yararsizbiradam
yararsizbiradam
geçmişim, bugünüm ve geleceğim
483 posts
kendine sorular, sorgulamalar*
Don't wanna be here? Send us removal request.
yararsizbiradam · 3 years ago
Text
the sound of my darkness.
9 notes · View notes
yararsizbiradam · 3 years ago
Text
ukde*
insanın dönüp dolaşıp vardığı yer -idealize ettiği hayat yerine- var olanı kabul etmekse, yaşamın hiçbir anlamı yok. hayal dünyasında yaşamayı tercih etmek yerine kendi ideallerim için bir hiçliğe gömülmeyi tercih ederim.
bu işin şakası yok.
5 notes · View notes
yararsizbiradam · 3 years ago
Text
İşlerin yolunda gitmediğinde bir gölge gibi suçlayacak yerler aradın. Dünya her zaman güllük gülistanlık değil, acımasız ve kötü bir yer. Ne kadar güçlü olduğun hiç önemli değil. Eğer dünyaya izin verirsen, seni dizlerinin üzerine çökertir ve sonsuza kadar öyle kalmana sebep olur. Sen, ben, hiç kimse hayat kadar acıtamaz. Ama hayat, ne kadar ağır darbe aldığın ile ilgili değil, darbeleri nasıl aldığın ve ilerlemeye nasıl devam ettiğin ile ilgilidir. Ne kadar çok darbe alabilir ve ilerlemeye devam edebilirsin? İşte, kazanmak böyle bir şey. Şimdi ne hak ettiğini biliyorsan eğer git ve hak ettiğin şeyi al. Ama o darbeleri almaya hazır olmalısın ve birilerini suçlayarak istediğin yere gelemezsin. Sebebi oydu veya buydu ya da herhangi bir şeydi diyemezsin, bunu korkaklar yapar ve bu sen değilsin. Sen bundan daha iyisin. Kendine inanmaya başlamayana kadar asla kendine ait bir hayatın olmayacak bunu bil bu yüzden kendine inanmak zorundasın! Herkese iyi seneler.
16 notes · View notes
yararsizbiradam · 3 years ago
Text
“Her insan Âdem’in akranıdır.” derler, bu söz bana doğru gelir. İnsan milyarlarca yaşındadır ama bunu bilmez, bazen sezer, bazen de duyar. Burada yekpare, herkesi ve olan biten her şeyi, tüm hattıyla içine alan bir zamandan bahsediliyor, yani Sokrates zehirlenirken de siz oradaydınız ama geç anladığınızdan sonradan üzülmeye başladınız, İsa çarmıha götürülürken de oradaydınız ama sesiniz ya çıkmadı ya da o sessizce arkadan yürüyenlerin arasındaydınız, ne zaman ki bunun ne olduğunu anladınız gözleriniz yaşardı… Yani her şey anlamaya başladığınız zaman başlar ve sizi de içine alır, tarihe, acıya dâhil eder.
Yukarıdaki sözde de söylendiği gibi, insan anlaya anlaya, ağlaya ağlaya gelip Âdem’in yanına oturup elini sıkacağı zaman yaşamış, bir zamandan geçmiş ve olmuş olacaktır. İnsandan aslında beklenen az değil, her şeyi anlaması, kabul etmesi bekleniyor. Anlayınca bağlı olduğu boyunduruğundan sürülüp durduklarından kurtulacaktır. İnsan şimdi köledir, aklı ermezliğin, ahmaklığın, sınırlı yaradılışın… kölesi. Anladığı şeyin zamanını başlatır, bunlar arttıkça ve kâinattaki her şeyi duyabildikçe varlık seviyesi, anlayışı artar ve gerçek zamana, o ilk zamana yaklaşır, kendini hatırlar. Âdem’e de akran olur. Ve şairin dediği gibi, her şey o yaşarken olmuş olur.''
bazen her şeyi unutuyorum, gülüyorum; normal devam ediyorum. sonra birden aklıma geliyor. o an yemek yiyorsam masadan kalkıp gitmek istiyorum, uyuyacaksam uykum kaçıyor, her ne yapıyorsam işim yarım kalıyor. ölüm değil, hayır. aklıma gelen şey ölüm değil. gerçekten ölümden beter bir şey. dürüst olmak gerekirse bu daha çok, ya ölmezsem kaygısı. ya mutsuz bir yaşama mahkum olursam? sağlıklı düşünmediğim kesin. kendime dışarıdan baktığımda iki tokat atmak istiyorum :) aptalca, biliyorum. ama gerçekten buna bir kez saplanırsam bir daha kurtulamıyorum. insanları iyi-kötü, zengin-fakir, akıllı-aptal olarak değil; sadece mutlu ya da mutsuz diye ayırmışım. kendimi bildim bileli bunu yapmışım ve mutsuz insanlar deyince şak diye gördüğüm birileri var kafamda. kendimi bir gün öyle bulmaktan korkuyorum. hiçbir şeyin şimdiki gibi devam etmeyeceğini görüyorum. bu zaten çok açık. elbette benim düşündüğümle hiçbir ilgisi olmayan, bambaşka bir yere de savrulabiliriz. ama bugün zamanla düzelecek diye beklediğim, düzelmesi için uğraştığım şeylerin hiç düzelmeden olduğu gibi devam ettiğini düşünmek... işte bu mutsuzluk. bununla nasıl başa çıkarım bilmiyorum. her şeyi daha açık yazsam kaçasım gelir. yazmıyorum. yaptığım seçimlerin sürekli önünü ardını düşünmek, gidenle vedalaşamamak, kalanla uzlaşamamak. ben bunları düzeltmek istiyorum. ya da sürekli düzeltecek bir şeyler mi arıyorum? yok yok, bu sadece bir replikti. :) dün aşırı saçma bir şey yaptım, sözlükte itiraf sayfalarını okudum. bunun amacını hepimiz biliyoruz: hissettiğin şeyleri sıradanlaştırmak. biraz işe yaradı aslında. ama sabah uyanınca şey diyorsun, "ben her şeyi yalnız yaşayacağım." en sıradan, en basit, en saçma şeyi bile yalnız yaşayacağım; ben yaşayacağım. yanımda birileri olsa da, elli milyon kişi aynı şeyi yaşasak da her birimiz kendimiz yaşıyoruz. ne yaşıyorsak yalnız yaşıyoruz. o zaman bulduğum o küçük avuntu hissi de kayboluyor. bunları silebilirim şu an, çok da önemli değil. yarından itibaren çok uzun süre unutabilirim tüm bunları ama bilirim ki bir gün yine bir yerden çıkıp gelecek. tam anlamıyla kurtulmanın yolunu bulmak istiyorum. bunun için bir şey yapmam gerektiğini seziyorum ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. bir kablo kesmek gibi, bir tuşa basmak gibi, bir taşı devirmek gibi ama ne? nerede? nasıl?
22 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
6 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
Gökyüzü Hapishanesi*
Tumblr media
Çok yakın bir zaman önce sabah bir bisiklet kulübüyle birlikte bir bisiklet turuna katıldık ve -onların deneyimli olmaları sebebiyle- onlara yetişemiyorduk. Biz de rotamızı biraz değiştirip çevreyi keşfetmeye karar verdik. Kendimizi bir hayvanat bahçesinin içerisinde bulduk. Etrafı meraklı gözlerle keşfederken kuşlar ile ilgili kısma geldiğimizde gördüğüm şey beni gerçekten çok etkiledi. Yakın zamanda yaşadığımız pandemi ve eve kapanmaların -ev mekanının sınırlarının- ben de yarattığı yıkımı hatırladım. Sınırların bu kadar belirgin olduğunu hiç hissedememiştim. Şimdi tekrar bu manzarayla karşılaşınca o günlerde hissettiklerim geldi aklıma. O zamanlarda okuduğum bir öyküyü anımsattı.
“Kuş yanlışlıkla bir odanın içine uçar. Dönmeye başlar, girdiği açık pencereyi bulamaz. Habire, içlerinden gökyüzünü gördüğü pencere camlarından geçmeye çalışır. Giderek kanatlarını daha telaşlı çırpar, tahta bir kaynana zırıltısı gibi sesler çıkarır (hani o sapından tutup çevirdiklerinizden). Kuş cama inanmaz. Kendisini gökyüzünde zanneder ama uçamadığını fark eder. Kanatlarını çırparak duraksar. Tekrar camlardan birine doğru hamle yapar; sanki bu sefer hızı sayesinde içine hapsolduğu ağı parçalayabilirmiş gibi. Oysa cama çarpar ve sersemler. Her hamleden sonra küçük tüylerden oluşan kuş biçimli kutu daha kötü sarsılır ve kalbi kanatlarından daha hızlı çarpmaya başlar. Gagasının altında bir damla kan belirir. Cama her vurduğunda bir damla daha oluşur. Nihayet, son çılgınca savruluş sırasında bir mucize olur. Hedeflediği pencere camını şaşırır ve açık olandan geçer. Açık havada olduğunu hemen (daha kuyruğu çerçeveden çıkmadan) anlar. Bir cıvıltı çıkarır. Kısa, zor duyulan ama apaçık bir neşe cıvıltısı.”
— John Berger, Kral: Bir sokak hikâyesi (1999)
Yukarıya vurup duran kuşların tel örgüye sıkışan tüyleri ve dışarıda özgürce uçabilen bir kuşa seslenen çığlıkları*
Tumblr media Tumblr media
5 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
keşfedilmeyi bekleyenler*
internet dünyasının en sevdiğim yanlarından biri de erişilebilir bir arşivinin olması. yazdığımız, paylaştığımız her şey kalıyor. keşfedilmesini beklemiyorsunuz ama bir gün birileri sonradan okuyup/izleyip paylaştığınız şeyi buluyor ve birinin okuyup/izleyip bir geri dönüş yapması onu anlamlı kılıyor.
4 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
youtube
0 notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
"İyi bir kitabın sayfalarında ilerlerken beynimden vurulmuşa döndüğüm birkaç satır okuduğumda, oturduğum masadan, koltuktan, uzandığım yataktan kalkar evin içinde dolaşırım. Bazen yarım bir daire çizerim, bazen hapishane avlusunda volta atarcasına aynı çizgide gider gelirim. Beni ara vermeye zorlayan cümlelerin gücüne bağlı olarak, evden çıktığım da olur. Saat kaç olursa olsun kendimi sokağa atarım. Babamın birkaç tabak mantıdan sonra, yediklerini sindirmek için çıktığı yürüyüşlere benzer. Hazmetmeye çalıştığım şeyler vardır. Katı, hacmi ve ağırlığı olan bir cismi eritmeye, kan dolaşımıma dahil etmeye çalışıyorumdur. Zihnimde bir o duvara bir bu duvara çarpar durur o düşünce. Köşelerini kaybedip bendeki özel şeklini alması için zaman gereklidir ve bu vaktin geçmesi, adımlarla gerçekle��en bir hadisedir bu tür durumlarda."
2 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
İnsan olmak nedir?
“Bütün insanlar, tabiatıyla, bilmek ister,” diyor Aristoteles. İnsanın, tabiatıyla, yani doğası gereği, bilmek istemesi onun aklının veya ruhunun (nous) kendiliğinden, böyle bir eğilime, arzuya sahip olduğunu ima eder. Bir şeyi bilmek istemek (tanımaya, bilmeye çalışmak) onu halihazırda bilinene getirmeye çalışmaktır, daha önce bildiğimiz şeylerin yanına…
Peki insan olmak nedir? Aristoteles benliğin bir eylem olduğunu, bir şeyin doğasını onun “telos”unu (amacını) öğrenerek keşfettiğimizi iddia ediyordu. Başka bir deyişle bıçak, keserek bıçak olur. İnsan nasıl insan olur?
Merhaba, hatalarıyla yüzleşememek!
Seneca bizim olan tek şey zamandır der; zamanımızı kendimize sınırlar koyarak değil ama nasıl hissediyorsak öyle davranarak geçirmeli aslında.
📷: kitchenshelf
7 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
Différence ya da différance, bütün mesele bu mu?
Bir nesneyi tatmin edici bir şekilde betimleme imkanımız neredeyse yok gibi. Çok karmaşık nesneler karşısında kendimize şunu deriz; Bu nesneleri en küçük ayrıntısına kadar betimleyemem, bu mümkün değil yapacağımız şey bir anlam ile bir diğer anlam arasındaki fark’ı kavramak ve farklılık’ı ortaya çıkarmak olur. Eco’da “sütun imajı”nın  toplum içindeki dolaşımının araçlarını, yarattığı anlamları analiz ediyor. Genel kabulü irdeleyip ve düşünmeden dile, dilden göstergeye geçiyor. Bunun için de anahtar bir kelimeyi elinde tutuyor: “Fark”ı. Eco’ya göre dilde anlam göstergelerin birbirleri arasındaki farkla belirlenen bir şey gibidir. Bir sözcük ve bu sözcüğün işaret ettiği kavram, yani gösterge ve gösterilen. Burada anlam kural takip etmeye dayanıyor. Hangi göstergenin neye işaret ettiği üzerinde uzlaşılmış anlamı kullandığımızı ve göstergeyi uzlaşıma uygun olduğu biçimde görmeyi seçtiğimizden bahsediyor.  Sonuçta her şeyi iyice altüst etmeden şeyleri yerli yerine koymak mümkün değil diyor Eco.  Öyleyse anlamın olmadığı, sürekli akıp giden bir zaman nasıl olanaklı olabilir? Olamaz. Anlam denilen şey nasıl oluşur?
3 notes · View notes
yararsizbiradam · 4 years ago
Text
kendi savaşımızı açmalıyız ama nasıl?
2 notes · View notes
yararsizbiradam · 5 years ago
Video
youtube
2 notes · View notes
yararsizbiradam · 5 years ago
Video
tumblr
Dünyada iki çeşit acı çeken insan vardır: yaşama sevinci eksikliği çekenler ve yaşama sevinci fazlalığından muzdarip olanlar.
Ben hep kendimi ikinci kategoriye sokmuşumdur. Bunu düşündüğünde, neredeyse bütün insan davranış ve eylemleri, temelde hayvan davranışlarından farklı değildir. En ileri teknolojiler ve ustalık bizi en fazla süper şempanze düzeyine getirir. Örneğin Platon ya da Nietzsche ile ortalama insan arasındaki uçurum, şempanze ile ortalama insan arasındaki uçurumdan daha büyüktür. Gerçek bir ruhun,gerçek bir sanatçının, azizin, filozofun, krallığı seyrek olarak ulaşılan bir şeydir. Neden bu kadar azdır? Neden dünya tarihi ve evrimi bir ilerleme öyküsü değildir de, sıfırların sonsuz ve boşuna bir toplamıdır? Daha büyük bir değer hiç oluşmadı. Kahrolsun, Yunanlılar bundan 3000 yıl önce bizden daha ileriydiler. Nedir o halde insanları gerçek potansiyellerine ulaşmalarını engelleyen şey? Bu soruya karşı bir başka soru sorulabilir, o da şu "İnsanın en evrensel özelliği korku mu yoksa tembellik midir?"
Waking Life(2001)
14 notes · View notes
yararsizbiradam · 5 years ago
Text
keşfedilecek şeylerde bugün*
Tumblr media
ecosia adlı bir uygulamadan bahsetmek istiyorum.
kendimizi,  çevremizi, dünyamızı değiştirdiğimiz bugünlerde kullanarak pek bir şey kaybetmeyeceğimiz ama kullandığımız için bir şeyleri dönüştüren bir eklentiden bahsediyorum. hepimiz her yeni gün yeni araştırmalar yapıyor, inceliyor, izliyor, okuyoruz ve gün içerisinde yüzlerce arama yapmış oluyoruz. peki yaptığımız bu aramalarımızın karşılığında birilerinin sizin yerinize bir ağaç dikecek olması sizi mutlu etmez mi? bu eklentiyi görünce aklıma direk Kars’ta bir istasyon amirinin gayretinden dolayı adeta bir ormana dönüşen yer geldi. Sizin aramalarınızın da bir ormana dönüşebilme ihtimali olsa bunu değerlendirmek istemez misiniz? 
hadi o zaman biraz da eklentiden bahsedelim.  eklenti çok basit bir mantıkla işliyor. aramalar üzerinden kazandıkları parayı ağaç dikmeye harcıyorlar. bunu da oldukça şeffaf bir şekilde raporluyorlar. 45 aramanız 1 ağaç yapıyor. mevcut arama motorlarına oldukça başarılı bir alternatif.  
buraya tıklayarak siteye gidebilir ve eklentiyi yükleyebilirsiniz.
buraya tıklayarak telefonunuza da indirebilirsiniz.
dipnot*: kullanırken “adblocker” gibi reklam engelleyicilerinizi bu sitede çalışmayacak şekilde ayarlamayı unutmayın. 
8 notes · View notes
yararsizbiradam · 5 years ago
Text
keşfedilecek şeylerde bugün*
vimeo
Nedir hatırlamak?
Geçmişe yapılan zembilli bir yolculuk mu      ya da aklın katmanlarındaki         basamakları            tek tek çıkarken nefes aldığımız o duraklar mı?
Kendimle baş başa kaldığımda, tüm seslerin kesildiğine kanaat getirdiğimde her bir tuğlasını özenle ördüğüm o lahite ya da kendi deyişimle
(İmgelerin yuvalandığı yere) gidip onların kuluçka hâllerini izlemek ve doğduklarında neye benzeyeceklerini, kaşınıgözünüağzınıdudağınıburnunu tahmin etmek. Bazen de tüm kuralları bozarak kuluçkalarından çıkmaları için zorlamak. Aslında bir bakıma vaktinden önce bir bebeği annesinden ayırmak gibi, aslında bir bakıma kelimelerle ölü dirilten bir şaman gibi,
Hatır deyince, insanların aklına o yitik ülke (çocukluk) gelir.
Burada çocukluktan farklı olarak belli başlı anlara,
fotoğrafın özneden bağımsız olarak yırtıldığı yere gitmek, yani bir fotoğrafı hoyrat bir makasla kesmek yerine, kendini artık çoktanbitmiş bir ânın kollarından kurtarmak, alabildiğince uzaklaşmak, kaçmak.
Hayatı bir yazıcı göreviyle üstlenmek yol üstünde envanteri çıkarılmamış, o beyaz hudut kartlarının üzerine, kırmızı tükenmez kalemlerle, girdisini çıktısını yazmak,
Tarih:___________________________
Saat:___________________________
Olay:___________________________
Sonuç:__________________________
Arz ederim.
Sonunda da büyük bir görev duygusuyla,
bu günü de bitirmiş olmanın, sürdürmeyi sürdürmenin (coşkusuyla?) o devletten de kadim dairedeki masanı terk etmek.
Resmi şeylerin,   Tüzüklerin,      Damgalı kâğıtların,         Mühürlerin,            ‘Aslı gibidir’lerin, ötesine geçerek,   tamamıyla belki de önemsiz olan, şehrin en işlek caddesindeki çiçekçiye gidip
MEVSİMİ DEĞİL AMA BUGÜN NERGİS İSTEYEN BİRİLERİ OLDU MU? diye sormak. Ya da aynı caddede bir büfeye gidip Sadece ön cephesi açık olan o büfenin bir nevi akış hâlinde olan o akıntıyı sormak. KUSURA BAKMAYIN AMA BUGÜN ÖNEMLİ BİR ŞEY OLDU MU?
TARİH HER YERDEDİR ÖNEMLİ OLAN BİZİM ONA DOĞRU SORULARI SORMAMIZ VE HEPSİ BİRBİRİNE BENZEYEN DÜZGÜN TIRAŞLI TEKNİSYENLER GİBİ HEPSİ BİRBİRİNE BENZEYEN BELGELERDEN KURTARMAKTIR. ARADALIKLARIMIZI ANLAYABİLMEK İÇİN SONUÇLARA DEĞİL HİKÂYELERE İHTİYACIMIZ VARDIR.
                                     -Umut Durmuşoğlu
4 notes · View notes
yararsizbiradam · 5 years ago
Photo
Tumblr media
Çok yalnızım dünyada, ama yine de yalnız değilim,  her saati kutsamaya yetecek kadar  Çok önemsizim dünyada, ama yine de küçük değilim,  senin önünde karanlık ve akıllı bir nesne  gibi kalacak kadar.  Kendi irademdir istediğim ve ona eşlik etmek  eyleme giden yollarda;  istediğim, sessiz ve ürkek zamanlarda,  yaklaştığında bir şeyler,  bilenler arasında olmak  ya da yalnız başıma.
Seni hep bütünüyle yansıtabilmektir istediğim,  ve kör ya da yaşlı olmamak hiçbir zaman,  senin o ağır, yalpa vuran suretini taşıyamayacak kadar  İstediğim kendimi geliştirmektir  Eğrilmiş olarak kalmamak hiçbir yerde,  çünkü ancak bir yalana dönüşürüm eğrildiğimde.  Ve senin önünde gerçek olabilmek.  Tanımlamak istiyorum kendimi,  uzun uzun ve yakından bakılmış  bir resim gibi,  anladığım bir sözcük,  su içtiğim testi,  annemin yüzü,  en korkunç fırtınalarda  beni taşıyabilmiş  bir gemi gibi.
6 notes · View notes