Tumgik
#Bak Yeşil Yeşil
alaturkamuzik · 3 months
Video
youtube
Bak Yeşil Yeşil - Kapat Gözlerini
0 notes
Video
youtube
Bak Yeşil Yeşil
0 notes
alaturkafasil · 5 months
Video
youtube
Yıldıray Dirier | Bak Yeşil Yeşil
0 notes
yazan-kalem-siyah06 · 7 months
Text
Tumblr media
OKUYANA HELAL OLSUN OKUMAYANDA ÇOK ŞEYİ KAÇIRIR DEMESİ BENDEN .
5 DAKİNANI ALIR
~CEHENNEM~
Artık sokağa çıkacak takati kalmamıştı İhsan beyin... Her sabah mutlaka gittiği çorbacıya gidecek gücü dahi yoktu ayaklarının sancısından... Uzun uzun aradı masanın çekmecelerini... Nihayet bulmuştu lokantanın kartını...Yakın gözlüklerini takıp numarayı çevirdi...
-"On kere çaldı telefon. Ağaç olduk burda.Hadi uzatmada bir kase çorba gönder benim eve... Hadi hadi söylenme... Senin o ekşi kokan çorbalarını bir ben alıyorum zaten. Soğuk gönderirsen geri gönderirim.Para filanda vermem-"
Lokantacı Hüseyin sinirle kapattı o an telefonu.Ve,
-"Şu yaşlı bunak deli eder adamı. Hem cimri. Hem huysuz... Hemde lanet herifin teki.Birtek zavallı eşi katlanabilirdi buna. ALLAH rahmet eylesin... Çocukları bile terketti bunu... Hadi Safderun al şu çorbayı da Yeşil sokak, Hanzade apartmanı 7 nunaraya götür. Yoksa bu huysuz ihtiyar mahalleyi başımıza yıkar... - "demişti yeni çırağına... On dakika sonra kapı çalınmış İhsan bey söylene söylene açmıştı kapıyı... Sonrada,
-" Aptal çocuk. Açlıktan öldük burda. Bir saat oldu neredeyse.Şeytan diyor dök şu çorbayı kafasından aşağıya-"demişti. Tam çocuğun koluna asılı poşeti alırken kolunun yarıdan aşağıya çolak olduğunu görmüş, fakat yine yüzünü ekşiterek parayı uzatmıştı... Tam kapıyı kapatırken ise ayaklarındaki acıyla yere yuvarlanmıştı biranda... Çocuk hemen yardımına koşmuş ve içeriye kadar yürümesine yardımcı olmuştu yaşlı adamın... İhsan bey dikkatlice bakınca çocuğun sağ ayağının da protez olduğunu görmüştü...
-"Ne oldu koluna ve ayağına? -" diye sorunca çocuk içtenlikle gülümseyerek,
-"Köyde küçükken döver biçere kaptırdım. Kolumda, bacağımda çolak kaldı. Ama şükürki diğerleri var işimi görebiliyorum-" demişti... Yaşlı adam tekrar,
-"Adın ne? -" diye sordu yüzünü herzamanki gibi olabildiğince ekşiterek.
-"Safderun dur adım...-"
-"Ne aptal bir isim. İlk defa duydum. Hadi hadi çık evimden. Patronun olacak adamada söyle hergün aynı saatte çorbayı kapımda isterim.İnsanın elinde azıcık lezzet olur.Yakınlarda başka biri şu çorbayı yapmış olsa. Yemin billah almam şu bulaşık suyu gibi çorbayı.Bak hala duruyor aptal çocuk. Hadi kış kış-"dediğinde çocuk adamın söylediklerine aldırmamış bir halde sızladığı için elleriyle ovuşturduğu ayaklarına, dizlerine bakıyordu...
Ertesi sabah Safderun beş dakika önce kapıdaydı. Ve kapıyı çalınca bağıra çağıra kapıya yaklaşan İhsan beyin sesini duymuştu...
-" Patlama be... Geldik işte... Saf bilmemnemiydi adın? Sağır değilim bir kere çal kapıyı yeter. Anladınmı? Aptal aptal bakma? -" demiş ve çolak koluna asılı olan çorba kasesinin olduğu poşeti almıştı yine.
-"Diğeri de senin İhsan emmi. Zor oldu ama. Bir aktardan hatmi çiçeği buldum. Sana çayını yaptım.Babam köyde biryerimiz ağrıdığı zaman hep bunu içirirdi bize. Bak bunu iç ayaklarında ağrı kalmayacak-" demişti ışıl ışıl gözleriyle gülümseyerek.
-"Doktor musun sen? Hem sana ne benim ayağımın ağrısından. Hem kolun hem bacağın yok.Kendi derdine yanacağına milletin işine burnunu sokuyorsun... -" Yaşlı adam böyle karşılık verince gözlerini yere çevirmişti çocuk.
-"Ustam doğru demiş. Çocukları bile gitmez ziyaretine. Huysuz aksi ihtiyarın tekidir. Bu adam yalnız ölecek diye. Şimdi anladım sebebini. -"
-"Hadi be ordan aptal çocuk. Sen ne biliyorsun da konuşuyorsun. Ben cehennem hayatı yaşıyorum. Herkes kendi derdini bilir.Ustan halt etmiş. Fazla uzatma da yarın sabah aynı saatte getir çorbamı-"
-"Rahmetli dedem hep derdi cehennemin neresi olduğunu...-"
-"Başlatma dedenden. Hadi yoluna...Kış kış-"
Çocuk kapıyı kapattıktan sonra çorbasını içmişti İhsan bey. Ayaklarının ağrısı dayanılmaz olduğunda ise çocuğun getirdiği bitki çayını içti biraz sonra söylene söylene... Bir saat sonra ayaklarında ağrı kalmayınca şaşırmış, uzun zamandır ilk defa rahat bir öğlen uykusu çekmişti. Ertesi sabah kapısı çalınınca. Bu defa söylenmeden aldı çorbayı.Çocuğun bir önceki gün söylediklerine hiç aldırmamış gibi yine aynı bitki çayından getirdiğini görünce şaşırmıştı. Usulca içeri buyur etti ve bir çay getirdi ışıl ışıl gözleriyle kendisine gülümser gibi bakan çocuğa...
-"Kaç para bu çayın karşılığı-"
-"Ben onu para için getirmedim emmi.Sen iyi ol diye-"
-"Hadi hadi uzatmada söyle-"
-"İyiliğin karşılığı beklenmez-"
-"Yani para istemiyormusun? Harbiden aptal bir çocuksun-" demişti ilk defa gülümseyerek. O gün öyle sıcak bir sohbet etmişlerdiki Safderun la.Çocuk köyündeki kırlardan, okulundan,komşularından, arkadaşlarından, köydeki köpeği Boncuktan bahsettikçe gerçekten ne kadar saf kalpli olduğunu anlamıştı... Hergün Safderun aynı saatte çorbasını getiriyor, sanki onun ellerinden çorba dahada lezzetli bir hal alıyordu....Bir gün yine ona çay ikram ettiğinde,
-"Bilirmisin oğul şu kapıdan içeri belki on beş yıldır tek çocuk girmedi.Kendi evlatlarım bile bana düşman.Neymiş efendim cimriymişim.Katı yüreli, şirret bir adammışım... Cehennemi yaşıyorum Safderun.Hani ustan demişya yalnız ölecek bu adam diye. Korkuyorum... Ben yalnız ölmek istemiyorum. Cehennem neresi bilirmisin? Şu sessiz sedasız evimin ortasıdır cehennem. -"demişti gözyaşlarını çocuğa göstermek istemeyerek...
O an çocuk heyecanla yerinden kalkmıştı...
-" Sende biten şeyleri geri almamız gerek İhsan emmi-"
-" Ne bitmişki? Ne diyorsun sen çocuk? Ben anlamadım birşey? -"diye sorduğunda masanın üzerinde duran boş kağıt ve kalemlerden birini getirmişti. Ben senin çocukların olsam. Şunca boşa geçen zamandan sonra neler demek isterdin bana. Onca kavgadan sonra. Onca küskünlükten sonra. Hadi beni oğulların ve kızlarının yerine koy. Torunlarında varmış bak. Hayal et bunları. Hergün yaz olurmu? Ve yazdıklarını bana ver. Ha birde para lazım. Eğer bana güveniyorsan birazcıkta para ver-"
İhsan bey yine çelişkiye düşmüş," acaba bana para içinmi iyi davranıyor? - "hissine kapılmıştı. Fakat yinede bir miktar para verdi Safderun'a... Her gece oğullarına kızlarına hissettiği şeyleri yazıyor. Onca senenin pişmanlıklarını onlara söyleyemediği biçimde, gururunu yenerek kağıda döküyor ertesi sabah çorbasını getiren Safderun'a veriyordu. İçindekileri kağıda dökmek, onca senenin suskunluğunu bozmak öyle huzurlu hissettirmiştiki İhsan bey'e.Yaşlı adamın huysuzluğu günden güne geçiyordu. Safderunla her sabah yaptığı güzel sohbetler, aralarında oluşan güzel dostluk sanki yeniden hayata bağlamıştı onu... Bir sabah penceresinden bir ses işitti. Başını pencereden dışarıya uzattığında yirmi kadar çocuğun sevinçle kendisine el salladığını görmüş ve çok şaşırmıştı.
-"İhsan dede... İhsan dede... -" diyede bağırışıyorlardı üstelik...
Ertesi sabah Safderun babasının şehirdeki işinden ayrıldığını ve tekrar köylerine döneceklerini söylediğinde içine ılık ılık birşeyler akmıştı İhsan beyin. Küçük dostuna sarıldı sarıldı. Adresini alıp her ay mutlaka mektup göndereceğini söyledi... Çok zor vedalaştılar...
-"İhsan emmi ben seni unutmayacağım. Sende beni unutma emi? -" derken ikisininde gözlerinden yaşlar akıyordu...
İki gün sonra kapısı çalınmış oğullarını ve kızlarını torunlarıyla birlikte kapıda gördüğünde öyle tarif edilmez mutluluk duymuştuki...
-"Baba onca mektupta yazdıkların bizi öyle etkilediki.İnatlarından vazgeçip, huysuzluklarını bir kenarıya bırakmış olman bizi çok mutlu etti.İlk adımı attınya bizi daha hiçbirşey koparamaz. Seni böyle sevecen görmek ne güzel -" demişler ve yüzünü gözünü öpmüşlerdi huysuzluklarını bırakmış pamuk gibi olmuş ihtiyar babalarının... Ve kızları muazzam bir sofra kurdular hemen. Neşe içinde yemeklerini yediler. O anlarda kapı çalmış ve yirmi kadar çocuk içeriye ellerinde çiçeklerle girmişlerdi... Her hallerinden sokak çocukları olduğu belliydi..
İçlerinden biri çiçeği İhsan bey'e uzatarak,
-"Hayatımızda ilk defa senin sayende güzel elbiselerimiz ve oyuncaklarımız oldu. Çorbacı çırağı o elbiseleri ve oyuncakları senin aldığını ve bizi manevi torunların olarak gördüğünü söyleyince ne kadar mutlu olduk bilemezsin İhsan dede. Seni çok seviyoruz-" dediğinde İhsan bey gözyaşlarıyla düşüncelere dalmıştı çocuklara sevgiyle sarılırken... Safderun 'un yazdığı mektupları oğullarının ve kızlarının adresilerine gönderip, kendisinden aldığı paraylada bu kimsesiz çocukları kendi adına sevindirdiğini anlayınca öylesine mutlu olmuştuki... İçi sevgi doluydu... Hayatının en mutlu aynıydı o anlar....
Ertesi gün postacı bir mektup bırakmıştı posta kutusuna. Kucağında torunuyla mektubu açtığında bir demet hatmi çiçeği görmüştü. Gözyaşlarıyla kokladı küçük dostunun gönderdiği bir demet çiçeği... Hemen bir mektupta o yazdı...
İki gün sonra Safderun köyde dere kenarında İhsan emmi sinin yazdığı mektubu okuyordu. Şöyle yazıyordu mektupta:
-"Kendi torunlarımın haricinde yirmi kadar manevi torunum var artık... Biliyormusun sokağa bile çıkmaya başladım.Dizlerimin ağrısı geçti. Ne zaman sokağa çıksam çocuklar etrafımda pervane oluyor ellerimden tutup şarkı söylüyorlar. Bir oyuncak bir elbiseyle bu kadar mutlu olabiliyormuş demek çocuklar. Oğullarım kızlarım eskisindende iyi bana karşı... Anladım çocuk anladım. Bitti dediğin şey benim içimdeki sevgiymiş... Cehennem evimin orta yeri değilmiş meğer.Cehennem insanın yürrğinde sevginin bittiği yermiş... Sayende cenneti yaşıyorum. Bitki çayın sayesinde ayaklarım, sıcacık sevgin sayesinde yüreğim iyileşti... En kısa zamanda seni köyünde ziyaret edeceğim adı gibi saf yürekli çocuk... İHSAN EMMİN"
Emin olun bir hikaye bazen binlerce gönüle dokunabilir. Hikayeyi beğendiyseniz paylaşıp yoruma sevdiklerinizi etiketlerseniz daha çok yüreğe dokunabiliriz....
"YAZAR SUAT ÖZGE"
120 notes · View notes
istekligurbetci · 9 months
Text
Karımı Gay Hamamında Bulduğum Birine Siktirdim!
Herkese merhabalar, ben Ankara'dan Arif, 33 yaşındayım. Karım 31 yaşında, evleneli on yıl oldu. Karım çok güzel ve çekici bir kadındır, uzun boylu, yeşil gözlü, beyez tenli, 90-60-93 vücut ölçülerinde tam bir afet. Karım kısa etek giymeyi çok sever. Karımın sevdiği herşeyi teretdütsüz olrak kabul ederim, çünkü karımın mutluluğu benim için birinci vazife. Karım mini etek giyerek sokakta yürüken çapkın erkekler ondan gözlerini alamazlar, hatta bazen yalnız olduğu zaman laf atanlar bile oluyormuş. Karım bunu bana söylediği zaman ben de karıma, "Ne yapalım, bu kadar güzel olmasaydın, sikmediklerine dua et..." diyerek geçiştirirdim.
Neyse hikayemize gelelim. Bizim hikayemiz bundan tam 18 ay önce yaşanmış, noktası ile, virgülü ile yüzde yüz doğru bir hikayedir. Biz karımla her konuda çok iyi anlaşırız. Seksde de sınır tanımayız, denemediğimiz pozisyon kalmamıştır. Son zamanlarda seks hayatımızda farklı fantaziler kurgulamaya başlamıştık. Fantazilerimizde genelde güzel karımı büyük yaraklı erkekler sikerken ben onları izlerdim. Bunu fantazi olarak düşünmek bile ikimizi de mütüş tahrik ediyordu. Bir gün karıma, "Bu fantazilerimizi neden gerçekleştirmiyoruz?" diye sordum. Karım önce tepki gösterdi. Ben ısrar edince, "Olur mu? Nasıl olacak? Kimle olacak?" gibi sorular sordu. Ben bu işin olacağını, karımın böyle bir isteğinin olduğunu anladım ve karımı rahatlatmak için, "Eger ikimiz de istersek ve uygun birini bulursak problem olmaz!" dedim. O akşam bunu konuşarak muhteşem bir sikiş yaptık. Karıma, "Bak karar vermek bile nasıl tahrik etti, birde gerçekleştidigimizi düşün bakalım..." dedim. Karım, "Haklısın, ilk defa bu gece kadınlığımın farkına vardım!" dedi. "O zaman sıra uygun birisini bulmakta." dedim ve işe gittim.
Çalıştığım şirketin taşra şantiyelerinde bazı problemler çıkmış, patron benim hemen Kastamonuya giderek olayı çözmemi istemişti. Karımı arayarak Ankara dışına gideceğimi söyledim ve hemen yola çıktım. Kastamonudaki işleri bir haftada hallettim. Benim gibi seksi ön planda tutan birisi için bir haftalık zaman çok uzun bir zaman. Karımı arayarak akşama hazırlanmasını istedim ve Ankaranın yolunu tuttum. Ankaraya geldiğimde şantiyenin kiri isi pası ile eve gitmek içimden gelmedi, bir hamama gittim. Ama hamamda bir gariplik vardı, ilk defa gittiğim bir hamamdı ve bu hamam diğerlerinden farklıydı. Herkes siki taşağı açık olarak ulu orta yıkanıyorlardı. Durumu anlamaya çalıştım, farkettim ki Gayların takıldığı bir hamammış. Gaylar orda oluncada Ankaranın tüm sikicileri de doğal olarak oradalar, adeta sik gösterisi yapıyolar...
Tabi ben bir an önce yıkanıp çıkma niyetindeydim. Bu arada birisi geldi hamama. O da ne öyle, adamın yarağı benim bileğim gibi ve bir o kadarda uzun ve damarlı, tam at yarağı gibi. Ben adamın yarağından gözümü alamadım. Adamda beni Gay zannederek bana iş koymaya çalışıyordu. Ben adama Gay olmadığımı söyledim, adam özür diledi. Bu arada adamla konuşmaya başladık. Tanıştık, ismi Hasan'mış. Hasan oldukca yakışıklı, düzgün fiziği, atletik yapısı ve etkileyici ses tonuyla tam bir erkek. Ben hemen 'karımı siktireceğim koca yaraklı adam işte karşımda' diye düşündüm. Hasana düşündüğümü direk olarak söyledim. Hasan önce şaşırdı, fakat benim samimi olduğumu anlayıncada kabul etti. Birlikte yıkandık ve hamamdan çıktık. Karımı aradım ve 'fantazilerimizin bu gün gerçekleşeceğini' söyledim. Karım, "Tamam, bekliyorum." dedi.
Hasanla birlikte eve geldik. Karım bizi bahçede karşıladı. Harika hazırlanmış, en sexy kıyafetlerini giyinmiş, güzel kokulu parfümler sürünmüştü. Karım Hasanı görünce önce yüzü kızardı, fakat sonra hafif gülerek "Hoş geldiniz." diyerek bizi içeri aldı. Ben içimden "Orospu buldun kaymak gibi adamı, gülersin tabi." diye geçirdim. Salona oturdudk. Tanışma, sohbet, yemek, içki derken, saat gece 11 oldu. Karımla Hasan samimiyeti ilerletmiştiler, şakalar, gülüşmeler ve cilveler havada uçuşuyordu. Karım bir ara mutfağa gidince, Hasan, "Ya Arifciğim, karın gerçekten çok hoş bir kadınmış, çok şanslısın." dedi. Ben de, "Teşekkür ederim, sen de şanslısın, artık senin de karın sayılır, doya doya sik işte!" dedim ve karımın arkasından ben de mutfağa gittim. Karıma, "Hasanla sikişmeye hazırmısın?" dedim. Karım, "Sen bizi biraz yalnız bırak, biz başlayalım, sen sonra gel." dedi. Ben de, "Olur." dedim ve salona giderek, Hasana, "Sigaram bitmiş, ben bir sigara alıp geliyorum." dedim ve dışarı çıktım.
On dakika sonra döndüğümde Hasanla karım ayakta birbirlerine sarılmış öpüşüyorlardı. Ama ne öpüşmek, adeta birbirlerini yiyorlardı. Ben içeri girince şaka yollu, "Kolay gelsin, ya adam beni de bekler demi, bir haftadır abaza kaldım, karımı benden önce sen götürüyorsun." dedim. Hasan da, "Abi ateşele barut bir arada olmuyor işte, ne yapalım patlıyor, doğanın kanunu bu..." diyerek karımı soymaya başladı. Soydukça karımın güzellikleri ortaya çıkıyordu. Hasan karımı tamamen soyduktan sonra memelerinden başlayarak emmeye yalamaya başladı ve amına indi. Karım, "Dur Hasan, kocam amımı yalasın, sende sik!" diyerek Hasanı geri ittikten sonra Hasanı soydu. Artık ikiside çırıl çıplaktılar. Karım Hasanın yarağını görünce gayri ihtiyari "Vaaauuvvvv! Bu ne Hasan?" diyerek Hasanın yarağına aç kurt gibi saldırdı. Banada "Gel kocacım amımı yala. Karının amını sulandırmak, sikicisine hazırlamak senin işin!" diyerek amını ağzıma verdi...
Ben karımın amını yalarken, karım da sikicisinin yarağını yalıyordu. Muhteşem bir manzara! Karım Hasanın yarağını öyle bir iştahla yalıyordu ki, ben on yıllık karımı ilk defa böyle yarak yalarken gördüm. Bir ara boğulacak zannettim, uyardım, "Yavaş ol karıcım, elinden alan yok, o koca yarak sabaha kadar senin!" dedim. Karım, "Sen işine bak da karının amını ortağına iyi hazırla!" diye emir verdi. Ben de çaresiz karımın isteklerine uydum, çünkü bunu ben istemiştim. Yalamaya devam ettim amını bir süre. Sonra karım kalktı Hasanı sırtüstü yatırdı ve bana, "Gel şapşal kocam, sikicimin yarağını elinle karının amına yerleştir!" dedi. Kendi kendime (Ya bizim orospuda ne fantaziler varmış!) diyerek çaresiz Hasanın yarağını elimle karımın amına yerleştirdim. Karım yavaş yavaş Hasanın yarağının üzerine oturdukca o devasa yarak benim elimden kayarak karımın daracık amcığına giriyordu...
Yarısına gelmişti ki, karımın gözleri kaymış, acıdan inim inim inleyerek, "Yeter Hasan, dur biraz..." demeye başladı. Bir süre bekeldiler öylece. Ben Hasanın gözlerine bakarak, "Yüklen!" diye işaret ettim. Bu arada Hasanın yarağını da bıraktım. Hasan karımın kalçalarından tutarak alttan bir hamlede amına yarağının tamamını soktu. Karım öyle bir çığlık attı ki, evimiz bahçe içinde villa olduğu için kimse duymadı, yoksa komşular dökülürdü başımıza. Biraz öylece beklediler. Bir süre sonra Hasan alttan, karım da üstten, yavaş yavaş, ritmik olarak hareket etmeye başladılar. Karım Hasanın göğsüne yüz üstü yatmış, kalça hareketleri ile kendini sikicisine siktiriyordu, Hasanda alttan tempolu bir şekilde karıma o koca yarağını acımadan sokuyordu. Yarak güzel karımın daracık amında iş makinasının pistonu gibi bir kayboluyor bir gözüküyordu. O koca yarak karımın amına nasıl girdiğine inanamıyordum, çünkü yarak olağanüstü büyüklükte idi, zenci yarağı onun yanında çocuk pipisi kalır!
Ben de, Hasanınki kadar olmasa da hatırı sayılır büyüklükteki sikimle 31 çekiyordum. Bir süre sonra Hasan karımı yere yatırdı, bacaklarını omuzuna aldı, karıma öyle bir giriş yaptı ki karım feryadı bastı. Hasan karımı bu şekilde tam yarım saat sikti. Karım kaç kez orgazm oldu bilmiyorum, ama Hasanda halen tık yoktu, habire azgın boğa gibi pompalıyor, sokuyordu. Karım bir ara bana, "Boynuzların iyi yağlansın kocacığım, gel Hasanın yarağı girerken amımı yala!" dedi. Ben de dilimi karımın amına yerleştirdim. Hasanın yarağı benim dilimi sıyırarak karımın amına giriyordu, girince karımın zevk suları dışarı taşıyordu, yani benim ağzıma doluyordu. Karım da, "Nasıl kocacım, boynuzların iyi parladı mı?" diye bana laf atıyordu. Ama yapacak bir şey yoktu, zira bunu ben istemiştim. Hemde karımın bu hakaretleri hoşuma gider olmuştu bile...
Nihayet Hasanın patlayacağını çıkardığı seslerden anladım ve dilimi karımın amından çektim, yoksa Hasan döllerini ağzıma fışkırtabilirdi. Sonunda Hasan hırıltılarla boşalmaya başladı. Sikini karımın amından çıkardığında Hasanın dölleri karımın amından akmaya başladı, öyle fışkırtmıştı ki, döller amından dışarı taştı. Karım kalktı banyoya gitti, ama yürümekte zorluk çekiyordu. O gece Hasan karımı sabaha kadar iki sefer daha sikti. Aslında Hasan karımı sikmeye devam edecekti, ama karımda mecal kalmadı...
Hasan bekarmış, annesini arayarak 'İstanbul'a iş bulmak için gittiğini' söyledi ve tam bir hafta bizde kalıp karımı sikti. Karımı banyoda, yatak odasında, salonda, evin her yerinde, sabahlara kadar sikti. Giderken telefonunu aldık, karım büyük yarak isteyince Hasanı arıyoruz, Hasan gelip karımı doya doya sikiyordu, taa ki iş bulupta İstanbul'a yerleşene kadar. Büyük yarağa alışan karım artık benim sikimle yetinmiyor, ne yapacaksak. İşte böyle hikaye severler, ben karımın sikicisini tesadüfen Gay Hamamında onca yarak arasından seçtim ve karımı kendi elimle siktirdim!
[Arif]
157 notes · View notes
kizilelma035 · 9 months
Text
GECEYE....
youtube
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
(1949)
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri
53 notes · View notes
kalbimin-incisii · 1 year
Text
Ne zaman, Hüzün düşse gönlüme!💞💜
Tevekkül teslimiyet birde💜💞
Dua ederim Rabbime 💞💜
Sen nelere kadirsin!💜💞
Utanır gönlüm duyduğu hüzüne!💞💜
Sende tevekkül et!💜💞
Bak yeşile sarıya birde maviye!💞💜
Hayırlı akşamlar tumbir ailem 💞💜💞💜💞💜
Tumblr media
Papatya gibi insanlar da vardı💞🌹
Kaprissiz, dikensiz, narin.🌹💞
Yapraklarında aşkı saklayan.💞🌹
Kar gibi dokunan, sır kokulu insanlar.🌹💞
Keşke, papatya insanlardan kurulu bir dünya olsaydı.💞🌹
Sevgiye her şeyin feda edildiği,🌹💞
Sevginin feda edilmedigi bir dünya.💞🌹💞🌹💞
Tumblr media
131 notes · View notes
biryolcu · 6 days
Text
Zevklerime bak yeşil erik, yeşil elma(ekşi) , şalgam,ayran, salatalık turşusu,😅😅😅 tövbe tövbe
7 notes · View notes
aspaldiko · 14 days
Text
Yapamıyordum artık yapamıyordum Yadsıyarak yükseliyordu yoldan ayak seslerim Daha büyüktü umutsuzluğum sabırdan Ve geçiyordu bahar o yemyeşil düş Penceremden Sesleniyordu yüreğime: "Bak Hiçbir zaman ilerlemedin Battın sen!"
Yeşil Düş, Furuğ Ferruhzad
#^
18 notes · View notes
leyliii · 21 days
Text
Hâlbuki ben bu halde bile caizim onların hançerlerine
Bu halde bile boğulmadım boğdurulmadım
Eski tüfeklerden adım geçer de dönüp bakmazlarmış
Ateş olsun almazlarmış kırmızısı uçuvermiş dudaklarına
İstemedim tek buse ne nazda ne hazda gözüm var
Medrese cesetlerine nazır masallarda yıllar önce
Sene 99 ben İstanbul acemisi yıllar önce
İnmişim trenlerden adım yakama ilikli
Mustafa Kutlu’dan çıkmışım vermişim şiirlerimi
Talebeyim ama talip değilim ne yeşile ne ala
Yalnız şiir kartalların soyundan ama toy bir ağrı
Seğirtmedim bir güzele
Divan yolu tarihten başını uzatmış bir kuğu yansıması
Hava sıcak terim taze
İstanbul işte önce güzel sonra güzel sonra manidar
Ulan beni buraya alırlar mı telaşıyla Çorlulu Ali’de
Ama herkes biliyor sanki şairim ya!
Ne demek efendim burası sizler için
Buyurun tabi burası beceriksiz İslamcıların hatıralarını dinlendirmesi için
Burası gökyüzünün altında no mahrem barış çubukları için
Burası postmoderne ayna tutmak için şairler kız ayarlasın için
Şööle iç geçirsinler afallatsınlar kendilerinden kaçarken şiirlere tutulanları
O zamanlar Kanuni yeni sakal bırakmıştı halk farkında
Kanım bir uykuyu köpürtüyor ya nadasa bırakmışım mısralarımı
Masalara mekik dokuyan gözlerim bir kıza bir oğlana takıldı
Masada “Üç İstanbul”  oğlak yayınları kızda nargile
Mesnevi okuyan bir kız mı bilmem
Ama benim taşrada okuyan hayallerim ezbere almış bu manzarayı
Ben sanki dokunmuşum bilmem kaç sene sonraki serencama
Özenti deme Erkan biraz daha fazlası
Nargilesiz de olur kabul ama daha da fazlası
Çorlulu olmasa da olur ama daha fazlası
Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar kiminle evlenir Erkan?
Mavi Marmara’dan galip dönen İslamcılarla mı?
Sakalları yüzüne nur katmışlarla yakışıklı mı?
Risale-i nur talebeleri değil Erkan olur mu?
Bak ben severim onları da onların evliliğini de
Onların yumuşacık Müslümanlıklarında semirttikleri saadetlerini de
Ben severim onların nefes alırcasına girdikleri sevapları da
Ben elbette severim nisa taifesinin pıtır pıtır çiçek açmasını
Dindar kocalarının kollarında
Ben niye sevmeyeyim Erkan evveli çile ahiri konfor olan Müslümanlığı
Ben niye beğenmeyeyim Rumeysa Nur ve Bilal’i çocukları Taha’yı
Öyle şey mi olur Erkan niye yüzüm ekşisin İsrail’i lanet mitinglerinde
4X4’lerde Filistin bayrağı bana neden vermesin gaza sevinci
İftarda Cola Turca içen kardeşlerim yıkacak bir gün İsrail’i
Kalbim mühürlendiyse o benim iman eksikliğim
Yoksa Numan Kurtulmuş iyi adam
Sen de kızma artık Başakşehir ümmetine
Mesnevi okuyan mütesettir güzel sigara içen kızlar kime âşık olur Erkan?
Esmer yüzleri cool bakarken delikanlıların
Hayatın tam içinden fırlayan tam pratik tam yerinde
Yani şiiri kullanacağı yeri iyi bilen
Biraz monna biraz rosa yani aşkı nasıl servis edeceğini iyi bilen
Kitaplarda saklı yaralar gibiyken o kızların yüzleri
Sadra şifa şeylerden güneşin gördüğü şeylerden bahseden
Aşkı 12den vurup o yüzleri yere seren
Onlara mı onlar çok onlar adisyonlara incelikler indiren
Onlar beni daha da ben seni daha da sen yapan
Deli olmadığımızı ikna için bizlere tetik düşürten
Öğrenemedik Erkan kalbin bu işlerle alakası olmadığını
Kalbin de var yeri ve zamanı olduğunu
Kalbin zamanında 7/24’ün çok fazlalığını
Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar beni neden sevmez Erkan
Mesnevi okuyup sigara içen mütesettir kızlar beni neden sevemez Erkan
Geceleri hepsi benim sevgilimken gündüzün bozgunu ne o zaman
Aşk ayrı hayat ayrıysa kaldık bu yakada o zaman
Şairlerin gerçekten varlığına kimleri ikna etsek Erkan
Bizi gömdükleri şiirlerden hortlasak da korkutsak mı o zaman
İlham denen o......a arayı açsak mı bir zaman
Çok yorgun bir estetiğe kurban aramak değil
İsmet Özel’i seven bir kız tanıdım Erkan
Manyak mısın oğlum bu kadarı yeter mi dersen
O kadarı çok bile gerisi bonus Erkan
7 notes · View notes
karanfilsblog · 21 days
Note
Keşke kendinin farkında olsan da ona göre yaşasan. O kadar pisliğin içinde mutluluğu asıl hak eden kişi sensin. Çoğu kez umutsuzsun, "Zaten her şey battı, devam edebildiği kadar devam etsin bari." diye yaşıyorsun artık. Yapma. Sen "O Yasin öldü." diyerek kendini de kandırıyorsun be oğlum. İnsan, hiçbir zaman kendi versiyonlarını öldürmez. Çünkü şu anki kişiliğine ulaşmak için o basamağın üstünde durman gerekir, o yoldan geçmişsindir sen. Yollar yıkılmaz, hemen bir adım arkandadır basıp geçtiğin yerler. Geri adım atma, sadece bak yürüdüğün şu yola üstüne bastığın, varlığını unuttuğun basamağa. Hatırla kendini, farkına var, kendine gel. Sen bu değilsin, böyle değilsin. Sen hep daha iyisini hak eden o çocuksun.
Uyan artık.
Yeşil.
Beni benden daha iyi tanıyorsun nasıl oluyor? Ve bir soru daha neden hepsinde haklısın?
7 notes · View notes
1-hesna · 11 months
Text
Tumblr media
KURBAĞA PRENS
Bir zamanlar yedii güzel kızı olan bir kral varmış. Bu kızların en güzeli en küçük olanmış.Güzel günlerde sarayın yakınındaki serin gölün kıyısında altın topuyla oynamaya bayılırmış. Bir gün kız topunu havaya atmış ve beklenmedik bir şey olmuş. Top göle düşmüş! “Topum gitti!” diye ağlamış kız. “Ben senin topunu getiririm,” demiş gölün kıyısındaki küçük bir kurbağa. “Ama benimle arkadaş olacağına, yemeğini paylaşacağına ve geceleri yatağına alacağına söz verirsen, ” diye devam etmiş kurbağa. “Tamam ” demiş kız. Ama kurbağa suya dalıp kızın topunu ona gerir vermez koşarak saraya dönmüş.
Akşamleyin kral ve ailesi sofraya oturmuşlar. Tam yemeğe başlamak üzerelerken kapıdan bir vraklama sesi gelmiş. Küçük prenses duymazdan gelmeye çalışmış. Ama kral meraklanmış. ” Kim o?” diye sormuş. Prenses bunun üzerine kurbağaya verdiği sözü babasına anlatmış. ” Söz sözdür kızım,” demiş babası. Böylece prensesin nefret dolu bakışlarına rağmen kurbağaya sofrada yer verilmiş.
Tumblr media
Prenses bunun üzerine kurbağaya verdiği sözü babasına anlatmış. ” Söz sözdür kızım,” demiş babası. Böylece prensesin nefret dolu bakışlarına rağmen kurbağaya sofrada yer verilmiş.
Yemekten sonra kız tek başına yatağına yönelmiş. Kurbağa masadan, ” ya ben ne olacağım? ” diye vraklamış. Kral kızına, “Verilen sözlerle ilgili söylediklerimi unutma” demiş.Prenses kurbağayı yanına alıp odasına götürmüş ve bir köşeye bırakmış. ” Yastığına gelmek isterim demiş,” kurbağa. Prenses gözyaşları içinde kurbağayı yastığına bırakmış.
Tam o anda kurbağa yakışıklı bir prense dönüşmüş. “Korkma, ” diye gülümsemiş. ” Bir cadı beni kurbağa yapmıştı ve bu büyüyü ancak bir prenses bozabilirdi. Umarım arkadaş olabilirz. Hem bak artık bir kurbağa değilim.” Prens ve prenses çok geçmeden evlenmişler ve düğünlerinde tabii ki bazı yeşil dostlarını da davet etmeyi unutmamışlar.
Tumblr media
Tumblr media Tumblr media
Bizede mutluluklar demek düşer
Mutlu vakitler dilerim 😀🤗
Tumblr media
31 notes · View notes
Text
"Dünyadan hızlı döndüm, gezegenler kusar seni
Elimde hiç olmayan nedenler var, çekil geri
Bak film çekilir gibi, bak pimim çekili benim
Kulak ver sen onların sesine
Karamsarlık zannettiğin lanet farkındalık neyse
Döndü ışıklarım kırmızıdan yeşile
Dinle sakın düşme dostum ışıkların peşine
Hiç ışık yok farkındayım"
8 notes · View notes