Tumgik
#çalışma hayatı
denizeyuruyen · 4 months
Text
Ülkede yeni yıl maaş oranları vs. konuşulurken gözüme çarpan bir alıntı;
"Kölelere asla özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki çalışmaya devam etsinler."
(Charles Bukowski)
Türkiye'deki insana bakış açısı budur. Herşey zihniyet meselesi. Büyük şehirlerde, fiyakalı ofislerde, gösterişli plazalarda, gözalıcı binalarda çalışsanız da vaziyet yine ağalık düzenidir. Bir zamanlar nasıl ki köylerde ağalar ve marabalar varsa, bugünün şehirlerinde de şirket ağaları ve maraba işçiler var, pek çoğumuz gibi. Anlayacağınız sömürülmeye devam...
15 notes · View notes
wmoffice · 2 years
Text
Bir Mühendisin İstifa Süreci
Bir mühendis neden mi istifa eder? Buyurun anlatayım. Ben projelerimi birilerinin sayesinde değil, birilerine rağmen gerçekleştirdim. Size bir projemi yaparken başımdan geçenleri aktarayım. Bir fabrikada üretim süreçlerini iyileştirecek elektronik ve yazılım projeleri üzerinde çalışmaya başladım. Bir gün elinde kızıl ötesi termal kamera ile fabrikada gezen bir teknisyen gördüm. Ne yaptığını sorduğumda bana elektrik motorlarının sıcaklığını ölçtüğünü söyledi. Her saat başı tüm fabrikayı gezerek motorların sıcaklığını ölçüyor ve normalden fazla ısınan varsa motor sargılarını yakmadan kapatıp müdahale ediyorlarmış. Aklıma bunu otomatik ve sürekli yapabilecek bir sistem kurmak geldi. Kızılötesi sıcaklık sensörü, mikroişlemci ve RF modül ile basit bir devre kartı tasarladım ve ilk motora montajını yaptım. Sıcaklık verisini RF ile alıp LCD ekranda gösteren başka bir alıcı modül tasarladım. Zamanla bu sistemi fabrikadaki en çok yanan motorları kapsayacak şekilde genişlettim ve bunları bir mesh sistemi ile birbirine bağladım. Baş teknisyenin masasına koyduğum alıcı modül ile fabrikadaki bütün motorların sıcaklıkları anlık olarak görülebiliyordu. Beklenenden daha fazla ısınan bir motor olduğunda alıcı modül buzzer ile teknisyeni uyararak gerekli motorun bilgilerini de gösteriyordu. Ama... Teknisyenler ve patronlar bu otomasyon çözümünü çok sıcak karşılamadılar. Teknisyenler bu otomasyon sistemi sayesinde tüm fabrikayı gezmek zorunda kalmadıkları için odalarında vakit geçirmeye başladılar. Patronlar ortada dolaşan teknisyenleri görmedikçe onların çalışmadığını düşünüp onlara iş tanımında olmayan işler vermeye başladı. Mesela birini ağaç budamaya, birini tuvalet temizlemeye diğerini ise toprak bellemeye gönderdi. Teknisyenler patrona karşı dik duramadıkları için çözümü otomasyon sistemini söküp eski sisteme dönmekte buldu. Ayrıca teknisyenlerin bu projeyi istememe sebeplerinden birisi de şuydu; Kıdemli teknisyenler daha genç ve acemi olanlara angarya iş yükleyerek onların üstünde otorite kurmaya çalışıyorlarmış. Bu angarya işi otomasyon sistemi yaparsa yeni gelenler üzerinde nasıl üstünlük kuracaklar ama değil mi? Günün sonunda boşa giden onlarca elektronik parça, emek, zaman ve para... Elde var sıfır. Şuna eminim ki bugün hala o fabrikada birileri elinde kamera ile boş boş gezip zaman öldürüyor. Patronlara iş yapıyormuş gibi gözüküyor ama kıyıda köşede telefonuyla takılıp vakit geçiriyor. Patronlar da onlar çalışıyor zannedip mutlu oluyor. Oysa herkes kendini kandırıyor. --- Sevgili takipçilerim, Hiçbir projem bana altın tepside sunulmadı. Hiçbir projemde sıkıntısız geçirdiğim bir günüm dahi olmadı. Ama pes etmedim, sabrettim ve projelerimi tamamladım. Her bir projemden çok farklı şeyler öğrendim. Çalışmadan, çabalamadan bir şeyler olmuyor. Konfor alanınızdan çıkıp yeni şeyler denemedikçe maalesef olduğunuz yerde kalırsınız.
3 notes · View notes
trcoffeebyefe · 2 months
Text
Zamanımızı en çok neye harcıyoruz?
youtube
Herkese merhabalar, yeni bir yayına daha hoş geldiniz. Hayatımızda ki en değerli şey olan zamanı, pek çok aktivite için harcıyoruz fakat 2024 yılı itibariyle tüm hayatımız boyunca en çok zamanımızı alan aktivitenin ne olduğunu araştırınca çok ilginç bulgular ile karşılaştım. Sizleri daha fazla bekletmeden isterseniz buyrun hemen konunun detaylarına geçelim.
Bu arada yaptığım yayınları beğeniyor ve yeni yayınları kaçırmak istemiyorsanız dinlediğiniz platformlardan abone olarak tüm yayınlara anında ulaşabilir veya [patreon] üzerinden bana destek olabilirsiniz.
Ortalama Yaşam Süresi
Tumblr media
Yapılan araştırmalara göre 2024 yılı itibariyle ortalama yaşam süresinin 78.7 yıl olduğu bulunmuş ama işin iyi yanı 2054 yılına geldiğimizde bu yaşın 81.9 olması bekleniyormuş. Bu yayını dinleyen çoğu kişi bu yaş artışından faydalanacak gibi dursada Project Reboot kurucusu Dino Ambrosi yaptığı araştırmada bu zamanın büyük bir kısmının bizlere yarar sağlamayan aktivitelere harcandığını söylüyor.
Bu arada Project Reboot okul çağında olan bireylerin elektronik cihazlarla olan iletişimlerini daha kullanışlı ve zararsız hale getirmeye çalışan bir kuruluş.
Uyku – 288 ay (24 yıl)
Tumblr media
Konumuza geri dönecek olursak, eğer şu an 18 yaşında iseniz ve bir felaketin başınıza gelmediği varsayarsak 90 yaşına kadar sağlıklı bir biçimde gelebilirseniz, önünüzde tam tamına 864.5 ay var demektir. Fakat hayatımızın ne yazık ki üçte biri uyuyarak geçiyor buda 288 ayın (24 yılın) uykuya gittiği anlamına geliyor. Uykuyu şu an için hayatımızdan çıkarma şansımız olmadığı ve her insanın şartsız koşulsuz uyuması gerektiği düşünülünce bu aslında o kadarda üzücü durmuyor.
Okul ve Çalışma Hayatı – 126 ay (10.5 yıl)
Tumblr media
Hala hayatımızı yaşamak için 576.5 harika ayımız kalmış durumda ve bu süreyi ne yazık ki herkes istediği şekilde kullanamıyor ve işin rengi burdan sonra değişmeye başlıyor. İlk olarak aileden gelen bir varlığınız yok ise veya milyar dolarlık bir şirketi 18 yaşına gelene kadar bulmadıysanız, okul ve çalışma hayatına bu ayları harcamanız gerekiyor.
Yine 2024 senesi için konuşursak, okul ve iş hayatına toplam 126 ay harcıyormuşuz. Bu sürelere okuldan çıkıp dershanede harcadığınız veya mesaiye kaldığınız sürelerde dahil değil. 126 ay neredeyse 10.5 yıla denk geliyor. Pek çoğumuz okul ve çalışma hayatından taviz verecek lükse sahip değiliz ve Dünyadaki popülasyonun pek çoğunun yine bu süreleri harcadığı düşünülünce aslında hala moral bozulacak bir durum yok.
İnsani İhtiyaçlar – 117 ay (9.7 yıl)
Tumblr media
Birde tabi pek çok insanın temel ihtiyaçları için harcadığı süreler var. Bir birey hayatının 18 ayını araba sürerek ve toplu taşımayı kullanarak geçiriyormuş. Yemek yapmak ve yemek içinde 36 ayımızı harcıyormuşuz. Çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, evi süpürmek gibi genel ev işlerine ise bir 36 ayımız daha gidiyormuş.
Tuvalette ve banyoda geçirdiğimiz ortalama sürede 27 ay olarak bulunmuş. Bu süreler gelecekte teknolojinin yardımıyla çok daha az miktarlara tabiki düşebilir. İnsani ihtiyaçlar olarak bir çatı altında toplayabileceğimiz tüm bu işlere toplam 117 ay yani 9.7 yıl harcıyormuşuz.
Her insan bu işleri kendi yapmıyor tabiki, burda harcadığımız süreleri yeterli miktarda paranız var ise firmalardan hizmet şeklinde alıp bu zamanlarıda kurtarabilirsiniz. Ancak popülasyonun büyük çoğunluğunun elinde böyle imkanlar olmadığı için pek çok insan neredeyse 10 senesini bu işleri yapmak için harcıyormuş.
Bize Kalan Zaman 334 ay (27.8 yıl )
Tumblr media
Tüm bu süreleri harcadıktan sonra sağlınız bozulmaz, bir felakete maruz kalmaz ise 90 yaşına kadar yaşayacak kadarda şanslı iseniz, tam tamına 334 ay yani 27.8 yıl tamamen sizlere kalmış durumda. Hayat amacımızı gerçekleştireceğimiz, sevdiğimiz ve değer verdiğimiz kişilere zamanlar ayırabileceğimiz, hedeflerimizi yerine getirebileceğimiz tam tamına 334 ayımız, yani neredeyse 28 senemiz var.
Hayatta var olma sebebinizi ortaya çıkarabilecek olan bu süre, ölmeden önce bu Dünyaya bırakacağınız imzayı oluşturabileceğiniz dolu dolu 334 ay anlamına geliyor.
Ölmeden önce size kalan bu zamanı Netflix izlemek, sosyal medyada dolanmak, TikTok videolarına bakarak harcayacağınızı büyük ihtimal düşünmemişsinizdir. Fakat 18 yaşında olan bir birey bu zamanın tam tamına %93’ünü ekranlara bakarak harcıyormuş. Yeniden tekrar etmek istiyorum; kalan zamanın %93’ünü ekranlara harcamayı tercih ediyormuşuz.
Bize kalan 334 ayın, keza bu 90 yaşına kadar sağlıklı yaşamamız koşuluyla, bu kadar süreye sahip oluyoruz, bu sürenin 312 ayı ekranlara bakarak geçiriyormuş. Bu süreye iş yerinde ve okulda iken ekranlara baktığımız süre de dahil değilmiş.
Tumblr media
90 yaşına gelip, geri dönüp baktığınızda 18 yaşından sonra hayatınızın büyük kısmını temel insani ihtiyaçlar dışında, ekranlara bakarak geçirdiğinizi düşününce ne kadar fazla insanın hayatını pişmanlıkla bitireceği gerçeği eminim bu yayını dinleyen herkesi derinden sarsmıştır. Sağlığınız yerindeyken ve enerjiniz var iken bu sürede yapabileceğiniz, başarabileceğiniz onlarca şey var iken, sadece ekranlara bakarak bu potansiyeli boşa harcayarak bu hayattan bu şekilde ayrılmak sanırım hiç bir insanın istemeyeceği bir şeydir.
26 yıllık Ekran Süresinin Etkileri
Tumblr media
26 yılın ekranlara bakarak geçmesi bizlerin sadece eğlenmesine yaramıyor aslında çok fazla sayıda olumsuz etkiyide bizlere getiriyor. Ortalama bir TikTok videosu 15 saniye sürüyormuş, websitelerinin %55’i 15 saniyeden daha az sürede kontrol ediliyormuş. Bir gün içerisinde 8 saat 39 dakikanın, her 15 saniyesinde başka bir şeye bakılarak geçirilmesi bizlerin eşi görülmemiş derecede dikkat dağınıklığı yaşamasına sebep oluyormuş. Bundan dolayıda tarihte görülmediği kadar yüksek derecede dikkat dağınıklılığı olan bir toplum haline dönüşmüş durumdayız.
İşin acı yanı ise bu kadar insanın ekranlara bakarak yaşamını geçirmeside tesadüfi olarak ortaya çıkmadı. Bizi ekranlara bağlı kılan tüm sosyal medya platformları ve diğer Teknoloji firmaları bizlerin bu platformlara daha da bağımlı olması için eşi görülmemiş işletme modellerini yıllar önceden tasarladılar. Bilinçaltımızdaki her duyguyu çok iyi okuyup bizlere anlık dopamin salgılatacak tasarımları kendilerine adapte etmiş durumdalar. Uyuşturucadan dahi daha fazla bağımlılık yapan yüz binlerce platforma karşıda bireysel olarak karşı koymak ise oldukça zor.
Geçen yıl Elon Musk’ın biografisini okurken kitabın girişindeki bir bölüm benim oldukça ilgimi çekmişti. Yazar, bizlerin 90’lı yıllarda teknolojiden beklediğimiz en temel şeyin hayatımızı daha kolay hale getirecek yenilikler olduğunu söylüyordu. Tıpkı Jetgillerdeki gibi evimizden gelip bizi alan arabalar, ev işlerini yapan yemek pişiren robotlar gibi teknolojiler sayesinde hayatımız daha kolay hale gelecekti. Ancak teknolojiden beklenen bu gelişmelerin tam tersine, insanların sorunları çözme önceliği arka plana atılıp en kısa sürede büyüyüp en fazla parayı kazandıracak platformlar teknoloji alanında zirveye çıktılar.
Halbuki ana amaç bizlerin hayat kalitesini yükseltecek teknolojilere sahip olmamız iken; hayat kalitemizi düşüren, psikolojimizi bozan, zamanımızı çalan ve bizi bir ürün gibi değerlendiren platformlara sahip olduk. Tüm bu platformlarda farkına dahi varmadan bütün hayatımızın büyük bölümüne el koymayı başardılar.
Son Söz
Konuyu toparlayacak olursak, hayatımıza giren her teknoloji bizlere sadece böyle olumsuz etkileri getirmemiş olsada eğer şu an 18 yaşında iseniz ve 90 yaşına kadar yaşacak kadar şanslıysanız, kalan 334 ayınızı hiç fark etmeden dahi sadece ekranlara bakarak geçirmiş halde kendinizi bulma olasılığınız oldukça yüksek gibi gözüküyor. Her ne kadar ekranlara harcadığımız her süre tamamen boşa harcanan süre olmasada bir ömrü böyle harcayıp harcamamak tamamen bizlerin elinde olan bir seçim.
Bu bölümde hayatımızda ki en değerli şey olan zamanı pek çok insanın ne şekilde kullandığını ve bunun sonucunda neler olabileceğini konuştuk. Umarım sizlere faydalı bilgiler sunabilmişimdir. En kısa sürede yeni yayınlarda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın hoşçakalın.
Referanslar
Ambrosi, D. (n.d.). School services. Project Reboot. https://www.projectreboot.school/school-services
Screen Time Side Effects in kids and teens. Johns Hopkins Medicine. (2023, December 13). https://www.hopkinsmedicine.org/health/wellness-and-prevention/screen-time-side-effects-in-kids-and-teens
Howarth, J. (2023, December 4). Alarming average screen time statistics (2024). Exploding Topics. https://explodingtopics.com/blog/screen-time-stats
0 notes
bluesyemre · 2 years
Text
Yıpranan Çalışanlar için 10 Altın Öneri
Yıpranan Çalışanlar için 10 Altın Öneri
Tıpkı eşyalar gibi çalışanlar da yıpranır mı? Evet, yıpranır. Moral ve motivasyonu düşük, işe karşı ilgi ve isteği azalmış bir çalışanın yıprandığını söyleyebiliriz. Çalışan kimi zaman gönüllü olarak, kimi zamansa gönülsüz olarak yıpranabilir. Gönüllü yıpranma, çalışanın kendi isteğiyle işini bırakmasıdır. Gönülsüz yani istemsiz yıpranmada ise, çalışanın işine son verilir. Monoton işler, işin…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
saksibitkisiyim · 11 months
Note
iyi dileklerin icin tesekkurler. Oradakilerden buyuk olurum korkusu bende de var,o yuzden sacma gelmedi sjekdjdkqmjkwdjen 2004luyum de👉👈(sbl ogrencisiyim)ben 18de uni okumayi cok isterdim...Bu gidisle 20-21'de anca uni kapisindan girerim👍
rica ederiimm deneyimlemediğimiz konularda biraz absürt korkularımız olabiliyor cidden djskdmkm gerçekten benim şu an okulda yakın olduğum kişiler benden birer ikişer yaş büyükler ve hiç sırıtmıyor hem daha olgun bi kafayla belki daha güzel ve verimli zamanlar geçirirsin🥺 iyi tarafından bakalım
2 notes · View notes
Text
Şehirden Köye Kaçış: Köy evi nedir?
Şehirden Köye Kaçış: Köy evi nedir?
#Aile, #Bahçe, #Çalışma, #Çevre, #DijitalMedya, #Doğa, #DoğalYaşam, #Doğallık, #Erkek, #Eş, #EvIşleri, #Gelenek, #Göç, #GünlükYaşam, #Hayat, #Hayvancılık, #Ilişki, #Imkanlar, #IşBölümü, #Kadın, #Kayıt, #Konfor, #Köy, #KöyDeneyimi, #KöyEvi, #KöyHayatı, #KöyKültürü, #KöydeYaşam, #Kültür, #Mesai, #Modern, #Paylaşım, #Podcast, #Rahatlık, #Rutin, #Şehir, #ŞehirHayatı, #Şehirleşme, #SosyalMedya, #Tarım, #Taşınma, #Teknoloji, #Toprak, #Uyum, #Yaşam, #YaşamDeneyimi, #YaşamTarzı, #Yaşamak, #Yaşantı, #Yayın, #Yerleşme https://is.gd/GzIRIz https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/podcast/sehirden-koye-kacis-koy-evi-nedir/
Şehirden Köye Kaçış: Köy evi nedir? Aslında bir çoğumuzun bildiği ama bu sıralar bir farklı gözle bakılan durumu ele alalım dedim. Köy evi detayları ile ilgili hazırlamış olduğumuz podcaste hoş geldiniz.
Spotify üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
Youtube üzerinden dinlemek için hemen aşağıdaki medya oynatıcıyı başlatabilirsiniz.
youtube
Herkese merhabalar ben Selin,
Baya uzun bir ara verdik, bu yeni salgın tam gittim derken geri geliyor. Ve tekrar bir döngüye giriyor ev içinde onunla uğraşmaktan sosyalmeyda paylaşımlarına ara vermesek de buralara vermek zorunda kaldık. Instagram üzerinden hem şahsi hesabım hem de köyde yaptığımız işleri paylaştığım @tibbivearomatik hesabımız üzerinden paylaşım sıklığı artınca keşfette haliyle ona uygun şeyler çıkmaya başladı.  Ben hangi platforma da olursa olsun bir şey izlerken daha çok yorumlarına bakan kişiyim. Son zamanla çıkan videoların çoğu da köye yerleşenler, atadan babadan  toprağı olup bunu devam ettiren genç çiftçiler, hayvancılık yapanlar ile dolu. Haliyle bende yorumlara bakıyorum. Ancak  genelde var olan linç kültürü burada da inanılmaz şekilde var. Hani bir yarışma var ünlüler gönüllüler kapışıyor, bu yarışmanın muadili köylüler şehirliler yapılsa dehşet bir kapışma olur.
Şehirden Köye Kaçış: Köy evi
Köy evinde hangi eşyanın olacağından tutunda, şehirden taşınmayı özendirerek bunun şehirleri boşaltmak için plan olarak  kullanıldığına kadar sayısız yorum okudum. Çok acımasız eleştiriler var köye yerleşenlere karşı. Olumlu yorum yapan güzel temennilerde bulunanlar da var tabii ki. Sosyal medya öyle bir yer ki bunu sıklıkla duymuşsunuzdur sokakta görse selam vermeyecek insanlar gayet dan dan yorum yapabiliyor size.
Bu köy evi öyle olmaz böyle olur şöyle olur konusundan yola çıkarak köy evi nasıl olur yada olmalı biraz bundan bahsedelim biraz. Normalde köy evi dediğiniz geniş bahçeli bulunduğunuz bölgenin mimarisine uygun ahşap, taş, kerpiç olabilen yapılardır. Köylere  göçün son dönemde yaşam şartlarından dolayı çoğalması ve sosyal medyanın daha da hayatımızın içinde oluşundan köylere yapılan evlerde öncesi sonrası videolar yada günlük  rutin videoları sıklıkla çekiliyor illaki sizin de karşınıza çıkmıştır.. Ben bu videoları izledikten sonra belki bu yorum biraz sert olacak ama insanımız şunu istiyor. Köy evi deyince çatısı aksın, yerler beton olsun, çalı süpürgesiyle süpürsünler, ocakta neymiş sobada pişirsinler her yemeklerini gibi gibi, bu örnekleri çoğaltabilirim ama genel istek köyde yaşayanlar şehirdeki gibi rahat olmasın kaba tabiriyle rezillik çektiğini görmek istiyor şehirde yaşayanlar köyde göçenlerin.
Şehirden Köye Kaçış: Köy evi ve daire 
Bizler şehirde yaşadığımız evimizde ne varsa aynı eşyaları buraya getirdik. Çamaşır kurutma makinemizde kullanıyoruz, robot süpürgemizi de. Ama köydeki imkanları da kullanıyoruz. Örnek vermek gerekirse bahçeye çamaşır asmak için ip yaptık yazın kurutma işini orada hallediyoruz. Şehirde son dönemde yapılan evlerde benim gördüğüm kadarıyla balkon kültürü de yavaş yavaş kalkarak Fransız balkon dediğimiz dışarıya taşmayan ev sadece ışık alsın diye yapılan süs balkonlarına evrildi. Buda haliyle evin içinde kurutma zor olduğu için herkesi kurutma almaya itti. Ama bu yaygınlaştığı için özellikle köyde yaşayanlarda artık kurutma makinesi  işine sıcak bakmaya başladı çünkü kışın o soğuğunda dışarı çık as zor işler.  Ekmek normalde şehirde evde kendi  fırınımızda yapardık hatta geçen gün Instagram hatırlattı ben zaten 6 yıl öncede kendi ekmeğimi evde yaparmışım yani. Şimdi yaptığımız zaman onu şuan komşunun taş fırınında yapıyoruz gibi. Yani bulunduğumuz bölgeye de uyum sağlıyoruz ama konfor sağlayan öğelerden de vazgeçmiyoruz. Ama elimizin altındaki imkanları da kullanıyoruz. Ama hayatımızı kolaylaştıran teknolojiden de vazgeçmiyoruz yeni dönem  köye göçenler olarak bence.
Şehirden Köye Kaçış: Köy evi sosyal medyadan bir göz
Bu söylediklerimde şöyle anlaşılmasın bazı yerlerde çok bu tarz şeyle karşılaşılmış daha önceki podcastlerde de anlatmıştım. Aman köye ev yapayım yüksek duvarla etrafını çevireyim önümden hayvanda geçmesin tezek kokmasın ama ben doğal yaşayım bu tayfada biz değiliz. Doğalı bozmadan konfor sağlayan imkanlardan faydalanalım. Bu bu arada hayvancılıkta da geçerli tarımda da geçerli. Köylerde geleneksel devam eden şeylerin yerine işlerimizi kolaylaştıracak imkanlar varsa onlardan da faydalanalım. Faydalandığımız şeyleri köyde de aktaralım. Buradayken hep diyorum. Yerel halk bize çok şey kattı illaki bizde onlara bir şeyler katıyoruzdur.
Köye yerleştikten sonra gözlemlediğim kadarıyla köydeki gençlerin şehre kaçma isteğinin altında da şehirde gösterilen konfor yatıyor bence. Televizyonlarda dizilerde gösterilen doğalgazlı evler. Her şeyin bir düzen içinde oluşu, robot süpürgeler falan şehri daha bir ışıklı gösteriyor. Ancak bunu imkanlar dahilinde köyde uyarlayabilirsiniz. Ancak az önce bahsettiğim köy evinde o mu olur bu mu olur algısı sanki köyde böyle şeylerin olmasının ayıp olması gibi bir anlam taşıyor. Yada uygun olmaması gibi anlaşılıyor. Şöyle bir kaç yorum gördüm, iyi bir marka süpürge var köy Vlogunda paylaşılmış, biri yazmış sen o süpürgeyle köy evi mi diyorsun oraya. Ne istiyorsun çalı süpürgesinden devam mı etsin. Yada sistemi kurmuş petekle ısınıyor ev, diyor ki soba olmadan köy evi mi olur. Şimdi internete bile köy evinin olmazsa olmazları yazınca soba çıkıyor en başta ama artık teknoloji gelişti sistemler değişti imkanı varsa, yapabiliyorsa petekle ısınsın sanane?! Bizim köyde zor bir ihtimal doğalgazın gelmesi ama yine de Allah’tan ümit kesilmez diyoruz biz bile köyde teyzelerle bir araya geldiğimizde açılan doğalgaz muhabbetinde önce teyzelerimiz bizde alırız diyor. Bir teknoloji varsa, bir rahatlık varsa, bu köy evinde de pekala kullanılabilir.
Az önce bir paylaşımda gördüm işte hiç kar kürememiş, hiç suyu soğuktan donmamışlar vs. vs. köy güzellemesi yapıyor. Dayanamadım yorum yaptım artık bu tarz sayfalar çok çıkmaya başladı karşıma bende duramıyorum. 😀 Her daim muhalefet yapan bir tipim. 😀 Dedim bu sıraladığınız her şeyi biz yaşadık şehrin bağrında kopup gelmiş taze köylüler olarak ama yine de köy güzellemesi yapmaktan vazgeçmiyorum. Çünkü ben halimden memnunum. Nedir bu köye taşınmışları linçlere anlamadım yazdım.   Ya siz şehrinizden memnunsunuz biz burada memnunuz siz orda yaşıyorsunuz biz burada bizi bi salın.
Bu arada bizde değil ama komşumuzda hakikaten dondu sular soğuktan. Bizde neden donmadı derseniz yalıtımlı su sayacı muhafaza kutuları var biz daha taşınmadan her ihtimali göz önünde bulundurarak alışveriş yaptık. Aslında tamda bundan bahsediyorum. Elimizde var olan imkanları kullanarak köyde yaşadığımız evleri de şehir konforuna taşıyabiliriz. Yeni şehre göçenler bu konforu sağlıyorlar kendilerine biz gibi, ama bir kesimde bundan rahatsız. Birde şu var sadece Instagram’da gösterdiğimiz hayatları yaşamıyoruz her zaman. Görmediğiniz bir çok şeyle hem beynen, hem ruhen, hem de fiziksel olarak mücadele ediyoruz. Konfor alanımı bırakıp gelmeyi biz tercih ettik, eskiden oturduğumuz şehirde tam teşekküllü devlet hastanelerinden tutunda özel kaç hastane vardı. Şimdi burada Biri rahatsızlandığında aklımızdan  geçiyor şimdi şehirde olsaydık, hemen giderdik şöyle olurdu böyle olurdu. Psikolojik olarak zaman zaman gelgitler yaşıyorum. 4 yaşında biz kızımız olduğu için yine tırnak içinde  Instagram’da gördüğümüz çocuk oyun alanları oyun grupları vs. vicdanımı bazen yokluyor. Sırf bu yüzden geçtiğimiz günlerde kızımı AVM’ye götürdük oyun alalına soktuk ve hiç bir oyuncakla oynamak istemedi büyük kaydıraklara bunlar hiç güvenli değil dedi. Şaşırdım. Oyuncak mağazalarına soktum. 2-3 dakikalık dolaşmadan sonra sıkıldım ben çıkalım dedi. ben kendimce kendimi rahatlatmak için ona imkan tanıdım ama gördüğüm tabloda o şuan ki durumundan memnun. Kendi aramızda gülüştük hatta  kaç kiloluk ineklere sarılmaya çalışan çocuk burada kaydıraktan korktu diye. Yani konuyu şuraya bağlayacağım her zaman her şey toz pembe değil köyde yaşayanlara da saldırmayın. Bu nasıl köy, bu nasıl ev böyle köy hayatımı olur diye. Herkes kendi doğrusunu yaşamaya çalışıyor. Bizde köyde bütün gün evimizde oturup robot süpürgeyi çalıştırıp, kahve keyfi yapmıyoruz. Neler üretebiliriz. Toprağı nasıl iyileştirebiliriz, diye düşünüyoruz.
Bizleri ziyarete gelen yakınlarımızın eşimizin dostumuzun da köy evi  ve köye göç algısını yıkıyoruz bence. Çünkü bizimde uzaktan izlediğimiz ya nasıl yapıyorlar, nasıl yaşıyorlar, tam olarak içinden birilerini görmek adım atmak isteyen insanları da cesaretlendiriyor bir yerde. Yada ben öyle hissediyorum ziyaret edenlerin gözünde.  Modern yaşamla doğanın uyumu. Şehir hayatından tamamen kopmadan buraya da adapte olabilmek herkese bak oluyormuş dedirtiyor. Laf aramızda erkekler bu işlere bence daha geleneksel bakıyorlar onlar için  ev mi ev. Detaylarda çok önemli değil. Genelde kadınlar köye yerleşmekte tedirgin oluyorlar haklılarda. Çünkü ne kadar tarla işleri bahçe işleri erkeklerde gözükse de bence birazda hemcinslerimi kayırmak gibi olacak ama yükün çoğu kadınlarda. Detayları düşünmekte onlarda çok geniş pencereden bakıyoruz çünkü.
Daha ağır çalıştığın için erkekler sürekli acıkıyor yada aperatif kahve çay ihtiyaçları doğuyor. Evin işi zaten bahçeli olduğundan tozu toprağı hiç bitmiyor. Bizim için konuşacak olursak tarlanın kıyafetleri farklı ve hemen hemen her gün değişiyor daha fazla çamaşır yıkanması demek oluyor buda. Bazı günler hava güzelse tüm gün bahçede geçiyor, getir götür taşı bunların hepsi ek iş 😀
Normal şartlarda mesai de erkek sabah çıkar işe gider akşama kadar iştedir.  yemek yaparsınız  temizlik rutin işler. Ama bizde durum öyle değil. İşimizde burası olduğu için eşimle gün içinde sürekli beraberiz. Şehir yaşamı ile aralardaki farklar burada ortaya çıkıyor zaten.  Erkeğe göre tarla işi zor. Kadına göre ev işi zor tam da buradan yola çıkarak bir sonraki podcasti eşimle beraber onunda köy yaşamındaki görüşlerini alarak hazırlayacağım.
Beni sonuna kadar dinlediğiniz için teşekkür ederim Tüm podcastlardan haberdar olmak ve dinlemek için kanalımıza abone olmayı unutmayın.
0 notes
yardimsorgulama · 2 years
Text
Burs arıyorum ❗️ Burs Başvuruları üzerine konuşalım ❤️‍🔥 Şevval Tiriş 2022 #başvuru #SONDAKİKA #sondakikahaber
Burs arıyorum ❗️ Burs Başvuruları üzerine konuşalım ❤️‍🔥 Şevval Tiriş 2022 #başvuru #SONDAKİKA #sondakikahaber
Burs arıyorum ❗️ Burs Başvuruları üzerine konuşalım ❤️‍🔥 Şevval Tiriş yazımıza hoş geldiniz. Ayrıca Burs arıyorum ❗️ Burs Başvuruları üzerine konuşalım ❤️‍🔥 Şevval Tiriş konusundaki görüşlerinizi alt kısımdan yorum olarak oluşturursanız seviniriz. #Başvuru #SONDAKİKA #sondakikahaber konusu son zamanlarda oldukça günceldir. 2022 yılı içerisinde çok popüler olan ve de farklı kişiler tarafından…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
arbrenu · 10 months
Note
Nagi 02.02 dek ki işleri aslında kendin yaptığını söylemiştin çalışmak istiyorum iki yere girdim çıktım asla olmadı yani bir şekilde olmuyor birazcık tavsiye falan verebilir misin yani nasıl desem bilemedim ama ne yapmam gerek hiç bilmiyorum çekiniyorum birinin bana sürekli emir vermesine gelemiyorum ama iş yerlerinde de kimsenin bana rica etmesini de beklememem gerektiğini biliyorum ne yapmalıyım
Yani güzelim paşa paşa yapıyorsun ya, bizim ülkemizde insanlar çalışanlara kaba davrandıkları zaman kendilerini yönetici falan hissediyor, ben genelde part time işlerimde amacıma odaklanırdım ve bir şey için orada olduğumu düşünür o insanların (ki zaten hayatımda bir yerleri yok ve sadece bir süreliğine göreceğim) bana engel olmasına izin vermezdim. Her sektörde çalışma hayatı zor yani bu tür insanlar yüzünden ve maalesef karşımıza çıkıyorlar
117 notes · View notes
yantekerlek · 8 months
Text
tesis mescidinde, yayabileceği ne kadar uzvu varsa yayarak serilmiş yatan, "ayyyyağında takkkunya" diye bi şey dinleyen yirmili yaşlardaki hanımefendiye "afedersiniz sesini kısabilir misiniz?" dedim. hakikaten sesini kıstı. lan hanımefendi acaba kapat şu telefonu cümlesini bütün sinir ve stresimden arındırarak insaniyet namına bu şekilde söylemiş olabilir miyim? olabilirim. kafam kocaman bir balona döndü. öylece bakakaldım. ifadesizleştim. bi de bu yeter mi? dedi. kafamı çenemden başlayarak sola doğru kaydırdım hasssbinallah dercesine. namaza başladım. hanımefendinin saçı senin saçını başını yolarım sarısı olmasaydı bi tık tartışmaya girişebilirdim de gecenin bilmem kaçında şalımın iğnelerim ve bonemle birlikte kafamdan çekilivermesi ekşınını yaşamak istemem. hem kim burnunun tam ortasında derin bir tırnak izi olsun ister ki. çıkarken abdesthanedeki takunyalarla kesiştim. iyice sinirim bozuldu.
yok ya, kim bilir ne yaşadı da nasıl bir hayatı var da ne derdi var da diye düşünüp bu yapılana hak vermeyeceğim. bıktım aptal saptal, kötü, iğrenç, yersiz, saçma tavırlara, davranışlara makul bi sebep bulup olumlamaya çalışma kerizliğimden. ona da eyvallah buna da eyvallah diye diye normal-anormal, yerli-yersiz gibi ayrımları yapamamaya başladım. biri akbil yerine kafasını bassa mesela akbil cihazına, hiiiç şaşırmam. iyice yaklaştırın okumadı derim. o kıvama geldim.
24 notes · View notes
mcanylm34 · 1 year
Text
Kimseye beddua ettiğimiz yok ama herkes yaşattığin birgün yaşamalı Verdiği kadar mutluluğu Ve biraktığı kadar acıyı...
Tumblr media
Atalarımız inşâa etmiyorlardı,
İbâdet ediyorlardı;
Çünkü taşa bile sirâyet etmesini istedikleri sağlam bir ruhî değere sahiptiler. "
Her şeyi ibadet olarak görenler ile her şeyi ticaret olarak görenlerin yapıları elbette aynı olmaz...
Hayatı sadece din ve dua ile değil,
Aynı zamanda çalışma ve bilimle tanzim etmek
Gerektiğine inanan,
Dünya tasavvurunda ibadethane ile fabrikanın yan yana olması gerektiğine izin vermekle kalmayıp talep eden.
Bilim veya din değil , bilim ve din; işte İslam bu.
Rabbim .!
Yaşanılan her şeyi İslam düşmanlığına çevirenlere
Yapılan her hatayı İslam dinine mâl etmeye çalışan
Ama güzellikleri görmezden gelenlere karşı..
İmanımızı zayıflatıp umudumuzu kırmaya çalışanlara karşı
Güçlü yardımınla bizleri destekle..
Ey yardım ve bekleyenlerin yardım edicisi !
Yüce yardımınla bizleri hüsrana uğramaktan koru.
Ey merhametlilerin en merhametlisi !
Üstün ve güçlü olan yardımınla bizleri destekle..
73 notes · View notes
eylences-blog · 10 months
Text
Genç Misafirimiz Bölüm 4
Akşam başbaşa kaldığımızda Selim'in söylediği gibi döllenmiş kilotu Dilek’e giydirmeyi denemek bile istemedim. Yaptıklarıma ve aldığım zevke rağmen karımı kıskanıyordum. Bunda kendi katkım olmasına karşın ikisine de kızgınlığım vardı. Zaten benim olmadığını hemen anlardı. Benim o kadar dölüm gelmiyordu.
Ertesi gün Dilek işe gitmiş ben daha yataktan kalmamıştım. Yatak odası kapısının açıldığını duydum. Şortuyla Selim içeriye girdi. “Ağbi sabahları çok azgın oluyorum. Beni yine boşaltsana” dedi. Bu çocuğa hayır demenin zamanı gelmişti. Çekmeceden bir kilot alıp yanıma geldi. Erkekliği şortunun içinde kalkıktı. Ayakta durup şortunu indirdi. Canavar yine ortaya çıkmıştı. Deliği bir göz gibi bana bakıyordu. O kadar yakınımdaydı ki erkeklik kokusunu duyuyordum. Elime karimin kilotunu tutuşturup
-Hadi ağbi başla, dedi. Hayatı boyunca her istediğini elde etmiş bir zengin çocuğunun güveniyle. Hayır diyemedim.
Yine gıdıklayıcı hareketlerle üstünde gezdirmeye başladım kilotu. Bir seremoni gibi yapıyordum. Bir elimle kavrayıverdim onu yine. Kilotlu elimle de taşaklarını avucladım. Bir yandan onları okşarken, yarağını sıvazlamaya başladım. Şlap diye tükürüğünü akıttı yarağının üstüne. Başımı kaldırıp baktım “Sıvazla ağbi. Sıvazla “ dedi. Dediğini yaptım. İleri geri sıvazlarken hafif hafif de kıvırıyordum diğer yönde. “Dilek ablamın amını anlatsana bana. Şekli Nasıl? Traşlı mı?”
-Dudaklı, dedim. Dar… Tahrik oldukça çok güzel şişiyor kızarıyor. Çok güzel… Tamamiyle tıraşlı… Hiç kıl yok. Kaymak gibi.
-Oh Ağbi delirteceksin beni.
Ben de azıyordum yine. -Tam senin yarağına layık Selim. Sımsıkı sarar senin bu canavar yarağını. Sonuna kadar sok. Gir içine taşaklarına kadar sok.
Çok zevk aldığı inlemelerinden belliydi. Elimde gittikçe daha sertleşti. Bir kaç dakika sonra fışkırmaya başladı. Yüzüme doğru geliyordu. Başımı Refleksle çektim. Yastığın üstünde birikmeye başladı dölleri. Yine çok çok geldi. “Ohhhhh!” diye soludu. Eğilip şortunu giydi. “Çok iyiydin ağbi. Ablamı sikmiş gibi hissettim valla.“ dedi. Arkasını dönüp çıktı gitti. Ellerim ve yastık döl içinde kala kaldım orada. İçimden piç kurusuna küfürler edip kalktım. Ellerimi yıkadım. Yastığı değiştirdim. Hiç bir şey olmamış gibi bir kahve yapıp çalışma masama gittim. Günün işlerine başladım. Telefonlar, e-mailler, hesaplar. Kafamı biraz olsun Başka tarafa çekti.
Öğleden sonra Sibel geldi. Garip bir durumdu. Kızın onları dikizlediğimi bilmesinden çok utandım. O da bana Tarık ağbi derdi. Çok rahattı. "Tarık ağbi bizi seyredecek mi?” diye sordu Selim’e. “ Sen nasıl istersen” dedi Selim. “Heyecanlı olur. Seyretsin. Ama ellemece yok tamam mı Tarık ağbi?” Gülümsedi. Arkadaşımın kızı bana neler diyordu. “Tamam Sibel“ dedim utancımı gülümsemeyle gizleyerek .
Bir birlerine sarılıp arkaya doğru yürüdüler. Ben de onları takip ettim. Bana “sen Koltuğa otur ağbi“ deyip yiyişmeye başladılar. Ayakta soydular bir birlerini. Sibel’in çıplak vücuduna ağzımın suları akarak bakıyordum. Onu elleyip okşamayı o kadar çok isterdim ki. Selim’in güçlü elleri onun sırtını okşayıp, pürüzsüz kalçalarını mıncıklarken içim geçiyordu. Sibel'in minik dolgun dudaklarını ne güzel emiyordu. Ne şanslıydı piç kurusu. Uzun uzun ayakta seviştiler. Ardından Selim onu kanepeye uzattı. Bacaklarının arasına başını sokup amını emip yalamaya başladı. Sibel defalarca "Selimmmmmm! Seliiiiiiiiiiiiiiiim!” diye haykırarak geldi gözlerimin önünde. Hep gelirken yüzü nasıl görünür diye merak ederdim. İste görmüştüm. Çok güzel ve çok masumdu yüzü.
Selim, o gelir gelmez yüzü koyun çevirdi Sibel’i. Sokacak mı acaba diye merak ederken, poposunun biraz altına oturup dizlerini iki yanına dayadı Sibel'in. Kalçasının arasına gibi tükürdü. Yarağını araya sokup iki yandan elleriyle içeriye doğru sıkıştırdı. Sandviç yapmıştı yarağını. Gidip gelmeye başladı. Yarağı büyük olduğu icin başı sık sık dışarda görünüyordu. Çok zevk aldığı belliydi bu taş gibi kalçaların arasına sürtmekten. 5-10 dakika sonra inleyip boşalmaya başladı. İlk fışkıran döller Sibel'in saçına geldi. Sonra sırtına. Sonra da beline. Sabah ben 31 çektirdiğimde görmemiş olsaydım normal gelebilirdi ama hala bu kadar döl fışkırtabilmesi bende başka bir kıskançlık yarattı. Ben de kendiminkini çıkartmış sessizce 31 çekiyordum. Bu manzara karşısında dayanamadım. Sesimi çıkartmadan avcuma boşaldım. Onlar sarmaş dolaş uzandılar bir süre. Sesimi çıkartmadan bekledim öylece rahatsız etmemek için onları. Bir daha ki seferi garantiye almak istiyordum. 
 Akşam Karım geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi üçümüz yemek yedik . Sibel evine gitmişti. Yatakta Karim benimle yine Selim’i düşünerek sevişmek istedi ama kaldıracak halim yoktu. Ona giremedim, Sadece ağzımla getirdim. Günde ikinci defa “ Seliiiiim" diyerek boşalan bir kadını duymak garip geldi. Ertesi gün benim ofis günümdü erkenden çıktım. Evden çıkınca sanki eski normal hayatım hiç değişmemiş gibi hissettim. Ofisteki ben her zamanki bendim. Hafta sonu da sakin olaysız geçti. 
 Pazartesi sabahı dilek gider gitmez, daha ben yataktayken odanın kapısı yine açıldı. Gelen Selim’di. Uyuyup uyumadığıma bile bakmadan “Ağbi yine çok azgın kalktım" deyip çekmecede yeni bir kilot çıkardı. Bu defaki karımın pembe ipek kilotlarından biriydi. Yanıma gelip bana uzattı.
-Ağbi Senden başka bir şey isteyeceğim bugün. Bunu giyip yüzü koyun yatsana n’olur. Dilek ablayı hayal edip Sibel'e yaptığım gibi sürtünüp boşalmak istiyorum.
 -Deli misin Selim. Hiç olur mu öyle şey?
-Ağbi çok azdım valla.
-Olmaz oğlum. Her şeyin bir sınırı var.
-Ağbi, ne güzel anlaşıyorduk yaaa. Bak dün ne güzel seyrettin. Hoşuna gitmedi mi? Şimdi kızın açısından yaşıyacaksın olayı. Bir dahaki sefere daha çok zevk alırsın seyrederken. Sibel'i yine seyretmen için ikna etmemi istersin değil mi?
Çocuk bunları söylerken bir yandan da şortumu indirmeye çalışıyordu. O kadar israrlıydıki karşı koyamadım. Şortumu ayaklarımdan çekip çıkartıverdi. Sonra aynı kararlılıkla karımın kilodunu tek tek ayaklarıma soktu. Direnmeme rağmen belime kadar çekmesi sadece birkaç saniye sürdü.
-Hadi ağbicim dön arkanı. Yüzüstü yat.
Bir yandan da beni tutup çevirmeye çalışıyordu. Karşı koymak çok zordu. Kendimi yüzükoyun yatarken buldum. Üstümde zorla giydirilmekten çarpık çurpuk duran kilotu düzelttim. Sanki ona güzel gözükmem gerekliymiş gibi.
-Ağbi ne güzel parlaksın sen yaaaa" dedi gülerek. Kılsız parlak bir vücudum vardı. Ama ilk defa birinden iltifat olarak duyuyordum bunu.
Kıpırdamadan öylece durdum. Hiçbir şey söylemiyordum. Selim de şortunu çıkartıp ayni Sibel'e yaptığı gibi üstüme çıktı. Kilotu biraz kenara çekti. Öteki eliyle bolca tükürük sıvaştırdı orama. O kocaman yarağını kalçalarımın arasına sıkıştırdı. Çok garip bir duyguydu bu. Ata biner gibi üstümdeydi. Yarağını i̇leri geri oynatmaya başladı. Hiç beklemediğim şekilde hoşuma gittiğini hissettim. Kalçalarımın içinin bu kadar hassas olacağını ummazdım. Hele deliğime sürtmesi bana utanç verici bir haz verdi. İçim ürperiyordu. Sikim uyanıyordu. Neyseki Selim göremezdi. Kulağıma Selim’in hayalindeki karıma söylediği sözler geliyordu.
-Oh Dilek abla! Dilek abla. Harika kalçaların var. Beni deli ediyorsun.
 Kalçalarımı i̇ki yandan sıkıca kavramış kalın yarağını çok güzel kaydırıyordu arkamda. Yarağının bütün detaylarını hissediyordum. Gittikçe şişiriyor ve sertleşiyordu. Kalçalarımı sıkıştıran parmakları artık canımı yakıyordu. Soluması daha arttı. Gelecekti artık. Birazdan Sibel’e olduğu gibi benimde üstüme fışkırtmaya başladı ilk fışkıran döl enseme geldi. Bir yandan da karımı nasıl sikeceğini haykırıyordu.
-Oh! Ablam! Harikasın. Kalçalarına vura vura koyacağım sana!
Bittiğinde bütün sırtım sırılsıklam olmuştu. Yarağını geri çekerken, kalanlar da kalçalarımın arasını vıcık vıcık yaptı. “Ohhh” deyip kendini yatağın üstüne attı nefes nefese.
-Iyiydi ağbi ya. Kusura bakma üstünü başını rezil ettim ama emin ol deydi.
 Hiç cevap vermedim. Çok fazla kalmadı yatakta. Kalkıp gitti. Ben bir süre öylece yattım. Nasıl temizleneceğimi düşünüp, Selim’in bana yaptıklarını düşünmemeye çalışıyordum. Ama aldığım zevkten de utanıyordum. Kalktım. Banyoya doğru yürüdüm. Her adımda kalçalarımın arasındaki kayganlı farkediyordum. Sırtımdan da aşağıya doğru süzülüyordu dölleri. Halıyı mahvetmek için dikkatle yürüyordum. Karımın döllenmiş kilotunu çıkartmadan duşun altına girdim. Kalçalarımın arasını temizlerken ellerime bulaşan Selim’in dölünü gayri ihtiyari dudaklarıma götürdüm. Biraz tereddüt ettikten sonra dilimin ucuyla tadına baktım. Acı geldi tadı. Ama yine de hepsini emmeden edemedim. Ağzımın içinde dolaştırdım. Yutup yutmamayı düşündüm. Karşı koyulamaz bir duygu geldi. Ve yuttum. Neler oluyor bana. Bundan sonra ne yapacaktım. Hiçbirini bilemiyorum. Bu Duygular içinde yıkanıp çıktım.
 O gün kafam çok karışıktı. Kafamı işle dağıtmaya çalıştım. Neyseki yoğun bir gündü. Ne zamandan beri sonuçlanmasını beklediğimiz büyük bir işi bitirdik. Onun verdiği başarı duygusu kendimi toplamama yardım etti. Akşam Dilek’le de bir şampanya açarak kutladık.
 Sabah karımın gitmesinden on dakika sonra Selim yine geldi.
 -Hadi ağbi yine yapalım.
 İçimden yapma, bu çocuğa biraz haddini bildir diye bir ses geldi ama tam tersine bu defa ben kendim soyunup Selim’in verdiği kilotu giydim. Kendi kendime yüzükoyun yattım. Selim yine üstüme çıkıp, karımı hayal edip kalçalarımın arasına boşaldı. İşini halledip giderken bana,
 -Ağbi bundan sonra vakit kaybetmemize gerek yok. Dilek abla gidince sen hemen kilotlarından birini giyip yüzükoyun yat beni öyle bekle. Geldiğimde sanki gerçekten oymuş gibi olsun.
Piç kurusuna sinir oluyordum ama karşı koyamıyordum. Sessizce “Olur" dedim.
 Öğleden sonra Sibel geldi. Selim beni çağırdı. Sabahtan azmıştım fena halde. Onlar sevişirlerken kendimden geçerek 31 çektim. 
 Sonra ki sabah, dediği gibi Karım gider gitmez kilotlarından birini giyip yüzükoyun yattım Selim’i beklemeye başladım. İçeri girer girmez gördüğü manzaradan hoşlandığını belli etti.
-Offf! Harika. Ağbi tam istediğim gibi işte.
 Makyaj masasına gidip Dilek’in parfümlerinden birini aldı ve üstüme sıktı. Her zamanki gibi beni tükürükleyip kalçalarımın arasında gidip gelmeye başladı. Bu defa uzun süre yapmasına rağmen hala gelmiyordu. Ben de gittikçe daha çok tahrik oluyorum. Deliğimin ürperdiğini hissediyordum. Kalçalarımı ona doğru kaldırıp indirdiğimi farkettim. Selim çok azmıştı. Karımın amını sikeceğini haykırıyordu. Kalçalarımı sıkıştırmayı bırakıp tokatlamaya başladı. İki yanlı 4-5 tokattan sonra yarağını geri çekti. İleri kayması gelirken bir gecikme oldu. Şlap diye tükürdüğünü hissettim yarığımda. Ardından hissettiğim şey dayanılmaz bir acıydı. O koca yarağını daracık göt delğime sokuvermişti. Beynimde şimşekler çaktı. Kaçmaya çalıştım. Üstüme uzanıp beni kıskıvrak tuttu. İkinci darbede Yarağını tamamını soktu içime. acıdan kıvranıyordum.
-ÇIKART SELİM! ÇIKART! N’APIYORSUN. ÇOK ACIYOR. ÖLDÜRECEKMISIN BENİ? ÇOK ACIYORRRRRRR!
 Bu defa o bir şey söylemiyordu. Kulağımın dibinde hayvan gibi sesler çıkartıp beni sikiyordu. Bir kaç dakika aldı içime boşalması. Acıya rağmen sikimin inmediğini hatta daha sertleştiği farkettim. Üstüme yığıldı.
Birazdan yana atti kendini. Bir süre hiç konuşmadık. Sessizliği ben bozdum. Bozuk bir sesle,
-Neden yaptın bunu, Selim? 
 -Çok azmıştım ağbi. Bi delik lazımdı. Sırf sürterek yapmaya dayanamıyor artık. Sibel’e de yazıkti bunu yapmak. Aslında isteyerek yapmadım. Ama o kadar azdim ki. Orada bir delik varken girmemek aptallık gibi geldi.
-Selim çok acıdı. Hala acıyor. Onun ötesinde bana ne yaptığının farkındamısın.
Gülmeye başladı.
-Haklısın ağbi ya. Götünü siktim senin. 
 Çok bozulmuştum.
 -Selim gülünecek bir şey olduğunu sanmıyorum ben. 
 -Haklısın ağbi ama bi de benim açımdan bak. “Tarik ağbimin” götünü siktim. Çocukken beni azarlar, itip kakardınız yaramazlık yaptığımda. Şimdi şu haline bak. Barsaklarında dölüm, sikilmiş halde yanimda yatıyorsun.
 Kızgınlığımdan ne yapacagımı bilemiyordum. Ağzımı açsam ağlayacak gibi hissediyordum. Yine de ona bir ders verici ağır bir şey söyleyecektim.
-Bak Selim… 
 Diye tam ağzımı açmıştım ki o kadar pompalanmaktan içimde biriken hava osuruk sesiyle çıktı. Bunun üstüne Selim’e haddini bildirecek ne söyleyebilirdim ki. Daha fazla Gülmeye başladı.
-Ağbi iyi pompalamışım seni ha!
Kıçıma bi şaplak attı. reflexle kendimi sıkınca bir osuruk sesi daha çıktı. Bu defaki daha azdı. Gülerek,
-Iyiydin Ağbi. Ne yalan söyliyeyim. Tekrar sikmek için can atıyorum seni.
 -Hadi git artık Selim. Çık git. Yaptın yapacağını.
 -Tamam Ağbicim. Yarin sabah ayni şekilde bekle beni. Tamam mı?
 -Siktir git Selim. Diyebildim sinirden titreyen sesimle. Odadan çıkarken hala gülüyordu.
O gün iş yapacak durumda değildim. Çıktım sokaklarda boş boş dolaştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bu kararsızlık sabah uyanıncaya kadar sürdü. Büyülenmiş gibi kalktım. Karımın bir kilotunu seçip giydim. Karımın parfümünü sıktım üstüme. Yüzükoyun yatıp Selim'i beklemeye başladım. Sanki başka türlü davranamayacağımdan yüzde yüz eminmiş gibi geldi. Beni o şekilde sikti ve gitti. Hiç konuşmadık.
Ondan sonraki günlerde de bu bir rutin oldu. Onun sabah azgınlığının çaresiydim. Bazı öğleden sonraları Sibel gelince de beni çağırıyordu.
Salı akşamı, evde ertesi gün ofise gideceğimi Selim’in de duyacağı şekilde söz konusu ettim ki hatırlasın gelmesin diye.
Perşembe sabahı uyanıp heyecanla kilotu giydim yine parfüm sürünüp yüzükoyun yattım. 15 dakika geçmiş Selim gelmemişti. 20 dakika. 30 dakika. Hala yok. Ben öyle yüzükoyun onu bekliyorum piç kurusu gelsin de beni sikip rahatlasın diye. 45 dakika sonra hayal kırıklığı içinde gelmeyeceğini anladım. Açıkcası Selim'e vermeye çok alışmıştım. Beni istemesi, sikmesi bağımlılık yapmıştı. Üstüme bir şey giyip onun bölümüne doğru yürüdüm. Kapısı kilitliydi. İyice bozuk bir halde döndüm. Devamı var.
28 notes · View notes
sillagen · 10 months
Text
Anadolu İmam Hatip Lisesinde tek karma sınıf olarak biz vardık. Düz lisenin bünyesine açılmıştı bu sınıf. Karma olan bizden olay hiç çıkmazdı. Ama kız erkek ayrı olan sınıfların ayrılması ile oluşan "merak" unsurundan dolayı çok fazla değişik olaylar duydum, gördüm. Kız erkek ayrı eğitimi desteklemiyorum. Koruma falan değil bu bildiğin kızı ve erkeği gözden çıkarmak. Karma eğitim muazzam eğitim değil ama ikisi de kendine aynı sınıfta olunca bir şeyden kısıtlamak zorunda kalıyor. Yıllar sonra üni kazandım. Ev arkadaşım lisede sadece kız lisesinde okumuş. Diş Hekimliği okuyan bir kızdı. Bir gün bana ben erkekler ile iletişim kurmakta çok zorlanıyorum dedi. Çalışma hayatına katılmasını düşündüğünüz her çocuk için bu iyi bir şey değil. Çalışma hayatı kız,erkek olarak ayrılmıyor. Kız ve erkek ayırmak yerine kendine nasıl sınır çizilmeli onun eğitimi verilmeli.
32 notes · View notes
serceningunlugu · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Geçen sene bu zamanlar ne yapıyordum diye düşünüyorum kaygılar, kaygılar geçen sene okuldan fena mobbing yiyordum hiç sebep yokken hoş sebep olsa bile etik değil, bu sene tamamen allah bana ne haksızlık yaptılarsa hepsini kat kat verdi çok şükür, "hak yemek sol elle yemek kadar dikkat çekmiyor" diyor ya ismet özel 📍 tam olarak böyleydi, tabii bunu çöreklerin böreklerin altında yazmak biraz şey saçma olabilir bilemiyorum, çalışma hayatımızda ruhumuzu sıkıştıran insanların hayatı asla huzurlu değil bunun bilincinde olmak biraz ferahlatıyor ki allah çok büyük bazen düşünüyorum isyan edenlerin inkar ve küfür edenlerin rızkını gönderen allah seni darda koymaz, gel gelelim sevdiğim bir şehir de değilim ama sevdiğim bir ortamdayım mutluluk ayağımıza gelmez her zaman biraz da biz çabalamayız, hani üst raftan bir tabak almaya çalışırsın da elin yetişmez ya, ayağının altına da bir şey getirmen gerekir işte mutluluk ayağının altına bir şey getirmen ve tabağı almandır, sınırları zorlamak her zaman iyi değildir sevgili blog arkadaşlarım 🌱
13 notes · View notes
munzevibirokur · 5 months
Note
Ailem tarafından istedilmedigimi artık anladım sürekli yaşımdan vurmalar ,başımıza bela oldu ilk isteyene verelim diye kelimeler ve bunları hak etmiyorum ciddi mana da haketmiyorum bu sözleri ... öğrenciyim zaten son yıl sonra kpss filan ama artık dayanamıyorum bu kelimelerden sonra durmak istemiyorum çünkü yük olarak gözüküyorum onların gözünde bir anca ruh eşim çıksa da gitsem yük olmayayım onlara diye düşünüyorum ve bu halde ders çalışmak imkansiz ve tek çocuğum birde artık ne yapacağımı bilmiyorum artık sabretmelik bir şey de değil çünkü ben durdukça onlar rahatsız olacak bir an önce gideyim de onlara daha fazla yük olmayayım istenmediğim yerde durmak istemiyorum artık ama ne yapacağımı bilmiyorum...
Anlıyorum zor içinde bulunduğunuz durum ama morelinizi bozmayın, metanetli olmaya bakın. Her batış yok oluş değildir, yeni doğuşlara işarettir. Güneş ve aya, yıldıza bakın her gün batar ve tekrar çıkar, doğar. Yeni baslangıca gebedir. Bazen zor zamanları olur insanin. Zanneder ki sabah olmayacak ve güneş yeniden doğup aydınlatmayacak halini. O hapsolunduğu karanlığın içinden kurtulamayacakmış gibi gelir. Ve gücü yetmez içinde bulunduğu durumdan çıkmaya ama gücünüzün yetmediği derdi sahibine bırakın, Allah'a iltica edin. Yaşadığımız çevre, maddi alemin suni dayatmaları ve hayatı idame ettirme güdüsü insanı madde alemine mahkum etse de insan bu karmaşa ve illüzyon İçerisinde kendi ile kalıp, tefekkürle görülebilen Mana Alemine ulaşmaya çalışmalıdır çünkü hakikat; asıl hayat oradadır. Zihinde bu kabilden bir durulaşmaya varın ve tefekkür neticesinde yapmanız gereken sorumlulukların farkına varıp en iyisiyle geri dönün, ders çalışma sorumluluklarınızı yerine getirin. Allah'tan namaz ve dua ile yardım isteyin. Allah'la yakınlık kurun ki mânâ alemine hakikate varın. Çalışmanız gereken derslerinizi yerine getirerek mesleğiniz açısından güzel bir yere atanabilirsiniz ve sıkıntılı olan bu ortamdan uzaklaşabilirsiniz böylelikle. Tebdili mekanda hayır vardır, evde çalışmayın ders, kütüphanelerde çalışmalarınızı sürdürebilirsiniz. Önemli olan bundan sonrası. Ya oturup durmadan kendinize acırsınız ya da canınızın acımasına, sıkılmasına rağmen kalkarsınız ve yola devam edersiniz. Allah gönlünüze sükunet versin inşallah ve ailenle aranı ıslah etsin kardeşim.
8 notes · View notes
cicekbozugu · 5 months
Text
ders çalışma mesaim bitti özgis geldi sigara sezen hayatı sorgulama evresindeyiz en son BEN ÇOK MUTSUZUM diye bağırdım tepki vermedi ama olsun
9 notes · View notes
bugunbirazleylayim · 7 months
Text
Günaydın
Çalışma hayatı için en büyük saçmalık sabahın köründe kalkıp ofise gidip saatlerce yaşam enerjini tüketmek
Yaklaşık iki yıldır uzaktan çalışıyorum iki yıldır işimden keyif alıyorum diyebilirim 🙂
Bu sabah da buna şükrediyorum 👌
12 notes · View notes