UTANMAZ BENCİL FIRILDAK! Muhsin Er Tuğrul [Arşiv]
[Bu makale 14.5.2011 tarihinde Furkan Haber sitesinde yayınlandı]
UTANMAZ BENCİL FIRILDAK!
Muhsin Er Tuğrul
"Terörist" diye bilinenlerin avukatları ile Yalova'da masa kurup oturup, "Çanakkaledeki şehitler anıtını ziyaret etme fikri toplumsal barışa hizmet eder" diyen Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, oturmuş Usame bin Ladin'in Allah'a vasıl olması üzerine bir yazı yazmış.
Dillerinden, sevgi, hoşgörü, kardeşlik, edep kelimeleri düşmeyenlerden biri olan Hüseyin efendi, sık sık hatırlattıkları "ölünün ardından dinimizce konuşulmaz" sözüne rağmen açmış ağzını yummuş gözünü!
Aşağıda linkini vereceğiz, okursunuz, okursunuz ve utanmazlığı görürsünüz. Ziya paşanın;
"en ummadığın keşfeder esrar-ı derunun
sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın."
mısraına denk bir yazı.
Şuna bakın:
"- Üsame bin Ladin, karanlık bir adamdı."
Buyrun!
Bunu diyen kim, çok mu aydınlık biri!
Bir iddiaya göre, 12 Eylül öncesinden beri Veli Küçük'le irtibatlı biri; Zaman, Aksiyon ve Samanyolutv'de, Susurluk tartışmaları yapılırken isminin çokca geçmeye başlaması üzerine "selam gönderip" tartışılmak istemediğini ileten Veli Küçük'le dost biri.
Oku bakalım Gülerce efendi:
"- Dünyanın dört bir yanında bütün vahşet tablolarının ardında maalesef iştihak vardır. Misyoner teşkilatı vardır. Vatikan vardır. Çiyan yuvası, kobraların yuvası, Saraybosna’da akan kanın ardında Vatikan vardır. Keşmir’de akan kanın ardında Vatikan vardır. Amerika’da onların lobileri vardır. Almanya’da lobileri vardır. Başka bir yerde bir hıristiyan teşkilatı hafif gadre uğrasa,yer yerinden oynar, kızıl kıyamet kopar... yani bunlar için kızıl kıyamet koparıyorlar. Mektuplar yazıyorlar. Keşke orada olmasa, yani onlarda bizim kardeşlerimiz ayrı mesele, fakat dünyanın değişik yerlerinde, Keşmir’den Filistin’e kadar oradan Somali’ye kadar, hatta fırsatını arıyorlar, bir yerde Sudan’ı işgal etmek için, Filipinler’e kadar, dünyanın değişik yerlerinde kan seylatları gövde götürüyor fakat seslerini çıkarmıyorlar."
Ne kadar doğru sözler değil mi, herkesin katılabileceği sözler, bir müslümanın asgari ortaya koyabileceği tavrı aksettiren sözler...
Tanımışsındır bu sözleri, Fetulah Gülen'in sözleri...
Bir de şunları oku bakalım:
"- Pek muhterem Papa cenapları,
Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahşettiğiniz için zatialilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.
Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarasi Diyalog için Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazi yardımlarımızı sunmak için size geldik.
(...)
Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naciz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir."
Tanıdın değil mi?
"Rabbin aciz kulu" imzası ile "Pek muhterem Papa cenapları"na Fetulah Gülen tarafından gönderilmiş meşhur mektup!
Sorarım şimdi sana, burada böyle orada öyle konuşan, "İslamın yanlış anlaşılmasında en çok müslümanlar suçludur" diye bir aşağılamayı da sade kendine değil TÜM MÜSLÜMANLARA yıkan birisi "aydın’lık" birisi midir?
Evinizde hiç AYNA yok mu sizin Hüseyin efendi?
Yok galiba ki, şu BENCİL, dünyayı kendi etrafınızda dönen zanneden ifadeleri yazmaktan da hiç utanmıyorsun:
"- Tam tersine İslam'ın terörle birlikte anılması, sadece Allah rızası için dünyanın dört bir tarafında fedakârca çalışan müminlerin hizmetlerini zorlaştırıyor. Onlar daha en başta tanıştıkları insanlara, önce Müslüman'ın terörist olamayacağını, İslam'ın yerleştiği bir kalpte, asla kin ve nefretin barınamayacağını anlatıyorlar. "Bir kalpte Allah sevgisi, Allah'ın hatırı varken, kin, nefret ve gayza yer olamaz" diyerek, onları ikna etmeye uğraşıyorlar.
(...)
İslam'ı terörle özdeşleştirmek isteyenler; "sevgi, hoşgörü, herkesin konumuna saygı ve evrensel insani değerlerde buluşma" çağrısı yapan Müslümanların alternatif olmasını da istemezler..."
Bu ne kibir böyle Hüseyin efendi, bu ne gurur, bu ne enaniyet!
Sen kimsin yahu?!
Kimsin sen?!
Her iktidara gelenle al takke ver külah olan biri değil misin?
Her hükümetle "iyi geçinen" biri değil misin?
Kimsin sen?
İkide bir yaptığın "benlik" kokan hareketlerden ötürü, -zerresine katılmasam da- zılgıtı yiyip, AĞLAK AĞLAK ÖZÜR DİLEYEN, kendi fikrini dahi savunmaktan aciz biri değil misin?
Mavi Marmara'ya sahip çıktın, "Rabbin aciz kulu" bastı fırçayı!
Apo'nun elemanlarıyla oturup akıl fikir verdin, "Rabbin aciz kulu" bastı kalayı!
Gıkın çıkmadı!
Sen NUR'CU da değilsin!
Bu benim düşüncem, sizinki öyle olabilir ama katılamıyorum bile diyemedin!
Ağlak ağlak oturdun!
Senin karakterin buyken, "İslam'ın terörle birlikte anılması"ndan bahsedenlere, "o halde çekin askerlerinizi, ajanlarınızı İslam ülkelerinden, paralı askerlerinize darbeler yaptrıtmayın, menfaatçi siyasileri alın yanınıza, o zaman terör dediğiniz şey olursa ne derseniz haklısınız!" diyemiyorsun, "ağlak ağlak" ezilip büzülüyorsun, suçu hemen, hem de haksızlığa uğramış, tecavüz edilmiş, yaralanmış, hapsedilmiş, öldürülmüş bir, sadece bir müslümanın yanında zerre kadar değeri olmayan "sadece Allah rızası için dünyanın dört bir tarafında fedakârca çalışan müminlerin hizmetleri"nden bahsediyorsun!
Kendi uyanmazlığına, o "hizmetler"de çalışan ve belki tecavüzler, öldürmeler karşısında hasbi, yanık bir "ahh!" çeken müslümanları da ortak etme enaniyetini gösteriyorsun!
Yahu “hizmet eden”, “çöllerde, buzullarda kalan” onlar, sen ne yapiyorsun ki?
Koltuğa koyduğun yerinle göbek büyütmekden başka ne “hizmeti” yaptın yahu sen?
Suratına bakan tek bir gün “sıkıntı, ıstırap, acı” çekmediğini anlar, sen ne yaptin ki, o “hizmetliler”in üzerinden laf atıyorsun?
Bu ne ukalalık!
Bu ne enaniyet!
Lafa bakın:
"- Samimi hiçbir Müslüman, terörü, terörizmi kabullenemiyor."
Kendi adına konuş; "samimi müslüman" deyip de, şu ödül vererek yaranmak için peşinde koşup durduğunuz, ziyaretinizi kabul ettiğinde de sizleri baştan ayağa "sıvayan" general eskisi Çevik Bir'in "mütedeyyin müslüman" lafını çağrıştırma!
Müslüman, müslümandır!
"Radikal... ılımlı müslüman" laflarına "olmaz böyle şey" deyip karşı çıkıyordun, haklıydın, o halde bu ne peki, "samimi müslüman" lafı ne?
Senin arşivine girsek, bunun gibi, hatta bundan beter ne tezadlar, ne "kendine yontmalar" buluruz da uğraşmıyoruz Hüseyin efendi!
28 Şubatlardan bahsedip de Çevik Bir'den bahsetmeyişiniz, ona ödül vermek için yalvar yakar olmanız zaten yeter!
Daha neyin/izle uğraşalım!
Uğraşmamamız için de dua et!
"- Üsame bin Ladin, karanlık bir adamdı. Afganistan'da Ruslara karşı savaşırken CIA ile irtibatlıydı."
Sen ne dediğinin farkında mısın Hüseyin efendi?
"Rabbin aciz kulu" kaç sene vizesiz yaşadı ABD'de; "oturma izni" için CIA, FBI, Yahudi dernekleri ayağa kalkmadı mı, CIA ajanlarının piri Graham Fuller ile CIA baskanı mektub yazmadı mı?
Aynaya bak Hüseyin efendi, aynaya!
El-Kaide adına, onların yapmadıkları eylemler olabilir, mümkündür, büyük ve ismi kendinden de büyük bir örgüt, yalanlama yapmamış, "provokasyonlar bile işimize yarar" deyip üzerine gitmemiş olabilirler, tıpkı SİZİN, her “çıkan” cd-ses kaydı- belgeyi "F Tipi"nden bilmelerine, neredeyse yarısının sizin dışınızda birileri tarafından yayınlanmış olma ihtimali olmasına rağmen "ses çıkarmamanız" gibi ( şimdi ama ortaya çıkıp "hatalı olanlar olabilir" demesi Rabbin aciz kulu’nun, işin şakadan kakaya doğru döndüğünü de görmesidir); "örgüt üyesi" misin ki El-Kaide'nin bütün yaptıklarını "içyüzleriyle" anlatma ukalalığını gösteriyorsun?
İslam ülkelerinde, para imparatorluğu kurmuş, devletle arayı iyi tutmaya çalışan "samimi müslüman" diye senin andığın tipler dışındaki MÜSLÜMANLAR, yani İSLAM MİLLETİ, Bin Ladin için dua eder, gıyabi cenaze namazı kılarken, senin bu dediklerinin aynısını kendi devletlerinde diyen "para imparatoru samimi müslümanlara" da -sen anlarsın!- "dua!" ediyorlar elbette!
Aynaya bak Hüseyin efendi, aynaya!
Fırıldak gibi dönüp duran birisinin söyledikleri nerde, Osmanlı'nın eksikliğini içinde duyan, bu eksikliği gidermek için de uğraşan, dünyada nerede EZİLEN MÜSLÜMAN VARSA YARDIM İÇİN ÇIRPINAN, davası uğrunda da ölen Bin Ladin nerede!
Sizin değil dünya üzerindeki ezilen müslümanlara yardımınız zararınız varken, (Çeçenistan'da mesela, hain Kadirov'u "kutsayan" siz değil misiniz, lafını yaptığınız "dış türkler.. türkmenler"i, "ezen" Barzani'ye sahip çıkan siz değil misiniz, bunlar ortada, en bilinenleri) zerre kadar faydanız yokken dünya üzerinde, burada, memleketimizde çok mu faydanız var?!
Bir tek örnek ver Hüseyin efendi, bir tek örnek, biz şu filanca müslümanın derdini-sorunun çözdük?!
Verebiliyor musun?
İstersen hafızanı yokla, elle, pandikle, mıncıkla ne yaparsan yap, BULAMAZSIN HUSEYİN EFENDİ, BULAMAZSIN!
Sizin kendinizden başkasına faydanız yok ve hatta laf aramızda kalsın kendinize bile faydanız yok!
Bunu da çok yakında görürsün!
Muhsin Er Tuğrul - 14.5.2011
Kaynaklar:
1) Hüseyin Efendi. “Satranç tahtasında Ladin hamlesi”. 4 Mayıs 2011. Zaman. http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1129710
2) F. Gülen “markası”ndan piyasaya çıkacak ürünler: Prezervatif!
http://www.mesajhaber.com/haber.php?haber_id=3009
3) Ergenekon-ETÖ ile Fetulah Gülen ve “gönül bağlıları”nın ilişkisine dair:
http://aleyhtar.org/2011/04/ergenekonda-derin-baglanti-fethullah-gulen/
4) Papa ile “dialog” çalışmalarını herkes destekliyormuş:
http://ismailaga.files.wordpress.com/2011/04/fethullah_gulen_fethullah_gc3bclen_diyalog_dinler_arasc4b1_diyalogfethullah_hoca_fthg_fg_fethullah_gc3bclen_siesi_sohbet_kirik_testi_fethullah_gc3bclen-1.jpg
http://ismailaga.wordpress.com/2011/04/30/fethullah-gulen-diyalog-fethullag-gulen-fgulen-fethullah-hocaefendi/
5) Uğur Dündar “gerçek aydın”mış!
http://3.bp.blogspot.com/_JMVLPtw7BME/SibU0-dDZPI/AAAAAAAAWPw/Bqx7_z0okkE/s400/42342849.jpg
6) CIA ajanından “oturma izni” için mektub: http://www.odatv.com/images/2011_02/2011_02_08/gulen-icin-benden-mektup-istediler-yazdim--0802111200_m.jpg
7) Gülen’den fırçayı yedikten sonraki ağlak hali Hüseyin efendinin: http://www.turksolu.org/305/foto/gulerce-hata-ettim.jpg
8) Dinlerarasi dialogçu Hatemi’den: Gülen’in okulları ABD’nin menfaati için kuruldu! http://gizlibelge.wordpress.com/2010/09/29/gulen-okullari-abd%E2%80%99nin-menfaati-icin-kuruldu/#more-4649
9) Başörtüsü eylemlerini hçbir zaman desteklemedik. SP’ye oy vermeyiz, Gülen, Erbakan’ı sevmez vs. ıvır zıvırlıklar:
http://anadoluhaber.blogspot.com/2009/06/fgulen-erbakan-sevmez.html
“-Hüseyin efendi: Biz yemedik. Hoca Efendi başörtülü gösterileri hiçbir zaman desteklemedi. Ben, 28 Şubat sürecinde Zaman gazetesinde genel müdürdüm. Yayına da ben bakıyordum, müdahale edebiliyordum. Başörtüsüyle direniş, gösteri yapan insanların Zaman gazetesinde o dönem haberleri büyütülerek verildi mi? Hayır. Bunu bilerek böyle yaptım. Bu sorumluluğu da üzerime alıyorum.
Neden?
Hüseyin efendi: Çünkü Türkiye"de birileri başörtüsü üzerinden çatışma ortamı meydana getirip bunun arkasından da dindarlara ağır bir fatura ortaya çıkarmak istiyorsa ben orada “Kan kusarım ama kızılcık şerbeti içtim” derim. Sorumluluk gereği bu hassasiyetleri göstermeye kendimi mecbur hissederim. Çünkü ben başörtüsü konusu dahil tüm kutuplaşmaların mutabakatla, toplumsal uzlaşmayla çözülmesinden yanayım. Bu konunun insanlara zorla kabul ettirilmeyeceğini bilenlerden biriyim. “Bizi niye yediniz?” sorusunun muhatabı ben değilim.
Peki kim bu sorunun muhatabı?
Hüseyin efendi: Ben hiç kimseye “Başörtülüler çıkın, gösteri yapın, hakkınızı söke söke alın” demedim. Ben bunun toplumsal mutabakatla çözümlenmesi gerektiğini söyledim. Hoca Efendi de “İlim mi, başörtüsü mü?” diye sorulduğunda, başörtüsü bir zaruret olarak dindar bayanların önüne konduğunda "İlmi tercih edin” demiş bir insan olarak nasıl olur da başörtüleri öne itmiş oluyor?”
10) Darbe-severler: http://a1.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc6/199337_10150145324049435_153273574434_6213228_348756_n.jpg
1 note
·
View note
KOF AYDIN!
MertReport Jan 6
Önce Ali Bulaç, ardından Şahin Alpay sonra Ahmet Turan Alkan… Kaçınılmaz bir eleştirinin satır başları…
Ahmet Turan Alkan’ın yazısını okuyunca birden dilimden döküldü: Kof Aydın, korkak ülkücü, o da F-A-N-T-İ-K-O demiş…
#Alkan, için bu “kaçınılmaz bir son” olmamalıydı. Onu hep mahkemedeki duruşuyla hatırlamalıydık. Cezaevine tekrar girmemek için muktedirin önünde secde etmesiyle değil…
“Kof aydın”… İfadenin aslında Kof Kabadayı’dır. Alkan’ın adaşı gazeteci-yazar Ahmet Altan tarafından bugünün muktediri Tayyip Erdoğan için kullanılmıştır. 2011 yılında “Ucube Heykel” tartışmasında Erdoğan’a sert çıkan Altan, “Bu mu senin adamlığın, bu mu senin delikanlılığın?” diye sormuş ve “Güçsüze babalanmak kolay. Ama kabadayılık öyle olmuyor, delikanlılık öyle olmuyor. Yiğit adam, önce güçlüye kafa tutar.” demişti.
Sarayın Sultan’ı bu yazıyı hiç unutmamıştı. Dava üstüne dava açılmış ve #AhmetAltan’ı #15Temmuz kumpasıyla ilişkilendirerek idamla yargılamıştı. Ahmet Altan, mahkemedeki o ünlü savunmasında “3 yetmez, 6 idam isteyin” diyerek dik duruşuna devam etmiş ve “Böyle bir iktidardan korkmaktansa, kalan ömrümü hapishanede geçirmeyi tercih ederim” demişti.
#AhmetTuranAlkan’da tutukluyken şöyle seslenmişti: “Evet, ben Ahmet Turan Alkan; Zaman yazarıyım, muhalifim. Yazdıklarımla ve fikri duruşumla gurur duyuyorum. Kesinlikle pişman değilim. Majestelerinin hukukuyla yargılanıyorum. Boğazımı kesen bıçağı yalamayacağım. Zalimden af dilemeyeceğim.”
Yazdıklarıyla ve fikri duruşuyla insanların kendisiyle gurur duymasını sağlamıştı.
Ancak ne olduysa tahliyesinin ardından gerçekleşti. “Majestelerinin hukukuyla yargılanıyorum” diyen, “Bana ağır müebbet verebilirler, ama hukuken mahkûm ve daha önemlisi mahcub edemezler. Hapiste tutabilirler ama inandırıcı bir suç isnad edemezler” diyen Alkan, Yargıtay’ın onama kararının ardından içindeki “Hüseyin Gülerce” ortalığa çıktı. “Bu zindanda beni öldürebilirler” diyordu, kendisi “harakiri” yaptı.
Bir entelektüelden “eline metin tutuşturulmuş korkak bir itirafçıya”, iftiracı döndü. AKP Mccarthyizmine yenildi. Mazisini, duruşunu, kalemini, kelamını sattı. Alkan, Türkiye Günlüğü dergisinde yarattığı Recai Güllaptan karakterine döndü. O zaman güldürüyordu, şimdi güldürmüyor, kendisine acındırıyor.
Türkiye Günlüğü’nden itibaren yazılarını takip eden, kitaplarını okuyan ben ve benim gibiler için büyük bir hayal kırıklığı…
Ahmet Turan Alkan, “özeleştiri” dediği ve altına imza attığı metinde yazılanlara ne kadar inanıyor bilmiyorum. Düne kadar kendisininde inandığını zannetmiyorum. Özellikle “tüydüler” (!) iddiasına, Ekrem Dumanlı (@ekremdumanli), Abdulhamit Bilici (@ahamitbilici) gibi isimlerin cevap verecektir… Gazeteci meslektaşları, gazete yöneticileri pizza dağıtarak, uber yaparak nasıl bir eli yağda (!) bir eli balda (!) yaşadıklarını her halde anlatacaklardır…
Ancak görünen odur ki,
Ahmet Turan Alkan kalıbının adamı çıkmadı…
Çıplak aramaya maruz bırakılan üniversiteli geç kızlar kadar olamadı…
Pazarda zeytin satan savcılar, temizliğe giden hakimler kadar dik duramadı
Cezaevlerinde öldürülen masumlar kadar, mazlumlar kadar direnemedi
Malına, mülküne el konulan, iş adamlar kadar dünya nimetlerini boş veremedi…
Binlerce insan gibi haksız yere yıllarca hapiste yatan Rizeli Ruşen Çolak (@Rusencolak053) kadar delikanlı, vefalı olamadı… “Allah var gam yok” diyemedi..
Boğazını kesmeyen çalışan bıçağı, sadece yalamakla kalmadı,
O bıçakla kendisine inanan insanları sırtından hançerledi…
Kof bir aydın, korkak bir ülkücü gibi davrandı…
Turfa Müneccim dediği Hüseyin Gülerce’ye yoldaş oldu…
Şimdi, kimse bana “yıkılası hanedeki evladı iyali” bahane göstermesin…
“Sınanmadığın imtihandan” diye cümleler kurmasın…
Ahmet Turan Alkan olmanın bir bedeli var…
“Ateş tecrübeleri”nin yazarı olmanın bir sorumluluğu var…
Kalemin hakkı, kelamın namusu var…
İşin edebiyatını yapmak değil, yaşamak var…
Bu sınavdan çaktı…
Önce Ali Bulaç, ardından Şahin Alpay sonra Ahmet Turan Alkan…
Daha kıtalararasındaki akedemisyen tayfasını (Gökhan Bacık, Özgür Koca, Ahmet Kuru) saymıyorum…
Menfaat dostu, gücün yanaşması olduklarını gösterdiler…
Sarayın önünde eğilmekle kalmadılar, diz çöktüler, el etek öptüler…
Kimse de bugünler nasıl olsa geçer, yaptıklarımız, yazdıklarımız, söylediklerimiz unutulur diye düşünmesin…
Yanılgı yanılgı, büyüyen hayal kırıklıkları…
Unutulmaz, unutulmaz!!!
Ahmet Altan’ın söylediği gibi, “Güçsüze babalanmak kolay. Ama kabadayılık öyle olmuyor, delikanlılık öyle olmuyor. Yiğit adam, önce güçlüye kafa tutar.”
Ne Ali Bulaç, ne Ahmet Turan Alkan, ne de Şahin Alpay kalemin hakkını, kelamın namusunu koruyabildiler… Üçü ne bir Ahmet Altan veya “kartondan flüt yapan” isimsiz masumlar kadar olamadı…
Hiçbiri de Reis’ten korktukları kadar, Allah’tan korkmadı…
Ahde vefa göstermediler…
Hakkın hatırı alidir diyemediler…
3 günlük dünya menfaati için geride bıraktıkları onca yıllık hayatlarını bir çırpıda sildiler.
Ne Ahmet Turan Alkan, adaşı Ahmet Altan gibi olabildi
Ne Ali Bulaç adaşı Ali Ünal gibi olabildi…
Geriye yanılgı yanılgı, büyüyen bir hayal kırıklıkları bıraktılar…
Şimdi, kof aydınların kütüphanemdeki kitaplarını yakma vakti…
Şimdi Ahmet Altan’ın savunmasını tekrar okuma vakti…
Umarım bir gün onunla o da, aydın duruşunu değiştirmez, bizi hayal kırıklığına uğratmaz
O da F-A-N-T-İ-K-O demez…
3 notes
·
View notes