Tumgik
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
ben mi? tabiyki ben bu kafada değilim!!!
Çok şey öğrendik o kadar çok öğrendik ki ciğerlerim yanıyor sanki.. kalbim demek istemiyorum yediremiyorum çünkü kendime... işin kötüsü bilince geri dönüşün yok -“hani şurdan ucundan bir kıvırsam herşey eski hale gelse diye bir kafa yok!”-
Anlıyoruz ki her geçen gün her an biraz daha eyleme dökemediğimiz bilgiler havuzunda boğuluyoruz. Koca koca cümleler kuruyoruz karşılaştığımız tüm acınası parçalarımıza ama iş bedenlenmiş bu suretimize gelince sayfalar dolusu karalamaca engelimizin manası olsun diye havaya suya olana olmayana...
ben mi? tabiyki ben bu kafada değilim!!! bunu yaşayan kafa nefs kafam...ruh bunlar nedir bilmez.
1 note · View note
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Biraz yağmur kimseyi incitmez 😍
18K notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
Hadi bakalım 40 hadisten size hangisi gelecek? Ekran görüntüsü alıp paylaşabilirsiniz. İçersinde bir tane boş var :)
2K notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
Ey Gönül. Hakk’a Aşık Olmayanın, Aşk’a Hakkı Olur Mu?
- Hz.Mevlana
21 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Quote
Allah'ın katında kıymetini öğrenmek istiyorsan seni hangi amelde tuttuğuna bak.
| Atâullah İskenderi Hazretleri (via bayanmatematk)
82 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Text
Ey başkasının yüzünde kötü bir ben gören! Gördüğün,kendi beninin aksidir, ondan nefret etme ! ''Müminler birbirinin aynasıdır''. Kör değilsen bu körlüğü kendinde bil. Kendine kötü de, başkasına deme ! Mesnevi
0 notes
nevarsaicindedir · 8 years
Text
FAKR NEDİR?
Bir defâsında Mevlânâ hazretleri Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin dergâhına gitmişti. Karşılıklı durmuşlar, hiç konuşmuyorlardı. Bu sırada Sadreddîn Konevî'nin hizmetini gören dervişlerden olan Hacı Mâruf Kâşifî içeri girdi. Bu hizmetçi defâlarca yaya olarak hacca gitmişti. Pekçok velînin sohbetinde bulunmuştu. İçeri girince, Mevlânâ hazretlerine; "Fakr nedir?" diye bir suâl sordu. Fakat hiç cevap vermedi.Bunun üzerine tekrar; "Fakr nedir?" diye sordu. Yine cevap vermedi. Tekrar tekrar sorunca, Mevlânâ hazretleri kalkıp gitti. Bunun üzerine Sadreddîn-i Konevî huzursuz olup; "Ey pîr-i ham! Neden vakitsiz suâl sorarsın? Sordun cevap verdiler. Tekrar neden sordun?" deyince, derviş; "Ne cevap verdiler?" dedi. "Fakrın târifini yaptı. O; "Allahü teâlâyı tanıyınca, dil tutulur." hadîs-i şerîfi gereğince cevab verdi. Şimdi lâyık olan şudur ki, derviş, şeyhi huzûrunda tam bir teslimiyetle bulunmalıdır..."
1 note · View note
nevarsaicindedir · 8 years
Text
Sadreddîn-i Konevî hazretleri duâlarında:
"Yâ Rabbî! Kalbimizi senden başka şeye yönelmekten ve senden başkasıyla meşgûl olmaktan temizle. Bizi bizden al, bizim yerimize bizi kendinle doldur. Bizi başkalarına ve şeytana oyuncak yapma. Bize nûr bahşet. Duâlarımızı çabucak, kendi istediğin şekilde kabûl buyur. Sen işitensin. Sen bize yakınsın. Sen duâlara icâbet edensin." buyururdu.
3 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Quote
Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor, kimse kendini değiştirmeyi akıl etmiyor.
Tolstoy (via fetemenin-kralligi)
62 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş, Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş. Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü, Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş. Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem, Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş. Savm u sâlât u hac ile sanma biter zâhid işin, İnsân‐ı Kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin, Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş. Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana Hakk’al‐yakîn, Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş. Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır, Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur, Âlem kamû bir yüz dürür gören anı hayrân imiş. İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün, Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş, Bürhân  sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş, Delil sorardım aslıma aslım bana delilmiş.
Dert zahiren sıkıntı ve zorluk demektir. Her işi bir hikmet üzerine olan hakkın işlerini bizler şer olarak adlandırmak ile kendi gafletimizi ortaya koymaktayız. Sonsuz hayır sahibi olan Allah (c.c) kullarına zulüm edici değildir.Bizler kendi nakıslıklarımızla sıkıntıları dert olarak adlandırıp bir üzüntü ve ümitsizlik içerisine düşeriz. Halbuki hakkın bütün tecellileri kullarını kemalata çekmek içindir. Bizler kıt olan anlayışımızla bunu anlayamamaktayız.Ancak arif olanlar bir efendiye bende olan kişiler eğer tam olarak teslim olurlarsa her tecellide hakkı seyir edip hiç bir şeyden mahzun olmazlar.
“Elâ inne Evliya Allahi Lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenun” Yunus 62
“Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.”
Bu ayeti kerimede de görüldüğü gibi onlar her hali ile hakkı tanırlar. Bu yüzden hiçbir şeyi dert olarak adlandırmazlar.
Batını olarak dert ise Allah (c.c) derdidir. Onun veçhini görmek için aşık dert çeker. Ve derman yine kendisindedir. Çünkü insan bu dünya ya gönderilirken sır ile gelmektedir. O sır hakkın zatıdır. Kendi iç dünyasına nazar edip orada hakkı gören kullar dertlerine derman bulmuş olurlar.
Sağ u solum gözler idim dost yüzünü görsem deyü, Ben taşrada arar idim ol cân içinde cân imiş.
Sağ ve solumu gözler idim dost yüzünü görmek için, Ben dışarıda arar idim ol cân içinde cân imiş.
Kullar kendi akılları ile kafa gözleri ile hakkı göreceklerini zannederler. Bu sebeple sağa ve sola, yukarı bakmaktadırlar. Ancak bu boşa bir çabadan başka bir şey değildir. Hak insanın içerisinde kalp aynasından yansıması ile görünür. Ve şunuda unutmamak lazımdır ki Hakkı ancak Hak görür.
Öyle sanırdım ayriyem dost gayrıdır ben gayriyem, Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş.
Öyle sanırdım ayriyem dost başkadır ben başkayım, Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş.
Tevhit ehli olmayan kullar daima ikiliktedir. Yani kendisi var, annesi, babası var birde Allah (c.c) var diye zanda bulunur. Hal bu ki hepsinin özü tek olan Allah (c.c) tır. Bunu ancak tevhit zevki ile müşahede eden kullar bilir. Çünkü onlar bu alemde ne yöne baksalar her yerde O’nu görürler. İkilik gafletin göstergesidir. Bunu da ancak bir hakikat efendisine bende olarak aşabiliriz. Kul kendi fiillerinde, sıfatlarında ve mevcudatında fena bulursa bunların hepsinin sahibinin hak olduğunu görür. Görmekle de kalmayıp göreninde o olduğunu yine onun şuhudu ile bilir.
Savm u sâlât u hac ile sanma biter zâhid işin, İnsân‐ı Kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş
Oruç, namaz ve hac ile sanma biter zâhid işin, İnsân‐ı Kâmil olmaya lâzım olan irfân imiş
Oruç, namaz ve hac gibi ibadetlerin küçümsenmesi yoktur bu dizelerde. Bazı kişiler hemen bu amellerin boş olduğunu zannedip bu ibadetleri terk eder. Ancak burada hakka vasıl olmak için bu ibadetlerin yeterli olmayacağını, bununla beraber tevhit irfaniyetinin olmasınında lüzumu vurgulanmaktadır. Çünkü tevhit irfaniyeti ile kul ikilikten kurtulmadığı sürece yaptığı ibadetler tam manası ile kemal bulmaz. Çünkü kamil bir insan olmak için önce şirkten geçip tekliğe ulaşmak gerektir.
Kande gelir yolun senin ya kande varır menzilin, Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.
Nereden gelir yolun senin ya nereye varır menzilin, Nerden gelip gittiğini anlamayan hayvân imiş.
Kul bu dünaya nereden ve neden geldiğini bilmez ise kendisine yüklenen ilahi sırrın farkında olmadan geldiği yere geri döner. Bizler sadece hislerden müteşekkil varlıklar değiliz. Yani sadece yemek içmek ve üremek için bu dünya ya gönderilmedik. Çünkü bu özelliklerin hepsi hayvanlarda da vardır. Bizi onlardan ayıran yegane şey ilahi sırdır. O da herkeste buluanan hakkın zatıdır. Bu ilahi bilinci bulmadan ve bilmeden geri gidenler hayvan hükmündedir.
Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana Hakk’al‐yakîn, Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş.
Mürşid gerektir bildire Hakk’ı sana Hakk’al‐yakîn, Mürşidi olmayanların bildikleri şüpheli imiş.
Kişinin Hakkı bütün tecellileri ile tanıması için bir hakikat efendisine bende olması şarttır. Çünkü bir efendiye varılmaz ise kul nakıs olarak geri döner. Hakikat efendisine varmayan kişiler daim olarak gizli şirkte ve suret ibadetindedir. Çünkü ibadetin özüne vakıf değildirler. Ortada bir benlik olduğu sürece de bu böyle devam edecektir. Kişi ancak bir hakikat efendisinin eğitimi ile kendisinin de hakikatinin haktan başka bir şey olmadığını anlar.
Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır, Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
Her mürşide gönül verme kim yolun sarpa uğratır, Mürşidi Kâmil olanın gâyet yolu kolay imiş
Her ben efendiyim diyen kişiye gönül verme dolanıp durur ve zaman kaybedersin. Çünkü tarikatta olan ve kendilerini hakikat ehli olarak tanıtan kişiler etrafına öğrenci toplar.
Daha sonra nefis mertebelerinde öğrencilerini senelerce oyalar ve öğrenciye günlük tespihatlar vererek onları oyalar ve kendisine isabet eden iyilikleri efendisinden bilmesini ister ve bir kötülük dokunduğunda ise onu derslerini eksik yaptığında öğrenciye yükler. Böylece kendisi de öğrencileri ile birlikte nakıs olarak hakka geri dönerler. Hak efendisi bir öğrenciye üç şeyi sevdirir. Öncelikle Allah (c.c)’ı sevdirir. Sonra Resul’ü sevdirir ve sonra bütün tecellileri ile bu hayatı sevdirir. Kendilerini rabıta ettirmezler. Ve öğrencilerini efendiye hediye alma yarışına sokmaz. Hiçbir öğrencisini diğerine tercih ettiğini açıklamaz. İşte böyle bir efendiye bende olanlar hakkı bulurlar. Yolları gayet düz olur ve maksatlarına çabuk ulaşırlar.
Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur, Âlem kamû bir yüz dürür gören anı hayrân imiş.
Anla hemen bir söz durur yokuş değildir düz durur, Âlem hepsi bir yüz dürür gören anı hayrân imiş.
Anla ki efendinin sözleri birlikten başka bir şey değildir. O daim olarak hakkı anlatır. Ve bu alemde görünenin haktan başka bir şey olmadığını telkin eder. Kim O’nu bütün yüzlerden izler ise bu hakikate hayran olur.
İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün, Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere pinhân imiş
İşit Niyâzî’nin sözün bir nesne örtmez Hakk yüzün, Hakk’dan ayân bir nesne yok gözsüzlere gizli imiş
Hakikat efendisinin sözünü işit ki hak bütün cihanda ayandır. Ondan başka bir nesne yoktur. Bunu ancak tevhit irfaniyeti ile görebilirsin. Çünkü avam Allah (c.c) görülmez der. Fakat hakikat ehline her an ayandır.
Can Dalgıçlar 
#niyazimisri #ilahi #tasavvuf #teslimiyet #mucize #hidayet #dua #niyet 
0 notes
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
“Her yüreğin rahatlamak, huzur bulmak için çekildiği bir köşesi vardır…”
Halil Cibran
16 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
252 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Quote
Uzun konuşanı kısa dinlemek lazım.
Farabi (via yusufyalcin)
561 notes · View notes
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
"Eğriyi kendinde arayan doğruyu kalbinde bulur." Hz.Mevlana
1 note · View note
nevarsaicindedir · 8 years
Photo
Tumblr media
Hz. İsa ve Hasta Adam İsa (a.s) bir ağacın altında kendinden geçmiş bir halde dua eden birini görür. Dikkatlice baktığında adamın ayakları tutmayan bir kötürüm olduğunu anlar. Sonra iki gözünün de görmediğini fark eder. Vücuduna dikkatlice baktığında ise cildinde baras hastalığı olduğunu görür. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua etmektedir: "Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.." Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaşır:
Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor; bedenin de sağlıklı görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?
Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam şöyle der: Efendi! Allahu teala bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur.
Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor ve: "Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!" diye teşekkür etmekten kendimi alamıyorum.
Baş gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa (a.s): Ver şu elini öyle ise! Diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.
Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa (a.s) olduğunu görünce heyecanlanan adam: Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der. İsa Peygamber:
Belli olmuyor mu? Deyince: Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der. Tebessüm eden İsa (a.s): Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar. Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:
Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O'ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O'na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki: Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa (a.s) elini öpmek isterler. Ama Allahın Peygamberi işaret eder: "Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!.."
Derler ki: "Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiçbirimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık." Hazreti İsa bunlara şu cevabı verir:
"Öyle ise tefekkür edin, siz de düşünün. Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!"
0 notes