Tumgik
#18 mart için ne yapabilirim
bakbi3452 · 1 year
Text
"18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ" ETKİNLİĞİ
#18Mart #Çanakkale #18MartÇanakkale 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ Çanakkale Destanı: 1915-1916 yılları arasında, Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında yapılmış bir bağımsızlık savaşıdır. Bu savaşın Türk tarihinde önemi ve yeri çok büyüktür. Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş almaz tüfeklerle,…
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
İnsan İnsanın Kurdudur
Tumblr media
Belirgin, bariz ve düpedüz yalın bir biçimde demokrasi istencinin hemen hemen her gün yine yeniden eksiltildiğini görüyoruz. Kaydedilmiş mesafeler, artık bir asırlık serüvenin başlangıcından da geriye düşülmüş bir menzilde çürümeye yerini terk ediyor. Başlanan odaktan çok daha feci bir ülke hakikat kılınıyor. Bu sahanın yaşamla olan ilintisindeki ol aksama gibi, telafisi mümkün olmayacak bir “yıldırı” halinin güncelliği şekillendiriliyor. Ses de, söz de hep naçar kılınıyor. Birbirini duymayan, anlamayan, görmeyen hayatiyet meselini çoktan pas geçmiş her gün gerileyen, her an çürüyen bir uzam hakikat kılınıyor. Birbirinden bihaber kılınmış insanlardan mülhem bir menzil var ediliyor.
Demokrasinin açıkça bu pejmürde zamanlardaki dünyanın dört bir yanında var edilmeye çalışılan sıradanın meseli olduğu unutturulmaya, çürümeye karşı düzenlemelere girişmek terk edilmeye devam ediliyor. Hayat hep ulu orta cürmün kılınıyor. Hayatta var olma, hal ve istenci sekteye uğratılıyor. Bariz bir biçimde sıradanın ol barınağı, yaşamın da teminatı olagelen bir tahayyül giderek işlevsizleştiriliyor. Tümden ülke, bunun ta kendisi üstünden yükseltilmeye devam ediliyor. Yeni diye çıkagelen bayat bir tahayyülün ta kendisi olarak güncelleniyor. Demokrasi varmış gibi yapılırken, hep tersi istikameti arşınlayan sahanın hakikati artık yaşamın her günündedir. Cürümlerle kuşatılmış, cerahate boğdurulmaya çalışılan sıradanın hayatının zehir zemberek kılındığı, bir yer / bir yurt gerçekliğidir mesele.
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Sürücüsü olduğu zırhlı araçla 5 yaşındaki Efe Tektekin'i ezerek ölümüne neden olan polis memuru İ.A., çocuğu görmesinin imkanı olmadığını ve araçta kamera sisteminin bozuk olduğunu ileri sürerek, “Biz devlet adına görev yapıyoruz, önce kendi güvenliğimizi alırız” dedi.
Diyarbakır Bağlar ilçesi Emek Caddesi üzerinde 11 Eylül 2019’da karşıdan karşıya geçmeye çalışan 5 yaşındaki Efe Tektekin'e, sürücüsü olduğu zırhlı araçla çarparak ölümüne sebep olan polis memuru İ.A. hakkında, "taksirle ölüme neden olma" suçundan Diyarbakır 9. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan davanın ilk duruşması görüldü. Sanık polis ve avukatı, polis koruması eşliğinde duruşma salonuna gelirken, duruşmada Tektekin ailesi avukatı Sedat Çınar ile Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın ve çok sayıda avukat hazır bulundu.
Duruşmada hakim, avukat sayısının çok olmasına ilişkin, “Ordu olarak buradasınız” demesi dikkat çekerken, Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, Çocuk Hakları Merkezi adına avukatların duruşmaya katıldığını belirterek, son 10 yılda meydana gelen zırhlı araç çarpması sonucu 36 yurttaşın yaşamını yitirdiğini kaydetti. Polisin, önce yurttaşın sonra kendi can güvenliğini alması gerektiğini ifade eden Aydın, polisin can güvenliğini alırken yurttaşların ölümüne neden olduğunu söyledi. Sanığın zırhlı araçların görüş açısının kısıtlı olduğunu söylediğini hatırlatan Aydın, zırhlı araç kullanımının sınırlandırılması gerektiğini dile getirdi. Olayın basit trafik kazası olarak değil, ihmaller sonucu oluştuğunu düşündüklerini dile getiren Aydın, davaya müdahil olma talebinde bulundu. Tektekin ailesi avukatı Sedat Çınar ise, dosya özelinde ve suç kapsamında değerlendirildiğinde suçun “taksirle”değil “olası kastla” işlendiğini, bu yüzden görevsizlik kararı verilerek, dosyanın Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini talep etti.  Hakim, görevsizlik talebinin reddine karar verdi.
Duruşmada savunma yapan sanık polis İ.A., olayın olduğu gün ekip şoförü olduğunu belirterek, “O gün adliye geldik. Tutuklanan birini cezaevine götürdük. Dönüşte en kısa mesafe olan yolu Emek caddesini kullandım. 714 sokak girişine geldiğimizde yoğunluk vardı. Pazar olduğu için dur kalk şekilde gidiyordum. Önümde 15 metre mesafede araç vardı. Onu takip ediyordum. Park edilen araçlar düz değil, açılı olarak park edilmiş ve sokağın yarısına gelmişti. Dolasıyla sokağı tamamen göremiyordum. Sokağı geçtiğimde sol tarafımdan tak diye bir ses geldi. Sağ arka tekerlek kalkıp indi. Durdurdum ve indim. Yerde sağ kolu üzerinde yatmış vaziyette çocuk vardı. Bir kastım yoktu. Ekip şefim ambulans çağırdı. Bu çocuğun ailesi nerede diye bağırdım. 10 dakika geçmesine rağmen aile gelmedi. Sağ taraf kapatıldı ve ambulans geç geleceğini düşündüğümüzden bir vatandaşa ait araçla hastaneye götürdük. Biz hala aileyi arıyorduk. Olaydan sonra ekip şefim gerekli konuşmaları yaptı. Olaydan sonra baya etkilendim. Biz devlet adına görev yapıyoruz, önce kendi güvenliğimizi alırız, hızım 25 km civarındaydı. Bunlar emniyetten istenebilir. Efe Tektekin yaşında çocuğum var. Çocuk yan taraftan geliyor, ön taraftan çarpma söz konusu değildir. Dosyayı daha sonra incelediğimde bilirkişi raporunda sağa doğru kaçabilir deniliyor. Ben ön ve arkayı aynalardan kontrol edebilirim ama yandan gelen bir şeye ne yapabilirim? Zırhlı araç yere 51 santim, sağ kapının bulunduğu yer 151 santim yerden yüksek, Efe ise 110 santim. Bu bilgiler ışığında benim çocuğu canlı olarak göremem mümkün değil. Sadece üzgünüm" diye konuştu.
Sanık avukatı, olayın başka yere çekilmemesini istediklerini kaydederek, “İddianame deliller incelemeden hazırlanmış, bilirkişi raporu tali kusurlu olduğu belirtiliyor. Ancak müvekkil bizce kusursuzdur" dedi.  
Avukat Çınar’ın, “Araçta kamera kaydı var mıdır?” sorusu üzerine sanık polis, var olan sistemin 2017 yılından beri çalışmadığını iddia ederek, olay yerinden en son kendisinin ayrıldığını, kendilerinin çektiği bir fotoğrafın bulunmadığını söyledi. Baro Başkanı Cihan Aydın’ın “Hala görevde misiniz?” şeklindeki sorusuna sanık, “Evet. 2017 yılından beri zırhlı araç kullanıyorum” diye cevapladı. Aydın, dosyayı başka yere çekmeye çalışmadıklarını belirterek,  “Sanığa inanmak istiyoruz ama olayı anlatış tarzı ve Efe'nin vücudundaki tahribat bizi ciddi şekilde şüphelendiriyor. Kamera kayıtlarının ve zırhlı araç takip sisteminin araca ait kayıtların dosyaya konulmasını istiyoruz" talebinde bulundu.
Avukat Çınar ise, bu dosyada sanığın polis olması ve delilleri toplayanların polis olmasının sorunlu olduğuna işaret ederek, şunları söyledi: “Dosyaya sanığın sürücü belgesi sunulmuyor ve daha bir sürü eksik. Bizim bölgemizde olaylarda insan canlarına kıymet verilmiyor. Benden daha iyi Diyarbakır'ı biliyor. Kimsenin tercih etmeyeceği yolu kullanıyor. Kamera kayıtları var, tanıklar var. İstenilse polis bunları bulur dosyaya koyar. Tanıklar ise adli suçlar işleyen iki kişi. Bir sürü tanık varken, sadece bu iki kişinin tanıklığına başvurulmuş. Çocuğun babası, araca ait kameradan olayı izlediğine dair beyanı var. Kamera kayıtlarının emniyetten istenilmesi istiyoruz." Yapılan savunmaların ardından hakim, taziyeleri dolayısıyla duruşmaya katılamayan Tektekin ailesinin bir sonraki celsede dinlenmesine karar vererek, duruşmayı 27 Nisan'a erteledi.”
Bir demokrasi istencinin her nasıl yerle yeksan olunduğu sadece şu cinayetin ardından çıka gelen / önümüze serilenlerden bariz olur. Yaşatmaktansa, yaşamı çürütenlerin yanında saf tutanların sofrasında bir demokrasi tahayyülü yapılabilir mi? Bakur Kürdistan’ında var edilmiş her cerahatin özen ve itinayla örtbas olunduğu yerde eşitlik, adalet ve hakkaniyet her nedir? Bütün bu insanlık gereği elzem olan edimlerin hiç edildiği yerde tüm bunların çatısı ola gelen ol demokrasiden bahis açılabilir mi? Sürüncemesiz eksiltilen, duraksamadan azaltılan, hep bir biçimde hayata kastın var edildiği kötülüğün yüceltildiği yerde yaşam her neye tekabül edendir sordunuz mu?
soL’dan aktaralım: “Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Berkin Elvan'ın ölümüne ilişkin açılan davanın 16. duruşması bugün (5 Şubat Çarşamba) görüldü.
İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada taraflardan esasa ilişkin beyanların alınması ve savcının esasa ilişkin mütalaasını açıklaması bekleniyordu. Duruşma 18 Mart saat 10.00'a bırakıldı.
Berkin'in ailesi, avukatları ve aileyi destekleyenler ile sanık müdafileri mahkeme salonunda yerini aldığı duruşmada sanıkların gelmediği tespit edildi. Bilirkişi ek raporunun geldiği belirtildi. Savcı gelen rapora ve belgelere karşı bir diyeceğinin olmadığını söyledi.
Mahkeme başkanı "Biz en başından beri tüm iddialara esas olacak delilleri toplamaya çalıştık, emek sarf ettik. Vereceğimiz karar nihai değildir, beğenmeyen üst mahkeme yollarına her zaman başvurabilir" dedi.
Berkin'in ailesinin avukatı Çiğdem Akbulut, Foça'dan gelen ek rapor için "Berkin'in vuran kişinin başını sağa doğru eğerek, doğrudan nişan alınarak Berkin'in vurulduğu tespit edilmiştir. Üstelik bir çatışma ortamı da yoktur. Adeta Berkin'i asli kusurlu bulan bu son raporu asla kabul etmiyoruz. Esasa ilişkin beyanlarımızı gelecek celseye kadar sunacağız" dedi.
Ailenin vekili Avukat Can Atalay şu sözleri sarf eder: "Berkin'in vurulduğu anda barışçıl gösteri olmadığını bilirkişi nereden biliyor? Bu konuda bir karar, resmi tespit yok. Berkin'in üzerinden çıkanları, 'barışçıl gösterinin olmadığına' delil olarak sunmuş bilirkişi. O tutanak tahrip edilmiş, değiştirilmiştir. Kaldı ki, mahkemece böyle bir tespit, inceleme yoktur. Gerçek şudur: 14 yaşındaki bir çocuk ekmek almaya gitmiştir ve o gün oraya gelen F. Dalgalı tarafından nişan alınarak vurulmuştur. Açıktır ki Berkin, Okmeydanı'nda yaşadığı için vurulmuştur. Kimse Okmeydanı'nda yaşadığı için kusurlu sayılamaz."
Sanık müdafileri rapora karşı beyanda bulunmak için süre istedi. Bir sonraki duruşma 18 Mart'a ertelendi.”
Tumblr media
Duruşma sonrası Elvan Ailesi bir açıklama yapar: “Baba Sami Elvan, duruşmayı izlemeye gelenlere destekleri için teşekkür ederek sözlerine başladı. "Görüyorum ki bu dava bize ait değil, bunu bir kez daha ispat ettiniz" diyen Elvan, şöyle devam etti: "Yaramız çok derin, acımız çok derin bu gerçek. Ama bu gerçekliği sinemize basıp bu hukuksal alandaki mücadelemizi hep birlikte yürütmeliyiz. 18 Mart'taki duruşmadaki desteğiniz daha da değerli, kitlesel bir katılım olmasını bekliyorum.”
Berkin'in katili ne kadar ceza alırsa alsın, mutlu olmayacaklarını söyleyen Elvan, "Ama bir çocuğumuzu kurtarmamız bizi rahatlatacak. Bir tane insanımızın hayatını kurtarmak bizi mutlu edecek. Elazığ'da depremin altından sağ çıkanları görünce kendi çocuğum yaşamış gibi haykırdım. Bu dava Elvan ailesinin davası değil, tüm Türkiye'yi ilgilendiriyor. İnanın ki bugün Türkiye'nin en üst tepesindeki kişiyi de ilgilendiriyor çünkü benim çocuğumun katili o kişidir. 'Emri ben verdim' demişti ama biz istiyoruz ki hukuk, adalet, yerini bulsun. Eğer o suçluysa cezasını çeksin, benim kusurum varsa her bedeli ödemeye hazırım. Çocuğumun katilleri yargılansın" dedi.
Anne Gülsüm Elvan da hazırlanan bilirkişi raporunda Berkin'in suçlandığını hatırlattı. "14 yaşındaki bir çocuk kendini koruyabilir mi, bunu yapabilir mi?" diye öfkeyle soran Anne Elvan, "Biz anneler hep buradayız. Ethem'in katiline nasıl ceza vermediler, bizimkine de vermeyecekler biliyorum. Ali İsmail'in ki şu anda 'mağdur' diye karşımıza çıkıyor yarın öbür gün bu katiller de karşımıza çıkacaklar. Söylüyoruz, bunlar mağdur değiller. Mağdurlarsa, biz anneler olarak bunların mağduriyetini gidermeye hazırız ama bize çocuklarımızı versinler. Bize çocuklarımızı getirsinler, ne derece mağdurlarsa vermeye hazırız" diye konuştu.”
Çocuklar ölmesin bahsinin suç olarak işaretlendiği, böylesinin bildirildiği bir coğrafyada gün aşırı katledilen bir çocuğun hatırası ortadayken Berkin Elvan’ın davasının akıbeti her nice olur. Böylesine bariz bir biçimde düşman addedilenin bir çocuk olduğu gözlerde hızlı bir biçimde kaçırılırken hangi adaletten bahis açılabilir her nasıl? Biteviye yalanların sahnelendiği, adaletin hiçbir türlü tecelli etmeyeceğini göstere gelen, baş amir direktifleri, söylemleri ve işaret ettiklerinin paralelinde bu ülkede haktan, hukuktan bahis ne zaman tam anlamıyla açılacaktır, sahiden ne zaman?
Evrensel’den aktaralım: “Diyarbakır'ın Sur ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasağının devam ettiği 12 Ekim 2015 tarihinde ekmek almaya giden 12 yaşındaki Helin Hasret Şen'in Kobra tipi zırhlı araçtan açılan ateş sonucu öldürülmesine ilişkin polis Abdullah E. hakkında “Taksirle ölüme neden olmak” suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması Diyarbakır 1'inci Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Şen'in annesi Nazmiye Şen ve avukatlar Rahşan Bataray, Abdullah Zeytun ve Derya Yıldırım duruşmada hazır bulundu. Sanık Abdullah E. ise, Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlantı sağlanamadığı için duruşmaya katılmadı.
Duruşmada ilk olarak Şen’in annesi Nazmiye Şen müşteki olarak dinlendi. Anne Şen, yaşananları şöyle aktardı: "12 Ekim 2015'te sabah 8 civarında olay oldu. Önce manava, sonra fırına gitti (Kızı Şen). Arkamızda zırhlı araç vardı. Halkla fırına gidince zırhlı araçtan 3 el ateş edildi. Yerden dumanlar çıktı. Herkes bağırmaya başladı. Çocuk vuruldu diye. Ben etrafıma baktığımda kızımın sırtı dönük yerdeydi. Onu almaya çalışırken zırhlı araçtan silah sıkıldı. Komşularımdan bir kadın beyaz tülbendini yere atarak kızımın cenazesini almaya çalıştı. O esnada bizim olduğumuz yöne yönelik sürekli ateş ediliyordu. Cenazeyi almamıza izin vermiyorlardı. Cenaze uzun süre yerde kaldı. Komşum onu yerden aldı ve seslenerek ambulans istedi. Kızımın cenazesi uzun süre evin avlusunda kaldı. Sürekli aramamıza rağmen ambulans geç geldi. Ambulans geldi, götürdü. Ben kızımla gidemedim. Amcası kızımın cenazesiyle birlikte gitti. Kızım öldürüldüğü yerde yaklaşık 20 polis bulunuyordu. Kızımın öldürüldüğü gün hiçbir çatışma yoktu. Önceki gün de çatışma yoktu. Biz bunun rahatlığıyla mahallemizdeki fırına rahatça gidebilmeyi düşündük. Arkamızda bulunan zırhlı aracın bize ateş edeceğini düşünmedik. Şikayetçiyim."
Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, olayın yargısız infaz olduğunu kaydederek, şunları söyledi: “Bu yaşam hakkını ortadan kaldıran bir tehdit ve cinayet. Avukatlık yasasının verdiği sorumlukla buradayız. Doğrudan bu olayla ilgili olarak taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 38. Maddesi gereği davaya katılma talebimiz vardır. Teknoloji hızlı yargılama için ama adil yargılama ilgisi unutuldu. Sanıkla SEGBİS bağlantısı olmadı. Zaten tutuklama cesareti gösterilmedi. Bir çocuğu öldüren birinin tutuklanması lazım. Sur içinde çocuk yaşlı demeden bir sürü kişi hakkında 302'den dava açıldı. Birçoğu sonuçlandı. Kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Peki biz bu davayı kamu vicdanının neresine koyacağız. Sokakta oynayan bir çocuk, ekmek almaya, manava giden bir çocuk öldürüldü. Maddi gerçekliğin ortaya çıkması için sanığın tutuklanması ve tanklarla birlikte duruşma salonunda ifade vermesi gerekiyor. Sanığın tutuklanmasını istiyoruz.”
Mahkeme heyeti, hak örgütlerinin davaya müdahil olma, sanığın tutuklanması ve sanık adına atanan avukat Jiyan Aydın'ın davadan çekilme taleplerini reddetti. Duruşma 3 Mart gününe ertelendi.”
Adalet talebinin hiçleştirilidiği, cezasızlığın artık bir normatif kılındığı yerde Efe, Helin ve Berkin’in ardından yaşatılanlar her şeyi gözler önüne seriyor. Üç çocuğun hayat hakkı bile isteye, neredeyse gözler önünde çalınıyor. Adaletin bahsi edilmezken, karşı sözlerin, propagandanın alasında insanların can kırıklarına daha çok basılıyor. Karanlık dehlizlerde unutturulan doksanların yıkımı gibi, gün yüzü görmüş koca adalet saraylarımız var artık denilen bir yerde o adalet, şu eşitlik, o demokrasi istenci un ufak olunuyor. Adaletsizliğin bir uzamdaki yönelimi bunca devletli desteğiyle şekillendirilirken hayatın hakkı her ne olur kimse sormuyor, görmüyor, duymuyor.
Birbirini duymayan, anlamayan, görmeyen hayatiyet meselini çoktan pas geçmiş enikonu hemen her gün gerileyen, her an çürüyen bir uzam hakikat kılınıyor. Birbirinden bihaber kılınmış insanlardan mülhem bir menzil var ediliyor. Bütün yaralar bakiyken, her şey yerli yerinde dururken, insanlığın can çekişmesi gözlerden kaçırılıyor. İnsanlık öldü diye yazıp duruluyor. O insanlık meseli hiç anlaşılmamışken üstelik. Bin dokuz yüz on beşten, Sayfo'ya, Pontos kırımından, Anadolu’nun yaşam veren olma halinin çalınmasından, katliamlardan Dersim tertelesinden, İzmir’in yangın yerinden, cumhuriyetin kurulduğu andan ötekisine düşmanlığından, varlık vergisinden, yurttaş sürgünlerinden, darbelerden, ablukalardan Madımak’tan, Roboski kırımına, şu son kırk güne sığan onca fecaate hiç sorulmadı. Yeni değil içine düşülen bataklığı nasıl fark etmeden geçip gidiliyorsa, o iki satır ile öldü bitti mahvoldu denilen insanlık meseli de sorgulanmadığı için her gün bir yanımız acı içinde kalıyor, kalacak. Yurt dediğimiz yer artık yaşatmak bir yana süründürüyor. Yurt saydığımız yer bizi içinden saymıyor. Çoluğundan çocuğuna, gencinden yaşlısına hiçbirisi için bir umut vaat etmiyor. İnsanlığın sessizliği bunu anlatıyor... Devletlerin / bu devletin / var ettiği her yıkım bambaşka cürümlere mahal veriyor. Sessizlik bunu bildiriyor. İnsanların sessizliği o çürümeyi bildiriyor... Yıkımı, zayi olmaya devam eden insanı umursuyor musunuz? Kısacık bir zaman dilimini kapsayan insanın varlığının her nasıl her ne şekilde tüketildiğini cidden görüyor musunuz? İnsanlık ölmüyor, var ettiği her eşikte kendisine benzetmediği ötekisi saydığına hayatı dar ediyor, anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2020
Görsller: Night Time Stories – Markus HENTTONEN - Behance
0 notes
bakbi3452 · 4 years
Text
"18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ" ETKİNLİĞİ
“18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ” ETKİNLİĞİ
#18Mart #Çanakkale #18MartÇanakkale 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ Çanakkale Destanı: 1915-1916 yılları arasında, Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında yapılmış bir bağımsızlık savaşıdır. Bu savaşın Türk tarihinde önemi ve yeri çok büyüktür. Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş almaz tüfeklerle,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes