Tumgik
#öncesine
yaralanma · 4 months
Text
olmuyorsa olmuyordu niye zorladık acaba
7 notes · View notes
kederlikoala · 1 year
Text
9 yıl öncesine mektup yazsaydınız ne yazardınız. İlk ben başlıyorum: Hayalindeki eve, arabaya, şehire, üniversiteye, aileye, çevreye ve daha sayamayacağım onlarca hayaline kavuşamayacaksın. Bunlardan dolayı içimdeki seni öldüreceğim hatta şuanki beni bile öldürmeye çalışacağım. Çok canımız yanacak çünkü. Hatta canımızı yakanlar en sevdiklerimiz olacak. Sonunun tarihini belirlediğin anda hayatına öyle biri girecek ki hem sen hem ben dirileceğiz. Merak etme her şey güzel olacak. Seni seviyorum küçük erkek çocuğu.
7 notes · View notes
mel-inoe · 1 year
Text
yine bi gün buz pateninde maç yaparken top önüme geldi. yeni sürmeyi öğrenen bi abimiz de ayağıma çarpıp beni evlilik teklifi eden erkek duruşuna soktu. o sırada hocamız geldi dedim yardım etcek herhalde.. kapşonumdan tutup beni köşeye fırlatıp topu alıp kaçtı.. "HOCAM AYIP DEĞİL Mİ" diye şok olup söylendim falan mdkwalssj
6 notes · View notes
Hesabımım görünüşünü değiştirdim ve gereksiz postları sildim aşırı mutluyum şuan
0 notes
ozgur-ce · 5 months
Text
Sellaaaaam iyi akşamlar tumblr'ın en gülüşü güzel, gönlü yaralı, kendi vefalı, en sevgi dolu aşk tırtılları 😋🐛🫶😂😂
Geçenlerde Ayvalık'ta sokaklarda şiir eksik dediler bizde çıktık sırf "şiir sokakta" olsun diye 😜 ordan sizin için çektim bu videoyu 📽️🌸🥳
Ne yalan söyleyeyim ben batıl da olsa nazar boncuklarını seviyorum 😍🧿💙🤍🩵 Türkler'in Şamanizm'den İslamiyete geçişi yüzyıllar öncesine dayansa da günümüzde Şamanizm'den kalan birçok adet var boncukta ordan kalma ama güzel görünmüyor mu 🧿🧿🧿💙🤍🩵
Peki sizin böyle batıl alışkanlığınız var mı? İlla ki vardır Tahtaya vurmak, Kurşun dökmek, Su dökerek uğurlamak gibi 😊 azıcık muhabbet edelim 🫶🎶🎵
189 notes · View notes
Text
Karımı İş Arkadaşına Siktirdim! (Emre 24 Y., İstanbul)
Karımı Kuryelere siktirdikten sonraki gün, karım işyerine telefon açıp izin aldı. Evde kalıp, 24 saat boyunca dinlenip kendine gelmişti, sadece götündeki ağrıdan dolayı rahat oturamıyordu. Bana, "Dün akşam kapının zili çok çaldı, gelenlere ne dedin?" diye sordu. Ben de, "Apartmanın giriş kapısını açmadım, yukarı gelemediler, diafondan konuştum sadece, (Hayırdır, kimsiniz, bu saatte neden rahatsız ediyorsunuz!) diyerek hepsini kovdum. Merak etme, birkaç gün daha böyle olur, sonra gelmezler!" deyince, birbirimize baktık ve gülmeye başladık. Karım halen kuryelerle yaşadıklarına inanamıyordu. Bense çok memnundum, istediğimi almış, karımı bir gecede 3 kişiye siktirmiştim...
Konu konuyu açınca, karıma, "Ne zamandan beri Çağan'ı beğeniyorsun?" diye sorunca şaşırdı ve gerildi. Ben, "Rahat ol, açıkça söylebilirsin!" dedim. Karım da, işe ilk başladığından beri Çağan'ı hoş bulduğunu, iş yerinde Çağan'ın sürekli espiri yaparak kendisini güldürdüğünü söyledi. "Peki, hiç onunla yatmayı düşündün mü? Bana dürüst ol!" dedim. Karım, "Aslında birkaç ay öncesine kadar düşünmemiştim, ama o geceden sonra..." deyince, sözünü kesip, "Hangi gece?" dedim. Gitti kendine bir bardak su koydu geldi. Ben, "Hangi gece?" diye sordum tekrar. Karım, "İşte hani Ayten'in doğum günü için akşam yemeğe gitmiştik ya..." dedi. (Ayten iş yerinden arkadaşı ve yanlış hatırlamıyorsam bahsettiği akşam da 2 ay önce falandı). Ben, "Eee?" deyince, "O gece içkiyi fazla kaçırmıştım ve Çağan da beni taksiyle eve bırakmış, yolda da benim o halimden cesaret almış olmalı ki, beni öptü!" dedi.
"O kadar mı?" diye sordum. Karım, "Ya aslında çok hatırlamıyorum, ama sanırım elbisemin altından da elledi beni..." dedi. Ben iyice azmıştım. Çağan benim karımı ellemiş, öpmüş ve ben bunu yeni öğreniyordum. "Eee, sonra ne oldu, başka birşey olmadı mı?" diye sordum. Karım, "Çağan 2 aydır sürekli bana yanaşıyor, ama ben seni aldatmak istemediğim için ona pas vermiyordum..." dedi. Ben de, "Artık sana yanaşmasına izin verebilirsin, hatta ver!" dedim.
Tam o sırada kapı zili çaldı. Bu sefer daire kapımızın zil sesiydi. Gittim açtım. Gelen kapıcı Hüseyin efendiydi. "Emre bey, dün akşam birkaç genç apartmanın önünde duruyorlardı, bana sizin daireyi sordular!" dedi. "Eee?" dedim. "Bana birşey anlattılar ama..." dedi. "Ne anlattılar?" diye sorunca karım içerde elini ağzına (Rezil olduk!) der gibi koymuştu. Hüseyin efendi, "Leyla hanım hakkında ayıp şeyler anlattılar! Aile apartmanı burası..." falan deyince, ben, "Ne demek istiyorsun, açık konuş!" diye üzerine gittim. Bana, "Sizi evelki akşam balkondan gördüm, dışarıdaydınız ve elinizle de... neyse, içeriyi izliyordunuz. Ben de birşey mi oldu diye sormak için sizin daireye geldim. Tam zile basacaktım ki, içeriden Leyla hanımın seslerini duydum. Sonra da dün akşam gençler bahsedince anladım... Hatta Leyla hanımın resimlerini çekmişler, ama merak etmeyin, hepsini sildirdim ve gençleri tehdit edip gönderdim, sizi rahatsız etmezler artık, ama siz de duyarlı olun biraz, çoluk çocuk var apartmanda..." dedi. Bunu duyan karım içeride perişan olmuş, elini kafasına götürmüş (Ne yapacağız?) der gibiydi!
Hüseyin efendi kapının ağzında dikilmiş, gitmek bilmiyordu, sanırım karımı sikmek istiyordu. Ona, "Bir dakika bekle!" deyip kapıyı kapattım ve karımın yanına gittim. "Ne diyorsun, Hüseyin efendiyle sikişir misin?" diye sordum. Karım hemen, "Yok olmaz, hayır! O adamla sikişmeyi bırak, karşısında soyunmam bile!" dedi. Neden istemediğini anlayabiliyordum, Hüseyin efendi çok kıllı, kilolu, bakımsız ve çirkin biriydi. Karıma, "Evelki akşam gelen kuryelerden biri resimlerini çekmiş, Hüseyin efendiye de göstermiş, adam zaten resimlerde seni çıplak görmüş, hem ifşa olmanı da engellemiş, onun bu iyiliğine karşılık vermek gerek, hem apartmanda herkese söylerse..." diye ikna etmeye çalışıyordum. Karım, "Hayır, olmaz!" diyor, başka birşey demiyordu. O anda aklıma Çağan geldi, "Beni kırma hadi! Hem söz veriyorum, Çağan'la sikişmene bir kerelik izin vereceğim, ben yanınızda olmasam da sikişebilirsin! Ama şimdi ben ne dersem onu yap!" diyerek zor da olsa karımı Hüseyin efendiyle sikişmeye ikna etttim.
Kapıya gidip, açtım ve Hüseyin efendiyiyi içeriye buyur ettim. Adam çok heyecanlanmıştı. Karım zaten altında külot, üstünde uzun tişörtle duruyordu. Bana da fırsat doğmuştu, Hüseyin efendi karımı sikerken yanlarında izleyebilecektim, hatta bütün sikişi ben yönetecektim. Hüseyin efendi daha oturmadan üstünü çıkarmaya başlıyordu ki, durdurdum onu. Koltuğa geçtim ve karıma, "Hadi sikicinin gömleğini çıkar, yavaş yavaş!" dedim. Karım da yavaş hareketlerle Hüseyin efendi'nin gömleğini çıkarttı ve onun aşırı kıllı vücuduyla karşı karşıya kaldı. Hüseyin efendi dayanamamış ve karımın dudaklarına yapışmıştı. Karım da istemeye istemeye öpücüklerine karşılık veriyordu. Ben Hüseyin efendiye, "Yavaş yavaş, merak etme istediğini alacaksın!" dedim. Sonra da karıma, "Sen de tişörtünü çıkar!" dedim. Karım tişörtünü çıkarınca memeleri Hüseyin efendiye sunulmuştu. Hüseyin efendi, "Offf, resimdekilerden de güzelmiş!" deyip okşamaya başladı.
Karıma, "Hadi, Hüseyin efendinin pantolonuyla külodunu indir ve önünde çömel!" dedim. Karım da aynen öyle yaptı ve Hüseyin efendinin heryeri kıllı yarağını ortaya çıkardı. Ben, "Al ağzına!" diye emir verdim. Karım bana dönüp, "Yapma lütfen!" deyince, "Çağan'ı düşün!" dedim. Karım da, "Çağan için!" dedi ve ağzına aldı, yalamaya ve emmeye başladı. Hüseyin efendi çıldırmıştı, "Ohhh, yala orospu, bu yarak seni düşünerek az çekmedi!" diye söyleniyordu. Ama karımın midesi bulanmıştı artık, bunu fark ettim ve "Yeter!" dedim. Sonra da, "Kendi külodunu çıkar, al sikicini oturt koltuğa ve sen de onun kucağına otur. Hadi marş marş!" dedim. Karım aynen dediğimi yapınca, Hüseyin efendi karıma yumuldu. Olay artık benim kontrolümden çıkmıştı, karımın her yerini öpüyor, yalıyor, emiyordu. Karım ise zevk almaya ve Hüseyin efendinin kollarında kıvranmaya başlamıştı.
Hüseyin efendi fazla dayanamadı ve tek hamlede sikini karımın amına sokup karımı sikmeye başladı. Karım inlemeleriyle beni iyice azdırıyor, ben karşı koltukta herşeyi izleyerek otuzbir çekiyordum. Hüseyin efendi 1 saat boyunca karımı hayvanlar gibi sikip göbeğine boşaldı. Çok geç boşalmıştı ve karımı pestile çevirmiş, 3 kez orgazm etmişti. Hüseyin efendi karımı bir posta daha sikmek istedi. Adam makine gibi durmak bilmiyordu, ki karım da buna razıydı, ama çok yorgundu. O yüzden ben Hüseyin efendiye, "Şimdi git, sonra tekrar gelirsin!" dedim. Hüseyin efendi giyinirken karıma ve bana teşekkür üstüne teşekkür ediyordu. Hüseyin efendiyi gönderip kapıyı kapattım. Salona dönünce karıma, "Birkaç kez daha gelse olur mu?" diye sorduğumda, hemen, "Olur, tamam!" dedi. Ben de, "Hayret, ne oldu da hemen kabul ettin?" dedim. Karım ise, "Yanımızda olup beni izlemen çok hoşuma gitti! Hem Hüseyin efendiyle olmak düşündüğüm kadar kötü değilmiş!" dedi. Ben de, "Tabi, adam gözümün öünde 1 saat boşalmadan hayvanlar gibi sikti seni!" dedim.
Ama biliyordum ki karımın aklında tek kişi vardı: Çağan! Karıma, "Hadi hazırlan alışverişe çıkalım, sana vücudunun hatlarını ortaya çıkartacak mini ve dar elbiseler alalım, iş yerine o elbiselerle gidip Çağan'ı deli etmeni istiyorum!" dedim. Hazırlanıp gittik. Karım için bir sürü dekolte elbiseler, mini etekler aldım.
Cuma sabahı aldığımız yeni kıyafetlerini giyen karımı işe uğurladım ve ben de işe gittim. Öğleden sonra karımdan bir bir ses kaydı geldi. Hemen açtım ve dinledim. Çeşmeden akan su sesi ile başladı kayıt, sanırım tuvaletteydi. Sonra çeşmenin sesi kapanmış ve öpüşme sesleri gelmeye başlamıştı. Çağan olduğunu düşündüğüm bir erkek sesi, karıma iltifatlar ederek yalayıp öpüyordu. Karımdan da sürekli inleme sesleri geliyordu. Hemen yazdım, "Çağan mı?" diye. Karım da, "Evet, beğendin mi hediyemi?" diye yazdı. Ben de, "Çok beğendim! Hem de daha ilk günden ha? Nasıl oldu?" deyince, "Orası bende kalsın!" dedi. Karıma, "Ses kaydından pek anlamadım, peki seni sikti mi?" diye sorunca, "Hayır, ama bu akşam için beni otele çağırdı!" dedi. Ben hemen, "Otel olmaz, onu bir şekilde ikna et, eve getir! Ben sistemi kurar evden çıkarım!" dedim. Karım önce, "Yok, olmaz!" dediyse de, ben, "Hafta sonu 2 gün evde kalın, benden sana 2 gün izin, ben evde olmayacağım, Çağan'la istediğini yaşa!" dedim. Karım, "Tamam o halde!" diyerek kabul etti.
O gün işten çıkınca bir elektronikçiden gizli kameralar alıp, evin her odasına yerleştirdim. Programı da telefonuma ve Laptopuma kurup, telefonla kendime otel odası ayarladım. Kapıcı Hüseyin efendiye de durumu bildirdim ve "Haftasonu rahat bırakalım onları!" deyip evden çıktım. Rezervasyon yaptığım otele gittim. Odada sabırsızlıkla beklemeye başladım...
Nihayet karım, eve yaklaştıklarını bildiren bir mesaj attı. Ben de, "İyi sikişmeler!" deyip laptopumun başına geçtim. Eve kurduğum kameralar görüntü aktarmaya başlamıştı. Az sonra daire kapısı açıldı ve içeri girdiler. Kapı kapanır kapanmaz Çağan karımı kucağına aldığı gibi odamıza götürdü. Karım mutluluktan gülüyordu. Bir yandan öpüşüp bir yandan soyundular. Birbirlerini öyle öpüyorlardı ki, sanki birbirine aşık iki sevgilinin öpüşüp koklaşması gibi. Nereydeyse bir saat sadece öpüşüp, koklaştılar. Birbirlerine sürekli, "Aşkım! Sevgilim!" diyorlardı. Sonra karım Çağan'ın kucağına oturdu ve sikini içine alıp zıplamaya başladı. Bir süre sonra Çağan karımı altına aldı ve misyoner pozisyonda sikmeye devam etti. O gece ve tüm haftasonu evin her yerinde sikiştiler. Karım fırsat buldukça bana teşekkür mesajları yolladı...
Pazar akşamı eve döndüğümde, karım boynuma atlayıp beni öpmeye başladı. Karıma, "Aldın mı istediğini?" diye sorunca, "Evet!" dedi. Odaya üstümü değiştirmek için gittim, arkamdan geldi. Bana birşey söylemek istediği her halinden belliydi. Ben, "Hadi çıkar ağzından baklayı!" deyince, "Şeyyy... Çağan benimle sevgili olmak istedi!" dedi. "Peki sen ne dedin?" diye sorduğumda, "Kabul etmedim tabii ki!" dedi. Benden izin istediği her halinden belliydi. "Onu seviyor musun?" diye sordum. Karım, "Evet, yani seni sevdiğim gibi değil, daha farklı, bilemiyorum, daha önce hiç böyle hissetmemiştim, seninle çok mutluyum, ama onunla olmak da beni mutlu ediyor..." deyince, "Onunla sevgili olmanı tek bir şartla kabul ederim!" dedim.
Karım hemen, "Kabul!" deyince, "Emin misin, daha şartımı duymadın!" dedim. Karım gülümseyerek, "Ben senin şartını biliyorum! O beğendiğin pørnødaki gibi, beni zencilere siktirmek istiyorsun!" dedi. "Evet!" dedim. Karım yine gülümseyerek, "Seve seve yaparım! Senden sonra çok izledim o videoyu ve o kadın gibi beni sikmelerinin hayalini kurdum. Bunu sen istemeseydin ben isteyecektim zaten!" dedi. Hemen dudaklarına yapıştım.
Artık karım herkesin orospusu olmak için can atıyordu ve ben de bu halinden çok memnundum!
[Emre]
85 notes · View notes
noksanbiri · 10 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
5 hafta. dün akşam sonunda istifamı verebildim. şundan bir buçuk ay öncesine bakıyorum. hayat enerjim o kadar yüksekti ki bu işe başladıktan sonra yaptığım şeyler sırasıyla şöyleydi; saat beşte uyan, servise çık, eve gel, uyu, uyan, yemek ye, servise çık, eve gel, çoğu zaman o kadar yorgun oluyordum ki tekrar uyuyordum akşam saat beş altı gibi, sonra tekrar uyanıp yemek yiyip gece servise çıkıyordum eve gelip bir gibi tekrar uyuyordum. ya ben kendimi bu düzene alıştıramadım bence iyi ki de alıştırmadım kendimi kaybettim resmen. yaklaşık beş altı gündür de hastayım ee bi de üstüne onu ekle. ölüm çıkıyordu servise resmen. bugün erken uyanma derdim vs olmadığı için gece üç gibi falan yattım gözümü açtım saat sabahın beşi bünye alışmış o saatte uyanmaya tekrar yatayım falan dedim ama öyle keyiflik bir şey yapamadım. kalktım kahvaltı hazırladım uzun zamandır bu saatte genelde uyuyor oluyordum bi farklı gelmedi değil. neyse kazasız belasız Allah utandırmadan teslim ettik servisi çok şükür. en kısa zamanda beklediğim diğer işten o güzel haber gelir inşAllah. hayırlısıyla. sevgiyle 🌱
154 notes · View notes
girifit · 6 months
Text
savaş diyemiyorum artık kendime. biraz daha dayan, bitecek her şey diyemiyorum. öylece bakıyorum, aynanın karşısında bedenime. her bir ize ve her bir noktaya. nefes aldığım anda ortaya çıkan kaburgalarım acıyı simgeliyor. göğüs oluğumda barınan tırnak izlerim beni geçmişe götürüyor. çok uzak bir geçmişe değil, bir hafta öncesine veya birkaç gün. bilmiyorum. nelerden sağ çıktın bak, diye fısıldıyorum. oysa sağ mı çıktım onu bile bilmiyorum. eksik ve aksak kaldım. o titreklik, ellerimde kaldı. o buğu, bakışlarımda kaldı. her bir şey bedenimde yer edindi. şimdi, konuşmak öyle basit değil. acı dolu bakışlarla izlediğim sokaklar kana bulanıyor yoksa ben mi kanıyorum? doğru cevapları bulamıyorum. bir belirsizlik var. hep var. bir sigara yakıp yine her şeyin geçeceğine inanmak istiyorum. oysa bir aptal gibi kendimi kandırıyorum yalnızca. bak, ben farkındayım. yemin ederim. sadece inanmak istemiyorum. bu denli bir yıkımı kabul edemez bedenim, biliyorum.
annem bakmıyor yüzüme, sigara içmeme kızmıyor bile. kendimi bitirişimi görmek istemediğini söyledi. o an gözümden yaş akmadı ama inan bana, çok ağladım. dişlerim kırılırcasına birbirine girdi. ellerim tenimi kesti. yalvarmak istedim. yapamadım. anladım. annem, vazgeçti. annem, beni kurtarmaktan vazgeçti. sustum. öldüm.
daha birkaç dakika önce. bir elimde sigarayla balkon köşesindeyken geldi yanıma. bir şey desin istedim. kızsın, sövsün. yapmadı. yalnızca baktı. ben o bakışlarda vazgeçişi gördüm. bu yükü benden al. kaldıramıyorum.
sadece, bir sigara daha yakıyorum.
82 notes · View notes
selin-n · 5 months
Text
Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin? Bir gün öncesine korkarak bir bezirganlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz? Yoksa, yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız?
Yeni güne☀️
Günaydınlar ☀️
Umuda yolculuk olsun bu yeni hafta__!!🧚🦋🕊️
Mutlu sabahlar🌄🦋
Tumblr media Tumblr media
Sevgilerimle 💙🕊️
73 notes · View notes
mcanylm34 · 11 months
Text
Niçin kazıyorlar araziyi? Kimin üstüne atıyorlar kürek kürek toprağı? Tam takır kuru bakır iliklerim. Raylarca uzayıp gidiyor içimin ıstırabı.
Dağlara bağırsam geri dönmüyor sesim. Denizlere haykırsam enginlerde kilitlenip kalıyor hüznüm. “Erkeler ağlamaz.” diyor; etrafımda kümelenen kuru kalabalık. “Dört göz, bir evlat içindir”. Bırakın da ağlayayım ey eşrefi mahlûkat. Ben bir babayım.
“Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” diye yazdırdım mezar taşına. Göğsümde kuruyan ırmaklar, alnımda dalsız budaksız ağaçlar. Yokluğun, can evimi oyup bitiren kurt. Gurbette göçebe kuş, mühürlü yalnızlığım. Kırk beş yaşından sonra ölümünle büyüdüm oğul.
Üç aylıktın anneni kaybettiğimizde. Kilitlenip kaldığım girdaptan yumuk ellerin çekip çıkardı beni. Kalbimin en savunmasız olduğu zamanlarda gülüşünle güçlendim hayata karşı. Tenine dokununca sıyrılıp gitti hüznüm ünlemsiz öykülere. Sen büyüdün, ben küçüldüm. Ben büyüdüm, sen küçüldün dalgalar arasında.
Annen bizim kadar şanslı değildi. Her ne kadar üçümüz de sağ olarak çıkarıldıysak da enkazın altından, yirmi iki saat ancak direnebildi yorgun bedeni ölümün kandiline. Hadi, o beni sana, seni bana emanet edip gitti; sen beni kimlere emanet edip de gittin evlat?
Ay karaydı, yıldız karaydı. Yeryüzü kapkaraydı o gece. Ardı ardınca devrilen duvarların altında kar ayazı bir soğuk işliyordu iliklerimize. Ölümün soğuk yüzünü taşıyordu toz toprak ensemize. Ağlıyordun, duyuyordum. Yanına gelmek istiyor, kımıldayamıyordum. İnce bir ses duyuyordum derinlerden. “Ninni yavrum, ninni yavrum.“ Ölmekte olan bir annenin dudaklarından.
Tıpkı annene benziyordu gözlerin. Onunkiler gibi iri ve simsiyah. Onunkiler gibi kıvırcık ve kahverengiydi saçların. İkinizin de yanağınızda gül bahçesi gamzeler açardı gülünce. Onun kadar güçlü, onun kadar inatçıydın hayata karşı. Turkuazı çok severdi. Sen turkuaz renginde alırdın bütün oyuncaklarını.
Ortaokul, lise... Uzayan yıllar ve üniversiteden mezun olacaktın. Kepini havaya fırlatırken fotoğraflarını çekecektim. Oysa… İlkokul sıralarında asılı kaldı sırtındaki mezuniyet cübbesi. Sözüm vardı annene. İnşaat mühendisi olacaktın. İnşaat mühendisi olacak, kolonları yıkılmayan evlerin temelini sen attıracaktın.
Oltalarımız sırtımızda balığa gidecektik. Fenerbahçe maçlarını izlerken tezahüratta bulunacaktık tribünlerden. Kuşlar gibi göklerde süzülecektik uçurtma uçururken. Mırıl mırıl söylenecektim satrançta sana bilerek çoban matıyla yenilirken. Ata binecek, ok atmayı öğrenecektik sonsuzluğu nişan alırken.
Artık sevmiyorum sonbaharı. Sevmiyorum eylül ayını. Cumartesi günlerini, saat on bir otuz yedileri… Paramparça ettim o turkuaz yağmurluğu. Ne çok isterdim. Eylül ayının cumartesi sabahı sana yağmurluk alabilmek için alış verişe gitmemiş olmamızı. Alış veriş sonrası yanımızdan geçen düğün konvoyundaki maganda kurşunuyla senin değil de benim kurşunlanmamı…
Kiracısıymışız meğer parkların, sokakların. Kiracısıymışız gökyüzünün, ağaçların. Daha iki gün öncesine kadar düşlerimiz vardı. Hayata başkaldıran umutlarımız vardı. Sen ilk maaşını alacaktın. Yaptıramadığımız mezar taşını yaptıracaktık annenin. Sen değil, sağ yanına ben yatacaktım Zahide’nin evlat.
Yıkık, dökük, sönük bir harabeyim başucunuzda artık. Misafirliğimin bitmesini beklerken toprak kokunuzu buram buram içime çekmek. Sabrın manası tam da bu olsa gerek. Kulağımda ölüm çığlıkları, gözlerimde ezberlediğim bir yağmur dalgası. Sağ yanım yıkık kolonlar altında ezik. Sol yanım cani bir magandanın kurşunuyla yaralı.
Bir ihtimal hafifler mi acım? Sanmam. Seni katleden vicdansız bulunup tutuklanırsa söner mi öfkem? Bilmem. Oyuncaklarını sevsem, yorganını üstüme sersem diner mi hasretin, emin değilim. Kovaya sığan okyanus, göz pınarlarım. “Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez.” Bu adamı susturmayın.
Güçlüdür diyorlar babalar. Tok açın halinden anlamaz. Evlat acısı bilmezler. Cesur ve iradeli olurmuş erkekler hüzün baş gösterince. "Deve suyu bağıra bağıra geçer.” dostlar. Aklıselim bulunurmuş yiğitler. “Acılı başta akıl olmaz." efendiler! Yosun kayaya sarılmayıversin bir kere. Bitirir yavuzluğunu. Varlığını imha eder.
Şurası var ya şurası... Elemin gelip de taht kurduğu yer. Kalbimin her atışında yer bitirir beni bu keder. Ölüm iki uçlu bir hançer. Oydukça oyar, göğsümü deler. Gönlüm, yanardağ içindeki ateşi özetler. Canımdan can kopararak bedenimden seni kestiler. Tellal olmuş, haykırır özlem, gövdemi çarmığa çiviler.
Evladın ayağı taşa değse babanın bağrı kan ağlar. Kaybetmişse evladını bir baba herkül olsa da iki göz iki çeşme ağlar. Dokunma bana insanoğlu! Evladı olmayınca bir baba neye yarar?
Tumblr media
152 notes · View notes
yorgunkalem0 · 8 months
Text
Tumblr media
Düşünsene;
bugün ki aklınla yıllar öncesine gideceksin ve her şeye yeniden başlayacaksın..
95 notes · View notes
ayiogluayi · 2 years
Text
bir hafta öncesine kadar şikayet ettiğim, mızmızlandığım ne varsa şimdi hepsi için utanıyorum.
670 notes · View notes
kimbumutlu · 3 months
Text
2 sene öncesine ışınlanamıyor muyuz?
30 notes · View notes
liimonlucay · 8 months
Text
"Ummadığımız bir anda, ummadığımız bir durum bizi alıp yıllar öncesine götürüp varlığını bile unuttuğumuz olayları, zihnimizin karanlık dehlizlerinden birdenbire gün ışığına çıkarıveriyor."
64 notes · View notes
Text
Karımla Karavan Anılarımız! (1) (Gökhan 48 Y., İzmir)
Merhabalar. Adım Gökhan. Bundan 4 sene önce başlayan ve evliliğimi fırtınalı bir şekilde alevlendiren olaylar silsilesini anlatmak istiyordum. O dönemler devletin yurt dışında çalışarak önemli bir mevkiinden müdür olarak 48 yaşında erkenden emekli olmaya hak kazanmış birisiydim. Karım Handan ise 32 yaşında, bembeyaz tenli, sarı saçları olan, düzgün ve şişmana kaçmadan hafif balık etli, dolgun vücutlu, göğüsleri 90C, kalçaları ise yuvarlak, hatlı ve kendini belli edecek şekilde olan bir kadındı.
Takdir edersiniz ki eşimle aramda 16 yaş gibi ciddi bir yaş farkı vardı ve bu yaş farkını her ne kadar kendime kompleks yapmasam da, bazı anlarda ciddi bir rakip gibi görebiliyordum. Bu sebepten ötürü yatakta olsun, aşk hayatında ol sun, romantizmde olsun ve maceraperest şeylerde olsun (Benden daha geçmedi!) havası verebilmek için sürekli kendimi kanıtlama gayreti içerisindeydim. Karım da bazen kavga ettiğimizde, bazen de takılmak ve beni sinir etmek için, "İstesem senden daha gencini bulurdum, ayağını denk al!"� derdi ve beni kızdırırdı.
Her ne kadar bunu sorun etmiyormuş gibi gözüksem de, içten içe bu ihtimalin doğruluğunu bilerek sinir olurdum. Neticede ben artık 50'li yaşlarına yaklaşmış, saçlarında ufak tefek beyazlar çıkan, sırf karısının yanında daha da yaşlı durmamak için düzenli olarak diyet yapan, cilt bakımı yaptıran, spora giden bir erkektim; karım Handan ise 30'lu yaşlarının başında, gayet alımlı, kendini her türlü erkeğe beğendirebilecek bir kadındı. Hatta son birkaç yıldır eşim ile aramızdaki yaş farkının iyice belirginleşmesiyle birlikte dışarıdan gelen delici bakışların bile farkına varmaya başlamıştım.
Bu ufak girizgahtan sonra, seks hayatımızı ve belki de evliliğimizi canlandıran, beni de ilişkimiz hakkındaki tüm endişe ve kaygıdan kurtaran o malum güne geçmek istiyorum. Lakin daha öncesine yine ufak birkaç şey anlatmak isterim. Ben emekli olduktan sonra, karımla birlikte en büyük hayalimiz olan karavan alma işine iyiden iyiye tutulmuştuk. Söylediğim gibi hem yurt dışı görevi, hem de iyi bir makamdan emekli olduğum için güzel de bir tazminat almıştım ve elimize geçen tazminat ile birlikte, yaptığımız birkaç aylık araştırmanın sonucunda Mayıs ayında güzel bir karavan almıştık.
Karım özel okulda bir öğretmenlik yaptığı için yaz aylarına kadar beklememiz gerekiyordu gezi yapabilmek için, ancak bu benim açımdan bir problem değildi. Ben de o sırada bu yeni karavana alışmaya çalışıyor ve onun ufak tefek eksiklerini gideriyordum. Zaten para konusunda da pek sıkıntımız olmadığı için karımın esasında çalışmasına bile gerek yoktu; ancak o prensipler gereği çalışmak istiyordu.
Haziran ayının ilk haftasından sonra okullar da kapanınca önümüzde 3 aylık muazzam bir boşluk oluştu. Ben zaten emekliydim ve beni eve bağlayan bir şey yoktu; karımın da 3 ay boyunca tatilde olması sebebiyle kendimize bir rota çizdik. İlk rotamız (daha önce hiç karavanla seyahat etmediğimiz için) daha bildiğimiz yerler olacaktı. O yüzden de İzmir'den başlayarak Akdeniz'e inecek ve Mersin'e kadar gidecektik. Sonraki seyahat durağımıza (eğer vakit kalırsa) oradan sonra karar verecektik. Biraz da yol bizi nereye götürürse mantığındaydık.
Haziran ayının 16'sında, sabahın ilk saatlerinde yola koyulduk. Gayet güzel geçiyordu ve istediğimiz yerde durup, istediğimiz yerde devam ederek birkaç gün boyunca seyahat etmiştik. Her gittiğimiz yerde denize girmeye ve bol bol gezmeye de çalışıyorduk. Eşim vücudunu sergilemeyi seven ve bundan çekinmeyen bir kadındı. Ben de asla baskıcı bir erkek olmadım. O zamanlar gerçekten böyle bir hissim yoktu ve karıma bakılması veya bakılmaması pek dikkatimi çekmiyordu. Bundan hoşnut durumda olup olmama gibi bir hissiyatım yoktu. Karım ne isterse giyebilir diye düşünen bir erkektim sadece.
Ancak her şeyi değiştiren şey, yolculuğa çıkışımızın 3. günü olan 19 Haziran'da meydana geldi. Karımla o gün bir şey yüzünden tartışmış ve sinirlerimizin de gergin olmasından dolayı daha önce etmediğimiz şekilde ciddi ve ağır bir kavga etmiştik. İkimiz de birbirimizle konuşmuyor, sadece yola bakıyorduk. Tam hatırlamasam da Muğla civarlarında bir yerde devam ederken bir otostopçu genç gördük. En fazla 19-20 yaşlarında olan bu genç muhtemelen üniversite öğrencisiydi ve yaz tatilini değerlendirmek için otostop çekerek geziyordu. İkimiz de otostop konusunda pek bilgili insanlar değildik, çünkü geldiğimiz ailelerin maddi durumları, yaşadığımız yerler gereğince bugüne kadar otostop çekmemiş veya otostopçu almamıştık.
O an o çocuğu almamı sağlayan etken neydi bilmiyorum, ama bir anda arabayı yavaşlatmaya başladım. Karım, uzun süren sessizliği bozarak, "Alma o çocuğu!" dedi; lakin onun dediğinin tersini yapacağım ya, "Alacağım!" diyerek arabayı durdurdum. Tabii daha o bir şey söyleyemeden çocuk hemen karavanın kapısını açarak içeriye geçti. Karım bana öyle ters ve hırçınca baktı ki (Demek sen benim dediğimi yapmazsın, görürsün o zaman!) der gibi bir ifade vardı yüzünde. Çocuk teşekkür ederek karavanın içindeki koltuğa oturdu.
Ben de ortamdaki gergin havayı ve sessizliği dağıtmak amacıyla çocuğa birkaç soru yönelttim. Adı Akın'mış, tahmin ettiğim gibi 19 yaşında ve üniversite öğrencisiymiş. Tüm sene boyunca biriktirdiği parayla birlikte o da bizim gibi gezgin olarak tatil yapmak istiyormuş. Ben o çocukla sohbet ederken, eşimin sinsi planlar yaparak beni yenmeye çalışacağını tahmin edemiyordum tabii. Aşağı yukarı çocuğu 40 kilometre kadar götürecek, sonra onu ayrılması için bir anayolun ayrımında bırakacaktım.
Birkaç kilometre gittikten sonra karım ayağa kalktı ve yanımdaki koltuktan, arkaya geçti. Üstünde, kalçalarının altına kadar gelen bir mini kot şort ile hafif dekolteli bir askılı bluz vardı. Göremiyordum ama karım ayağa kalkıp tüm endamını sergilediğinde, eminim bu 19 yaşındaki genç, karımı baştan aşağı süzmüştü. Karım, işveli bir sesle, "Bir şey içer misin Akıncığım?" dedi. Akın biraz tutukça bekledikten sonra, "Zahmet olmazsa soğuk bir şeyler alırım." dedi. Karım ona bir şeyler ikram ettikten sonra yanımdaki koltuğa oturmak yerine arkada, çocuğun oturduğu koltuğa oturdu. Ben de dikiz aynasından yola bakıyormuş gibi yaparak onları seyrediyordum.
Sohbet bir yerden sonra ben odaklı olmaktan çıktı ve karım ile Akın arasındaki bir diyaloğa döndü. Ben de bir şey demeden yolu takip ediyor ve ara ara da onları izliyordum. Karım bacak bacak üstüne atmış, saçıyla oynayıp ara ara da şuh gülüşler atıyordu. Amacını anlamıştım; beni kıskandırmak ve biraz da kızdırmak istiyordu. Onun oyununa gelmeyeceğim diye hiç sallamıyormuş gibi yapıyordum. Hatta güneşi bahane ederek güneş gözlüğümü takmıştım ki, onları izliyor olduğum belli olmasın diye; ama maalesef hayatımın hatalarından (veya önemli davranışların dan) birisini yapıyordum.
Ona müdahale etmeyip, tepkisiz kaldığımı gören karım biraz daha işi abartarak, konuşurken çocuğa dokunmaya başladı. Davranışları beni bile dimdik eden karım, bu 19 yaşındaki gencecik çocuğun eminim aklını almıştı. Zaten çocuk da oturuş pozisyonunu sürekli değiştirerek, erekte olmuş sikini saklamaya çalışıyordu. Ben ise halen olanları önemsemiyormuş gibi yaparak güneş gözlüğümün altından karımı ve çocuğu izliyordum. Karım o kadar şuh hareketler yapıyor, o kadar tutkulu ve istekli davranıyordu ki, beni bile dimdik etmişti. Karımın en iyi becerdiği şeylerden birisi de, istediği an istediği yerde bir hareketiyle erkeği tahrik edecek kadar becerikli olmasıydı. En yorgun olduğum ve seks istemediğim anlarda bile defalarca kez beni azdırıp benimle sevişmişliği vardı. Tabii benim yaşlarımda bir adam bile dayanamıyorken, 19 yaşında bir çocuğun buna dayanmasını beklemek mümkün değildi.
Bir ara artık ses gelmemeye ve konuşmalar kesilmeye başladı. Dikiz aynasından bir kere daha baktığımda ise karım ile Akın'ın öpüşmeye başladığını gördüm. Akın tamamen gözlerini kapatmış ve olan bitenden habersiz bir şekilde (belki de, Adam arabayı sürüyor, ben arkada karısını götürüyorum!) diye düşünerek öpüşüyordu; ancak karımın gözleri açıktı ve çocuğu öperken bir yandan da beni kesiyordu. O da aptal birisi değildi, elbette onları izlediğimi biliyordu, ama ses çıkartmadığım için onları görmediğimi (!) düşünerek elini çocuğun sikine attı pantolon üzerinden. Karmaşık duygular içerisindeydim; bir yanım çocuğu hemen arabadan atmak istiyordu, ama bir yanım da bu anın keyfi içinde olanların seyrinin doğal bir biçimde sonlanana kadar ne olacağını görmek istiyordu. Müdahale etmedim ve ben müdahale etmedikçe de karım biraz daha işi uçlara sürüklemeye başladı.
Yaklaşık 5 dakika sonra bir fermuar sesi duydum. Karım oturduğu yerden kalkmadan çocuğun önüne doğru eğilerek sakso çekmeye başlamıştı. Akın ise kasıntı ve tedirgin bir şekilde (Acaba fark eder mi?) endişesiyle birlikte mükemmel bir zevk alarak koltukta oturuyordu. Karım, dudaklarını iyice aralamış ve Akın'ın sikini yavaş yavaş, tadını çıkartırcasına emiyordu. Akın'ın dimdik, taze ve kalın siki, karımın dudaklarının arasında iyice ıslanmıştı. Karımın o güzel saksosundan sonra artık geriye kalan tek şey seks olmuştu.
Benden herhangi bir tepki gelmeyince karım yavaşça ayağa kalktı. Hemen üstünkörü, sanki bir bar tuvaletinde yaparmış gibi çabucak bitirmek istercesine şortunu ve külotunu aynı anda indirip, Akın'ın kucağına oturdu. Sırtı Akın'a dönük bir şekilde, Akın'ın sikini yavaşça am dudaklarına dayadı ve bir anda içine aldı. Karım zevkle zıplıyor ve sözde sesini duyurmamak ister gibi de dudaklarını sıkarak inlemesini azaltmaya (!) çalışıyordu. O an aniden direksiyonu sağ ve sola çevirerek şeritlerde zigzag çizmeye başladım ve karımın dengesini bozarak tamamen o çocuğun kucağında oturmasını sağladım. O da anlamış olacak ki, "Hayatım bir sorun mu var?" diye seslendi. Onları sözde göremeyeceğim bir yerde oldukları için bir yandan benimle konuşuyor, bir yandan da Akın'ın kucağında zıplamaya devam ediyordu. "Hayır canım, misafirimizle ilgileniyor musun? Çok trafik var ilgilenemiyorum pek!" dedim.
Karım gülerek, "İlgileniyorum canım, merak etme!" dedi. Birkaç dakika kadar sonra Akın ile eşimin fısıldaşarak konuştuklarını duydum. Fısıltıları duyuyordum, ama ne konuştuklarını anlayamıyordum; fakat karımın hareketlerinden, Akın'ın boşalmaya yakın olduğunu anladım. Herhalde üstünden kalkar ve başka bir yere boşaltır diye düşünmeme rağmen, karım yine aynı hızla hoplamaya başladı ve en sonunda Akın'ın, ne kadar zorlasa da tutamadığı, ufak bir iniltisini duydum. Karımın amına boşalmıştı. Çocuk ne kadar panik olduysa, karım üstünden kalkar kalkmaz hemen toparlandı ve ineceği yere daha 24 kilometre varken, "İzninizle ben burada ineyim." diyerek karavandan indi. Karım ve ben baş başa kalmıştık...
[Gökhan]
145 notes · View notes
yolguncesi · 1 month
Text
Kokunun en güçlü duyu olduğunu sürekli düşünmüşümdür. Ezelden beri!
Üzerinden zaman geçtikçe bazı şeylere bakış açımın değiştiğini de fark ediyorum ama bu konuda herhangi bir değişiklik olmadı. Ve hatta kokunu verdiği haz hissettiğim her şeyde kendi anlamını daha da büyüttü.
Bazen unutuyorum. Sonra karşıma yeni bir şey çıkıyor ve aklıma yine ‘koku’ geliyor. Onun öyle silinip atılabilecek bir şey olmadığına iyice ikna olmuş durumdayım.
Hele bazı kokular var ki, burnuma çalındığında beni yıllar öncesine götüren; kazınmış öyle zihnimin orta yerine!
30 notes · View notes