Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
sesini duymak
sanırım başıma bir gün içinde gelen en güzel şeylerden biridir
sesini duymak,
sesini duymanın o kadar fazla çeşidi var ki
mesela sabah uyku sersemiyken günaydın deyişin
mesela gece
0 notes
Text
how beautiful is the sound of your voice
when you have just waken up
And you are hugging me gently with your warm embrace
How exciting it is to hear it
when you have just called me your love
So my heart starts blowing up
0 notes
Text
Reblog if you want someone to take you on a bookstore date.
Macro Literature
8K notes
·
View notes
Quote
bazen hayatı sırf benim hayatım olduğu için seviyorum. benim hikayem, yıllardır çok yakından takip ediyorum. bazen gurur duyuyorum kendimle, çok büyük şeyler başarmasam da. güveniyorum da üstelik.
0 notes
Quote
I heard the song jazzing far from me My feet started moving and I couldn't stop dancing my heart out in the midst of the September rain that jazzed its way up from the sky to down to my feet
5 notes
·
View notes
Quote
the little bird had little amber stone dreams that came out of nowhere but of her mind
5 notes
·
View notes
Quote
Sinemayı kaçırdığına üzülürken yanda oynayan tiyatroyu kaçırma. Belki yanda tiyatro oynadığını ve hatta oynayabileceğini fark etmemiş bile olabilirsin. Aç gözlerini.
Babam, biraz benzeri, biraz değiştirilmiş haliyle :)
0 notes
Text
İnsan Kılığında Palyaço
‘Sizi göremiyorum.’ diye açıkça belirtmeme rağmen karşı taraftan bana yardımı olacak hiçbir yönlendirme alamadım. Gecenin sonsuz izlenimi veren karanlığı bu yabancıyla iletişime geçmeme engel oluyordu. Neredeyim, neden buradayım ve nereye gideceğim önemsiz sorulardı. Göremediğiniz ve sesini zar zor duyduğunuz birinin varlığından nasıl emin olabilirsiniz? Nefes alışverişini çok kolay duyuyordum. Sonunda ağzını açmış olacak ki:
‘Görürseniz fikrinizi değiştireceğinizden korkuyorum.’ dedi. Aslında görürsem fikrim iyi yönde değişecekti, zira kendisinin aklını kaçırdığından şüphe ediyordum. Buna ek olarak da kendi güvenliğimden elbette. Bunu onunla da paylaştım çünkü dürüst olmaya inanıyorum. Bana zarar vermeyeceğini, çok sevgi dolu bir palyaço olduğunu söyledi. Dediğine göre o da benden korkmuş.
‘Işıklar sana zarar verecek diye mi korkuyorsun?’ dedim. O sırada etraf birden aydınlandı. Başını iki yana salladı. Gerçekten de bir palyaçoydu. Kendisinden hala korkup korkmadığımı sordu. Hayır, dedim. Beraber ilk ışık gördüğümüz kahveciye gittik.
‘Ben palyaçoyum. İnsan kılığında bir palyaço değil. Bir çeşit işte, ben de Dünyalıyım. Bizim çok kopyamız var. Palyaço olmayı çok seviyorum. Ama benim türüm yüzünden bana garip davranan çok. Eğer sen bana böyle bakmasaydın, insan kılığına girecektim. Bana bunca Dünyalı insan arasında bir Palyaço olmanın amacını, güzelliğini tekrar hatırlattın ve uzun zaman sonra ilk defa yaşattın, teşekkür ederim.’ dedi. Sabah olunca ayrıldık.
2 notes
·
View notes
Photo

“Yazmasam deli olacaktım.”
Sait Faik Abasıyanık - Son Kuşlar.
13 notes
·
View notes
Text
It is different to watch people do something with passion.
Yes, some people do something they love and they seem like they want to do it. But passion is different.
Passion can be seen.
Passion can be heard.
Passion is deaf.
Passion is what drives people crazy.
Passion is passionate.
Passion is blind.
Passion has strong vision.
Passion is loud.
0 notes
Text
Minik Dostlarımız
Hayır, minik dostlarımız derken kedilerden veya köpeklerden bahsetmiyorum. Kaplumbağa, ,tavşan, kangurudan da bahsetmiyorum. Gerçi kanguru çok da minik sayılmaz ya, neyse. Benim bahsettiğim minik dostlar ‘’böcek dostlar’’. Şunu tüm gerçekliğiyle belirteyim ki ben küçük böceklerden hiç hoşlanmam, büyük olsun gözümün önünde olsun her zaman tercihimdir. Ne var ki son zamanlarda dinlediğim bir konuşma, üstüme düşen 2-3 böcek sayesinde onlar hakkında görüşlerimde ufak değişiklikler oldu. Hatta onlardan ilham aldığım için biraz da sevmeye başladım bile diyebilirim. Ah çıkarcı insanoğlu! Peki bardağı taşıran son damla neydi? Bugün tekrar yaparken camın kenarında fark ettiğim, belki de tırnağımda bile daha küçük olan ters dönmüş böcek. O minik bacaklarını (gerçekten böcek terimleriyle alakam yok) tekrar yürüyebilmek için çırpışı! İzledim, izledim ve gerçekten üzüldüm. Sonra camdan geri çektim kendimi. Buna üzülmemin saçmalığına ikna etmeye çalıştım kendimi. Açıkçası hafif ikna olsam da merakıma yenik düştüm ve onu izlemeye devam ettim. Çırpınışını görmek içimi acıttı, tırnağım kadar da olsa ondan korktuğumdan yardım edemedim. Ama evet, ona yardım etmeyi istedim. Vazgeçip vazgeçmeyeceğini görmek için bir süre daha izledim. Acaba hayvanlar da insanlar gibi bir yerden sonra umutlarını kaybedip duruyorlar mıydı? Ben umutsuzlukla izlerken minik dostum hızlı çırpınışlarını bırakmadı ve doğruldu! O küçük can, benim çoğu zaman önemsemediğim o minik dost vazgeçmedi! Vazgeçmedi ve başardı. Hem de büyük bir azimle. Böyle bir olaya tanık olduktan sonra insan ne kadar saçmaladığını düşünmeden edemiyor. Eğer o her düştüğünde vazgeçseydi, bugün benim camımın önünde durup beni etkiler miydi? Hayır. Peki onun hayatının amacı bana böyle bir ders vermek miydi? Hayır, sanmıyorum. Ama o bana tırnağım kadar bile olsa her canlı hayatının değerli olduğunu gösterdi.
Konu ne olursa olsun, boyun ne olursa olsun, hedef başkasına imkansız da gözükse sen çırpınmaya devam et!
#motivasyon#başarı#yazı#ders#ygs#lys#böcek#börtü#insanoğlu#umut#umutsuzluk#dost#yaşam#yaşamasevinci#konu#söz#sözler
2 notes
·
View notes
Text
Focusing on the journey rather than the result itself might be the key to your success. When you focus on the result, you start panicking thinking of where you are now and how far you are away from your actual goal. But the moment you start focusing on the ‘’journey’’, you plan your steps. Everything happens in time, things are taken one at a time. You complete this first task then you move to another and another… It goes on like this, until you reach your goal.
You don’t reach your goal straightaway though, it is a bloody long path. You decide to swim, you get into the water. At first everything is cool, the shore is still seen. You realize you are losing sight of the shore and that makes you really happy. Wait, look out! There is a huge wave coming towards you, it can take you back or close to the shore. Are you strong enough to beat that? You are not? Well, here are the news, you are back right where you started. But you learnt something from that little experience, didn’t you? The small fear is now implemented. Good luck! Should you continue swimming? Should you not? You may as well run into another huge wave and get back to the shore. Are you taking the risk? If you are, that means your passion is bigger than your fear. For now. I will start talking about what happens when you swim more, I will stop talking about the one who quit. The story ends for him here. He can either try to pursue other dreams or stop. He doesn’t deserve to be in this one.
So you are swimming again with a bit more care than before. Finally, you lose sight of the shore. Look out! There is another huge wave but you don’t panic this time. Because you will use your new-gained knowledge. Take that wave, huh? Take it, take this! Oh, eventually the wave is over. You take a glimpse of your surroundings. Where the hell is the shore? Have you come forward or fell backward? Now there is only one thing that matters: You are still in the sea, you are still trying. If you can’t control your fear and start panicking, oh man, you will sink. The game will be over. So you stay cold-blooded. Keep swimming in the direction that you believe is the right one. Are you kind of lost? Yes, you are really lost. I can’t help you. No one can help you but yourself. Keep swimming, enjoy your swimming, don’t start panicking thinking about the lost shore. What, did you see that? It looks like the shore! Oh my God! You believed and there you are. Shore is there, you are here. You faced some smaller waves after the two huge waves that hit you. Though the smaller waves must be seeming that way because you learnt how to deal with those smaller waves. Oh God, look at that! A tremendous wave ahead of you, no just no! You are tired, right? This tremendous wave can take you back. Would you stop if it took you back after reading those 533 words I wrote? You are facing the tremendous wave now. You are back at the shore. Take that, wave!
No, I am back at the shore. I am not stopping! I will face whatever waves you throw at me. Because that is what I desire the most. That is about something I will never stop fighting. Okay, so I am back at the shore and that really is fine. I will start again, I am starting now. I am taking everything step by step. Throw that first wave at me. You close your eyes, you feel ready now.
You open your eyes. You are at the shore, again? It is a different shore. It is the shore you wanted to reach! But the time that passed can’t have been too long. Did you go back to the shore or did you beat all the waves?
It does not matter.
You chose not to give up, so here you are.
#successs#motivation#studying#studyblr#goal#reach#journey#road#roadtosucess#quotes#writing#quote#focus#relaxation#path#studyspo#studyinspration#dream#dreams#goals#life#hardwork#persistence#positivity
5 notes
·
View notes
Text
Anı yaşamak!
Peki ama nasıl? Bunun bir yolu var mıdır? Yoksa kendiliğinden mi olur?
Bir süredir bu konu hakkında şiddetli bir şekilde düşünüyorum. Gerçekten zamanımı mantıklı şeylere harcıyor muyum? Gelecek kaygısı olmadan bugünün içinde nasıl yaşanır? Çünkü ne yaparsam yapayım seneye beni stresli bir sınav süreci bekliyor ve ben ‘’Keşke bu yıl göz açıp kapayana kadar bitse’’ diye düşünmeden duramıyorum. Evet, görünen o ki hayatımın bir yılını sırf stresli gidecek diye feda etmeye hazırım. Ne kadar da saçma! Şimdi düşünüyorum, azrail gelse bana dese ‘’İpek, çok istedin. Seneye hızlıca geçecek ama senin ömründen bir yıl eksilecek’’, ister miydim? Bir yılımı göz göre göre asla kaybetmem. Ne var ki şu an tüm gerçekliğimle bilgisayarın başında, size bu yılın göz açıp kapayana kadar bitmesini istediğimi söyledim. Evet, stresli bir dönemden geçeceğim. Evet, sonuna kadar yorulacağım. Peki, böyle dönemlerin de tadını çıkaramazsak hayat ne kadar çekilmez bir şey olur, sormaz mısınız bana? Karşılaşacağım zorluklar sadece bu yılla bitmeyecek, her yıl bir sorun çıkabilir. E her yıl hızlı geçsin dersem, ölmez miyim? İşte bu her zorla karşılaştığımda bir yıl eksilttiğim hesaba bakarsak, sevgili okur, ben ölmüşüm bile!
Aman Allah’ım, gerçekten ben tam bir ölüyüm! Bir dakika… Belki de, değilim. Hayır efendim, ölü falan değilim. En azından, artık değilim. Garip bir şekilde ölü olduğumu fark edince hayata tutundum ve onu bırakmamakta kararlıyım. Her anı yakalayacağım, sevimli veya sevimsiz.
Yakalayacağınız anları bazen seçemeyebilirsiniz ama onların ortamını yaratabilirsiniz.
Her türlü anı yakalamaya...
4 notes
·
View notes
Photo
''Diyorum ki ''eğer gerçekten dans etmek istiyorsanız her şeye dans edebilirsiniz''. Bunu kanıtlamak için kalktım ve haberlere dans ettim.''

"I say you can dance to anything if you really feel like dancing." To prove it, he got up and danced to the news.” ― Tom Robbins
24 notes
·
View notes
Text
Yazar Önerisi: Tom Robbins

''Parfümün Dansı... Parfümün Dansı mı? Kapağın mavisi ne hoş. "Oyunculuk uçarılık değil, bilgeliktir" diyerek çılgınlık derecesinde 'oyuncul' romanları yazan... ölümsüzlüğü kovalayan ve yüzyıllar süren bir yolculuk... hayatlarını bir 'deney' olarak yaşayanlar...onların okumalarına gerek yoktur... İlginç bir kitaba benziyor. Alsam mı acaba?''
İşte Tom Robbins maceram böyle başladı. Size okuyunca bir film izliyor hissi verecek bir yazar, üstelik hiç normal bir film değil. Her cümlesi, kelimesi sıradışı, anlamlı ve sizde daha da okuma isteği yaratacak.
En son Kovboy Kızlar da Hüzünlenir'i okuduktan sonra aylardır Tom Robbins'ten uzak kaldım, taa ki yarıyıl tatilinin başlamasıyla beraber Dur Bir Mola Ver'i alana kadar. Bu tatil benim için biraz durup mola verme ve olabildiğince kafamı boşaltarak yeni bir şeyler -yaratmaya çabalama- zamanı.
Eğer okuyacak yeni birini arıyorsanız, Tom Robbins'i deneyin derim.
#Tom Robbins#büyülü gerçekçilik#magical realism#edebiyat#kitap#parfümün dansı#kovboy kızlar da hüzünlenir#dur bir mola ver#another roadside attraction#jitterbug perfume#even cowgirls get the blues
1 note
·
View note
Text
İNTERNET VE YARATICILIK
Bir gün boyunca telefon, bilgisayar ve televizyon kullanmadığınızı düşünün. Sadece bir gün. Sabah uyanacaksınız ve saat için telefona değil, gerçek bir saate bakacaksınız. Hatta belki saate bakma gereği bile duymayacaksınız, çünkü telefonun sizi kısıtlamasından bıktığınız gibi zaman kavramının da son kullanma tarihine ulaştığını düşünüyorsunuz. Peki, neden bu ‘’zaman’’ kavramı sizi kısıtlıyor? İşte bu tamamen farklı bir yazının, hatta tamamen uzun bir yazının konusu.
Telefona saat için bakmadınız, alarmınız sizi uyandırmadı. Siz bugün, biyolojik saatinize güveneceksiniz –umalım ki düzgün bir uyku sisteminiz olsun- Yine bugün, sosyal medyada takip ettiğiniz insanların ne yaptığı, ne yapacakları değil; sadece sizin ne yaptığınız önemli.
Düşünebiliyor musunuz? Yoksa şimdiden rahatsız olmaya mı başladınız? Sonuçta önünüzde koskoca bir gün var. Hadi, ne kadar meşgul bir insan olduğunuzu unutalım ve bugünün tamamen size ait olduğunu, sabah 9da kalktığınızı ve gece 12’de yatacağınızı düşünelim: 15 saat, 900 dakika, 54000 saniyeniz var. Nasıl değerlendireceksiniz?
Sadece lafta kalmasın, oluyor mu olmuyor mu göreyim diye bende bu ‘’deney’’i kendimde denedim. Bu deney fikri bir sabah uyanıp, internetin yaratıcılığımı öldürdüğünü düşünmemle başladı. Hiç fark ettirmeden internet beni yaratmaktan uzaklaştırmıştı ve bende yıllardır buna izin veriyordum. Bu doğru olabilir miydi, bir gün boyunca interneti kullanmasam olduğumu düşündüğüm ama ne zamandır olduğumu hissetmediğim o yaratıcı insan olabilecek miydim? Belki de. Belki de, internet sadece bir bahane. Ne olursa olsun insan istedi mi her şeye vakit yaratabilir. Ancak, ne iyi oldu ki bu bahaneyle bir süre telefon, bilgisayar ve televizyon üçlüsünden uzak kalıp kendime vakit ayırdım. Bu bahaneyle de yazıma ekleyecek bir gözlemde bulunmuş oldum.
İnternet mi bizi yalnızlaştırıyor yoksa biz yalnızlığımızı internetle mi kapatıyoruz? İlk karşılaştığım soru bu oldu. Bence, her insanın içinde kendini soyutlama isteği yatar. Bu arada bir de olabilir, sık sık da. Fakat ne olursa olsun mutlaka hepimiz bir süre kendimizi soyutlamak isteriz. İşte telefonun, internetin bize yaptığı da aynen bu. İlk başlarda yeniliğiyle dikkatimizi çeken bu teknoloji ürünleri bizi zamanla öyle bir soyutladı ki o soyutlama için de bulduğumuz rahatlıktan ayrılmak istemiyoruz. Diğer insanlarla uğraşmamamızı, çevrenin sorunlarına karşı daha kapalı olmamıza neden olabiliyor internet. Oyun. Telefon. Tablet. Artık ne derseniz deyin, hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Sürpriz! İnternet yaratıcılığımızı öldürmüyor. Yaratıcılığımızı biz öldürüyoruz.
İnternet de bizi öldürüyor.
Ne var ki, bizim seçebileceğimiz ve irademizin kontrol edemeyeceği bir şey yok.
2 notes
·
View notes