Don't wanna be here? Send us removal request.
Text
Mi viaje fue malo, los asientos no eran cómodos, los bebés lloraban todo el tiempo. Le pregunté al conductor y cambié de asiento varias veces, pero todavía no pude encontrar un asiento cómodo. Quizás fue porque estaba inquieto, aún así no habría podido ponerme cómodo ni siquiera si tuviera una cama de plumas. Los niños siguieron llorando toda la noche como si quisieran venganza, la gente no podía parar de hablar. Me enojé más a medida que las voces se hacían más fuertes. Como dije, cuando una persona se vuelve inquieta, las cosas que perturban su paz aumentan, y eso fue lo que pasó, las cosas que acumulé dentro de mí fueron aumentando. Después de la mañana, antes de bajar del autobús, pensé en lo que iba a hacer, o mejor dicho, en palabras de mi madre; Sabía que estábamos a punto de arruinarlo todo. En realidad lo sabía todo. Como la mayoría de las cosas, no había tenido en cuenta la temporada, tenía una camiseta fina, hacía frío por la noche, quería una manta para cubrirme, pero no había, sentí frío todo el tiempo. Por cierto, lo pensé todo el tiempo, se acabó. Busqué una salida, claro que no la encontré, como siempre lo único que podía pensar eran cosas inútiles, sé que ni siquiera querías oír hablar de ello. Giré mi cabeza hacia el cielo que era como una masa de estrellas y pedí deseos que nunca se harían realidad. Me aferré al más pequeño de todos y quise ser una buena persona aunque no tuviera
0 notes
Text
Öldükten sonra benden kalan burası, günlüğüm, kitabım ve resimlerim kalacak
0 notes
Text
"Seni vicdanın affetsin, benden affı bekleme..."
0 notes
Photo

Sarı Kalpli Kız (on Wattpad) https://www.wattpad.com/story/397706326-sar%C4%B1-kalpli-k%C4%B1z?utm_source=web&utm_medium=tumblr&utm_content=share_myworks&wp_uname=caglanuryamak
0 notes
Text
"En çok susanlar, en çok yük taşıyanlardır."
3 notes
·
View notes
Text
+100
Burası dijital günlüktür aksini iddia edende etmesin tşkkler
481 notes
·
View notes
Text
Her gün her günn
Bir gün de moral bozukluğuyla başlamasın
275 notes
·
View notes
Text
Siz beni kapı dışarı ettiniz diye yok olmam, ben zaten sizin göremediğiniz ışığım.
0 notes
Text
Seni istemiyorum. Git bu evden...
Sanki ben buraya zorla sokulmuşum gibi. Sanki burada yaşamak benim hakkım değilmiş gibi. Sen beni hiçbir zaman istemedin ki zaten! Doğduğumdan beri istemediniz. Varlığımı sinek gibi kovaladınız.
Bu evin duvarları, benim sabrımı sırtladı yıllarca. Şimdi ya duvarlar yıkılacak ya da ben kendi evimi kuracağım. Beni istemeyen ev, iyi dinle...
Bir gün ben de seni istemeyeceğim. ben hâlâ burada dimdik duruyorsam, bu sizin şanssızlığınız. Çünkü ben kimsenin lafıyla gömülmem. Ben sizin iğrençliğinizi ezip geçecek kadar güçlüyüm. Siz çürümüş düşüncelerinizde boğulurken, ben kendi yolumu, kendi evimi, kendi hayatımı kuracağım. Bir gün bu evi ardımda bırakıp çıktığımda... siz sadece duvarda kalmış bir yankı olacaksınız.
Bir gün bende kendi evimde sizi istemeyeceğim.
0 notes
Text
Ben bir ailede büyümedim… Sadece aynı çatı altında yaşadım. Ne sarıldılar içimdeki boşluğa, ne ses oldular gecelerime. Sevgi istedim, ilgiyi değil… Anlaşılmak istedim, anlatmak zorunda kalmadan. Ama hep sustular. Ben de sustum… Sessizlikte büyüyen bir yara gibi, yıllarca içimde kanadım.Şimdi içimde hem bir evin soğuk duvarları var, hem de bir kalbin sahipsizliği. Herkesin içinde kaybolmuş, kimsenin gerçekten var kabul etmediği bir ruhum.Ve galiba en çok şu canımı yakıyor,Ben hiçbir zaman tam anlamıyla "birinin" olamadım…Ne bir annenin yüreğinde, ne bir sevgilinin gözlerinde…
7 notes
·
View notes
Text
Bugün gittiğim doktor doğum gününe 23 gün kalmış dedi. Vay be 18 yılım da dert içinde beni bitirmeye çalışan insanlarla geçti.
0 notes
Text
Psikolojik destek almak istiyorum. En sonunda kendime bir şey yapmaya korkuyorum.
0 notes
Text
Bugün sabah, güne uyanmadım aslında. Uyandırıldım. Saat yedi gibi, abimin aramasıyla gözlerimi açtım. Anahtarını kaybetmiş. Eve geldiğinde, beni arayıp kapıyı açmamı istedi. Kalktım, gözlerim hâlâ uykuluydu. Daha gün aydınlanmamıştı bile. Ranzamdan indim, kapıyı açtım hemen yatağıma geri çıktı. Abim eşyalarını yine gürültülü bir şekilde üstünden çıkardı. Sonra içeriye gitti, kapıyı kapatmadı bile. İçeride zaten öyle bir bağırtıyla konuşuyorlar ki inanamazsınız, bir de televizyon sesi eklenince.. Kapımı bile kendim kapattım, o kadar sessizlik içinde. Bir zahmet, bir kapıyı kapatmak mı çok görüldü?
Bugün hastaneye gittik annemle. Hatırlıyorum... Bundan tam bir yıl önce, bacaklarımda kocaman morluklar çıkmıştı. Bu evin içinde daha yeni yeni yaşamaya çalışırken, morluklar sadece bedenime değil, ruhuma da işlemişti. O zamanlar da hastaneye gitmiştik ama Ordu'da bu kadar imkan yoktu. Geldiğimizin daha ilk ayında hastane koridorlarıyla tanışmıştık. Ama sonra… O lanet cümleler geldi. “Yine mi hastane?”, “Anca hastalıkla mı uğraşırsınız?” dediler. Hatice, Mehmet, Hayriye ve Çağrı… Bir çocuğun sağlığından çok dedikoduya düşkün bir güruh gibi. O sözlerden sonra hastaneye gitmeyi kestik. Çünkü her gün böyle asalaklarla uğraşmak zorunda kaldık.
Bugün doktor anneme çıkıştı. “Ya kızınızda lösemi olsaydı? Bir yıldır neden getirmediniz?” dedi. Annem utandı, ben içimde koca bir sessizliğe gömüldüm. Çünkü gerçek suçlular biz değildik. Suç, bize o lanet sözleri söyleyenlerdi. İnsan, yalnızca kandan hasta olmaz, bazen dilin yarası kemiğe işler.
Eve döndüğümüzde abim ve yengem oradaydı. İkisini de seviyorum ama o geri kalanlar... Öğk. Ve evet, o meşhur sevimsiz aile yemeği… Her seferinde illa üzerime oynanır. Bu sefer de şortum konuşuldu. Oysa etek bile değildi, sadece bir şort. Belki biraz kısaydı ama asla edepsizce değil. Ama onlar için bu bile fazla. Dedem sandalye getirdi: “Buna oturacaksın.” Çünkü o sandalyede oturursam, oturuşum ‘onlara göre’ daha uygun olacakmış. Abim de yine destekledi onu, ne hikmetse hep onları destekliyor. Benim yerime bile onlar karar veriyorlar. Nasıl oturacağıma, ne giyeceğime, hatta belki yakında nasıl düşüneceğime de karışırlar. A doğru karışıyorlar zaten. Bir gün nefes almama bile laf edeceklerinden korkuyorum.
Artık bıktım. Allah’tan yüz bin kez belamı versin dedim bugün. Çünkü ben yaşamak istemiyorum, ben bu zincirlerden kurtulmak istiyorum. Ölüm… Bazen kaçış değil, bir kurtuluş gibi geliyor. Çünkü yaşamak bu evde ceza gibi. Yalnızca çiçekler değilmiş solan, insan da soluyormuş. Her gün biraz daha... Göz göre göre. Hiç kimse fark etmiyor, çünkü herkes kendi sesine o kadar aşık ki başkasının sessizliğini duyamıyor.
Ben bir mutlu sonu hak etmiştim. Belki küçük bir bahçe, annemle bir sabah kahvaltısı, kedim kucağımda… Belki bir gün mutlu uyanmak. Ama hayır, bu evde çiçekler değil, umutlar soluyor. Ve ben de her geçen gün, o umudun toprağına gömülüyorum yavaşça.
0 notes