Tumgik
#çanakkale içinde türküsü
bakbi3452 · 9 months
Text
"18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ" ETKİNLİĞİ
#18Mart #Çanakkale #18MartÇanakkale 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ Çanakkale Destanı: 1915-1916 yılları arasında, Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’u ele geçirmek isteyen İtilaf Devletleri ile Osmanlı ordusu arasında yapılmış bir bağımsızlık savaşıdır. Bu savaşın Türk tarihinde önemi ve yeri çok büyüktür. Modern silahlarla donatılmış ordunun karşısında, ateş almaz tüfeklerle,…
View On WordPress
0 notes
ghostmansblog · 1 year
Text
YouTube'da "Çanakkale İçinde Vurdular Beni ( Çanakkale Türküsü ) Mavi Yol" videosunu izleyin
youtube
Aslında bir Kastamonu türküsüdür..eline kına yakıp oğlunu dönmeyeceğini bile bile ve vatana seve seve savaşa gönderen bir ana'nın ağıtı..Allah onlardan razı olsun..🐞🤲🇹🇷
2 notes · View notes
adamyaziyoryaa · 3 years
Audio
Her türkünün farklı bir hikayesi var. Kimi türkü kara sevdayı, kimi türkü gurbeti, kimi türkü de özlemi anlatır. "Ah bir ataş ver cigaramı yakayım" türküsü de bunlardan biri.
"Ah Bir Ataş Ver Cigaramı Yakayım" türküsü için şöyle bir hikaye anlatılır:
Tarih 4 Nisan 1953, Saat 02:15; yer de Çanakkale Boğazı Nağra Burnu açıklarıdır. Gittiği uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar Denizaltısı, Nağra Burnu açıklarında İsveç bandıralı Nabuland şilebi ile çarpışmıştır. Üstelik hava da soğuk ve kapalıdır. Göz gözü görmemektedir. Dumlupınar Denizaltısı çarpışmanın etkisiyle saniyeler içinde sulara gömülmüştür. Gemide ise 81 kişilik mürettebattan 59 mürettebat hayatını kaybetmiş ve geriye yalnızca 22 kişi sağ kalabilmiştir. Fakat bu 22 kişi geminin torpido bölümünde mahsur kalmıştır. Burada kimse ile iletişim kuramayan mürettebat kurtarılmak için nasıl bir yol bulacaklarını düşünmektedir. Sonra akıllarına bir fikir gelir ve telefon şamandırasını su yüzeyine fırlatırlar. Bu sayede gemi ile irtibat da sağlanmış olur.
Gemidekiler bu sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için adeta seferber olurlar. Fakat 22 kişiyi uyarmaktan da geri durmazlar. Uyarıları şöyledir: "Oksiyeni idareli kullanmak istiyorsanız şarkı-türkü söylemeyin ve sigara kullanmayın!"
Aradan saatler geçmiştir ve kurtarma çalışmaları halen devam etmektedir. Mahsur kalan 22 kişinin ise umutları da tükenmektedir. Tam bu anda bir anons gelir: "Türkü söyleyebilirsiniz ve sigara içebilirsiniz."
O 22 kişi hep bir ağızdan şu türküyü söyler:
Ah bir ataş ver cigaramı yakayım
Sen sallan gel ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Yanık olur anaların yüreği
Vur ataşı gavur sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Yanık olur anaların yüreği
Ah çatal olur efelerin yüreği
Yanık olur anaların yüreği
ALINTIDIR.
3 notes · View notes
mp3yukle · 3 years
Photo
Tumblr media
Setenay - Çanakkale Türküsü mp3 indir
Çanakkale Türküsü şarkı sözleri: Çanakkale içinde vurdular beni, Çanakkale içinde vurdular beni. Ölmeden mezara koydular beni, of! Gençliğim eyvah.
Şarkı sözlerinin devamı: https://sarkiman.com/setenay-canakkale-turkusu.html
#Setenay #ÇanakkaleTürküsü #mp3 #indir #mp3indir #şarkısözleri #dinle
1 note · View note
mustafasalihbozok · 4 years
Text
AH BİR ATAŞ VER,
CİGARAMI YAKAYIM.
Köyde sabahın erken saatleri.
Henüz Venüs'ün ışıkları sönmedi.
Yunan radyosunda "Kalimera" dedi, kadın spiker..
"Günaydın"
Sonra bir şeyler söyledi..
O konuşurken fonda bir tanıdık müzik..
Dikkat kesildim.
Evet, evet..
Bu yörelerin türküsü bu.
"Ah bir ataş ver cigaramı yakayım.
Sen sallan gel ben boyuna bakayım..
Uzun olur gemilerin direği..
Ah çatal olur efelerin yüreği..
Yanık olur anaların yüreği."
*. *. *
Tarih 4 Nisan 1953'tü.
Amerika'nın Türk donanmasına verdiği Dumlupınar denizaltısı NATO Blue Sea tatbikatından dönüyordu..
Su üstünde Ege'den Çanakkale bogazına girdi..
Lanet bir hava vardı.
Gökyüzü karaydı..
Deniz kaynıyordu..
Yağmur sicim gibi yağıyordu..
Boğaz sis altındaydı.
Birden bir gürültü koptu..
Dumlupınar bir İsveç şilebiyle çarpışmıştı..
Güvertede 8 kişi vardı..
Üç mürettebat o an öldü, beşini balıkçılar kurtardı.
Denizaltı hemen battı..
100 metre derinlikte dibe oturdu.
İçinde 81 kişi vardı..
Sadece 22'si torpido bölümüne sığınarak hayatta kalmıştı..
Hemen deniz yüzeyine telefon hattı olan bir şamandıra gönderdiler.
Şamandırayı önce balıkçılar buldu.
Sonra yetkililere haber verildi.
Yetkililer telefon hattıyla denizin altındakilerle temas kurdu.
Astsubay Selami Özben denizaltının sancak tarafına 15 derece yatık ve elektriğin kesik olduğunu, 22 kişi kurtarılmayı beklediklerini söyledi.
Merkezden gelen cevap şuydu.
"Kurtaran gemisi sizi kurtarmaya geliyor. O gelene kadar konuşmayın, türkü söylemeyin, sigara içmeyin."
Haber kısa sürede tüm yurda yayıldı.
Kurtaran Gölcük'ten yola koyuldu.
Ama hava izin vermiyordu..
Kader sanki ağlarını örüyordu..
Denizin 100 metre altındaki 22 asker oksijini tüketmemek için yarım nefes alıyordu..
Saatler geçiyor, Kurtaran olay yerine ulaşamıyordu..
Umutlar tükenmek üzereydi..
Aşağıdakiler zor nefes alıyordu.
O anda suyun üstündekiler telefon hattında bir askerin sesini duydular.
"Buraya kadarmış kumandan. İzin ver bir cigara yakalım."
*. *. *
Kurtaran gemisi 12 saat sonra olay yerine vardı.
Ancak saatler sonra sabitlenebildi..
Bu arada yanlışlıkla denizaltının telefon hattını da kopardı..
Artık aşağıdakilerle temas kurulamıyordu.
Dalgıçlar defalarca denizaltıya ulaşmaya çalıştı..
Ulaşamadılar.
Amerikalılar'dan yardım istendi..
Amerikalı dalgıçlar da uğraştı..
Ama nafile..
Deniz altındaki akıntılar, dalgıçları hedeften metrelerce öteye atıyordu.
Çalışmalar üç gün sürdü..
Tarih 7 Nisan 1953 idi.
Milli Savunma Bakanlığı artık kurtarma çalışmalarını durdurduğunu ve umutların kesildiğini bildirdi.
Denizaltındaki 22 asker ölüme terkedildi..
*. *. *
Yunan radyosunda fonda çalan "Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım" türküsünün hikayesi budur.
22 askerin arasında yer alan bir Milaslı ve Marmarisli erin son saatlerinde personelle birlikte bu türküyü söylediklerine inanılır.
Çünkü ilk çarpışma anında kurtarılanlar, denizaltı personelinin en çok bu türküden etkilendiğini söylemişlerdir.
"Ah bir ataş ver cigaramı yakayım.
Sen sallan gel ben boyuna bakayım..
Uzun olur gemilerin direği..
Ah çatal olur efelerin yüreği..
Yanık olur anaların yüreği."
Tumblr media
4 notes · View notes
baybaykus · 4 years
Text
EY TÜRK MİLLETİ!
MAYMUNUN DEDESİ VAR DA SENİN DEDEN YOK MU?
Köy köy dolaşıp kendi ördüğü hasır şapkaları satarak geçimini sağlayan yaşlı adamın yolu bir gün ormana düşmüş. Yorgunluğunu gidermek için bir ağacın altına uzanarak biraz uyumak istemiş.
Uyandığında bir de ne görsün, yanında bir tek dahi şapka kalmamış. Kafasını kaldırıp bakınca, şapkaların tamamının ağacın dallarında oynaşan maymunların başında olduğunu görmüş.
Yaşlı adam, ben şimdi ne yaparım, bütün ekmek param gitti, bu şapkaları maymunlardan nasıl geri alabilirim diye üzgün üzgün düşünmeye başlamış.
Yaşlı adam derin düşünceler içinde başını kaşırken, maymunların da kendisini taklit ederek başlarını kaşıdıklarını görünce, tamam bir yolunu buldum demiş ve hemen ellerini havaya kaldırmış. Bunu gören maymunlarda ellerini havaya kaldırmışlar. Yaşlı adam ellerini birbirine çarpınca, maymunlar da aynı hareketi yapmışlar.
Bu iki hareketten sonra ihtiyar adam başındaki şapkayı çıkarıp uzağa fırlatmış. Maymunlar da başlarındaki şapkaları havaya doğru fırlatmışlar. Adam da, şapkalarını toplayıp büyük bir sevinçle yola koyulmuş.
Aradan tam kırk yıl geçmiş.
Şapkacının torunu da dedesinin mesleğini yapıyormuş.
Bir gün, onun da yolu aynı ormana düşmüş. Hava yine çok sıcakmış. Genç şapkacı bir ağacın altında dinlenirken uyuyakalmış. Uyandığında şapkalarının tamamının yanında olmadığını görmüş. Başını havaya kaldırıp ağaçlara bakmış. Ağaçların dallarında maymunlar pür neşe içinde birbirleriyle şakalaşıp türlü türlü maskaralıklar yapıyorlar ve her maymunun kafasında bir şapka.
GENÇ ADAM, KARA KARA DÜŞÜNMEYE BAŞLAMIŞ VE O AN AKLINA DEDESİ GELMİŞ.
Kendi kendine, ‘’Rahmetli dedem, yıllar önce bana başından geçen bir hikâyeyi anlatmıştı, ben şimdi size ne yapacağımı gayet iyi biliyorum’’ diye söylenmiş.
Genç adam, kafasını kaşımaya başlamış, anında maymunlar da aynısını yapmışlar.
Genç adam ellerini havaya kaldırmış, maymunlar da kaldırmış.
Genç adam ellerini birbirine çarpmış, maymunlar da hep birlikte ellerini çarpmışlar.
Genç adam büyük bir heyecanla başındaki şapkayı havaya fırlatmış ve ''tamam bu iş oldu'' demiş demesine de maymunların hiçbiri başlarında ki şapkayı havaya fırlatmamışlar.
O anda, ağaçtaki maymunlardan biri çok çevik bir hareketle ağaçtan aşağıya inerek gencin attığı şapkayı yerden almış ve usul usul genç adamın yanına gelerek, genç adamın yanağına okkalı bir tokat atmış.
Maymunun tokadı yanağında patlayan genç adam neye uğradığını şaşırmış vaziyette maymuna bakarken; maymun genç adama seslenmiş ve demiş ki;
‘’GEÇMİŞİ ANLATAN SADECE SENİN DEDEN Mİ VAR, BİZİM DEDEMİZ YOK MU?’’
EY TÜRK MİLLETİ!
Bu gün de bir takım MAYMUNLAR tarafından senin vatanın çalınıyor!
Kimliğin inkâr ediliyor,
İsmin dağlardan, tabelâlardan, Anayasadan siliniyor!
Aldatılıyorsun!
Kandırılıyorsun!
Enâyi yerine koyuluyor soyuluyorsun!
Ekonomik kaynakların / Geniş tarım arâzilerin / Akarsuların / Madenlerin elinden alındı / Ormanların yağmalandı!
EY TÜRK MİLLETİ!
Senin deden yok mu?
Dedenden geçmişin hainlerini ve onların ihânetlerini, acılı günlerin hikâyelerini hiç mi dinlemedin?
Dedenin yanık yanık söylediği YEMEN TÜRKÜSÜNÜ ne tez unuttun?
Dedenin- Ninenin hıçkırıklar içinde söylediği yürek yakan ''Çanakkale Türküsü'', ''Oy on beşli on beşli'' sana hiçbir şeyi hatırlatmıyor mu?
DEDESİNİN NASİHATİNİ, VASİYETİNİ, HİKÂYESİNİ UNUTMAYAN BİR MAYMUN KADAR DA MI OLAMIYORSUN?
Bu ne hal?
Bu ne gaflet böyle?
Seni aldatarak devletini elinden alanların yüzlerine okkalı tokadını ne zaman vuracaksın?
Kendisini aldatana tokadı indiren maymun kadar da mı olamıyorsun?
Dedesinin sözüne kulak veren maymuna bak ve utan!
Giden vatan olunca;
Irzının,
Namusunun,
Haysiyetinin,
Şerefinin
Devletinin,
Bayrağının,
İstiklâl ve istikbâlinin de gideceğini unutma!
ORHAN KILIÇOĞLU
1 note · View note
sewdadandir · 6 years
Video
youtube
Çanakkale Türküsü Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğime eyvah Çanakkale içinde aynalı çarşı Ana ben gidiyom düşmana karşı Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Of gençliğim eyvah Çanakkale üstünü duman bürüdü On üçüncü fırka harbe yürüdü Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde toplar kuruldu Vay bizim uşaklar orda vuruldu Of gençliğim eyvah Çanakkale içinde bir dolu testi Analar babalar umudu kesti Of gençliğim eyvah 🇹🇷🇹🇷🇹🇷🇹🇷️🇹🇷️🇹🇷️🇹🇷️🇹🇷️🇹🇷️🇹🇷️ Her bir metreye 600 merminin düştüğü yerde ALLAH c.c rızası için ölmekten başka düşüncesi olmayan Başta GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK olmak üzere .. Tüm Ecdadımızı Rahmet, Minnet ve Dualarla Yad ediyorum ALLAH c.c onlardan razı olsun….√
72 notes · View notes
yeniyeniseyler · 7 years
Text
Türkiye’nin ilk kadın klasik gitar albümü “Begül Erhan – Anatolian Folk Songs”, Ada Müzik etiketiyle 1 Mayıs’ta müzik marketlerde yerini alıyor. Ülkemizin sayılı kadın klasik gitaristlerinden olan Begül Erhan, yapmış olduğu klasik gitar albümü ile bir ilke imza atıyor. Türkiye’de bir kadın müzisyen tarafından yapılmış ilk solo klasik gitar albümü olma özelliği taşıyan albüm, Anadolu Türkülerinin gitar düzenlemelerinden oluşuyor. Albümde önemli müzisyen ve gitaristlerin türkü düzenlemeleri yer alıyor.
#gallery-0-4 { margin: auto; } #gallery-0-4 .gallery-item { float: left; margin-top: 10px; text-align: center; width: 33%; } #gallery-0-4 img { border: 2px solid #cfcfcf; } #gallery-0-4 .gallery-caption { margin-left: 0; } /* see gallery_shortcode() in wp-includes/media.php */
Herhangi bir sanat kurumundan veya akademik çevreden eğitim ve destek almadan tamamen kendi çalışmalarıyla konser gitaristliği seviyesine ulaşmasıyla bilinen genç gitarist, Türkiye’de sergilemiş olduğu başarılı performanslar neticesinde Avrupalı organizatörlerin dikkatini çekti. Özellikle Klasik müziğin beşiği Avusturya’da, Avrupa’nın en prestijli konser salonlarından olan Viyana Konzerthaus’ta ve hemen ardından İtalya’nın dünyaca ünlü adası Sicilya’da verdiği konserler ile Avrupalı müzik severleri kendisine hayran bırakan genç müzisyen, her geçen gün Avrupa’da adından bahsettirmeye devam ediyor. Yurt dışından birçok müzisyenle ortak proje ve çalışmalarda bulunan gitarist, özellikle klasik gitarı ve müziğini Anadolu’da birçok gençle tanıştırmasıyla biliniyor.
Albümde yer alan parçalar:
Aman Avcı
Yemen Türküsü
Yenice Yolları
Çanakkale İçinde
İndim Yarin Bahçesine
Yağcılar Zeybeği
Allı Turnam Kırıkkale
Bingöl
Hekimoğlu
Odam Kireç Tutmuyor
24 Nisan da iTunes üzerinden önsatışa sunulacak albüm, 1 Mayıs’tan itibaren ise tüm mecralarda yayınlanıyor olacak.
Begül Erhan – Anatolian Folk Songs (Albüm Tanıtımı) Türkiye'nin ilk kadın klasik gitar albümü "Begül Erhan - Anatolian Folk Songs", Ada Müzik etiketiyle 1 Mayıs'ta müzik marketlerde yerini alıyor.
0 notes
kanalmalatya · 7 years
Text
Milli Piyango'da "Çanakkale" skandalı
Milli Piyango’da “Çanakkale” skandalı
Milli Piyango’da “Çanakkale” skandalı Milli Piyango’da “Çanakkale” skandalı 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102. Milli Piyango’da “Çanakkale” skandalı 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 102. yıl dönümü nedeniyle Milli Piyango tarafından yapılacak 19 Mart özel çekilişinde skandal bir hata yapıldı. 9 Mart tarihinde piyasaya sürülen yaklaşık 1 milyon biletin üzerine Çanakkale 3 ‘k’ ile yazıldı.…
View On WordPress
0 notes
bakbi3452 · 3 years
Text
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ / KARAOKE
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ / KARAOKE
Çanakkale Türküsü Çanakkale içinde aynalı çarşı Ana ben gidiyom düşmana karşı, off, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde bir ağaç selvi Kimimiz nişanlı, kimimiz evli, off, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde bir kırık testi Analar babalar ümidi kesti, off, gençliğim eyvah! Çanakkale üstünü duman bürüdü On üçüncü fırka harbe yürüdü, off, gençliğim eyvah! Çanakkale elinde toplar kuruldu Vay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cutgrassiscut · 7 years
Video
Okulumun albümünde bulununan, okuduğum türkülerden birisi olan "Çanakkale İçinde Aynalı Çarşı" türküsü profilimdeki YouTube kanalımda mevcuttur. Destekleriniz için şimdiden teşekkürler... ☺ #atatürk #yaşamustafakemalpaşayaşa #çanakkale #çanakkaleşehitleri #soloist #özümözmen #ozumozmen
0 notes
menemennpastirma · 5 years
Video
youtube
Gülçin Ergül - Çanakkale Türküsü
Sözleri: Çanakkale içinde aynalı çarşı Ana ben gidiyom düşmana karşı Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı kimimiz evli Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah
#müzik #şarkı #türkü #canlı #akustik #gülçinergül #çanakkaletürküsü
(via https://youtu.be/uJpqhIOWzn8)
8 notes · View notes
keremulusoy · 5 years
Text
Kevser Hanım’ın, bugün için elimizde dört eseri bulunmaktadır: Nihavend Longa (Sirto) Çanakkale Marşı (Çanakkale Türküsü) “Tercümân olsun rebâb-ı sîneme her kârda” (Şedaraban şarkı / Semai) İçin dostlar cabadan, hovardayım babadan (Hicaz Kanto / Düyek)
Erkeklerin egemen olduğu bir çağda, en zorlu saha olan sanat alanında “ben de varım” diyen bir Türk kadını. Hem de sanatı ile dünyaya meydan okuyabilecek nitelikte eserler bırakarak bu dünyadan ayrılan bir kadın. Bu kadar ilham verici bir kişi hakkında günümüz koşullarında yeterli bilgi bulamamak ise çok şaşırtıcı ve üzücü. Yaşadığı dönemde parmakla gösterilen güçlü ve yaratıcı bir kadın Kevser Hanım. Eserleri günümüze kadar ulaşmış ama hikâyesi tam olarak bulunamayan. Ortaya çıkardığı eşsiz eserler hakkında bilgilerin hatalı aktarımı ile birlikte (belki de bazı dönemlerde bilinçli yok saymalarla) günümüze kadar beslenerek büyüyen yanlışlıklar dizisi ile karşılaştım araştırmalarımda. 1880’li yıllarda İstanbul’da doğdu ve büyüdü. Piyano ve keman ustasıdır. 1 Ocak 1917 tarihinde Osmanlı Devleti’nin ilk resmî konservatuvarı olan Dârülelhan (Nağmelerin Evi) Müzik Okulu’nda müzik öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Okulun ilk keman hocaları arasında adı geçer. Dârülelhan’ın açıldığı yıllar savaşa rastladığı için eğitim hep zor koşullarda gerçekleşmiştir.
Okulun kurulma sebepleri Klasik Türk Müziği repertuvarını kayda almak ve Osmanlı Devleti’nde Maarif Nezareti’ne bağlı okullarda öğretmenlik yapmak üzere hem Türk hem Batı müziğini bilen öğretmenler yetiştirmektir. Enstitü niteliği taşıyan okulun öğrenim süresi hazırlık ve dört yıl olarak planlanmış ve Türk müziğinin yanında Batı müziği eğitimi de verilmiştir. 22 Ocak 1927 tarihinde ise Milli Eğitim Bakanlığı’nın kararı ile kapatılmıştır. 1915-1924 yılları arasında Sultanahmet’te, Alemdar Caddesi’ndeki çınarın karşısında bir müzik okulu olduğunu ve bu okulda özel müzik dersleri verildiği, sayısız öğrenci yetiştirildiğini Şamlı Selim’in yayınlamış olduğu Nota Mecmuası’ndan öğrenebiliyoruz. Derginin tavsiye bölümünde Kevser Hanım’ın adı verilerek piyano ve keman dersi almak isteyenler için açıkça kendisi önerilmiştir.
Longa, eğlence müziğinin en önemli türlerinden biridir. Günümüze gelene kadar birkaç farklı tarzı popülerleşmiştir. Şamlı Selim, dergisinde yayınladıktan sonra bu eseri ikinci kez yayınlayan kişinin, biraz değiştirerek fakat Kevser Hanım’ın adını kullanmadan, Şamlı İskender (1878-1969) olduğu biliniyor. Sonrasında biraz daha değişime uğrayarak İskender Kudmani de aynı isimle eseri yayınlamıştır. Yine Kevser Hanım’ın adını yazmadan… Onun yayınında şarkı “Nihavend Faslı” olarak isim değiştirmesine rağmen Kevser Hanım’ın Nihavend Longa’sı olduğu aşikârdır. Küçük farklılıklar olsa da hem Şamlı İskender, hem de İskender Kudmani baskılarında eserin bestecisini belgelerde yazmadıkları hemen dikkat çekiyor. İşte Kevser Hanım’ın bu eseri 20. yüzyılın ilk yarısının sonuna kadar böyle değişimler geçirmiştir. Bu değişimler esnasında yayınlanan notalarda ve seslendirilen türlü ortamlarda adı açıkça anılmamıştır. Belki bilinçli belki de bilinçsizce…
Kevser Hanım’ın eserinin bu denli değişime uğramasının temel sebebi, dönemin müzikhol ve gazinolarında piyasa müziği yapan kişilerin, seslendirme sırasında bireysel becerilerini ortaya dökmek için yapmış oldukları “keriz” denilen ezgi dışı bezeklerle ve usulü bozmadan eseri süslemek istemelerinden kaynaklanmıştır. Bu ekleme ve değiştirmeler sonucunda Kevser Hanım’ın Nihavend Longa’sı yaklaşık yetmiş yıldan bu yana bezeklenmiş olarak günümüze kadar gelmiştir. Kevser Hanım’ın şanssızlığı, yalnızca Nihavend Longa’sının değişime uğramasından ve adının, eserinin üzerinden silinmesinden ibaret değildir. Sanki bu olgular onun genel yazgısıymış gibi, bugün Çanakkale Türküsü adıyla andığımız ama Kevser Hanım’ın Çanakkale Marşı adıyla bestelediği eser de aynı şanssızlığa uğramıştır.
Çanakkale Türküsü ’nün Kevser Hanım’a ait olduğunu, yine Şamlı Selim’in “Risale-i Musikiyye/Musiki Gazetesi” adı altında 1915-1916 yılları içinde yayınlamış olduğu yaprak notaların içinde yer alan Çanakkale Marşı adlı eserin notasından ve sözlerinden anlıyoruz. Ezgisel ve sözel değişimlere uğrayan türkü, kökeniyle ilgili bazı araştırmacıların dikkatini çekmiş ve bu eserle ilgili, tümüyle gerçek dışı nedenlere ve bilgilere, bazen de spekülasyona dayanan bazı yazılar kaleme alınmıştır. Buna örnek olarak, 1991 yılında yayınlanan Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Yayınları’nın üçüncü sayısında Onur Akdoğu’nun yazısı gösterilebilir.
Konuyla ilgili ilk araştırma, Mahmut Ragıp Gazimihal (1900-1960) tarafından yapılmıştır. Çanakkale Savaşlarında yeniden canlanmış bir türkü olduğunu, Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu belirtiyor yazılarında. Kendisi tarafından notanın üzerinde değişimler yapılıp eserin dinamiği bozulsa da bestenin Kevser Hanım’a ait olduğu otoriteler tarafından hemen anlaşılır. Elde olan resmi kaynaklar bunu açıkça belirtir. 1952 yılında yayınlanan Yurttan Sesler adlı kitabın içinde Kevser Hanım’ın notaları Çanakkale adıyla verilmiş fakat adı belirtilmemiştir. İncelendiğinde değişiklikler fark edilmektedir. Bu kitapta kaynak belge ve kişi adı verilmemiştir. Türkü’nün ait olduğu yöreye ait bilgi ve hikâyesini yazmış fakat dayanağını belirtmemiştir. Bunun ardından eser birkaç kez daha farklı hikâyelerle değişime uğramış, asıl kaynakta açıkça yer almasına rağmen Kevser Hanım’ın adı yine geçmemiştir.
Halk arasında bu kadar çok yaygınlaşan iki eserin, ezgisel açıdan olduğu kadar sözel değişikliğe uğraması kaçınılmazdır. Çünkü bu tür ezgiler halka yöneliktir. Fakat Ege Üniversitesi’nin ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nin arşivlerinde ve eldeki resmi dokümanların açıkça ortaya koyduğu üzere bu iki değerli eser bir zamanlar Dârülelhan’da keman ve piyano öğretmenliği yapmış Kevser Hanım’a ait olup, adı silinse dahi eserlere kattığı değer hiçbir dönem azalmamıştır. Bu konuda biz de bu küçük düzeltme notunu tarihin sayfalarına ekleyerek müzik tarihinde çok önemli ve unutulamaz bir yere sahip olan Kemani Kevser Hanım’dan özür dilemeyi uygun görüyoruz.
NOT: Longa, eğlence müziğinin en önemli türlerinden biridir. Romen çingene müziğinin bazı türlerine de longa denildiğini biliyoruz. Sonrasında eğlence müziğinin yan sıra müzik eğitiminin belirli bir aşamasının göstergesi olarak da önem kazanmıştır. Şamlı Selim’in (1876-1924) ayda bir yayınladığı Nota Mecmuası – Chant Turc (Türk Şarkıları ya da Kanto) adlı nota yayınlarının ikinci sayısında bugün Nihavend Longa olarak bildiğimiz eserin notası, Nihavent Sirto (Sirto, Yun: Syrtos) adı altında yayınlanmış ve eserin bestecisi de Kemani Kevser olarak belirtilmiştir.
Çanakkale Türküsü
Atar çavuş atar vururlar seni
Ölmeden mezara koyarlar seni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içini duman bürür
Kırk altıncı fırkanın namı yürür
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra serviler
Altında yatıyor aslan şehitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale Boğazı dardır geçilmez
Kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir sarı yılan
Osmanlı’nın tayyaresi durdurur divan
Of gençliğim eyvah
Çanakkale sende vurdular beni
Nişanlımın mendiline sardılar beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale Marşı/Bestekârı: Kemani Kevser Hanım
Yazan: Dilek Alp
*Bu yazı Marmara Life 2019 / Mart-Nisan sayısında yayımlanmıştır.
  Kemani Kevser Hanım Kevser Hanım’ın, bugün için elimizde dört eseri bulunmaktadır: Nihavend Longa (Sirto) Çanakkale Marşı (Çanakkale Türküsü) “Tercümân olsun rebâb-ı sîneme her kârda” (Şedaraban şarkı / Semai)
0 notes
mustafasalihbozok · 5 years
Text
Tumblr media
AH BİR ATAŞ VER,
CİGARAMI YAKAYIM.
Köyde sabahın erken saatleri.
Henüz Venüs'ün ışıkları sönmedi.
Yunan radyosunda "Kalimera" dedi, kadın spiker..
"Günaydın"
Sonra bir şeyler söyledi..
O konuşurken fonda bir tanıdık müzik..
Dikkat kesildim.
Evet, evet..
Bu yörelerin türküsü bu.
"Ah bir ataş ver cigaramı yakayım.
Sen sallan gel ben boyuna bakayım..
Uzun olur gemilerin direği..
Ah çatal olur efelerin yüreği..
Yanık olur anaların yüreği."
*. *. *
Tarih 4 Nisan 1953'tü.
Amerika'nın Türk donanmasına verdiği Dumlupınar denizaltısı NATO Blue Sea tatbikatından dönüyordu..
Su üstünde Ege'den Çanakkale bogazına girdi..
Lanet bir hava vardı.
Gökyüzü karaydı..
Deniz kaynıyordu..
Yağmur sicim gibi yağıyordu..
Boğaz sis altındaydı.
Birden bir gürültü koptu..
Dumlupınar bir İsveç şilebiyle çarpışmıştı..
Güvertede 8 kişi vardı..
Üç mürettebat o an öldü, beşini balıkçılar kurtardı.
Denizaltı hemen battı..
100 metre derinlikte dibe oturdu.
İçinde 81 kişi vardı..
Sadece 22'si torpido bölümüne sığınarak hayatta kalmıştı..
Hemen deniz yüzeyine telefon hattı olan bir şamandıra gönderdiler.
Şamandırayı önce balıkçılar buldu.
Sonra yetkililere haber verildi.
Yetkililer telefon hattıyla denizin altındakilerle temas kurdu.
Astsubay Selami Özben denizaltının sancak tarafına 15 derece yatık ve elektriğin kesik olduğunu, 22 kişi kurtarılmayı beklediklerini söyledi.
Merkezden gelen cevap şuydu.
"Kurtaran gemisi sizi kurtarmaya geliyor. O gelene kadar konuşmayın, türkü söylemeyin, sigara içmeyin."
Haber kısa sürede tüm yurda yayıldı.
Kurtaran Gölcük'ten yola koyuldu.
Ama hava izin vermiyordu..
Kader sanki ağlarını örüyordu..
Denizin 100 metre altındaki 22 asker oksijini tüketmemek için yarım nefes alıyordu..
Saatler geçiyor, Kurtaran olay yerine ulaşamıyordu..
Umutlar tükenmek üzereydi..
Aşağıdakiler zor nefes alıyordu.
O anda suyun üstündekiler telefon hattında bir askerin sesini duydular.
"Buraya kadarmış kumandan. İzin ver bir cigara yakalım."
*. *. *
Kurtaran gemisi 12 saat sonra olay yerine vardı.
Ancak saatler sonra sabitlenebildi..
Bu arada yanlışlıkla denizaltının telefon hattını da kopardı..
Artık aşağıdakilerle temas kurulamıyordu.
Dalgıçlar defalarca denizaltıya ulaşmaya çalıştı..
Ulaşamadılar.
Amerikalılar'dan yardım istendi..
Amerikalı dalgıçlar da uğraştı..
Ama nafile..
Deniz altındaki akıntılar, dalgıçları hedeften metrelerce öteye atıyordu.
Çalışmalar üç gün sürdü..
Tarih 7 Nisan 1953 idi.
Milli Savunma Bakanlığı artık kurtarma çalışmalarını durdurduğunu ve umutların kesildiğini bildirdi.
Denizaltındaki 22 asker ölüme terkedildi..
*. *. *
Yunan radyosunda fonda çalan "Ah bir ataş ver, cigaramı yakayım" türküsünün hikayesi budur.
22 askerin arasında yer alan bir Milaslı ve Marmarisli erin son saatlerinde personelle birlikte bu türküyü söylediklerine inanılır.
Çünkü ilk çarpışma anında kurtarılanlar, denizaltı personelinin en çok bu türküden etkilendiğini söylemişlerdir.
"Ah bir ataş ver cigaramı yakayım.
Sen sallan gel ben boyuna bakayım..
Uzun olur gemilerin direği..
Ah çatal olur efelerin yüreği..
Yanık olur anaların yüreği."
(Sedat Kaya, Datça)🍁
10 notes · View notes
Text
Çanakkale Türküsü - Cem Adrian
Çanakkale Türküsü – Cem Adrian
Çanakkale içinde aynalı çarşı Anne ben gidiyom düşmana karşı Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of gençliğim eyvah
View On WordPress
0 notes
gezginkizlarim · 6 years
Text
Uzun bir aradan sonra yeniden yazabiliyorum. Bu araya çok fazla şey sığdırdık, gezgin kızlar konserlere çıktı, gösteriler yaptı, sınavlara girdi, başarılar kazandı, yeni umutları oldu, tabiki arada bol bol da gezdi ama anneleri yazı yazacak zaman bulamadı:(
Bugün kaldığım yerden yazmaya devam ediyorum.
Yaptığımız günübirlik ve kısa süreli gezileri bir kenara bırakarak, ilk önce bizi bütün aile olarak en çok etkileyen geziden başlayacağım. Çanakkale Anıtlar ve Şehitlikler gezisi. Bu bölgeye uzun zamandır gelmek istiyorduk. Büyük kızım, okulda Çanakkale Savaşını ve Zaferi daha detaylı olarak öğrendikten sonra bize bu geziyi en kısa sürede yapmamız için yoğun bir baskı yaptı, çok da iyi oldu, Çanakkale bölge olarak pek çok farklı özelliğe sahip. Doğası, MÖ 3000 yıl öncesine dayanan tarihi, 7 büyük medeniyete yaptığı ev sahipliği ve bu nedenle geçirdiği iki büyük savaş (Truva ve Birinci Dünya Savaşı), denizi ve ormanı, yeşili ve mavisi, güler yüzlü insanları ve çok sevimli hayvanları (sincap, keçi, balık, eşek, inek hepsini gördük ve sevdik) gibi pek çok farklı yönü ile misafirlerini bekliyor, mutlaka gidilmesi ve görülmesi gereken bir zafer şehri. Ayrıca bugün ülkemizde başımız dik yürüyebilmemizi sağlayan zaferler, çocuklarımızın bu savaşların neden yapıldığını, neler olduğunu, nasıl kazanıldığını öğrenmesi gerekli, görerek öğrendikleri şeylerden daha çok etkileniyorlar ve unutmuyorlar.
Kızlar, bütün tatil boyunca 3 şeyi dillerinden düşürmedi, Çanakkale Türküsü, Dur Yolcu Bilmeden Gelip Bastığın Bu Toprak Bir Devrin Battığı Yerdir ve Atatürk’ün Yeni Zelandalı-Avusturalyalı Şehit annelerine hitaben söylediği bizim evlatlarımız sözü.
Bu ifadelerin hepsinin ne anlama geldiği, satır aralarında saklı mesajlar ve duygular, hepsini kendi aramızda konuştuk, açıkladık.
Atatürk’ün bu kadar korkunç bir savaş sonrasında, binlerce genç insan ölmüşken, herkes bir yakınını kaybetmişken, bu savaş yüzünden bu kadar yokluk çekmişken söylediği bu sözü her okuduğumda benim gözlerim doluyor. Bu vahşeti, bu kadar sevgi dolu, şefkat dolu bir duruma başka kim, nasıl dönüştürebilir? Bu nasıl bir zeka ve ifade yeteneği inanılır gibi değil.
Biz uzun tatilimizin ilk 3 gününü bu bölgede geçirdik. İstanbul’da cumartesi sabah kahvaltı ettikten sonra çıktık, ilk durağımız Tekirdağ’da köfte yemek için Yurdanurlar Köfte (Uçak Köfte) oldu, ama uçak sadece gezi için açıkmış, yemeği ön taraftaki restoranda yiyebiliyorsunuz ve ben lezzet olarak Özcanlar Köfte’yi tercih ederim. Ama siz de çocuklarınız ile birlikte uçağı gezmek için burada da mola verebilirsiniz. Fiyatlar ve menü Özcanlar Köfte ile birbirine benziyor.
Sonrasında biz Şarköy yolundan ilerledik, Şarköy’de ailecek hepimizin çok sevdiği arkadaşlarımıza uğradık, çok mutlu olduk. Şarköy’ün yolu çok güzel, otomobil reklamlarının çekildiği yerlere benzeyen, dar, tehlikesiz virajları olan, sağlı sollu ayçiçek tarlalarının ve üzüm bağlarının arasından ilerleyerek Şarköy’e varıyorsunuz.
  Şarköy küçük, samimi, sevimli ve huzurlu bir sahil kasabası. Yerleşim yerinin batı tarafında daha az katlı, müstakil yazlık evler ve siteler bulunuyor, doğu tarafında ise daha apartman tipi evler ve çarşı var. Yaz tatilinin huzurla geçirileceği, ailecek gidilecek küçük tatil-sahil kasabası. Deniz kenarında, akşamları trafiğe kapatılan bir yol var, bunun dışında da denize inen yolların bir kısmı trafiğe kapalı, çocuklarınızla plaja giderken tehlikesizce, huzurla yürüyebiliyorsunuz. Biz ilk defa geldiğimiz Şarköy’ü çok sevdik ve bu tatlı moladan sonra Eceabat’a doğru hareket ettik.
Biz Eceabat’ta konakladık ama bu bölgede belli bir standardı olan temiz düzgün otel bulmak mümkün değil. Eceabat ve Kilitbahir birbirine çok yakın ve şehitliklere de en yakın mesafedeki iki yerleşim yeri. Kilitbahir daha sevimli, Eceabat daha yol üzeri bir yerleşim yeri. Her ikisinden de, Çanakkale’ye feribot kalkıyor, bu nedenle sürekli bir transit trafik var ve sadece transit trafiğe hizmet vermek üzere gelişmiş iki yerleşim yeri.
Bu bölgede dediğim gibi konaklamak pek keyifli değil, aynı şekilde yemek yemek için de keyifli, düzgün alternatifler bulmak pek mümkün değil. Ama bu bölgeye gelip balık yemeden, sardalya yemeden sakın dönmeyin. Biz iki gün de akşam yemeklerimizi İskelenin hemen ilerisindeki İrfan Balıkçılık’ta yedik.
Buranın yanında bir de Bekir Baba Balık var, o da aynı kalitede ve servis seviyesinde bir restoran. Biz ikisini de beğendik, İstanbul’daki balık fiyatları ile karşılaştırmak mümkün değil, beyaz örtüler yok ama lezzet tamam. Salata, balık ve balığın her türlüsü var. Biz bu mevsim ve bu bölgede yenecek ideal balık olan sardalya hem ızgara, hem de tavada soslu yapılmış olarak yedik. Ayrıca bir de karagöz balığından tattık, hepsi çok lezzetli, muhteşemdi.
Ayrıca sahilde vapur için kuyruğa girilen cadde üzerinde pek çok restoran var, ama biz bunları denemedik, yolcu trafiği çok fazla olduğu için yemeklerin beklemeden tüketildiğini düşünüyorum, hep taze olmalı, döner, sulu yemek gibi alternatifleri ve kapıdan sizi çağıran garsonları burada bulabilirsiniz. Bu cadde üzerinde bir pastanede dondurma ve peynir tatlısı yedik, onlar da güzeldi. Sahilde pek çok seyyar mısır satıcısı var, iskelenin yan tarafında tam meydanda da bir çay bahçesi yer alıyor. Mısır ve çekirdeklerinizi alıp, burada çay ile birlikte deniz manzarasına karşı dinlenebilirsiniz. Bir de İskelenin hemen yanında Opet’in yaptırdığı ve savaşı anlatan, anıtlar ve kabartma harita olan bir park var. Burayı da mutlaka görmek gerekir. İki düşman siperinin sadece 8 metre aralık ile olduğu, tarafların birbirinin soluklarını dahi duyduğu, düşman ama bir o kadar dost olduğu bir savaş yaşanmış. Opet’in yaptırdığı bu parkta, 8 metre aralıklı siperler canlandırılmış, etkilenmemek elde değil.
Eceabat ile ilgili izlenimlerimiz genel olarak bu kadar.
Şarköy ya da (Tekirdağ/İstanbul) istikametinden gelirken Eceabat’a gelmeden önce ilk şehitlik karşınıza çıkıyor, hemen burada Akbaş Şehitliği’nde ilk molayı verebilir ve şehitlerimizi, mucizevi Çanakkale Zaferi’in kahramanlarını ziyarete buradan başlayabilirsiniz.
Ben Çanakkale ve Şehitliklere seneler önce gelmiştim, o zaman yabancı şehitliklerin düzeni ve temizliğine karşın bizim kendi ülkemizde, kendi atalarımızın, canlarını feda eden kahramanlara ait mezarlıkların bakımsız, pis, çöp içindeki haline hem çok üzülmüş, hem de çok utanmıştım. Bu gezide ilk ziyaret ettiğimiz Akbaş Şehitliği’ni görünce, hem bu değişime şaşırdım, hem de çok sevindim. Akbaş Şehitliği’ni Opet Tarihe Saygı Projesi kapsamında restore etmiş ve şehitliğe yakışır, büyük, ihtişamlı bir giriş takı yapmış ve şehitliğin bir cephesini de anısını yaşatmak üzere kabartma rölyef ile kaplamış.
Çocuklarımın burayı daha iyi anlaması, anlayarak gerekli saygıyı gösterebilmesi için böyle temiz, düzgün, tarihe yakışır yerler görmeleri adına da çok sevindim. Bu anlamda da Opet tarihe saygı duyarken, ben de Opet’te saygı duydum. Teşekkürler Opet.
Opet bu bölgede Tarihe Saygı Projesi kapsamında pek çok restorasyon, iyileştirme yapmış. Bunlardan bence en önemlisi de tuvalet projesi olmuş. Her şehitliğin, anıtın girişinde temiz, bakımlı, kapısı, musluğu, kilidi sağlam, herşeyi çalışan içinde sabun, kağıt gibi en temel malzemeler olan tuvaletler yer alıyor. Bazıları ücretli, bazıları ücretsiz. Ücret almaları bence hiç önemli değil, içeri girdiğinizde temiz, doğru yerden su akan bir tuvalet bulmak bile bu ülkede bazen bir lüks olabiliyor. Bu nedenle Opet’i bu projesinden dolayı tebrik ediyorum ve çok teşekkür ediyorum. İyiki ülkemizde böyle değerlerimize sahip çıkan kurumlar ve bu kurumların başında da bu değerleri koruyan, önemini bilen yöneticiler var. Hepsini kutluyorum. Projenin bir diğer önemli eseri de Eceabat Feribot İskelesinin yanındaki park. Bu park hem temiz, hem de içinde savaşlara ait eserler yer alıyor. Bölgenin kabartma yer haritası ile savaşın ana hatları ile nasıl gerçekleştiği anlatılıyor, ayrıca bir başka anıt da parkın girişindeki büyük heykel. Bu heykel de hikayesi ve sembolize ettiği anılar ile etkileyici bir anıt.
Anıtları ve Şehitlikleri gezmek için en az bir tam gün ayırmak lazım. Burada günü birlik turları her yerde bulabilirsiniz. Eceabat ve Kilitbahir Merkez’den hareket eden sabah 9:00 ile akşam 18:00 arasında sizi mümkün olduğunca fazla noktaya götüren, arada bir de öğlen yemeği veren turlar yer alıyor. Turlar yoğunluğa göre otobüs ya da minibüs ile yapılıyor. Bize verdikleri fiyat yetiştin 70 TL, çocuk 50 TL, rehber, ulaşım ve müze girişi dahil. Ya da siz kendi aracınız ile özel bir tur almak isterseniz size eşlik eden, Çanakkale Belediyesi’nden rehber ruhsatı almış rehberler de bulunuyor. Bunların da günlük ücreti 200 TL civarındaymış.
Biz daha önce kendimiz dersimize çalıştığımız için rehber almadan gezmeyi tercih ettik. Böyle olunca daha rahat hareket edebiliyoruz. Ama kısa zamanda bir bilenden dinleyerek gezerseniz, hem daha çok şey öğreniyorsunuz, hem zamanı daha verimli kullanabiliyorsunuz ve birisi pek çok şeyi sizin yerinize düşünmüş oluyor ve yorulmuyorsunuz.
Akbaş Şehitliği dışındaki yerleri ikinci gün kendimiz gezmeye başladık. Gittiğimiz yerler Çanakkale Şehitler Abide’si, 57. Tümen Şehitliği, Conkbayırı, Tabyalar, Mehmetçiğe Saygı Anıtı, Kilitbahir Kalesi, Namazgah Tabyası, Rumeli Mecidiye Tabyası, Alçıtepe, İngiliz, Fransız ve Yeni Zelanda Şehitlikleri, Morto Koyu, Anzak Koyu, Çanakkale Destanı tanıtım Merkezi.
Her bir anıtın ayrı bir hikayesi, ayrı bir özelliği var. Her tabya, her siper her köşe bir destan.
 Öncelikle şunu mutlaka yazmalıyım, bu bölgeye gelin ve içinize sindire sindire gezin, üzerine çok çok zamanınız kalırsa Tanıtım Merkezi’ne de gidin. Ama filmleri bence seyretmeyin, 15 yaş altı çocuklarınıza ise kesinlikle seyrettirmeyin. Savaşı canlandırmak isterken bence bir vahşet -şiddet filmine dönüşmüş, bizim çocuklarımız günlerce etkisinden kurtulamadılar. Bekleme salonunda, duvarda 6 yaş altı çocuklar için uygun olmayabilir gibi bir not vardı, ama biletin üzerinde ya da gişede bilet alırken hiç bir bilgi vermediler ve 6 yaş ne kelime, 10 yaşındaki kızım günlerce uçak sesi duyduğunda irkildi, içeride seyrederken bize sarılmaktan kendini alamadı. Bizden sonra başka bir çocuk da içeriden annesi ile birlikte ağlayarak çıktı. Benim size tavsiyem, çocuklarınızı içeriye kesinlikle sokmayın, sizler de eğer biraz duygulu, biraz duyarlı insanlarsanız siz de girmeyin.
Ama savaşın gerçekten yaşandığı yerleri, anıtları, şehitlikleri mutlaka görün. İçiniz yeterince sızlayacak, başka vahşete gerek yok.
Son söz, mutlaka Çanakkale Merkez’de Çimenlik Kale ve içinde yer alan Müze’yi ziyaret edin.
Gezimizin o kısmını başka bir yazıda tekrar yazacağım.
Çanakkale Geçilmez Uzun bir aradan sonra yeniden yazabiliyorum. Bu araya çok fazla şey sığdırdık, gezgin kızlar konserlere çıktı, gösteriler yaptı, sınavlara girdi, başarılar kazandı, yeni umutları oldu, tabiki arada bol bol da gezdi ama anneleri yazı yazacak zaman bulamadı:(
1 note · View note