Tumgik
#Koştuğunda
benianlasan · 1 year
Text
Aslında kimsenin sizi anlamasına ihtiyacınız yok. İhtiyacınız olan kendinizi anlamak. İnsan kendisini anladığında yolun çoğunu kat etmiş oluyormuş zaten. Duygularını çözdüğünde, farklı gülebildiğinde, yeniliklere koştuğunda... Düştüğünde birilerine değil de en çok kendine ihtiyacı olduğunu anladığında. Ve keşfettiğinde. İçinizdeki gerçeği gördüğünüz de insan olmanın doğasını anladığınız da her şey daha anlaşılır olacak. Başkalarına tanıdığınız zamanı biraz da kendinize tanıyın:)
168 notes · View notes
darkblueworlds · 11 months
Text
Unutma güzel kızım !
Ne için çıktın o şehirden neye direndiğini nerden geldiğini nereye gittiğini sabahlara kadar hayal kurduğun o pencereyi duvarlarda yumruk izlerini kanlı gözyaşlarını her koştuğunda vardığın Parkı uyuduğun soğuk bankı aşklarını arkadaşlıklarını hiç birini unutma .
Teşekkür et güzel kızım !
Gelene,gidene düştüğün kaldırımlara acıdan uyuyakaldığın gecelere,uyandığın bütün sabahlara kuşlara gökyüzüne ama en çok kendine teşekkür et çünkü inandığın herşeyi başardın geride bıraktıkların bir gece başına bela olsada yüreğine dert olsa da başardın .
3 notes · View notes
umudayolculuk · 1 year
Text
Sana adım atmayacaksa koşma.
Seni duymayacaksa bağırma, derman olmayacaksa yaranı gösterme.
Çünkü bu zamana kadar koştuğunda gelen,
bağırdığında duyan, yaranı saran kimse olmadı.
Sana senden başka fayda yok.
Karanlıkta da kalsan el yordamıyla ışığını bul kimseye minnet etme... Alıntı
Tumblr media
3 notes · View notes
Text
Dolce far niente
Aylar var; başımı döndüren bir hızda yaşıyorum hayatı. Saçıma ikinci şampuanı yapmasam kazanacağım beş dakikayı kar saydığım, ağzıma attığım lokmanın tadını anlamadan yuttuğum günler canıma okudu. Hayatta hiç bir bayramı böyle coşkuyla çağırmadım, bir molaya hiç bu kadar susamadım.
Otuzuncu yaşımda kendim olabilmeyi yavaşladığımda öğretmişti hayat bana. Koştukça yönümü kaybettiğimi; başladığım yer gibi varacağım yeri de unuttuğumu fark ettirmişti. Tam da bu vesileyle hayatımı ters yüz etmiş, bana hizmet eden yeni bir düzen kurmuştum o dönem. Koşmaktan başka hiç bir şeye yer açamadığım bu günlerde ise o düzene dair her şey deyim yerindeyse yerle yeksan oldu. Bir süredir üzerinde büyük harflerle <HELP!> yazan o koca kırmızı bayrağı etrafımdaki herkese kaldırsam da bana şifa olacak çözümleri üretmekte, bana iyi gelen rutinlere dönmekte aciz kaldım. Güçlü bir hortum çıktı ve beni de içine çekip yuttu hissi. Nefessiz kaldım; ama bayrama kadar dişini sıkacaksın kızım dedim, bekledim.
Çok hak ettiğim, çok beklediğim bu mola zamanı gelince kaosu ardımda bırakıp yavaşlamaya, hatta mümkünse durmaya hevesle Çarşamba akşamı sonunda Bodrum'a geldim.
Saatte yüz seksen kilometre hızla giden bir araç frene bastığı an durmuyor tabii. Yine de durmayı öyle şiddetle istedim ki şu dört gündür ayağımı frenden hiç çekmedim. Tek pratiğim durmak. Tercih edilmiş bir tek başınalık ile durmaktan tarifsiz bir haz alıyorum. Sabahları biraz mavide duruyorum önce - Denizdeki dalganın git gel sesi ile sahil boyunca yürüyorum. Temposuz, yetişmeden bir yere. Etrafıma bakına bakına. Havuz başındaki salıncağa gelip oturuyorum yürüyüş ertesi devirdaimden gelen şırıl şırıl su sesini dinlemeye. Öğleden sonra daha çok yeşildeyim - Çok sevdiğim palmiyelerin rüzgarla hışır hışır sallanan yapraklarından alamıyorum kendini. Sallanmak denemez aslında, salınmak belki; öyle bir akış, öyle bir asalet. Ne neşeli şey size bakmak.
Eat, Pray, Love filmini kaç kez seyrettim, sayamam. Özellikle de karanlığa düştüğümde elim kendiliğinden gider bulur bu filmi. Liz'in kendini kaybettiği, aradığı ama bulamadığı yerler ve tabii en sonunda bulduğu dengesi ve kendisi ile sulh hali çok tanıdık gelir bana. Bu filmin bana öğrettiği iki italyanca ifade var. İkisi de kalbime tığ gibi işlenmiş beraberinde getirdikleri tüm anlam ile. Başka bir gün 'Attraversiamo' üzerine de yazarım belki ama konumuz malum; gökyüzüne bakıp bakıp hiç bir şey yapmamanın güzelliğine şükür ediyorum: 'Dolce far niente'
Ben hiç bir şey yapmadıkça nasıl da kalkıyor sis perdesi. Beynime kan gidiyor sanki. Can geliyor, gözümün feri yeniden yanıveriyor. Durmanın olayı bu zaten, o ilk ateşi tutuşturmak. Çünkü tüm bu güzellemelere rağmen malum, sonsuza kadar duramazsın. Durduğun yerde kendinle kavuşmak, ve belki de biraz barışmak için açtığın o güvenli alanın peşindeyiz en nihayetinde. Tekrar harekete geçebilmek için.
Bugün hala kafamda -of- ne çok soru var. Endişelerimin çoğu da orada. Yine de başka türlü hissediyorum kendime hediye edebildiğim bu bir kaç günden sonra. Durmak, beni kurban olmaktan uzaklaştırıyor; sorularım ve endişelerimle baş etmek için kendi kendisinin kahramanı olmaya cesareti olan sevdiğim halime, kendime yakınlaştırıyor diye bu başka türlü hissetme hali.
Nabzı çok yükseldiğinde, devamlı dört nala koştuğunda unutuyor insan kendini mutlu edecek kararların sorumluluğunu almayı. Yarın sabah son bir kaç gündür ev bellediğim; bedenimi, zihnimi, ruhumu şifalandırmaya geldiğim bu inzivayı bitireceğim Lifeco'da geçirdiğim. Şükürler olsun, kim bilir kaçıncı kez bana yine çok iyi geldi. Sabah içimde filizlenen, hayata yeniden karışma heyecanı ile uyandım, bir an önce. O filiz ki nicedir yok yerinde. Oh.
Neredeydin sanki, laf mı şimdi diyebilirsiniz belki ama duygum bu; çok uzaklardan dönmüş gibi neşeyle 'Ben geldim!' diyesim var özlediğim herkese, her şeye, her yere. Sabırsızlanıyorum.
Ben geri geldim!
0 notes
4yca-w · 11 months
Text
ya ben içimdeki sana koşmak isteyen kızı nası zaptedicem, ya ben en son sana koştuğunda ölmekten beter olan o kızın her şeyi unutmuş gibi sana koşmasını nası engelliycem, ya ben senden nası vazgeçicem
0 notes
piyasahaberleri · 1 year
Link
Ekvador'da meydana gelen depremde minimum 12 şahıs öldü. AFP GUAYAQUIL: Kuvvetli bir saldırıda minimum 14 şahıs öldü, fazlaca sayıda şahıs yaralandı ve binalar hasar görmüş oldu. zelzele Yetkililer, Cumartesi günü erken saatlerde Peru ve Ekvador'u salladığını söylemiş oldu.Ekvador'daki Machala şeklinde şehirlerde, kurtarma görevlileri desteğe koştuğunda ve sokaklarda gözyaşı döken sakinler toplandığında, yıkılan binalar, ezilmiş araçlar ve molozlar görülebiliyordu. bu zelzeleABD Birleşik Devletleri Yerbilim Araştırması'nın (USGS) 6.8 büyüklüğünde ve ortalama 41 mil (66 kilometre) derinlikte belirlediği, mahalli saatle 12:12'de (1712 GMT) vurdu.Peru Ulusal Sismoloji Merkezi'nin bildirdiğine bakılırsa, merkez üssü Ekvador sınırına yakın Peru şehri Zarumilla'nın 52 mil (85 kilometre) kuzeydoğusundaydı.Ekvador cumhurbaşkanlığı bir tweet'te "Şimdiye kadar 12 ölüm bildirildi (11'i El Oro eyaletinde ve biri Azuay eyaletinde)" dedi.Ekvador Devlet Başkanı Guillermo Lasso, Twitter'da yayınladığı mesajda, insanları binalara verilen hasar mevzusunda "sakin olmaya ve resmi kanallardan bilgilendirilmeye" çağırdı.Quito'nun Risk Yönetim Ofisi'ne bakılırsa, güneydeki Cuenca şehrinde bir evin ön cephesi bir aracın üstüne çöktü ve geride "ölen bir şahıs" bıraktı.Yakınlarda, El Oro ilinde, bir kulenin devrilmesi ve onları ölümcül bir halde ezmesi sonucu üç kişinin öldüğü bildirildi. Öteki ölümlerin nerede gerçekleştiği derhal belli olmadı.bu titreme Toplumsal medya raporları, Guayaquil, Quito, Manabi ve Manta şeklinde şehirlerde kuvvetli bir halde hissedildiğini söylemiş oldu.Ekvador cumhurbaşkanlığı, "hastanelerde acilen tedavi altına alınan yaralılar bulunduğunu" bildirdi, sadece herhangi bir sayı vermedi.Sukunetini Koru'Başkan Guillermo Lasso, bir hastanede yaralıları ziyaret etmiş olduğu El Oro'ya gitti ve peşinden Azuay'a gidecek.Twitter'da gösterilen bir videoda "Machala şehrini ziyareti yeni bitirdim ... Hükümet desteğini, kaynakların kullanılabilirliğini onayladım" dedi.Günün erken saatlerinde insanları binalara verilen hasar mevzusunda "sakin olmaya ve resmi kanallardan bilgilendirilmeye" çağırdı.Quito'nun Risk Yönetim Ofisi'ne bakılırsa, Cuenca'da bir evin cephesi bir aracın üstüne çöktü ve "ölen bir şahıs" bıraktı. Kentteki AFP muhabirleri de zamanı merkezdeki eski evlerin hasar gördüğünü bildirdi.Cuenca civarlarındaki yollar ek olarak toprak kenarları tarafınca kapatıldı.Yakınlarda, El Oro ilinde, bir kulenin devrilmesi ve onları ölümcül bir halde ezmesi sonucu üç kişinin öldüğü bildirildi.Zelzele Peru'nun şimal ve orta kıyılarını daha azca yoğunlukla salladı. Resmi bir rapora bakılırsa Tumbes'ta 12 eve zarar verdi.Ekvador Jeofizik Enstitüsü müdürü Mario Ruiz, FM Mundo radyosuna verdiği röportajda, "Vatanımızda haiz olduklarımız için nispeten yüksek bir büyüklük" dedi.Perulu sismolojik yetkililer başlangıçta büyüklüğü 7.0 olarak bildirdiler, sadece saatler sonrasında büyüklüğü 6.7'ye düşürdüler.Ekvador'un Balao kentinde 4.8 büyüklüğünde ilk artçı sarsıntı kaydedildi. Ekvador birliği tsunami tehdidi olmadığını söylemiş oldu.2016 senesinde Ekvador'un batı eyaletleri Manabi ve Esmeraldas'ta 7,8 büyüklüğünde bir zelzele meydana geldi, 673 şahıs öldü ve tahmini 3 milyar dolar hasara niçin oldu.
0 notes
cinaraslan · 2 years
Text
📗26 HAZİRAN 1907 TİFLİS BANKA SOYGUNU 📌
Yazar Simon Montefiore'ye göre 13 Haziran (26), 1907'de Tiflis'te (Tiflis) Avrupa'nın dört bir yanında gümbürdeyen banka parası soygunu, Stalin önderliğinde işlendi ve Bolşevik Partisi içindeki otoritesini büyük ölçüde artırdı.
Görünüşe göre Tiflis'in "kamulaştırması" için "devam", o zamanlar Finlandiya'da Kuokkala'daki bir kulübede saklanan Lenin tarafından şahsen verildi. Tiflis soygunundan birkaç gün önce, şahsen Berlin'de ve ardından Londra'da Stalin ile bir araya geldi.
Soygun, aralarında birkaç genç kadının da bulunduğu yaklaşık 20 kişilik bir çete tarafından gerçekleştirildi. Bu çete, jandarmaları ve polisleri eğlenceli sohbetlerle oyalayarak, Mauser'leri elbiselerinin altına sakladı. S. Montefiore'ye göre Stalin, bu çetede bir mafya babası rolünü oynadı. Doğrudan soygunun olduğu yerde (Tiflis'in merkezindeki Erivan Meydanı), akıncılara Stalin'in çocukluk arkadaşı 25 yaşındaki Simon Ter-Petrosyan (Kamo) önderlik etti. Kamo, Stalin'in sevmediği herkesi katletmesini öneren acımasız bir hayduttu. Bir keresinde, öldürdüğü insanlardan birinin parçalanmış göğsüne elini koydu ve kalbini çıkardı. Bununla birlikte, bu tür vahşi eğilimlerle Kamo, her zaman daha zeki arkadaşı Iosif Dzhugashvili'nin güçlü etkisi altında olan saf bir budalaydı.
"Kamulaştırma" gününde, soyguncular , uzun zamandır bir haydut yeri olarak ün salmış olan dukhan (taverna) "Tilipuchuri" de toplandılar. Soygundaki tüm katılımcıların rolleri önceden planlandı. Süvari kaptanı kılığında Kamo, Erivan Meydanı'nda zıplıyordu. Kıyafeti için, Stalin'in yeni doğan oğlu Yakov ile Tiflis'te yaşayan eşi Kato Svanidze'nin evinden bir kılıç ödünç aldı.
Banka posta hizmetinde çalışan okul arkadaşlarından biri aracılığıyla Stalin, Tiflis bankasına büyük miktarda para getirileceğini önceden öğrenmişti. 26 Haziran 1907'de haydutlar onu bekliyordu. Sabah 10-30 sıralarında iki araba Erivan Meydanı'na girdi. İlkinde, devlet bankası Kurdyumov ve muhasebeci Golovnya'nın kasiyeri ve ayrıca silahlı iki asker oturdu. İkincisi tamamen polisler ve askerler tarafından işgal edildi. Arabalar meydanı geçip Sololaki Caddesi'ne, Devlet Bankası binasına doğru dönmeye başladığında, Kamo ve Stalin halkı bir düzineden fazla bomba attı. Bazı görgü tanıkları, Stalin'in ilkini Prens Sumbatov'un malikanesinin çatısından attığını iddia etti, ancak Montefiore bunun olası olmadığını düşünüyor. Polise yakın diğer kaynaklar, Stalin'in katliamı komşu bir mülkün avlusunda ağzında bir sigarayla ayakta izlediğini bildirdi.
Şehirde korkunç patlamalar duyuldu. İnsanlar dehşet içinde kaçtı. Arabaların yerine kalın kan gölleri yayılıyordu, insan ve at bağırsakları tütüyordu. Ancak belirleyici anda, soygun neredeyse başarısız oldu. Haydutlar, paranın yattığı ilk faytona koştuğunda, onu taşıyan atlardan biri, istediği avı alarak caddeden aşağı koştu. Ancak, "devrimci" Bachua Kupruashvili bir bomba atarak yoluna çıktı. At öldürüldü. Patlamanın şiddeti Bachua'yı kaldırıma fırlattı. Başka bir soyguncu Datiko Chibriashvili, devrilmiş faytonun yanına koştu. Çanta dolusu paraları aldı. Onları tek başına taşımak çok zordu. Kaptan kılığına giren Kamo, kendi faytonunda oturmayı başaran Datiko'ya yardım etmek için zamanında geldi. Para oraya atıldı ve Kamo atını dörtnala koştu. Önüne araba geldi, Polis şefi A. Balabansky'nin olay yerine gittiği. Kılık değiştirmiş Kamo ona seslendi, "Para güvende! Meydana gel!" Aldatılmış Balabansky "kaptana" inandı ve onu özledi. Hatasını anladıktan sonra ertesi gün intihar etti.
50 yaralı meydanda yatarken bırakıldı. Bombalamalarda görünüşe göre yaklaşık 40 kişi öldü (her ne kadar polis gereksiz panik yaratmamak için abartısız rakamlar bildirmiş olsa da). Bir saat sonra yoldan geçenler korkunç bir manzara izlemek zorunda kaldılar: mezbahadan gelen sakatatlar gibi cesetlerle ve ceset parçalarıyla dolu bir araba şehrin ortasından geçti.
Polis soygununda tek bir katılımcı bile yakalanmadı. Bazı haberlere göre, Stalin "kamulaştırma"dan en kısa süre sonra tren istasyonunda görüldü: muhbirler ona kötü haber getirseydi, hemen trene binip ortadan kaybolurdu. Ancak çete için her şey yolunda gitti ve sonraki iki gün boyunca Stalin, Tiflis tavernalarında dikkatsizce içti. Ancak, görünüşe göre, rahatsız edici bir şey öğrendikten sonra, o ve karısı Kato aceleyle Bakü'ye gitti.
Haydutlar önce parayı suç ortakları Mikho Bochoradze'den sakladılar ve ardından Stalin'in çalışmakta olduğu Tiflis Fiziki Gözlemevi'ne aktardılar. Daha sonra yurt dışına Lenin'e gönderildiler. Bu olaylar ayrıca Lenin'i, Stalin'in Bolşevik Parti için son derece gerekli bir kişi olduğuna ikna etti.
Tiflis kamulaştırmasının ana "lehdarı" Vladimir Lenin. Stalin ona "Bolşevik Parti'nin dağ kartalı" dedi.
Tiflis soygununda Stalin ve Kamo tarafından ele geçirilen ganimetin 250 ila (daha büyük olasılıkla) 340 bin ruble olduğu tahmin ediliyor. Simon Montefiore, bu rakamları modern dolara çevirmek için bu rakamların 10 ile çarpılması gerektiğine inanıyor. Ancak o zamanın 340 bin ruble'lik satın alma gücü, bugünün 3.4 milyon dolarından hala önemli ölçüde yüksekti. Avrupa'da "Tiflis" parasını değiştirmeye çalışırken, birkaç haydut tutuklandı. Lenin onların yargısal korumasını örgütlemeye çalıştı.
Tiflis'in "kamulaştırma" haberi, London Times, Daily Mirror ve Parisian Temps dahil olmak üzere dünyanın tüm büyük gazetelerinde yayınlandı. Kelimenin tam anlamıyla bir dünya haberi haline geldi.
http://rushist.com/index.php/montefiore-stalin/3029-stalin-i-tiflisskaya-ekspropriatsiya-1907
Tumblr media
1 note · View note
dogtrainingblogs · 2 years
Text
Köpekler Uykusunda "Koştuğunda" Bunun Nedeni Rüya Değildir
Köpekler Uykusunda “Koştuğunda” Bunun Nedeni Rüya Değildir
Bir köpek uykusunda ayaklarını seğirdiğinde veya sızlandığında, ne hayal ettiğini merak etmekten kendimizi alamayız. Kaçmaya çalışıyor gibi görünüyorlarsa, bir sincap veya tavşan kovalamayı düşündüklerini varsayıyoruz. İnsanlar eski zamanlardan beri uyuyan köpeklere hayran kalmışlardır, bu yüzden bilim adamları durumu daha fazla incelemeye karar verdiler. Görünen o ki, rüya görmek köpeklerin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
bir şey olursa, seni seviyorum
Göz yaşlarımı maskemin içine akıtarak sensizliğe doğru gidiyorum. Bu treni başkalarının gününü berbat etmeden durdurmam neredeyse imkansız. Ağladığımı görünce biletimi kontrol etmediler. Göz yaşlarımın değeri bir tren bileti kadar sanırım. 
Gittiğim yerden, olacağım kişiden hiç mutlu değilim. Kaybediyor olduğum çok şey var, kendim de buna dahilim. Çok yakında tutunduğum ve sığındığım ne kalacak bilmiyorum. Kimin için ve ne için güçlü durmam gerektiğini bilmiyorum. Yıllar önce evden ayrıldığımda o yabancı ülkelerde beni nelerin beklediğini bilmiyordum ama kendime kanıtlamam gereken şeyler vardı. Ben ortaüstü gelir düzeyine sahip olan bir ailenin tek oğlu olmaktan çok daha fazlası olmalıydım - hayattaki tüm şansımı bu aileye ve İstanbul’un tam ortasına doğarak kullanmış olamazdım. Bunun verdiği avantajla yetinemezdim. Evden ayrılalı Babam ben yurtdışında olduğum için çok huzurlu olduğunu söyleyip duruyor hatta daha ileri gidiyor:
“Bana bir şey olursa, içimin çok huzurlu olduğunu bil”. 
İnsanlara huzur bahşetmek için hep gitmem mi gerekiyor?
Bugün olduğum yer ve kariyerim bir çoğuna göre çok iyi giderken, geri kalan her şeyim soluyor. Senin de dediğin gibi dişimi sıkıp bunları da atlacağım ama son durakta indiğimde başka biri olmaktan korkuyorum. Yeni hayaller edinmem ve yeni dilekler tutmam gerekiyor. Çok istiyorum ama senle yollarımız, hayallerimiz ve dileklerimiz bir türlü kesişmiyor. Dediğin gibi aşk tek başına yetmiyor. Benim olan her şey senin, senin olan her şey benim olsun istedim ama bir türlü olmuyor. Ben hangi şehire gidersem, yalnızlığın başkenti orası oluveriyor. 
Sonu bilinmez bir iki seneye seni emanet etmek zorunda olduğum için çok üzülüyorum. Seni dünyanın başka bir ucunda beklemekten nefret ediyorum. Gelmeyeceğine tanık olmak istemiyorum, gelirsen beni bulamayacağından endişe duyuyorum. Beni çok sevdiğini iddia edeceklere senden bahsedemeyeceğimi bilmek ruhumu parçalıyor. Onların sevgilerine yalandan karşılık vermek zorunda bırakıldığım için utanıyorum. Senin başka birinin gözlerinde aynı şefkati bulduğunu düşünmek bile istemiyorum.
Haylaz rüzgarlar önünde, sevdanın yükünü taşımak ağır geliyor. Benim hikayem senin koruyucu meleğin olmak değil, uzaktan seni izlemek, yazdıklarını okumak, bana söylemediğin ve söylemeyeceğin bir çok şeyin olduğunu bilip susmak değil. İstanbul’da gördüğün her kedinin peşinden koştuğunda farkedeceksin benim sana ne hissettiğimi. Ama yine de bir parçan benimle mutlu olamayacağından eminse, lütfen söyle. Eğer metropolde doğmuş olduğum için seni hiç anlayamayacaksam, ya da dilini konuşmadığım için seni keşfedemeyeceksem söyle. Söyle ki hiç bir şey yolunda gitmediğinde pişmanlık duymayalım. Söyle ki sabah yumurta yapmak istediğimde ellerim artık titremesin. 
Mutlu ol, özgür ol dilerim. Benle beraber yapamayacağına inandığın her şeyi yap. Olur da bir şeyler yolunda gitmezse, seni seviyorum. Olur da döndüğünde ben yoksam, seni seviyorum. Bir şey olursa, seni seviyorum.
Son duraktayım.
23 notes · View notes
olmuyorsblog · 4 years
Text
durmadım, duydum ama durmadan devam ettim. ayaklarımın yere bastığını hissetmiyordum. insan çok hızlı koştuğunda acısının dineceğini sanar. çok hızlı koşarsam geçer sanardım. mevsimler değişti, yıllar geçti. çok hızlı koştum çok hızlı, dizlerimin bağı çözüldü, üstümdekilere bile bakmadan çıkmıştım evden. korku, insana düşünmeyi unutturuyordu. kabullenmek ne zor şeymiş. saf bir acıyı boğazında düğüm düğüm bırakıyormuş. düşmemiştim, boşluk beni yutmuştu.
211 notes · View notes
harepare · 2 years
Text
Dün güzel sayılabilirdi. Hayır sayılırdı direkt. Nankör olmamam lazım. Sabah kalktığımda ensar bize geldi. Yani bilmiyorum kötü biri olmamalıyım ama çoğu zaman göz deviresim geliyo. Kahvaltıdan sonra odamı toparladım ve hazırlandım. Aliyle avmye girene kadar biraz gergindim. Çünkü girişte hes kodu falan istiyolar ve ben insanlarla genel olarak iletişime giremiyorum. Ali çok boşa telaş yaptığını söylese de gergindim işte. Sonra bilet sırası çok uzundu ve bizim girmek istediğimiz filmin seansı başlamıştı bizde akşam altıya bilet aldık. O saate kadar yemek yedik dergi aldım oyun alanlarına girdik sonra saat geldi. Film cidden güzeldi. En ufak bi şeyden hayatıma yeni fikir çıkarmam iyi mi bilmiyorum. Filmden sonra abim gelip bizi aldı. Eve gelince bayburtlularımla biraz konuştuk gruptan. Aldığım dergiyi inceledim. Sonra Ali'yle anime izledik. Aotun savaş bölümlerini ve one punch man'den bir bölüm. Sonra yattık ama ben biraz bi şeyler yazdım telefona. Duygusal şeylerdi. Şimdide ablam dişini çektirdiği için bizde kalıyor ve çocukları da bizde. Azra ve ensar. Bilmiyorum onlara iyi davranmam gerek farkındayım ama sadece kendi içimde biraz zamana ihtiyacım var. Ama bi yanımsa iyi dostlat zor günlerde belli olur diyerek şimdi ablamın zor zamanında onlarla ilgilenmem gerektiğini düşünüyor. Ders çalışmalıyım, çizim yapmalıyım, okuma yapmalıyım. Babam sürekli çocuklarla iyi anlaşmadığım için kızıyor. Aramız limoni bu aralar. Bir süre Hare'ye dinlenme izni tanıdım. Durmamalı ama yavaş hareket etmeli.
"Koşmak bir yaşam belirtisidir. Doğarsın, hayat sana bir yol verir, o yolda yürümeyi öğrenir ve sonra koşarsın. Bazen yavaşlar, nefeslenirsin fakat yavaşlasan dahi adımların birbirini takip etmelidir. Yolların taşlı ve engebeli olması bir engel değil, adımlarının güçlenmesi için bir fırsattır.
Durmak ise bir ölüm belirtisidir. Sana ait olan o yolda durduğun her saniye, yapabileceklerinin yavaş yavaş tükenmesi demektir. Nefes almak ancak koştuğunda değerlidir ve ruhu koşmayan bir bedenin nefes alması ise değersiz bir ayrıntıdır."
Tan yeri
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
2 notes · View notes
idydla · 3 years
Text
↝ megumi fushiguro x reader
wattpad: idydlaa
tür; sfw, fluff.
word count: 1265 kelime.
Güneşli ve boğucu hava içini eritse bile sesini çıkarmadın, onun binbir güzel düşünce, büyük bir heyecan ve sonsuz hevesle yaptığı bu anı hiç bozmak istemezdin.
Arabadan indiğiniz anda seni kucaklayarak ormanın içine kadar taşımıştı, ne kadar direnirsen diren seni sımsıkı sarmıştı. Örtüyü serip yere oturduğunuzda elindeki sepeti yere koydu ve içinden meyveler, cipsler, sandiviçler, tatlılar ve içecekleri çıkarttı.
Yaptığı bu jesti çok beğenmiştin, son zamanlarda ikiniz de yoğundunuz ve değerlendirebileceğiniz anlar çok kısıtlı oluyordu. İşleriniz yüzünden o kadar az görüşüyordunuz ki, her buluştuğunuzda Fushiguro bundan dert yanıyor ve sana söyleniyordu.
Piknik de onunla yapmak istediğin bir etkinlikti, birlikte yapacağınız tüm aktiviteleri not aldığınız o defteri okumuştu demek...
Bu düşünce yanaklarının kızarmasına neden oldu.
"Seni seviyorum, Megumi Fushiguro."
Sen bunu söylediğinde Megumi'nin yüzündeki gülümseme büyümüştü ve görülmeye değerdi. Ellerini arkasına yasladı, kafasını gökyüzüne kaldırdı ve büyük bir kahkaha kopardı.
"Şu an o kadar mutluyum ki Y/N..."
Megumi, seni dudaklarından öptü.
Arkasında bir kutu vardı, ellerinin titremesinden dolayı veremediği bir kutu. Lacivert, üzeri altın renkli işlemeli, sert kapaklı, kare bir kutuydu bu. Saatlerdir avucunda saklıyordu, kalbindeki yarışı ve ellerindeki terleri durdurabilirse sana verecekti.
Aslında buna alışkın değildin. Fushiguro hep cesur, utanmaz, açıksözlü ve sabırsız biriydi. Kutuyu ve içindekini Yūji sayesinde bilmene rağmen buraya geldiğinizden beri suskundu.
"Uhm... Tanıştığımız ilk günü hatırlıyor musun?" dedi, Megumi.
Bilet bankosundan ayrıldığın sırada, sen boş koridorda yürürken biri, sana bağırıyordu.
"Hey! Durun!"
Arkadan gelen bir erkek sesi vardı, nefes nefese kalmıştı. Adımlarının sıklığından ve çantadaki metal anahtarlığın çıkardığı sesten dolayı koştuğu anlaşılıyordu.
Koridorun diğer ucundaki lacivert saçlı adamı fark ettin, adımlarını durdurdun, arkanı döndün ve onun koşuşunu izledin. Yanına vardığında, ellerini dizlerine koyarak eğildi ve derin nefesler aldı. En sonunda, vücudu dikleştiğinde, karşındaki adamın kıpkırmızı yüzünü gördün.
"Elinizdeki bilet... Ona çok ihtiyacım var. Lütfen, istediğiniz kadar para vereceğim, lütfen... Onu bana verin, lütfen..."
Kaşlarını kaldırarak o adama baktın, yalvaran gözlerle sana bakıyor ve ağladı ağlayacak gibi gözüküyordu. Bu kadar mı ihtiyacı var, diye düşündün.
"Haftalardır... Haftalardır, bu fakülteye adım attığımdan beri, bu semineri bekliyorum. Lütfen... Vize ödevim için bu seminere çok ihtiyacım var..."
"Matematik mi okuyorsun?" diye sordun, şaşkınlıkla.
"Evet... Hoca vize için tez istedi ve-"
Lafını kestin. "Ama ben seni hiç sınıfta görmedim," dedin hâlâ şaşkınlığını geçirememiş bir şekilde.
"Ah, sen de mi matematiktesin? Belki de aynı sınıfta değilizdir. Ben Matematik B'deyim," diye yanıtladı verdiğin cevabı es geçerek.
"Ah, görmemem çok normal, ben de A'dayım," dedin gururlu bir edayla.
"Akıllısın," dedi seni süzerek. "A'ya geçmeyi nasıl isterim bilemezsin. Hoca bana gıcık olmasa şimdiye ezmiştim herkesi," dedi yere bakarak, üzüntüyle. "Lütfen... O bileti bana ver."
İçindeki merhamet duygusu yer alırken, kendi zorunluluğunu neredeyse unutuyordun. Senin de aynı hoca yüzünden verilecek bir vize ödevin vardı, bunu az daha unutacaktın. Tam vermeye yeltenirken başında şimşek çaktı.
"Ben... Benim de ödevim var," dedin pişmanlıkla. "Ben gideyim, semineri sana anlatırım."
"İşitsel olarak anlayabilseydim emin ol istemezdim. Kontenjan dolu, en son alan sensin." Alnına vurdu. "Salak kafam! Evden daha erken çıksaydım bunlar olmayacaktı."
Vicdanın konuştu ve elindeki bileti ona verdin. "Sınıf düşmem sanırım, birinciyim." Onun gözlerindeki mutluluk ve azim, doğru bir karar verdiğinin teminatıydı.
"Çok teşekkür ederim!" dedi ve elini tuttu. O, bileti alarak hızlıca koşarken, elini tuttuğu elin ısınmış ve yanakların kızarmıştı.
"Unutmam mümkün değil," dedin mutlulukla. "Eğer o bileti sana vermeseydim, şu an böyle olamazdık. Ne kadar doğru bir karar verdiğimi idrak ediyorum. O sınıfı atlayamasaydın ve aynı yere düşmeseydik, yanında olamazdım belki de. Ve senin bana yaptığın o iyiliği unutmam mümkün değil."
"Aman tanrım! Çok teşekkür ederim!" Mutluluğun yüzünden okunuyordu. Karşındaki çocuk da tebessümü ile seni karşıladı.
"Rica ederim, benim için bir zevkti." Yasak olduğu halde, telefonu ile semineri video kaydına alıp sana izletiyordu. Bu, sana kendini değerli hissettiren küçük bir eylem ve kalbinin deli gibi çarpmasını sağlayan bir şeydi...
"Beraber çalışalım," dedin gülerek. Telefonu ortanıza alıp ödevlerinizi yaparken Megumi aslında telefonu değil, seni izliyordu.
"Ödevini yapsana," dedin öğüt verir gibi. O ise önündeki bomboş kağıda baktı. "Ben izledim zaten, gerek yok," dedi cesurca. Yanakların kızardı, utandın ve tekrar tekrar teşekkür ettin. Ondan hoşlanmaya başlamıştın, bu küçük, ince hareketi bile seni mest etmeye yetmişti.
Anlık bir cesaretle onu yanağından öptün. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken gülümsüyordu, ama bu onu tatmin etmemişti sanki. Dudaklarına bakmaya başladı, sanki senden izin bekliyordu. Gözlerini 'yap' edasıyla kırptığında, dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdu.
"Ah... Çok hızlı olduğunu biliyorum ama eğer pısırık olsaydım bana asla benden hoşlandığını söyleyemezdin," dedi haklı olarak.
Sana döndü, boğazını temizledi ve örtünün üzerinde dikleşti.
"O günden sonra, vücudumda büyüyen bir his vardı, kalbimi delip geçen ve içimi yiyip bitiren bir his... Kalbimi bir yarıştaymışcasına deli gibi çarptıran o duygu... Yatarken yüzün önüme geldiğinde, odamdaki boş duvarı izlerken yüzün bir tablo gibi duvara çizildiğinde, her matematik dersinde kapıdan girip bana baktığında, güldüğünde, vize ve finallerinden aldığın iyi notu duyduğundaki o sevinçte, benimle çıkmaya başladığın anda, bana, benden hoşlandığını söylediğinde, mezuniyetimizde benimle dans ettiğinde, mezun olduktan sonra iş bulup bana heyecanla koştuğunda, kısacası her günümde, her sabahımda ve her akşamımda... Hayallerimi süsleyen bir insana denk geldim, sana."
Boğazını tekrar temizledi ve yutkundu, kafasını eğdi, sonra dikleştirdi ve konuşmaya devam etti.
"Ben en son biriyle konuşurken ve başbaşa kalırken ne zaman bu kadar utandığımı, en son ne zaman bu kadar her bir hareketimi elli bin kere tarttığımı hatırlamıyorum. Senin yanındayken elim kolum bağlanıyor sanki, sana layık olabilmek için kendimle savaşıyorum."
Eli arkasına gitti, lacivert kutuyu arıyordu.
"Bir yıldır, sırf okulumuz bitsin ve senin karşında cesaretimi toplayabileyim diye bekledim. Bu konuşmayı yapabilmek bir yılımı aldı. Şu an çok pişmanım, keşke bunu daha önce söyleseydim sana."
Kutuyu kaldırdı ve açtı, içindeki yüzük güneşte pırıl pırıl parlıyordu. Alyansın üzerindeki pi sembolü (π), eski bir anıyı hatırlatıyordu.
Oturma odasında otururken Megumi'nin yanına gelmesini iple çekiyordun. Canın sıkılıyordu, onu istiyordun. Ona kırgın olsan da bunu belli etmeyecektin, bugün bitene kadar hâlâ içinde bir umut vardı.
Büyük bir kutu ile yakınına geldi, bir elinde pakete sarılmış o kutu varken diğer elinde de bir pasta vardı.
"İyi ki doğdun, Y/N; iyi ki doğdun, Y/N..."
Fushiguro bu şarkıyı söylerken şaşkınlıktan elini ağzına götürmüş halde durdun.
Pastayı önüne getirdiğinde tebessüm etti ve sana sarıldı. "Mutlu yıllar, sevgilim..." diyerek kafasını boynuna gömdü ve seni boynundan öptü.
"İlk önce hediye," dedi. "Adeti bozmak istemem ama hediyeye vereceğin tepki benim için daha önemli..." dedi gülümseyerek.
Paketi açtığında içinden bir bilgisayar kutusu çıktı. Gözlerine inanamadın, geçen hafta bozulan bilgisayarının karşılığında sana bu son model bilgisayarı hediye ediyordu.
"Buna hiç gerek yoktu ki..." dedin kısık bir sesle. "Hayır," diyerek sertçe böldü seni, sitem eder gibiydi. "Bilgisayarın benim yüzünden bozuldu, bunun üzüntüsünü yaşayamazdım... Ek olarak, dosyalarını kurtardık. Sunumların ve öğrencilerinin vizeleri kaybolmadı yani... Aslında... Bu yüzden bu kadar uzun sürdü," dedi biraz buruklukla. "Hatamı ancak böyle telafi edebildim."
"Cidden, hiç gerek yoktu ki sevgilim... Çok teşekkür ederim," dedin minnetle. Sonra pastayı eline aldın ve büyük bir heyecanla üfledin.
"Dilek tuttun, değil mi?" dedi soru sorarcasına. "Tabii ki," diyerek yanıtladın onu otuz iki diş sırıtırken.
"Biliyorum, dilekler sorulmaz ama... Söyleyemez misin?" diye yalvardı sana.
"Dedim ki... Matematikle ifade etmem gerekirse... 'Pi sayısı kadar sonsuz olsun birlikteliğimiz.' Dileğim buydu."
O da tebessüm ederken, hızlıca onun dudağından öptün.
"Pi sayısı kadar sonsuz olsun birlikteliğimiz. Benimle sonsuzluğu paylaşır mısın?"
Gözlerin dolarken boğazın düğümlenmiş gibiydi, konuşamadın. Sadece hızlı hızlı başını sallamakla yetindin.
Parmağına yüzüğü taktı, seni ayağa kaldırdı ve kucağında döndürdü, kahkahalarınız ormanda yankılanıyordu.
3 notes · View notes
ichikakei · 3 years
Text
BUBBLES - tsukishima k.
Kei'nin oyunlarına gitmeni ya da antrenmanda onu ziyaret etmeni istememesi sana her zaman garip geldi. Başka bir okula gittiğin için Tsukki'nin Karasuno'daki arkadaşlarının nasıl olduğunu hep merak ederdin. Ne yazık ki Tsukishima, takım arkadaşlarıyla tanışmanı kesinlikle yasakladı.
İlk başta, senden utandığını ya da bunun gibi bir şey olduğunu düşündün. " Hayır, eğer bir şey olursa beni utandıracaklarına ikna oldum " Tsukki, şüphelerinin doğru olup olmadığını sorduğunda homurdandı. Hinata, Kageyama ve diğerlerini düşünerek gözlerini yuvarladı. "İnan bana, Bubbles (Y-N: Sanırım bu bir takma isim), o kadar da ilginç değiller. Sadece bir kulüpteyiz. Yani, unut gitsin, tamam mı?".
Bunu unutmadın. Aslında sadece Tsukki'nin antrenmanlarından birine gitmeyi düşünüyordun. Ekibi erkek arkadaşın hakkında senin bile bilmediğin şeyler biliyor muydu? Gerilim seni öldürüyordu!
Meraklarınla biraz uğraştıktan sonra, yoruldun ve Tsukki'nin isteklerine karşı çıktın. Ona söylemeden, bir gün okuldan erken ayrıldığında, Karasuno'ya yolculuğuna başladın. Yabancı okul arazisinde bir kaç kez etrafa sordun ve sonunda erkek voleybol spor salonunu buldun. Spor salonunun kapısına ulaştığında, ellerin neredeyse heyecanla titriyordu ve Tsukki'nin sana kızdığı düşüncesinden biraz korkuyordun.
Sahip olabileceğin herhangi bir endişeye rağmen, kapıyı açtıktan sonra başını içeri soktun. Hemen Tsukki'yi sahada gördün. Devam eden küçük bir maç vardı. Neyse ki, bunu fark edip engelleyemeyecek kadar meşgul görünüyordu. Onu ilk kez oynarken gördün. Erkek arkadaşının ne kadar yetenekli olduğunu görerek bağırdın. ''Bu muhteşemdi Kei!".
Oyunlarındaki duraklatma düğmesine basmış gibi, tüm takım sana doğru dönmek için yaptıklarını durdurdu. Birkaç yüz ne olduğunu anlamamış şekilde bakıyordu. Öte yandan Tsuki hemen kızarmaya başladı. Yanakları, ileriye doğru koştuğunda ve onu sarıldığında daha koyu bir pembe tonuna dönüştü.
"[Y/N]? B-burada ne yapıyorsun?" diye sordu Tsukki. Onu görmezden gelerek, zıplamaya ve dudaklarına bir öpücük vermeye çalışıyordun. Ne yazık ki sana ulaşamayacağın kadar uzundu.
Öpücüğünü alamayacağını fark ettiğinde, surat astın, ama sonunda ona cevap verdin. "Sana sürpriz yapmak istedim! Şimdi sonunda beni herkese tanıtabilirsin" onlara dostça bir el sallamak için diğer çocuklara doğru dönerek sırıttın. "Merhaba, ben [Y/N]".
Ekip, önlerinde olanı anlamaya çalışırken sessizce duruyorlardı . Tanaka şoktan kurtulan ilk kişiydi. "Dört göz biriyle çıkıyor, ha? Bu günü göreceğimi hiç düşünmemiştim." dedi Noya'nın yanında kıs kıs gülerek.
Eğer bakışlar öldürebilseydi, Tsukki'nin yolladığı bakış sayesinde iki ikinci yıl kesinlikle ölmüş olurdu. İşte bu yüzden seni bilmelerini istemedi. O onun kutup zıttı olduğunun farkında değildi. O çok karamsar ve açık sözlüydü. Öte yandan sen, dışa dönük ve neşeliydin. İkiniz arasındaki keskin zıtlıklar kolayca şakalara dönüştürülebilirdi.
"Sonunda hepinizle tanıştığıma çok sevindim! Tsukki bana hakkınızda her şeyi anlattı "diye neşeyle anlattın, herkes kendini tanıtmak için etrafta doluştu. "Bundan sonra Karasuno'nun her bir oyununa gideceğimden emin olacağım".
Sözün bir şekilde herkesin kahkaha atmasına başlamasına neden oldu. Takım sen ve onların küçük orta blokçusunun nasıl çıkmaya başladığını düşünüyordu. Ama aynı anda sana bakarken tatlılığından eriyorlardı.
Daha fazla takılırsan işlerin daha da kötüye gideceği hissine kapılan Tsukki, olayları hemen o anda ve orada bitirmeyi seçti. "[Y/N], alıştırmayı neredeyse bitirdik. Beni dışarıda bekleyebilir misin?" dedi Tsukishima, gıcırdayan dişlerin arasından..
İşte yine surat asıyorsun. Dışarıda beklemek pek eğlenceli görünmüyor. Yine de bunu yapmaya isteklisin... bir şartla ki.
"Tamam, ama sadece seni seviyorum dersen" diye cevap verdin, kollarını göğsünün üzerinden meydan okurcasına toplayarak. "Gerçekten mi? Bunu şimdi yapmak zorunda mıydın?" diye düşündü Tsukki. Tüm gözler ona bakarken, "seni seviyorum" diye mırıldandı, ama bu yeterince iyi değildi. Hmm? Neydi o. Seni seviyorum? Kimi seviyorsun? Takma adım ne ".
Patlamak üzereymiş gibi hisseden, Tsukki seninle alay ederek "Seni seviyorum, Bubbles. Şimdi dışarıda git lütfen." der. O, yüzünüzde oluşan muzaffer sırıtıştan nefret ederdi, eğer bu kadar sevimli olmasaydı..
İstediğin her şeyi aldıktan sonra, spor salonundan çıkmadan önce hızlı bir veda ettin. Sen kapıyı kapattıktan hemen sonra salon eğlence uğuldamalarıyla yankılanır. Sinirli olan Tsukki, Sinirlenen Tsukki aniden antrenmanı bitirmeyi umursamadığına karar verir. Yumruklarını sıkarak çıkışa doğru adım atmaya başlar.
Kaçarken, Tsukki'nin duyabileceği tek şey Yamaguchi'nin umutsuzca onun peşinden bağırışıydı. "Tsukki! Neden bize bu kadar güzel biriyle çıktığını söylemedin?" diye sordu yeşil saçlı oğlan en iyi arkadaşına.
"Ben de aynı şeyi merak ediyordum" dedi Hinata. "[Y / N] çok tatlı ve sen de öyle...". Doğru kelimeleri bulmaya çalışırken sesi çatlar.
Başarısız olduğunda, Kageyama ona seslenir: "Boke".
"KAPA ÇENENİ!" diye bağırdı Tsukki omzunun üzerinden.
Tsukki'yi daha da ileri götürüp sinirlendirmek istemeyen Nishinoya, huzursuzca başını salladı. "Evet Evet, Bubbles'a bir sonraki oyunumuzda onu görmek için sabırsızlandığımızı söyle!" diyerek dalga geçti Noya. Bunun gibi daha fazla alaycı sözler vardı.
Onları görmezden gelen Tsukki, seni bulmak için dışarı çıkar. Sana kızgın olması gerekiyordu ama ona o parıldayan gözlerle baktığında, soğuk tarafının yok olduğunu hissediyordu. "İyi görünüyorlar," diye kıkırdadın, uzun boylu bir sarışınla alay ederek. Bunu umursamayarak, parmaklarını Kei'ninkiler ile iç içe geçirdin. "Voleybol yıldızım muhtemelen açlıktan ölüyor. Yiyecek bir şeyler getir, yiyelim" diye söylendin.
Tsukki yine kendini seni reddedemedi. Önümüzdeki birkaç hafta boyunca alay sözleri işitmek zorunda kalacağı senin suçundu, ama daha kötüsüyle uğraştı. Eylemleriniz konusunda herhangi bir onay vermeyen Tsukki, fikrinizi kabul etti. "Tamam Bubbles, ama bu yaptığını ödeyeceksin".
2 notes · View notes
4ycan · 3 years
Text
Gösteri Peygamberi
     Mesela İsa Mesih, kendisini kimsenin izlemediği, kimsenin ona işkence etmediği ve başında ağlayıp sızlanmadığı bir kodeste can verseydi, acaba bizi kurtarabilir miydi?       Menajere göre, bir insanı aziz yapan en önemli faktör, medyada ne kadar yer aldığıdır. Ormandaki bir ağacın devrilişini kimsenin duymaması gibi, İsa’nın çektiği acılara da kimse şahit olmasaydı, kurtulur muyduk?       Kurtuluşun sırrı ne kadar dikkat çekebildiğinizde yatıyor. Ne kadar tanındığınızda, İzleyici oranınızda. Medyanın sizinle ne kadar ilgilendiğinde. Adınızın ne kadar bilindiğinde. Gazetecilerin peşinizden ne kadar koştuğunda. Şöhrette.
1 note · View note
henuzvakitvarkensev · 4 years
Text
Sustuğum kelimeler batıyor,yüreğime.dizlerimi kanatan ne varsa akıp giderken sadece izliyorum,sana hiçbişey anlatamıyorum,içimi dökemiyorum
yanında olmak istesem yoksun ayaklarım her sana doğru koştuğunda bitmiyor uçurumların ben en çok düşmekten korkuyorum ,düşmemek içinde çaba sarf ediyorum,
okşadıgın saçlarımı kesmemek için kendimi zor tutuyorum acılarımdan dem vuramıyorum hastalığımdan haberin yok kalbim kuruyor dile getiremiyorum
3 notes · View notes
zenginolucam · 4 years
Text
Seni kaybedince anladım ne kadar çok sevdiğimi sen bana o lafları etsen de seni sevdim . Seni sevmek istemesem de hala seviyorum canımı yaksan da seviyorum her koşulda seviyorum aptalca evet o sarf ettiğin şeylerden sonra sevmemem de gerek ama seviyorum seni görmek zorunda olacağim zamanlarda da sevmiyormuşum,mutluymuşum gibi davranacağım ama seviyorum. Seni sevdiģim için kendimden nefret ediyorum. Keşke bu kadar kötü olmasaydın kalbim sana koştuğunda her defasinda bana dediklerini hatırlamak zorunda kalıyorum . Sen hiç sevmemişsin beni. sevseydin onca lafı bana bocalamazdın sadece kendini iyi hissetmek istiyorsun sen birini sevmeyi değil.
1 note · View note