. Kurana göre inanan bir ama mümin inanmayan ama gözleri gören kafirden daha üstündür! Görüldüğü gibi âyetlerdeki “a’mâ” kelimeleri çoğunlukla mecâzî anlamdaki körlüğü yani kalp körlüğünü ifade etmektedir. Bu kelimenin kök anlamında bu mana vardır. Kur’ân’da fiil şekli de bu anlamda kullanılmıştır: “Rabbinizden size gerçekleri gösteren deliller gelmiştir. Kim gerçeği görürse (ebsara) kendi yararına, kim de gerçeği görmezse (‘amiye) kendi zararı-nadır” anlamındaki âyeti örnek olarak zikredebiliriz. Kur’ân’da sapıklık anlamında “a’mâ”, doğru yolu bulma anlamında “hüdâ” kavramının zıddı olarak da kullanılmıştır. Peygamberi yalanlayıp inkâr eden Nuh kavmine ve âhireti inkâr eden Mekkeli müşriklere “körler” (‘amûn) denilmiştir. Kafirler niçin gerçekleri göremezler? Göremezler çünkü îmâna yanaşmazlar, inkarda diretirler, bu yüzden gözleri mühürlenmiş, gözlerinin üzerine perde çekil-miştir: “Kafirler, Allah’ın kalplerini, kulakla-rını ve gözlerini mühürlediği (tabe’a) kimse-lerdir”, “Kafirlerin gözleri üzerinde de bir perde (ğışâve) vardır”, “Münafıklar, Allah’ın kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir”. “Kur’ân, inanmayanlara karşı bir körlüktür (‘ama).” Onlar, Kur’ân’ın güzelliklerini, hikmetlerini, inceliklerini ve hikmetlerini göremezler. b) Âhiret Bağlamında Görme Engelliler Kur’ân’da 4 âyette âhirette görme engellilerden söz edilmektedir. “Kim bu dünyada kör olursa o âhirette de kördür” anlamındaki âyette geçen “âhirette körlük”; cennet nimetlerini göreme-mek ve kurtuluş yolunu bulamamaktır. “Kim benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz. O, ‘Rabbim! Dünyada ben gören bir kimse idim, beni niçin kör olarak haşrettin’ der,” “Allah kimi doğru yola iletirse işte o doğru yolu bulmuştur. Kimi de sapıtırsa böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir” anlamındaki âyetlerde geçen âhirette körlüğün hakîki mi mecazi mi olduğu konusunda Kur’ân yorumcuları ihtilaf etmişlerdir. Mecazi anlamda olduğunu söyle-yenlere göre körlükten maksat; kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleridir. Körlü-ğün hakîki anlamda olduğunu söyleyenlere göre ise kafirler, Müminûn suresinin 108. âyetindeki talimattan sonra kör sağır ve dilsiz olacaklardır. 2. İşitme Engelliler Kur’ân’da işitme engelliler ile ilgili âyetlerin sayısı, görme engellilere göre daha azdır. İsim şekli (summ) 11 ayette geçmektedir. Bu âyetlerden 10’u dünyada sağırlık, biri âhirette sağırlık ile ilgilidir. Dünyada sağırlık ile ilgili âyetlerin sadece biri hakîki, diğerleri mecazi anlamdadır. 2.1. Hâkîki anlamdaki sağırlık; benzetme bağlamında geçmektedir. Bir olgu olarak işiten ile işitmeyen bir değildir. Sağır insan sesleri duyamazken kulakları sağlıklı insan sesleri duyabilmektedir. Bu açıdan aralarında fark vardır. İşte Allah, inkâr edip isyan edenler ile îmân edip sâlih amel işleyenleri kör ve sağır ile işiten ve gören insanlara benzetmektedir: “Bu iki zümrenin durumu kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Bunların durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?” Ayette, sadece bir durum tespiti ve benzetme yapılmaktadır, yoksa görme ve işitme engelliler yerilip aşağılanmamaktadır. 2.2. Mecâzî anlamdaki sağırlık; Allah ve peygamberin çağrısını duymazlıktan gelmek, ilâhî gerçeklere kulak tıkamaktır. Kâfir, müşrik ve münafıklar, Kur’ân’da “sağır” olarak nitelendirilmektedir: “(Münafıklar), sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar hakka dönmezler.” Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı anlamazlar”, “Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içerisindeki sağırlar ve dilsizlerdir”. Görüldüğü gibi âyetlerde münafıklar ve âyetleri yalanlayan kâfirler, yerilme bağlamında körler ve sağırlar olarak nitelenmektedir. Hatta Allah bu tür insanların, canlıların en kötüleri olduğunu bildirmektedir: “Şüphesiz yer yüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüleri akıllarını kullanmayan sağırlar, dilsizlerdir.” Kâfirler ilâhî gerçekleri duymazlar, çünkü “inanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır”, inkarda diretmeleri sebebiyle “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir.” “Münafıklar, Allah’ın kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.” Artık bu kimselerin kulaklarına hak söz girmez, Peygamber de onlara gerçeği duyuramaz, çünkü bunlar, akıllarını da kullanmazlar: “Sağırlara hele akıllarını da kullanmıyorlarsa gerçeği sen mi duyuracaksın?”, “Sen ölülere (hakkı) duyuramazsın, arkalarını dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı (ilâhî daveti) duyuramazsın”, çünkü, “sağırlar, uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler.” “Sen ancak âyetlerimize iman edip Müslüman olanlara duyurabilirsin” ve “Onlar, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.” 2.3. Ahirette sağırlık; Kur’ân’da bir âyette kâfirlerin âhirette sağır olarak haşredileceği bildirilmektedir: “Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz, varacakları yer cehennemdir.” Kur’ân’da kafirlerin kulaklarının duyması ile ilgili âyet bulunması sebebiyle müfessirler, kâfirlerin ilk haşrolundukları andan kıyamet mevkiine gelinceye kadar sağır olacakları veya kendilerini sevindirecek sözleri işitemeyecekleri şeklinde sağırlığın hakîkî veya mecâzî anlamda olabileceği görüşünü serdetmişlerdir. 3. Konuşma Engelliler Kur’ân’da beş âyette konuşma özürlülüğünden söz edilmektedir. Bunlardan dördü dünya hayatı, biri âhiret hayatı ile ilgilidir. Dünya hayatı ile ilgili olan âyetlerden bir hâkîkî anlamda, diğerleri mecâzî anlamdadır. 3.1. Hakîkî anlamda dilsizlik; benzetme bağlamında geçmektedir: “Allah, (şöyle) iki adamı misal verdi: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez, efendisine sadece bir yüktür. Nereye göndersen olumlu bir sonuç alamaz. Bu, adalet ile emreden ve doğru yol üzere olan kimse ile eşit olur mu?” 3.2. Mecâzî anlamda dilsizlik; gerçekleri konuşmayan, hak sözü söylemeyen kimsedir. Allah Kur’ân’da kâfir, müşrik ve münafık kimseleri dilsiz olarak nitelemektedir: “(Münafıklar), sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık onlar hakka dönmezler”, “(İnkâr edenler), sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bundan dolayı anlamazlar”, “Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içerisindeki sağırlar ve dilsiz-lerdir”. 3.3. Ahirette dilsizlik; Kur’ân’da bir âyette kâfirlerin âhirette sağır olarak haşredileceği bildirilmektedir: “Onları kıyamet günü, körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüz üstü haşredeceğiz, varacakları yer cehennemdir.” Yasin suresinin 65. âyetinde kıyamet günü Allah’ın kâfirlerin ağızlarını mühürleneceği, ellerinin konuşup ayaklarının şahitlik edeceği bildirilmektedir. İbn Abbâs, âhiret körlüğünü, kâfirlerin kendilerini sevindirecek şeyleri görememeleri; dilsizliği, delil ile konuşamamaları; sağırlığı, kendilerini sevindirecek şeyleri duyamamaları şeklinde yorumlamıştır. 4. Ortopedik Engelliler Kur’ân’da iki âyette ortopedik engellilerden söz edilmektedir. Bu âyetler, yürüme engeli olan insanlara Allah yolunda cihada ve savaşa katılmamaları ile ilgilidir: “Topala güçlük yoktur.” 5. Zihinsel Engelliler İnsanın sahip olduğu en değerli nimet, akıl ve muhakeme nimetidir. Bu nimetin yitirilmesi en büyük kayıp ve en büyük engelliliktir. Kur’ân’da zihinsel engellilik fiziksel ve mecâzî anlamda kullanılmış, “mecnûn” ve “sefîh” kelimeleri ile ifade edilmiştir. Read the full article
0 notes
404uhuruhu · 5 years
Text
Öyle bir dünya istiyorum ki;
Farklılıklarla bir arada yaşayalım. Çeşit çeşit olsun düşüncelerimiz, zevklerimiz. Her birine ayrı bir heyecanla yaklaşalım. Körü körüne eleştirmeden, ötekileştirmeden, birbirimize saygı duyarak karşılayalım. Özgürce farklılığımızı haykırabilelim.
Bir defa olsun benim ya da senin tam zıddını düşünen bir insanla oturalım. Temelde her şey aynı farkına varalım. İnsanoğlunun zihni değişmeye, gelişmeye uygun yapıdadır. Ve bizi ileriye taşıyacak olanda çeşitliliktir.
Öyle bir dünya istiyorum ki;
İçindeki çocukları özgür olmak, koşup oynamak nedir bilebilsin. Korku onların çevresinde yaşamasın. Nedir anlamını öğrenmesinler. Dünyayı kendi o minik ayaklarıyla gezerek keşfetsinler. Okuyabilsinler, öğrendiklerini nasıl uygulayabileceklerini görsünler.
Öyle bir dünya istiyorum ki;
Sıcacık olsun. İnsanlar arasına ilk giren duygu sevgi olsun. Fesatlık olmasın. Küslük, dargınlık olmasın. Huzurla yatalım her gece, huzura uyanalım her sabah.
Öyle bir dünya istiyorum ki;
Çalışmak mümkün olsun. Paslanmasın insanlar. Kim nerede ne iş görmek isterse o doğrultuda çabasıyla ekmek yiyebilsin. İnsanlar emeklerinin karşılığını alabildiğini görsün.
Öyle bir dünya istiyorum ki;
Her şey kafamdakinden daha gerçek, daha güzel olsun. Çiçek çiçek açılsın dört bir yanı. Her kafadan gelen sesler gürültüye değil bir şarkının ahengiymiş gibi duyulsun her insana.
Öyle bir dünya istiyorum ki;
Yaşamak mümkün olsun...
0 notes