felsefebilim
felsefebilim
Felsefe Bilim Üzerine
223 posts
Felsefe Bilim, felsefe tarihindeki ilgi çekici ayrıntılardan, yanlış bilinenlerden, felsefeyle mitolojinin, kültür- sanat ve edebiyatla etkileşimini anlatan olay, olgu ve bilgilerden oluşan bir blogtur. İyi vakit geçirmeniz dileğiyle...
Don't wanna be here? Send us removal request.
felsefebilim · 10 months ago
Text
Vampirler ve Vampirizm Bize Ne Anlatıyor?
Tumblr media
Başka canlıların yaşam gücünü tüketerek ve kanını emerek kendini sürdüren bir varlık olgusu mitolojiden günümüze kadar popülerliğini koruyor. Vampirizm insan hayal gücünün büyüleyici bir unsuru olarak kalmaya devam ediyor, her nesille birlikte evriliyor ancak temel özünü koruyor. 
Doğuşu eski medeniyetlere kadar dayanan vampirliğin karakterizasyonu zamanla önemli ölçüde evrildi, bunda özellikle edebiyat önemli rol oynadı. Vampirizm kültür üzerinde silinmez bir iz bıraktı ve hala edebiyat ve sanatta çok yönlü bir metafor olarak kullanılmaya devam ediyor. Bu metafor, ölümsüzlük, farklılık, güç durumu gibi temaları anlatıyor. Vampirizmle yaratıcılar toplumsal korkuları, arzuları ve etik ikilemleri de ele alıyor. Ayrıca modern yorumlar genellikle vampirleri varoluşsal bir mücadele duygusuyla donatmayı tercih ediyor, onları avcı doğalarıyla ve ölümsüzlüğün yalnızlığıyla boğuşan varlıklar olarak dramatik doğalarıyla tasvir ediyor. Bu karmaşık ve kompleks anlatılar, vampir hikayelerinin zamansız cazibesini sağlıyor.
9 notes · View notes
felsefebilim · 10 months ago
Text
Claude Levi-Strauss ve Yapısalcılık
Tumblr media
Beşeri bilimler ve sosyal bilimlerde çığır açan bir entelektüel hareket olan yapısalcılığın savunucularından birisi de Fransız antropolog Claude Lèvi-Strauss’tur.
Yapısalcılık, kültürel fenomenleri, dilleri ve toplumları analiz etmek için kullanılan bir çerçeve olarak görülebilir. İnsan kültürünün unsurlarının, birbiriyle ilişkili parçalardan oluşan kapsamlı bir sistemle olarak incelenmesi gerektiğine inanır.
Claude Lèvi-Strauss yapısalcı fikirleri antropolojiye uygular ve çeşitli kültürel unsurları birbirine bağlayan, altta yatan yapılara ve kalıplara odaklanır. Böylelikle bireysel farklılıkları ve yerel özellikleri aşan insan deneyiminin ortak yönlerini görebileceğimizi düşünür. Dil unsurlarının bir sistem içinde birbirine bağlı olduğunu öne süren Saussure’un dilbiliminden etkilenen Lèvi-Strauss, sosyal yapıların benzer şekilde anlaşılabileceğini öne sürer.
O, kültürü ve toplumu şekillendiren altta yatan yapıları ortaya çıkarmayı hedefler. Örneğin, farklı geçmişlere sahip mitlerin ortak yapısal unsurları paylaştığını ve insan düşüncesinin evrensel kalıplarını ortaya çıkardığını söyler. Yine kültürler arasında akrabalık ilişkilerini ve evlilik kurallarını da analiz eden Levi-Strauss, akrabalık sistemlerinin toplumsal yapıların temel bir parçası olduğuna ve insan ilişkilerini yöneten daha derin temel kuralları yansıttığını iddia eder.
14 notes · View notes
felsefebilim · 11 months ago
Text
Derrida'ya Göre Nasıl Bir Misafirperveriz?
Tumblr media
Fransız yapısökümcü filozof Derrida misafirperverlik kavramını ikiye ayırır. Bunlar koşullu misafirperverlik ve koşulsuz misafirperverliktir. Koşullu misafirperverlik, niyet ve istek açısından koşulsuz olandan ayrılır. Çünkü koşullu misafirperverlikte bir yasa, hak ya da kabul görülen bir kural olmalıdır. Örneğin devletin yasası ya da koyduğu kurallar sonrasında yurda giren mültecilerin ülkede misafir olarak kalması ya da devlet yurtlarının karar sonrası depremzedelere ya da tatilcilere açılması yine koşullu misafirperverliğe verilebilecek örneklerdir..
Koşulsuz misafirperverlik ise gönüllülük, özgür iradeyle kabullenme içerir. Herhangi bir zorlayıcı ya da yasa koyucu söz konusu değildir. Bu nedenle ahlaki olarak daha değerlidir. Bu tür misafirperverliğe verebileceğimiz örnek, koşulsuz şartsız sokak hayvanlarını sahiplenmek ya da herhangi bir kar gütmeksiniz içtenlikle bir arkadaşınla evini paylaşmak verilebilir.
22 notes · View notes
felsefebilim · 11 months ago
Text
Modern Dünyada Bireyselleşme Sorunu
Tumblr media
Modernlikle bireyselleşme birbiriyle ilintilidir. Modernleşen dünyada insanın aklın yükselişiyle bireyselleşerek kendi özgürlüğünü kazandığı düşünülür. Fakat bireyselleşen insan, kendisiyle baş başa kaldığında gerçekten mutlu mudur?
Burada bireyin özgürlüğü ve kendiyle baş başa kalması söylemleri Descartes ve onunla birlikte yükselen işlevsel akılla ilgilidir. Modernitenin ve aydınlanmanın getirdiği rasyonalizmle dinsel hiyerarşik yapıdan kurtulmuş insan; dünyayı kendi aklıyla kavramaya, inandıklarını akıl yoluyla sorgulamaya başlamıştır yani bir nevi düşünen özne fenomeni ile kendi içine çekilmiştir. Bir yandan bireyselleşen insan, modernleşmenin temel gereksinimlerinden olan toplumsal hayata uyum sağlama konusunda zorluk çekmiştir, yalnızlaşmıştır.
İlahi bir güç yerine geçen düşünen bireyin bu durumunun ona ağır geldiği, mutsuzluk ve arada kalmışlık getirdiğine inanlar da oldukça fazladır. Hatta bu durum modern toplumlarda psikiyatri, psikoloji gibi yapıların önemini arttırmıştır. Yine bireyciliğin getirdiği içine kapanıklık varoluşçuluğu, bireysel ahlak düzenlerini doğurmuştur.
26 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Antik Yunan Deneyi Nedir?
Tumblr media
Antik Yunan; felsefeye, sanata, mimariye, edebiyata ve spora verdiği önemle kültürel faaliyetler açısından da tarihte yer etmişti. Özellikle demokrasinin hakim olduğu şehirlerde bu tür alanlarda aktif olmak için halk sürekli teşvik edilirdi. Bu teşvikin altında Antik Yunan şehir devletlerinde hakim olan demokratik yapının yattığına inanılıyordu.
Birçok düşünür ve araştırmacıda, siyasi açıdan uygun ve refah bir ortam kültürel faaliyetleri ve onlara katılımı pozitif etkiler görüşü hakimdir. Antik Yunan da medeniyetler tarihinde bu durumun gözlemlenebileceği güçlü ve en önemli örnekti. İşte bu nedenle, siyasi yapı ve kültürel gelişim etkileşimine tarihçiler ve sosyologlar Antik Yunan Deneyi (The Ancient Greek Experiment) olarak adlandırmıştı.
13 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Pürizm Sanat Akımı Nedir ve Nasıl Ortaya Çıkmıştır?
Tumblr media
Fransız kübist ressam Amedee Ozenfant, Kübizm sanat akımına bağlı eserler verdikten sonra, mimar ve yazar Le Corbusier ile tanışmasının da etkisiyle farklı bir yol seçti. Bunda kübizmin esaslarının ve sahiplendiği rolü tam benimseyememesinin de etkisi vardı.
Pürizm, o dönem Kübizm'e tepki olarak doğdu da denilebilir. Bu yeni akıma Ozenfant ve Le Corbusier öncülük etti, akımın detaylarını ise 1918 yılında birlikte yazdıkları manifesto değerinde görülen “Après le cubisme” (Kübizm Sonrası) adlı eserde belirttiler.
Pürizm, sanat ve tasarımın, endüstriyel üretim ve mimarlık ile daha da uyum içinde olması gerektiğini vurguladı. Bu yeni akıma göre; Kübizm'in aksine sanatta ve mimarlıkta süsleme kesinlikle olmamalı, basitlik ve netlik temel prensip alınmalıydı. Geometrik formlara Kübizm gibi önem veren Pürizm, endüstriyelleşmenin de etkisine kapılıp makineleşmeden ilham alınması ve onların dünyadaki etkisini göz ardı etmemek gerektiğini belirtti.
9 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Jentsch ve Freud'a Göre Tekinsiz Terimi
Tumblr media
Psikolog Ernest Jentsch, Freud'un 1919 yılında yayınladığı Tekinsiz makalesinden önce bu kavrama değinmiştir. Kendisi 1906 yılında "Tekinsizin Psikolojisi Üzerine" adlı makaleyi yayınlamış, bu makalede de tekinsizliğin düşünsel belirsizlikle bağlantılı olduğunu dile getirmiştir. Jentsch'e göre; düşünsel belirsizlikler acıyı ortaya çıkarır, ruhsal olarak güçlü bir etkiye sebep olur. Bu etki, görünüşte canlı olan bir varlığın cansız olmasından ya da cansız bir nesnenin gerçekte cansız olmayabileceğine şüphe duymasına kadar gider. Tekinsiz durumlar, kaygıya, şüpheye ve belirsizliklerden beslenen bir korkuya sebep olabilir.
Freud ise tekinsiz kavramını korkmanın özel bir türü olarak tanımlamıştır, adeta özel bir korku türüdür. Tekinsiz, bir aşinalık içerebilir, bir zamanlar iyi bilinen bir obje ya da olaya dayanır. Kısacası ürperticidir (unheimlich). Bunun yanında Freud, aşina olunmayan yeni şeyler de tekinsiz olabilir der. Bunun için de ona korkutucu, yabancı olmayan bir his yüklemek gerekir. Tekinsiz'in gerçeklikle-fantazi arasındaki çizginin bulanıklaşmasında ortaya çıkma ihtimali yüksektir.
"Tekinsiz terimi, gizli kalması, saklı tutulması istenmekle birlikte açığa çıkan her şey için geçerlidir." - Freud
Freud'un tekinsize verdiği örneklerden bazıları şunlardır. Çocukken sahip olduğumuz oyuncakların canlanacağına dair bir inanca kapılmamız; düşüncenin kutsallığına dayanarak yoğun ve konsantre bir düşünme sürecinin sonucunda düşündüğümüz şeyi gerçeğe dönüştürebileceğimizi sanmamız.
8 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Güçlü Bir Kadın: Lou-Andreas Salome
Tumblr media
Felsefe, tarih ve teoloji eğitimi almış, psikanalitik alanındaki çalışmalarıyla saygı duyulan güçlü bir kadın olan Rus kökenli Lou Andreas Salome kitapları, düşünceleri kadar Nietzsche ve Rilke ile olan çalkantılı aşk ilişkileri ile de bilinir. Salome'un bu düşünür ve yazarların üzerinde belki de onların fikirlerine ve eserlerine yön veren büyük bir etkisi olmuştur.
1882 yılında Nietzsche ile tanıştıktan sonra onun aşkına karşılık vermeyen ve evlilik teklifini reddettiği bilinen Salome, filozofun bu olayla birlikte üzüntülü ve acılarla dolu günler yaşamasına sebep olmuştur. Bu süreç sonrasında ise Nietzsche, üstün insan teorisini ve acıların bizleri güçlendirdiği düşüncesini geliştirmiştir. Ayrıca onun kadın nefretinin altında da Salome'un ona çektirdiği acılar olduğu varsayılır. Hatta Nietzsche ile Salome arasındaki bu yaşananlar, Irvine Yalom'un ünlü kitabı "Nietzsche Ağladığında" ya da konu olmuştur.
Salome'un yaklaşık 3 yıl boyunca aşk yaşadı genç Rilke'nin gelişiminde önemli rol oynadığı da düşünülür. İkili beraber farklı şehirlere seyahat etmiştir, Salome sonrasında birlikte gittikleri Rusya'da Rilke'nin Tolstoy, Pasternak da dahil birçok rus yazarla tanışmasına olanak sağlamıştır. Hayatı boyunca Salome'u unutamayan Rilke, aşık olduğu bu kadın için birçok şiir kaleme almıştır.
32 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Acılarla Dolu Bir Yaşam mı Sürüyoruz?
Tumblr media
Acı, bu dünyanın en temel şeylerinden birisidir. Çünkü dış dünyaya karşı bilgimiz paralelinde irademiz bir seçim yapar. Dış dünyayla iletişimimizde, yaşamda temelinde irademiz ye alır. Eğer irademizde dış dünyaya yönelik bilgilerimiz olumluysa bu bizi yaşamaya, kötü deneyimlerimiz ve bilgilerimiz varsa ölüme yönleniriz. Bunun bilgilerin temelinde ise ihtiyaçlarımız vardır. Karşılanan ihtiyaçlar bizi memnun eder yani haz verir; tam tersi durum ise acıya sebep olur.
Schopenhaeur, haz durumlarının geçici, acının ise kalıcı olduğunu, hayatın gerçeği olduğunu söyler. Ona göre, insanın mutlu olmak için var olduğu düşüncesi yanlıştır. Haz adeta iradeyi kandırma durumudur ve bittiği zaman hemen yeni bir arzuyla başka bir hazza ihtiyaç duyarız.
"Mutluluk ve tatminkarlık her zaman bir arzunun yerine getirildiğini, bir acının sona erdiğini gösterir." - Schopenhaeur
25 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
İkiryo Nedir?
Tumblr media
Yaşarken ruh, bedenden kaçabilir mi? Japon efsanelerinde bu soruya cevap verilmiştir.
İkiryo'yu Japon inancında, yaşayan bir kişinin görülen hayaleti olarak tanımlayabiliriz yani bedensiz bir ruhu temsil eder. Genellikle nefret, birisini öldürme arzusu gibi hisler intikam almak istenilen kişilere musallat olmak amacıyla ikiryo'ya neden olur, bu nedenle ikiryo'ya intikamcı ruh da denir. Ayrıca ikiryo'nun, aşk duygusu nedeniyle de ortaya çıktığıda görülür. Sevdiğine kendini gösterme, onun yanında olma arzusunun da musallat olmaya sebep olabileceği söylenir. Sevgi-aşk odaklı bu durum intikam odaklı olana göre genellikle ölmeden önce yaşanan bir durum olduğuna inanılır.
Ikiryo, vücudu terk ettiğinde bazen kişinin bilincini de beraberinde alabilir denilir. Bu durumda sahipleri, bilinçsiz ve ne yaptığını farkında olmadan kalır.
24 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Holizm Nedir?
Tumblr media
Holizm, bir bütünü oluşturan parçaların toplamının, bütünden farklı olduğunu söyleyen bir felsefi görüştür. Holizme göre, bu parçalar birbiriyle bağlantılı ve birbirine bağlımlıdır. Bütünler, parçalar olmadan anlaşılamaz ve herbir parçanın değeri bütünde ayrı bir yer tutar. Bu da bütünün parçaların toplamından farklı olmasını sağlar.
Felsefe alanında holizm, karmaşık olguları analiz için onları daha basit unsurlara bölmeyi amaçlayan indirgemeci yaklaşımlara meydan okur. Holizm taraftarları, bu tür indirgemeciliğin (redüksiyonizm), sistemi bütün olarak ele aldığında, ortaya çıkış özelliklerini ve etkileşimleri göz ardı ettiğini savunurlar. Felsefeciler holizmle, bütüncül bir perspektifi benimseyerek, gerçekliğin zengin ve dinamik doğasını yakalamayı amaçlarlar, var olan varlıklar arasındaki karmaşık ilişkiler ağına değer verirler.
Holizm (bütüncül yaklaşım), bizi indirgemecilikten bütünleşmeye, parçalanmadan birbirine bağlılığa yönelmemizi sağlar. Dünyayı yalıtılmış parçaların bir koleksiyonu olarak değil de, ortaya çıkan özelliklere ve olgulara yol açan ilişkiler ve etkileşimler ağı olarak görmeye teşvik eder.
25 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Roma'nın Kökeni ve Kuruluş Mitolojisi
Tumblr media
Roma'nın ünlü şairi Vergilius tarafından yazılan Aeneas Destanı, Roman tarihi açısından oldukça önemlidir. Bu destan, Roma şehrinin kuruluşunu ve aslında Romalıların kökenine değinir.
Bilindiği üzere Roma tanrıların çoğu Antik Yunan tanrılarıyla aynıdır, sadece birçoğunun ismi farklıdır. (Venüs - Afrodit, Athena - Minevra, Zeus - Iupiter gibi) Bu durum esinlenmekten ya da çalmaktan değil tam tersi Roma'nın kökeninin de Troya'ya dayanmasından kaynaklanır.
Aeneas Destanı'nın baş kahramanı Aeneas, Troyalı bir prensti. Harabeye dönen şehirden kaçarak Batı İtalya'da bulunan Latium'a ulaşır ve orada bir krallık kurar. Latinium Krallığı, Roma İmparatoruluğunun kurulduğu topraklarıdır ve imparatorluğun temellerini oluşturur, bu şehir imparatorluğa uzun süre başkentlik de yapmıştır.
Vergilius, Aeneas'ı tanıtırken onun annesinin tanrıça Venüs olduğunu söyler ve tanrıçanın Roma İmparatoru Augustus ile bir kan bağına sahip olduğunu da ekler. Destandaki bu detay da, Antik Yunan tanrılarının soy olarak Roma tanrıları da olduğununun göstergesidir.
Roma'nın kuruluşu ile ilgili bir diğer mit-destan ise ünlü Romalı tarihçi Livius'a aittir. Livius, miti de aslında Aeneas'a dayanır.
Antik Roma'nın aile tanrıçası olan Vesta adına ailelerin küçük kız çocuklarından seçilen ve adlarına Vesta Bakireleri denen bakirelerden Aeneas'ın soyundan gelen Rhea Silvia, savaş tanrısı Mars'ın (Yunan mitolojisinde Ares) tecavüzüne uğrar. Bu olay sonrasında ise ikiz oğulları olur. Anne, bir tecavüzün sonucu olan ikizleri, nehire bırakıp boğulmaya terk etmek zorunda kalır. Dişi bir kurt tarafından bulunup emzirilen ikizler Romulus ve Remus sonrasında bir çoban tarafından evlat edinilir. Büyüdüklerinde bir şehir kuracaklarının hayaliyle büyüyen çocuklar, bu şehre de Roma adını vereceklerini daha henüz küçükken karar vermiştir. Büyüdüklerinde ise kardeşlerden Romulus kurulan şehrin, Roma'nın ilk kralı olmuştur.
20 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Descartes Felsefesinde Bilginin Kaynağı Nedir?
Tumblr media
Descartes, felsefenin yöntem sorunu olduğunu düşünmüştür. Ona göre felsefe, güvenilir ve doğru bir yöntemden yoksundur. Felsefenin yöntemi, araştırmaya dayalı bir yöntem olmalıdır.
Descartes, yöntem çalışmalarında kendisine kaynak olarak geometriyi almış ve felsefe için de geometriye dayanan bir yöntem geliştirmek istemiştir. Burada Descartes'ın iyi bir matematikçi olmasının da etkisi büyüktür.
Descartes, felsefi bir önermenin açık, seçik olması gerektiğini savunmuştur. Ona göre seçik olmak önermenin bağlantıları ve ayrıntılarıyla diğer önermelerden ayrılabilir olması demektir; açık olmak ise üzerinden hiçbir şüphe bulundurmamasını temsil eder. Bu bağlamda Descartes, tıpkı matematikte açıklık ve seçikliğe sahip olan önermeler, çözümler gibi felsefede bilgiyi aramıştır. Bu tür bir arayışın temeline de sezgiyi oturtur. Descartes, bir önermeyi açık seçik kavradığımız zaman ortada sezgi vardır demiştir. Ona göre bilginin kaynağı sezgisel kavramadır; sezgisel kavrama doğrudan ve saf bir görüştür; sezgisel kavrama şüpheye yer bırakmaz. Karenin birbirine eşit 4 çizgiden oluştuğunu, var olup düşünebildiğimizi sezgilerimiz sayesinde biliriz.
38 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Abhasavada Nedir?
Tumblr media
Abhasavada, Sanskritçe bir kavramdır; kelime anlamı olarak abhasa'dan türemiştir ve abhasa da yansıma, benzeme demektir. Hint felsefesinden Advaita Vedanta geleneğinde ise "görünüş teorisi" anlamında kullanılır. Burada Advaita Vedanta geleneğinden Hintli filozof Suresvara, Abhasavada ile aslında Platon'un idealar teorisine yakın bir teoriyi anlatır. Bireysel ruhun sadece yaratıcı tanrı Brahman'ın bir yansıması, projeksiyonu olduğunu söyler. Bunun nedeni ise Brahman'la tüm ruhların özdeş olduğuna inanılmasıdır.
18 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Arthur Rimbaud Ne Demek İstedi?
Ben, Bir Başkası mıdır?
Tumblr media
Ben'in sözlük anlamı, bireyi öteki varlıklardan ayıran bilinçtir. Ben, bireyin kendini tanımladığı ve diğer varlıklardan ayrıştığı soyut, ruhsal alandır.
Arthur Rimbaud'un yazdığı bir mektupta geçen ünlü sözü ise şöyle der. "Ben, bir başkasıdır."
Rimbaud burada bu sözüyle iki şeye deyinmiş olabilir. Bunlardan birincisi, günümüzde de kapitalizmin hakim olduğu modern toplumda insanların yalnızlaşması, kendisini birçok olay ve durum karşısında tanımlayamaması ve toplumsal hayattan, yer aldığı gruplardan kopmasına işaret ediyor olabilir. Yani bu bir ötekileşme durumudur. Ötekileşen birey, benliksel olarak kendisini tanıyamaz.
Bir diğer olasılık ise yazarın dönüşüm ve tanrısallık kavramlarını kast etmiş olmasıdır. Ben, farklı dönemlerde, farklı mekan ve olgularda kendini farklı niteliklerde bulur. Burada Herakleitos'un "Tek değişen değişimin ta kendisidir" sözünü de hatırlayabiliriz. Bir bedenin ölüp toprak olması, bir ağacın bir saza dönüşmesi ben'in başkası haline gelmesine nesnesel boyutta örnekler olabilir. Unutulmamalıdır ki buradaki ben özü anlatır, tözsel bir durum söz konusudur.
23 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Homeros'a Göre Ölüm Sonrası Beden ve Ruhun Ayrımı
Tumblr media
Yer ve gökün yaratıcı Uranos ve Gaia'nın oğlu Kronos zamanında, insanların kendi ölümleri hakkında önceden uyarıldıkları söylenirmiş. Yaşamında doğru ve erdemli bir şekilde yaşamış kişiler, kutsanmışların adasına yolculuk eder; adaletsiz, kötü bir hayat yaşamış olanlar ise yeraltına Tartaros'a gönderilirmiş. Bu kararı verenler yani onları yargılayanlar ise yaşayan insanlarmış. Onları ve sürdükleri yaşamı ölecekleri gün yargılayıp tanıklarını dinleyip kararlarını verirlermiş. Fakat kutsanmışların adası muhafızları şunu fark etmişler. İnsanlar ölecekleri zamanı bildikleri için ölecekleri günkü yargılamalarına önceden hazırlanıyor, zenginliklerini ve asaletlerini tüm ihtişamıyla sergiliyor, sahte tanıklar bulup kendilerini doğru-iyi bir kişi olarak gösterip yargıçları etkiliyorlarmış. Bu da kutsanmışlar adasına gönderilmeyi hak etmeyen insanların bir ödül olarak orada yer alması durumuna yol açmış.
Kronos'u öldürdükten sonra babasının gücünü ve otoritesini alan oğlu Zeus da muhafızların fark ettiklerini onlardan dinledikten sonra bu durumu engellemek için kararlar almış. Bu kararla, insanların kendi ölümlerini önceden bilmelerini sonlandırmış. Ayrıca zenginlik ve asaletlerini sergileyip yargıçları engellemelerini önlemek için çıplak ve tanıksız tek başlarına yargılanmalarını sağlamış. Yargıç olarak ise oğullarının en bilgelerini atamış. Verilen hükmün adil olması için de yargılanan cismin yani ölenlerin bedenlerinin yeryüzünde kalması gerektiğine karar vermiş. Yargılama sonrasında kutsanmışlar adasına ve Tartaros'a gidecek kişiler sadece ruh olarak gidebilecekmiş..
14 notes · View notes
felsefebilim · 1 year ago
Text
Asklepios'un Horozları
Tumblr media
Sokrates'ı yargılamak için kurulmuş mahkemeyi ilk düşünce suçları mahkemesi olarak görebiliriz. Atinalıları mevcut hükümete karşı kışkırtmak ve gençleri başka tanrılara yönlendirmekten suçlu bulunan ünlü filozof, özür dileyip affedilmeyi istemektense felsefe yapmayı ve erdemli davranış olarak sözlerinin arkasında kalmayı tercih ederek idamı seçmişti.
Sokrates, zehir içtikten sonra Platon'dan öğrendiğimiz üzere son cümlesinde öğrencilerine şunu söylemişti. "Asklepios'a bir horoz borçluyuz."
Filozof bu cümlesinde ne demek istemişti?
Mitolojide Asklepios, Apollon'un oğlu bir yarı tanrıdır ve Apollon tarafından yetiştirilmek üzere Kheiron'a verilir. Kherion, çocuğu tıp sanatında yetiştirir ve etkin biri haline gelmesini sağlar. Sonrasında ise Asklepios, sağlık ve tıbbın tanrısı olur.
Antik Yunan'da bir gelenek vardı. Hastalıktan kurtulan insanlar, sağlığına kavuşmanın adağı, minnet göstergesi olarak sağlık tanrısı Asklepios'a bir horoz sunarlardı. Bu geleneğe göre, ölürken Asklepios'a bir horoz borçlu olduğunu söyleyen Sokrates, yaşamı bir hastalık olarak gördüğünü ima ettiğini düşünebiliriz. O, yaşama hastalığından ölümle kurtulmuştur aynı zamanda da ölümlü yaşamdan kurtulan ruhu sağlığına kavuşmuştur.
61 notes · View notes