Tumgik
#Evrensel Gazetesi
umudunhayali · 2 years
Text
"Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var. Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var."
Tumblr media
5 notes · View notes
nesrin-c · 9 months
Text
28 yıl önce gözaltında işkenceyle öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri #MetinGöktepe’yi saygıyla anıyorum.
Unutmadık, unutmayacağız!
132 notes · View notes
3r7an · 1 year
Text
Evrensel.net - Emek Evrenseldir
10 notes · View notes
hetesiya · 3 months
Text
Tumblr media
Bir Portre:
İsrail'de kurulan yeni hükümetin Meclis Başkanlığına seçilen Mickey Levy, Cizreli Yahudi bir Kürt aileden geliyor.
Evrensel 16 Haziran 2021
İsrail'de yeni kurulan hükümetin Meclis Başkanlığı'na, Cizreli Yahudi bir Kürt olan Mickey Levy seçildi. Gelecek Var (Yeş Atid) partisinin milletvekili Levy, eski başbakan Benyamin Netanyahu'nun öncülük ettiği bloktaki partilerden Şas'ın vekili Yaakov Margi'yle yarıştı. Levy, 120 milletvekilinden 67'sinin desteğini alarak yeni Meclis Başkanı seçildi.
Mickey Levy, İsrail'e Cizre'den göç etmiş Yahudi bir Kürt aileden gelmesiyle dikkat çekiyor. Kendisi 1951'de Kudüs'te doğmuş, Sefarad Yahudisi olan ailesi ise onun doğumundan önce Cizre'den İsrail'e göç etmiş.
"EVİMİZDE SÜREKLİ KÜRTÇE KONUŞULURDU"
Levy 2015'te Rudaw ile söyleşisinde, çocukken çok iyi Kürtçe konuştuğunu anlatmıştı. Levy şu ifadeleri kullanmıştı:
"Ailem Kürdistan'dan, Cizre'den... Cizre'nin küçük bir köy olduğunu zannediyordum ama şu an sizden büyük bir kent olduğunu ve Türkiye'nin parçası olduğunu duyuyorum. Bunu gerçekten bilmiyordum. Ailem İsrail'e gelince, ben Kudüs'te doğmuşum. Şimdi evliyim ve dört çocuğum var. Eşim Kürt değil. Kürtçeyi konuşmakta yeterli değilim ama gayet iyi anlıyorum. Evimizde sürekli Kürtçe konuşurduk. Ben de Kürtçeyi geçmişte iyi konuşurdum ama artık öyle değil. Biliyor musunuz, Kudüs'te yüzde yüz Kürt olan bir mahallede doğdum. Knesset'e [İsrail parlamentosu] yakındı. Orada o zamanlar kimse İbranice konuşmazdı. Sadece Kürtçe konuşurlardı. İyi bir histi. Şimdi bile insanlara Kürt mahallesini sorsanız, benim doğduğum yeri gösterirler."
Levy aynı söyleşide, şahsi görüşünün 'Kürdistan'ın bir gün bağımsız olması' yönünde olduğunu ve İsrail'in de gelecekte bunu desteklemesini umduğunu söylemişti.
2013’ten beri milletvekili olan Levy, siyasetten önce ordu ve emniyette farklı görevlerde bulundu; 2000-2004 arasında İsrail polisinin Kudüs'teki en tepe yöneticiliğini yürüttü. 33’üncü hükümette de Maliye Bakanlığı yaptı. (EVRENSEL GAZETESI HABER MERKEZİ)
0 notes
seslimeram · 1 year
Text
12 Eylül Güncellenirken
Tumblr media
Bir hayat imgesi mahvediliyor. Bile isteye, her dönemeçte, biraz daha afaki bir biçimde ol yurt tahayyülünün sınırlamaları ile birlikte bir hayat mefhumu yok edilmenin eşiğine otuz iki kısım tekmili birden taşınıyor. Devletlinin suna geldiği her yönelim, seçenek diye var ettiği her hamlenin sonunda bir kere daha hayat imgesinde onarılması imkansız bir başka yara var ediliyor. Kesintisiz kılınmış olagelen tahakküm, denetim ve gözetimle beraberce şekillendirilirken normatif altüst edilmiş oluyor. Büsbütün cerahat üstünden ilerleyen bir yerde hayat imgesinin kapsamı / içeriği, sıradan insanlar için var ettiği ifade küflendirilip, çürümeye terk ediliyor. Bir koca asırdır sürdürüle duran bir tahayyülün, demokrasinin ta kendisini var etmek adına olmadığı her defasında biraz daha belirgin kılınıyor. Darbelerle birlikte yol / yön tayinine girişilmiş olagelen bir menzilde hayatın ehemmiyet verilebilen bir mefhum olmadığı zaten aşikardır. Gel gelelim bununla sınırlı kalmayıp, günümüzün kör karanlığının temellerinin her nasıl atıldığını da göstere gelen bir kırılma anı vardır. O 12 Eylül 1980’in sunduğu, var ettiği, önünü açtığı şey bütünüyle hayat imgesinin mahvını ihtiva eder.
1980’den başlayarak günümüze kadar sürgit yinelenen, devamlılığı sağlama alınmış olan her tahakküm çabasında bir kere daha yüzleşilmeyen geçmişin var ettiği bir mahva tanık oluruz. Düzeni muhafaza ettiğini bildiren Kenan Evren nam zibidinin devlet önceliğimiz diye sunduğu derin bir cerahat halini savunan, din, iman imal edip, pazarlayıp öte yandan da cürmü pişiren, aralıksız linci var eden bir sistematik yapılandırma günümüz ülkesinde de karşılığını bulur.
Bianet’ten aktaralım: “12 Eylül askeri darbesinin 43'üncü yıl dönümü dolayısıyla İstanbul ve Diyarbakır'da yapılan açıklamalarda, bir sivil anayasa ve Diyarbakır 5 No.'lu Cezaevi'nin "İnsan Hakları Müzesi'ne" dönüştürülmesi talebi yükseldi.
Mezopotamya Ajansı ayrıca, aralarında Dersim, Urfa, Hatay, Mersin'in de bulunduğu bir çok kentte darbede yitirilenleri anma ve darbe liderlerini lanetlemeye dönük toplantılar gerçekleştiğini bildirdi.
İstanbul
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Gümüşsuyu'daki eski TRT Radyosu binası önünde açıklama yaptı. Siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcilerinin katıldığı açıklamada, "12 Eylül'ün 43'üncü yılında ne darbe ne diktatörlük acil demokrasi acil insan hakları" pankartı taşındı.
Konuşanlardan, İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, 12 Eylül'de yaşananları hatırlattı. Yeni darbelerin yaşanmaması için aralarında "Darbe kurumlarını kapatmak, hak ihlallerine neden olan yasaları tüm sonuçları ile ortadan kaldırmak, darbecileri ve darbe sürecinde işlenen suçları cezalandırmak, darbe nedeniyle doğan zararların giderini de kapsayacak şekilde onarıcı adaleti sağlamak, hak ve özgürlükleri evrensel ölçülerde genişletmek ve baskıdan kurtarmak, demokratik ve özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa yapılması, demokratikleşme yanında çatışma çözümü ve pozitif barışı sağlamak ve kurumsallaştırmak" da olan önlemler önerdi.
12 Eylül öncesi toplumsal hareketlerin başını çeken kuşağın adını taşıyan "78'liler Girişimi", Taksim Kazancı Yokuşu başında açıklama yaptı. 12 Eylül darbesini protesto eden dövizleri taşıyan katılımcılarla gerçekleştirilen açıklamaya, çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Konuşmalar sık sık, "Gün gelecek devran dönecek darbeciler halka hesap verecek" sloganlarıyla kesildi.
İnsan hakları savunucusu Nimet Tanrıkulu, Özgür Gündem gazetesi ile dayanıştığı gerekçesiyle hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezası verilen ve adli kontrol kararıyla serbet bırakılması gerekirken tutuklanan 78'liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can'ın sağlık sorunlarını hatırlattı. Tanrıkulu, Can'ın serbest bırakılması için çağrı yaptı.
78'liler Girişimi üyelerinden İsmet Evren, "Türkiye'nin resmi muhalefetinin12 Eylül rejimi ile uzlaşmasının bedeli Erdoğancı tekçi rejim oldu" dedi. "Erdoğan['ın], darbeden 20 yıl sonra hazır bulduğu antidemokratik anayasayı ve yasaları kendi siyasi yükselişi için sonuna kadar kullandı[ğını]" öne süren Evren, "Gelinen noktada savaş ve çatışma ortamı toplumsal ayrıştırma, yoksullukla terbiye etme, kaygı ve korku iklimi eşliğinde, iktidarı sürdürme ve siyaset yapma biçimi olarak sürdürülüyor" dedi.
Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Hakan Öztürk ise, tüm darbelere rağmen ülkede demokrasi ve barış arayışlarının sürdüğünü belirterek, darbe zihniyetine karşı mücadelenin sürdürülmesi çağrısında bulundu.
Talepler
Kazancı Yokuşu başındaki buluşmada şu talepler sıralandı:
▶ 12 Eylül darbesinden bu yana hükumetlerin değişmesiyle birlikte kısmi değiştirmelerle sürdürülen 1980 Darbe Anayasasının kaldırılarak; demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ve sosyal bir anayasanın toplumsal bir mutabakat ile yapılması
▶ Diyarbakır 5 No.'lu Askeri Cezaevi'nin her karesinde yaşanan gerçekliğe bağlı kalarak, büyük insanlık ve ülke için "İnsan Hakları Müzesi"ne dönüştürülmesi
▶ Toplumsal barışın, adaletin, kolektif ve bireysel hak ve özgürlüklerin sağlandığı, baskının ve şiddetin değil özgürlüğün ve eşitliğin olduğu Demokratik Cumhuriyette yaşamak
Hatay
İHD İskenderun Şubesi, deprem sonrası etkinliklerini sürdürdüğü konteynerde açıklama yaptı. İHD Hatay İl Eşbaşkanı Ayten Kılınç, 12 Eylül darbesinde yer alanlar hakkında etkili bir soruşturma başlatılmadığını ifade etti. Kılınç, yeni bir toplumsal sözleşme ve demokratik bir anayasaya ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
İHD Hatay Şubesi de 12 Eylül darbesinin yıldönümü nedeniyle yazılı açıklama yaptı: "Militer değer yargılarına, hiyerarşik ilişkilere ve biat kültürüne karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. 12 Eylül bir milat değildir. Militarizm bu coğrafyanın maalesef ki siyasi geleneğinin özünü oluşturmaktadır. Bu nedenle insan hakları savunucuları olarak 12 Eylül askeri darbesinin yıldönümünde militarizme karşı olan tutumumuzu bir kez daha tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Mersin
Mersin Emek ve Demokrasi Platformu ve Mersin 78'liler Girişimi Derneği, Özgür Çocuk Parkı'nda açıklama yaptı. 78'liler Girişimi Derneği Başkanı Yeşim Dağgeçen, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir anayasa talebinde bulundu. Dağgeçen, "Tüm cezaevlerinde yaşanan ve Diyarbakır 5 No.'lu Askeri Cezaevinin her karesinde yaşanan gerçekliğe bağlı kalarak, büyük insanlık için 'İnsan Hakları Müzesine' dönüştürülmesini talep ediyoruz" dedi.
Diyarbakır 5 No.'lu Cezaevi önünde açıklama
Amed 78'liler Dayanışma ve Araştırma Derneği ve İHD, darbe döneminde işkence merkezlerinden biri olan 5 No.'lu Cezaevi önünde açıklama yaptı. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) milletvekilleri Adalet Kaya, Mehmet Kamaç ve Cengiz Çandar ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun yanı sıra çok sayıda kişi açıklamaya katıldı.
Açıklamanın Kürtçesini 78'liler Derneği üyesi Hüseyin Barış, Türkçesini ise İHD Şube Başkanı Ercan Yılmaz okudu. Açıklamada, darbenin var olan sorunları daha da derinleştirdiği ve günümüzdeki birçok sorun ve ağır hak ihlalinin nedeni olduğu vurgulandı. Açıklamada, "12 Eylül Askeri Darbesi sonrası Kürt halkının hafızasından asla silinmeyecek ağır insan hakları ihlallerine konu suçların işlendiği bir merkez haline gelen Diyarbakır 5 No.'lu Askeri Cezaevi'nin her karesinde yaşanan gerçekliğe bağlı kalınarak, büyük insanlık ve ülke için İnsan Hakları Müzesi'ne dönüştürülmesini talep ediyoruz" çağrısı yapıldı.
Tanrıkulu: 12 Eylül faşist darbeydi
CHP Diyarbakır Milletvekili ve avukat Sezgin Tanrıkulu, cezaevinin birçok işkence ve zalimliğe tanıklık ettiğini söyledi. Tanrıkulu, "Geçmişle hesaplaşmadan, yüzleşmeden bu travmaları aşamayız. 12 Eylül darbesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirdiği faşist darbeydi. Mutlaka mutlaka bu faşist darbeyi yapan zihniyetten gerçek anlamda hesap soracağız" dedi.
Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Mehmet Kamaç, "Türkiye'de gerçekleşen bütün siyasi darbelerin temelinde çözümsüzlüğe mahkum edilmiş Kürt meselesi vardır. Kürt meselesi çözülmeden bu ülkede darbecilik son bulmaz. Bugün bu coğrafyada darbe rejimine dönüştürülmüş kayyım pratiğini görüyoruz. İnsanlar 80 darbesini arar hale geldi. Kürt meselesi başta olmak üzere demokratik yaşam inşası için geçmişle yüzleşilmesi gerekiyor." dedi.
Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya da, şiddetin 1980 darbesinden bu yana güncelleşerek devam ettiğini ifade etti. Kaya, "Burası tam bir hafıza mekânı. İnsan aklının alamayacağı şiddet yeri olarak burası utanç müzesi olarak kalmalıdır" dedi.
5 No.'lu cezaevinde tutuklu kalan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) İl Eşbaşkanı Hayrettin Altun da, "Diyarbakır 5 No.'lu cezaevi İnsan Hakları Müzesi olsun." dedi.”
Birbiri içerisine geçmiş / devinimi sağlama alınmış, yıkıcılığı halen etken olagelen bir hal, bir durumu bildiriyor 12 Eylül 1980. Televizyon dizilerinde ucundan kıyısından var edilip ah vah ettirilenin gerçeklikte yanı başımızda durması mesel olunmasın isteniyor, hala ve hala. Düzen kendi bekasını, noktasına virgülüne o yıkıcı odaktan halen temin ederken tüm o hali savunmayı sürdürürken, yüzleşmekten inatla kaçınılan karanlık her gün yeniden bu sathı mahalli kuşatıyor. Ne demokrasi, ne adalet, ne hak, ne hürriyet! Hiçbirisinin izinin dahi kalmadığı, esamesinin okunmadığı bir karanlık tabloyu sindirin buyuruluyor. Bir de yaşayın. Bütünüyle, kendisinden saymadığına var ettiği yıkıcılığın faturaları günbegün ve anbean yeniden biçimlendirilirken cerahate esaretin yolunda yürünsün isteniyor. İtirazlara kulak kapatılan, sorgulamaların mümkün olmadığının zapturaptla, şiddetle bütünleş sunula geldiği bir zeminde yürüyor memleket. Bütünüyle aksettirilen her meselde, yaşana duran her vakada kendini görünür kılan bir tehdit döngüsünde, demokrasicilik oynanıyor o kenan zibidisinin suna geldiği perspektife dört elle sarılarak bir menzilin yaşatmama idesi güncelleniyor. On iki eylül biraz da budur. Bu hallerdir.
Derme çatma bir anayasa, her yerinden patlak vermeye hazır ve nazır olagelen bir demokrasi anlayışının da bu döngüye dahil olduğunu bildirmek elzemdir. Dini siyasi bir araç, entegrasyonun temeli olarak ele alan, hürriyeti, hakkaniyeti, elzem olagelen insanlık haklarının tamamını kendisince dönüştüren, kendi bildiği gibi çekip çeviren bir ikilimin ve yönetim anlayışının sundukları zaten başlı başına bir yazı konusudur. 12 Eylül 1980’in halen nerelerde var edilebiliyor olduğunu dizilerde değil sokakta, gündelik hayatın tam ol ortasındaki zapturapt altına almalarda görürüz. Bir gün, kayıp yakınlarının eylemlerindeki o kuşatma, daha sokağa adım atıldığında İstiklal Caddesinin açık mapushane kılınmasında görürüz mesela. Her hafta on / yirmi, otuz insanın derdest edilip gözaltına alınmasından.
Birkaç sokak ötede İnsan Hakları Derneği önünde tutsak yakınlarının eylemlerinin daracık bir sokağa, bir kapı, iki metrekare alana sıkıştırılmasında görünür misal 12 Eylül 1980. Buraları bilmiyorsanız, Bakur Kürdistan’ının sokaklarında zırhlıların var ettiği şiddet / terörün ta kendisinden görebilirsiniz misal 12 Eylül 1980 hal ve bahsini. 30 Ağustos’ta Şirnex merkezinde zırhlı aracın çarptığı 12 yaşındaki Tajdin Adal’ın yaşadığı kafa travması, bir çocuğu dahi düşman görebilen zihniyetten okunabilir misal 12 Eylül 1980.
Hakların talan edildiği, görece gündelik yaşamın toptan / tek tip bir akıma dönüştürüldüğü, bununla boğuntuya konulduğu zeminde, terörörö dışında kalakalan hayatın da nasıl mahvına çalışıldığına dair belki de yetkin bir önerme olarak Türk Kadın Voleybol takımı için kullanılagelen uygunsuz tanımlar eklenebilir. En son Cuma günü bir İstanbul camisinde verilen vaazda kendilerinin hedef kılınması, Filenin sultanları tabirini hakir görmekten, kadına yönelik şiddeti olumlamaya, bunları dinden çıkış görüp inanarak bir kere daha ayrıştırmayı var ederek bir menzil bina olunmaya devam edilir. Daha gayri kabul addedilen Hristiyan halkların, ezel ebet öteki addedilen Ezidilerin, Alevilerin ve bir biçimde ötekisinin de ötekisi olagelen LGBTİ+ insanların başına getirilenlerle cümbür cinnet bir yurt tahayyülü zaten o 12 Eylül 1980’in her nereye evrildiğini, nerelerde başımıza dikildiğini de göstere gelir, geliyor da.
Bir hayat imgesi mahvediliyor. Toplumsal yaraların birbiri üstüne eklendiği, hiçbir zamanaşımının var edilemeyeceği afaki olan mesellere, olay ve olgulara müdahalelerle bir hayat imgesi çürümeye terk ediliyor. Bugün yaşadığımız raddede 12 Eylül 1980 ile yüzleşmek, o karanlığı bina eden temsilin adalet önündeki hesap sorulmasının akıbeti çoktan unutturuldu. Giden gitti, tüm o zorba takımına resmi törenler düzenlenip, isimleri yad edildi. Bir zamanların kötülük dolu temsilleri gibi kimilerinin halen hayranlık beslediği, bir odakta eylemlerini onamayı tercih edebildiği bir zeminde mutlak otokrasi, kalıcı bir zorbalık tahayyülü içerisinde hayat pratikleri paramparçadır. Bir habis döngü ki onca yıldır hayat her anlamda zehir edilendir. Öylesine bariz bir tahayyüldür ki hiç kimse ama hiç kimselerden saklanmadan ulu orta güncellenendir. Yeni Türkiye, yüzüncü yıl ve sair seslendirmelerin arasında bir hayalet, kötülüğün, beşeriye düşman olagelen bir aklın tezahürü / gölgesi güncellenmeye devam ediliyor. Yaralar artık ağırlığımızı da aşıyor her anlamda. Bir girdap halinin ortasında hayat imgesinin / kapsamının çürütülmesiyle tek bir iyi gün gelmeyeceği de bildiriliyor. İçinize siniyor mu böyle bir ülke, sahiden de...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Getty Images – BBC Türkçe Servisi
1 note · View note
apsny-news · 2 years
Text
Gazeteci Hasan İşler mezarı başında anıldı
Adana’da 2004 yerel seçimlerinde “Demokratik Güçbirliği”nin seçim konvoyunu takip ettikleri esnada geçirdikleri trafik kazası sonucu yaşamını yitiren Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan DİHA Muhabiri Volkan Eryiğit ile birlikte yaşamını yitiren Evrensel gazetesi muhabiri Hasan İşler anıldı. Ölümünün 19. yıl dönümünde İşler’in Adana’nın Kayışlı köyündeki mezarı başında anma yapıldı. Emek…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Ali Kenanoğlu kimdir? Kaç yaşında? Ali Kenanoğlu nereli?
Ali Kenanoğlu kimdir? Kaç yaşında? Ali Kenanoğlu nereli?
Ali Kenanoğlu kimdir? Kaç yaşında? Ali Kenanoğlu nereli? Ali Kenanoğlu, 1971 Tokat Almus doğumludur. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü bitirmiştir. Yönetici-Muhasebecidir. Hubyar Sultan, Boğaziçi Alevi Derneği, Alevi Bektaşi Federasyonunun kurucuları arasında yer almıştır. Hacı Bektaş Vakfında yöneticilik yapmıştır. Evrensel gazetesi köşe yazarı, 25 ve 27. Dönem HDP istanbul…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sokaktakisanat · 4 years
Photo
Tumblr media
Evrensel Gazetesi Manşeti – 28 Temmuz 2020 Salı 28 Temmuz 2020 Salı tarihli Evrensel Gazetesi manşeti, ilk sayfası ve haberlerini okumak için tıklayın. Ayrıca günlük olarak Evrensel gazetesini sayfamızdan takip edebilirsiniz. Evrensel Gazetesi Manşeti ve İlk Sayfası 28 Temmuz 2020
0 notes
gggmedya · 5 years
Photo
Tumblr media
"'Cumhurbaşkanı'na Hakaret'ten Yargılanan Fatih Polat'a Beraat" https://gggmedya.com/gundem/cumhurbaskanina-hakaretten-yargilanan-fatih-polata-beraat/
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
Tumblr media
1993 - Veli Yılmaz, THKO üyesi ve Halkın Kurtuluşu gazetesi Yazı İşleri Müdürü (d. 1950)
Veli Yılmaz dünyada en uzun süreli hapis cezasına çarptırılan gazeteci unvanına sahiptir.
Veli Yılmaz 1950 yılında Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde doğdu. Eğitimini aynı ilçede tamamlayan Yılmaz, lise öğrencisiyken yazdığı bir komposizyondan dolayı "sosyalist fikirleri savunduğu" gerekçesiyle, bir hafta süreyle okuldan uzaklaştırıldı. 1970 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi'ni kazandı. Fakat üniversite yaşamı kısa sürdü. Türkiye'de 68 Kuşağı'nın içinde yer alan Yılmaz, birinci sınıftayken siyasi faaliyetleri nedeniyle tutuklandı ve 2,5 yıl askeri cezaevinde kaldı. Ardından geçen sürede Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun (THKO) kuruluşunda yer aldı. Şubat 1976'da Halkın Kurtuluşu gazetesinde çalışmaya başladı. Mayıs 1977'de THKO'nun fikirsel olarak bölünme yaşadığı dönemde Gökalp Eren, Mehmet Asal, Ercan Öztürk, Semih Orcan gibi THKO mensuplarıyla birlikte hareket etti.
12 Eylül Darbesi sonrası Kasım 1980'de tutuklandı ve Türkiye Devrimci Komünist Partisi üyeliği ve "Halkın Kurtuluşu Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü" sıfatıyla yargılandı
Dönemin mahkemelerince Türk Ceza Kanunu'nun 142. maddesini 75 kez ihlalden 588 yıl 9 ay, 159. maddesini 141 kez ihlalden 147 yıl, 311 ve 312. maddelerini 25 kez ihlalden 12 yıl 9 ay olmak üzere hükmedildiği toplam 748 yıl 6 ay cezası Askerî Yargıtay 1. Dairesi'nce onaylanarak kesinleşti.
Nisan 1991'de tahliye oldu. Cezaevindeyken de sürekli yazarı olduğu Özgürlük Dünyası, Gerçek ve Evrensel Kültür dergilerine katkıları devam etti. Bu dönemde Evrensel Basım Yayın'da çalıştı.
Yılmaz Evrensel gazetesinin kuruluşunda da yer almıştır
2 notes · View notes
Text
Tumblr media
Polisler, 25 yıl önce bugün, Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe'yi döverek öldürdü.
"Kol geziyor kara zulüm / İki yakanızda elim / Anasının feryadıdır / Yakar bu evreni bilin / 'Uyyyy ben ölim / Uyyyy ben ölim'*"
31 notes · View notes
maho0326 · 4 years
Text
youtube
Erdal Eren Kimdir ?
Erdal Eren (25 Eylül 1964, Şebinkarahisar, Giresun - 13 Aralık 1980, Ankara),
12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen ve asılarak idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi. Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Parti'li Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü. Erdal Eren, Suner'in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.
Erdal Eren Kimdir ?
Erdal Eren (25 Eylül 1964, Şebinkarahisar, Giresun - 13 Aralık 1980, Ankara),
12 Eylül Darbesi öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen ve asılarak idam edilen Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi. Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Sinan Suner, 30 Ocak 1980 tarihinde Milliyetçi Hareket Parti'li Bakan Cengiz Gökçek'in koruması Süleyman Ezendemir tarafından vurularak öldürüldü. Erdal Eren, Suner'in öldürülmesini protesto etmek için 2 Şubat 1980 günü düzenlenen gösteride gözaltına alınan 24 kişinin arasındaydı. Gösteri sırasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal Eren, yargılanarak 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi'nde infaz edildi.
Erdal idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a,._"avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını"_söyledi. İdam kararı verilen Erdal Eren'in 17 olan yaşı bir gün içinde 18 olarak büyütüldü ve sonrasında hemen idam edildi.
Ağabeyi Erkan Eren, Erdal'ın Mamak Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı dönemde gördüğü ağır işkencenin izlerine tanık olduğunu dile getirdi. Erdal'ın idam edildiği tarihte yaşının 18'den küçük olduğunu belirten Erkan Eren, infazı radyodan öğrendiklerini ve Erdal'ın kimsesizler mezarına gömülmek istendiğini söyledi.
Kaynak: https://onedio.com/haber/hikayesini-bilmeden-dinledigimiz-aslinda-erdal-eren-anisina-bestelenen-11-sarki-367280
Erdal Eren'in Annesine Mektubu
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Sana ve soranlara devrimci selamlar.
13 Aralık 1980'de 12 Eylül rejimince yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in daha önce yayınlanmamış mektubu bugün (15 Aralık) Evrensel Gazetesi'nde yayınlandı.
Erdal Eren'in kardeşi Erkan Eren abisinin mektubunu ilk kez yayınlanması amacıyla Evrensel Gazetesi'ne teslim etti. Erdal Eren 10 Nisan 1980'de yazdığı mektupta şunları yazmış:
"10 - 4 - 1980 Perşembe.
Sevgili Anneciğim!..
Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.
Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi'nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.
Mektup şöyle:
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?
"O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız."
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. "Ne yapmalı?" "Nasıl savaşmalı?" sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.
Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların... saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.
Erdal"
İstanbul - Evrensel gazetesi
15 Aralık 2011, Perşembe 11:45
38 notes · View notes
isvicreninsesi · 2 years
Text
Narlı'da Alevi Kültür Dernekleri'ne gelen yardıma AFAD el koydu!
Tumblr media
🇨🇭SESİ- Yurt dışındaki ailelerin dayanışma amacıyla Alevi Kültür Dernekleri Narlı Şubesi'ne yolladığı 500 çadır, 1000 uyku tulumu ve 1000 battaniyeye AFAD tarafından el konuldu. Maraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından yurt dışındaki ailelerin dayanışma amacıyla Alevi Kültür Dernekleri Narlı Şubesi'ne yolladığı 500 çadır, 1000 uyku tulumu ve 1000 battaniyeye AFAD el koydu. Alevi Kültür Dernekleri Narlı Şubesi Başkanı Tahir Ortaç; "Yurtdışındaki aileler dayanışma için 500 çadır, 1000 tane uyku tulumu ve 1000 tane battaniye gönderdiler. Sonra AFAD tarafından el konulmuş dendi bize. Bizi Türkoğlu'ndaki AFAD merkezine gönderdiler. Sabah oraya gittim battaniye ve uyku tulumları ortada yok. Çadır ise 100 tane verdiler tutanakla beraber. Dayanışma için yollanılan, tanesi 3000 avro olan çadırlar ile AFAD tarafından bize verilen çadırların alakası yok. Hepsi derme çatma malzemeleri eksik olan uyduruk çadırlar verildi, ne yazık ki çöp durumda. Ve halka dağıtılacak olan çadırlar şu an depolarında. Halk kendi imkânları ile almaya çalışıyor. Halkın çalıştığı dükkanlar, fabrikalar, kapalı veya enkaz altında. Bu şartlarda AFAD'ın verdigi çadırlar yetersiz.  İşçiler, köylüler, halk maddi sıkıntılardan çadır alacak durumu yok ve çadır satın alınabilecek yer yok" dedi.   Kaynak: Evrensel Gazetesi  Read the full article
0 notes
tasduvar · 4 years
Text
aşık oldum
8 notes · View notes
mertnews · 3 years
Text
EKREM DUMANLI BİLE ZAMAN GAZETESİ İÇİN BÖYLE SÖZLER SÖYLEMEDİ…
Tumblr media
MertReport Feb 15, 2020
“Siyasi ayak” tartışmaları aldı başını gidiyor. @Akparti, @herkesicinCHP’yi, #CHP #AKP’yi; #Erdoğan, @kilicdarogluk’nu, #Kılıçdaroğlu, #Erdoğan’ı suçluyor. Aslında ikisi de haklı. Haksız oldukları Erdoğan tarafından uydurulan bir örgüte siyasi ayak aramaları. #17Aralık’tan sonra #Türkiye sağduyusunu tamamen kaybetti.
Bugün Türkiye’de yaşanan tartışmalar bu kafa karışıklığının tezahürü. Bugün siyasetin tartıştığı #GulenHareketi’yle kurulan temas veya ilişkiler ile #15Temmuz darbesinin niteliği, iktidarın rolü #Kılıçdaroğlu’nun kafasının karışık olduğu konular. #CHP, iktidarın uydurduğu, olmayan bir terör örgütün siyasi ayağı tartışmasıyla kazanan taraf olmaya çalışıyor.
#Erdoğan @kilicdarogluk’nu Zaman gazetesine vermiş olduğu röportaj nedeniyle “fetö” dediği örgütün “siyasi ayağı” olmakla suçluyor. İnsanların aklıyla alay ediyor. #Kılıçdaroğlu kiminle uğraştığının, muhatabının nasıl bir karakter olduğunun hala farkında değil. Biz hatırlatalım. Sofrada tuzumuz olsun.
25 Ocak 2012 yılında Türkiye’nin en fazla tiraja sahip gazetesinin 25. Yıl dönümü kutlamaları yapıldı. Kutlamalara dönemin başbakanı da katılarak, yaş günü pastasını kesti ve bir konuşma yaptı. Şunları söyledi:
youtube
“Müdahalelere çanak tutmayan, psikolojik operasyonlara selam durmayan, emir-komuta zinciri içerisinde manşet atmayan, zor zamanlarda hakkı hukuku, demokrasiyi savunan tüm yazarları medya mensuplarını da buradan selamlıyor, hepsine teşekküre diyorum."
İşte #Zaman böyle bir gazete olarak ortaya çıktı. 80 müdahalesinin ağır havası Türkiye’nin üzerinde iken #ZamanGazetesi ateşte açan bir çiçek gibi Ankara Rüzgârlı Sokak’tan Türkiye’nin fikir ve medya dünyasına renk kattı. 1986 yılından bu yana gazeteye emek veren herkesi tebrik ediyoruz.
#Zaman, sadece bir gazete olmadı, bin yılın birikimiyle bu toprakların sesi, nefesi olarak Türkiye’nin son 25 yılına şahitlik yaptı. Çeyrek asrın kaydını tuttu. #ZamanGazetesi haberleriyle olduğu kadar yorumlarıyla duruşuyla tavrıyla kendisine farklı bir yer edindi.
Neyse ki bu topraklar, böyle zor zamanlarda büyük yiğitler yetiştirdi. Bu topraklar çok büyük mütefekkirler, sanatçılar, çok büyük kalem erbabı, çok büyük gönül insanları yetiştirdi.
Tumblr media
#ZamanGazetesi, bir rüzgâra kapılıp gitmek yerine bu ülkenin rüzgârına güç, bu ülkenin vizyonuna vizyon kattı. En zor zamanlarda doğruyu söylemenin bedel gerektirdiği, manşetlerin gazete binalarının dışında kurgulandığı dönemlerde Anadolu’nun Trakya’nın hissiyatını zaman dile getirdi.
Sosyal sorumluluğunu hakkıyla yerine getirerek, gazeteciliği, meslek ahlakını yükselterek #Zaman, genç nesillere genç gazetecilere örnek teşkil etti.
İnandığı gibi dosdoğru olan fikir namusuna inanan, kalemini satmayan kalemini kiralamayan doğruyu mertçe savunup yanlışın karşısında mertçe dikilen herkesi yürekten gönülden selamlıyorum.
Topla, tüfekle, silahla, yumrukla değil, kalemiyle, fikriyle birikimiyle hikmetliyle mücadele veren, zulme de zalime de özellikle karşı çıkan ama hoşgörüden, kardeşlikten asla taviz vermeyen kardeşlerimiz oldu.
25 yıl boyunca hakkı savunduğu, hukuku savunduğu en güçlü şekilde demokrasiyi savunduğu için Zaman gazetesine bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.
Tüm siyasî hayatım boyunca dünya genelinde 100’den fazla ülkeye ziyarette bulundum. Gittiğim ülkelerde Türkiye’nin okullarını, vefakâr öğretmenlerini, Türkiye muhabbetiyle büyüyen, Türkçe konuşan çocukları görmekten çok büyük bir gurur hissettim.
Çok büyük heyecan hissettim. #Zaman camiasını, #Zamangazetesi yöneticilerini, bize, ülkemize bu gururu yaşattıkları için, bu heyecanı yaşattıkları için, sesimizi dünyaya duyurdukları için ayrıca teşekkür ediyor, her birini gönülden kutluyorum.
#Avustralya’dan #Azerbaycan’a, #İspanya’dan #Amerika’ya kadar 35 farklı ülkede 10 farklı dilde, 2 farklı alfabede yayın yapan bir Türk gazetesini, #Zaman’ı görmekten büyük gurur duydum.
Adeta manşetlerle savaştık. Manşetlerin ok olup üzerimize yağdığı süreçlerden geçtik. Muhtar bile olamaz diye manşetlerin atıldığı günlerden bugünlere ulaştık.
#Gazetecilere haber yazdırdılar, o kupürleri dosyaya koyup partimiz aleyhine kapatma davası açtılar. Allah şahittir ki asla ve asla intikam peşinde olmadık, olmayacağız. Herkes için demokrasi, adalet diye haykırdıysak bugün de aynı şekilde bunun kararlı mücadelesini veriyoruz.”
#receptayyiperdogan’ın konuşmasında bahsettiği gazete #Zaman’dı. Okullar cemaate ait Türk Okulları’ydı. Yazarlar, #MümtazerTürköne, #AhmetTuranAlkan, #Ali��nal, @mustaf_unal gibi isimlerdi…
Tumblr media
Bırakın #FethullahGulen’i, #EkremDumanlı’nın bile yıllarca yönettiği #ZamanGazetesi için böyle sözler söylemedi. Yazmadı.
El Hak bu sözler yanlış değildi. Belki de son 10 yılda #Erdoğan’ın ağzından çıkan en doğru sözlerdi. Ancak konuşmanın üzerinden 4 yıl geçtikten sonra tam tersini yaptı. #17Aralık ve 25Aralık’ta patlayan yolsuzluk dosyası “dindar başbakan”ın, “kindar yüzünü” ortaya çıkardı.
Tumblr media
Yolsuzlukları yapanları değil, ortaya çıkaran ve yazanları suçladı. Eski düşmanı “#Ergenekon”la dost oldu. Eski dostu “düşman” ilan etti. Hırsızlık ve yolsuzluk iddialarını kapatmak için büyük bir savaşa girişti.
Tumblr media
Bir savcı iki polisle Türkiye’nin en büyük sosyal hareketini terör örgütü ilan etti. Okullarını, yurtlarına, gazetelerine, televizyonlarına el koydu. Yağmaladı, Kapattı.
Övgüyle bahsettiği gazeteye önce kayyım atadı, sonra kapattı. Yazarları, muhabirlerini hapsetti. Öylesi tasarımcısına, çaycısına bile müebbet hapis cezaları istedi.
“Gurur duyuyorum” dediği Türk okullarını kapattırmak için dünyayı dolaştı. Bu okullardan Türk bayraklarını indirdi. “Vefakâr, cefakâr” diye bahsettiği öğretmenleri bulundukları ülkelerden kaçırdı.
Kendini kurtarmaya denemediği yöntem söylemediği yalan kalmadı. Paralel devlet diyerek, parti devletini kurdu. #MustafaKemal’in örgörüsü gerçekleşti: “Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.”
Tumblr media
Ankara Ticaret Odası Kongre Merkezi’ndeki kutlama programının sunuculuğunu #KadirÇöpdemir yaptı. #RecepTayyipErdoğan’ın dışında Başbakan Yardımcıları #BülentArınç ve #BekirBozdağ, Bakanlar #AhmetDavutoğlu, #TanerYıldız, #MehdiEker, #SuatKılıç, #İsmetYılmaz, #RecepAkdağ ve #MehmetŞimşek katıldı.
Görkemli gecede ayrıca, #Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı #MustafaDestici, #CHP Genel Başkan Yardımcısı #GürselTekin, #ABD Büyükelçisi #FranscisRicciardione ve Fransa Büyükelçisi #LaurentBili de yer aldı. Yani hepiniz oradaydınız “ulan”.
Kuruluş yıl dönümünde gazete çalışanlarının yapmadığı bir şekilde #Zaman’ı öven dönemin başbakanı bugün “#Zaman’a röportaj vermiştin” diyerek, #Kılıçdaroğlu’nu ‘siyasi ayak’ olmakla suçluyor. @eczozgurozel gibi zekâ yoksunu #ergenekon aparatları @bulent_korucu’nun değimiyle “tantanacı” ise “#Zaman gazetesinin manşetten #İşBankası ile ilgili yaptıkları çağrıya uyun bakalım. CHP buna direnir” diyor.
Tumblr media
Hay bin kunduz!!! Allah akıl fikir versin. CHP, bir gazetenin haberlerini delil diye sunan bu tantanacılardan, kullanışlı aptallardan “arınmadıkça” zor iktidar olur …
Bugün yukarıdaki konuşmayı yapan, pasta kesen, gazete yazarlarını uçağında, konutunda, evinde ağırlayan #Erdogan, ile #ZamanGazetesi’ne röportaj veren, gazete kapatılması diye açıklama yapan arasında “siyasi ayak” tartışması yapılıyor. İkisi de birbirini suçluyor. Görülen odur ki sadece iktidara sahip olanlar değil, iktidara aday olanlar da “gaflet ve dalalet hatta hıyanet” içinde. Muhalefet #AKP’nin argümanlarıyla kendisini savunuyor, Erdoğan’ın düşmanlarını düşman belliyor. ‘Cadı’ yok, ‘cadı’ya korkutarak ülkeyi ele geçiren bir zalim yönetim var diyemiyor.
Tumblr media
Sahi, adaleti, vicdanı evrensel hukuku savunmazsanız, ilkesel tavır almazsanız, yukarıdaki sözleri söyledikten sonra @gulenmovement’ne bugün yaşananları yapan #Erdoğan, #CHP’ye, veya “#fetö, #fetö” diye ortalıkta gezinenlere neyi yapmaz ki.
“İŞTE BU, ŞÜPHESİZ ONLARIN ‘DERİN BİR KAVRAYIŞA SAHİP OLMAMALARI’ DOLAYISIYLA BÖYLEDİR.” 59/13.
4 notes · View notes
seslimeram · 4 years
Text
Çukur!
Tumblr media
Bariz, belirgin ve doğrudan bir demokrasi tanımının içinin topyekun boşaltıldığı bir yere, bir sahneye dönüştü bugün şu ülke nam çukur. Vahim olanın peşinde, güçten ve zorbalık hallerinden el alarak belirgin bir yön tayinine girişilen bir sahada “demokrasinin” abecesi yerle yeksan ediliyor, behemehal. Neoliberalizm politikalarının pandemi sürecinde işin de enikonu zıvanadan çıktığı bu surette, var edilen her tahayyül, bir denetim, gözetim ve illa ki o tahakküm etme nesnelliğine dönüştürülendir. Bugünün şartlarında iş bu menzilde tüm o devletin dünü ile şimdisinin mutabık kaldığı yegane konulardan birisi bu baskılama ve hiç aralıksız yıldırı halidir. Üstünkörü değil, abecesiyle, eylemselliği, kanunuyla belirgin bir biçimde yeni ülke bütün bu yıkım şemasına bağlı ve onu takip eden ve sıradanı açıkça sınırlandıran bir yönelimi var eder. Yeni ülkenin demokrasi mefhumunun bunca karanlık bırakılması gayreti bu bahsin devamlılığıdır.
Düzayak devlet, tek adamla birlikte sağlama alınan, sağlaması yapılan, denetim, gözetim ve tahakküm halleriyle bu bahis kalıcı kılınır. “Normalleşme” tezahürünün her nasıl bir yıkıma çıkartıldığı önümüzdeki günlerde bariz ve belirgin olacaktır. Bütün bir sahnenin zorla, bet ve feci ile kuşatılması kesintisiz kılınandır. Bu ülkenin “çukura” evrimi böyle güncel bir meseledir, bu kadar kesintisiz ve doğrudan. Bir sahanın yaşamla bağlarına en kestirmeden müdahalelerin var edildiği yerdeki durumun ta kendisidir çürüme. İstem ve anlamca demokrasinin yıkımı kesintisizdir artık. Devletin şimdiki mutabakatında en önü tutan, baş amir ve baş faşistin birlikteliklerinde ortaya serilen insan hakları düzenlemesi bahsinin bir Avrupa birliği fonundan iç edilecek milyonlarca liranın hesabı adına olduğu ortadayken var edilen çürümenin meselesidir anlatmak istediğimiz. Sivil toplum kuruluşu gibi davranan bir yapının, aslında kural ve kaideleri çok iyi bildiği ve her yerden bangır, bangır, bağır çağır yüzümüze çarpılan demokrasi / insan hakları mesellerinde küme düşe duran halini örtbas etmek için tezgahta işlenen bir laf kalabalığı olduğu bir sahnenin her neresini nasıl düzeltirsiniz.
Bunca afaki bir biçimde sıradan olanın, yurttaş haklarının, devrim, düzenleme, atılım ve reform ve iyileştirme bir dolu adla anılan yeniden ve yeniden hamlelerle / vaatlerle daha da içinden çıkılmaz bir biçimde çıkmaza koşulduğu yerde olmakta olan utançların tam da bu sahada nasıl var edildiğinin şablonudur. Muktedir ve avenesi, tüm ortaklarıyla, tek tip, tek anlam / tek renk bir menzili var eder. Bunca afaki bir biçimde eksik olanı topyekun bir biçimde yok etmenin kıyısına taşırken, onca nutkun hemen sonrasında günbegün var edilmiş şiddetle birlikte bir ülkede demokrasi edimi yerle yeksan edilir. Bu hallerle bu kadar keskin / kesin cürümlerle birlikte bir uzam yaşatmaz / yaşanmaz kılınır. Muktedir ve avenesinin, iletişim başkanlığı memuru, yerli ve milli goebbels ile bir ırkçı olmanın çok ötesine geçmiş, bir doksanlar karanlığının temsilcisi içişleri bakanının ortaklığında ol ekranlardan var ettikleri nefret / ayrım ve ötekileştirmelerin bütününde bu yaşatmaz yerin varlığı sabit olunur.
Düzen kendi ehvenini, en betten, en feci olandan basbayağı rezil bir yıkım döngüsünü bir biçimde sürekli savunarak bulur. Cerahat sarmalı, kendilerine bağlanmış yaygın medyada var edilmiş nutuklardan, söylevlerin arasında sıkıştırılan hedef almalardan, biteviye ama hiç kesintisiz ülke güllük gülistanlık tedbirsizce laf edenler hainlerdir, mihraktır, vatansız, bu toprağa düşmandır ezberleriyle bir çürüme kalıcı kılınır. Fasit döngüye rehin edilmiş her durumda daha da dipsiz bir yıkımın koyaklarında dolaşmaya devam ettirilen yer, saha gerçektir, gerçeğin ta kendisidir. Mütemadiyen var edilenlerin, birbiri ardına hakikat kılınan tahayyüllerin paralelinde bir asırdır yenilip, yerilip, yıkıma rehin edilmiş bir edim, demokrasi mefhumunun ta kendisi vardır, ne eksik ne fazla!
Evrensel Gazetesi’nden aktaralım: “Kadıköy'de 8 Mart Kadın Platformunun çağrısıyla yapılan mitingin ardından polisin şiddet uygulayarak gözaltına aldığı dokuz kişiyle ilgili tutuklama talep edildi. Mitingin ardından polis, eyleme katılan LGBTİ+'ları taksiden indirip gözaltına aldı. Basının görüntü almasını da engellemeye çalışan polis çok sayıda kişiye şiddet uyguladı.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesinin açıklamasında gözaltına alınanların Anadolu Adliyesine götürüldüğü belirtilirken savcılık tarafından ifade alınmaksızın tutuklanma talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk edildikleri belirtildi.
8 Mart Kadın Platformu Twitter hesabından yapılan açıklamada Kadıköy Kaymakamlığının olaya dair yaptığı açıklamada yalan ifadeler kullanıldığı belirtilerek şöyle denildi: "Kadıköy Kaymakamlığının paylaşmış olduğu açıklama tamamen yalan dolandır! Arkadaşlarımız mukavemet esnasında değil, taksiyle evlerine dönmeye çalışırken önleri kesilip işkenceyle gözaltına alınmıştır. Erkek ergemen sisteme göre 'trans+ korteji'nin var olmasının mukavemet sayılmasını reddediyoruz. #AlışınGitmiyoruz demeye devam edeceğiz. Derhal gözaltıları serbest bırakın!"
Gökkuşağı renklerinden nem kapılıp, ayrımcılığın daniskasına imza atan iletişimci yeri ve milli goebbels’in var ettiği cümlelerin hemen ardından gerçekleştirilir bu gözaltı ve dahi o işkence. Düzen kendi devamlılığını insanların hayat haklarına göz dikerek, anayasal bir hak olan eleştirme, bir yerlerde toplanıp protesto etme haklarını yerle bir ederek ya da hiç mümkün kılmayarak, hepten hep ezberden bir tahakküm etme ile başka kimlikleri düşman bilerek bu fasit döngüyü günceller. Hem demokrasi, eşitlik, adalet ve dahi bunları kapsar görünen o insan haklarının durumundaki fecaat hali de cabasıyken bunları örtbas etmenin en kolay ve köklü yolu şiddet mefhumu bir kez daha 8 Mart öncesinde Kadıköy’de var edilir. Cürüm hemhal dilin, var ettiği her şeyde biraz daha, bir kez daha denediği o linççi akım bu kez Trans aktivistlere yönelik şiddetle çıkagelir. Gözaltıların akıbeti şimdilik belirsizdir, lakin ıslak bırakılmış insanlara kuru / temiz giyecek dahi verdirmeyecek kadar kötülüğü içselleştirmiş bir kolluğun karşısında hiçbir sıradan insan güvende değildir hiç ama hiçbir zaman, kesindir! Sorguları alınmadan, direkt olarak tutuklanmaya sevk olunan o insanların hayatlarına düşülen her şerh, bu topraklardaki yaşam istencinin de köküne her nasıl kibrit suyu dökülmek isteniyor bunu kanıtlamaktadır.
Politik Baykuş hesabının bildirdiğidir: “Dün gerçekleşen Büyük Kadın Buluşması sonrasında gözaltına alınan arkadaşlarımızdan 2'sine bir aylığına ev hapsi, hepsine yurt dışı çıkış yasağı, 2 aylığına Pazar ve Cuma günleri olmak üzere imza atma yükümlülüğü verildi.”
Cerahati içinde debelenen, değil bahar gün yüzü bile göremeyecek bir sahanın imalinin her nasıl biçimlendirildiği artık kesintisiz görünür kılınandır. Bu kadar afaki bir biçimde o yıkıcılık, nefret ve şiddet pratiklerinin bu menzili taşıdığı yer bir uçurumdan gayrısı hiç uzak değildir.
BirGün Gazetesi’ne bağlanalım: “Samsun’un Canik ilçesinde İbrahim Zarap isimli bir erkek, boşandığı kadını şiddete maruz bıraktı.
Canik Emniyet Müdürlüğü Aile İçi Şiddet Bürosu tarafından gözaltına alındı.
AA'nın aktardığına göre, İbrahim Zarap tarafından şiddete maruz bırakılan kadın, hastanedeki tedavisinin ardından taburcu edildi.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, olay hakkında soruşturma başlatıldığını bildirdi.
Twitter hesabından açıklama yapan Gül, "Samsun’da kadına karşı şiddetin en aşağılık örneklerinden birinin sergilendiği olay hakkında soruşturma başlatıldı. Başsavcılık talimatıyla fail yakalanarak gözaltına alındı. Hukuk gereğini yapacak, failin yaptığı yanına kâr kalmayacak" ifadelerini kullandı.
Olayın ardından sosyal medya üzerinden kadının kardeşi bir paylaşım yaparak, defalarca kez İbrahim Zarap isimli erkekten şikayetçi olduklarını ancak bir şey olmadığını ifade etti.
Rümeysa isimli kullanıcı, paylaşımında, "Evet bu kez çok yakınımızda bu videodaki kişi benim ablam. O çığlık atan küçücük çocuk benim yeğenim. Ne olur yardım edin. İlk defa değil yüzlerce kez şikayetçi olduk hiç ceza almadı. Videoda sokak ortasında küçücük bi çocuğun önünde öldüresiye dövülen kişi benim ABLAM” ifadelerini kullandı.
Sosyal medya kullanıcıları "#ibrahimzaraptutuklansın" etiketi ile tepki gösterdi.
Hastane Başhekimi Ahmet Şen de hastanın müşahede altına alındığını belirterek, "Kendisi travmaya maruz kalmış. Kafa travması var. Kafada ödemleri var. Beyinde ve boyunda cerrahilik bir bulgumuz yok. Yüz kemikleriyle ilgili bazı patolojik görüntüler var. Batın içinde herhangi bir organ hasarımız yok. Hastamızda şu an için bir hayati tehlikesi olduğunu söylemeyiz. Bilinci açık. Birkaç gün takip edeceğiz" dedi.
Şen, şiddete tanıklık eden 5 yaşındaki küçük çocuğun aile yakınlarının yanında uyuduğunu ifade ederek, "Onunla ilgili bir şey düşünmüyoruz. Ama ruhsal travma tarafı bundan sonra üzerinde daha çok durulması gereken taraf olacak diye düşünüyorum. Ama travmatik lezyon yok şu anda" diye konuştu.
Olayın ardından yurttaşlar tarafından etkisiz hale getirilen ve polis ekiplerince gözaltına alınan İbrahim Zarap emniyette alınan ifadesinin ardından adliyeye sevk edildi. İbrahim Zarap’ın polise verdiği ifadesinde, “Kızımı teslim ederken bana, ‘Sana bir daha kızı göstermeyeceğim’ gibi şeyler söyledi. Bir anda gözüm döndü ve sinir krizi geçirmişim. O yüzden böyle yaptım. Olaydan sonra çevredekiler beni darp etti. Eğer kimlikleri tespit edilebilirse hepsinden şikayetçi olacağım” dedi.
İbrahim Zarap, sevk edildiği adliyede, çıkarıldığı mahkemece ‘kasten öldürmeye teşebbüs’ suçundan tutuklandı.
Samsun Cumhuriyet Başsavcılığı, İbrahim Zarap tarafından darbedilen kadın ile çocuğunun koruma altına alındığını açıkladı.”
Gücün zorbalığı, erkek egemen siyasi angajmanların, yerleşik kural diye çıkagelen betin ve feci olanın peşi sıra bir cins kırımının var edildiği menzil bugün hakikattir. Onca lafza, bir dolu tespit ile bugünkü iktidarın biz olmasaydık, haliniz şu olurdu, bu olurdu bahsinin az berisi böylesi bir yıkımın suretini barındırır. Kadına yönelik şiddetin, ekranlardan tüm o muktedir sahnesinden çıkagelen tehdit cümlelerinden, ayrımcılık ve daha fazlasının bu sokaklara denk düşen suretlerinde hayat kırıma uğratılır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız platformunun geçtiğimiz yıla dair raporuna göre üç yüz kadının cinayete kurban edildiği, binlercesinin yaralandığı, işkenceye tabi tutulduğu, dövülüp taciz edildiği bir menzilde şu yukarıda gördüğümüz, gözümüzün önünde cereyan eden şey bir yok ediş halidir. Bir tür cins kırım halinin mütemadiyen, her yerde alttan alta desteklenmesinin var ettiği karanlıktır. Karşımızda cismanileşen, düzenin var ettiği, yol verdiği, Anadolu’nun o insanlık mefhumu ile bağlarını artık tastamam koparmasının yolunda yürüyen bir cerahat sahasına dönüştüğünün de ilamıdır. Kadınlar 8 Mart’ta seslerini yükselteceklerdir. Bunca açık olan bir tahakküm etme, yok etme düzeneğinin var ettiği karanlığı alaşağı edecek ol mekanizmaların harekete geçirilmesine daha kaç sınav, kaç kırım, kaç dayak, kaç işkence ve kaç cinayet vardır, biliyor muyuz?
Ahmet Kanbal'ın, Mezopotamya Ajansı'ndaki haberidir: “Şırnak’ın İdil ilçesinde 16 Şubat 2016’da ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında 7 Mart 2016’da Cehennem Deresi’nde 9 kişiyle birlikte katledilen 13 yaşındaki Fatma Elarslan’ın ölümünün üzerinden 5 yıl geçti. Elarslan’ın çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdiği iddia edilse de daha sonra bölgede herhangi bir çatışmanın yaşanmadığı olay yeri tutanağıyla ortaya çıktı.
İnfaz edildiği belirtilen Elarslan’ın, yapılan otopsi işleminde ölümün ateşli silah yaralanması ve mühimmat patlaması sonucu aldığı yaralardan kaynaklandığının anlaşılması üzerine infaz şüphesi güçlendi. Buna rağmen Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma dosyası, 2020 yılında “Kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle kapatıldı.
Dosyanın kapatılmasına ise sokağa çıkma yasağıyla ilgili birçok kişi hakkında beyanlarda bulunan “Hilal” isimli gizli tanığın ifadesi gerekçe gösterildi. Fatma’nın ölümüne neden olan kurşunun tespit edilemeyeceğini öne süren savcı, “gizli tanık” ifadesine dayanarak, Fatma’nın “örgüt üyesi” olduğunu iddia ederek, ölümün “hukuka uygun” olduğunu savundu.  
Aile avukatı Veysel Vesek’in üst mahkemelere yaptığı itirazlar da reddedildi. Verilen karara karşı dosyayı İstinaf Mahkemesi’ne taşıyan avukat Vesek, Anayasa Mahkemesi’ne de bireysel başvuru yaptı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne göre 13 yaşındaki bir çocuğun “örgüt üyesi” olarak görülemeyeceğine işaret eden avukat Vesek, verilen kararın hukuka aykırı olduğunu söyledi.
Fatma’nın hangi silahla öldürüldüğünün henüz belirlenmediğini dile getiren avukat Vesek, bölgede öldürülen birçok çocuğun dosyasında benzer kararlarla karşılaştıklarına dikkat çekti. Gerekli soruşturmanın usulüne göre yapılması gerektiğinin altını çizen Vesek, Fatma’nın öldürülmesinin meşrulaştırılamayacağını ifade etti. Vesek, “Bu ülkede adaletten söz edeceksek, önce küçük çocukların öldürülmesini hukuka uygun hale getirmekten vazgeçmeliyiz. Kararların hukuka uygun olarak alınması gerekiyor” dedi.”
Çocuklarının canına kıymakta bir beis görmeyen, bunun hesabını terörle mücadele, yok terörist itlafı gibi bir dolu şeyle geçiştirmeye gayret gösterenlerin elinde demokrasinin de, eşitlik ve adalet tahayyüllerinin de koca bir hiç kılındığı Fatma Elarslan’ın katledilmesi sonrası çıkagelen bu adaletsizlik bahsinde belirgin olur. Bakur Kürdistan’ında hayatların bilabedel kılınmasının utancına ek, katledilmiş ve hesabı verilmemiş çocukların deryası olmasında kaçıncı örnektir, meçhuldur muhayyiledir. Bir asrı aşkın bir zaman aralığında hayat hakkının, öteki diye anılan kimliklerin yekununa karşıt, ayrımcı, ötekileştirici olarak var edilmiş sureti can almaya, can çalmaya devam etmektedir. Bugünün ülkesinde olmakta olan çocukların kırımlarının dahi hesap verilmezliğidir. Hukuki kılıfı bulunup, bir de atıldı mı her şeyi unutturacakmış gibi davranılan atıflar, kanıt diye ileriye sürülen o hakir görüşler bir biçimde Kürd ile ülkenin kalanı arasındaki bağların da eksiltilmesine neden / sonuç olur, oldurulur. Kim farkındadır?
Bugünün şartlarında iş bu menzilde tüm o devletin dünü ile şimdisinin mutabık kaldığı konulardan birisi bu baskılama ve hiç aralıksız yıldırı halidir. Bütünüyle bir menzildeki o hayat hakkının tarumar edilmesi kesintisiz kılınmaktadır. Baş Amir’in bir hafta boyunca tüm ekibi, ortaklarıyla var ettiği şablonun bir istikamet değil, bir hak değil, bir hukuk değil bunların hepsinin birden çürütüldüğü, yok addedildiği bir menzil olduğu artık gün yüzü görendir. Biçimsizleştirme, tahakküm etme, suçlamalar, hak gaspları, hedef almalar ve bitimsiz linç tertipleriyle birlikte bir uzamın demokrasi istenci, sıradanın elinden artık gizlenmeden çalınandır. Acımasızlık ile tek adama dair, ait, kendisinden ve avenesinden gayrısının hayatına hiç ama hiçbir biçimde önem verilmeyen bir uzam güncelliği bugün yeni yeni yeni diye pazarlanandır. Ambalajı söküldükten sonrasında simsiyah bir dipsiz katran kalmaktadır, beyefendinin şahsi ülkesinde! Bugün bu raddede, hiçbir sıradanın hiç ama hiçbir hakkının var edilemediği, sözünün, sesinin kısıldığı yerde demokrasi sadece laf kılınandır. Lafta konulmuş olan müştereklerimizin ta kendisidir. Bugünün karanlık çağı içinde hayat istemi tüm bu hallerle birlikte yerle bir edilmektedir. Kayda geçsin.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Yürüyüşünden... DHA – T24
2 notes · View notes