Tumgik
#Aşkı buldular be
sozlerinressami · 1 month
Text
Kelebek Hükümdarı
Midemde kelebek olmayı bekleyen tırtıllar dolanıyordu, yavaşlardı ve bir o kadar bitkin. Özgürce ve aşkla uçacakları anı sabırsızlıkla bekliyor; günlerini, o büyük aşkın hayatlarına getireceği değişimi düşünerek geçiriyorlardı. Kozaya girme zamanları gelip çatarken bu aşkın bünyelerinde bıraktığı heyecanın hangi duyguları uyandıracağını tahmin edemiyorlardı. Merak, korku ve heyecan birbirine karışıyor; her biri, kanatlardaki renklerin yerini alıyordu. Kanatlarda, bir yandan bu aşka dair tatlı bir beklenti; diğer yandan bilinmezliğin getirdiği ürkek bir endişe hakimdi. Kendi elleriyle kapandıkları kozalarda özgürlükten uzak bir yaşam sürmeye başlamışlardı. Ancak içlerinde taşıdıkları aşk, bu karanlık kozalarında onlara ışık oluyordu; bir gün kelebek olup bu aşkı özgürce yaşayacakları umudu, tek tesellileriydi. Ömürlerinin ne kadar kısa olduğunu bilmeden sayılı günlerini belirsizlikle dolu bir aşka adıyorlardı.
Günler geçtikçe, tırtıllar bu bekleyişe daha fazla katlanamadılar. Kozalar kıpırdanmaya başladı; dönüşüm oldukça yavaş ilerliyordu, tırtıllar ise bir o kadar sabırsızdı. Buruşmuş kanatlarını hareket ettirmeye çalıştılar, fakat uçamıyorlardı. Bir çift güzel söze belki de bir rehbere, yani bir kelebek hükümdarına, ihtiyaçları vardı. Hayatları; bu aşkın simgesi olan efsanevi bir figürü, kelebek hükümdarını, beklemekle geçti. Renklerin ve yıldızların efendisi olan bu hükümdar, aşkın kendisiydi; onun varlığı her şeyi daha renkli ve aydınlık kılıyordu. Kelebeklere göre, onun kanatlarının gölgesinde uçmak, aşkın büyüsünde kaybolmak gibiydi. Efsaneye göre, sadece en sabırlı ve en sevgi dolu yürekler onunla uçabilir, onun yanında var olabilirmiş. Kelebekler, büyük bir aşkın heyecanıyla bu hükümdarın onları bulmasını beklediler. Günler, hatta haftalar boyunca beklediler ama bu bekleyişin onları gitgide sona yaklaştırdığını fark edemediler.
Kozalar, hükümdarın adıyla çatladığı an; varlığını derinden hissettiler. Kanatları parladı ve kendilerini aniden aşkın gökyüzünde süzülürken buldular. Bekledikleri özgürlüğe nihayet kavuşmuşlardı. Kelebek Hükümdarı, zarif ve görkemli kanatlarıyla onların arasında süzülüyordu. Ancak, bu aşkın getirdiği özgürlük, düşündüklerinden çok daha kısa sürdü. Gökyüzü aydınlığı karanlığa bırakınca yıldıza dönüşmüş gözler önünden aniden kaybolmuştu. Onun gidişiyle birlikte kelebekler de düşmeye başladı; rüzgarları kesildi, kanatları ağırlaştı. Kısa süre içinde kendilerini bir kafeste buldular. Bu sefer ne kozalarının içinde ne de aşkın gökyüzünde. Fakat bir arada, sıkışmış ve özgürlüklerinden mahrum....
Kelebek hükümdarı; gün doğumuyla özgürlüğü doruklarda yaşatıyor, gün batımıyla ise esareti tam anlamıyla hissettiriyordu. Onları özgürlüklerine kavuştukları dakikalar gün geçtikçe azalıyordu. Ancak bunun farkında bile değildiler. Hükümdarın kanatlarının altında özgür veya esir olmaları neyi değiştirirdi ki onlar açısından? Kelebekler, son nefeslerini onun için vermeye hazırdı. Başka bir midede başkasının sözcükleriyle özgürlüğe kavuşmaktansa onun esaretinde kalmayı tercih etmişlerdi.
10.08.2024 —Sözlerin Ressamı
Tumblr media
13 notes · View notes
bukalemunkadin · 6 months
Text
Bizim zamanımızda insanlar burda aşkı buldular evlendiler hatta çocukları bile oldu.
Tuhaf ama güzel zamanlardı.
2 notes · View notes
operasyon · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Game of Thrones'ta şu en üstteki korkak ama sadist, kızlardan bile dayak yiyen çocuk kral, kuzeyin lordu Stark'ın başını kestiriyordu.
Dizinin içinde karakterler bu gücü sorguluyorlardı.
Yani tek tekte bir düello olsa Kuzey Kralı şu sıpayı eşşek sudan gelene kadar döver. Ne tecrübeleri eş ne cesaretleri eş olabilir ama bu velet bu adamı öldürtebildi.
Bu gücü ona veren neydi diye soruyorlar.
Yine dizinin içinde yanıtlanıyor soru: Kralın gücü, halkın kralın güçlü olduğuna inanmasıdır diyorlar.
Bence doğru bir çıkarım.
Dünyayı yöneten politikacı takımında kim özel yetenekleri olan insanlardandır.
Çoğu bunak, ayakta bile duramayan, psikolojileri son derece bozuk yaşlı insanlar ama bu halleriyle az çok dünyanın kaderine yön veriyorlar.
Kişisel olarak bunların ne özelliği ne gücü olabilir ki?
Hiçbir şey.
Kişisel olarak, ortalama sağlıklı, ortalama zekaya sahip, ortalama becerikli insanların bile altındadırlar.
Adam belki bu dünyada sadece çöpçü olmalıydı ama kader onu abd başkanı bile yapıyor.
Normal şartlarda halkın içindeki kimseden daha üstün bir yanı yoktur adamın ama halkın ona inancı ona güç verir.
O inanmış halkın içinde kralın bir gücü yok desen ne fayda!
İnsanlar ona inandığı sürece kral olarak gerçekten güçlüdür.
Tumblr media
Bu benzetmeyi tumblr'a uyarlıyorum.
Hep karşı çıktığım bir şey, bazı insanlarca tumblr'ın sanki bir sevgi testiymiş gibi davranılmasıydı. Karşı olsam ne fayda?
Toplumsal uzlaşı tıpkı sıradan birini kral ilan etmek gibi bunu sevgi testi olarak onayladıktan sonra ben tabii ki düşüncelerimde yalnızdım.
Ama benzer biçimde şöyle düşündüm: Tumblr idda ettikleri gibi sevgi testi olamaz ama sevgisizliğin testi olur!
Benim özel durumumda bu sevgisizliğin testi dedim. Hatta testte değil kanıtı.
Sosyal medyada zeka yada beceri gerektiren her ne ise ben bunu başaramadım. Bu beni sosyal anlamda engelli birey - kör topal vb ampute birey - haline getirirken arkadaş ne anlama gelir? Sevgi ne anlama gelir, aşk ne anlama gelir, saygı ne anlama gelir?
Benim, geçtim aşkı meşki sevgiliyi, candan bir arkadaşım olsa bu iş böyle uzamaz bu hale gelmezdi. Demek ki burda bana karşı zerre kadar sevgi yok diye düşündüm. Gerçekte bu zaten.
Bunlar yeni düşüncelerim değil.. nerdeyse burda blog açmamla eş zamanlı düşünceler.
Hani zaten bazı adamlar akıllarındaki sorulara yanıt bulduktan sonra çekip gidiyor ya? Neden çekip gidiyor?
Onlar olaylara ve insanlara ciddiyetle bakmışlardır. Soruların yanıtını buldular diye gitmiyorlar sevgisizliğin kanıtını buldukları için gidiyorlar.
Güzel kafiyeli bir cümle oldu ama tam özet oldu.
Ben bu anlamda biraz daha zekiyim. Sevgisizliğe kanıt bulmadan da anlıyorum.
Tumblr media
Hâlâ aynı fikirdeyim: Tumblr aşk sevgi vs testi olamaz ama sevgisizliğin kanıtı olabilir.
0 notes
gorunenruhunyarisi · 1 year
Text
Herkes Romeo'nun Roseline'ı unutmak için Juliet'i sevdiğini düşünüyor. Şahsen böyle düşünmüyorum. Evet, doğru Romeo Roseline hakkında ilk başta Juliet'e söz ettiği gibi konuşuyordu. Ancak eğer Roseline'ı Juliet kadar sevseydi onunla evlenirdi. Ve hatta bu daha kolay olurdu. Lakin o imkansızı seçti.
Yaşlarını çok dert edenler var, onları anlaması da garip. Tiyatroda da geçiyor zaten, çok erken evleniyorlardı kadınlar 16.yy da. Bunu savunmuyorum asla! O zamanlar normal görülen bir şey bu. Shakespeare'den şuan ki gibi bir görüş beklemek saçma olurdu sadece.
Ve asıl benim fikrime gelecek olursak, Romeo sadece hayatının aşkını arayan biriydi Roseline'ı görünce o sandı. Ama değildi, o kişi Juliet'di. Juliet'in öldüğünü sandıktan sonra intihar etmek yerine başka bir güzele de bakmayı seçebilirdi Benvolio'nun deyişiyle. Ancak o hayatının aşkını bulduğuna tüm kalbiyle inandı, bu yolda da ölmeye hazırdı.
Juliet için de şunu söyleyebilirim. Evlenmek zorunda olduğunun farkındaydı Kont Paris ile. Belki de sadece bir çıkış yolu aradı. Romeo'nun ilgisi, aşkı, bakışları onun doğru kişi olduğuna inanması için yetti de. Ve eğer Juliet için Romeo "herhangi" birisi olsaydı asla bu yolda ölmezdi.
Tek istedikleri birbirlerine kavuşmak olan iki aşığın hikayesiydi Romeo ve Juliet . Kavuşamadılar evet ama buldular hayatlarının aşklarını. Sevdiler, hemde çok sevdiler. Birbirleri uğruna hayatlarının geri kalanını feda edecek kadar sevdiler...
0 notes
tubartan · 1 year
Text
III. Selim dönemi… Avusturya ordusu Yerköy Kalesi'ni sarmıştı. Bir Ramazan ayı idi. Kaledeki Osmanlı askerlerinin tamamı oruç tutuyordu. En büyük sıkıntıları oruç olmak değildi. Hayvanların otlaklarının düşman işgali altında olması ve ot ihtiyacıydı… Bir süre sonra cesur bir yeniçeri¸ ot getireceğini söyleyerek kaleden ayrıldı. Avusturyalılara başvurup izin istedi: – Hayvanları aç bırakmak mertliğe sığmaz. İzin verin biraz ot yolayım! Avusturyalılar önce izin verdiler. Osmanlı askeri¸ ot yolup arabalara yüklemeye koyuldu. Ardından düşman askerleri etrafını sardı. Alay etmeye¸ hakaretler savurmaya başladılar. Yeniçerinin sabırlı davranışları karşısında iyice zıvanadan çıktılar. Sonra da acımasızca katlettiler. Kesik başını kalenin önüne getirip¸ bağırıp çağırmaya¸ tehdit etmeye başladılar: – Hepinizin kellesini süngülerimize geçireceğiz! Alçak Türkler! Daha da ileri gidip Peygamber Efendimize ve padişaha dil uzatmaya yeltendiler. İşte o zaman kaledeki Osmanlı askerlerinin sabrı tamamen tükendi. Galeyana gelen yeniçerilerin dilinde aynı tepki vardı: – Düşmanın hakaretlerini daha fazla dinleyemeyiz¸ tahammülümüz kalmadı. Düne kadar padişahlarımızın ayaklarına kapananlar şimdi aslan kesiliyorlar. Komutan emrini verdi. Avusturyalılara haddi bildirilmeli¸ Peygamberimize ve padişahımıza hakaret etmek ne demekmiş gösterilmeliydi: – Herkes hazırlansın! Allah aşkı için savaşımız vardır. Peygamberimize ve padişahımıza dil uzattırmayız! Allah¸ din¸ peygamber ve padişah aşkı ile savaşan Osmanlı askerleri¸ Avusturyalılara öylesine saldırdılar ki¸ düşman feleğini şaşırdı¸ neye uğradığını bilemedi. Aslında bu denli şiddetli bir tepki ve hücum beklemiyorlardı. Osmanlı'nın en hassas damarına bastıklarının farkında değillerdi. Osmanlılar için din ve kutsal değerler olunca akan sular durur¸ canlar feda edilirdi. Şiddetli çarpışmalar sonunda beş binden fazla düşman askeri cezalandırıldı. Geri kalanlar da canlarını zor kurtardılar. Çareyi kaçmakta ve her şeylerini arkada bırakmakta buldular. Yerköy Kalesi önünde¸ bir Ramazan ayında zafer Osmanlıların ve İslâm'ın olmuştu. Takvimler¸ 8 Haziran 1790 tarihini¸ parlak bir sayfa olarak yapraklarına ekledi…
0 notes
turkudostu61 · 2 years
Text
Aşkı Sağlık Ocağı’nda buldular! Damat 77 gelin 90 yaşında - https://tele1.com.tr/aski-saglik-ocagind-aski-buldular-damat-77-gelin-90-yasinda-723500/
0 notes
fatmolistan · 2 years
Text
"Birinin yanında olmak, bedenen varlığını sürdürmekten öte bir anlam taşımalıydı. Mesela kalbinin kırıldığını tek bakışından anlamak, belki yemek yemediğini fark edip sıcak bir tabak hazırlamak, belki onun uykusuz olduğunu fark edip daha az gevezelik etmek, belki sadece ihtiyacı olduğunu fark edip ona sımsıkı sarılmak ya da ben buradayım diye güven verici bir sesle fısıldamak gibi... Sorgusuz, sualsiz, sebepsiz."
9 notes · View notes
ata-1966 · 4 years
Text
YAHYA KEMAL'in SESSİZ GEMİSİ HEP ÖLÜME YAZILMIŞ BİR ŞİİR OLARAK BİLİNİR..ASLINDA YAHYA KEMAL'in BÜYÜK AŞKI NAZIM HİKMET'in ANNESİ CELİLE'nin GEMİYLE UZAKLAŞMASI ESNASINDA YAŞADIĞI ÇARESİZLİĞİ ANLATIR ŞAİR...ÖLÜMDÜR ELBETTE SESSİZ GEMİNİN KONUSU..AMA AŞKTA YAŞANAN ÖLÜMDÜR...
Nazım Hikmet’ in, annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı farkettiği an...
Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destan bir kadındı… İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı… 1900 yılında bu dillere destan güzellikte kadın Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi…
Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı… 1916’ya gelindiğinde Celile Hanım‘la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı…
O günlerde Yahya Kemal, Bahriye’de okuyan genç Nazım Hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı…Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı…
Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu…O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi…
Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile’nin yeğeni Oktay Rıfat’ın, yani Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o…
***
Heybeliada’da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi…
Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Necip
Fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi…
Yahya Kemal hafta sonları “Genç Nazım Hikmet’e Türkçe ile şiir dersleri”
verirken, İstanbul’un en güzel kadınlarından olan, ressam Celile Hanım’la
yakınlaştı…
Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile Yahya
Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı…
Bir süre sonra bu ilişkinin kokusu Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi
olduğu Bahriye mektebinde duyuldu…
***
Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula
gelmedi…
Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı…
Hocası olan Yahya Kemal’e şöyle dedi:
“Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk… Sınıfın bu
durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim…”
Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp
Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı…
Necip Fazıl “Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle
“Kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda…
***
Ne ki bu Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort
resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın Celile ile Yahya
Kemal’in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu…
Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti…
Necip Fazıl’dan sonra bir gün Yahya Kemal’in siyah pardösüsünün
cebine bir not bıraktı…
Kâğıtta Yahya Kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:
“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz…”
Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu…
Bir süre Celile Hanım’ın evine gelmedi…
Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi…
Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün
İstanbul’un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka “evet”
demişti…
Artık evlenmek istiyordu…
Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu
eviliğe yanaşmıyordu…
***
Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum…
Bu kadın yazın adada otururdu…
Ben de orada idim…
Deli divane olmuştum…
Sonbahar’da Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi…
1916 Sonbaharı’nda yine İstanbul’a iniyordu…
Ben müthiş muzdariptim…
Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar…
O gidinceye kadar Ada dopdolu idi…
Gider gitmez benim için boşalıverirdi…
Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul’a dönecek lafı
çıktı…
Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul’a
geldiğinde geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını
çağırırdı…
Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu…
Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim…
Gitmeyeceğine yemin etmişti…
Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi
bu gece davet veriyor… İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını
ettiklerini duydum…
***
Müthiş bir acıyla yerimden kalktım…
İskeleye doğru gittim… Son vapur çoktan kalkmıştı…
Sert bir lodos esiyordu… Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun,
sandalla Maltepe’ye geçmeye karar verdim…
Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı…
Çok para verince biri ikna oldu…
Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı…
Denizde çalkalanıp duruyorduk… Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı…
Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek
müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum…
Sırılsıklam Maltepe’ye gelebildik…
Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım…
Yoktu…
Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim…
Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım…
Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark
etmemiştim…”
***
“Kan ter içinde Bostancı’ya geldim…
Vakit hayli geçti…
Karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim…
Aradılar taradılar birini buldular..
Yine bir sürü para verdim…
Arabayla yola koyuldum…
Kadıköy, oradan Üsküdar… Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!..
Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak
onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi’ diye sordum?
Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi, ‘Ne diyorsun
diye bağırdım?’ Bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve
kaçta geldiğini araştırttım…
Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım…
Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor!
demiş… Geldi haber verdi… Sanki dünyalar benim oldu…
Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar
içtim…
Sabahleyin, doğru eve çıktım… Benim halim berbat. Toz toprak içinde
olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı… Sarmaşdolaş olduk…”
***
Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca
korkmuştu…
Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten,
belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım
Hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..
O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal’e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
“Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim…
Gelmedin mahzun oldum…
Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat
hep aklım sende idi…
Çok çok göreceğim geldi…
Beni niye aramadın…
Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi… Ben o günden beri
yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum… Evimiz için
çalışıyorum…”
Hiçbir zaman o evlilik olmadı…
Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten…
Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden…
Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu…
Sosyalistti…
Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu…
Celile artık yaşlanmıştı…
O güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu…
Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine
başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği…
Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal
Galata Köprüsü’nden geçiyordu…
Büyük aşkını gördü…
Ama yanına gitmedi…
Bir zamanlar “Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni
istemiyorum” diyen genç Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık
grevi yapan Celile’ye destek imzasını vermedi…
Hızla uzaklaştı oradan…
***
Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir
zarf çıktı Yahya Kemal’in…
Şöyle yazıyordu:
“Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sirkeci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir… Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…”
Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris’e
giderken, Sirkeci Garı’nda vermişti Yahya Kemal’e göğsünde duran o iki
yapraklı çiçeği…
SESSİZ GEMİ…
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir…
Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi…
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri…
Yahya Kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin Ada’dan
gemiyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır…
Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu…
Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından ada limanında
bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir…
***
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan…
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol…
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol…
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli…
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli…
Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu…
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu…
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler…
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden…”
Dilek Ügüden
19 notes · View notes
yurekbali · 5 years
Text
Tumblr media
Cemal Süreya Alfabesi - Haydar Ergülen Ankara: Şairin ana karası. Kürkçü dükkânı: “Bende tarçın sende ıhlamur kokusu / yürüdük başkentin sokaklarında”. ”Bayan nihayet”: Son aşkı. "Bayan Nihayet” bulgusuyla şiirler yazdığı Birsen Sağnak. Cemalettin Seber: Ya da nam-ı diğer Cemal Süreya. Adını kısaltınca harflerin yüzü aydınlanır sanki. Seber’inse anlamı yoktur ona göre. Çınnnn!: Kulağımız şiirden çınlıyorsa ilk o gelir aklımıza: “Saat çini vurdu birden: pirinççç" ("Ülke” şiirinden). Darphane: Şairden Darphane müdürü olursa, sağcı ekonomi bakanına da Darphanenin kapıları açık ama gönül kapısı kapalı olur! Evlilik: "Düğmesini diken her kadınla evlendi” sözü belki de şairin ürettiği bir söylencedir. Aşk kadar şefkat de arayan bir adamın sızısı. Fiyaka: Çaktırmadan fiyakalı. Şiiri de öyle, yazısı da, cümleleri de: ‘Şiir Anayasaya aykırıdır’, ‘Folklor şiire düşman’, ‘Şiir geldi kelimeye dayandı’... Göçebe: Senfonik şiir, yaylılar, vurmalılar, nefesliler, bir de “Biliyorsun ben hangi şehirdeysem / yalnızlığın başkenti orası”. ”Ğ vitamini”: ”Bilginlerimiz sağolsunlar / Bir vitamin buldular / Çalışınca azıcık; / ... / Yumuşak G Vitamini: / Ulusalcılık!” H noktası: Cemal Süreya şiirinin H Noktası: Humor, haşarı, hınzır, hazcı, yani hedonist, hayati, Hatay Meyhanesi... Ilıştırman: ”Adı İlhan Berk Olan Şiir”e kendisini koymamıştır. Ben ekliyorum: “Cemal Süreya ılıştırman”. İkinci Yeni: İkinci Yeni’nin en eskisi. Birinci Yeni’den daha Garip. Üç şiir ortasında büyümüş! Jest: “Şiirim tutku ve jesttir” diye yazdı. Jest onda bir mahcubiyet olarak göründü, bazen de bir mesafeyle ortaya çıktı. Kendisine taktığı soyadından harf atması da bir jesttir. Kars: Cemal Süreya’nın ‘Kars’ını okudum ya, Kars’ı hiç görmesem de olur... mu? “Öyle güzel ki ölürüm artık / Beyaz uykusuz uzakta / Kars çocukların da Kars'ı”. Lokman: “Lokman şair senin hayatın / Yedi kırlangıcın hayatı kadar / Altısını ardı ardına yaşadın / Bir kırlangıcın daha var" dedi, yedincinin kanadı kırıldı. Mona Rosa: Mülkiye’den, parasız yatılılıktan, İkinci Yeni’den ve mahcubiyetten arkadaşı Sezai Karakoç’un ünlü mesnevisi Mona Rosa‘ya desenler çizmiş Süreya. Acep nerdedir? Nehir: İlk görev yeri Eskişehir Vergi Dairesi’dir. “Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm” şiirinden Porsuk nehri ve kadınlar geçer. Ortadoğu: “Biz kırıldık daha da kırılırız / kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza". Ölüm: Üstü kaldı! “Her ölüm erken ölümdür” derken, “Ama, ayrıca aldığın şu hayat / fena değildir" demeyi de unutmadı. Son jestini ‘Sayın Tanrı’ya yaptı! Papirüs: Nasıl ki “Bir kitapta resim şart”sa, Cemal Süreya deyince de Papirüs’ten söz etmek şart. Hayatındaki kadınlar gibiydi Papirüs de, aşka abone olmak gibiydi, dergisiydi. Renksemez: “Behçet Necatigil Şiirlerini, Nereye Yazardı” şiiri o buluşla başlar: “Renksemez Camgöz”. Necatigil için “Hep arka pencereden baktı” der. Sevda sözleri: Sevdadır bütün sözleri, demeli. Sevmeyi olduğu kadar, belki daha da çok sevilmeyi severdi. Sevilmez mi? Şemsiye: İmge kurucu, metafor bulucu. Herkese dokundu şemsiyesinin ucu: “İlhan Selçuk: Gerçeğin sesi. Yarı otomatik şemsiyesi de zaten ger-çekk! diye açılır!” ”Teknokratlar”: ‘Büyüklendiği’ tek şiir: “Bütün mimarlar yüksek mühendisler de / Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta!" Söyleyişini severim de sitemini ya da duygusunu sevmem bu şiirin, Cemal Süreya’ya yakıştıramam! Uçurumda açan: (1984) Hayatta en sevdiğim aşk şiiri olan “Ama Senin”, Uçurumda Açan bu kitapta açmıştır: “Daha nen olayım isterdin, / Onursuzunum senin!” Üvercinka: (1958) Güvercin kanadından Üvercinka’ya, Türk şiirinin başyapıtlarından birine: “Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız”. İkinci Yeni tramvayı. Vagon: Üç yerde oturdum masasına. Cağaloğlu’ndaki Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde, Kadıköy iskelede Hatay Meyhanesi’nde ve Vagon Kıraathanesi’nde. Yunus: “Yunus ki süt dişleriyle Türkçenin / Ne güzel biçmişti gök ekinini”. Zuhal: Zuhal Tekkanat ile 1967’de evlendi, oğulları oldu, Memo. Zuhal, Elif Sorgun adıyla şiirler yazdı. Cemal Süreya, edebiyatımızın en güzel aşk mektupları sayılan On Üç Günün Mektupları’nı, kalp ameliyatı için hastaneye yatan Zuhal’e 12-24 Temmuz 1972 tarihleri arasında yazdı. - Haydar Ergülen, Cemal Süreya Alfabesi (Cemal Süreya İçin 59 Kırlangıç) - Görsel: Hakan Arslan (Cemal Süreya)
27 notes · View notes
bayba-official · 5 years
Text
“Gönül meselesi”
Kınından çekilince boyundan büyük, cüssenden heybetli kılıcın elinde olmayan gücün iri bileklerince, sessizliğini bozan ufukların kızıl deryasına dalıp giden ellerinin üşümesine aldırmaz göz bebeklerinin karası.
Telaşında boğulduğun istisnasız monotonluğun, hayat sandığın dev dalgalarında taşıdığın umut, ceplerinden akıp giden ılık bir harçlık telaşıyla sarar boynunu. Sen öyle kederle dört mevsim çevrelenmiş bir ada, sen her öğün ham buğdaya talim ederken kursağı dolu tıka basa gamla... Elinden gelebileceklerin, gelemeyeceklerden pek de az olduğu sabahlarda, açma gözlerini der kader, açma yeni günün sigara dumanıyla sararmış tavanına! Hani nerede o verdikleri örnek hikayelerin açma pencere bahar emsalleri? Nerede o yuva yapan kuşların tenha çimen kurusu malikaneleri? Sen bir keçinin inatçı boynuzunda asılı duran ömrün, hasta yatağında bile inlemekten utanan evham düşmanı asi çiçeği! Nerede o miskin balıkçı teknelerinin ağ yırtan, dalga kesen kızıl direği! Zamanla ağırlaştıkça taşıdığı yükler, boynu kalınlaştı diye çirkin buldular adına hamal dedikleri işçi helali nasırlı elleri. Bir zaman gelip giderdi mahzun bakışları hoyrat köylere yolcu çoban çırağı yalancı mutluluk türküleri dilimize. Bir tas soğuk çorbaya katık yapardık, kenarı köşesi antibiyotik dedikleri küflü ekmeği.. Bak şimdi dilim dilim zaman, biri çoktan gitmiş, biri değil mi şu elimizden akan? Ya nerede, kim biliyor ne kadardır geriye kalan? Öyleyse her dağın kenarından sarkan bir umut devşirmeye çalışmak yerine, belki de zamanın elimizde kalanından ayırmalı en küçük zerreyi. Belki kendini yenileyen bir hücrede gizliydi gerçek umut olan. Bir sırra mühür olmak zorunda mı aşkı avucunda saklayan? Uzak desen değil, yakınlarda arasan görünür değil... Kimdir öyleyse gönül sofranda senden habersiz, izinsiz, kendi kurmuşçasına oturan? Dağları, deniz ve kumsalları düşün. Düşün ki, bir çocuk ağlar eşsiz gülüşünde onu doğuran annenin. Bir çığlık eşelenip çıkarılır yanık nefesinden o an. Ağlamak, ağlatmak kutsaldır, kutsaldır o an... Bayba
1 note · View note
aynurant · 5 years
Text
Nazım Hikmet’ in, annesiyle Yahya Kemal arasındaki aşkı farkettiği an...
Celile Hikmet resimleri ile olduğu kadar güzelliği ile de tüm İstanbul’un diline destan bir kadındı… İstanbul sosyetesinin en çok konuşulan kadınları arasındaydı… 1900 yılında bu dillere destan güzellikte kadın Osmanlı’nın meşhur valilerinden Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evlendi… Türk şiirinin dünya çapındaki en önemli ismi olan Nazım Hikmet de bu beraberlikten doğacaktı… 1916’ya gelindiğinde Celile Hanım‘la eşi Hikmet Bey arasında şiddetli bir geçimsizlik başladı…
O günlerde Yahya Kemal, Bahriye’de okuyan genç Nazım Hikmet’in şiir hocası olarak eve gelip gitmeye başlamıştı…Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’la, Yahya Kemal arasında filizlenen aşk kısa bir süre sonra Celile Hanım’ın anlaşamadığı eşinden boşanmasıyla sonuçlandı…Tutkuyla, ateşle, kıskançlıklarla dolu tarihin sayfalarının arasına gizlenen aşk başlıyordu…O aşkın aktörleri sadece Celile Hanım ve ünlü şair Yahya Kemal değildi…
Nazım Hikmet, Necip Fazıl hatta Celile’nin yeğeni Oktay Rıfat’ın, yani Türk şiir dünyasının bütün ustalarının bir tarafından dahil oldukları bir aşktı o…
***
Heybeliada’da okuyan genç Bahriyeli Nazım, hafta sonları okuldan çıkar annesinin yanına gelirdi…
Yahya Kemal o günlerde genç birer Bahriyeli olan Nazım Hikmet ve Necip
Fazıl’ın bulunduğu öğrenci grubuna şiir dersleri verirdi…
Yahya Kemal hafta sonları “Genç Nazım Hikmet’e Türkçe ile şiir dersleri”
verirken, İstanbul’un en güzel kadınlarından olan, ressam Celile Hanım’la
yakınlaştı…
Nazım’a verdiği derslerden arta kalan zamanlarda Celile Hanım ile Yahya
Kemal sanat ve edebiyatla başlayan uzun sohbetlere başlamışlardı…
Bir süre sonra bu ilişkinin kokusu Nazım’ın ve Necip Fazıl’ın öğrencisi
olduğu Bahriye mektebinde duyuldu…
***
Dedikoduların ayyuka çıkması üzerine Yahya Kemal bir süre okula
gelmedi…
Geldiğinde karşısına öğrencisi Necip Fazıl çıkacaktı…
Hocası olan Yahya Kemal’e şöyle dedi:
“Hocam, kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk… Sınıfın bu
durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim…”
Hocasına yönelik bu alaycı, ironik, dalga geçen tutum bir Deniz Harp
Okulu öğrencisi Bahriyeli için kabul edilmez bir davranıştı…
Necip Fazıl “Bu aşk ilişkisini alaycı bir şekilde ima eden” sözleri nedeniyle
“Kodes” adı verilen tahta dolabın içinde cezaya gönderildi okulda…
***
Ne ki bu Fransızcayı ana dili gibi konuşan, piyano çalan, natürmort
resimler yapan dünyalar güzeli, sanatçı genç kadın Celile ile Yahya
Kemal’in aşkı alevinden bir şey kaybetmiyordu…
Olayı genç Nazım Hikmet de fark etmişti…
Necip Fazıl’dan sonra bir gün Yahya Kemal’in siyah pardösüsünün
cebine bir not bıraktı…
Kâğıtta Yahya Kemal’e hitaben şöyle yazıyordu:
“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz…”
Bu not üzerine ünlü şair, tedirgin oldu…
Bir süre Celile Hanım’ın evine gelmedi…
Genç Nazım’la karşılaşmaktan çekindi…
Celile Hanım ise Yahya Kemal yüzünden kocasından boşanmış, bütün
İstanbul’un kulaktan kulağa dedikodusunu yaptığı bir aşka “evet”
demişti…
Artık evlenmek istiyordu…
Yahya Kemal bir taraftan kadını deliler gibi kıskanıyor, diğer yandan bu
eviliğe yanaşmıyordu…
***
Aşkını dile getirdiği olay inanılmazdı:
“1916 yılından 1919 yılına kadar bir kadına deli gibi aşık oldum…
Bu kadın yazın adada otururdu…
Ben de orada idim…
Deli divane olmuştum…
Sonbahar’da Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a inerdi…
1916 Sonbaharı’nda yine İstanbul’a iniyordu…
Ben müthiş muzdariptim…
Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar…
O gidinceye kadar Ada dopdolu idi…
Gider gitmez benim için boşalıverirdi…
Tam o günlerde Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa İstanbul’a dönecek lafı
çıktı…
Hakkı Paşa, benimkinin uzaktan akrabası oluyordu ve İstanbul’a
geldiğinde geceler düzenler, İstanbul’un bütün güzel kadınlarını
çağırırdı…
Benimki de oralara gidecek diye içim burkuluyordu…
Hatta kendisine bu endişemi söylemiştim…
Gitmeyeceğine yemin etmişti…
Bir gece Ada Oteli’nde otururken, yandaki iki kişinin ‘Berlin Büyükelçisi
bu gece davet veriyor… İstanbul’daki bütün güzel kadınlar davetli’ lafını
ettiklerini duydum…
***
Müthiş bir acıyla yerimden kalktım…
İskeleye doğru gittim… Son vapur çoktan kalkmıştı…
Sert bir lodos esiyordu… Deniz karmakarışıktı, ancak ne olursa olsun,
sandalla Maltepe’ye geçmeye karar verdim…
Sandalcılara gittim, yanaşmıyorlardı…
Çok para verince biri ikna oldu…
Açıldık, bir süre sonra lodos büsbütün arttı…
Denizde çalkalanıp duruyorduk… Sandalcı bana küfretmeye başlamıştı…
Ölmek üzereydik, ama ben sadece sevgilimin katıldığı geceyi düşünerek
müthiş bir kıskançlık duyuyor ve bir an önce orada olmak istiyordum…
Sırılsıklam Maltepe’ye gelebildik…
Hemen bir kahvehaneye gidip, araba bulmaya çalıştım…
Yoktu…
Bunun üzerine Maltepe’den Bostancı’ya yürümeye karar verdim…
Tren yoluna çıkarak koşmaya başladım…
Maltepe-Bostancı arasının bu kadar uzun olduğunu o zamana kadar fark
etmemiştim…”
***
“Kan ter içinde Bostancı’ya geldim…
Vakit hayli geçti…
Karakola gittim. ‘Bana bir araba bulunuz hastam var’ dedim…
Aradılar taradılar birini buldular..
Yine bir sürü para verdim…
Arabayla yola koyuldum…
Kadıköy, oradan Üsküdar… Karşıya geçtim. Doğru Nişantaşı!..
Sevgilimin oturduğu apartmanın kapıcısı ahbabımdı. Penceresini vurarak
onu uyandırdım. ‘Benimki evde mi’ diye sordum?
Adam halime bakıp şaşırdı: ‘Evde, bu akşam çıkmadı!’ dedi, ‘Ne diyorsun
diye bağırdım?’ Bütün katettiğim mesafe sanki başıma yıkılmıştı. Eve
kaçta geldiğini araştırttım…
Sözüne inanamıyordum. ‘Çık bir bak! Evde mi?’ diye adamı zorladım…
Adam çarnaçar çıktı. Bir münasebetle hizmetçisine sormuş uyuyor!
demiş… Geldi haber verdi… Sanki dünyalar benim oldu…
Apartmanın karşısında bir arabacı meyhanesi vardı. Orada sabaha kadar
içtim…
Sabahleyin, doğru eve çıktım… Benim halim berbat. Toz toprak içinde
olduğumu görünce şaşırdı ve hemen anladı… Sarmaşdolaş olduk…”
***
Yahya Kemal deli gibi aşıktı, ama evlenmekten hayatı boyunca
korkmuştu…
Belki, böylesi bir kadına hiçbir zaman sahip olamayacağını bilmekten,
belki o beraberlikte ters bir olaydan ürkmekten, belki de genç Nazım
Hikmet’ten ve etraf ne der diye ürkmekten?..
O günlerde Celile Hanım, Yahya Kemal’e bir mektup yazdı, şöyle diyordu:
“Bugün Pazar belki gelirsin diye üç vapurunu pencerede bekledim…
Gelmedin mahzun oldum…
Verdiğin konferansa gelmedim, kalabalıktır memnun olmazsın diye, fakat
hep aklım sende idi…
Çok çok göreceğim geldi…
Beni niye aramadın…
Sana gücendim canımın içi, pek göreceğim geldi… Ben o günden beri
yani Salı gününden beri evdeyim, dikiş dikiyorum… Evimiz için
çalışıyorum…”
Hiçbir zaman o evlilik olmadı…
Yahya Kemal hep kaçtı o evlilikten ve beraberlikten…
Uzun yıllar geçti bu olayın üzerinden…
Nazım Hikmet büyük bir şair olmuştu…
Sosyalistti…
Dönemin iktidarı tarafından hapislerde süründürülüyordu…
Celile artık yaşlanmıştı…
O güzelliğinden eser kalmamış üstüne üstlük kör olmuştu…
Oğlunun hapislerden kurtulması için Galata Köprüsü’nde açlık grevine
başlamıştı o görmeyen gözleriyle anne yüreği…
Tuhaf bir rastlantı sonucu, Celile açlık grevi yaparken, Yahya Kemal
Galata Köprüsü’nden geçiyordu…
Büyük aşkını gördü…
Ama yanına gitmedi…
Bir zamanlar “Hocam olarak girdiğin eve babam olarak girmeni
istemiyorum” diyen genç Nazım Hikmet’in kurtulması için kör gözlerle açlık
grevi yapan Celile’ye destek imzasını vermedi…
Hızla uzaklaştı oradan…
***
Öldüğünde evraklarının arasından içinde kurumuş iki yaprak bulunan bir
zarf çıktı Yahya Kemal’in…
Şöyle yazıyordu:
“Bu zarfın içindeki hatıra, 19 Ağustos 1930’da Sirkeci garında gece saat 10’da veda ettiğim aziz bir kadının göğsündeki çiçektendir… Koparıp verdiği bu iki yaprağı daima muhafaza edeceğim…”
Celile muhtemelen bu aşkın devam etmeyeceğini anladığı gece Paris’e
giderken, Sirkeci Garı’nda vermişti Yahya Kemal’e göğsünde duran o iki
yapraklı çiçeği…
SESSİZ GEMİ…
Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si “hep ölüme yazılmış bir şiir olarak” bilinir…
Oysa demir alıp bu limandan kalkan gemi…
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol dizeleri…
Yahya Kemal’in hayatındaki en büyük aşkı olan Celile’sinin Ada’dan
gemiyle İstanbul’a uzaklaşışı esnasında yaşadığı çaresizliği anlatır…
Ölümdür elbette Sessiz Gemi’nin konusu…
Ama aşkta aranan ölümdür ve Celile’nin ardından ada limanında
bakakalan Yahya Kemal’den esintiler içerir…
***
“Artık demir almak günü gelmişse zamandan…
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol…
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol…
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli…
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli…
Biçare gönüller!.. Ne giden son gemidir bu…
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu…
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler…
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler…
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti dönen yok seferinden…”
Alıntı.
3 notes · View notes
oktaygulerblog · 5 years
Text
Edebiyatçılar Geçiyor 2
EDEBİYATÇILAR GEÇİYOR- NABİ-
Nabi’nin nağmeleri Peygamberimizin emriyle, Medine semalarında yankılandı.
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafâdır bu
Büyük çoğunluğu yüksek rütbeli Osmanlı devlet adamla­rından meydana gelen Hac kafîlesi Pey­gamber Efendimizi ziyaret yolundadır. Çölde günlerdir süren yorucu yolcu­luk bitmek üzeredir. Kafile İstanbul'dan yola çıkmıştır. Medine’ye yaklaş­tıkları bir gecede son kez mola verdi­ ve kafiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya daldılar.
Ancak biri var ki günlerdir uyku görmeyen nemli gözleri ile uzaklara dalmış; Peygamber Efendimizin hasreti ile yanmış ve kavrulmuştur.Yusuf Nâbî'dir bu. O gece de Resulullâh’a bu kadar yakın olmanın hazzı içerisin de yerinde duramayıp gezerken…
O da ne!
Devlet büyüklerinden birisi ayağını kıbleye doğru uzatmış uyumuyor mu!
Yusuf Nâbî’nin gözü kararmıştır. Yet­kiliyi uyandıracak ve uyaracak tarzda şu sözler ağzından inci gibi saçılmaya başlar:
Nâbî’nin, yüreği yanarak söylediği nâ’tının manası şu şekildeydi.
“Edebi terketmekten sakın. Zira burası Allahü Teâlâ’nın sevgilisi olan Peygamber Efendimizin bulunduğu yerdir. Bu yer Hak Tealının nazar evi. Resûl-i Ekremin makamıdır. Burası Cenahı Hakkın sevgilisinin istirahat ettikleri yerdir, fazilet yönünden düşünülürse Allahü Teâlâ’nın arşının en üstündedir. Bu mübarek yerin mukad­des toprağının parlaklığından yokluk karanlıkları sona erdi. Yaratılmışlar iki gözünü körlükten açtı. Zira burası kör gözlere şifa veren sürmedir. Gökyü­zündeki yeni ay Onun kapısının yüre­ği, yaralı aşığıdır Bunun kandili dahi, ışığının nurunu ondan almakta­dır. Ey Nâbî! bu dergâha ede­bin şartlarına riayet ederek gir. Zira burası büyük meleklerin etrafında perva­ne olduğu ve peygam­berlerin hürmetle eğilerek öptüğü tavaf ye­ridir.”
Bu mısraları işiten o yüksek rütbeli kişi hemen ayaklarını toplayarak doğruldu ve:
– Ne zaman yazdın bunu? Sen­den ve benden başka duyan oldu mu? diye sordu. Yusuf Nâbî de:
– “Daha önceden hiç söylememiştim. Su anda sizi bu halde uzanmış görünce elimde olmayarak yüksek sesle söylemeye başladım, ikimizden başka bilen yok” dedi.
Bu sözler üzerine o kişi rahat bir nefes alarak:
– Madem ki bu şiiri burada söyledi burada kalsın. İkimizden başkası duyarsa, senin için iyi olmaz” diye ikaz etti.
O böyle tehditler savuradursun, Cenab-ı Hak, habibinin aşkıyla söyle­nen bu gönül açıcı ifadeleri hiç gizli bırakırmıydı? Bu İfadeleri kıyamete kadar unutulmayacak bir şekilde açığa çıkardı.
Kafile yoluna devam ederek sabah namazına yakın Mescidi Nebi’ye vardı. Onlar Mescid-i Nebi’ye girerken minareler­den yanık sesli müezzinler Ezan-ı Muhammedî’den evvel Nâbî nin
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbub-ı Hüdâdır bu
Nazargâh-ı ilâhidir Makâm-ı Mustafâdır bu
diye başlayan na’tını okuyorlardı.
Nâbî ve o yüksek rütbeli kişi hayretten dona kaldılar. Sabah namazını kıldıktan sonra Nâbî ve öbür zat namaz kıldıkla­rı camiin müezzi­nini buldular. Nâbî müezzine;
– Allah aşkı­na, Peygamber aşkına ne olur­sun söyle. Ezan­dan önce okudu­ğun na’tı kimden nereden ve nasıl öğrendin? diye sordu. Müezzinde büyük bir heyecan içeri­sinde sunları anlattı: Resul-i Ekrem Efendi­miz bu gece Mescidi Nebi’de ki bütün müezzinlerin rüyasını şereflendirerek: “Ümmetimden Nâbi isimli biri benî ziya­rete geliyor.
Bana olan aşkı her şeyin üstündedir.
Bugün sabah ezanından önce, onun benim için söylediği bu şiiri okuyarak Medi­ne’ye girişini kutlayın” buyurdu­lar. Biz de Resulullâh Efendimi­zin emirlerini ye­rine getirdik.
Nâbî müezzi­nin son sözlerini işitmez olmuştu. Gözyaşları içerisinde: Sahiden Nâbî mi dedi. 0 iki cihanın peygamberi Nâbî gibi bir zavallıyı, günahkârı üm­metinden saymak lûtfunu gösterdi mi? dedi. Evet cevabı­nı alınca da sevincinden bayıla­rak kendinden geçti.
1 note · View note
Text
AŞK
Aşk ne ilginçtir ama dimi uğruna neler yapılır neler.  
  Bazı insanlar mutlu aşka inanmaz ama ben çok inanırım mesela size bir örnek vereyim Leyla ile Mecnun ,` mecnun leylası için çölleri aşmadı mı aştı peki neden çünkü leylasına deliler gibi aşıktı yada Ferhat ile şirin ,` Ferhat şirin için dağları bile delmedi mi deldi peki neden çünkü şirinine deliler gibi aşıktı yada Adem babamız ile Havva anamız peki ya onlar ikiside cennetten kovuldukları zaman biri dünyanın bir ucuna diğeri ise diğer ucuna gönderildi peki sonra ne oldu birbirlerine duydukları aşk ile birbirini buldular peki ben buna mutsuz aşk diye bilir miyim diyemem buna hakkım yok ki bütün bu saydıklarımın yaşadıkları mutlu aşk değilse nedir be ustam nedir be şairim nedir be yazarım sen mutlu aşkı yaşamadın diye mutlu aşk yok değil ya … aşk zamanını bekler ustam her şey gibi sende bekle aşkını onu bulamadın diye de mutlu aşkı suçlama be ustam sonuçta bir yemek tarifi vardır ve bunu biri yapmaya kalkar ve yapamaz burda suçlu olan tarif midir yoksa onu yapmaya çalışan aşçı mıdır birde sen düşün be ustam zamanını bekle çünkü MUTLU AŞK ZAMANINI BEKLER ...
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Espirili Sözler
Bitmeyen şarj, gitmeyen sevgili, sınavsız okullar istiyoruz.
Bana laf atan kızlara sesleniyorum, yapmayın sizin de abiniz babanız var.
Bakkala parayı uzattım. “Bozuk var mı?” dedi. “Moralim.” dedim. Gel buraya kardeşim dedi sarıldık ağladık.
Matematik'te kümeler konusu hep romantik gelmiştir bana. Kesişmeler olsun, birleşmeler olsun ; boy boy alt kümeler falan
Milli Piyango bana vursa ben de ona vururum. Ağzını burnunu kırarım. Elimiz armut mu topluyo?
Sen telefonda konuşmuyorsun ki; seninkisi bildiğin ulusa sesleniş.
Zamanında bana “Koşma yavrum terlersin, hasta olursun.” demeselerdi şimdi 100 metrede Bolt’u geçmiştim.
“Lan şimdi uykum var desem trip atacak. Uykum yok desem uykusuz kalacağım. Ne yapsam?” Diye düşünmüyorum yalnızlık sağ olsun direkt uyuyorum.
Ateist arkadaşım sırf yemin edemedi diye doktor olamadı. 6 sene tıp okudu şimdi toptan mandalina satıyor, kısmet işi tabi.
Bir kadının yüzünde taşıdığı ifade, sırtına giydiği elbiseden daha önemlidir.
Bütün kocalar aynıdır, yüzleri değişik olmazsa birbirinden ayırt edemezsiniz.
Öyle bir operatör istiyorum ki müşteri hizmetlerini arayınca sen kapat biz arayalım desin.
Kız arkadaşıma sana kirli sakal yakışmıyor bence kesmelisin diyemedim.
Bir kadın, “git başımdan yalnız kalmak istiyorum” derse, gitmeni değil, kalmanı istiyordur. Belki de gitmeni istiyordur. Kadınları anlamak zor…
Kızın teki facebookta duvarına “yengeç burcu kadını yalandan ve aldatılmaktan hiç hoşlanmaz” yazmış. Lan sanki diğer burçlar aldatılınca halay çekiyor.
Şimdi anlıyorum Mona Lisa tablosunun neden bu kadar sevildiğini; Kadın konuşmuyor abi.
Wc’de kapıyı kilitlersin. Biri gelip kapıyı açmaya çalışır, açamaz ve “dolu mu?” Diye sorar. “He boş. Kapıyı kilitledim, havalandırmadan kaçtım.”
Patronuma “yeni arabanız çok güzel” dedim. “eğer kendine hedefler koyar, çok çalışır ve işini iyi yaparsan öbür sene daha iyisini alabilirim” dedi.
Ayna karşısında yaptığım mallıkları yanında rahatça yapabileceğim insanı merakla bekliyorum.
Yeni doğan çocuğa “Kamuran” adını vermekte nedir? Çocuk resmen hayata 35 yasında başlıyor.
Kuaförden çıkan kız özgüven patlaması yaşarken, berberden çıkan erkek eve gitmenin en kısa yolunu arar.
Kız dediğin İstanbul gibi olmalı, fethi zor, fatihi tek!
Akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol dünya senin kahrını çeksin.
Oturarak başarıya ulaşan tek varlık tavuktur.
Türküm, doğruyum, çalışkanım, iyi gelirli bir bayanla evlenmek istiyorum.
Saçımı süpürge yaptım elektrik süpürgesi çıktı beni terk etti.
Tanrım kör oldum artık kusura bakamıyorum.
Seni sensiz de yaşayabiliyorum en azından kafamı dinliyorum.
Adama sormuşlar karınızla ortak bir özelliğiniz var mı ? Demiş ki var aynı günde evlendik
Deliye her gün sevgililer günü,  seni deli gibi seven delin.
Kaynanamı kaybettim görenlerin görmezlikten gelmeleri rica olur.
Aşk sözle başlar, dudak ile beslenir, dokuz ay sonra baba diye seslenir.
Bir köpek ile bir erkek arasında ne fark vardır? Köpek sadece halıyı kirletip mahveder, erkek ise tüm yaşamını mahveder.
Vefasız sevgilim Alzheimer hastası bile senin kadar çabuk unutmaz pes…
Kalbimde yaşıyorsun ama kiranı vermiyorsun. Not: Ev sahibi en kısa zamanda onunla evlenmezsen seni kapı dışarı edecekmiş.
O kadar komik ki hiç gülesim gelmedi nedense.
Sabahları kahvaltı yapmıyorum çünkü seni düşünüyorum. Öğlenleri yemek yemiyorum çünkü seni düşünüyorum. Gece olunca uyuyamıyorum çünkü açım.
Eline almış bir çiçek sevecek sevmeyecek. Ah, koca sersem çiçek nerden bilecek.
Deprem gibi girdin gönlüme, fay hattı çizdin beynime, enkazlar bıraktın kalbimde, artçılar hala devam etmekte.
Aşk elmayı yemekle başlar, ayvayı yemekle biter.
Bütün kızlar çiçek olsun, arı olmazsam namerdim.
Bizi çekemediler, halat koptu canım.
Allah`ım ! Kendim için bir şey istemiyorum, sadece anneme elma yanaklı, bal dudaklı, sütün bacaklı bir gelin nasip eyle.
Deli gibi sevdim, manyak gibi evlendim.
Kızlar artık beyaz yatlı prenslerini bekliyorlar.
Aşık olup ıstırap çekeceğime, nezle olup burnumu çekerim.
Para için evlenme, borç almak daha hesaplıdır.
Seni sevecektim, kıskanacak el üstünde tutacaktım, kendimi sana sevdirecek bana bağlayacaktım, ip koptu.
Bataryası zayıf hayallerimizin kapsama alanı dışında kalan kesimlerine şebeke hatası nedeniyle ulaşamadık şimdi yüreğimde full çeken hattımla seni seviyorum.
Şekerden evimiz tuzdan hayallerimiz vardı. Ne yazık ki dün yağmur yağdı.
Karayollarında değil, senin kollarında öleyim.
Sana bir şey söyleyeceğim, ama sakın üzülme; dün doktora gittim, böbreklerimde kum, kalbimde seni buldular.
Hey garson! Bana kalbim kadar yanık döner, düşüncelerim kadar karışık bir salata, acılarım kadar koyu bir kahve getir.
Karın olmak istiyorum karın, ey benim kardan adamım.
Dertleşmek istiyorsan bir tuşla, birine sarılmak istiyorsan 2 tuşla, eğlenmek için 3 tuşla, hepsini istiyorsan benim numaramı tuşla.
Sen kadayıf kadar tatlı, lahmacun kadar sıcak, çığ köfte kadar yakıcı, dolma gibi çekici, bulgur gibi asıl ve içli köfte kadar dayanılmazsın.
Erkek jinekolog hiçbir zaman kendi arabası olmamış bir oto tamircisi gibidir.
Sevgilim, seni  TV kumandasından, futbol topundan, pazar gazetesinden çok daha fazla sevdiğimi söylemiş miydim?
Aşk dolmaya benzer, iyi sarılmazsa pişerken dağılabilir.
Sevgilim duygularım vişne kaymak, yani karmakarışık.
Annem bana okula giderken üstünü sıkı giy terleyip üşütme, karşıdan karşıya geçerken dikkatli ol dedi. Ama aşık olma demedi ki.
Kahretsin ya! O kadar zenginiz ki evdeki ütünün bile masası var
Her şeyi içine atarsan kendini atacak yer bulamazsın.
Yaşıtların evlendi sen ne zaman evleniyorsun diye soran teyzelere, yaşıtların öldü sen ne zaman ölüyorsun diyor muyuz?
Bugün bayan diş doktoruna gittim kocası da ordaydı. “Eşinizin hastasıyım” dedim, birbirimize girdik. Ne dedim ki ben anlamadım gitti.
Çeşme bugün harikaydı ya.. Kafamı çıkarmadım altından. Oradan buzdolabına geçiyorum şimdi. Belki bir de balkon yaparım bilmiyorum.
Delinin biri deliler hastanesinde banyo yaparken diğerleri delikten bakmasın diye kapıyı sökmüş.
Eve gelen misafir çocuğundan daha kötü bir şey varsa o da, eve yatılı gelen misafir çocuğudur.
Küçükken, yanağımı sıkıp “seni kızıma alacağım” diyen teyzeler? Ne oldu bizim iş.
200 TL’ye alınan ayakkabının fiyatı, baba sorduğunda 100 TL’ye kadar düşerken; arkadaş ortamında sorulduğunda 350 TL sınırını zorluyor.
Gölgene lafım yok, O da seni adam sanıp peşinden geliyor.
Eski sevgilim, marketten hıyar aldığımı görünce; Aynı sen dedi. Şimdilik yanıt vermedim. Ama, elbet evde kaşar bitecek.
Sevdiğim kız bana abi demiş, ulan sevsin yeter ki isterse bacanak desin.
Bir kız görürsün çok beğenirsin yanına gidersin bıyığını fark edersin hevesin kaçar.
Yastığımın dili olsa “yeter lan bana sarıldığın, git kendine bir sevgili falan bul” diye sitem ederdi.
Eğer kişi; Hem akıllı hem de çalışkan ise takdir et, akıllı değil, çalışkan ise dikkat et, akıllı olup tembel ise ikaz et, hem akılsız hem de tembel ise imha et.
Geçen arkadaşlarla fırında patates yiyorduk, fırın sıcak geldi toplanıp bahçeye çıktık.
İtiraf etmeliyim ki uzaktan kumanda bazen çooooook uzakta oluyor ve bende saatlerce aynı kanalı izliyorum.
Durun! Burada nefes almayın, daha ucuz bir yer biliyorum.
İlkokulda 48li pastel boyası olan çocuk, napıyorsun lan ressam oldun mu? İnşallah badanacı olmuşsundur. Okulda havandan geçilmiyordu.
Yağdı üzerime yaz günü kar, hasretinden prangalar eskittim ey yar, sensiz bu ev soğuk, sokak dar. Bilir misin Show’da yine Doktorlar var.
3 şey sonsuzdur; Arka Sokaklar, Akasya Durağı ve Doktorlar, bu üçü evrende asla yok edilemez.
Babamla kavga edince o sinirle “cezalısın odana çık” dedi. Ama bizim ev tek katlı. Fakirliğimizi yüzüne vurmayayım üzülmesin diye çatıya çıktım. Bu gece kiremitlerin üzerinde yatacağım.
İlkokulda tahtaya ismim yazıldığında “At lan çarpıda at, atmazsan şerefsizsin, at bir tane daha at.” dediğim doğrudur. Pişman değilim.
Bir Trakya atasözü der ki; Dün başka bugün başka, abe sokayım böyle aşka..
Kızlar kirli sakal seviyor diye 3 aydır yüzümü yıkamıyorum.
Hesap makinesinde bir işlem yapıp yenisine geçecekken sıfırlamak için “C” tuşuna basıp ondan sonra emin olmak için “CE” tuşuna basanlar. Bizdensiniz.
Başkalarının seni ezmesine izin verme; Ehliyet al, sen onları ez.
Okulda birilerinden sakız istediğimde, uyuşturucu satıcısı gibiler. “Benden almadın tamam mı, kimseye gösterme sakın bak, başka yok, sonuncusunu da sana verdim.”
Evlilik aşkı öldürüyor diyorlar; Benimle ölür müsün?
4 dakikalık şarkının verdiği mutluluğu veremeyen insanlar var.
Elektriğin gittiğini unutup düğmeye basıp, sonra tekrar basıp “Ulan şimdi bu açık mı kapalı mı” hissi diye de bir şey var. Bence açık.
Sana sarılmayı o kadar çok seviyorum ki. Çünkü o sırada yüzüne bakmam gerekmiyor.
Bir kadın atasözü der ki: Anlamsız trip yoktur, onun sebebini anlayamayacak kadar geri zekalı erkek vardır.
Attığımız mesaja cevap gelmeyince “geri alma” tuşu olmalı.
E-okula giricem ama cilt numarası falan istiyor, benim cildimde numara yok ki.
Sırf duvarlar üzerime gelecek mi diye sevgilimden ayrıldım. 3 Gündür ne gelen var ne giden. O değil karıdan olduk lan.
Tadı tuzu olmayan hayatıma, meşrubat gibi girdin bir anda.
Her gülüşün bir nedeni var! Bir de içine edeni var! Hepsi bu.
Tesadüfen doğduk, mecburen yaşıyoruz.
3 notes · View notes
ucretsizchat · 4 years
Text
Sohbet Et Tarzı Siteler
İnternetin yaygın bir şekilde kullanılması ile birlikte sohbet et tarzındaki siteler de oldukça yaygınlaştı. İnsanlar arkadaş edinme ve sohbet etme ihtiyaçlarını bu sitelerden karşılar oldular. Buralarda çok sayıda arkadaşa sahip olmak oldukça kolaydır. Normal hayatınızda bir arkadaş edinmek için oldukça fazla özveride bulunmanız gerekirken; bu sitelerdeki insanlarla anında yazışabilir, kaynaşabilir ve hemen arkadaşlık kurabilirsiniz.
Daha önceki yıllarda insanlar bazı oyunları oynarken sohbet edebiliyorlardı. İnternet sitelerindeki tavla, okey ya da 101 oynayan kişiler aynı anda sohbet edebilme fırsatını da yakalamış oldular. Daha sonraları yaygınlaşan facebook ve twetter gibi sosyal iletişim araçlarında kişiler birbirleriyle sohbet etmeye başladılar. Ama buralardaki sohbetler daha dar kesimi kapsıyordu. Çünkü sadece hesabınıza eklemiş olduğunuz kişilerle yazışmak zorunda kalınıyordu. Günümüzün favorisi ise sohbet siteleridir.
Tumblr media
Sohbet Et Sitelerindeki Paylaşımlar
İnternet üzerinden anında yapılan online sohbetlerle kişiler yeni insanlarla tanışma fırsatını yakaladılar. Sohbet et siteleri sayesinde farklı şehirlerden farklı cinsiyette arkadaş edinmek kişilere oldukça cazip gelmeye başladı. Yalnızlık hissinden bunalan ve çevresinin geniş olmasını isteyenler teknolojinin onlara sunmuş olduğu avantajları kullandılar. Her alanda olduğu gibi internet bu alanda da kişilere kolaylık sağladı.
Aslında çok da güzel oldu. Bu siteler sayesinde insanlar gerektiğinde bir dost, arkadaş ya da aradığı aşkı buralarda buldular. Hatta onları gerçek hayatlarına taşıdılar. Ömür boyu süren dostluk ve ileriye dönük beraberlikler bu sitelerde tanışan kişiler arasında oluşmaya başladı. Siz de arkadaş ihtiyacını hissediyorsanız, yeni dostlar kazanmak ya da hayalinizdeki eş adayınızla tanışmak istiyorsanız bu sitelere giriş yapabilirsiniz.
Sohbet Et Siteleri Ve Kişilere Kazandırdıkları
Bu sitelere Türkiye’nin her yerinden insanlar giriş yapabilmektedir. Kendilerini ifade eden bir nik ve şifre belirlemeleri bunun için yeterlidir. Cep telefonu ya da bilgisayar ile vakit bulduğunuz her zaman site girişleri yapabilir, burada edinmiş olduğunuz yeni arkadaşlarla doyasıya sohbetler edebilirsiniz. Böyle bir platformda zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız.
Diğer sosyal iletişim ağlarından daha fazla insanların sohbet et sitelerinde olduğunu göreceksiniz. Değişik kişilerle tanışmak ve arkadaşlık kurmak, yalnızlık hissinden kurtulmak, bolca sohbet edip sitede bulunan eğlenceli oyunlardan oynayarak güzel vakit geçirmek istiyorsanız hemen giriş yapmalısınız.
0 notes
televizyongazetesi · 5 years
Text
Çukur dizisi sayesinde aşkı buldular!
http://dlvr.it/RSK8Bs
0 notes