irmalicesblog
irmalicesblog
irmalicesblog
177 posts
Bir hayalperestin kelimeleri.
Don't wanna be here? Send us removal request.
irmalicesblog · 2 months ago
Text
İçimde günü dolmayan bir yalnızlık var, önce hafiften rüzgarı kesiyor, sonra fırtınasında kayboluyorum. Takvim yaprakları eksik, günler tam değil. Bundan sebep yalnızlık da hep yarım. Halbuki tam olsa, belki yaşanıp bitecekti. Şimdi yaşanıp bitmeyen her duygu gibi yalnızlık da bitmiyor.
0 notes
irmalicesblog · 10 months ago
Text
-Kışın Kokusu-
keskind görkemin eşsiz karışımı gibidir kışın kokusu, ciğerini deliveren keskinliktir de.. Sonuna kadar açarsın camı içine çekersin kış uykusuna yatmış tüm "sen" leri. Bir sen varsın senin içinde, bir de kışın en derininde. Sokak lambasının cılız buharından hayallerdi bizimkisi, aynı kaldırımda aynı taşlarla yürüyen. Belki ileri gider belki geri, ama kış kokusuna bulanmış o sokak hiç değişmez. Gözünün önünde silüetler, bir bir geçip giderler. El ayak çekilince hep, hayallere saat gerek. Saksı bitkisinden hallicedir cam önü buluşmaları. Pencere önü mermerinin ne kadar soğuk olduğunu söylerler, sokak lambasının ışığının kaçta söneceğini bilenler.
0 notes
irmalicesblog · 1 year ago
Text
Tumblr media
Mayıs ve Gece- Bölüm:1 Karşılaşma
Topuklu ayakkabıkarı bir yandan, bavulunun tekerlekleri bir yandan tak tak tak.. Sonra yeniden.. Eski pazar yolunu arşınladı Mayıs. Eski, siyah demir kapıya geldiğinde bir duraksadı. Hazır değildi, hemde hiç. Eliyle kalbini tuttu, daha önce hiç atmadığı kadar hızlı atıyordu. İçine gerekli gereksiz ne varsa doldurduğu kocaman bavulunu bir yandan terini silerek demir kapıdan içeriye soktu. Bu sıcak onu mahvediyordu. Üzerine gelen o kalp ağrısı da cabasıydı. Geleceğini biliyorduö o "gece" nin geleceğini adı gibi biliyordu.
Eve kocaman bavulunu çıkardıktan sonra saçlarını topuz yaptı. Üzerine rahat bir şort-tişört giydi. Eşyalarını terini sile sile yerleştirdikten sonra biraz hava almak için site içinde yürüyüşe çıkmaya karar verdi. Usul usul otoparka indi, oradan da biraz dolaştı. Aklına o her zaman gittikleri "mayıs bahçesi" gelmişti. Sitenin mütevazı ve gizli bahçesini herkes bilmezdi. Sitenin inşaatını yapan firma, gizli de bir bahçe yapmıştı iki blok arasına, neler yaşanacağını bilmeden..
Yavaş yavaş yandaki bloğun merdivenlerini çıkmaya başladı Mayıs. Birinci katın koridorunun sonuna geldi, küçük bahçe kapısını ittirip eski püskü her tarafı kırık dökük açık kulübeden bozma o çardağa doğru gitti. Çalılıkları bunca zaman kimse süpürmemiş, biçmemiş, kesmemişti. Aynı yıllarca giderek çoğalan duyguları gibiydi çalılar. Oturdu, kulaklığını taktı. O en sevdikleri şarkıyı açtı ve bir hayale daldı.
O sırada bir ses duydu. Biri çalıların içinden yürüyordu. Mayıs arkasını döndü baktı ancak bahçe oldukça karanlık olduğundan kimin geldiğini göremedi. Bir anda bahçenin ışıkları yandı. O da ne!?
Beyaz gömlek, altına bir şort, spor ayakkabı ve yoğun bir parfüm kokusuyla oracıkta beliren Gece'nin ta kendisiydi! Saçları her zamanki gibi taranmış, jölelenmiş, parfüm sıkılmıştı. Her zaman onun bu bakımlı halini sevmişti. Kolunda, ona aldığı saati gördü. Ağlamaya beş kala Gece, "Mayıs?" dedi ve kalakaldı.
M: Gece? İnanamıyorum! Sen, sen ne zaman geldin ya?
G: Dün buraya geldim. Merak etme çok kalmayacağım. Buraya kafa dinlerim diye çıktım, seni gördüm.
M: Yine aklımı okumuşsun anlaşılan. Neyse. Bu bahçe bizi kaldırmaz. Ben gidiyorum.
G: Dur! Yemem seni merak etme. Otur işte, bir şeyler içelim. Seni yıllardır görmüyorum. Bu aksi inadını da öyle..
M: İnat değil. Seninle konuşmaya mecalim yok. Kalmadı yani.
G: Böyle diyorsan sen de benim gibi hissediyorsun demektir Mayıs. Ben seni tanıdım, biliyorum artık. Tek bakışın bile bana nasıl sarılmak istediğini anlatıyor.
M: Saçmalama! Ben gidiyorum, sana iyi kafa dinlemeler.
Mayıs, bir hışımla tekrar bloğa doğru yöneldi ve koridorda hızlı hızlı yürümeye başladı. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki konuşmayı unutmuştu. Seneler olmuştu görmeyeli. O kadar aynıydı ki, duruşu bakışı, kokusu. Hiç değişmemiş, hiç bir şeyler yaşanmamış gibiydi arada.. Yine aynıydı kalbinin çarpması, gözlerini kaçırması.. Hep planlardı karşılaşırsa üzerinde ne giymiş olmalıydı, saçı makyajı nasıl olmalıydı, onu gördüğünde nasıl "cool" davranmalıydı.. Evdeki hesap hiç çarşıya uymazdı zaten. Alelade eşofmanı ve topuz yapılmış hafif terli saçları ile oldukça doğaldı karşılaması. Ancak her haliyle yine de çok güzeldi Mayıs. Yeşil gözleri dolu dolu olmuştu yine. Önüne düşen kahkülleri bile heyecan doluydu sanki. Saçı başı birbirine girmiş bir halde eve girdi. Telefonunu fırlattı ve yatağına uzandı. Göreceği rüyanın en ince detayına kadar biliyordu artık. Ne görmek istediğini bilerek uykuya daldı..
Bölüm:2 gelecek.
0 notes
irmalicesblog · 1 year ago
Text
Tumblr media
Kopardığım sayfaların yanık köşelerinin kokusu sinmiş kaldırım taşlarına öylece, anılar kendini bırakmış damla damla
Eskisi gibi kokmuyor sahilin kumları,rüzgar anıları götürür, yıldızlar vazgeçmiş yansımaktan, kapkara denizin derinlikleri
Kalemim yazmaz satırları, yanarken sayfaların en dibi, kulağımda çalan o şarkı, yarım bıraktığın şehirlerin anahtarları
Simsiyah kapılar hep kapalı, açabilmek güç ister en hakiki olanı, güneşin alnında en yanmayanı, bu sefer düşmeyelim dedi kendimize kaldığımız o anı
Yüreğinden kalkan sessiz gemilerin yanaşır mı limanına, umutlardan yapma yokuşlu yolun kıyısında bekler
Küllerinden yeniden doğmak ister kalpten dökülen her anı, yüreğin ateşi hep harlı
Başka diyarlara giden tek yönlü bilet gibi, dönüşü olmayan yolda yürek, varsın vursun karaya
İçinde sokak sokak taşıdığın o şehir, satır satır bildiğin geçmiş, paslanmış her düzlüğü keser yara almadan,
Gemilerin yürür karadan, suların çekilir kendinden, bir avuç can suyu hak eder her miras
Geniş kalplerde yer bulur gemileri susuz yürüten o yürek, duyulur şanı dünyaya..
1 note · View note
irmalicesblog · 1 year ago
Text
Kendimin derinliklerinde durdum
Gece çok siyahtı, ışıklar çok beyaz
Yuvarlak neon bir ışıktı hayaller
Eski, metruk binanın teraslı küçük üst katı
Hiç yol geçmeyen bir Han gibi, kırıktı kalbi duvarların
Paslar kirler dile gelmiş, vicdanın yükü sığamaz kapılardan
Kendimin derinliklerinde durdum
Kara borsadaki bendim, ruhum yitik
Eski ben dolaşıyordu koridorlarda
Hissi büsbütün sardı her yaşın
Nasıl dedim beğendin mi yeni beni?
Yıpranmış esi parkelerin, açıp kapanan pencerelerin
Arnavut kaldırımlı sokağın söyleyecekleri vardı
Nasıl dediler beğendin mi kendinin derinliklerini?
Kendimin derinliklerinde durdum
Yuvarlak beyaz neon ışığım aydınlandı
İçim, dışım hep kalabalık, hep aynı ışık
Tüm sokak aydınlandı
Edepsiz bir selam çaktım gelmişine geçmişine
Cebimde her bir yaşım
Ezberlenmeyen duraklara hep sıra gelir
Karışına kadar ölçtüğüne gelmez
Kendimin derinliklerinde durdum dedim
Oraya belki de daha varmadım
Sahi ben neresiydim, kimdim, derin miydim
Ben gidilen ama varılmayan hikâyelerin hepsiydim
Tumblr media
2 notes · View notes
irmalicesblog · 1 year ago
Text
Tumblr media
Bir kokusu var İstanbul'un
Sokaklar fısıldar, yaşlar hep çocuk
Utancından al olmuş yanakları köprülerin
Kaldırımların dile gelmesi mühim
Eller değil ayaklar izler seni gitme gel
Bir kokusu var İstanbul'da onun
Her köşe başı bir şarkı anlatır seni
Büyümüş taşlar, hor görür dalgalar
İçinde patlayan o mutsuz balonlar
Hepsinin birer kokusu belki de var
İstanbul'un bir acayip kokusu var
Deliren nihayet derdini kavrar
Ölçülmeyen satırlar vurur kara kıyısına
Dertli bavullar hep yetim bekler
Yenilir insanoğlu, düşürür gardını
Binbir hikâye salar gören her gözün yüreğine
Ciğerini deliveren o keskin fırtınada
Masmavi, tuz kokan düşlerin korkusu var
Uçurtmanın delice uçan savruk ipleri bile bilir
O ve sokakları hep İstanbul kokmaktan korkar...
5 notes · View notes
irmalicesblog · 3 years ago
Text
Kalbine Anlat
Puslu hisler, kör kuyular gözükür bazen kaderde. Çıkmaya çalıştıkça daha da gömülürsün derine. Yalnızlar treni çoktan kalkmış, sen artık ne kalabalık ne de yalnızsındır. Sığınacak liman ararken sadece kalbini bulmuşsundur. Yol bulamaz, iz bulamazken anlat kalbine. En sevdiğin salıncağın kopmak üzereyken, ruhun en sevdiğin sokağın kaldırımında kalmışken anlat kalbine. Çünkü kalbinin merkezinden uzaktayken içtiğin kahvenin dumanı bile ruhunun ait olduğu yere gider. Sevdiğin şarkıyı dinlerken, çok istediğin hayalini süslerken, kahkahalarına sebep ararken anlat kalbine. Ruhunun nerede durması gerektiğini, kalp ile ruhun bir olması gerektiğini anlat. Karanlıklar ruhu, aydınlıklar kalbi seçmek ister. Karanlığın nasıl silineceğini kalbine anlat. Anlat ki kalbin de ruhun da bir olsun..
2 notes · View notes
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Tumblr media
Yolculuk
Yolda olmayı severler, bende severim. Kulağına bir müzik takıp yolun götürdüğü yere gitmek normal olan. Ama bu yol hayat yolu. Rotayı çizen biziz, nasıl gideceğini bilmesi gereken de.. Hiç kolay değildir yollar. Düşersin, kalkarsın ve bazen de sadece durur düşünürsün. Çünkü bu senin dönüşümündür de. Değişirsin yolda olmakla birlikte. Ama iyi ama kötü.. Öğrenerek yol alırsın. Düşersin dizin acır, ayağın acır bazen de aklın. Amaç sapasağlam olmasa da kalkmaktır. Kan içinde kalan dizini, morarmış ayağını ve acımış aklını geride bırakman gerekir. İşte tam da o noktaya gelmişken kulağımda yine melodiler, sesler , şarkılar çalıyor. "Belki hiçbir şey böyle zor olmazdı, biraz daha mutlu olsaydın" diyor şarkıda. Bir yerde okumuştum "mutlu olmak istiyorsanız olun" diyordu. Belki de yolculuktur mutluluk..
0 notes
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Tut Elinden
İçinde büyümeyen çocuğun elinden tut ,belki o zaman gök daha güzel görünür ,gülümser bulutlar ve kabul olur dileklerin. İçinde büyümeyen çocuğun sesini dinle, belki o zaman silinir tüm korkular, bas bas bağıranlar susar ve içinin ışıkları yanar. İçinde büyümeyen çocuğu çok sev, o büyümesin sen büyü, bir fidan gibi ve yürü sanki köklerin seni hiç bağlamıyormuş gibi. İçinde büyümeyen çocuk büyür mü diye düşün bir kere de. Hafifse yastığın bırakmamışsın elini demek, hafif ne demek bilmiyorsan da hiç tutmamışsın. İçinde bir türlü büyümeyen çocuğa güvenmeyi de öğren, sırtını yasla yıkılır sandığın o duvara, tüm duvarlar yıkılır da o yıkılırken bile tutar seni sonra. Ve içindeki o çocuğa benden de selam söyle, kocaman dünyayı saran minicik ellerini dünyadan hiç çekmesin diye..
0 notes
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Gececilik
Herşeyi gece yapmak gelir içimden. Kendimin tüm derinliklerini geceleri dinlerim mesela. Hayatı vicdanımla geceleri yüzleştiririm. Okumadığım kitapları gece okurum mesela. Gece dinlerim içimdeki müziğin sesini. Gece ne yapmalı bir insan diye düşünürüm hep. Keşke geceler bir günden bile uzun olsa. Gündüzler ortaya çıkarır tüm kiri pası acıyı.. Gece ile içimizin siyahı aynı renk olur, yadırgamayız birbirimizi.. Çünkü içimizin ışığı yetmez geceyi aydınlatmaya, bir yıldız olur kayarız veya ay olur unuturuz güneşi. Ama en çok da susar ve birbirimizi dinleriz..
1 note · View note
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Değerler Çıkmazı
Değer dersek eğer.. Değer hayatın içinde çıkmaz bir denklemdir ve her denklemde olduğu gibi ancak karşılıklı olduğunda eşitlenebilir ya da eşitlendiği düşünülebilir. Hayat, bu denklemi bizim eşitlememizi ister. Bundandır değere karşılık değer görmek işi. Değer görmek istiyorsak değer vermemiz gerekiyor derler. Değer çıkmazına göre bununla da bitmiyor. Eşitlik sağlanınca denklem bitmiyor. Karşına bir bilinmeyen daha çıkıyor hep.. "Doğru" olan bir bilinmeyen, yani doğru insan... Peki "doğru" olan nedir? Kolay mı? Bu eşitlik tamamlanabilir mi? Bir değer var ki karşı çıkmazda, tamamla hadi hayatla.. Böl, çarp, çıkar, topla kafanda.. Doğruyu bulduğunu düşündüğün anda, tut elinden geçir karşı tarafa. Ve sonra çıkmazın kapılarını tekrar arala..
1 note · View note
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Tumblr media
Susularak Söylenenler
Bir yerde açıklaması olmayan bir sessizlik varsa orda kocaman bir çığlık vardır. Bazen gözler anlatır herşeyi, kelimelerin yetemediği her yeri. Bazen eller anlatır söylenemeyen her kelimeyi. Ayakkabıların gitmek istemez, çiviler seni olduğun yere ama ruhun kelimelerin kime gitmek istiyorsa oraya gider hep. Sustukların dalga dalga yayılır fark edemezsin. Parçaların bir nehir boyu akar gider. Susuyorsan zaman mum gibi olur sana, söndüren yoksa eğer bir ömür yanarsın. İşte o zaman susularak söylenenler mi önemli yoksa konuşarak susulanlar mı anlarsın.
1 note · View note
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Tumblr media
-Söz Vermek-
Mevsimler gibi kalpler de birbirinin peşinden gelir geçer. Bazen kuru bir yaprak kalır geride bazen ıslak bir peçete, bazen de verilip tutulmayan sözler. İçinde kalan yeşil dallar başını eğer tek tek. Sonra bir bir küser umuttan yaptığın tüm ağaçlar. Sözler birer yaprağa benzer mevsimine göre şekil alan, tutulmadığında kimliği belirsiz ayakkabıların altında heder olan. Her mevsim açan çiçek gibi değildir kalp. Kalbin mevsimi yoktur. Dokunduğu çiçeği büyüten ve su verendir kalp. Her mevsimin şeklini alır kalp. İşte bu yüzden tutulmaz sözler, bir gün dalda açar rengin bir gün çöpte solup gider gençliğin. Söz verdir kalbine şeklini alırken mevsimlerin, içindeki yeşil dallar da gelsin seninle her yere..
0 notes
irmalicesblog · 4 years ago
Text
-Yalnız Kumsallar-
Birbiri ile bu kadar farklı iki kalp tek kalbe sığar mıydı? Buna ne fizik kuralları ne de aşk kanunları izin verirdi. O son fotoğraftaki gülüşler kum saatinin taneleri gibi dökülmüştü. Umudun gemileri o limana bir daha uğramamak üzere çıkmıştı yola. Oturdu düşündü, kalbine dokundu. Kalbi hala ilk günün heyecanı ile atarken nasıl yalnız bir kumsal gibi kaldığını düşündü Mayıs. Ekim, arkasında bir Mayıs bıraktığını sanıyordu. Ama hiç bir Mayıs sonbahar rüzgarlarını hak etmezdi. Ancak bir sonbahar gece vakti arkasını kıyıya dönüp karanlık dalgaları izlerdi. İçinden sıcağı alınmış, geriye kupkuru rüzgarı kalmış eksik bir bahardı artık Mayıs. Telefonunu aldı eline ve yazdı. "Yalnız kumsallar artık hep benim, çünkü sen beni içimde büyüyen bu şehirle tek başıma bıraktın. Sokaklar sessiz, kumsallar yalnız artık. Unutma ki bir şehri susturan da konuşturan da sevgidir." Atladığı bir şey daha vardı. Tek kalpte birleşmeyen sevgiyi hangi şehir hangi kumsal gelirse gelsin konuşturamazdı ama onlar böyle değildi. Onlar iki kalbi değil iki mevsimi tek mevsim yapmıştı. Hırçın bir sonbahar , tatlı esen bir bahara çoktan karışmıştı..
3 notes · View notes
irmalicesblog · 4 years ago
Text
-Sahipsiz Kelimeler-
İç sesini yalnız gecenin sessizliğinde duyuyorsan ve artık o sessizlikten ürkmeye başladıysan yalnız kalmışsındır.. Paylaşacak biri bulunana kadar sahipsizdir için. Belki de kelimelerin. Ruhunun aynası olmaya ilk kelimeler başlar. Sonra da kelimelerin sahipleri. Çünkü içimizden çıkan her kelimenin bir sahibi vardır. Acı olansa içimizden taşanlar değil, onları hiç duymayanlardır. Kelimeler el ele verir cümleler kurar, sonsuzluğa uzanırlar ama insanlar elele verip bir cümle etmez bazen.. Zaten tüm kelimeler sahiplerini bulmuş olsaydı bu dünya bu kadar anlamsız olabilir miydi? Kelimelerin elinden ne zaman tutmayı öğrenirsek hayatın görmemizi istediklerini o zaman göreceğiz. Belki o zaman dolunayın içimizin ışığı olduğunu anlarız ve kelimelerimize hep sahip çıkarız..
1 note · View note
irmalicesblog · 4 years ago
Text
Kulağımda "Hayat bu kadar zor mu, atılır mıyız oyundan benzemezsek onlara..." sözleri yankılanırken bir yandan da düşmeye çalışan ateşime bakıyorum. Bu şartlara benzeyemiyoruz. Ayıp etmeyi seviyoruz. Çünkü ayıplar bizim kusurlarımızı kapatma yolumuz. İnsanoğlu bir şeyler yapmak için değil bir şeyler yaparken ne yaptığını anlayabilmek için yaratılmış gibi geliyor. Bazısı derinliği belli olmayan bir okyanus bazısı da dizlerine kadar bir gölettir. Bunu sonu belli olmayan bir suya atlayarak anlayacağımızı biliriz ama asla atlamayız. İşte bu yüzden anlamıyoruz, anlayamıyoruz. Belki de her şey benzemekten geçmiyor? Belki de herşey dibini göremediğin bir boşluğun seni korkutmasına izin vermemekten geçiyor? Herşey aslında gölet ve okyanusun arasındaki uçurumu anlamaktan geçiyor. Çünkü eğer anlarsak içimizdeki su birikintileri göl olmaktan çıkar. Ve işte o zaman okyanusların neden bu kadar derin olduğunu biliriz..
2 notes · View notes
irmalicesblog · 4 years ago
Text
-Yansımalar-
Elime kağıdı kalemi aldığımda görürüm içimin yansımasını. Çünkü o kalemin ucundan çıkanlar ben ve içimdeki tüm yabancılardır. Kıvrak hareketler belki sayfaları yıpratır gibi görünür ama sayfaları asıl aşındıran ruhtur. Bazen kalemin ucu ruhun uçurumu olur. Oradan kağıda atlarsın ve ölmek için değil yaşamak için bir serüven başlar.. Yazdığın kadar yansırsın hayata. Bir projeksiyon makinesi misali görünür için, ya bulanık ya nettir. Ama her zaman çok etkilidir. Kelimelerle ruhun dansına şahit olur izleyici. Okurken de böyle değil midir? Başkalarının hayatlarını kendi duvarlarımıza yansıtıp izlemez miyiz? Her ruhun bir yansıması vardır ve her kelimenin de içine girmeyi beklediği bir ruh. Yalnızca yansımaları takip etmemiz yeterlidir. O son beyaz perde kapanana kadar.
0 notes