Tumgik
#ılımlı islam
1-yolcu · 11 months
Text
zalimler sadece güçten anlar !
bugün bir şeyler olmalı
islamın izzetini, islamın gücünü gösteren bir şeyler
müslümanların başsızlığını, sahipsizliğini son bulduran bir şeyler
yıllarca ılımlı islam, cihadsız islam anlayışının empoze edildiği ruhlarda bir şeyler yeniden dirilmeli.
27 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 2 years
Note
Oy vermenin dinimizde yeri nedir? Kullanabilir miyiz veya kullanmasak daha mı uygun olur
Latif hocamızın oy konusunda, özellikle şirk olup olmadığına dair, bir yazısı mevcuttur. Onu aşağı da paylaşıyoruz. Oy kullanmanın genel hükmü hakkında ise takriben 15 dakikalık bir ses kaydı mevcuttur. O da şu bağlantıdan dinlenebilir.
OY KULLANMAK ŞİRK Mİ❓
CEVAP
♦️ Oy, İslam ve müslümanların maslahatına mebni oy kullanılır, başka bir sebeple değil. Konunun şahıs yada laik sistemin yönetmeliklerine bağlı partilerle bir alakası yoktur. Hatta bu fesat nizam içerisinde, maslahattan çok, hangisinin zararının ehven olduğu ile ilgilidir. Yani ehveni şerreyn ilkesi gözetilerek idarecimizi belirliyoruz. Takvalık ölçütlerine, yada şeriata uygun olup olmadığına bakarak değil. Öyle bir nazarla bakanlar, birbirlerini suçlamaktan, düşmanlıktan başka bir şey elde edemezler. Bu siyasi zeminde takvalık yada şeriata uygunluk aramak safdiliktir.
▶️Şöyle bir örnek verelim; Mesela Hollanda vatandaşı bir müslümana idarecisini belirleme noktasında oy hakkı verilse ve seçilecek iki kafir adaydan biri müslümanlara karşı ılımlı, diğeri düşman olsa, müslümanların oy vermemesi takdirinde, düşman olanın seçilmesi tehlikesi bulunsa,ehveni şerreyn ilkesine göre ılımlı olana oy verilmesi vacip olur. Ona oy vermek, küfrüne rıza göstermek için değil, müslümanları muhafaza etmek, islamı yaşayacak özgür zemini tahsil içindir.
▶️Nitekim Rumlar ve mecusilerin harbinde, sahabeler ehli kitap Rumlar’ı desteklemişler, müşrikler ise ateşperest mecusi persten yana tavır koymuşlar, Rumlar mağlup olunca sahabe üzülmüş idi. Bunun üzerine Rum suresi nazil olup, bir kaç küsür sene içerisinde, rumların tekrar harbe girip kazanacağı ve müminlerin sevineceği ile Allah cc haber verip müjdelemiştir. Halbuki ehli kitap da müşrik idi. Sahabenin onlardan yana tavır almaları, şirklerini kabul manasına gelmemiştir.
▶️Yani oy vermek partizanlık , yada fasık adamlardan mücahidlik dahası velilik gibi bir beklenti ile değil, ehli sünnet müslümanların dinlerini yaşayabilecek serbest bir zemin elde etme, müslümanlara gelebilecek zararları def etme adına olmalıdır. Oy verilen kimsenin Allah cc dostu olması gerekmez. Şeri bir nizamda böylesi bir seçim olsa bu kriterleri aramak belki lazım gelirdi. Ancak ehli sünnet inancına göre, imamın fasık olması caizdir, masum olması lazım gelmez. Bu sebeple, şeri bir nizamda dahi yine islamın ve müslümanların maslahatı gözetilmelidir. Belki ehveni şerreyn ilkesine o vakit gerek kalmayabilir. Şu unutulmamalıdır ki, islamın hakimiyeti müslümanların hakkıyla iman edip salih amel işlemelerine bağlanmıştır. Peygamberimizin (Sallallahu aleyhi ve selllem) : Nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz… hadisi şerifi bu manayı teyit ettiği gibi Nur suresi 55. ayeti kerimesi dahi aynı hakikate adil bir şahittir:
♦️ Allah, içinizden iman edip salih amel işleyenlere vaad etti ki, kendilerinden öncekilere verdiği gibi onlara da yeryüzünde hâkimiyet verecek, onlar için razı olduğu dinlerinin yerleşip yayılmasını sağlayacak, şu andaki korkularını güvenliğe çevirecektir; çünkü onlar bana hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk etmektedirler. Bütün bunlardan sonra kim inkâra saparsa yoldan çıkmış kimseler işte bunlardır.
Öküz altında buzağı aramayalım. Olmaz çünkü. Buzağı ineğin altındadır.🐄🐄🐄
LATİF KAVCI HOCA
6 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
ÖNEMLİ BİLGİSELDİR...***!!!
BABA BUSH UN SEÇİM KAMPANYASINDAN SONRA ABD DE BU KAPANYA AKADEMİSYENLERLE İNCELENMİŞ VE ''GOD STRATEGY'' ADIYLA BİR KİTAP OLARAK BASILMIŞ... Kitaptan bir alıntı: Bush Yönetimi’nin 2002 yılında ilan ettiği Ulusal Güvenlik Belgesi, aslında Bill Clinton yönetiminin politikalarının tekrarıdır, ancak tek bir farkla. O da, önceki yönetimler, çok taraflılığa (multilateralism) / çok taraflı müdahalelere (multilateral intervention) öncelik verirken, George W. Bush ve Yeni Muhafazakarlar, tek taraflılık (unilateralism) ve önleyici müdahale (pre-emptive strike) kavramlarını dış politika araçları olarak görmüşlerdir. Yeni siyasi anlayışına uygun olarak, 11 Eylül saldırılarından sonra harekete geçen Bush yönetimi, istediği dış politika hedeflerini hayata geçirememiştir. Aksine, uluslar arası sistemde sıkıntılara yol açmıştır. Bu nedenle, dünya siyasetinin sıkıntılarını rasyonel bir şekilde tanımlayan Bush yönetimi, diğer devletlerle işbirliği içerisinde bulunarak, barış sonrası devletlerin inşası konusunda, askeri yöntemlerin dışında, diğer araçlara da başvurmak zorundadır. Bu bağlamda, ABD yönetimi, Büyük Ortadoğu Projesi’ni ortaya atmıştır. Ortadoğu Ticaret Girişimi’nin geliştirilmesi. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’nin önemli roller üstlenmesi beklenilmektedir: a)ABD’nin bölgeye girişi, desteklenmesi ve lojistik hizmetlerin sağlanması, ve b) demokratik ılımlı İslam ülkesi olarak, bölgenin siyasal şekillenmesinde referans oluşturması bunların kapasitelerini ortadan kaldırmak için, önceden müdahalede bulunabileceğini” belirtmektedir. Clinton yönetiminin çok taraflılık prensibine ilave olarak Bush yönetimi, gerekirse tek taraflı olarak müdahalede bulunabilme anlayışını benimsedi. “Önceden Müdahale (pre-emptive strike)” kavramının uluslar arası hukuk tarafından meşru sayıldığını ifade eden Başkan Bush, 11 Eylül saldırılarının, bu stratejisini meşrulaştırdığını savunmaktadır. Kaynak:BUSH DOKTRİNİ VE DÜNYA GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ Robin Sharma'nın Sörfçğ ve Patron kitabında şöyle bir paragraf geçer ''“Dünyamız çok bilge bir yer, hayatlarımız da bir dizi doğal yasaya göre gelişiyor. O yasalar da bir o kadar mükemmel. Biz insanlar, hayatlarımızı rasgele olaylar yönetiyor sanıyoruz, birilerinin hayatımıza tesadüfen girip çıktığına inanıyoruz. Oysa bundan yanlış bir şey olamaz. Dünyamızda hiç karmaşa yok, yalnızca düzen var. Hiçbir rastlantı yok, asla. Hayatlarımız iyi ya da kötü şans tarafından değil, en iyi benliklerimize doğru gelişebilmemiz için tasarımlanmış zeki bir süreç tarafından yönetiliyor.” "Eninde sonunda kazananlar, kazanacaklarına inananlardır." Richard Bach- ‘’Hiç bir şey rastlantı değil’’ kitabı
Tumblr media
3 notes · View notes
ozel-buro · 6 months
Text
ARAŞTIRMA DOSYASI /// Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN : TÜRKİYE VE ILIMLI İSLAM
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN : TÜRKİYE VE ILIMLI İSLAM Türkiye Cumhuriyeti laik ve çağdaş bir ulus devlet olarak , ılımlı İslam anlayışını savunan ve dinsel bir gelenekten gelen Müslüman demokrat bir siyasal parti tarafından çeyrek yüzyıllık bir zaman dilimi içinde yönetilmektedir .Batı ülkelerinde görülmeyen bir biçimde gündeme gelen bu demokratik siyasal gelişme ,Türk devleti üzerinden hem İslam…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
theheartofmuses · 11 months
Text
sen ataturk paylaşıyosun dönüp dolaşıp aynı yere geliyor zaten bruno latour, akp,ortadoğu, yeşil kuşaklar, vahabi ya da ılımlı islam, bop, pkk vs kapitalizm, yolsuzluk vs
Aynı muhabbet yani
Vara vara gülistana hdp tip
0 notes
benimpencerelerim · 1 year
Text
IC ve DIS GUCLER
https://twitter.com/selyusuf/status/1657177340772753409?s=20 Selahattin Yusuf@selyusuf·6s Ülkeye dışarıdan emperyalist çomağı sokmak girişimleri ilk gençliğimden beri beni irkiltir. Görüş ayrılıklarımızın önemi yok. Şu aşamada manevi desteğimi ifade etmek isterim. Başarılar dilerim.  @MemleketimParti
twitter.com/fazilsaymusic/status/1656709614195408896?s=20 Fazıl SAY CAHİL olabilir ama NAMUSLUDUR. https://twitter.com/asi_bandirma/status/1657114111992365056?s=20 Has Müslüman da NAMUSLUDUR. Selçuk Bayraktar bu korkunç rejimin ELİT APARATI olarak FAYDASINDAN çok ZARARI olan biridir. SAĞIN "ELİTLERİ" bile böyle maalesef. EZBERLER mi, CEHALET Mİ, ÇIKARLAR MI. Üzücü
Ha çoğu SOL aydın da ezberci, dogmatik. Lise grubunda Derviş'i ezbere eleştiren Zafer Arapkirli gibi. O kötü/iyi biri öyleyse söylediği yanlış/doğru SAFSATASI. IMF/Dünya bankası istiyor, öyleyse KÖTÜ. https://serbestiyet.com/haberler/roportaj-kemal-dervis-turkiyede-hak-ettigi-degeri-gormedi-128331/ Derviş, “Teknik olarak ne uygun görürseniz hep beraber onu yapacağız” dedi. Teknik olarak önerdiğimiz hiçbir politikada karşımızda yer almadı, devamlı olarak destekledi. Hazine’nin yapılanmasına hiç müdahale etmedi. “Şu kişiyi genel müdür atayayım” gibi konulara hiç girmedi. Programa sahip çıktı ki programın zaten ana direğini oluşturan birçok konuyu Hazine’nin teknik uzmanları yazmıştı. Herkes “IMF programı” falan diye bahsediyor ama… IMF’nin programa katkısı olmadı değil, vardı ama büyük bölümü bürokrasinin teknisyenleri, uzmanları tarafından oluşturulmuştur. https://gazeteduvar.com.tr/dervisin-ardindan-bir-devrin-sonu-mu-makale-1617321 https://t24.com.tr/yazarlar/osman-ulagay/dervis-in-emaneti-ve-akp-nin-ihaneti,39923 ACI İLAÇLARIN TEDAVİ EDİCİLİĞİNE KÖRLÜK!
t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/kemal-dervis-in-ardindan,39937 Derviş sonrası BECERİKSİZLİK kimin SUÇU. KAPİTALİZMİN RASYONELLİĞİ ve SOSYAL DEMOKRASİ&ADALET BAĞDAŞTIRILABİLİR ACI İLAÇ=FAİZ DIŞI FAZLA&KEMER SIKMA=>FAİZLER DÜŞTÜ. FAHİŞ YÜKSEK REEL FAİZ BÜTÇENİN YOKSULDAN ZENGİNE AKTARILMASI  demekti. Derviş karşıtı SOL Derviş’e karşı çıkıp devrimden ve sosyalizmden başka somut bir alternatif sunmayarak bu insafsızlığı savundu Selahattin Yusuf EMPERYALİZM demagojisiyle İNCE’ye destek veriyor. 1. ihracat/itahalatımızın yarısından çoğu BATIYLA(emperyalistlerle) 2. Batının SERMAYESİYLE büyüdük, cari açığı kapattık. 3. Aynı YUSUF aynı EMPERYALİST BATIDAN FIŞKIRAN LİKİDİTE ve BOP aktörlüğüyle DANS ETTİ. Nice KALBURÜSTÜ, birikimli insanın EZBERLERDE boğulduğunu gördük ama daha kötüsü, görerek, bilerek KÖTÜLÜĞÜ desteklemek, ŞEYTANIN AVUKATLIĞINI yapmak. Yusuf hem bu ÇÜRÜMÜŞ iktidarı destekliyor, hem de emperyalizm CİLASIYLA DEMAGOJİ yapıyor. Ezber ve cehalet değil BİLİNÇLİ SEÇİM.
Ayrıca BOP ana fikri de, demokrat muhafazakar ılımlı islam Türkiyesi de, Erdoğan’ın BOP aktörlüğü de felaket şeyler değildi, şerrinden çok hayrı vardı. KAPİTALİZMİN bölgede YAYGINLAŞTIRILMASIYLA, oluşan ORTA SINIFLAR, KÜLTÜR ve ÇIKAR birliği TUTKALININ Orta Doğu BATAKLIĞINI KURUTARAK BATIYA BAĞLAMASI, BARIŞTIRMASI söz konusuydu.
KAPİTALİZM/EMPERYALİZM istiyor öyleyse ŞERDİR SAFSATASI ve DOGMASININ İĞVASINA KAPILIP yanlış yollara sapmak çok kolay. Kabile, işid kültürü, tek adam rejimlerinin sultasında ve kanda boğulan şeriatçı CANİLERİN ORTA DOĞU BATAKLIĞINA KAPİTALİZM&KÜÇÜK BURJUVAZİNİN BURJUVA KÜLTÜRÜ ve RASYONALİTESİNİN VAHASINI seçmek kötülerin iyisidir.
İzlediği ve yüklendiği tarihsel yol sonucunda sahip olduğu kültür, parçalanmış, kutuplaşmış, trolleşmiş İÇ DİNAMİKLERİYLE KAPLUMBAĞA YOL BAĞIMLILARINI DIŞ DİNAMİKLERLE İNSANLIK POTASINA DAHİL etmek iyidir. 70 SENTE MUHTAÇ SAPLANILAN İTHAL İKAMESİ BATAKLIĞINDAN ABD destekli BİZİM OĞLANLARLA çıkmadık mı.
12 Eylül FAŞİZMİ kadar onun aracılığıyla DIŞ DİNAMİKLERİN DÖNÜŞTÜRMESİNE muhtaç kalmamıza yol açan her aktör de suçlu çekilen acılarda. DOGMATİZM ve EZBERCİLİKLERİYLE, DEVRİM dışındaki her DÜZELTMEYİ ŞEYTANLAŞTIRAN, kapitalizmin rasyonalitesine burun kıvıran, kendilerinden başka herkesi suçlayan SOLCULAR da BAŞ SUÇLUDUR.
Kutuplaştımaya hizmet eden, mutabakata yanaşmayan, hep bana hep bana BENCİLLİĞİ, mahallesine toz kondurmayan, her şerrine göz yuman, sineye çeken, karşı mahalleyi şeytanlaştıran herkes SUÇLUDUR.
İÇ DİNAMİKLERLE ÇÖZMEK içinse 1. MUTABAKAT KÜLTÜRÜ ve OLGUNLUĞU 2. LİDER KAPASİTESİ ve SORUMLULUĞU 3. ÖZVERİ ve DAYANIŞMA HASLETLERİ 4. UZUN VADE SABRI
https://www.bkmkitap.com/akp-devri
Küreselleşme sürecinin, risk toplumu algısını güçlendirmesi ve beraberinde getirdiği ontolojik güvensizlik, dinsel yorumları bariz biçimde avantajlı konuma taşıyor.
https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiyeye-ve-mehmet-halil-yavuza-ne-oldu-makale-1529190 […] Atatürk öldükten sonra ilk kez onun ilkelerinden sapmasına binaen Türkiye’nin siyasi rejimi, ‘kısıtlı’ bir İslamcı hareketin gelişmesine izin verdi. [Kenan] Evren, İslamcı köktencilerle bir tür ittifak tesis etmeye girişti. Fakat bu girişimin bir ‘bumerang’a dönüşmesi muhtemeldir.” Yukarıdaki sözler, 26 Haziran 1983’te, 12 Eylül darbesinden yaklaşık üç yıl sonra ve müstakbel Özal-ANAP iktidarının ortaya çıkmasından yaklaşık dört ay önce Alman birinci kanalı ARD TV’de yapılan bir yorumdan alınma. (1) Türkiye’de İslamcılık olgusunun, ama daha kapsayıcı bir ifadeyle söylersek dinselleşmenin ‘dışarıdan’ nasıl göründüğüne dair sarih bir gözlem… Bu dinselleşme, güçlü bürokratik denetimin yol açtığı sorunlar istismar edilerek, laik kazanımların Türkiye kapitalizminin gelişimi lehine geri itildiği 70 yıllık bir dönemi kapsar. Bu 70 yılda siyasal İslam’ın bir başat aktör haline gelişi, üç temel ‘yükseliş’ döneminin kolonları üzerinde durmaktadır. Dinselleşme, sonuçlarından biri de AKP olacak şekilde, AKP’den çok önce başladı ve 20 yıllık ‘3. yükseliş dönemi’ sona eriyor. ‘Muhalefeti’ de etkilemiş olan bu dinselleşmenin geri çevrilmesi, iktidar devir-tesliminden çok daha önemli.
https://www.bkmkitap.com/akp-devri Yani AKP’nin Avrupa’da örneklerini gördüğümüz demokrasilere benzer bir demokratikleşme hamlesi yapması mümkündür. Yine aynı AKP’nin Soğuk Savaş dönemindeki AP’ye benzer bir konumlanmaya gitmesi de olasıdır. İki olasılık da AKP’nin kendi ideolojik sınırları, ülke ve dünya gündemi ve bu üçünün karşılıklı etkileşimiyle mümkün olabilir.
Dünyadaki demokratikleşme tecrübelerine baktığımızda da bir zamanlar otoriter askeri rejimlerin en açık savunucuları olan kesimlerde yaşanan kırılmalar ve bunlardan bir kısmının demokratikleşme sürecinin diğer aktörleriyle yan yana gelmeleri örneklerine çok sık rastlanılacaktır.
Tarih kimi aktörleri hazır olmadıkları rollere itebilir. “Bu aktörlerin yeni rollerine uygun davranmaları mümkündür veya mümkün değildir” şeklinde bir genellemeyi tarih kaldırmaz. Bu rollere uygun davranmak başka; onları içselleştirmek ise başka şeylerdir. Ama rol yapa yapa onu içselleştirmek de pekala mümkündür.
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670840469956231168/dr-jekyll-mr-hyde Gerçekten DEVRİMİN İKİRCİKLİ AKTÖRÜYDÜ AKP. Bıçak sırtında ikircikli bir aktördü. Bıçağın iki tarafına da yürüyebilirdi. Şımarık CHP seçmeninin, ulusalcıların, Kemalistlerin, ÖZCÜLERİN, vs KATEGORİK MUHALEFETİ ve REDDİNİN KÖTÜ yöne evrilmesinde epey payı ve belirleyiciliği oldu.
benimpencerelerim.tumblr.com/post/670840621598146560/dr-jekyll-mr-hyde-ek Şımarık CHP seçmeninin, ulusalcıların, Kemalistlerin, ÖZCÜLERİN, vs KATEGORİK MUHALEFETİ ve REDDİYLE askeri vesayetin sıkıştırmasının yarattığı KUŞATILMIŞLIK ve SIKIŞMIŞLIK İÇE KAPANMAYA ve Erdoğan etrafında KENETLENMEYE, o da Erdoğan'ın tek adamlığına yol açtı. https://www.bkmkitap.com/akp-devri AKP 2009′a kadar çok sayıda İslamcı ve muhafazakar grubu(liberaller ve sol liberalleri de, KG) vesayetçi otoriterliğe karşı verdiği savaşta yanına çekmeyi başarmıştı. Yani, bu yapıyı sürdürmek için sürekli bir düşman imgesinin yaratılması lazım ki, parti karizmatik önderin etrafında toplanabilsin. Ne var ki sivil ve askeri oligarşinin mağlup edilmesiyle bu birleştirici unsur ortadan kalkmaya başladı.
Buradan iki sonuç çıkıyor: AKP öncesi merkez sağ partilerde herkesin meşru kabul ettiği açık olmaktan ziyade örtük bir ideolojik dille de olsa mücadele eden kanatlar vardı.
1950′den bu yana, parti örgütü ve meclis grubunun AKP kadar itaatkar olduğu bir merkez sağ partiden bahsetmek mümkün değil.
Erdoğan’ın AKP lideri olduğu dönemde parti içi demokrasi yönünde verdiği vaatleri kısa sürede unuttuğu ve parti tüzüğünü tek adam yönetimini mümkün kılar yönde değiştirdiği malum.
AKP iktidarını devirmek için meşru olmayan yöntemleri kullanan veya bunları özendirenlerin, AKP içierisinde milliyetçi muhafazakar unsurlar barındıran milli iradeci popülist bir söyleme yönelmesindeki payları yadsınamaz.
Burada söylenilmek istenenilen, bir aktörün sınırlarının ülkedeki siyasal mücadelelerinin yönüne olumsuz etki edebileceğidir. AKP, karşısında en baştan demokratik bir söylem ve pratik ortaya konulabilseydi, bu partinin çok hızla statükocu partiler arasında yerini alıp hızla “yaslanabileceği” bir ortam ortaya çıkabilirdi.
AKP, Türkiye’de merkez sağ partisi olma iddiasına rağmen, içerisinde örgütlü Batıcı/liberal kanadın olmadığı tek partidir... Özellikle liberal ve sol demokratlar, AKP projesini, AB ve ABD elitlerinin aşina oldukları “demokratikleştirme” ve “ılımlı islam” algısı içerisine yerleştirdiler.
2010′un sonunda AKP’nin giderek ötelediği liberaller yerine uluslararası tecrübesi hayli yüksek olan Gülen Hareketi’ne mensup entelektüellerin ikame edilebileceğine dair bir tahminde bulunmak mantıklı görünüyordu.
Özellikle Ergenekon Süreci’nde kuşatılmışlık hissine kapılan tecrübesiz AKP’lilerin, Gülencilerin devlet içinde örgütlü ve tecrübeli kadrolarına fazlaca yaslanmaları, Erdoğan’ın çok önemsediği liderlik özerkliğine potansiyel bir tehdit oluşturabilirdi.
GKore kalkınmasındaki ABD desteği BOP projesiyle bizim de kapımıza gelmişti. Kore ve Tayvan gibi 20+ yılda SIÇRAYABİLİRDİK. HEP BİRLİKTE TEPTİK bu fırsatı. AKP'ye şans veren benim gibileri hala en yakın arkadaşları bile bugünler sizin eseriniz diye suçluyor. NARSİZMLERİYLE kendilerinden ve yaptıklarından o kadar emin ve memnunlar ki bugüne çıkmamızda sahip oldukları önemli payın zerre farkında değiller.
DOGMATİK SOL EZBERLER ve İRAN https://www.bkmkitap.com/akp-devri
Tam bu noktada uluslararası ilişkilerin “büyük güçlerin” kimi hatalarının devrim süreçlerinde ciddi etki edebileceklerini anımsamalıyız. Bu bakışa göre İran (İslam) Devrimi’nin ayak izleri, 1950′lerde aranmalı. Britanya ve ABD’nin açgözlülüğü Şah’ın, Musaddık’ın temsil ettiği Ulusal Cephe’yle güç paylaşmasını engelledi. Petrolün millileştirilmesini savunan Musaddık’ın bir darbeyle tasfiye edilmesi, İran’da Türkiye’dekine benzer ılımlı bir merkez sağın doğuşunu engelledi.
Tam da bu noktada sorunun “Devrimimizi çaldılar” anlamında, laik ve sol çevrelerde yaygın anlayışla da ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Modernizme özgü bir iyimserlikle “İslamcıların tarihsel süreçlerde ancak destekçi olabilecekleri, tarihin asıl aktörleri olamayacakları türünden yargılar, son derece zararlı sonuçlar doğurmuştur. Siyaset bir süreçtir ve kimi zamanlarda örgütsel başarı, liderlik, rakiplerin hataları ve uluslararası bağlam, arkaikliğe mahkum edilen çevreleri öne çıkarabilir. “Tarih, kimi aktörleri hazır olmadıkları rollere çıkarabilir” ifadesi bu önyargıyı göstermesi açısından çarpıcıdır. Bahsedilenler bu role, sanılandan daha fazla hazırlanmış (yenilenmiş) olabilirler ve daha da yenilenebilirler.
İran örneğinde İslamcıların asıl başarısı 1978 sonrasında sokağa hakim olabilmelerini mümkün kılan örgütsel becerileridir. Bunda Humeyni’nin azımsanamaz etkisi vardır. En önemli başarılarından birisi hızla milis güçlerini kurmaları ve gerektiğinde güç kullanmaktan sakınmamalarıdır. Yukarıda rakiplerin hataları ve uluslararası bağlama da işaret etmiştik.
“KıssadanHisse: asla tek bir kere kaybedilmez. Ama tek bir kere de kazanılmaz. Başarı belli bir dönemin sunduğu şansların birbirine eklenmesine, tekrarlara, birikimlere bağlıdır. İktidar tıpkı para gibi biriktirilebilir… Maddi Uygarlık – Dünyanın Zamanı
https://www.bkmkitap.com/akp-devri
1944-53 arası İran solunu sürükleyen TUDEH’in Sovyet yanlısı çizgisi, Başbakan Musaddık önderliğindeki Ulusal Cephe’nin “burjuva demokrasisi” konusunda verdiği mücadeleyi hafife almalarını getirdi. Petrolü millileştirme çabası içindeki Musaddık, emperyalist güçlerin sözcüsü olmakla eleştiriliyordu. Aynı TUDEH, İran’ın Kuzey petrolleri için Sovyetler’e ayrıcalık tanınmasını bile isteyebiliyordu! TUDEH’in aklı başına geldiğinde iş işten geçmiş, Musaddık CİA destekli bir darbeyle devrilmişti. TUDEH, Musaddık’ı burjuvaziye hizmet etmekle, emperyalist çıkarların sözcüsü olmakla eleştiriyordu; çünkü “El Kitabın’da” böyle yazmaktaydı. Aslında “liberal” veya “burjuva” diye karaladıkları bu güçlerele tarihsel ittifak kurmanın tam zamanıydı. Bu hareket başarılı olabilseydi, Şah’ın yetkilerinin sınırlandığı, çok partili hayatın nihayet yaşama geçirilebildiği bir İran ortaya çıkabilecek; böylesi bir İran’da sol daha rahat örgütlenebilecekti. 1950, Türkiye için bir dönüm noktasıysa eğer, İran’ın benzer bir dönüşümü 1953′te başaramaması, 1979 Devrimi’nin Humeyni’ye bağlı İslamcı güçlerin insiyatifine geçmesinde de etkili oldu. Ne var ki, genel olarak İran solu, 1953 sürecinde yaptığı hatayı 1979′da da tekrarladı ve “liberal” İslamcılarla ittifak kuracağı yerde, onların tam karşıtlarıyla ittifak yaptı. Tabii ki yine anti-emperyalizm ve ulusalcılık adına.
Solun İslamcılığın ekmeğine yağ sürmesinin temel nedenlerinden birisi koyu b ir kültürel milliyetçilik boyutu da içeren ulusalcı çözümlere çok fazla ağırlık verilmesiydi. Anti-emperyalist duruş, halkın sözde kendi otantikliğinin,  biricikliğinin, değerlerinin sorgusuzca yüceltildiği bir ortam yarattı. Batı’ya ait olduğu varsayılan “burjuva demokrasisi” temel insan haklarına ve kadın haklarına yapılan vurgular, ya önemsiz görüldü ya da emperyalist güçlerin hesaplı müdahaleleri olarak olumsuzlandı. Solun Batı karşıtlığını gündelik dile tercüme etme başarısını ise asıl İslamcılar gösterdiler; çünkü onların bunu yapabilecek toplumsal kanalları mevcuttu. Sonuçta durmadan Batı eleştirisi yapan solcu güçler, bizzat Humeyni’nin kurnaz stratejisiyle, Batıcı/ithal/halkın inancına ve kültürüne yabancı güçler olarak gözterildiler ve devre dışı bırakıldılar. Solcuların abartılı kültürel milliyetçilikleri, İslamcıların ellerinde onları imha eden bir silaha dönüştü.
Yukarıdaki süreci tekrar anımsatma gereği duymamızın nedeni şudur: Türkiye’de sol çevrelerde, TUDEH ve Halkın Fedaileri’nin İslamcı rejimi desteklemelerinin solun tasfiyesini hızlandırdığı sıklıkla anımsatılıyor. (Ve Türkiye örneğinde AKP’ye ve onu destekleyen liberallere ve sol liberallere yansıtlıyor. Tipik ezbercilik. KG) Demek isteniyor ki, “Aman Türkiye’deki İslamcıları desteklemeyelim; aynı şey bizim de başımıza gelir!” İran’da bahsedilen sorunlara yol açan solun anti-emperyalist çözümlemelerinin zayıflığı, abartılı kültürel milliyetçilikte yansımasını bulan ulusalcılık vurgusunun ve tüm bunlara yansıyan “zayıf tarihsellikle” damgalı Avrupa-merkezci indirgemeciliğin eleştirisi yapılamıyor. Bir başka ifadeyle söylersek, Humeyni ve İslamcı güçler, özellikle 1978-81 aralığında İran’ın bağımsız ve kapitalist olmayan yolda ilerlemesinin güvencesi olarak desteklenirken; başlangıçta İslamcılar arasında daha ağırlıklı bir yere sahip olan Mehdi Bazergan liderliğindeki liberal İslamcılar, yine “Emperyalizmin maşası olmakla” eleştiriliyorlardı. Yani sol nasıl Musaddık’ı yanlış analiz ettiyse, Humeyni ve onun karşısında konumlanan liberal İslamcıları da yanlış yorumladı. (Türk solunda da hep görülen solun tipik burjuva, burjuvazi, emperyalizm, vs dogmaları ve ezberciliğinden kaynaklanan ezberlenmiş tepkiler, KG). Devrim’in Humeyni etrafındaki İslamcıların insiyatifine geçmesi ve liberal İslamcıların tasfiye edilmeleri, böylece mümkün olabildi.
Sol, etnik-dinsel azınlıkların taleplerine olduğu kadar; kadın hareketinin yerinde uyarı ve taleplerine de uzak durdu. Etnik ve dini azınlıkların, açıkça ifade edilmeseler de; anti-modernist bulunan talepleri, yine solun ulusalcılığı, modernizmle özdeşleştirmesi nedeniyle yeterince desteklenmediler. Oysa sorun otoriter çözümler karşısında demokratik çoğulculuğu bir ilke olarak savunabilmekle ilgiliydi. Kadınlara kapanma zorunluluğu getirilmesi sürecinde özellikle Halkın Fedaileri Örgütü’nün sorunu ikincil görmesi ve kendisine yakın kadınları bu mücadeleye katılmaktan alıkoyması da unutulmamalıdır. Ulusal bağımsızlık kavgası verilirken, kadınların kendi ikincil gündemleriyle, Amerikan emperyalistleri ve monarşistlerin tuzağına düşmemeleri, Fedailerin asıl kaygısını oluşturuyordu. Fedailerin yayın organı Kar’a göre, “Kadın haklarıyla aşırı ilgili olmaktan kaçınılmalıydı. Kadınlar arasında bu yönde sürdürülen ajitasyon, reaksiyoner güçler ve emperyalistlerin devrimi bölmek için giriştikleri bir komploydu...”
0 notes
yenicagkibris · 1 year
Text
El Nahta'ya önemli darbe - Özkan Yıkıcı
Tam da dini Ramazan bayramı öncesinden söz yazmaya çalışıyorum. Müslümanların önemli bayram öncesi, adeta islam dünyası darmadağın durumda. Özellikle islami hareketlerin tarihe kaydettikleri oldukça ilerde konuşulacaktır. Sudanda ordu içi hhesaplaşmadan tutun, Tunusta ılımlı islam Elnahta liderinin tutuklanma gelişmeler, bize islam dünyasındaki din eksenli siyasallaşmasının önemli acı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kosul123 · 2 years
Text
Müslüman Gençler İçin Erbakan Hocayı Anlama Kılavuzu
Genç Kardeşim! Erbakan hoca,  “Batı kültürü ile er ya da geç hesaplaşacağız. Bundan kurtuluş yok. Biz kararımızı bu hesaplaşmaya göre vermek durumundayız. Biz batılı değiliz. Biz Avrupalı değiliz. O zaman hesabımızı ve çalışmalarımızı bu farklılık üzerine yoğunlaştırmak durumundayız. Bu mücadelede biz zaferden değil seferden sorumluyuz” diyerek, Avrupa’ya, ABD’ye, Siyonizme, Emperyalizme ve onların işbirlikçilerine karşı daha yolun başında büyük bir mesafe koymuş, seferden sorumlu olduğunun bilinciyle zafere ulaşmak için Kur’an ve sünnete aykırı yollara asla başvurmamıştır.
***
Genç Kardeşim! Erbakan hoca, “Onlar kâfirlere karşı şiddetli kendi aralarında (mü’minlere karşı) merhametlidirler” (Fetih, 48/29) ilahi yasası gereği öncelikli düşman algısını ve ümmetin teyakkuz halini Siyonizm ve Emperyalizme yönlendirerek öncelikler fıkhını mükemmel bir şekilde uygulamış, ırkı, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun kendisini Müslüman olarak tanımlayan, Kur’an ve sünnet çizgisinden sapmamış tüm yapılanmaları, kafirlere karşı bir blok ve tek saf haline getirmenin mücadelesini vermiştir. Müslümanların kendi iç ayrılıklarını asla körüklememiştir.
***
Genç Kardeşim! Erbakan hoca, “Ilımlı ne demek? Cihad şuuru olmayacak, siyasete, düzene karışmayacak, Yahudi kölesi olacak, namaz kılacak, oruç tutacak ama siyaseti, ekonomiyi, düzeni Yahudi tanzim edecek, sömürüye sesi çıkmayacak. Unutmayın! Siyasete önem vermeyen Müslümanları, Müslümanlara önem vermeyen siyasetçiler yönetir. Asla namaz kılan köleler olmayacağız” diyerek, İslam’ı fert, cemaat ve düzen bazında bir bütün olarak algılamış, siyasetten ekonomiye, sosyal alandan ahlaki alana kadar hayatın tüm alanlarında etkin ve tavizsiz bir İslami şuurlanmayı hedeflemiştir.
***
Genç kardeşim! Erbakan hoca, “Dünyadan aya gönderilen bir füze, nasıl ki hedef açısında bir milimlik bir sapma bile gösterirse, bu açı giderek büyüyecek ve neticede o füze aya değil başka bir gezegene çarpıp parçalanacaktır. Aynen bunun gibi imanî ve itikadî konularda başlayacak az bir sapma bile, insanı giderek İslam’dan uzaklaştıracak ve bu sapkınlık, sonunda sahibini cennete değil, cehenneme taşıyacaktır” diyerek, kurduğu hareketin ve milletimizin itikadî bir sapmaya uğramaması için muhteşem bir teyakkuz hali göstererek, milletimizi Ehl-i sünnetin tavizsiz duruşuyla uyarmıştır.
***
Genç kardeşim! Erbakan hoca, “En büyük gaflet ve cehalet örneklerinden birisi de, sadece Kur’an’la hüküm ve amel etmeyi yeterli zannedip, sünnete (hadislere ve diğer şer’i delillere) itibar etmemektir. Halbuki Allah’ın belirlediği Kur’anî hükümleri, Efendimiz (s.a.s) bizzat yaparak ve yaşayarak bizlere göstermişlerdir. Efendimiz (s.a.s) öğretmeseydi ve örnek teşkil etmeseydi nasıl abdest alınacağını ve ne şekilde namaz kılınacağını dahi bilemezdik” diyerek, hadis ve sünnet inkârcılığı, ılımlı İslam,  mezhepçilik, tekfircilik, diyalogculuk ve muhafazakarlık gibi sapmalara asla prim vermemiş, İslam’ın önüne ve ardına hiçbir şey eklemeden sadece İslam çağrısı yapmıştır.
***
Genç kardeşim! Erbakan hoca, “Her yerde, her halde ve her meselede mutlak İslam’a göre yani İslam’ca düşünmek mecburiyetindeyiz. Yani itikad ve ilmihal konularını öğrendiği ve bildiği, bir kısım ibadetleri yerine getirdiği halde, ticaret ve siyaset hayatında müşrikler gibi düşünen, olayları İslamî ölçülerle değil,  batıl ve cahili ölçülerde değerlendiren kimse, hakkın nazarında kamil mü’min sayılamaz.” diyerek, her konuda hayata öncelikle Kur’an ve sünnet çerçevesinden Müslümanca bir bakış açısını esas almış, tüm projelerini bu zeminde şekillendirmiştir.
Allah ondan razı olsun…
Abdulaziz KIRANŞAL
Milli Gazete
1 note · View note
cnarozyilmaz · 2 years
Photo
Tumblr media
laiklik adalettir, özgürlüktür, eşitliktir, demokrasidir!! laiklik insan olmaktır!! bize yapılan baskının, uygulanan süresiz linçin, mobingin sebebi laik Türkiye Cumhuriyeti devletini teslim etmiyor, yeni Türkiye denilen ılımlı islam(nasılsa) dinci faşist monarşiyi reddediyor oluşumuz!! #türkiyelaiktirlaikkalacak #kamuVinsAnlıkspotu 🧿✌️ https://www.instagram.com/p/Cm-HiVIMhPH/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
emretekintr · 3 years
Text
15 Temmuz'da Vatanı, Milleti, Dinî ve Namusu için sokaklara çıkıp canını veren şehitlerimize Allah-u Zülcelal rahmet eylesin.
15 Temmuz bizlere her daim teyakkuzda olmamız gerektiğini, vatan müdafaası söz konusu olduğunda, her türlü ihtilaflarımızı bir kenara bırakıp omuz omuza vatanı müdafaa etmemiz gerektiğini hatırlatmalıdır, hatırlatacaktır.
Lâkin şunu da söylemekten kendimi alamıyorum;
Fetö zihniyeti bu ülkede hala aktif.. Hala devam ediyor..
15 Temmuz sonrası Fetöye yönelik başlayan operasyonların tamamı, Fetönün dinî arızaları, dinî sapkınlıkları, İslâma verdiği zararlar sebebiyle değil, darbe yoluyla iktidara geçme teşebbüsü sebebiyle yapıldı. Yani Fetö darbe yapmaya kalkışmasaydı, hala muteber olacaklardı her konuda, her alanda.
Fetö ve uzantılarının dini tahrif ve tahrip faaliyetleri hâlâ devam ediyor. Dinlerarası diyalog faaliyetleri, Ilımlı İslâm faaliyetleri hala devam ediyor.
FETÖ'nün Abant toplantılarında arz-ı endam eyleyen modernistler, Mealciler, "Hocanın ayakkabısına kurban olun" diyen Mustafa İslamoğlu uzantıları, İslâmı tahrip ve tahrif etmeye devam ediyor. Devlet bu şahıslara ve faaliyetlerine hiçbir zaman mani olmadı, aksine hep destek verdi, vermeye de devam ediyor. Yani hala aynı delikten sokulmaya devam ediyoruz. Değişen hiçbirşey yok.
Biz bunu da unutmadık, unutmayacağız elbette.
7 notes · View notes
tp-tarih · 3 years
Link
Demiştim ki; "O kilisenin tam karşısına 'İFFET ANITI' yaptıralım ki, ibadet için kiliseye gelen Ermeniler, geçmişte dedelerinin yaptıklarını okuyup/görüp utansınlar!" Ar damarları çatlamamış ise eğer! Eeee tabi dikkate bile alan olmadı.
Yaşar Kiraz ___ Makalenin tümünü okumak için lütfen bağlantıyı tıklayın.
2 notes · View notes
doriangray1789 · 3 years
Text
ORTADOĞU
İlk Suud devleti, bugünkü İŞİD gibi vahşet ve barbarlık eylemleriyle ortaya çıktı. Padişah II. Mahmut, Suud'lara çok kızar ilk Suud Devleti'nin lideri Abdullah Bin Suud, İstanbul'a getirilir. Abdullah Bin Suud`un kafası kesilip, kellesi denize atılır. Padişah hızını alamadı ve hemen ardından Bin Suud'un üç oğlunu, İstanbul'da üç ayrı meydanda idam ettirdi. Cesetler padişahın emriyle ibret olması için çürüyene kadar bekletildi. Yıllar sonra yine bir Suud devleti kuruldu ama Osmanlı bu devleti de kanlı biçimde devirdi. Aynı yıllarda petrolün geleceğin en önemli hazinesi olduğu ve bu hazinenin de Arabistan'da bol bol bulunduğu fark edildi. Osmanlı, Almanya ile ittifak içinde olduğu için, İngiltere muhteşem bir plan yaptı. O tarihte Arabistan'da işinde gücünde normal, ılımlı insanlar yaşıyordu. Dini baskı çok az düzeydeydi. Osmanlı tarafından iki kez bastırılan ve en vahşi şekilde cezalandırılan Vahabi Selefi Suudi ailesi, adlarının söylenmesinden korkar biçimde sindirilmişti. İngilizler Arabistan'ı doğrudan işgal etseler sadece Osmanlı`yla değil, ülkedeki ılımlı çoğunluk Müslümanlarla da savaşmaları gerekecekti. Bu sırada bazı İngilizlerin aklına artık kaybolmuş bu Vahabi ailelerinin artıklarını bulma fikri geldi. Arabistan'a dağılmış güçsüz Vahabi Selefi kabileleri bulundu. ( Çöl Kraliçesi olarak bilinen Gertrude Bell'in fikridir Sudanlı Suud ailesini desteklemek, aslında bu en son düşünülen aile idi ancak diğer aileler aile içi kavgaların içindeydi İngiliz Hükümeti Gertrude'a ajanlık teklifi de etmişti ancak o, bölgede tanıştığı ve aslan arkeolog olan Lawrence'ın bu işe uygun olacağını bildirmiş ve ajanlık teklifini geri çevirmişti) Bunlarla tek tek anlaşıldı. Hepsine silah temin edildi. Ve İngiltere emretti: Herkesi kesin, öldürün, yok edin. Arabistan yarımadası insanlık dışı katliamlarla kana bulandı. Arkalarında silah ve sermaye gücü olan acımasız çöl bedevileri, önce kendi topraklarındaki tüm ılımlı Müslümanları öldürdüler ve itaat ettirdiler. Osmanlı ile savaşa giriştiler. Bu savaşta Cephenin her iki tarafı birbirine "Allah Allah" diye saldırıyordu.Vahabiler, İngilizlerin sonsuz silah ve para yardımıyla Osmanlı'yı yendiler, son Osmanlı Komutanı Fahreddin Paşa İngiliz komutanlı Suudi ordusuna yıllarca direndi. En sonunda peygamberin mezarında iki gün dua ettikten sonra kutsal toprakları İngiliz egemenliğine bıraktı.Fahreddin Paşa ömrünün geri kalanını ibadetle geçirdi.
Atatürk onun için "Sağlığında tarihe altın harflerle yazılmış nadir insanlardan" demiş ve ölene kadar kendisini sürekli ziyaret etmiştir. Katar, Abu Dhabi, Dubai, Suudi... Bunların tamamı, yüz küsur yıl önce İngilizler tarafından silahlandırılan ve İngiltere'ye bağlılık yemini edip Osmanlı'yı sırttan vuran kabile reisleridir... Gözleri İstanbul'dadır bunların dedelerinin intikamı için..Bu ülkeler, başlarındaki şeyh ve kralın iki dudağının ucundadır...
Suudi Arabistan'da iki yıl önce kadınlara seçme hakkı tanındı ancak henüz uygulanmadı. Tüm dünya basını "Nihayet Suudi Arabistan'da da kadınlar seçim yapabiliyorlar" diye duyurdu. Yani bütün dünya, kadınlar yapılmayan seçimlere katılma hakkı kazandığı için sevinmiş oldu.
Suudi kralın sarayının girişinde, ana kapının üzerinde altından dev bir tuğra görürsünüz. Bu tuğra, 1818'de Osmanlı tarafından kafası kesilen Abdullah Bin Suud'a aittir... Siz bu ailenin bizim hayrımıza bir şey yapacağına inanıyor musunuz?
Suudi kralın sarayının girişinde, ana kapının üzerinde altından dev bir tuğra görürsünüz. Bu tuğra, 1818'de Osmanlı tarafından kafası kesilen Abdullah Bin Suud'a aittir... Siz bu ailenin bizim hayrımıza bir şey yapacağına inanıyor musunuz?
200 yıl öncesine kadar Vahabilik diye bir şey yoktu. İngilizler ve aslen arkeolog olan Lawrence tarafından İslamiyetten önceki geleneklerin ağır bastığı bir İslam projesini geliştirip yaygınlaştırdılar, Bu fanatizm Peygamber zamanında ve sonra gelen özellikle 4 halife döneminde de hoş görülmüyordu ( bu farklı bir tartışma konusudur burada değinmeyeceğim) buradan hareketle Suriye`yi işgal eden IŞİD’de İslam'a değil, İngiltere'ye ve Siyonizm'e hizmet ediyor.
1 note · View note
ozel-buro · 1 year
Text
DIŞ POLİTİKA DOSYASI : İsrail-BAE Patentli "Siyasal İslam Politikası"
İsrail-BAE Patentli “Siyasal İslam Politikası” Trump yönetiminin İsrail- BAE patentli "siyasal İslam" politikasının Obama’nın samimiyetsiz "ılımlı İslam" politikasından daha büyük bir iflasla sonuçlanacağını öngörmek için yakın tarihe bakmak yeterli. Burhanettin Duran 16 Aralık 2017 Trump yönetiminin tutarsız Ortadoğu politikası parça parça şekilleniyor. Kudüskrizi henüz yatışmadan ABD’nin BM…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
theheartofmuses · 2 years
Text
Ortadoğu düzeni neo-con ılımlı islam projesi, radikal islam vs zannedersem artık bitti zaten.
Ders alırsan düzelirsin
Yoksa böyle gelir böyle geçer
0 notes
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
İslamî paylaşımlarla öne çıkan bir kaç sayfanın
İstanbul sözleşmesi hakkındaki olumlamalarını okumak beynimde şimşekler çaktırdı bu akşam.
Bu insanlar adına üzüldüm.
Bir müslüman, toplumumuzu dinimizi ifsad eden bir sözleşmeye nasıl ılımlı olabilirdi aklım almadı.
Görünürde güllük gülistanlık
kadın haklarını savunan bir sözleşme... oysa.
Fakat maddelere dikkatle bakınca aralandı sır perdesi.
18 yaş altındaki kızlardan kadın diye bahsedilmesi ne kadar doğruydu ?
Pedofili zeminini sinsice hazırlamaktan başka ne olabilirdi ki bu...
Cinsel kimliğe saygı cümlesi ne demekti?
Kime göre neye göre saygı duyulmalı idi...
Müslümanın cinsel kimliği ayrılır mı?
Ya kadındır ya erkektir.
Allahın lanet ettiğine saygı duyulur mu??
Ne haddimize ne hakkımıza.
Lut kavmi niye helak oldu lütfen tefekkür...
Bu sözleşme hayatımıza girdiğinden beri "eşcinsel" zihniyetinin çocuklarınızın beyinlerini nasıl yıkadığını,
nasıl virüs gibi yayıldıklarını, görmuyor muyuz.
Eylemleri söylemleri, sosyal medyada her tarafta corona gibi hızla yayıldılar son yıllarda. Çünkü saygı zemini bu sözleşme ile hazırlandı.
Ayrıca bal gibi de biliyor ki herkes
bu sözleşme yürürlüğe girdiğinden beri
kadın cinayetleri aşırı arttı.
Madem faydalıydı niye durdurmadı şiddeti, cinayeti.
Neden çünkü;
kadın beyanı esas güya ve zaten ruh sağlığı normal olmayan erkekler bu süreç de daha da çığırından çıktı.
Mesele maddeleri eleştirmekten ziyade sonuçlarını ölçmek tartmak.
Böyle yazıyormuş sözleşmede,
yanlış bişey yok demek,
doğru şeylerin olması
o sözleşmenin makyajı ve yanlış maddelerin de görmezden gelinmesi manasına gelmez.
Mesele önünü arkasını detaylı araştırmak, sonuçları sebebleri tahlil etmek,
gerçek yüzünü görmek gerek.
Avrupa hiç bir zaman iyiliğimizi
düşünmez.
Düşünmedi,
düşünmeyecek.
Yamalı yasaları onların olsun.
Ve ne olur uyanalım artık
hem İslam,
hem İslam'da lanetlenen bir husus aynı kalpde bulunmamalı bulunamaz.
Çok şükür bu beladan kurtulduk ama insanların bilhassa
çocukların zihinlerinin bu süreçte nasıl yıkandığı, kirlendiği hepimizin mâlumu.
Kadınların şefkat ve sevgi ile
erkeklerin saygı ve emek ile kadim değerlerimizi yeşerttiği yarınlara uyanmak duasıyla.
Bir Olan Sultan-ı Kâinata Emanetsiniz...🌺
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
10 notes · View notes
onderkaracay · 3 years
Text
Tumblr media
√ Yetki Kapitalizmi ve Kapitalizm Çıkarına Oyuncu Değiştirmek
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası emperyalizmin uşaklığını yerli işbirlikçi sermaye, darbeci zihniyetin hazırladığı siyasi partiler yasası ile yapılandırılan iktidar ve muhalefet partileri yetki kapitalizmi ile devleti sermaye çıkarına hizmet eden bir organizasyona dönüştürmüş durumdalar.
Halk bu yerli işbirlikçi ve yabancı küresel sömürgecilerin müşterisi haline getirilmiştir.
Yurttaşlığın yerini müşteri olmak almıştır.
Muhalefet partileri güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz diyerek süslü sözlerle aslında ılımlı demokrasiye geçeceğiz diyorlar.
Ilımlı islam ideolojisinden sonra ılımlı demokrasi kapitalizm için sürdürülebilir sömürgenin önünü açacak ölçülmüş, biçilmiş bir kaftana dönüşür.
Amaç ılımlı demokrasi gölgesinde sürdürülebilir sömürge düzeni devam etmesi için oyuncu değiştirmektir.
Türk Milleti yeni bir tuzağın içine sürükleniyor.
Hedeflenen şudur;
• İşbirlikçi ve işgalci küresel sermayenin çıkarlarına dokunulmasını istemiyorlar.
• Halkı parlamenter sistem geri geldi diye medya ile avlayarak avutmak istiyorlar.
Öyleyse;
🎯 Kamulaştırma yapma sözü vermeden, kapatılan fabrikalar açılmadan,
🎯 Milli üretim ekonomisine geçmeden,
🎯 Türkiye Cumhuriyeti kuruluş ayarlarına geri dönmeden,
🎯 Yasama, yürütme, yargı erkleri ayrılmadan ve basın sermayenin ve iktidarın egemenliğinden çıkarılmadan,
🎯 Halk sömürgecilerin müşterisi olmaktan kurtarılmadan,
🎯 Sosyal hukuk devleti olmadan parlamenter sistem mümkün mü?
🎯 Tek bir kişinin hegemonyası altında faaliyet gösteren siyasi partiler ile bu mümkün mü?
🎯 Emperyalizme tavır koyan bir siyasi parti var mı? Yok!
Öyleyse hangisini hangi sebeple seçeceksiniz?
Yetki kapitalizmi yeni emanetçi ile sadece oyuncu değiştirir.
Yeni emanetçinin sadece parlamenter sisteme geri döneceğiz demesi ne kadar güvenilir bir durumdur?
Ya yetkiyi aldıktan sonra vazgeçerse ne olacak?
Demokrasi benim için amaç değil araçtır diyen biri son yirmi yılda ülkeyi bu çıkmaza sokmadı mı? Bunu ne çabuk unutuyoruz.
Yetki kapitalizminin sonu gelmeden hiçbir şey düzelmez.
Milletten yetki alıp sermaye ile kol kola girerek halkı sömüren bir düzenin oyuncuları arasında kimi seçerseniz seçin sonuç değişmez.
Unutmayın; geleceğinizi çalanlara fırsat verenleri siz seçiyorsunuz. Suçu başka yerde aramadan önce iğneyi kendimize bir dokundurmak gerekir ki sıra çuvaldızı batıracaklara gelsin.
Türk Milletinin önünde böyle tarihi bir sorumluluk var. Bu fırsatı kaçırdığı takdirde Cumhuriyet ve özgürlük hayal olur.
Önder KARAÇAY
4 notes · View notes