Tumgik
#ziyafet
tuzcularisin · 8 months
Text
BELAGAT USTALARI SÖZ DÖVÜŞÜNDE
İlyada; ι– Iota, 9.Kitap Ordu çılgınca bir korku içinde tüm savaşçılar düşünceli, balıklı deniz birden esen iki rüzgârla nasıl kabarırsa, her ikisi Boreas ile Zefir nasıl birdenbire siyah dalgalar halinde yükselir ve sahillere boylu boyunca yosunlar saçarsa onun gibi, göğüsleri, içinde, Akhalıların yürekleri yırtılmış, parçalanmıştı. Kurul toplandı, Agememnon gözleri yaşlı ayağa kalktı, onu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
Tumblr media
🌱
16 notes · View notes
golgelerdekaybolma · 18 days
Text
Dini bilgilerini parayla satan haramiler dinlesin, iki yüzlüler, insanları güya atdınlatıyorlar servetlerine servet kalıyorlar ,herkes Kuran'ın tarif ettiği Dini bilse bunlara fırsat vermez insanların yapacağı belli aşırıya kaçarsan kula kul olursun keşke bunu anlasalar
Hani diyorlarya "eskiden dinimizi yaşayamıyorduk o kişilerin sorunu benim ailemde öyle güzel Ramazanlar yaşanıyordu ki o günleri özlüyorum Ramazan boyunca soframız insansız kalmazdı mübarek gecelerde annem rahmetli, hocayı evimize getirtir ziyafet hazırlanır ve teşbih namazları kılınırdı sahurdan sonrada hoca evine götürülürdü(hoca da tanıdığımız değerli bir insandı, annemın akrabası olurdu)
Şimdi insanlar bölündü birbirini görmez oldu çünkü ayrıştırıldık birbirine düşman herkes dinimiz bunu emretmiyor red ediyor ama Müslümanlık çoğaldı diyorlar hadi oradan inançlar azaldı vebali herkesin üzerine olsun inşallah
Selâm ve duayla
29 notes · View notes
hermes-0 · 28 days
Text
27.BÖLÜM KUTLAMA
Adaya geldiklerinde, Kral Valerius ve ada halkı büyük bir sevinçle onları karşıladı. Kral, “Şimdi dinlenin,” dedi. “Akşam gelişinizi kutlamak için Solaria Tepesi’nde olun.” Onlara kalmaları için sarayın misafirhanelerinde oda verdi. Misafirhaneler, zarif mobilyalarla döşenmiş, geniş pencerelerden adanın muhteşem manzarasını sunuyordu. Tufan ve Samira, odalarına yerleşirken, küçük Aylara’nın neşeli gülüşleri sarayın koridorlarında yankılanıyordu.
Gün batımında, Solaria Adası’nda büyük bir şenlik ve ziyafet vardı. Ada halkı, renkli giysiler içinde, ellerinde meşalelerle Solaria Tepesi’ne doğru ilerliyordu. Tepede, büyük bir şölen masası kurulmuştu. Masanın üzerinde, adanın en lezzetli yemekleri ve içecekleri yer alıyordu. Kral Valerius, “Önce Solaria’yı kurtardıkları ve sonra Ehriman’ı gölgelerden temizledikleri için Tufan ve Samira’ya minnet borçluyuz. Bebekleri Aylara, adamıza tekrar hoş geldiniz. Ve tabii ki sen de hoş geldin, Merlin,” dedi.
Tam bu sırada, dolunayın parlaklığı dikkat çekerken, annesinin kucağındaki küçük Aylara’nın yüzünde ve saçlarında da fark edilir bir parlaklık vardı. Herkes şaşkınlıkla Aylara’ya bakarken, Merlin gülümseyerek, “Merak etmeyin, ay Aylara’ya hoş geldin diyor,” dedi. Aylara’nın gözleri, dolunayın ışığında parıldarken, ada halkı bu mucizevi anı hayranlıkla izliyordu.
Kral Valerius, “Artık adamızın bir koruyucusu daha var,” dedi neşeyle. Bütün halk coşkuyla alkışlar ve tezahüratlar ederken, Tufan ve Samira birbirine sarıldı. Yıldızlar Samira’yı selamlarken, Tufan halkın güven ve sevincini hissedebiliyordu. Ada halkı, bu özel geceyi danslar ve şarkılarla kutlarken,
28 notes · View notes
1siirsever · 7 months
Text
Tumblr media
“Zaman, insanı hep ölüme doğru götürürken, Ramazan gelir, diriliş ayı başlar.” 🔗
Sezai Karakoç, Samanyolunda Ziyafet
43 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
207. BÖLÜM - Sevgi Arayışı - Hayalet Kral Hoşnutsuz gibi davranıyor / part-2
Xie Lian etrafına bakındı; kör edici bir ışık alanı etraflarını sarmış, onları dışarıda el ele tutuşan üç yüz kadar insandan ayırmıştı ve şu anda ışık perdesinin dışındaki ölümlüler içeride neler olup bittiğini göremiyordu. Xie Lian daha sonra yere baktı; Guoshi yuvarlanmış ve Jun Wu'yu görmüş ve muhtemelen geçmişte yaptıkları şiddetli kavgayı hatırlamıştı hem şok olmuş hem de öfkeli görünüyordu, ancak içten içe öfkelense bile akıllıca sessiz kaldı. Jun Wu da başını eğdi ve yavaşça konuşmadan önce onu yukarıdan küçümseyerek izledi, "XianLe'nin Guoshisi, uzun zamandır görüşmedik." Hua Cheng tembelce yaklaştı ve konuşmadan önce Mei Nian Qing'e kısa bir bakış attı, "Bu Guoshi oldukça zayıf görünüyor, peki o zaman kaçmayı nasıl başardı?"‌ “Kendi gücüyle kaçmadı.” Dedi Jun Wu. “Ona yardım eden üç yardımcısı vardı. XianLe Guoshi’sinin 3 vekilleriydi.” O ana kadar dinleyen Xie Lian daha fazla dayanamayarak sordu, “Guoshi… sen tam olarak kimsin?” Mei Nian Qing, Jun Wu'yu karanlık bir şekilde izledi, elleri yumruk şeklinde sıkılmıştı, ellerinin arkasındaki damarlar patlıyordu ve Jun Wu'nun planlarını mahvetmesine mi yoksa Xie Lian'ın onu ifşa etmesine mi öfkelendiğini söyleyemedi. Bir an sonra nefesinin altından, "Zaten tahmin etmediniz mi, Ekselansları?" dedi.‌ WuYong veliaht prensinin dört gardiyanından biri! “Peki WuYong’un veliaht prensi?” sordu Xie Lian. “O, yüzü olmayan beyaz mı?” Bunu duyan Jun Wu şaşırmıştı, “XianLe, WuYong’un veliaht prensi mi?” Xie Lian ancak o zaman Jun Wu'ya WuYong hakkında henüz rapor verme fırsatı bulamadığını hatırladı. Sonunda Guoshi'yi ele geçiren Xie Lian'ın rapor etmesi gereken pek çok şey ve sorması gereken pek çok soru vardı ama bunların hiçbiri burada yapılmamalıydı. Xie Lian, "Lordum, Cennet Sarayına döndükten sonra konuşalım," diye cevap verdi. Jun Wu bir süre mırıldandıktan sonra, "Ancak, TongLu Dağı'ndaki küskün ruhların çoğu buraya, kraliyet başkentine gönderildi ve bu kadar çabuk bastırılamazlar. Temizliği yapan ben olsam bile, bunu yapmak en az yedi gün yedi gece sürer," Guoshi’yi sorgulamak için yedi gün mü beklemesi gerekiyordu? O zamana çok geç olurdu. Yüzü olmayan beyazdan kayıplara karışmış haldeydi. Hua Cheng konuşana kadar Xie Lian hala ne yapması gerektiğini düşünüyordu, “Bu karışıklığı bana bırak. Dilediğin gibi yukarı gidebilirsin.”
Ancak Mei Nian Qing tek kelime daha etmedi ve Jun Wu'nun peşinden bilerek gitti, oldukça uysal görünüyordu, muhtemelen artık yanında yardımcısı olmadığı için Jun Wu'nun elinden kaçamayacağını biliyordu. "Xian Le, önce onu yukarı çıkaracağım." Jun Wu, "Birazdan gelecek misin?" dedi. "Evet." Xie Lian cevap verdi.‌ Jun Wu kafasını salladı. Önce ikisi gittiler. Xie Lian Hua Cheng’e döndü ama konuşmaya başlamadan önce Hua Cheng konuştu, “Gege, hiçbir şey hakkında endişelenmene gerek yok. Sadece çemberi koruyup bir şey başlatmadıklarından emin olacağım. Zor bir şey değil.” Shi Qing Xuan'in kafası karıştı, “Ekselansları, yukarı mı gideceksin? Git, git! Ben de burayı kollayacağım, endişelenme!” Xie Lian kafasını salladı, “Ikinize de bu zor işe harcadığınız emekleriniz için çok teşekkür ederim.” Eskiden olsaydı Hua Cheng ‘önemli değil’ ya da ona benzer bir şekilde cevaplandırırdı ama bu sefer Xie Lian’a sıkıca sarıldı ve iç geçirdi, “Ah, bu cidden zor bir iş.” “…” Xie Lian onun bir şey ima ediyor olabileceğini hissetti. Shi Qing Xuan ise hiçbir şey hissetmedi ve heyecanla, "Evet, sonra sıkı çalışmamız için bizi ödüllendirmeyi unutma, olur mu? Kraliyet başkentinin en iyi restoranında bir ziyafet vermeye ne dersin? Hahaha…" dedi. Kraliyet başkentinin en iyi restoranında ziyafet çekmeyi hâlâ unutamamıştı ve Xie Lian kendi kendine, '…Lord Rüzgar Ustası, lütfen daha fazla konuşmayın, kastettiği bu değildi…' diye düşündü. Hua Cheng başını salladı ve küçük saç örgüsünün ucundaki kırmızı mercan inciyi gelişigüzel salladı, kaşlarını oynattı ve görünüşte umursamaz bir sesle konuştu, "Gege yanımda olsaydı sorun olmazdı ama Gege'nin beni burada tek başıma bırakıp tekrar yukarı çıktığını düşününce, bu iş beni daha da rahatsız ediyor." Shi Qing Xuan nihayet kulağa tuhaf gelen bir şeyler olduğunu fark etti ama yine de anlamadı ve gülümseyen bir yüz ifadesiyle, "Çiçeği Arayan Kızıl Yağmur, sözlerin çok komik. Sanki Ekselansları cennete geri döndüğü için yalnız kalacağını söylüyorsun, tıpkı yeni evli bir kadın gibi hahahaha…" dedi.‌ ‘yanılmıyorsun’ Xie Lian düşündü, ‘kastettiği tam olarak bu zaten.’
Xie Lian kafasını çevirdi ve ona baktı ama Hua Cheng çoktan ne söyleyeceğini tahmin etmişti, “Başka bir şey söylemene gerek yok. Seni burada bekleyeceğim. Eğer Gege gerçekten bana teşekkür etmek istiyorsa o zaman işini bitirir bitirmez hemen bana dön.” “Bu şekilde uygun mu?” Jun Wu sordu. Xie Lian rahatladı ve gülümsedi, “En. Evet.” Tam o sırada, ışık perdesinin dışında aniden bir siluet titreşti ve dışarıdan bir kişi içeri girdi. Topallayarak ve zıplayarak, "Ekselansları! Ekselansları, burada ne yapıyorsunuz? Her şey yolunda mı?" diye bağırdı.‌ Konuşan Shi Qing Xuan’dı. Görünüşe göre Jun Wu ışıklarla birlikte indiğinde dışarıdakiler ne olduğunu anlamamış ve ölümüne korkmuştu. Shi Qing Xuan ise cesaretle adım atmış ve ne olduğunu görmeye girmişti. Başkası olsa ışık süzmesinden geçemez ve engellenirdi ama Shi Qing Xuan önceden cennet mensubu olduğundan ışık süzmesi onu tanımış ve girmesine izin vermişti. İçeri girdiği gibi şok olmuştu, “L-L-L-L-Lordum??? Nasıl oldu da… şahsi olarak geldiniz???” Jun Wu onu gördüğünde gülümsedi ve sordu, “Lord Rüzgar Efendisi, nasılsın?” “…” Shi Qing Xuan bir an nedense çekindi ve utandı. Ne de olsa, Shi Wu Du'nun kendi küçük kardeşinin kaderini değiştirip onu cennete yükseltmesi olayı yayıldıktan sonra bunun bir kargaşaya neden olacağını bilmemesine imkân yoktu. Eski patronunu şimdi görmek, utanç ve suçluluk hissetmekten başka bir şey düşünmesine neden olmamıştı. Ancak Jun Wu ona hiçbir şey söylemedi ve hala çok nazikti, ona tam bir saygı gösterdi. Xie Lian RuoYe'yi geri çekti ve Mei Nian Qing yavaşça ayağa kalktı. Shi Qing Xuan utangaçlığı bittikten sonra şaşkınlıkla sordu, "Bu kim? Şu anda neler oluyor?"‌ Mei Nian Qing ona baktı ve aniden konuştu, “Sen Shi Qing Xuan’sın değil mi?” Shi Qing Xuan şaşırmıştı, “Ve sen kimsin? Beni nereden tanıyorsun? Ama en önemlisi beni bu halimle nasıl tanıyorsun?” Mei Nian Qing hıhladı, “İsmin berbat.” “HAA?” Shi Qing Xuan’ın kafası karışmıştı.
Shi Qing Xuan bir süreliğine sertçe güldü ama Xie Lian daha fazla dayanamayarak boğazını temizledi, “Şey, Lord Rüzgar Ustası, acaba, acaba önden gider misin? Bir süreliğine, tamam mı?” Shi Qing Xuan, “???” Xie Lian açıklayamadı, “Sadece … sadece git işte. Sadece veda edeceğiz.” Ancak o zaman Shi Qing Xuan tamamen kafası karışık bir şekilde gitmişti. Artık ışık süzmesinin içinde yalnız ikisi kalmıştı, başka bir üçüncü kişi yoktu, Xie Lian Hua Cheng’e döndü. Hua Cheng kaşlarını kaldırmış bir şey demesini veya bir şey yapmasını bekliyor gibiydi. Böylece Xie Lian cesaretini topladı ve iki elini Hua Cheng'in omuzlarına koyarak bir an için kendini dengeledi, ardından kuvvetle zıpladı ve Hua Cheng’in yanaklarını ellerinin arasına aldı. Bunu yaptıktan sonra bir hırsızın etrafına bakması gibi etrafta biri var mı diye bakındı. Ancak beklenmedik bir şekilde, bir saniye sonra belinde bir çekilme hissetti, ona sıkıca sarılan Hua Cheng'di, "Gege, sadece beni yatıştırmaya çalışmıyor musun?" Yarı ciddi, yarı sahte mutsuz ses tonu Xie Lian'ı ürküttü ve hemen, "Çalışıyorum!" diye haykırdı.‌ "Gerçekten mi?" dedi Hua Cheng, "Ama benden ruhani güçler ödünç alırken hiç de böyle değildin. Şimdi ruhani güçler ödünç vermediğim için mi böyle vedalaşıyorsun?"‌ “…” Şimdi düşününce, Xie Lian belki de baştan beri ciddi olmadığını hissetti. Bir an sonra, kısık bir sesle, "…Özür dilerim. Öyle demek istememiştim." dedi.‌ ‌ ‌ Ancak özür diledikten sonra, düşündükçe sanki öyle demek istemiş gibi geldi ve kafasında alarmlar çalmaya başladı. Hua Cheng cevap vermeden önce, başka bir şey söylemeden, Xie Lian'ın vücudu zihninden önce hareket etti ve ayağa fırlayıp Hua Cheng'in boynuna sarıldı, sonra da onu sertçe kendine çekti. Bu kez, Hua Cheng'in öpmesini istediği yeri tam olarak öpmüştü.
Tumblr media
Yine de kim bilebilirdi ki, Shi Qing Xuan'ın sesi tam o anda aniden gelmişti, "Ekselansları, bunu düşünüp duruyorum ve düşündükçe daha da garip geliyor. Eğer siz ikiniz sadece vedalaşıyorsanız, beni kovmanıza gerek var mıydı? Ben sadece… Ekselansları? Nasıl bu kadar hızlı gitti?"‌ ‌ Xie Lian sendeleyerek ve tökezleyerek kaçtı.
Bu resim aslında buradaymış sanırım ama ne olacak canım daha önce de koymuşsak :)
18 notes · View notes
selcandy · 3 months
Text
Geçen gün Instagram’da izlediğim bir videodan yola çıkarak Ali’ye yarattığı her dağınıklıkta ondan 50 tl alacağımı söyledim. Bana 10 dolar verip “kaç tane ediyo şimdi” diye sordu….. Esinlendiğim videoda adam ikinci günde para vermemek için etrafı dağıtmamaya başlıyordu, bizimki de önden peşinatla dağıtma hakkı satın alıyor. Bi’ de kamp zamanına denk geldiği ve paso yabancı hocalarla muhatap olduğu için cebinden döviz çıkıverdi ve esinlendim, iyisi mi buradan yürüyüp kur farkı vb diye iyice darlayayım ben bi’. Birikenle de sokak kedilerine ziyafet çekmeye niyet ettim, nası’ fikir? Dşdöfö
28 notes · View notes
muhteva · 17 days
Text
Tumblr media
Şükür;
Bizlere şükrü emreden ve tavsiye eden birçok ayet ve hadis vardır.
Yüce Allah Kur'an'da insanı yoktan var ettiğini ve ona çeşitli nimetler verdiğini, dolayısıyla insanın da buna karşı Allah'a şükretmesinin gerektiğini bildirmiştir:
"Siz hiç bir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi"
(en-Nahl, 16/78).
🌿Şükür, nimetin arkasındaki eli görüp nimeti verene karşı minnet ve teşekkür etmektir. Önce nimeti vereni görüyor, yani doğruluyor sonra da minnet ile teşekkür ediyor.
Şükürsüzlük ise, hem nimetin arkasındaki eli görmemezlikten gelmek ki bu bir yönü ile inkar etmek anlamına gelir, hem de nimeti verene karşı nankörlük etmektir ve bunun içinde bir nevi yalanlama da vardır.
Şayet bizlere verilmiş bu denli sonsuz nimetlere karşı (yaşam, sağlık, iman) gibi gibi bu nimetlere şükretmez isek çok büyük derecede nankörlük etmiş oluruz. Bir nimetin şükrü'de ancak nimeti veriliş amacına uygun olarak kullanıp ardından nimetin arkasındaki rahmet elini görüp, bilip teşekkür etmek ile olacaktır.
Öyle ise bizlerin nimetlere şükretmesi ile kendimizi nankörlükten kurtarmak noktasında yaptığımız da bizler için büyük bir nimet şeklidir diyebiliriz.
Bizlere verilmiş bu kadar nimete karşılık olarak şükür ile mukabele etmemek manen o nimeti ve nimeti vereni yalanlamak ve yok saymak demektir.
İnkar ve yalanlama özü itibarı ile bir şeyi yok saymak ve doğrulamamak anlamlarına geliyor. Bizler'deki şükürsüzlüğün merkezinde de nimetten istifade edip nimeti vereni yok saymak ve doğrulamamak yatıyor.
Kulağa ne kadar korkunç geliyor öyle değil mi?
Bizler günlük yaşantımızda dahi en ufak bir iyilik ve verilen en küçük bir hediyeye karşılık olarak da ne derece teşekkür ederiz öyle değil mi?
Peki ya nimetin asıl sahibine verdiği sonsuz nimetlerine karşı teşekkür etmemek ne derece nankörlük ve ahmaklık olduğu açıktır öyle değil mi?
📌Çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı düşünelim. O arkadaşımız bizi ziyafete çağırsa ve türlü türlü ikramlarla bizi memnun etse, biz de iştahla o ziyafetten yiyip içsek, ama ziyafetten sonra arkadaşımıza bir teşekkürü çok görüp onu görmezden gelerek kalkıp gitsek!
Bu ne kadar ayıp, terbiyesizlik ve nankörce bir durum olarak görülür öyle değil mi? 
Şükür bizlere verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalb ile gösterdiğimiz saygı ve karşılık ile iyiliğin kıymetini bildiğimiz ve iyilik yapana bu hissi göstermemizdir,
Şükür etmemizin ne kadar elzem olduğunu az da anladık peki bizler Rabbimize karşı şükür nimetini nasıl eda edebiliriz?
9 notes · View notes
mnsrykt · 2 months
Text
"Muaviye bin Kurre rahmetullahi aleyh, tâbiîn neslinin küçük yaşta olanlarından, Ali radıyallahu anhın son senelerinde doğan bir mübarek zattır. Bu zatın İyas ismini verdiği bir çocuğu doğunca sevdiği arkadaşlarını ve ashab-ı kiramdan tanıdıklarını evine çağırarak ziyafet vermiş. Yemek yenirken sahabiler de doğan çocuğun tebrikini yapmışlar.
Tebriklere teşekkür eden Muaviye bin Kurre, şöyle konuşmuş:
"Bakın, Rasûlullah'ın ashabı, beni dinleyin. Size yemek ikram ettim, İyas'ın akikasını yediniz, dualar ettiniz. Allah sizden razı olsun. Madem yemeğimi yediniz, şimdi ben yavrum için dua edeceğim, siz de amin diyeceksiniz."
Şöyle devam ediyor: "Çocuğumun mü'min ve akıllı bir insan olması için dualar ettim, onlar da amin dediler." Seksenli yaşlarına geldiğinde de bu hatırasını şöyle anlatıyor: "O gün ben dua eder ve o sahabiler 'âmin' diye icabet ederken neler söylediysem daha sonra hepsini çocuğumda gördüm."
Allah'a itimat budur. Duaya güvenmek de budur."
12 notes · View notes
Text
Benim çocukluğumda bayram harçlıkları 1 TL falandı herhalde. Çıtayı öyle bir yükseltmişler ki şimdiki çocuklar. İki gündür 50-100, 50-100 dağıtıyorum. Benim çocukluğumda aldığım parayla en büyük ziyafet Kürt böreği yemekti. Şimdiki çocuklar Pizza Hut ta ziyafet çekiyor.
54 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 5 months
Text
Tumblr media
Hesabı zor bir asırda yaşıyoruz,
İmkanlar bollaştı, iman kıtlık çekiyor..!
Ya Rabbi!
Bizi bağışla,
Kalplerimizi iman nuru ile temizle...
Hayy isminin hürmetine,
Bize yeniden diriliş ihsan eyle...
Fettâh isminle yalvarıyorum Sana Allah'ım;
Her müşkülümüzü Sen aç!
Her darlıktan bizi kurtar!
Kalbimizin kilitlerini aç!
İlmin kapılarını bize aç!
Bereket kapılarını bize aç!
Hayrın kapılarını bize aç!
Helal rızık kapılarını bize aç!
Ya Fettâh! Ya Fettâh! Ya Fettâh!
Yarabbi
Gelecek ömrümüzü geçen ömrümüzden bereketli kıl
Geçmiş günahlarımıza tövbe ediyoruz bizleri affeyle
Peygamberimizin şefaatine nail eyle
Bizi Rasûlunun ve Onu sevenlerin yolundan ayırma
İyilerle karşılaştır, onlarla haşreyle
Yâ Râbb'i
Günümüzün Başlangıcını Râhmet,
Ortasını Fâni Şeylerden Uzaklık,
Sonucunda Maddi, ve Manevi, Ziyafet, Eyle.."
Ve bir gün daha verdi Rahman ;
Namaz, dua, tövbe ve rızık için..
"Huzura susadım, ÇARE" diyorsan
Şu yalan dünyayı SEVME bu kadar
"Ah! Bir yakın olsam YÂRE" diyorsan
NAMAZ'ı başından savma bu kadar.
Gününüz hayırℓara vesiℓe oℓsun..🤲🕋
CUMANIZ MÜBAREK OLSUN
12 notes · View notes
yalnzardc · 4 months
Text
... Resulullah'a şöyle dedim: - Ya Resulullah benim bir şeyim yok bu halde nasıl evlenebilirim? Resulullah ashabına şöyle buyurdu: «Kardeşinize birkaç çekirdek ağırlığına eşit olacak kadar altın toplayıverin.» Ashab Resulullah'ın emrine uyarak biraz altın topladı ve o adı geçen aileye götürdüler ve o zatı evlendirdiler. Resulullah o zata: Haydi, bir de ziyafet ver, buyurdu. Ashab yine bir araya geldiler ve o zata ziyafet vermesi için bir koyun temin ettiler. O da koyunu keserek orada bulunan ahbabına ziyafet verdi.
Şimdiki ümmet ise yokluğu bahane ederek evlenmiyor, evlenmek isteyenlere yardım etmiyor. Evlilik oranları düştükçe toplum git gide bozuluyor. Rabbim sonumuzu hayr etsin
9 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 1 year
Text
Tâziye Yemeği
Rivayet edildiğine göre Cafer bin ebi Talib (radıyallâhu anh)'ın ölüm haberi gelince, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Cafer'in ailesi cenaze defin işleriyle meşgul oldukları için yemek yapmaya fırsat bulamadılar. Siz onlara yemek götürün.'' (Ebu Talib El-Mekki, Kutü’l-Kulub; c:4 s:202)
Taziyede ölünün ailesinin yemek verip millete ziyafet çekmesi, bid'attir. O yemekten yemek, mekruhtur. Sünnet olan; eş - dost, akrabanın ölünün ailesine yemek getirmesidir.
قال ابن الهمام الحنفي: " وَيُكْرَهُ اتِّخَاذُ الضِّيَافَةِ مِنْ الطَّعَامِ مِنْ أَهْلِ الْمَيِّتِ ؛ لِأَنَّهُ شُرِعَ فِي السُّرُورِ لَا فِي الشُّرُورِ، وَهِيَ بِدْعَةٌ مُسْتَقْبَحَةٌ ". انتهى من "فتح القدير" (2/142).
Cenaze evinde cenaze sahiplerinin yemek ziyafeti ver­meleri mekruhtur. Çünkü bu tür ziyafetler sevinç halinde verilirler. İçinde bulundukları durum ise musibet halidir. BU, ÇİRKİN BİR BİD'ATTİR. (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir; 2/142)
TAZİYENİN MAKSADI Taziye; teselli etmek, acısını paylaşmak gibi manalara gelir. Taziyenin 2 mühim maksadı vardır: 1- Taziyeye gelenlerin, ölünün ailesini bu acılı günde yalnız bırakmayarak teselli etmesi, sabrı tavsiye ederek manevi destek olmasıdır.
2- Gelenlere ölümü hatırlatması ve tefekküre sevk edip kalpleri yumuşatarak dünyadan sıyırıp ahirete yöneltmesidir.
Halbuki bugün yapılan taziye merasimlerindeki ziyafetler, taziyenin asıl maksadının dışında, sünnete uygun olmayan işlerdir. Bundan dolayı taziye yerleri; insanların gelip yemeğini yediği, çayını içtiği, dedikodu ve boş muhabbetlerin havada uçuştuğu laklakhaneler haline geliyor. Ancak uzaktan gelen misafirler varsa, onlar tabi ki aç bırakılmaz, onlarla oturup hal-i hazırda olan yemeği yemede de bir beis yoktur.
Bir yakınını kaybetmenin üzüntü ve sıkıntısı içinde olan cenaze sahiplerinin, taziye için gelen misafirlere yemek hazırlayıp sunması ilave bir telaş ve sıkıntıya sebep olacağından mekruh görülmüştür (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, III, 148).
Tumblr media
22 notes · View notes
yakazakalb · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Hayat yaşam enerjimizi sömürürse yine bize yaşam enerjisi verecek olan kendisidir. Gökyüzü sarar mesela insanın ruhunu. Çünkü kalbi gökyüzü kadar geniştir insanın. Bir ağaç gölgesi huzur verir insana, ışığın o akşam vakti kırılışı ile o yaprakların oluşturduğu sanat harikası görsel ziyafet bayram ettirir insanın gözüne. Bayram evet. Her gün bir bayram havasında batıyor yine güneş. Çünkü başka yerlere doğmak cehdinde. İşte bu sebeple hayat batarken doğuşları, ölürken de dirilişleri içinde barındırır.
Eylül bir taraftan solmayı sararmayı hatırlatır belki ama sararmanın, kurumanın arkasındaki canlılığı da ince ince hissettirir.
Yağmur ve serinlik de cabası tabi. Üşümeyi ve yağmuru özleyen insanevladı işte böyle bir akşamüstü yine enerjisini toplar eve döner kısacık bir yürüyüşten...
.
22 notes · View notes
etaali · 6 months
Text
✨ Dünyadaki bütün kötülüklerin sebebi, onların bu ziyafete dahil olmamalarındandır. ✨
9 notes · View notes
mnsrykt · 1 year
Text
"Anne-babalar çocuklarına ihtilam olduklarında gusletmeyi öğretmelidir. Çünkü biz iffet ümmetiyiz. Anne-baba şayet Âmentü ögretmeyi vazife biliyor ama diğer yandan eksik kalmış, iffetsiz bir çocuk yetiştiriyorsa yaptığı yanlıştır. Çocuğunu karşısına alıp 'yavrum, günü gelecek ve vücudunda böyle bir şey olacak, bana da olmustu...' türünden konuyu açmayı hatta o gün gelince ziyafet vermeyi vesile olarak bilmelidir. Bu konularda hayâ etmenin yersiz olduğunun, böyle bir hayâdan hayâ etmnek gerektiğinin altını çiziyorum."
39 notes · View notes