Tumgik
#birinci dünya savaşı
imdgkod · 1 year
Text
Çanakkale Deniz Müzesi
Tumblr media
Çanakkale Deniz Müzesi, Türkiye'nin Çanakkale ilinde yer alan ve Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli savaş meydanlarından biri olan Çanakkale Boğazı'nın eşsiz manzarasına sahip olan bir müzedir. Bu müze, Türk denizciliği ve Çanakkale Savaşları ile ilgili zengin bir tarih ve kültür mirasını korumak, sergilemek ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla 2018 yılında ziyarete açılmıştır. Mersin Deniz Müzesi hakkında bilgi almak için tıklayın. Read the full article
0 notes
onderkaracay · 3 months
Text
🎯 Yeni Bir Dünya Savaşı Değil, Birinci Dünya Harbi Kini Devam Ediyor 🎯
0 notes
dipnotski · 1 year
Text
Mehmet Beşikçi – Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Seferberliği (2023)
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı insangücü seferberliği üzerine önemli bir çalışma. Özellikle Anadolu coğrafyasını ve imparatorluğun Müslüman nüfusunu odağına alan kitabında Mehmet Beşikçi, bir yandan Osmanlı devletinin, sürekli seferberlik mecburiyetinin doğurduğu badirelerle nasıl baş etmeye çalıştığını irdelerken, diğer yandan da bu sürecin Anadolu bağlamında devlet-toplum ilişkisini nasıl…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ertan2618 · 1 year
Text
Tumblr media
◾Dünyadaki en yüksek fahişelik oranları:
1-Tayland (Budizm)
2-Danimarka (Hıristiyanlık)
3-İtalyan (Hıristiyan)
4-Alman (Hıristiyan)
5-Fransız (Hıristiyanlık)
6-Norveç (Hıristiyan)
7-Belçika (Hıristiyan)
8-İspanya (Hıristiyanlık)
9-İngiltere (Hıristiyanlık)
10-Finlandiya (Hıristiyan)
◾Dünyadaki en yüksek hırsızlık oranı:
1-Danimarka ve Finlandiya (Hıristiyan)
2-Zimbabwe (Hıristiyan)
3-Avustralya (Hıristiyan)
4-Kanada (Hıristiyan)
5-Yeni Zelanda (Hristiyan)
6-Hindistan (Hinduizm)
7-İngiltere ve Galler (Hıristiyan)
8-ABD (Hıristiyan)
9-İsveç (Hıristiyan)
10-Güney Afrika (Hıristiyanlık)
◾Dünyanın en yüksek alkol bağımlılığı:
1) Moldovya (Hıristiyan)
2) Belarus (Hıristiyan)
3) Litvanya (Hıristiyan)
4) Rusya (Hıristiyan)
5) Çek Cumhuriyeti (Hıristiyan)
6) Ukrayna (Hıristiyan)
7) Andorra (Hıristiyan)
😎 Romanya (Hıristiyan)
9) Sırp (Hıristiyan)
10) Avustralya (Hıristiyan)
◾Dünyadaki en yüksek cinayet oranı:
1-Honduras (Hristiyan)
2-Venezuela (Hıristiyan)
3-Belize (Hıristiyan)
4-El Savador (Hıristiyan)
5-Guatemala (Hıristiyan)
6-Güney Afrika (Hıristiyanlık)
7-Saint Kitts ve Nevis (Hristiyan)
8-Bahamalar (Hıristiyan)
9-Lesotho (Hıristiyan)
10-Jamaika (Hıristiyan)
◾Dünyanın en tehlikeli çeteleri:
1. Yakuza (din yok)
2-Agberus (Hıristiyan)
3-Wah Singh (Hıristiyan)
4-Jamaika Patronu (Hıristiyan)
5-Primero (Hıristiyan)
6. Aryan Kardeşliği (Hıristiyan)
◾Dünyanın en büyük uyuşturucu çeteleri:
1-Pablo Escobar - Kolombiya (Hıristiyan)
2-Amado Carrillo - Kolombiya (Hıristiyan)
3-Carlos Leider Germain (Christian)
4-Griselda Blanco - Kolombiya (Hıristiyan)
5-Joaquin Guzman - Meksika (Hristiyan)
6-Rafael Caro - Meksika (Hristiyan)
👉Sonra #İslam dünyadaki şiddet ve terörün sebebidir deniliyor ve inanmamızı istiyorlar.
Birinci Dünya Savaşı ' nı kim başlattı?
Müslümanlar değil..
İkinci Dünya Savaşı'nı kim başlattı?
Müslümanlar değil..
20 milyon yerli Avustralyalıyı kim öldürdü?
Müslümanlar değil..
Japonya 'da Nagasaki ve Horshima' ya kim nükleer bomba attı?
Müslümanlar değil..
Güney Amerika ' da yaklaşık 100 milyon kızılderili'yi kim öldürdü?
Müslümanlar değil..
Kuzey Amerika ' da yaklaşık 50 milyon kızılderili'yi kim öldürdü?
Müslümanlar değil..
Kim 180 milyondan fazla Afrikalıyı Afrika kölesi olarak kaçırdı, % 88 ' si öldü ve okyanuslara atıldı?
Müslümanlar değil..
Terörün veya terörün başlangıcı gayrimüslimler tarafından tanımlanmalıdır.
Müslüman olmayan bir terörist eylemi yapıyorsa suçtur ama müslüman tarafından işleniyorsa terörizmdir..
Çifte standart bırakılmalı.
O zaman sözlerimin hedefine ulaşabilirsin.. İslamımla gurur duyuyorum.
Müslüman olduğum için gurur duyuyorum.
İslam dinini terörizmle bağdaştırmak, kendi terörünü saklamaktır.!
ALINTI..
111 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 5 months
Text
Bir an için 1900 yılında doğduğunuzu hayal edin. 14 yaşındayken Birinci Dünya Savaşı başlıyor ve 18. yaş gününüzde 22 milyon insanın ölümüyle bitiyor. Yılın ilerleyen aylarında, gezegeni bir İspanyol Gribi salgını vurur ve siz 20 yaşına gelene kadar devam eder. Bu iki yıl içinde elli milyon insan bundan dolayı ölür. Evet, 50 milyon.
29 yaşına geldiğinizde Büyük Buhran başlıyor. İşsizlik %25'e ulaşıyor, küresel GSYİH %27 düşüyor. Bu 33 yaşına kadar sürüyor. Dünya ekonomisiyle birlikte ülke de neredeyse çöküyor. 39 yaşına geldiğinizde İkinci Dünya Savaşı başlıyor. Henüz tepenin üzerinde bile değilsin.
39. ve 45. yaş günleriniz arasında savaşta 75 milyon insan öldü ve Holokost altı milyon insanı öldürdü. 52 yaşında Kore Savaşı başlar ve beş milyon kişi ölür.
64 yaşında Vietnam Savaşı başlıyor ve uzun yıllar bitmiyor. Bu çatışmada dört milyon insan ölüyor. 62. doğum gününüz yaklaşırken, Soğuk Savaş'ta bir dönüm noktası olan Küba Füze Krizi ile karşı karşıyasınız. Gezegenimizdeki yaşam, bildiğimiz haliyle sona erebilirdi. Büyük liderler bunun olmasını engelledi.
75 yaşına geldiğinizde Vietnam Savaşı nihayet sona eriyor. Gezegendeki 1900'de doğan herkesi düşünün. Tüm bunlardan nasıl kurtulabilirsiniz? 1985 yılında bir çocuk, 85 yaşındaki büyükanne ve büyükbabasının okulun ne kadar zor olduğunu anlamadığını düşünüyordu. Ancak bu büyükanne ve büyükbabalar yukarıda sıralanan her şeye rağmen hayatta kaldılar.
Perspektif muhteşem bir şeydir. Şu anda bu kadar çok şey olup biterken ve 2024 daha yarılanmamışken her şeyin üstesinden gelebileceğimizi bilerek, her şeyi bir perspektife oturtmaya çalışalım. Dünya tarihinde hiçbir zaman sonsuza kadar süren bir fırtına olmamıştır. Bu da geçecek..
Tumblr media
36 notes · View notes
dolunay66 · 4 months
Text
BERLİN’E GÖNDERİLEN YETİMLER
Nisan 1917.
Berlin’deki gara bir tren yanaşır. İçinden 14-16 yaşlarında 314 çocuk iner şaşkın ve meraklı bakışlarla. Almanya’ya zirai alanlarda çırak olarak çalışmaya gelen bu çocuklar, Osmanlı’nın yetim çocukları idi.
Darü’leytamlarda her geçen gün sayısı artan 1.Dünya Savaşı sırasında şehit düşen vatan evlatlarının çocukları idi onlar.
Madenlerde ve zirai alanlarda çalıştırılmak için Almanya’ya gönderilen, Avrupai pelerinler ve kepler giydirilmiş 14-16 yaş arasındaki yetimlerimiz.
Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderilmesinin miladı olarak, Türk-Alman İşçi Alımı Anlaşması’nın imzalandığı 31 Ekim 1961 tarihi kabul edilse de Almanya’ya ilk gidenler Birinci Dünya Savaşı’nda yetim kalmış çocuk işçilerdi. 1917-1918’de zanaatkâr çırağı, tarım çırağı ve maden işçisi olarak Osmanlı’dan Almanya’ya gönderilen yetimler, Türk, Ermeni, Arap, Yahudi asıllı yüzlerce öğrenci/işçi çocuktu. 314 kişilik grup Nisan 1917 sonunda Sirkeci’den askeri bir trene bindirilip on günde Berlin’e ulaştı. Gönüllü olan ancak gittikleri yerde maden ocaklarında çalışacaklarından haberi olmayan, 200 çocuktan oluşan ikinci gruptaki yetimlerse Maraş, Antep, Kilis, Ankara, Söğüt, Niğde, Konya, Bursa, Manisa, Karahisar ve Edirne’den gelmişlerdi.
En küçüğü 7 en büyükleri ise 15-16 yaşlarındaki bu çocukların Almanya’ya gönüllü gittiği söyleniyordu ancak muhtemelen oraya vardıklarında üç yıl ücretsiz çalışıp, dördüncü sene maaş almaya başlayacaklarından haberleri yoktu.
Çocukların sağlık, beslenme, kıyafet, hijyen sorunları vardı. Dil bilmiyorlardı Çocukların tavrı da bir sorundu. Yöneticiler çalışmak istemediklerini, kaçtıklarını, kavga ettiklerini söylüyorlardı.
Neden savaşın ortasında yetimlerin Almanya’ya gönderilmesine karar verilmişti? Osmanlı açısından iyi eğitilmiş, iş becerisi olan işçi yetişmesi ve ülkeye dönüp sanayileşmeye katkı sunması olarak, Almanya açısından ise işgücü eksiğini karşılaması olarak açıklanıyordu. Ama Osmanlı açısından ekonomik açıklama yeterli değil. Hem Alman hem Osmanlı arşivlerinde gördüğüm, Osmanlı bu çocuklara iyi bir hayat ve eğitim vermekle değil, olabildiğince çok çocuk yollamakla ilgiliydi çünkü hazineye yük oluyorlardı. Almanların da tek dürtüsü ekonomik değil, yarı sömürgeci bir dürtüydü.
Osmanlı Devleti’nin Dar’üleytamlara iaşe vermekte zorlandığı bir dönemde yetim çocukların Almanya’ya gönderilmesi bir çare olarak ortaya atılmıştı. Fakat bazı şeyler istenildiği gibi gitmemişti.
Zirai alanlarda çalışan Alman ustaların değil daha çok madenlerde çalışan Alman ustaların yanına verilmişti Osmanlı’nın yetim çocukları. Madenlerdeki şartların ağırlığı, çocukların hastalanıp ölmesine neden oluyordu. Yemeklerdeki kültürel farklılık, çocukların en çok zorlandığı konuların başında geliyordu.
Domuz etinin ucuzluğu nedeni ile Alman ustaların sık tükettiği domuz çorbalarına Osmanlı’nın kara bahtlı yetimleri el sürmüyordu.
Ekmekle karınlarını doyurmaya çalışıyorlardı. Tuvaletlerde taharet musluğunun olmaması da çocukları zorlayan bir diğer faktördü. Şartların ağırlığı, yetersiz beslenme, kıyafetlerin kifayetsiz olması gibi nedenlerden dolayı birçok çocuk hastalanıp ölüyordu.
Fırsatını bulanlar, kaçıp Berlin sokaklarında başıboş dolaşıyorlardı. Fakat Alman polisi çocukları yakalayıp tekrar Alman ustalara teslim ediyorlardı.
Bunun bu şekilde yürümeyeceği anlaşılınca bir kısım çocuk, trenlerle İstanbul’a geri yollanmış bir kısmı da yaban ellerde yitip gitmişti.
Gurbet ellerde anasız, babasız ve vatansız bırakılmış bu çocuklar bu topraklarda yaşanmış ya da yaşatılmış bir acı olarak kaldı.
(Kaynak: Turkishnews. com, Toplumsal Tarih Sayı 243-Yıl 2014, Mavi Kep ve Pelerin: Cihan Harbi Yıllarında Almanya’da Osmanlı Yetimleri)
Tumblr media
27 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 10 months
Text
Tumblr media
TECÂVÜZ ADASI
"Akşam oldu mu bizim içimize Ermeniler gelirdi.
150 tane kadar kadın içinden 10-11 tanesini seçip götürürlerdi.
Sabaha kadar bu kadınlara tecavüz ederlerdi.
Bu kadınlar öyle olurdu ki kan revan içinde kalır, bırakıldıklarında bacaklarını gere gere yatar, oturamayacak durumda kalırlardı" diye anlatan Seher'i...
Defalarca tecavüze uğrayan 7 yaşındaki Fatma ve 9 yaşındaki Güfaz'ı...
Zorla götürülürken kendilerini köprüden Mermit Çayı'na atan iki taze gelin; Zahide ve Fatma'yı...
Derviş Efendi'nin, gözleri önünde tecavüze uğrayan kızları Hayriye ve Şadiye'yi...
Ağzına balta sapı büyüklüğünde bir kazık çakılan, dili koparılıp bu kazığın üstüne çivilenen 70 yaşındaki Gevaş müftüsünü...(tanık ifadelerinden)
AKDAMAR KİLİSESİ YANİ TECAVÜZ ADASI!
Birinci Dünya Savaşı sırasında Van’ın Zeve Köyü’nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştü.
Bununla yetinmeyen Ermeniler kentte, kadınlara toplu halde ahlaksızca tecavüzde bulunmuş, mallarına ve ziynet eşyalarına el koymuştu.
Rusya, savaştan çekilirken, elindeki bütün silah ve cephaneyi Ermenilere bırakmıştı.
Silahlanan Ermeni çeteler, Doğu Anadolu’yu adeta kan gölüne çevirmişti.
İşte bu katliamlardan Van da nasibini almıştı.
GÖL KIRMIZIYA BOYANDI!
Kente giren Ermeniler, karşılarına çıkan herkesi kurşuna dizmişti.
Can derdine düşen silahsız köylüler, Van Gölü’ne doğru kaçmaya başlamıştı.
İşte o anda Van ile Akdamar adası arasında taşımacılık yapan vapurlar imdatlarına yetişmişti.
Çaresiz halk, Ermeni zenginlere ait bu vapurlara doluşmuştu.
Asıl katliam da burada yaşanmıştı.
Vapur, gölün tam ortasına gelince Ermeniler, Türk erkeklerini vahşice katledip cesetlerini suya atmıştı.
Kadınlar ise Akdamar’a götürülmüş, ömürlerinin sonuna kadar Ermenilerin tecavüzüne uğramıştı.
İşte bu sebeple Akdamar Adasının adı tarihe tecavüz adası olarak geçmiştir ...
Ermeni Soykırımı yoktur aksine Ermenilerin yaptığı katliamlar ve tecavüzler vardır.
جزيرة الاغتصاب
"في المساء، كان الأرمن يأتون إلى منزلنا.
سيختارون 10-11 امرأة من حوالي 150 ويأخذوهن بعيدًا.
كانوا يغتصبون هؤلاء النساء حتى الصباح.
تشرح سحر: "ستكون هؤلاء النساء ملطخات بالدماء لدرجة أنهن يستلقين وأرجلهن ممدودة ولا يتمكنون من الجلوس عندما يُتركون".
فاطمة البالغة من العمر 7 سنوات وكوفاز البالغة من العمر 9 سنوات، اللتان تعرضتا للاغتصاب عدة مرات...
عروستان جديدتان ألقتا نفسيهما من الجسر إلى نهر ميرميت أثناء اقتيادهما بالقوة؛ زاهدة وفاطمة...
ابنتا درويش أفندي خيرية وشادية اللتين اغتصبتا أمام عينيه...
مفتي جيفاش البالغ من العمر 70 عامًا، والذي كان لديه وتد بحجم مقبض الفأس مدفوعًا في فمه، ولسانه ممزق ومسمّر على هذا الوتد... (أقوال الشهود)
كنيسة أكدامار، هذه هي جزيرة الاغتصاب!
خلال الحرب العالمية الأولى، قُتل جميع سكان قرية فان زيفي، بما في ذلك النساء والأطفال وكبار السن، على يد الأرمن.
ولم يكتف الأرمن بذلك، بل اغتصبوا النساء بشكل غير أخلاقي بشكل جماعي في المدينة وصادروا ممتلكاتهن ومجوهراتهن.
وعندما انسحبت روسيا من الحرب، تركت كل الأسلحة والذخائر التي كانت بحوزتها للأرمن.
وحولت العصابات الأرمنية المسلحة شرق الأناضول إلى حمام دم.
كما كان لفان نصيبه من هذه المجازر.
تم طلاء البحيرة باللون الأحمر!
أطلق الأرمن الذين دخلوا المدينة النار على كل من واجهوه.
وبدأ القرويون العزل بالفرار باتجاه بحيرة فان خوفا على حياتهم.
في تلك اللحظة، جاءت العبارات التي تنقلهم بين جزيرة فان وجزيرة أكدامار لإنقاذهم.
احتشد الناس اليائسون في هذه العبارات التابعة للأرمن الأثرياء.
حدثت المذبحة الحقيقية هنا.
وعندما وصلت العبارة إلى وسط البحيرة، قتل الأرمن الرجال الأتراك بوحشية وألقوا جثثهم في الماء.
تم نقل النساء إلى أكدامار واغتصبهن الأرمن حتى نهاية حياتهم.
ولهذا السبب دخل اسم جزيرة أكدامار في التاريخ باسم جزيرة الاغتصاب...
لا توجد إبادة جماعية للأرمن، بل على العكس، هناك مجازر واغتصابات يرتكبها الأرمن.فان، تركيا
RAPE ISLAND
"In the evening, Armenians would come to our house.
They would choose 10-11 women out of about 150 and take them away.
They would rape these women until the morning.
"These women would be so bloody that they would lie down with their legs stretched out and be unable to sit down when they were left," explains Seher...
7-year-old Fatma and 9-year-old Güfaz, who were raped many times...
Two fresh brides who threw themselves from the bridge into the Mermit Stream while being forcibly taken away; Zahide and Fatma...
Derviş Efendi's daughters Hayriye and Şadiye, who were raped in front of his eyes...
The 70-year-old Mufti of Gevaş, who had a stake the size of an ax handle driven into his mouth, his tongue torn out and nailed to this stake... (witness statements)
AKDAMAR CHURCH, THAT IS RAPE ISLAND!
During the First World War, all the people of Van's Zeve Village, including women, children and the elderly, were killed by the Armenians.
Not content with this, the Armenians immorally raped women en masse in the city and confiscated their property and jewelry.
When Russia withdrew from the war, it left all the weapons and ammunition it had to the Armenians.
Armed Armenian gangs turned Eastern Anatolia into a bloodbath.
Van also had its share of these massacres.
THE LAKE WAS PAINTED RED!
The Armenians who entered the city shot everyone they encountered.
Unarmed villagers, in fear of their lives, began to flee towards Lake Van.
At that moment, ferries transporting between Van and Akdamar Island came to their rescue.
Desperate people crowded into these ferries belonging to rich Armenians.
The real massacre took place here.
When the ferry arrived in the middle of the lake, Armenians brutally murdered the Turkish men and threw their corpses into the water.
The women were taken to Akdamar and raped by the Armenians until the end of their lives.
For this reason, the name of Akdamar Island has gone down in history as the rape island...
There is no Armenian Genocide, on the contrary, there are massacres and rapes committed by Armenians.
Van, Türkiye 🇹🇷
36 notes · View notes
ata-1966 · 3 months
Text
Tumblr media
Bu fotoğraf 1920'de çekilmiş ve o zamanlar Birleşik Krallık Kralı olan Kral George V'in vagonunun yanında koşarak sadaka isteyen bir dilenciyi gösteriyor.
Dilencinin göğsünden sarkan rozetler,
madalyalar Birinci Dünya Savaşı gazisi olduğunu gösteriyor.
Kural her yerde aynı. Birileri (çoğunluk) bedel öder, birileri (muktedirler ve ayrcalıklı mutlu azınlık) kaymağını yer.
(Kendi alınterimizin karşılığı, bizim olan hakkımızı almak için mücadele ederken bu durumda hissediyorum kendimi.)
17 notes · View notes
marti-livingston · 1 year
Text
Hamas ve İsrail savaşı hakkında araştırma yapmaya çalışıyorum fakat henüz adam akıllı bir kaynak bulabilmiş değilim. Ortadoğu’da neler oluyor böyle?
Yaşanan gelişmeler karşısında endişeli ve hüzünlüyüm. Çünkü Hamas’ın yapmış olduğu bu eylemin karşılığı olarak İsrail’in yapmış olduğu ve yapacağı tüm eylemler meşrulaşmış olacak. Yani eskiden bir nebzede olsa Filistin adına uluslararası kamuoyu yapılabilirken şimdi bu seçenek ortadan kalkmış olacak çünkü Hamas’ın eylemleri tüm dünyayı karşılarına almaya yönelik gözüküyor. Daha ilk saatlerde birleşmiş milletler gerekli tedbirleri almaya başlamış.
Bu tarz eylemlere (IŞID hariç) hiç bir devlet ya da terör örgütünün altyapı hazırlamadan kalkıştığını görmedik. Çünkü globalleşen dünyada ne olursa olsun hesap vermeniz gerekiyor. Bugün Çin bile eylem yaptığında kalkıp dünyaya açıklamalar yapıyor. Yani anlayacağınız bu tarz eylemler sadece askeri değil. Siyasi ve sosyal zemini de oluşturmanız gerektiriyor. Hamas’ın askeri zemini tamam peki ama siyasi ve sosyal zemini nedir? Tüm dünya İsrail’e destek mesajı gönderirken Hamas yaptığı eylemleri haklı çıkarmak için ne yapacak? Bu üzerinde durulması gereken bir konu, birde İsrail açısından bakmak gerek.
Şu an tüm dünya tek adam rejimine evrilmiş ve bu yönde verilmeye devam ediyor. Birinci dünya savaşında söz sahibi olan devletler ya da milletlerin liderleri şu an kendi ülkelerinde tüm hukuki yetkileri kendi üzerlerinde toplayıp tabiri caiz ise diktatörel/faşist yönetim tarzı izlemeye çalışıyor. Tıpkı bizim ülkemizde de olduğu gibi. Ve bu yönetime geçen devletler daha emperyal politikalar seyrederek sınır ötesi operasyonlara başladılar. Mesela Rusya, Ukrayna’da operasyon düzenliyor. Türkiye, Suriye’de bir şeyler deniyor. Afrika ve Asya’da da keza durumlar farklı değil. Malezya, Endonezya, Hindistan gibi devletler pamuk ipliğine bağlılar. İsrail’de ise Netanyahu tek adam olmak için yetkileri elinde toplamaya çalışıyor ve kamusal alanda destekçisi azalmış durumdaydı. Fakat Hamas’ın yapmış olduğu bu operasyonla olağan üstü hale giren İsrail’de Netanyahu kanunları değiştirmesi, kamuoyunu dikkate almadan yeni kararlar alması daha kolaylaşmış olacak. Şöyle bir örnek verebiliriz; ülkemizde geçmişte yapılan önemli referandum ve seçimler öncesi hükümetin sınır ötesi operasyonlarda kahramanlık kazanması ve darbe kalkışmasından sonra hükümetin aldığı kanun hükmünde kararlar…
Tam olarak konuya hakim değilim ama yüzeysel olarak olaylara baktığımda;
Hamas yapmış olduğu sivil kıyımları ve savaş suçlarından dolayı dünyanın tepkisini çekmiş, mağdur rolünden zalim rolüne geçmiştir.
İsrail, Hamas’ın terör eylemlerine karşı geçmişte yapmış olduğu ve gelecekte yapacağı tüm kıyımları, suçları ve işgali ülkesini müdafaa adı altında meşrulaştırmış olacaktır.
Netanyahu ülkesindeki siyasi üstünlüğünü güçlendirecektir.
Öyle geliyor ki Hamas, İsrail’in ekmeğine ballı kaymak sürdü.
Not: aklımda soru işareti var. Hani bir ihtimal kalbim olmasını istediği için böyle düşünmek istiyorum. Türk ordusunun Suriye’de terör örgütlerine yönelik bir çalışması var. Bu operasyonların başlaması ile Hamas’ın bölgede kaos çıkartması arasında bağ olabilir mi?
10 notes · View notes
baybaykus · 2 months
Text
ABD SOPAYI MİCROSOTF İLE GÖSTERDİ
Dün akşamdan itibaren ABD’li teknoloji şirketi Microsoft 365’in sisteminde yaşanan kesinti sıradan bir arıza açıklamasıyla geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Hatta Üçüncü Dünya Savaşının siber işaret fişeğidir.
Havacılık, bankacılık ve hastaneler, fabrikalar başta olmak üzere tüm dünya bir günde kaos yaşadı, hala kısmen yaşamaya devam ediyor.
Açıklamaya göre Microsoft’a siber güvenlik hizmeti veren Crowdstrike’nin sistemindeki arıza bir anda küresel yazılım krizine dönüştü.
Komplo teorisi üretmiyorum. Emperyalizmin ciğerini bilen biri olarak sadece öngörüde bulunuyorum. Bu olay resmen ABD’nin dünyaya gösterdiği bir sopadır.
Özellikle Trump’ın da dile getirdiği üçüncü dünya savaşı söylemlerinin arttığı son günlerde bu olay teknik bir arıza olarak geçiştirilemez.
ABD üçüncü dünya savaşını siber saldırıyla başlatacağını resmen ilan etmiş oldu. Bugünden itibaren tüm ülkeler bu tehdide karşı önlemlerini almalıdırlar.
Tarafını seçmeyen, Amerikaya veya siyonizme bağlılığını beyan etmeyen, kısaca küresel emperyalizme boyun eğmeyen ülkelere Microsoft aracılığı ile okkalı bir ayar çekilmiş oldu. Ben böyle bir siber saldırıyı bekliyordum aslında. Çünkü bunlarda savaş ahlakı ve insanlık olmadığı için en kolayından başlamak üzere her yolu deneyeceklerdir.
Kafamızda şöyle bir senaryo canlandıralım. Allah korusun, üçüncü dünya savaşı başlamış olsun ve farzedelim ki siz ABD’nin safında değilsiniz.
Bir anda tim bankacılık sisteminiz çökecek; bankadan bir kuruş bile çekemeyeceğiniz gibi kredi kartı ile bir ekmek bile alamayacaksınız.Hastaneleriniz felç olacak, tüm ameliyatlar yapılamayacak, doktor sistemden bir aspirin bile yazamayacak.
Yetmedi, sivil veya askeri bir uçak bile kaldıramayacaksınız. Tüm kara, hava ve deniz savunma sistemleriniz çökecek ve bir anda çöp olacak.
Daha neler neler… İşte size Microsoft eliyle üçüncü dünya savaşının birinci hamlesi.
Elin oğlu bunu denedi, kimi ne kadar zamanda dize getirebileceğini test etti.
Bu işin şakası yok, ABD küçük bir arıza(!) ile Çin’e, Rusya’ya bile ayar çekti. Göreceksiniz ülkeler kısa süre sonra tesbih tanesi gibi dizilip Siyonizmle tekrar nikah tazeleme kuyruğuna girecekler. İri kıyımlar da bir yolunu bulup bir şekilde anlaşmaya zorlanacaklar. Dolayısıyla şimdilik üçüncü dünya savaşı riski bu arızayla ötelenmiş oldu.
Hepimiz göreceğiz, bu öngörülerimi zaman içinde bestseller popüler kitaplardan okuyacağız.
Umarım Türkiye de Microsoftun bu ayarından dersini almış olsun.
Acilen uydusuyla birlikte tamamen yerli ve milli yazılım sistemine geçmeliyiz. Bu bizim için ölüm kalım meselesi kadar önemlidir. Bağımsızlığımız bir tuşun altında saklı.
İç siyasi ve ideolojik çekişmeleri, kutuplaşmaları bir yana bırakıp işgal güçleri kapıya dayanmadan hem fiziki, hem teknolojik, hemde siber/ yazılım güvenliğimizi sağlamalıyız.
Bu işten tasarruf olmaz. Bu millet aç kalmaya razı olur ama vatanını ve devletini koruma konusunda hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz.
Mikrosoftun arıza komedisini bir de bu açıdan değerlendirin istedim.
Hoşçakalın
Ahmet Karataş
2 notes · View notes
saidaslan1 · 11 months
Text
Bu dizide Sultan Abdülhamid'in bahsettiği 3. Dünya Savaşı ve sebeplerini tavsiye (!) olarak yazan Siyonist Albert Pike'nin mektubunu aşağıya yazıyorum.
15 Ağustos 1871, Washington
Aydınlanmacı düşüncenin amacına ulaşması için öncelikle bir dünya savaşı çıkarmalıyız. Bu sebeple; Rusya'da Çar'ı (Çarlığı) zayıflatıp, ateizmi ve Komünizmi hakim kılmalıyız. Casuslar vasıtasıyla Britanya İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğu arasında gerginliği körükleyerek savaşa zemin hazırlamalıyız ve çıkaracağımız Birinci Dünya Savaşı sonrası, Komünist düzeni iyice inşa etmeliyiz ki, tüm hükümetleri yıkabilelim ve tüm dini düzenleri zayıflatabilelim.
Ardından İkinci Dünya Savaşı'nı çıkarmalıyız ve bunu gerçekleştirmemiz için; Faşistler ve Siyonistler arasında savaşla sonuçlanacak bir gerginlik oluşturmalıyız. İsimleri Nazi olacak olan Faşistleri, savaş sonunda yok etmeli ve savaş sonrası Filistin'de Yahudilerin ana unsur olacağı İsrail Devleti'ni kurmalıyız. İkinci Dünya Savaşı sürecinde Uluslararası Komünizm mutlaka Hristiyanlığı dengeleyecek bir güce ulastırılmalı. Toplumlara ölçülü bir sekilde son çöküşü yaşatacağımız zamana kadar bu denge bizim için gereklidir.
Üçüncü Dünya Savaşı'nı çıkarmamız için; İslam Dünyasının liderleri ve Siyonistler arasında ajanlarımız vasıtasıyla, ayrı düştükleri konular üzerinden gerginlik çıkarmalıyız ve bu savaş, Müslüman Arap Dünyası ve İsrail Devleti'nin birbirlerini yok edecekleri şekilde dizayn edilmeli. Bu hengame içinde diğer milletleri bu konuda, fiziksel, ahlaki, ruhsal ve ekonomik olarak çökmeleri için mücadeleye zorlamalıyız. Her şeyi yok etmek ve yıkmak isteyen Nihilist kitlelerin ve Ateistlerin önlerini açmalıyız ve müthiş bir sosyal çöküş provoke etmeliyiz ki böylece bu kanlı ve vahşetin doğurduğu korku içinde mutlak ateizm etkisi ortaya çıksın. Böylece insanlar her yerde vahşi devrimci azınlığa karşı kendilerini savunmak zorunda kalacaktır.
Daha sonra İnsanlık Medeniyeti, bu vahşi yok edicileri imha edecek. Birçok kişi Hristiyanlık'ta hayal kırıklığı yaşayacak. İnsanların kimileri bu sürecimiz tamamlandığında artık herhangi bir kutsal kitabı veya herhangi bir kişiyi yol gösterici olarak seçmek yerine Deizm'i tercih edecek. Ama bir düşünceden ötürü endişe duyacaklar. Bu endişelerinin sebebi; nereye itaat edecekleri, neye yönelecekleri, hangi felsefenin ve hangi hukuk kurallarının uygulanacağı konusu. Bizler bu aşamada evrensel bildiriler yoluyla Lucifer'ın Saf Doktrininin ışığını insanlara vereceğiz
Bu doktrin, sonunda tüm insanlık içinde Genel Dünya Görüşü hâline gelecek ve ona teslimiyet içinde olacaklar. Hristiyanlık ve ateizmin fethedilmesi ve aynı zamanda yok edilmesinden sonra insanlık evrensel dünya görüşünü kabul edince buna karşı birtakım Muhafazakâr hareketler ortaya çıkacaktır.
-Albert Pike
19 notes · View notes
onderkaracay · 4 months
Text
🎯 ARAPLAR KALLEŞ BİR KÜLTÜRÜN İNSANLARIDIR 🎯
2 notes · View notes
tolgaulusoy · 5 months
Text
Tumblr media
1902 Doğumlular (Alm. Jahrgang 1902), Ernst Glaeser'in klasikleşmiş romanı. 1902 doğumlular yani Birinci Dünya Savaşı ile ergenliklerine girmiş ve savaş ile gençlikleri birbiri içerisine girmiş kuşak. Roman bir çocuğun gözünden anlatılıyor çocuğun ismi romanda ona E. diye sesleniliyor. Yazarın isminin de ilk harfi olması otobiyografik bir roman olduğunu ortaya koyuyor. İki kısma ayrılan romanın ilk kısmında savaş öncesinde geçiyor. E. arkadaşları Fred, Augustus ve Leo ile beraber kızıl çete olara anılan bir gruptur yarama olsalar da aşırı vicdanıdırlar. Aralarında en ilgi çekici olan Ferd'dir aşırı vicdanlı ve babası sayesinde farklı düşünmeyi ve yaşamayı öğrenmiştir. E. bir yandan arkadaşları ile vakit geçirirken bir yandan kızların sırrını çözmeye çalışır. Romanın ikinci kısmı ise savaş zamanını anlatıyor. Savaşı bir oyun olarak gören Almanyalılar tutkuyla savaşı istemektedirler E. dahil olmak üzere herkes savaşın iyi bir şey olduğuna kanaat getirmiştir. Ama savaş uzadıkça acılarda görünmeye ve artmaya başlar. E. de çocukluktan çıkıp ergenliğe savaşın gölgesinde girer. Anti militarist edebiyatın en önemli örneklerinden birisi olan bu klasikleşmiş romanı mutlaka okumanızı öneririm.
3 notes · View notes
korelist · 7 months
Text
Tumblr media
REBORN RICH // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 8,2 Benim Puanım: 10
Drama: Reborn Rich (English title) / The Chaebol's Youngest Son (literal title)
Hangul: 재벌집 막내아들
Director: Jung Dae-Yoon
Writer: San Kyeong (web novel), Kim Tae-Hee
Date: 2022
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Song Joong-Ki, Lee Sung-Min, Shin Hyun-Bin, Kim Nam-Hee, Jo Han-Chul, Park Hyuk-Kwon
2023 (59th) BaekSang Arts Awards - April 28, 2023
Best Actor (Lee Sung-Min)
Song Joong-Ki’nin Türkiye de dizi çekiyor olması haberi kore severlerde bir heyecan patlaması yaşatsa da ülkemizde dizi; ilk bölümde Türkiye de öldürülmesi ile gündem oldu. Yapımcı ve yönetmenin Türkiye’yi kara para aklanan, korkutucu insanların olduğu 3.sınıf bir Ortadoğu ülkesi olarak resmetmesi birçok kişinin tepkisini çekti. Uzunca bir süre sadece Türkiye sahnelerinin sarartılmış olmasını, gelen turisti sokaktaki çocukların bile hırpalaması konuşuldu. Seçilen müzikler daha oryantal, etraftaki tabelaların da Arapça ağırlıklı olması da tuz biber oldu. Gel gelelim bu şahane dizinin eleştirilen bu tü kaka kısımları hepi topu 3dk sürüyor olmasına… Gözünüzü seveyim, senaryoda böyle bir kurgu varmış çekmişler. Her ülkenin kötü yanı, her mesleğin iyisi kötü, insanın niyeti bozuk olanı var. 3 dakikalık bir gösteriyi ne kadar kişiselleştiriyorsunuz.
Diğer yandan dizinin bir diğer dedikodusu ise Samsung şirketinin gerçek hayattaki skandallarına çok benzemesi üzerineydi. Bizim çok aşina olduğumuz bir mevzu değil ama Kore’de böyle de bir durum var. Dizi ise; Kore’nin en büyük Chaebol ailesine ait Soonyang Group’u konu alıyor. En tepedeki isim Jin Yang-Cheol(Lee Sung-Min) çocukları arasında bir halef seçmediği için bütün aile halefi olmak için yarışa girmiştir. Her büyük şirket hikayesinde olduğu gibi bu dizininde ana konusu aile üyeleri arasındaki iç savaşı anlatıyor. Yoon Hyeon-Woo(Song Joong-Ki) ise bu koca şirkette haleflerden birinin altında rütbeli çalışandır. Bir gün şahit olduğu bir yolsuzluğu patronuna söylemesi sonucu mevzu büyür ve başrolümüzü götürüp Türkiye’de kafasına sıkmak sureti ile öldürürler. Kafasına sıkılan karakterimiz uçurumdan düşer ve gözünü açtığında 17 yıl önce Chaebol ailesinin 10 yaşlarındaki küçük torunu Jin Do-Jun’undur.
Artık amacı aile içinde sağlam bir yer edinmek ve onun ölümünü planlayan kişiyi bulmaktır. Tekrar yaşaması gereken önünde 17 yıl vardır. Ülkede olacakların yanı sıra dünya da olacakları da bilen benliği ile 17 yıllık planını izliyoruz. Hani herkesin geçmişe gitsem sayısal numarasını kendime veririm diye yaptığı geyik var ya, geçmişe gittiğinizi ama sayısal vermenize gerek olmayacak kadar zengin bir ailede doğduğunuzu hayal edin. Çöküşleri, yatırım imkanlarını, piyasa değeri fırlayacak markaların bilgilerini bildiğinizi düşünün. İşte dizi bu ekonomist bakış açısı üzerinden ilerleniyordu.
Oyuncular ve oyunculukları… Benim fikrim, şahane olduğu yönündeydi. Büyük patron Chaebol’ün başı Jin Yang-Cheol rolündeki Lee Sung-Min yıkmış geçmişti. Zaten tecrübeli olan oyuncu, yıllarını boşa harcamadığını herkeslere kanıtladı. Song Joong-Ki’nin oyunculuğuna ise donuk diyenler olmuş, çarpılırsınız. Başarılı oyuncu tek kelime ile efsaneydi. Hem 17 yaşında ergen oldu, hem 25 yaşında genç hem de 40 yaşında adam. Dizi çekilirken 37 yaşında olan oyuncu, 3 jenerasyonunda içinden geçti bana mısın demedi. Bu kadar zor bir şeyi seyirciyi koparmadan başarmak yetenektir, emektir. Kimsede kalkıp donuktu diyemez. Sen neyi başardın haspam derler adama.
Dizide elle tutulur bir romantizm yoktu. Birinci bölümde Yoon Hyeon-Woo’nun peşindeki soğuk savcı Seo Min-Yeong (Shin Hyun-Bin), ilerleyen zamanlarda Jin Do-Jun ile romantik yakınlaşmalar yaşasa da, doyurucu bir hikaye değildi. Asıl donuk olan bence Shin Hyun-Bin’di. Kadronun geri kalanına baktığımızda biraz soft bir oyuncu olarak kalıyordu.
Ben zaman atlaması, zamanda yolculuk gibi kavramları kavramakta çok zorlanan bir insan olarak, dizinin sonu benim için bir tık puslu kaldı. Bunun sorumlusu benim, o yüzden kimseye bir yorum yapamam. Ama onu da havada bırakıp kalbimizi kırmadılar. Bağlandı, toplandı. Benim için 2022 yılının en iyi 2 dizisinden biri oldu. Diğeri Big Mouth, onu konuşmuştuk. Tavsiye ederim ama gözünüzün ucuyla ön yargıyla değil, hakkıyla izleyin isterim.
OST:
Jong Ho - Gravity
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
3 notes · View notes
dolunay66 · 2 years
Text
Tumblr media
Savaş Sona Erdiğinde Askerler Unutulur
Bu fotoğraf 1920'de çekilmiş ve o zamanlar Birleşik Krallık Kralı olan Kral George V'in sadaka için yalvaran vagonunun yanında koşan bir dilenciyi gösteriyor. Pek çok makale, dilencinin göğsünden sarkan rozetler veya madalyalara bakılırsa Birinci Dünya Savaşı gazisi olduğunu belirtiyor.
37 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
These coins both endangered and saved a soldier's life in the First World War.
He was shot after the sound of "He saved his life by sticking together in his chest pocket... revealing his position... bouncing off lead coins that were supposed to kill him."
Optatius Buyssens' grandson Vincent posted a photo of the coins on Reddit, and the photo received more than 130,000 upvotes within 24 hours.
The 28-year-old digital strategist from Antwerp has never had a more popular post.
Optatius Buyssens fought as a soldier during the First World War
Optatius carried coins in his breast pocket
"He was kicked in the head by the German soldier who shot him, but it made the soldier think he was dead," adds Vincent.
"When the German soldier left, he and another wounded comrade managed to crawl to safety."
Optatius initially had a medical condition that prevented him from joining the Belgian army.
But he eventually managed to volunteer and was shot in the Belgian town of Lebbeke on September 26, 1914, according to Phillippe, Vincent's father and Optatius' grandson.
"Three of the coins are from Belgium and three from France," adds Phillippe.
After the war, Optatius had heart problems but lived until 1958.
.........
Bu paralar Birinci Dünya Savaşı'nda bir askerin hem hayatını tehlikeye attı hem de kurtardı.
"Göğüs cebinde birbirine yapışarak... pozisyonunu açığa vurarak... onu ��ldürmesi gereken kurşun madeni paralardan sekerek hayatını kurtardı" sesinden sonra vuruldu.
Optatius Buyssens'in torunu Vincent, Reddit'te madeni paraların bir fotoğrafını yayınladı ve fotoğraf 24 saat içinde 130.000'den fazla olumlu oy aldı.
Anversli 28 yaşındaki dijital strateji uzmanının hiç bu kadar popüler bir görevi olmamıştı.
Optatius Buyssens Birinci Dünya Savaşı sırasında asker olarak savaştı.
Optatius paraları göğüs cebinde taşıdı
Vincent, "Kendisini vuran Alman askeri tarafından kafasına tekme atıldı ama askerin öldüğünü düşünmesini sağladı" diye ekliyor.
"Alman askeri ayrıldığında, o ve başka bir yaralı yoldaş güvenli bir yere sürünerek ulaşmayı başardı."
Optatius'un başlangıçta Belçika ordusuna katılmasını engelleyen tıbbi bir durumu vardı.
Ama sonunda gönüllü olmayı başardı ve Vincent'ın babası ve Optatius'un torunu Phillippe'ye göre 26 Eylül 1914'te Belçika'nın Lebbeke kasabasında vuruldu.
Phillippe, "Paraların üçü Belçika'dan, üçü de Fransa'dan" diye ekliyor.
Savaştan sonra Optatius'un kalp sorunları oldu ama 1958'e kadar yaşadı.
40 notes · View notes