Link
Bugünlerde olmaz sevgili Nolan. İstersen distopyanın anlamını bir daha düşün.
2 notes
·
View notes
Text
Kayıp Kuşak Bulundu: Gloria, 2013
Sebastian Lelio’nun ‘Gloria’sı 2013 tarihli ve Şili’de geçen bir film. Gloria adlı “dul” bir kadının “aşk” ve “eğlence” arayışını, aile yaşamını anlatırken Şili’nin bir neslinin bugünkü haletiruhiyesine, hayata ve olaylara bakışına dair ilginç ipuçları veriyor. Lelio, filmde bir toplumsal profilin şahsi tercihlerinden, yaşam tarzından, özgürlük ve mutluluk anlayışından, yalnızlık için bulduğu pratik çözümlerden bahsederken, aynı zamanda bir hikayeyi daha örüyor: bir neslin çöküşü, pasifizmi ve deneysel, kırılganca birey olma, özgürleşme çabaları.
Bireyin hikayesi ve yüzeydeki hikaye örgüsü konusunda evvela şunu söylemek lazım, Gloria mutluluk diye tarif ettiği şeyden vazgeç(e)meyen bir kadın. Gece hayatını, dans ve flört etmeyi seven orta yaşlı bir ofis çalışanı Gloria. Eşinden boşanmış ve bir sahneden anladığımız kadarıyla eşinin yokluğunda çocuklarını da tek başına büyütmüş. Yalnız bir hayat sürerken, çocukları ve eski eşi başka yollar tutmuşken yeni bir yön, bir aşk, yalnızlığına çare ve mutluluk arar. Oysa film, Gloria’nın artık birer yetişkin olan çocuklarıyla ve boşandığı eşiyle olan hikayesine odaklanmıyor ve aslında, bundan sonraki macerasının, bireysel mutluluk arayışının tekdüzeliğine de ironik bir biçimde vurgu yaparak, bize başka bir hikaye de anlatıyor.
Gloria geceleri üst komşusunun gürültüsünden uyuyamamaktadır bir yandan. Gloria’nın üst komşusunun dönem dönem girdiği sinir krizleri esnasında çıkardığı sesler, söyledikleri, bilinçaltının, vicdanın sesi gibidir: komşu adamın replikleri evvela nihilisttir, ümitsizdir, “artık doğmayalım, insanlık ölmeli, umut kalmadı, living in the end times” nevinden çığlıkları, tuhaf görünüşlü kedisi ve Gloria’nın kapısını zorlaması, Gloria’nın rutinini bozar sinirine dokunur. Bu rahatsızlık, Gloria için, bir başka geçmişin veya bir başka hayat gerçeğinin varlığına işaret eder gibidir, onun vicdanını rahatsız eden huzursuz bir sestir komşusu.
Bununla tutarlılık arz eden bir diğer örtük işaret, Gloria ve sevgilisi Rodolfo’nun kendi yaşlarından olan dostlarıyla olan akşam yemeğinde kendilerini ve gençleri konuşmasında daha da ilginçleşiyor. Gençlerin sesini dinlemediklerinden, gençlerin bundan rahatsız oluğundan, kendilerinin kullanmadığı sosyal medyanın gençler için başka bir mücadele alanı açabileceğinden ve sonuç olarak bir jenerasyon farkından bahsediyorlar. Sosyal arka plan bu şekilde yavaş yavaş, filmin ancak arka planında dönen işaretlerle ima edilirken, Rodolfo bir diğer sahnede kendisine “geçmişte asker miydin” dendiğinde “ama deniz kuvvetlerindeydim” derken bir örtbas yaklaşımı da seziliyor. Filmin bir başka yerinde Gloria, öğrenci yürüyüşü ters yönde akarken, kafasını kaldırıp bakmadan tersine doğru yürüyüp bir alışveriş merkezine girmeyi ve iskelet kuklanın dans edişini seyretmeyi tercih ediyor. İskelet kuklada gördüğü kendisi ve yine bir jenerasyon olabilir belki: sürekli dans edişiyle ve iskelet oluşuyla ilginç bir obje. Rodolfo’yla yaşadığı ayrılık üzerine bir kafede kahve içip düşünürken, arkadan hükümete küfreden bir grup gencin sesi duyuluyor. Gloria yine ilgisiz. Gloria, yine bir başka sahnede, Rodolfo’ya Küba’ya gezmeye gidelim demesiyle kendi jenerasyonunun algısını da sergiliyor olabilir: Küba bir parça turizmden ibarettir herhalde.
Gloria filmin sonunda, bir kırılma yaşaması gayet muhtemelken, gittiği düğün mekanının bahçesinde kuyruğunu sonuna kadar açan o beyaz tavuskuşunu gördükten sonra bunalımdan ışık hızıyla çıkıp mükemmel bireysellik ve hayat enerjisi çemberini tamamlayıp, filmin sonu da geldiği noktaya döndüğünde, yani dansına devam ettiğinde, insan gerçekten hayret ediyor: bir aşk macerasının sonunda karşı taraftan alınmış komik bir intikam vicdanını rahatlatırken, yeni bir başlangıç olacak, huylu huyundan vazgeçmeyecekken, kısırdöngü birey için muhtemelen devam edecekken, değişim ümidi, bizzat bunu/böyle yaşayan orta yaşlı bireyler tarafından gençliğe ihale ediliyor.
Gloria filmi bir yandan orta yaşlı bir kadının aşkı ve mutluluğu, özgürlüğünü aramasını anlatırken alt metinde Pinochet jenerasyonunun hikayesini ve bu jenerasyonun, belki de film boyunca açığa çıktıkça, üzerini dans, içki ve aşkla örtmeye çalıştığı travmasına işaret ediyor olabilir. Bu haletiruhiyenin paralelliğini Soğuk Savaşın rüzgar gibi geçtiği coğrafyaların yaşlanan ama hayattan ümitli, üretmekten ziyade tüketmeyi seçtiği görülen, ilüzyon olarak sunulan özgürlük kavramı içinde boğulan, başka milletlerin başka kuşaklarının dekadansında da arayabiliriz. Veya aramayabiliriz. Çünkü Gloria, arka plan imalarına sapmadan da izlenebilen, eğlenceli bir aşk hikayesi de sunuyor.
Sonuçta gençler anlasın da…

0 notes
Photo

Katil devlet hesap verecek!
#Ethem Sarısülük#Mehmet Ayvalıtaş#Hasan Ferit Gedik#Medeni Yıldırım#Ahmet Atakan#Abdullah Cömert#Ali İsmail Korkmaz
2 notes
·
View notes
Text
Entel Maçonun Pek Kıymetli Halısı
İzleyen bilir (spoylır uyarısı) ve beni yalnız izleyen anlar (spoylır var): Kaybedenler Kulübü’nden bahsediyorum. 30 yaşını geçtiği, saçı seyreldiği halde ergenlikten vazgeçmeyen o asi çocukların, o minvalsizlerin ve (mutlaka götü sağlama aldıktan sonra) kaybeden küçük bukovski canavarlarının destanından.
Kızlar teklif ediyormuş!*
Filmde tarifi edilen iki kafadar, bu iki tuhaf adamın hikayesi, adeta insanlığa bir ders niteliğinde: Sürekli derin ve girift hissiyat dehlizleri ve anlamsal bir kayboluştan bahseden acıların çocuğu Mete, empati melekelerini yitirmiş olacak, bar masasında karşısında oturan kadına “İsmin neydi senin?” diye sorar ve kadın haliyle bozulur ve kalkar gider. Gerekçesi, doğallık ve rahatlık soslu naif bir bakışla ifade edilen “ama bilmiyordum ne yapayım” türünden bir cevapla açıklanıyor. İnsan gerçekten hayret ediyor! Bu akıllı ve okumuş çocuk yanındakine, safi samimiyetten, bu kızın adını sormayı nedense aklına getiremiyor. Ama Mete ve Kaan o kadar “yaralı stayla” ağbiler ki, masalarında kadın rencide etmek de maalesef acılarını hafifletmiyor. Onlar bir şeyin Kaybedenleri ama tam olarak neyi kaybettikleri film boyunca sır gibi saklanıyor, ki heyecanı da burada!
Sonra Kaan da öyle hisli, öyle dolu biri ki, “ağşık” bile olabiliyor. Bizi feci şekilde bizden alacağı ve kesinlikle çok ilgimizi çekeceği önkabulüyle anlatılan şahsi sergüzeştinde Kaan’ın aşık olduğu kadınla evin halısı arasında kalışını ibretle izliyoruz. Kaan o kadar ağşık ki mesela, bi yerde halıyla sevgilisi Zeynep arasındaki meta değeri kıyaslaması bile günlerce aklını meşgul ediyor. Vallahi de verem olmasına ramak kalıyor böyle bir aşk acısından. Sonunda halının kazanacağını eklemek gerekir.
Çünkü ilk görüşte beğenip hoşlandığı ve “diğer kadınlardan farklıdır” zannedip bir ümitle yaşamına anlam katma işlevini de görmesi umuduyla sarıldığı Zeynep, maalesef ki “o kadın” olamayacak kadar “düz”dür. Kime göre, neye göre dediğinizi duyar gibiyim: tabii ki Kaan’a ve onun değer yargılarına göre. Çünkü Zeynep ve onun gibilerin tanımı Kaanlar tarafından yapılagelmiştir ve bunun nesi gariptir yani! Film de Kaan’ın filmi, beğenmiyorsan “siktir git” der (Zeynep’e dedi çünkü, ordan biliyorum). Kaan’ın yine çok merak ettiğimiz değer yarg��larına bir örnek vermek gerekirse, radyo programında bir Marks-Engels bir devrimcilik bahsi geçirir ki adeta Türkiye'nin yarısı aydınlanacaktır. Ayrıca, çelişkilerin adamı Kaan, Marksizmden çıkardığı inanılmaz ibretler neticesinde bir ofis emekçisi olan "büyük aşkı" Zeynep’i mesai saatlerinin ortasında arayıp “hadi Olimpos’a kaçalım” diyecektir. Zeynep bunu işi gücü nasıl bırakırım diye reddedince, pek tabii suçlu olacaktır. Ne demek yani hayatını ofiste çalışarak kazanmaya çalışmak? Skandal! Ne kadar banal!
Bunlar yetmezmiş gibi Kaan’ın hayat algısına ayak uyduramayan bu proleter “aile kızı” bir de Kaan’ın halısına dondurma dökmez mi!
Eh yani, bundan sonra Kaan bu kadına ne yapsa beğenirsiniz! Çekinmeyin beğenin. Kaan bu örnekte gerçi Zeynep’in yüzüne öküz gibi bakmakla ve onu aşağılamakla yetinmiştir.
İşte, filmin niyetlediğinden çok başka anlamıyla söyleyelim, “kaybetmek” tam da böyle bir şeydir. Çünkü kaybetmek, bir noktayı epik başarısızlık boyutunda atlamak, dünyayı, iyi bildiğini sandığın ve ahkamını kestiğin hiçbir şeyi aslında hiç anlamamış olmak, üzerine o kadar okuyup yazdığın halde anlamamış olmak, yani entel-maçoluktur.
Zeki çocuk Kaan'ı anladık ve kendisine aşağıdakini gönderiyorum:

(*) Kızların teklif etmesiyle ilgili bir derdim olmamakla birlikte, erkeklerin yaptıkları her türlü seksi skorborda yazmasıyla ilgili bir derdim var. Heteroseksist cinsel özgürlüğün tıkanmasının nedeni doğrudan eril zihniyettir.
3 notes
·
View notes
Text
İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği'nin Açıklaması (19-09-2013)
ODTÜ GEÇİLEN YER DEĞİL, OKUDUĞUMUZ OKUL VE ELLERİMİZ İLE DİKİP YEŞERTTİĞİMİZ ORMANDIR.
İki nedenle, ODTÜ arazisindeki 3000 kadar ağacı yok edip, Yüzüncü Yıl ve Çiğdem Mahallelerini ikiye bölerek yapılmak istenen yol hakkında ODTÜ mezunları olarak duyarlılığımızı ve duruşumuzu kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.
Birincisi, Türkiye’nin ve dünyanın saygın bilim kuruluşlarından biri olan ODTÜ, kuruluş yıllarından itibaren, bilimsel etkinliklerinin yanı sıra - ve aynı zamanda bilimsel bakış açısının gereği olarak - İç Anadolu bozkırını yeşertme ülküsü doğrultusunda azalmayan bir heyecan ile çalışmalar sürdürmüştür. ODTÜ yerleşkesi ve bu yerleşkenin %80’nini oluşturan ODTÜ Ormanı planlı, bilimsel, on yıllarca süren özverili bir çalışmanın ürünüdür. 57 yıllık mazisi boyunca, ODTÜ’nün bu konudaki çalışmaları her kademede takdir edilmiş ve kendi eliyle yarattığı ODTÜ ormanına sahip çıkmak ODTÜ’ye kamusal bir görev olarak verilmiştir. ODTÜ ormanını ve ODTÜ kampusünü ilgilendiren konulara ilgi göstermek ve gereğini yerine getirmek ODTÜ mezunlarının da sorumluluğudur.
Birinciden daha da önemli sayılacak ikinci nedense, üniversitemizin varoluşunu ve misyonunu tanımlayan ve ODTÜ ile ilgili temel metinlerde yer alan:
“Orta Doğu Teknik Üniversitesi, öğretim, araştırma ve toplum hizmetleri etkinliklerini evrensel standartlarda yürüterek, toplumumuzun ve insanlığın sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik gelişimi için bilgiye ulaşmayı, üretmeyi, bilgiyi uygulamayı, yaymayı ve bu bilgilerle donatılmış bireyler yetiştirmeyi amaç edinmiştir ” tümcesidir.
Ülke gündeminin başlarına yerleşen, yalnız Ankara’nın değil ülkenin dört bir yanında merak ve kaygıyla izlenen, şiddetle bastırılan protesto eylemlerine neden olan “yol” projesi hakkında ODTÜ mezunlarının da diyeceği şeyler vardır.
ODTÜ arazisinden geçecek yol projesi birçok nedenle bizleri düşündürmektedir.
1. Söz konusu yol inşaatına, Ankara'nın bütünüyle ilişkisi kurulmuş günün koşullarını ve geleceği gözeten bir plan olmadan, ODTÜ yerleşkesi ile ilgili planların onaylanması beklenmeden, Türkiye’nin hem kendi iç hukukunda yer alan, hem de tarafı olduğu uluslararası koruma ilke ve mevzuatı yok sayılarak, anlaşılamayan bir keyfilikle başlanmıştır.
2. ODTÜ yönetimiyle Ankara belediyesi arasında 20 yıl önce varılan bir mutabakat gerekçe gösterilerek, ODTÜ içinde 1. Derece Doğal SİT alanı olan ve 7000 ağacı barındıran bir alandan geçirilmek istenen bu yol inşaatı nedeniyle kesilecek ağaç sayısı 3000 civarındadır. O alanda oluşan ekosistem, çok sayıda büyük ağaç etrafında daha küçüklerle, yüzlerce kuş ve başka canlıları barındırmaktadır. Kesilecek ağaçlar yerine başka bir yerde yeni ağaçlar dikilse de orada seneler içinde oluşan ekosisteme eşdeğer olamayacaktır.
3. İnşa edilecek yol, trafiğin düğüm noktalarını kaydırmaya yöneliktir. Muazzam bir yatırım ve telafi edilemez çevre katliamı ile yapılmak istenen yolun, Eskişehir yolunun Anadolu Bulvarı ve Konya yolu arasındaki segmentinde biriken trafik yoğunluğunu ODTÜ, Yüzüncü Yıl ve Çiğdem Mahalleleri arasında adeta oyalaması umulmaktadır. Bu yol güzergahını tercih eden ya da Eskişehir yolundan ayrılmayacak araçlar toplamının yolculuk sürelerinde nasıl bir değişim olacağına ve tekrar kesişen noktalarda nasıl bir birikim olacağına dair bir hesaplama yoktur.
4. Toplu taşıma seçeneği ve özellikle metro ulaşımı seçeneği göz önüne alınmamıştır. Ankara bu konuda dünya sıralamasını bırakın, Türkiye’nin birçok kentinin dahi gerisindeyken, bunca yıldır tamamlanmayan ve günde 300 bin yolcu taşıma kapasitesine sahip olan Çayyolu Metrosunun açılışı beklenmemiştir. Tamamlanmasına az bir zaman kalan Metro projesini yok sayarak başlatılan söz konusu yol projesi, yaya trafiğini kolaylaştırmak yerine araç odaklı hazırlanmıştır. Bir başka deyişle, insanlar değil, araçlar taşınmaya çalışılmaktadır.
5. Yeni yollar açılmasının kent arazisinden rant elde etmeyle doğrudan ilişkisi vardır. Bu ranttan pay alabilenler kısa vadede kendilerinin şanslı olduğunu düşünebilirler. Ancak, hepimiz aynı ülkede, aynı kentlerde yaşıyoruz. Çocuklarımızın daha fazla betonlaşmaya değil, ağaçlara, yeşil alanlara gereksinimi var. Beton, gürültü, egzost gazı sayesinde elde edilecek rantın, tüm kent halkı ve gelecek nesillerden çalınan bir “kul hakkı” olacağına inanıyoruz.
Bunlar ve sıralanabilecek daha birçok nedenle, keyfi kararlarla yapımına başlanan yolun hukuk, bilim ve akıl dışı olduğunu düşünüyor ve bu konuda yapılan ve şiddet içermeyen hukuk, demokrasi, bilim temelli arayış ve itirazları destekliyoruz.
ODTÜ’nin, toplumcu geleneğinin bir gereği olarak, coğrafyasında yer almak ve gelişimine katkı sağlamak ile öğündüğü başkent Ankara’nın trafik sorunu başta olmak üzere, uygar ve çevre duyarlı gelişimine ilişkin tüm konularda, bilimin öngördüğü çözümler üretmek ve benimsenmesinde ısrarcı olma tutumunu sürdüreceğine inanıyoruz.
Bir kamu kuruluşu olarak ODTÜ yönetiminin hukuk içinde kalma ve polemiğe girmeme çabaları 120.000’i aşkın mezunu ve 24.000 öğrencisi ile tüm ODTÜ camiasının konuya kayıtsız ve duyarsız kaldığı şeklinde yanlış değerlendirilmemelidir.
120.000 ODTÜ mezununun İstanbul’da yaşayan en büyük kesimi olarak, yasal prosedürü henüz tamamlanmamış ve telafisi imkansız çevre tahribatına neden olacak yol açım çalışmalarının derhal durdurulmasını, konunun, bilimsel gerçekler ışığında, ilgili Odalar, Çiğdem ve 100. Yıl Mahalleleri sakinleri ve Okul yönetimi ile tekrar değerlendirilmesini, konuya ilişkin demokratik protesto haklarını kullanan insanlara asla şiddet uygulanmamasını talep ediyoruz.
Yaşam alanlarımızda gerçekleştirmek istenen hukuk ve bilim dışı projelere karşı gösterilen, şiddet içermeyen demokratik tepkilerin, iktidar tarafından hukuk dışı ve ölçüsüz şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılmasının toplumsal barışın temelini sarsacak riskler içereceğini anımsatmak istiyoruz.
Bu duyarlılıklarımızla , ülke ve kent yöneticilerini, bilim insanlarımızı, bu yoldan etkilenecek mahalle sakinlerini sağduyuya, hukuk ve demokrasi çerçevesinde, bilimin gösterdiği doğrultuda tercihler yapmaya çağırıyoruz.
İstanbul ODTÜ Mezunları Derneği
#direnodtü#odtü#odtü mezunları#istanbul odtü mezunları derneği#odtü ormanı#diren odtü ormanı#occupygezi#occupyturkey#direngezi#direngeziparkı#melih gökçek#ankara
0 notes
Text
7. İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali Basın Duyurusu
Türkiye Mimarlar Odası, kurulduğu 1954 yılından bugüne mimarlık kültürünün geliştirilmesi, tarihi mirasın yaşatılarak korunması ve yaşam kalitesinin desteklenmesi konularında yoğun çalışmalar sürdürmektedir. Bu çalışmalarına yeni bir boyut kazandırmak amacıyla, 2007 yılından bu yana, “İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali” adı altında bir organizasyonu yaşama geçirmektedir. Söz konusu etkinliğe, başta mimarlar olmak üzere, alana ilgi duyan her kesimden aktif katılım sağlanması hedeflenmektedir. Festival, “Dünya Mimarlık Günü” nedeniyle Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesince gerçekleştirilen “Mimarlık ve Kent Şenliği” programı kapsamında düzenlenmektedir.
“Dünya Mimarlık Günü” ise, her yıl Ekim ayının ilk Pazartesi günü, Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) üyesi ülkeler ve mimarları tarafından kutlanmaktadır.
Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nin bu yıl yedincisini düzenlediği “İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali”nin yarışma bölümünde Almanya, Avusturya, Belçika, Fransa, Hollanda, İngiltere, İspanya, İtalya, Kanada, Norveç, Portekiz, Rusya, Yunanistan ve Türkiye’den katılan belgesel ve canlandırma dallarındaki filmlerden, ön elemeyi geçerek Seçici Kurul tarafından gösterim programına alınan filmler ekli belgede belirtilmiştir.
İlk üç ödülü alan filmler; 9 Ekim 2013 Çarşamba günü saat 19:00’da Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Karaköy Binası'nda yapılacak ödül töreninde açıklanacaktır.
"Dünya Mimarlık Günü" bu yıl 7 Ekim 2013 tarihinde kutlanacaktır. Film Festivali programı 1 Ekim 2013'de başlayarak 7 Ekim 2013'de sona erecektir. 1-7 Ekim 2013 tarihleri arasında, İstanbul’un her iki yakasında, üç farklı salonda, seçilen filmlerin gösterimi sürdürülecektir. Toplamda 25 adet film gösterim programında yer almaktadır. Bu filmler dönüşümlü olarak her üç salonda da izleyicilerle buluşacaktır. Yarışma filmlerinin yanı sıra, üç film de özel gösterim programına alınmıştır.
Film gösterim programına http://www.archfilmfest.org/ yada www.mimarist.org adresinden ulaşabilirsiniz.
TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi
Film gösterimi yapılacak salonlar:
Salon 1:
Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi
Prof. Orhan Şahinler Sinema Salonu
Karaköy, Kemankeş Cad. No.31
Beyoğlu – İstanbul
Tel: 0212 - 251 49 00 / 205
Salon 2:
Nazım Hikmet Kültür Merkezi
Yılmaz Güney Salonu
Bahariye, Ali Suavi Sk.(Sanatçılar Sokağı) No.7
Kadıköy – İstanbul
Tel: 0216 - 414 22 39
Salon 3:
Galata Derneği Sinema Salonu
Karaköy, Galata Kulesi Sokağı No.21 Beyoğlu – İstanbul
Tel: 0212-243 98 10
Web sayfası:
www.mimarist.org ve www.archfilmfest.org
Ek: Yarışma Filmleri ve Özel Gösterim Programına alınan filmler tablosu.
YARIŞMA FİLMLERİ / COMPETITION FILMS
AGORAFOBİ / AGORAPHOBIA
Yönetmen / director: İmre Azem
Süre / duration: 50’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye-Hollanda / Turkey-The Netherlands
AWAY FROM ALL SUNS / TÜM GÜNEŞLERDEN UZAKTA
Yönetmen / director: Isa Willinger
Süre / duration: 55’
Yapım tarihi / production date: 2013 Almanya / Germany
BİR DÜŞ-TÜ SULUKULE / A DREAM WAS SULUKULE
Yönetmen / director: Müjgan Taner
Süre / duration: 42’18”
Yapım tarihi / production date: 2012 Türkiye / Turkey
BİZİM KÖY / OUR VILLAGE
Yönetmen / director: Kağan Göktepe
Süre / duration: 25’43”
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
BÜYÜKDEDEM MİMARBAŞI LOLE / MY GREAT GRANDFATHER MIMARBASI LOLE
Yönetmen / director: Haluk Koçoğlu
Süre / duration: 50’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
CERVEL-İ İSTANBUL / CERVEL-I ISTANBUL
Yönetmen / director: Can Eren
Süre / duration: 13’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
CONTEMPO / ÇAĞDAŞ
Yönetmen / director: Nicolangelo Gelormini
Süre / duration: 8’
Yapım tarihi / production date: 2013 İtalya / Italy
DAYLIGHT: İSTANBUL / DAYLIGHT: ISTANBUL
Yönetmen / director: Ali Kerem Öner
Süre / duration: 9’51”
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
DOM NOVOGO BYTA / DOM NOVOGO BYTA
Yönetmen / director: Lorenzo Tripodi – Manuela Conti – Ogino Knauss
Süre / duration: 46’
Yapım tarihi / production date: 2013 Almanya / Germany
KIYI KIYI / THERE AND BACK
Yönetmenler / directors: Özlem Sarıyıldız – Bilge Demirtaş
Süre / duration: 39’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
KUTSAL, NEW YORK’UN KÜÇÜK SURİYESİ / THE SACRED
Yönetmen / director: Özge Doğan
Süre / duration: 26’40”
Yapım tarihi / production date: 2012 Türkiye / Turkey
LUCIEN HERVE, PHOTOGRAPHER DESPITE HIMSELF / LUCIEN HERVE, KENDİNE RAĞMEN FOTOĞRAFÇI
Yönetmen / director: Gerrit Messaen
Süre / duration: 54’
Yapım tarihi / production date: 2013 Belçika / Belgium
MAN MADE PLACE / İNSAN BİR YER YAPTI
Yönetmen / director: Yu Shen Su
Süre / duration: 53’
Yapım tarihi / production date: 2012 Almanya / Germany
MAYA / ONCE UPON A TIME
Yönetmen / director: Rodi Yüzbaşı
Süre / duration: 27’
Yapım tarihi / production date: 2012 Türkiye / Turkey
MEETING AT THE BUILDING / BİNA TOPLANTISI
Yönetmenler / directors: Carlota Coloma - Adrià Lahuerta
Süre / duration: 15’51”
Yapım tarihi / production date: 2012 İspanya / Spain
NEWTON GARTH / NEWTON BAHÇESİ
Yönetmen / director: Peter Spence
Süre / duration: 4’30”
Yapım tarihi / production date: 2013 İngiltere / England
RÜYA / DREAM (Animasyon-Animation)
Yönetmenler / directors: Engin Çetinkaya –Eyüp Taha Kaymaz
Süre / duration: 2’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
SALAH’S CAFE - OPEN EVEN DURING WORKS / SALAH’IN YERİ – İŞLERİ SIRASINDA BİLE AÇIK
Yönetmenler / directors: Nadia Bouferkas - Mehmet Arıkan
Süre / duration: 52’
Yapım tarihi / production date: 2012 Fransa / France
SOKAKTA NEFES ALMAK / BREATHING IN THE STREETS
Yönetmen / director: İbrahim Sertaç Kasaplar
Süre / duration: 15’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
ŞANTİYE BEYOĞLU / CONSTRUCTION BEYOĞLU
Yönetmen / director: Meral Candan
Süre / duration: 5’
Yapım tarihi / production date: 2012 Türkiye / Turkey
TOWN M / KENT M
Yönetmen / director: Igor Morozov
Süre / duration: 45’
Yapım tarihi / production date: 2012 Rusya / Russia
TECHİR HİKÂYELERİ / STORIES OF DEPORTATION
Yönetmenler / directors: Ezgi Sönmez Turan – Pınar Yıldız
Süre / duration: 12’14”
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
TİYATRO AŞKI / THE LOVE OF THEATER
Yönetmen / director: Ali Kağan Kafa
Süre / duration: 15’33”
Yapım tarihi / production date: 2012 Türkiye / Turkey
UNUTULMUŞLAR ADASI / THE LONG FORGOTTEN ISLAND
Yönetmen / director: Cansu Şahin
Süre / duration: 19’57”
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
WHY A FILM ABOUT MICHELE DE LUCCHI/ NİÇİN MICHELE DE LUCCHI HAKKINDA BİR FİLM
Yönetmen / director: Alessio Bozzer
Süre / duration: 57’
Yapım tarihi / production date: 2013 İtalya / Italy
ÖZEL GÖSTERİM FİLMLERİ / SPECIAL SCREENING FILMS
İSTANBUL HAYALİ / A DREAM OF ISTANBUL
Yönetmen / director: Perihan Bayraktar
Süre / duration: 98’
Yapım tarihi / production date: 2013 Türkiye / Turkey
THE WOUNDED BRICK / YARALI TUĞLA
Yönetmenler / directors: Sue-Alice Okukubo and Eduard Zorzenoni
Süre / duration: 83’
Yapım tarihi / production date: 2013 Avusturya / Austria
VILLANUEVA, EL DIABLO / VILLANUEVA, EL DIABLO
Yönetmen / director: Juan Andres Bello
Süre / duration: 80’
Yapım tarihi / production date: 2012 Kanada / Canada
#mimarlık ve kent#mimarlar odası#istanbul uluslararası mimarlık ve kent filmleri festivali#dünya mimarlık günü#tmmob mimarlar odası
1 note
·
View note
Text
İSTANBUL FORUMLAR KOORDİNASYONU / SİYASİ TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK ÇALIŞMA GRUBU'NUN, 15 EYLÜL'DE FORUMFEST ALANINDA DAĞITTIĞI BİLDİRİDİR
ADALET VE EŞİTLİK İÇİN
TÜM SİYASİ TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
"2006 Temmuz’unda 1991 Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikler Meclis’ten geçti. Raporun konusuyla ilişkili olan“terör örgütü propagandası yapmak”la ilgili olan Madde 7/2’de yapılan değişiklikle, bu madde göstericilere ve yazılı ya da yayın yoluyla ifade ile suç işlemiş kişilere daha doğrudan uygulanabiliyor.
Savcılar ve mahkemeler kişinin silahlı bir örgüt adına hareket edip etmediğini tespit etmek için katıldığı gösteri sayısını dikkate alıyorlar."
Yukarıdaki cümleler, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün "Protestoyu Terör Suçu Saymak - Göstericileri Yargılamak ve Hapsetmek İçin Terörle Mücadele Yasalarının Keyfi Kullanımı" adlı raporundan alınmıştır.
Şu anda, adı geçen terörle mücadele yasaları sayesinde, bir kitle gösterisine katıldığı, yazı yazdığı, iktidarın hoşuna gitmeyen bir şeyler söylediği, baskılara direndiği yahut şu ya da bu biçimde hakkını aradığı için 10 000'e yakın insan, F Tipi hapishanelerin tecrit hücrelerinde tutulmaktadırlar.
Gezi Direnişçilerine istenilen cezalar da aynı yasalara dayandırılmaktadır. Arkadaşlarımıza 17 yıl gibi ağır cezalar isterken dayandıkları yasa maddelerine şunları örnek gösterebiliriz:
"Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar."
"Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. "
Görüldüğü gibi bu yasalarla hemen herkesin "terörist" ilan edilmesi ve en ağır cezalarla cezalandırılması mümkündür. Sözgelimi, eğer herhangi bir "terör örgütü"nün, amaçları arasında, sağlık hizmetlerinin ücretsiz sağlanması yer alıyorsa, ücretsiz sağlık talebiyle bir gösteriye katılan ya da bu konuda bir yazı yazan kişi, örgüt üyesi gibi cezalandırılabilir. Bu yasaların, hakkını arayanları, baskılara, adaletsizliklere direnenleri yıldırmaktan başka bir amaç taşımadığı, hukukla bağdaşır en ufak yanı olmadığı çok açıktır.
TDK, "terör" kelimesini "yıldırı" olarak tanımlıyor. Böylesi yasaların hüküm sürdüğü düzende, kimin "terörist" olduğunu tahmin etmek zor değildir.
Bu terör yasaları kaldırılmadıkça, tecrit zindanları yıkılmadıkça, tutsak Gezi Direnişçileri dahil olmak üzere, adalet istediği için tutsak edilen hiç kimsenin serbest kalmayacağını biliyoruz.
Yine biliyoruz ki bu terör yasaları yerinde kaldığı sürece, Ethemlerin, Ali İsmaillerin katilleri aklanmaya, özgürlük, adalet, eşitlik isteyenler, insan onuruna sahip çıkanlar "terörist" ilan edilmeye devam edecektir.
Bu doğrultuda İstanbul Forumlar Koordinasyonu bünyesinde oluşturulan Siyasi Tutsaklara Özgürlük Çalışma Grubu, TMK başta olmak üzere, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılmasını ve tüm siyasi tutsakların özgürleştirilmesini amaçlıyor.
Haziran ayı, gerçek teröristlere bizleri yıldıramayacaklarını gösterdi. Gelin şimdi de hep birlikte haykırarak, bu terör yasalarını kaldırtalım, bu adaletsizliğe son verelim. Adalet ve eşitlik için tüm siyasi tutsakları özgürleştirelim. Zindansız, zincirsiz, insan onuruna yakışan, özgür bir ülke kuralım.
SİYASİ TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK ÇALIŞMA GRUBU
#siyasi tutsaklar#istanbul forumlar koordinasyonu#gezi tutsakları#siyasi tutsaklara özgürlük çalışma grubu
0 notes
Text
MÜCADELE BİRLİĞİ'NE BASKIN VE GÖZALTILAR*
Y.E.Mücadele Birliği Dergisi Yazı İşleri Müdürü Sami Tunca ve Adana Muhabirimiz Ulaş Yıldız, bugün sabaha karşı yapılan ev baskınlarında gözaltına alındı. Sami Tunca kaldığı ev basılıp Vatan Caddesi'ndeki Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne götürülürken, Ulaş Yıldız ise kaldığı arkadaşının evi basılarak gözaltına alındı, Ulaş Yıldız'in kendi evine de baskın ve arama yapıldığı öğrenildi. Ulaş Yıldız da Adana Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi'ne götürüldü.
Adana'da Ulaş Yıldız'ın gözaltına alınmasına tanık olan Adana Park Forumu, baskını şu sözlerle twitter'dan duyurdu:
“Sabah 5'te evimize baskın yapıldı. Ulaş Yıldız gözaltına alındı. Adana direnişine darbe vurmaya çalışılıyor. Baskında tüm sokak eli silahlı tecavüzcü polis tarafından kapatıldı. Suçlama için ev didik didik arandı. Üzerimize suç yıkamazlar! Ulaş'ın polisin şuursuzca aramasına gülümsemesi dahi devrim kokuyordu. Adana direnişte polis baskısına boyun eğmeyecek! Zeytinyağına bu molotof mu diyen polis var! Niyet belli. Özgürlüğümüzü alarak direnişi kıracaklarını sanıyorlar Sokakta eli silahlı polisin yukarı çıkarak 'bir şey bulduk mu' demesi açıklıyor her şeyi. Bahane aradılar suçlama için. Kafamıza kapsül yağdıran, üzerimize kimyasal sıkan polise bizim baskın yapmamız gerekmez miydi? Baskılar bizi yıldıramaz! Dik duruşuna devam et yoldaş. Adın Ulaş senin! Bu direniş eve baskılarla kırılır mı? 20 kişi kalsak da kimileri gibi fotoğrafçılıkla, klavyeyle direnmiyoruz biz. Nereye kadar özgürlük için mücadele eden, susmayan insanları sadece pes etmediği için davamızda gözaltına, hapse atacaksınız. Adana direnişini ayakta tutan, o ateşi alevlendiren herkese baskı kuruyorlar. Yakında forumumuza da örgüt derler”
Kısa bir süre sonra, Adana Park Forumu tarafından Akkapı'dan Serkan Tatlı'nın da şafak baskını ile gözaltına alındığı duyuruldu.
BASKILAR GÖZALTILAR BİZİ YILDIRAMAZ!
DEVRİMCİ BASIN SUSTURULAMAZ!
GÖZALTILAR DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!
(*) Mücadele Birliği Açıklaması
#adana direnişi#mücadele birliği#diren adana#direnadana#direngeziparkı#Adana Park Forumu#occupygezi#occupytaksim
6 notes
·
View notes
Photo

Dostlar ki;bir kere bile selamlaşmadık.Aynı ekmek,aynı hürriyet,aynı hasret için ölebiliriz.
#AhmetATAKAN #EthemSARISULUK #AliismailKORKMAZ #AbdullahCOMERT #MehmetAYVALITAS #MedeniYILDIRIM
25 notes
·
View notes
Text
Ahmet Atakan için Tüm Türkiye'de Sokaklardayız!

Tayyip Erdoğan’ın kahramanları bir canımızı daha aldı.
Kendi ülkesinde katlettiği gençlerin kanı ellerindeyken Suriye için timsah gözyaşları döküp savaş çığırtkanlığı yapan AKP’ye karşı sokakları bir an bile boş bırakmayan onurlu Antakya halkının çocuğu Ahmet Atakan’ı kaybettik. AKP iktidarı bir gencin daha ölümüne neden oldu. Dün 22 yaşındaki Ahmet Atakan, Antakya halkına yönelik vahşi polis saldırısında yaşamını kaybetti. Ahmet Halkevciydi. Haziran İsyanı’nda AKP faşizmine karşı ayağa kalkan milyonlarca onurlu insandan biri, Antakya direnişinin en önündeki devrimci gençlerdendi. AKP faşizmi katletmeye devam ediyor. “Emri ben verdim” diyenlerin emirleri hala yürürlükte. “Polisimiz destan yazdı” diyenlerin polisi destan yazmaya devam ediyor. Erdoğan ve AKP’liler siyasi rant uğruna başka ülkede ölenler için timsah gözyaşları dökedursun bu ülkenin gencecik evlatları katledilmeye devam ediyor. Ali İsmail’in, Ethem’in, Mehmet’in, Abdullah’ın, Medeni’nin katillerinden hesap sormak için mücadele ederken bir canımızı daha aldınız. Aylardır mücadele ettiğimiz taleplerin haklılığı ortadadır. Katledilen insanlarımızın katillerinin sırtlarının sıvazlanması yeni katliamlara davetiye çıkartmaktadır. Meydanlarda doğrudan halkımızın üzerine, doğrudan hedef gözetilerek gaz bombaları atılmaktadır. Gaz bombası kullanılması derhal yasaklanmalıdır. Antakya’da aylardır halka zulüm eden vali derhal görevden alınmalıdır. AKP iktidarı olayın sorumluğundan kurtulma, sorumluları kurtarma çabasından derhal vazgeçmeli, olay aydınlatılmalı, sorumlular cezalandırılmalıdır. AKP iktidarını uyarıyoruz: Katlederek, halka savaş açarak milyonlarca insanın özgürlük, adalet, eşitlik özlemlerini bastırabileceğinizi sanıyorsanız size tek söyleyeceğimiz “Yanılıyorsunuz” olacaktır. Direnişleriyle sokakları özgürleştiren halkımıza sözümüzdür: Eşit ve özgür bir ülke kurma kavgasında yaşamını yitiren tüm yoldaşlarımızın, Ahmet’in hayallerini hep birlikte gerçekleştireceğiz. Halkımızı bugün ülkenin her köşesinde Ahmet için, Ethem, Mehmet, Ali İsmail, Abdullah ve Medeni için sokağa çıkmaya, katillerden hesap sormaya çağırıyoruz! Oya Ersoy Halkevleri Genel Başkanı
Antakya’da dün polis saldırısı sonucu yaşamını yitiren Ahmet Atakan’ın katillerinden ve ölümünün sorumlusu AKP’den hesap sormak için ülkenin dört bir yanında sokağa çıkıyoruz.
İstanbul
Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla 19.00’da Taksim Meydanı’nda toplanılacak.
Ankara
Ankara’da mahallelerde saat 20.00′da buluşan halk Kızılay’a yürüyecek.
Kızılay – Güvenpark
Dikmen – Ziraat Bankası Önü
Mamak – Tuzluçayır Meydanı
Batıkent – Batıkent Meydanı
Keçiören – Yunus Emre Direniş Parkı
Seyranbağları – Özgürlük Parkı
Yüzüncüyıl – Migros Önü
Eryaman – 3.Etap Kavşağı
İzmir
20.00’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi'ndeki Sevinç Pastanesi önünde buluşulacak.
Antalya
Aydın Kanza Parkı’nda saat 19.00’da toplanılacak ve Cumhuriyet Meydanı’na yürünecek
Adana
Adana Küçüksaat 5 Ocak Meydanı’nda saat 19.00’da toplanılacak.
Eylemin çağrıcıları: Halkevleri, Adana Halkların Demokratik Kongresi, İnsan Hakları Derneği, KESK Adana Şubeler Platformu, DİSK Adana Bölge, Adana Tabip Odası, ÖDP, Çağdaş Hukukçular Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Kocaeli
19.00’da forumun çağrısıyla Cumhuriyet Parkı’nda toplanılacak.
Eskişehir
18.00’da Espark önünde buluşulacak.
Bursa
19.00’da Bursa Heykel’de buluşulacak.
Çanakkale
18.00’da Özgürlük Parkı’nda buluşulacak, 19.00’da yürüyüşle İskele Meydanı’nda olunacak.
Trabzon
Trabzon Halkevi, 17.30'da Meydan Park'ta basın açıklaması yapacak.
Bolu
Bolu Halkevi, saat 18.00'da Kardelen Meydanı'ndan AKP önüne yürüyecek.
3 notes
·
View notes
Text
Hasta Tutsak Abdullah Kalay'dan Mektup Var!
Kemal'i zulmün elinden aldık, Abdullah yoldaşın da yaşam tehlikesi bulunuyor. F tipi koşulları zaten başlı başına bir işkenceyken bir de kalbinin yüzde 65'i iflas etmiş bir şekilde yaşama tutunmaya çalışan bir siyasi tutsak Abdullah Kalay. Onun da sesi olalım!

Kocaeli Cezaevi'nden Mektup Var Merhaba, Kocaeli 2 No’ lu F Tipi Hapishanesi’ nden sağlık sorunlarımla ilgili yazıyorum. Maruz kaldığım ağır ve sürekli hastalık nedeniyle yaşamımı yalnız başıma sürdüremez durumdayım ve ölüm riski taşımaktayım. 13 Nisan 2012 tarihinde kaldığım hapishanede kalp krizi geçirdim. Tıkalı ana arter damara anjiyo yapıldı ve stent takıldı. Bir damarım da işlevsiz duruma düşmüş. Tıkalı, yani ölü… Kalp krizi geçirdiğimde hapishane idaresi tarafından iki buçuk saat sonra hastaneye kaldırıldım. Bu geç müdahaleden dolayı kalbi besleyen hücrelerin önemli bir kısmı öldüğünden dolayı onarılamaz; hasar görmüş. Kocaeli Tıp Fakültesi’ nde yapılan tetkiklerde EKO sonuçlarına göre kalbim %35 çalışmaktadır, %65 çalışmıyor. Doktorlar genel durumumu şöyle açıklamaktadırlar; “yeniden kalp krizi geçirmen yüksek. Kalp vücudun ihtiyacına yeteri kadar kan pompalamamaktadır. Kalp, krizle birlikte- geç müdahaleden dolayı- yara alıp bozulduğu için normal durumun uzun sürmesi de güçtür. Durumun bozulmasından dolayı ağır kalp yetersizliği, solunum güçlüğü, şok gibi sorunlar yaşayacaksın ve bu durumda ölüm riskini arttırmaktadır.” Şu an yeni yapılan tahlillerde kalp ritmi bozuk çıktı. Sintigrafi yapıldı. Sintigrafi sonucu da bozuk çıktı. Kalp yetmezliği, %35 çalışan kalp %32’ ye düşmüş ve yine başka damarlarında daralma olduğu tespiti yapıldı. 12.08.2013 tarihinde yeniden anjiyo yapıldı. İki damarımda daha daralma olduğu ve kalp yetmezliği tespit edildi. Doktorların başından itibaren yaptıkları uyarı ve tespitlerde olduğu gibi, şu an ciddi solunum güçlüğü çekmekteyim; bu kalp yetmezliğidir. Kalp ritmi bozulmuş, kalbim %32 çalışıyor. İki damarımda %70 daralma mevcut ve her an tıkanma riski var. Bu durum baş dönmesi, sırt ve göğüs ağrıları, kollarda ve bacaklarımda uyuşma v.b. sorunlar yaşatıyor. Kalbimin %32 çalışması, yukarıda belirttiğim kalp yetersizliği başta olmak üzere bütün sıkıntılarım ölüm riskini arttırmaktadır. Zaten yeni bir kalp krizi –ki bu kaçınılmaz- ölüm demektir. 9 çeşit ilaç kullanıyorum. 1996 ve 2000 Ölüm Orucundan dolayı başka hastalıklarım da mevcut: Wernike- Korsakoff, %27 duyma kaybı, kulaklarda çınlama, romatizma, reflü, hemeroid, sürekli baş ağrısı, alerjik astım, boyunda düzleşme, bağırsaklarımda ağrı ve sık sık ishal ve kalp yetmezliği sorunu… İki kez Adli Tıp kurumuna başvuru yapmama rağmen Adli Tıp Kurumu, hiçbir inceleme ve muayene yapmadan “kalbi çalışıyor” diyerek reddetmiştir. Oysa Adli Tıp Kurumu aynı durumda olan emekli Orgeneral Ergin Saygun’ un durumu benden daha iyi. Bu anlamıyla Adli Tıp Kurumu ayrımcılık yapmış ve ideolojik davranmıştır. Bu insan haklarının ilgili maddelerine ve AİHM’ nin ayrımcılık maddesine ve ilkelerine aykırıdır. Tedavisi olmayan sürekli ve ağır hastalıklarımdan dolayı ölüm riski taşımaktayım. Hapishaneler ölüm çıkaran makineler haline dönüştürülmüş. Bu duruma dur demek, içerideki hasta tutsakların tahliyelerinin sağlanması için duyarlı olmanızı istiyorum. Şimdiden ilginize teşekkür ediyorum. Selamlar, saygılar. Abdullah Kalay
#hasta tutsaklar#HastaTursaklaraÖzgürlük#Hasta Tutsaklara Özgürlük#Abdullah Kalay#cephe#halk cephesi#F tipi#F tipi tecrit#Faşist AKP
1 note
·
View note
Photo

Olimpiyat Komitesi size stadyum inşa etmek için para vermeyecek, masraflar devlet bütçesinden çıkacak.
0 notes
Link
Melda Onur, Yedikule Bostanlarını Dört Bakana Sordu
CHP milletvekili Melda Onur, yıkılıp yerine park yapılacak tarihi Yedikule Bostanları’nın kamusal sorumluluğuyla ilgili dört bakana soru önergesi verdi.
1 note
·
View note
Text
Olimpiyatlara Neden "Hayır"?
Bu yüzden:

ve de bu yüzden:

Olimpiyat ranttır! O rantı burada TOKİ yiyecektir.
0 notes