Tumgik
#Kalbiniz dolduran
damladanummana · 1 year
Text
Bu gün günlerden Behçet Necatigil...
‘’Ya ümitsizsiniz. Ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz. Ya da çare sizsiniz.’’ ‘’Her şeyde bir hikmet var. Ve güneşin doğuşunda, Ve kuşların uçuşunda, Ve senin beni buluşunda…’’ ‘’Seni özlemek istemiyorum ben, Ben seni yaşamak istiyorumSeni her özlediğimde sana bakmak istiyorumVe seni sende görmek sadece…’’ ‘’Ne hoyrat kullanmışlar, Sevincin sesi çıkmıyor…’’ Behçet NecatigilDoğum: 16 Nisan…
View On WordPress
1 note · View note
nufusukac · 3 years
Text
Etkileyici Sözler
Etkileyici sözler, etkileyici anlamlı sözler, sevgiliye etkileyici sözler, etkileyici özlü sözler, harika etkileyici sözler, etkileyici damar sözler gibi en güzel sözler için aliskanlik.com
Etkileyici anlamlı sözler ile çevrenizde etkilemek istediğiniz kişileri etkileyebilir ve onların üzerinde  söz sahibi olabilirsiniz. Etkileyici anlamlı sözler sayesinde bir kaç cümle ile karşı tarafı büyüleyebilirsiniz. Tabi karşı tarafın cinsiyeti bu konuda çok önemlidir. Sevgiliye etkileyici sözler söylemek ile yeni tanıştığınız birine söylenecek olan etkileyici sözler çok farklıdır.
Etkileyici özlü sözler her halükarda karşı cinsi etkilemekte çok başarılıdır. Harika etkileyici sözler söylemek ve okumak için sitemizde gezinebilirsiniz. İşte size en etkileyici damar sözler;
Etkileyici Anlamlı Sözler
Eğer elimde biraz da olsa bir imkan olabilse idi, işte o zaman ben senin sesine sarılmak isterdim.
Nasıl da güzel bir şey seni sevmek, ah keşke içimi açıp da sana gösterebilsem.
Kötü bir iş yapmış olan kişinin en saklı ama hep de kişinin yanında olan şey; vicdanıdır.
Gülmek, her zaman bizlere iyi gelir ne olur artık gülmeyi biraz olsun öğrenin.
Havalar ne kadar soğuk olsa da umutlar bizden uzak olamaz. Demek ki bugün de bizleri en çok ısıtan şey çay olacak.
İnsan aslında ne olur ise olsun, evrende gövdesi kadar değil de yüreği kadar yer kaplar.
Biraz oturup içtikten sonra herkes herkesi illa ki sever. Sor bakalım o seni kahvaltı da sever mi?
İçine attığın ne var ise kederin olacak her zaman. İçinden atamadığın ne var ise o da senin kaderin olacak.
Hepimiz belki de karanlıkların içerisinde olabiliriz ama bazılarımız yine de yıldızlara bakmayı aklına getirebiliyor.
Düşmanlarını her zaman ama her zaman illa ki affet çünkü bir düşmana yapılabilecek en kötü şey onu ciddiye almayıp da affetmektir.
Kalbinde olan sevgiyi her zaman muhafaza et, unutma ki bu sevgi sen sarıp sarmalayacak ve asla yalnız bırakmayacak olandır.
Sensiz kalınan bir hayat demek çiçeklerin olmadığı ve güneşsiz kalınan bir bahçe gibidir.
Kişi, hiçbir zaman asla hiç kimsenin unutamayacağı bir güzellik var; o da bir insanın bir insanda görüp görebileceği en yürekten duyulan sevgi.
Aşk hissinin olduğu her yerde ayrı bir hayat doğmaktadır her gün.
Biri eğer seni derinden sever ise sana her zaman içinde hissedeceğin o gücü verir.
Eğer seni her düşündüğüm zaman bir çiçek dikebilme ihtimalim olsa idi bahçeme, bana her gelişinde sonsuz bahçemden geçmek zorunda kalırdın.
Yapamam, demekten vazgeç. Eğer kişi, kendine inanır ise hepimizde başkalarına katlanacak güç de vardır.
Ben hayatımda ağzımdan çıkan hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban bile etmedim.
Sadece dış görünüşün için bedenine değil ruhuna da değer ver ki, gönlün olgunlaşsın. Ve hayat boyu seni mesut edebilecek bir düzeye varabilsin.
Etkileyici Sözler
Eğer beklentin mutlu bir kişi olmak ise eğer hiç kimseden bir şey bekleme.
Bilinçli bir şekilde düşünüp de zihnimin derinliklerine oturtamadığım hiçbir şey beni asla etkileyemez.
Körlerin ülkesinde yaşıyor isen ve gören hiç kimse yoksa; tek gözü olan kişi kral olurmuş.
Kişi önce kendini sevemez, kendine inanmaz ve kendine güvenemez ise başka bir kimseyi sevmeyi de kendine yakıştıramaz ve başkasını sevme duygusunu da asla tadamaz.
Karşılığını hiç beklemediğin ve bu karşılığı da sana veremeyecek birine bir iyilik yapmaz isen eğer mükemmel bir gün yaşamış asla sayılamazsın.
Aşk denilen şey her şeyin başlangıcı olarak kabul edilebilir ve de diğer olan ve olacak olan her türlü olayın da aynı zamanda sonudur.
Gerçek aşk denilen duygunun asla doğru kişisi, doğru yeri ya da doğru bir zamanı yoktur.
Aşk gerçek bir rüzgar gibi nitelendirilebilir belki görmen mümkün olamaz ama en azından görmesen bile hissedersin.
Bir merhaba yeterdi belki de senin ile tanışmamıza, keşke yüreğinde aşk olduğu kadar da cesaret olabilse idi.
Eğer bir salatalığın kabuğunu soydun diye onun hıyar olduğu gerçeğini değiştirebileceğini sanıyor isen yanılıyorsun.
Gittiğin her yerde eksik parçayı tamamlayan yani bir boşluğu dolduran kişi olmaktan ise bir yerden gittiğin zaman boşluğu asla doldurulamayacak olan kişi ol sen.
Bazen öyle anlar yaşar ki insan belki unutamaz ama asla tekrardan o anı yaşama imkanına da erişmesi mümkün değildir.
Eğer sen yolundan sapmadan ilerlemeye devam eder isen en kadar yavaş gittiğinin bile hiçbir önemi yok demektir artık.
Sen benim güzeller güzeli ülkemin en çok sevdiğim deniz kenarında da yakalandığım yaz geceleri gibisin.
İnsan bir kere birini sevmeye başladı mı işte asıl o zaman yaşamaya da başlar demektir.
Bir kalbiniz var sizin, eğer o kalbinizin sesini ahtırlar iseniz daha da fazla insan olma yolunda ilerlersiniz.
Ben sırf sana olan sevgimi anla diye kucak dolusu gök getirdim sana, şimdi sen istediğin kadar kokla da açıl.
Eğer bir insan diğer herkesten önce kendini yargılamayı öğrense idi; bu ülkede ne bir savcıya ne de bir yasaya ihtiyaç kalır idi.
Harika Etkileyici Sözler
Aşk sizin sandığınız gibi bir kelime bile değil bir cümledir. Bu cümleyi kurmak için ise diğerleri gibi özne ve yükleme değil de iki yüreğe ihtiyaç duyulur.
Özür dilerim ama ben seni kendime bile anlatırken utanmak yerine cesaret edebilse idim o zaman başkalarına bile tarif edebilecek kadar sever idim.
Ben artık insanlar ile uzun süre aynı ortamda aralıksız yaşayamıyorum. Sonsuzluğun payından artık bana bir yalnızlık gerek.
Uçurtmalar artık rüzgar gücü ile değil de o güce karşı koyma şekilleri ile beraber yükselirler.
Eğer beni sevecek isen, tüm kusurlarım ile beraber sev. Çünkü tıpkı diğer herkes gibi ben de kusurlarım ile beraber güzelim.
Nasıl bir hastanın sabahı beklediği bir dönemi var ise aynı o şekilde ben de seni bekliyorum burada.
Nankör insan belki her ürünün fiyatını bilir ve aklında tutar ama hiç kimsenin ederini bir türlü öğrenemez ve kadir kıymet de bilmez.
En ağır işçi aslında benim çünkü benim tek işim de olsa en büyük işim haftanın her günü ve günün her saati sadece seni düşünmek ve seni sevmektir.
Ya sen benim özelliklerimin farkına vardığın an benim gözümde senin diğer insanlardan bir farkın kalmaz ise?
Sen öyle güzel bir şekilde unutmuştun ki beni, ben çıkıp da sana kendimi hatırlatmaya kıyamadım.
Kasımda aşkı bulamasam bile hala bir ümidim var dünyaya karşı. Kapımı her zaman aralık bırakıyorum.
Belki senin vicdanın tertemiz olabilir ama vicdanının temiz olması onu hiç kullanmadığın için.
Yaşamınızın nasıl bir halde olup da kaliteli olup olmaması sizin iletişiminizin de kalitesini muhakkak ki belirler.
Kişisel güç demek bir kişinin kendi hareketine geçip geçmeyeceğine yetki veren güç demektir.
Ben senin ile beraber iken öğrendim, bir kişiyi sevmeyi ve o kişi ile beraber olup da sevilenin ne denli güzel bir eylem olduğunu.
Etkileyici Damar Sözler
Belki de senin sevdan benim boğazıma takıldı, sen üç kere sırtıma vurup da bana helal helal desen tüm sevgimi içime sindirip de huzura bile erebilecektim.
Eğer sen başkalarının senin hakkında ne düşündüklerini kafana takar isen bir adım dahi ileriye gidebilecek gücün kalmaz ve sonuçta o başkaları dediğin kişilerin esiri olursun.
Dünya belki bir sahne olabilir bizlerin gözünde ama oynanan oyun çok kötü bir zamanda ve çok kötü oyuncular eşliğinde oynanıyor.
Giden gitmiş ise eğer hüznü boşuna ayaklandırmanın ne anlamı vardır ki?
Bu arada hazır güneş demiş iken, haberin olsun ben senin ellerini hala çok fazla seviyorum.
5 notes · View notes
biryerledebirnefes · 3 years
Text
Kalbinizi dolduran duygular.
Kalbiniz de kaldı. ❄️
1 note · View note
karmakarisikbirkiz · 4 years
Note
Çok hoşsunuz küçük hanım, kalbiniz boşsa dolduran o şanslı kişi ben olmak isterim❤❤❤
Maalesef anonimcim, dolu.
1 note · View note
detay2024 · 6 years
Photo
Tumblr media
Kalbiniz ne kadar temiz olursa olsun karşındakinin düşüncelerine göre yargılanacaksınız. Bu kabulleniş fazlasıyla yorucu. Paramparça sokaklar ve eve dönmekten ibaret hayatlar. Çok üzgünüm. Ceplerime sığmayan bütün erteleyişlere, sırf üzmemek, kırmamak kırılmamak için kenara attığım bütün hislere, ulaşamadığım bütün sokaklara, kendime çok kızgınım. İçimi çocuk sevinciyle dolduran da sensin, Şubat soğuğuyla üşüten de. 18.eylül 2018 sabiha gökçen havalimanı istanbul beş sıfır beş
2 notes · View notes
moreni-ridis · 4 years
Text
Yıllar sonra yeniden..
bir gün uyandım ki, konuşmak istiyorum. Anlatmak. Biriktirmişim epey, kaç gün, sürüyle an. Hadi bakalım.
Bugünkü konumuz, en azından başlangıç noktamız, narsisizm. Nedir bu narsisizm? Kendini beğenmek? Bencillik? Ego? I-ıh. Karakter bozukluğu? Belki. Belli ki göreceli. 
Narsisizm, kişinin kendini görememesidir, diyebilirim öğrendiğim kadarıyla.
Aşırılıktan kaynaklı bir utanç durur en ortada. Aşırı sevgi veya aşırı sevgisizlikten. O utanç öyle bir utançtır ki, bir keresinde süpermarkette kalabalıklar içinde yere oturmuş iri bir köpek görmüştüm. Panik içinde sahibini bekliyordu. İnsanlar yanından binbir zorlukla geçerken, o elini ayağını nereye koyması gerektiğini bilmiyordu. Olmaması gereken bir yerde, olmaması gereken bir rahatlıkta yere yayılmıştı ama kimseyle göz göze gelmiyordu. İşte o gün bir anda gözlerimi dolduran bu hissin adı bende utançtır. 
Çocuklar, pür sevgiyle davranırlar, ruhlarıyla bağlantılarını henüz kaybetmemişlerdir çünkü. Sevgisiz kalsalar da, suçlansalar da, devamlı yargılansalar da anne babalarını çok sevmeye, onları tanrılaştırmaya devam ederler. Çünkü anne babanın yokluğu, ölümle eşdeğerdir. Çocuğun barınacak, beslenecek, sevgi alacak, kendini görecek tek kaynağı anne babadır. Onları kaybetme korkusu da en derinde, en büyük olan ölüm korkusu olarak hissedilir. 
Bu çocuklar zamanla o kadar utandırılırlar ki, o kadar sevilmezler ki, veya fazla fazla, ama sahte sevilirler ki, bu kaybetme, yani ölüm korkusuna karşı bir savunma geliştirmek zorunda kalır. Burada, ‘savaş veya kaç’ mekanizması devreye girer.
Kişi kaçmayı seçerse, bu mekanizmayı hayatının temel dinamiği haline getirirse, kendi içindeki utanç dolu, öfkeli, bağımlı, duygusal olarak travma gördüğü yaşta takılı kalmış, erişememiş personayı reddeder. Onu öldürür, yani öldürdüğünü zanneder. Etrafına kocaman bir yeni karakter örer, bu karakter güçlü, dinamik, popüler, iyi, haklı.. ve her zaman mükemmeldir. Bir soğan gibi, katman katman ördükleri bu yeni karakteri gururla üstlerinde taşırlar. 
Size ego nedir söylemiş miydim? Ego, bilinç eksikliğidir. Kişinin, olan bitenin farkına varmasını engelleyen şeydir ego. Egoizm, kaçmak dinamiğini mükemmelleştirmektir. Egonun etkisi altındaki insanın gerçeği görmeyeceği o kadar nettir ki, enerjisel olarak karşısındaki ona pes ederek hak verir. 
Peki bu insanlar neden kaçarlar ve bundan gurur duyarlar? Yarattıkları karakter ufak ama gerçek bir darbe aldığında, içlerinde kaynayan öfke, altındaki henüz yası tutulmamış üzüntü ve en altındaki, en zehirli o büyük günah: ‘utanç’, kendisini hissettiriverir. Kişi, çocuklukta yaşadığı o ölüm korkusunu, o başa çıkılmaz acıyı hatırlar ve o öyle bir acıdır ki, inanın bana, o hissi hatırlamamak için akla gelmeyecek önlemler alır. Öyle savunmalar kurar ki, bazen bilerek kaybolur hayatta.
Bu insanlar genelde çok zeki, karşılarındakini çok iyi okuyan, manipülasyon gücü çok yüksek insanlardır. Bir noktada enerjisel olarak nasıl beslenildiğini çözüp etraflarındaki herkesi bu personayı beslemek amacıyla biriktirmeye başlarlar. İçlerindeki kara delik giderek büyür ve büyür, ve bu deliği besleyen tek bir şey vardır artık: ilgi.
Size attention, yani ilginin ne oldğunundan bahsetmiş miydim? İlgi, içimizdeki tanrısal enerjinin yönlendirilmiş halidir. İlginin iyisi de, kötüsü de saf sevgidir. İlgi, özdür. Yaşamdır.
Size fazla çabuk, fazla iyi gelen insanları hatırlıyor musunuz? Aynı dili konuşursunuz ya hemen, sizi iliklerinize kadar anladığını, ihtiyaç duyduğunuz şeyin ne olduğunu gördüğünü, size tam da bunu verdiğini hissedersiniz. Sanki sırtınızda en çok kaşınan yeri tek hamlede bulup kaşır gibi, yıllardır aradığınız, hak ettiğiniz iç huzuru bulmuşunuz gibi. Öyle güzel hissedersiniz ki başta, hiç düşünmeden suya atlarsınız. Eksiğiniz her neyse onunla tamamdır, aşırı iyiliği, ilgisi normal gelmeye başlar, hayatınızın en güzel zamanlarını geçirirsiniz. 
Sonra bir gün bir şey olur, içinizde cızırdayan bir his. Yalnız bir his, bir anda, anlamsızca gözlerinizi dolduran, anlamsız bir özür dileme ihtiyacı gibi, elini ayağını nereye koyacağını bilememek gibi.. Bir his, onun bir sonraki rahatlatmasıyla geçer. 
Sonra bu hisler sıklaşmaya başlar. Kalbiniz sıkışır, nedenini bilemezsiniz. Aklınız her an ondadır, ama nedense onun artık sizde değildir. Eskisi gibi iyi hissetmemeye başlarsınız, eskisi gibi güzel, akıllı, komik, ve sonunda da değerli. Çabalarsınız, eskisi gibi olmaya. Başkalarıyla mı ilgileniyor diye korkarsınız. Özürler dilersiniz, bir an sonra nefret kusarsınız. Kontrolünüzü kaybetmişsinizdir artık. Bazen her şey eskisi gibi olur, ama artık rahatlamanız çok kısa sürer. Bedeninizi açarsınız, ruhunuzu, maddi manevi kaynaklarınızı, teker teker. Size eskisi gibi hissettirmesi için kendinizi tanıyamayacağınız şeyler yaparsınız, iyi veya kötü, sadece o olsun... Yaptığı hatalara nedenler bulur, ona hak verir, onunla bir olup kendinizi aşağılarsınız içten içe. Bazen de onu iyileştirmeyi görev edinirsiniz, sevginizle. Bunu da büyüklük olarak yutturursunuz kendinize.
Tebrikler, nur topu gibi bir bağımlılığınız oldu. Bütün bu süreçte siz ne verdiniz biliyor musunuz?
İlgi, ilgi ilgi...
Şimdi, size narsisizm’i yaratan ‘savaş veya kaç’ dinamiğinin cesur yürekli diğer evladından bahsetmek istiyorum, savaşandan yani.
Bu kişiler, benzer bir çocukluktan geçip, utançlarını yüklendikten sonra, kendileri yerine sevilmeme duygusunu reddederler. İnanamadıkları bu duyguyla başa çıkmak üzere yine, yeni ve yeniden utançlarının etrafını kocaman bir yeni kimlikle örtüverirler. Bu kimlik, iyidir, fedakardır, kurbandır, kimseye ihtiyacı yoktur ama verir, almaz verir, hep verir... Empati gücüm yüksek der, ruhani amaçlarım var der, peygamber oluyorum galiba der, sevgimle iyileştireceğim, sevgi en büyük şey der. 
Bu kişilere biz codependent deriz. 
Bu kişiler narsisistler gibi ‘hayat çok güzel, pozitif olalım, takmayalım, demezler, acılarının farkındadırlar. Fazlasıyla belki, takılı kalacak kadar. İçlerindeki sevgiye aç beş yaşında çocuğu görmezler, karşılarındaki kocaman insanlara, kocaman sevgi gösterilerinde bulunurlar. Çok akıllıdırlar, karşılarındakini sezmede, maniple etmede narsisirstten eksik çıkmazlar. Memnun ederler, hissederler, düzeltirler, herkesi ve her şeyi. Borçlu çıkmaktansa ölmeyi tercih ederler, almaktan hoşlanmazlar, en baba onlardır, en kadın, en anne, en sevgili.. Enerjileri göz alıcıdır, yaratım kuvvetleri, barındırdıkları güçlü ilgi sayesinde çok büyüktür, tıpkı narsisistler gibi. Kendilerini en bağımsız, en güçlü hissettikleri yerde bir narsisist karşılarına çıkıverir. Birkaç gün, hafta, ay, dünyanın en güzel dansını ederler birlikte. İçlerindeki kara delik karşılıklı doldurur bir diğerindekini. 
Bu esnada narsisistik ilişki döngüsünün ilk adımından bahsetmek isterim: love bombing evresi. Bu evrede karşısındaki yepyeni insan onu öyle heyecanlandırır ki, o bağımsız, enerji dolu insanın her şeyini tanımak, bilmek ister, onu sever, ilgilenir, aradığı her şeyi onda bulur, göklere çıkarır, onu aynalar; karşısındakinin sevdiğini sever, onun gibi biri olur, ona özenir, hayranlık duyar.
Sonra...
Narsisistin dikkatini dağıtmaya yarayan bu kişi yavaş yavaş mükemmelliğini kaybedip, kusurlu yanlarını gösterdikçe, narsisist içinde o hep kaçtığı utanç duygusunu yeniden hissetmeye başlar. Bir yandan codependent kişi, her şeyde gördüğü gibi onda da düzeltilecek kusurlar bulup onu eleştirmeye başlamıştır. Acilen gördüğü ilgiyi artırıp, hatta başka kaynaklar da bulup, dikkatini dağıtmalıdır. Yalnız bir durum vardır, size narsisistlerin dünyadaki en bağımlı karakterler olduğundan bahsetmiş miydim? Kaybetmek kelimesi onların lugatında yoktur. Fakat karşılarındaki codependent kişiye öyle bir karakter çizmiş, öyle bir beklenti yaratmışlardır ki, şimdi bunu karşılayamadıkları her an kendilerine eksiklik, yetersizlik ve ‘utanç’ duygusu olarak geri dönmektedir. Mutluluk kaynağı olan, ona kendi utancını unutturan bu kişi, şimdi en büyük utanç kaynağına dönüşmüştür. Bir an gelir, bir eleştiri onun şişirilmiş karakterine iğne gibi saplanır ve ona derine gömdüğü acıyı yaşatıverir. Bu noktada en derinlerden, tanıdık bir duygu yükseliverir: öfke. Narsisistik öfke, kaynayan bir suyu artık kontrol edememek gibidir. Bu dansın sonu kaçınılmaz bir şekilde bu anı yaşar, ne var ki her seferinde bir darbe alması gerekmez, narsisist bazen kendi kaybetme korkusuna ve buna ait kafasındaki delüzyonlara inanıp bu öfkeyi yeşertebilir de. Bu da, ilişkiyi ikinci evresine getirir, değersizleştirme. 
Narsisist, karşısındakine bilerek ilgi duymamaya, onu aşağılamaya başlar, tetiklemeye, ince ince utandırmaya, en acıtacak yerinden cezalandırmaya. 
Tam bu noktada size bir fare deneyinden bahsetmek istiyorum. Farenin birini kafeste besliyorlarmış. Kafesin kenarında bir buton varmış, fare her bastığında kenarındaki borudan yemeği dökülüyormuş. Fare böyle bir düzen içinde, acıktığında yemeğini yiyerek, döner tekerlekte egzersizini yaparak, düzenli uyuyarak ve kendini temizleyerek yaşayıp gidiyormuş. 
Bir zaman gelmiş, bu deneyi yapanlar fareye yemeğini rastgele vermeye başlamışlar. Yani fare butona bastığında bazen yemek gelmiyormuş, bazen üçüncüde geliyormuş, bazen dördüncüde. Sonra tekrar eski her bastığında gelen düzene dönüyormuş. Zamanla bu randomize durum giderek artmış ve artık tamamen bu şekilde verir olmuşlar yemeğini. Bir zaman sonra incelediklerinde, farenin artık sadece butonla zaman geçirdiğini, kafesinde deliler gibi dolaşıp, artık yerleri kaplamış yemden lokma yutmadığını, uyumadığını, temizliğini, sporunu ihmal ettiğini, sadece butona basıp durduğunu gözlemlemişler.
Kumarhanelerde de durum aynen böyledir. Kişi, başına gelenle duygusal bir bağ kurmaya, onu kontrol etmeye çalışır. Çalıştıkça bağımlısı olur.
Bağımlılığın diğer bir nedeni de, vücudumuzda dolaşan minicik kimyasallardır, bunlara bizler peptit deriz. İnsanlar, bedenin beyine bağımlı olduğunu zannederler, fakat aslında tam tersi geçerlidir. Bedenimizde biriktirdiğimiz her ne ise, beynimiz onu sürdürmeye ve korumaya uğraşır. 
Her duygumuza ait bir peptit tipi, her peptitin de bedenimizde belli bir oranı vardır. O oran, bir noktada bizim norm’umuz olur. Örneğin, adrenalin. Böbreküstü bezlerden salgılanan bu minicik hormon, bedenin sempatik sinir sistemini uyarır ve her bir organımıza belli bir görev verir. Bir acıyla karşılaştığımızda, bu bezlerden bol bol salgılanan hormon, bu acı sürekli hale geldiğinde giderek miktarını artırır ve bu yüksek miktar bizim için ‘olması gereken’ ismiyle işaretlenir. Adrenalin bağımlılarını bilirsiniz, onlar için uçurumlardan atlamak keyiften ziyade bir ihtiyaçtır. İşte bedenimiz bunun gibi binlerce peptite öyle bir bağımlılık geliştirir ki, bu bağımlılık en güçlü uyuşturucu bağımlılığını ardında bırakır.
Büyürken bedenimizde seviyelendirilen bu peptitler, hayatımıza bize benzer şekilde davranan, aynı seviyeleri yakalatan insanlar girdiğinde onlara bağımlı olmamızla sonuçlanır. Beden, iyiyle kötüyü ayırt edemez, onun için duygular ve miktarlar vardır. Ego içinse, var olanı koruma güdüsü.
Hikayemize geri dönersek, bu noktada narsisistimiz, bazen yaptığı şeyleri hiç yapmamış gibi davranır, kelime oyunları yapar, sonu gelmez, dairesel tartışmalara girer. Karşısındakini bilerek kendi hafızasından, kendi doğrularından şüpheye düşürür. Karşısındaki bir şeyi yapsa da haksızdır, yapmasa da. Özürler diletir. İnce ince işler, arada bir kontrolü kaybetse de hemen sevgi dolu karakterine bürünerek telafi edip, kontrolü yeniden sağlar. Aynı dönem karşısındaki codependent’ın acı içinde çabalamaya başladığı zamana denk gelir, yavaş yavaş başlayan kaybetme korkusu kendisini tamamen teslim ettiği, maddi, manevi ve ruhani tüm kaynağını karşısındakine açtığı, ona duyduğu bağımlılığı korkunç bir aşk olarak hissettiği fakat fırsatını bulduğu ilk anda ona bütün bu acının öfkesini kustuğu, her şeyi kontrol etmeye çalıştığı, savaştığı, aradığı, bulamadığı.. korkunç bir zamandadır artık, cehennemdedir. En kötüsü de, amnezi yaşamaya başlar, bilinçaltı ona unutturur: olayları unutur, davranışları unutur, başa çıkamadığı ne varsa unutur, sisli bir bilinçle, karşısındakine bağımlı, devamlı ona hak, sevgi ve ilgi veren birine dönüşür. Bu dönemde verdiği ilgi, içten içe narsisistin hoşuna gitmeye başlar. Kendini karşısındakine karşı bu kadar etkili hissettikçe, soğan kabuğu güçlenir. Narsisist için güç, aslında her şeyden önemlidir. Kendini koruyabildiği yegane şeydir, güç ve hakimiyet. Bu sebeple ilgiden, etkili olmaktan beslenir, ama bu ilgi, iyi veya kötü ilgi olabilir. İyi işe yaramadığında, kötüye geçmekten kaçınmaz.
 Başlangıçta verdiği ne varsa fazlasıyla geri alır, ki muhtemelen verdiği her şey bir noktada geri almak amaçlıdır. Karşısındaki ona öyle bir bağımlı olmuştur ki, kendisine ne yapılsa hak verecek bir nokta bulur, onun her şeyine anlayış gösterir, onu sevgisiyle iyileştirmeye çalışır, karşılığında aldığı ufacık bir sevgi kırıntısıyla mutlu olur, acınacak hale gelir, sağlığını kaybeder, huzurunu, akli dengesini.. Yaşadığı utançtan dolayı kendisini izole eder, arkadaşlarından, ailesinden, yapmayı sevdiği her şeyden uzaklaşır. Narsisist kişi çevresince sevildiğinden, hep neşeli, iyi kalpli insan imajı çizdiğinden dolayı, pek kimseye derdini anlatamaz. Artık tüm hayatı narsisist olmuştur, her yerden onu izler, düşünmeden duramaz, kendini rahatlatmaya, durumu kontrol etmeye çalışır, kendinden nefret eder, değersizlik hissiyle baş etmek için kendini cezalandırarak narsisirstten puan kazanmaya çalışır, kafesteki fare misali butona basar, basar, basar.. ta ki dibe vurup mükemmel bir şekilde gözden çıkarılıncaya kadar.
Gözden çıkarılma, eğer ki bu dinamik varlığını sürdürürse, kaçınılmaz sondur. Narsisist kişi, codependent’ın acziyetiyle, çok kuvvetli ilgisiyle beslenmekte, daha bağımsız, hayat enerjisi daha yüksek insanlara ilgi duymakta, bu defa onları beslemektedir. Codependent kişiden tiksinmekte, ona acımakta, sanki hayattaki bütün öfkesini ona duymaktadır. Onun içini rahatlatma zorunluluğu tüylerini diken diken eder, bağımsızlık duygusunu neden anlamıyor ki diye düşünür. Herkes yalnızdır, yalnızken güçlüdür, der. Bir noktada ilişkideki bütün suçu karşısındakine yükleyip, büyük bir rahatlama ve mükemmeliyet duygusuyla çekip gider. 
Codependent yerlerde sürünür, yaşlanır, gözleri kuruyuncaya kadar ağlar, sonra yerden kalkar, iyileşir, kurtulur.. ta ki bir sonraki narsisiste kadar.
Fakat kendine ait gördüğü hiçbir şeyi kaybetmeye dayanamayan narsisist, bir zamanlar uzantısı olan zavallı insanın tekrar ruhuyla bağlantı kurmuş, sevgi içinde bir bireye dönüştüğünü görür görmez onu tekrar idealize eder, sanki o tiksintiyi hiç yaşamamış gibi, kendisine şaşırarak af dilemeye, geri kazanmaya çalışır, fakat genelde kazanamaz ve ‘ilahi adalet’ işlemiş olur.
Ne kadar masum görünüyor, değil mi?
Aslında olanı gördünüz mü? Herkes biraz narsisist, biraz codependenttır. Savaş veya kaç dinamiği güçlü herkes, karşısındakine göre bu rollerden birine girer. Narsisist, daha kuvvetli bir narsisist karşısında codependent oluverir. Aşık olur. Kurban olur. Codependent, kendisini daha az seven birini gördüğünde o meşhur aşkı hissetmez, tiksinir. 
Bu rollerin her biri, kendi içindeki acıyı, eksiği reddetmek ve karşısındakine projekte etmekten ibarettir.
Narsisit, kendinde mükemmel olmayan, güçsüz gördüğü hangi özellik varsa o özelliği yükler karşısındakine. Eleştirdiği şeyler genellikle kendisinde hissettiği şeylerdir, hassasiyet, kıskançlık, bağımlılık, güçsüzlük, duyarsızlık, bencillik.. Codependent bunların hepsine inanır ve sahiplenir, düzeltmeye çalışır, narsisist de reddettiği personasından kurtulmuş hissederek yoluna devam eder.
Codependent, kurtulmaya çalıştığı değersizlik hissini karşısındakine yükler, karşısındaki zalimdir, kötüdür, o ne yaparsa yapsın kendisini sevmemektedir. Karşısındakinin kurbanı olmak codependent için mükemmel bir dikkat dağıtma aracıdır, çünkü aynı narsisistte olduğu gibi, codependent’ın içinde de öyle bir acı, öyle bir öfke ve utanç vardır ki, kendisiyle baş başa kaldığında nasıl başa çıkacağını bilemez. İçinde kaçmaya çalıştığı büyük bir özsevgi eksikliği ve yalnızlık hissi vardır. Narsisist, ona kendi değersizliğini düzeltme, telafi etme, kendini affetme ihtimalini sunar, ona kendini sevdirirse, kendi anne babasına da sevdirecektir, sorun kalmayacaktır, savaşıp kazanmış olacaktır. 
Bu iki karakter bozukluğu, aynı madalyonun iki yüzüdür. Yalnız codependent, kaçmak yerine deşmeyi daha çok sevdiğinden, durumu anlayıp değiştirme konusunda narsisistten daha şanslıdır. Narsisistler de çöküş yaşarlar, hele büyük bir travma yaşadılarsa açıverirler kendilerini, fakat toparlanıp eski silahlarını kuşanmaları çok sürmez. Çok zorlandıkları noktada bu defa gerçekliği reddedip kendi dünyalarına saklanabilirler, o yüzden çeşitli delüzyonlara ve hatta psikotik bozukluklara sahip olan kişilerin narsisistik dinamikler barındırmaları çok yaygındır. Bir narsisisti sevgiyle, ilgiyle iyileştirmek mümkün değildir. İyileşecekleri bir şey görmezler, başkalarının gözünde düzeltilecek herhangi bir şey yoksa adım atmazlar, çünkü genel olarak kendilerini de görmezler. Başkalarının gözünden gördükleri yansımaları, yaşlandıkça ve boşverdikçe izole olur, yüzeyselleşir, bir noktada geçer gider..
Codependent, eğer kendini görmeyi ve sevmeyi tıpkı narsisist gibi başkaları üzerinden gerçekleştirmeye devam ederse, yıllar içinde mutsuz, sağlıksız, bir sürü kötü hikayeye sahip, kaynaksız bir insan haline gelir, yüzeyselleşir, bir noktada geçer, gider..
Bu iki dinamik de, beş, on, yirmi, belki elli kuşaktır aktarılan, ailesel travmalardan başka bir şey değildir. Atalarımız onları iyileştirmemizi bekler, bizler de aynı senaryoyu oynayacağımız aileyi, rolü, olayları seçer, geliriz.
Narsisist, codependent’a kendini sevmeyi öğrenme şansı verir. Codependent, egosunu aşıp, kurban rolünden çıkabilirse, kendi değerini yaratabilmeyi, karşısındakine adaletli bir şekilde sınır koyabilmeyi, kendi istediği yöne yürüyebilmeyi, yalnız değil, tek başına hayattan zevk alabilmeyi, kendi ruhuna partner olabilmeyi öğrenir. Öğrenmekle kalmaz, bunu hayatında uygulayabilirse, hayatında hüküm süren bu illüzyon, bu dinamik yok olur. Fakat o bildik, güvenli acıya, o çukura tekrar düşerse, etrafındaki herkes ve her şey ona kendi bünyesinde barındırdığı savaş veya kaç kanalından yayın yapmaya başlar. Codependent’ın görevi, bu hayatta en yakını bile onu sevmezken, kendini sevmek, kendi içindeki ilahi potansiyeli görmek ve sahiplenmektir.
Çok ilginç bir şekilde, narsisistler de aynı şeyi öğrenirler. Yalnız onların yolu çok daha zordur, çoğu gerçek bir çöküş yaşamak zorunda kalır, büyük bir kısmı psikolojik sorunlar yaşar veya başka bağımlılıklara saplanırlar. Fakat, bütün bunları aşabilirlerse, en sonunda kendilerini bulup, kendileri olabilirler. İyileşebilirler. Genellikle iyileşme evresinde codependent tarafına kaymış bulurlar kendilerini; codependentlar ise tam tersi, narsisistik özellikler gösterebilirler. Bu, dengelenmenin bir sonucudur. İyileşmek, spontan, hesap etmeden, düşünmeden yaşayabilmek, kendini bulmak ve sevmek, bu dünyadaki belki de en güvenli, en güzel duygudur. 
Çünkü aslında hepimiz, kendimizi arıyoruz.
Son olarak şöyle bitirmek isterim ki, siz, karşınızdakini iyileştiremezsiniz. Siz, karşısındakini iyileştirmekten sorumlu bile değilsiniz. Yani siz, sadece kendinizden mesulsünüz. Kişinin kendini değiştirmesi bile inanılmaz zor iken, bir de bir diğerini, öyle mi? İmkansız. 
İyi bir şey yapmak istiyorsanız, gerçekten. sevgide kalmak istiyorsanız, yapın bunu. İçinize dönün. Kendinizi hatırlayın. Çocukluğunuzu. Ağlayın, öpün yaralarınızı. Korktuğunuz ne varsa, ağlayın çocuklar gibi. Barışın kendinizle, özel olmamanızla, geç kalmanızla, erken büyümenizle, tüm kayıp ve kazançlarınızla. Korkun, artık korkmayıncaya kadar. Sevin kendinizi, tüm iyi ve kötü yanlarınızla, olduğunuz gibi sunun dünyaya ve her gün gösterin bunu kendinize. Her gün. İnanın hiçbir şey olmuyor, ama siz huzuru buluyorsunuz. Kendinizi çok ciddiye almadığınız noktada, çocuk oluyorsunuz. Çocuk gibi isteyebilmeyi, gülmeyi, ağlamayı, hata yapabilmeyi öğreniyorsunuz. Takılı kaldığınız beş yaş oluyor yedi, dokuz, on dokuz. Kendi kabınızı temizleyip doldurarak başlayın, kendi mumunuzu yakın bakalım, sonra neler oluyor...
1 note · View note