Tumgik
belkibirazgunluk · 4 years
Photo
Tumblr media
Doğum günü pastamı getiriyorlar,  üzerine çikolata sosuyla “30″ yazmışlar. 
Otuz. Diyorum içimden tekrar ediyorum.
Ne kadar uzun bir zaman. Ne kadar uzun yıllar ve ne kadar çok anı diyorum. İyilikleriyle ve kötülükleriyle. Ve işte o an insan beyninin unutma yeteneğine hayran kalıyorum. Ve iyi ki var diyorum unutma yeteneği.Çünkü o olmasa, bu beynim içi birbirinden gereksiz yaşayışlarla dolu olacaktı. Ama şimdi belki de sadece seçtiklerimi hatırlıyorum.
Çünkü insan öyle evrimleşmiş ki hatırlamak istemediği anıları silebiliyor kafasından. Olmamış gibi yapabiliyor. Öyle güzel bastırıyor ki onları, derinliklerden çıkartmak için uğraşlar vermek gerekiyor.
Otuz, dedim içimden tekrar ettim. 
O sırada bir dilek dilemem istendi benden. Etrafımda tanıdık tanımadık birkaç insan. Bir sonraki doğum günüme kadar yanımda olacaklar mı bilmem bile. Formaliteden kesilen bir pasta bu, her halinden belli. 
O yüzden bir dilek tutuyormuş gibi yaptım ve not ettim aklıma: bu anı da daha sonra sileceğim...ve üfledim.
4 notes · View notes
belkibirazgunluk · 4 years
Photo
Tumblr media
Kaçmanın zorluğunu düşünüyorum oturup. Kaçmak ve uzaklaşmak.
Oysa ki tam olarak eşyalarını alıp gitmek değildir.
Şu an, şu bulunduğum yerdeyken, sadece pencereden bakarak bile kaçabilirim buralardan. Uzakların düşlerini kurarak, içtiğim kahvenin dibine bakarak, ayaklarımı uzatarak ya da sadece gözlerimi kapatarak bile kaçabilirim.
0 notes
belkibirazgunluk · 4 years
Quote
Tam hayata güvenip -ne olabilir ki? dediğinde kötü bir şey oluyor ya, işte orada inancını yitiriyor insan
0 notes
belkibirazgunluk · 4 years
Photo
Tumblr media
Akşam saatine doğru o kübik, tavanı alçak, daracık, 10 saat aynı havayı soluduğumuz ofislerimizden çıktık ve vapur iskelesine doğru yürüdük. Hava serinlemişti ama sabah gelirken hissettiğim kadar soğuk değildi. İkimiz de kapşonlarımızı geçirdik. Yanaşmakta olan vapura doğru bakıyordum ve bir bahane bulup bana yine o çocuğu anlatmaya başladı...
Olmamıştı, yürümemişti, belki de hiç başlamamıştı. Çocuk onu ne arar ne de sorardı. Kendi hayatında yürüyüp gidiyordu. Ama bizimki atlatamamıştı işte. Her şeyde onu hatırlatacak bir şeyi bulmayı başarıyor ve bana anlatmak istiyordu.
Onu anlıyordum. Çünkü içinden atamadığı bu duygu, kelimelere dökülüyor bir şekilde vücudu terk etmek istiyordu. Duyguların atılım yolu budur bazen: konuşmak. O’nun hakkında konuşmak ve onlar. Konu ne ise bazen sadece konuşmak, anlatmak, şikayet etmek... Saatlerce bahsini geçirmek ve rahatlamak sonunda...
Bunları bildiğim için arkadaşımı anlıyordum. Ve çocuğun ona saldığı bu zehirden kurtulması için onu dinliyordum. Sadece dinliyorum. Çünkü bu yeterli olacak. Bir an geldiğinde ve artık ondan bahsetmediğinde, ondan bir parça kalmadığında içinde, onu unutmuş ve iyileşmiş olacak.
Bir dost olarak yapabileceklerimiz bazen bu kadar basit işte. Yanında olmak ve dinlemek.
Vapur iskeleye hafifçe vurdu ve sallandık. Kapşonlarımızı indirerek bizi bu soğuktan kurtaracak vapurun içindeki nemli havayla kaplandık.
2 notes · View notes