Tumgik
#Maddelerin Ayırt Edici Özellikleri
cevapolojicom · 5 years
Photo
Tumblr media
1- Kaynama Sıcaklığı, 2- Donma Sıcaklığı, 3- Özkütle, 4- Çözünürlük Yukarıdakilerden hangileri katı,sıvı,gaz halinde bulunan arı maddelerin her üçü içinde ortak ayırt edici özelliklerdir ? 1- Kaynama Sıcaklığı2- Donma Sıcaklığı3- Öz kütle4- ÇözünürlükYukarıdakilerden hangileri katı,sıvı,gaz halinde bulunan arı maddelerin her üçü içinde ortak ayırt edici özelliklerdir ?
0 notes
Text
Tumblr media Tumblr media
Işığın peşinde bir kadın: Marie Sklodowska – Curie
Marie Sklodowska – Curie Çarlık Rusyası’nın sömürgesi haline gelmiş Polonya’da 7 Kasım 1867 ayaklanmalarının içine doğar. Aydın fikirlere sahip iki öğretmenin beş çocuğundan en küçüğüdür. Bu dönemde ayaklanmalar bastırılsa da Çarlık'tan kurtuluş, bu ev dâhil gizli saklı köşelerde konuşulmaya devam edecek, çocuklar da bu ortamda büyüyecektir.
Marie bütün eğitimin Rusça olduğu Polonya okullarında okurken ülkesinin esaretine öfkelenir, Çar’ın hükümranlığında yaşamaya karşı olan arkadaşlarıyla öğretmenleriyle duygudaşlık geliştirir, ama bunlar onun okulunu çok başarılı olarak bitirmesine engel olmaz. Hayatına büyük etkisi olan bir diğer olay ise daha küçük yaştayken annesini kaybetmesidir. Marie zamanla insanlar ve uluslar için zalim olabilen bir tanrının varlığını sorgulamaya başlar.
Mezun olduğunda çoğu öğrenci gibi özel ders vermeye başlayan Marie, aynı zamanda gizlice kurulan “Gezici Üniversite”deki üniversite hocalarının derslerini takip eder ve bu yeraltı faaliyetlerinde başka kadınlara, gençlere ve çocuklara okuma yazma öğretmek, kitap okumak için gönüllü olur. Ülkesinin içinde bulunduğu koşullar ve halkına karşı duyduğu sorumluluk Marie’nin yurtseverlik duygularını besler.
Ancak “Gezici Üniversite” Marie için kuvvetli bir derinleşme sağlayamamaktadır. Polonya’da kadınların üniversiteye alınmaması sebebiyle Marie Paris’te okumak ister ve ablasıyla bir anlaşma yaparlar. Anlaşmaya göre ablası Bronya, Paris’te okurken Marie öğretmenlik yapacak ve ablasına maddi destek verecek sonra da Marie okumaya gidince ablası ona destek verecektir. Sonunda Marie, 24 yaşına geldiğinde Sorbonne’da okumaya başlayabilir.
Paris’te uzun ve yoğun bir şekilde çalıştığı yıllar sonunda Marie başarıyla üniversiteyi bitirir. Ama üniversiteden mezun olduğunda ne yapacağı belirsizdir. Polonya’ya dönüp öğretmenlik yapmayı istemektedir, fakat Fransa’da kalması bilimsel araştırmalara devam edebilmesinin tek yoludur. O sıralarda karşılaştığı Pierre Curie, sade bir yaşam süren ve bilimsel çalışma titizliği olan Marie’ye aşık olur. Marie bir süre taşıdığı hislerle yüzleşmese de sonunda bu tutkuya kendisini bırakır. En azından kızlarına böyle anlatır.
Marie ve Pierre için birlikte geçirilen yıllar boyunca yürütülen araştırmalar, akılla süzülen tartışmalar, bisiklet gezilerinde dahi eksik olmayan sohbetler sevgilerini derinleştiren bir yaşam yaratır. Ancak bu üretken, mütevazı birliktelik 1906 yılında Pierre Curie’nin şansız bir şekilde at arabasının altında kalıp ölmesiyle son bulur.
Radyoaktivitenin keşfi
1896 yılında Henri Becquerel'in uranyum tuzlarının ışımasını tespit etmesi ve ardından yayınladığı makalesi mevcut teorilerle çelişiyor görünmekteydi. Ancak bu çelişki bilimcilere incelemek için pek çekici gelmiyordu. Marie ise doktora araştırması için bu ilginç ışınımın peşinden gitmeyi seçer, anlaşılması gerektiğini düşündüğü bir doğa olayıyla çarpışma cesaretini gösterir. Yokluklar içinde ahşap bir barakaya kurulan laboratuvarda ilk önce ışıma gözlemleri tekrarlanır ve Pierre’in ilerlettiği elektrik yükü ölçüm yöntemiyle uranyumun “iyonlaşma gücü” ölçülür. Sonuçlar yeni ve detaylı soruları doğurur. Işıma yeteneği olan madde neden sadece uranyum olsun ki? Neden bu bir atomik özellik olmasın? Toryumun da ışıdığını tespit eden Marie, bu ışıma olgusu için “radyoaktivite” adını öneriyor.
Hızlı ilerleyen süreçte Pierre’in ilgisi bütünüyle Marie’nin çalışmalarına kayar ve artık kimin, neyi, nasıl formüle ettiğinin pek ayırt edilemeyeceği keşif dönemi başlar. Araştırmalar için Bohemya Bölgesi’nde çıkarılan, uranyumu alınmış pekbilent minerali artığından bir ton kadar Paris laboratuvarına getirtilir. Bu atıkta kalan, kırıntı miktardaki ışıma yapan maddeyi ayırmak yıllar sürer.  Büyük oranda Marie bir kazan başında kararlılıkla, inatla balçığın içindeki maddeyi süzmek için çaba sarf eder. Emekler boşa gitmez, polonyum ve radyum maddeleri tespit edilir, maddelerin özellikleri ortaya çıkarılır. Bu ve daha sonraki çalışmalar iki Nobel Ödülü getirmiştir (1903 Fizik ve 1911 Kimya ödülleri). Böylece Marie bir kadın olarak Nobel ödülü alan ilk bilim insanı olmasının yanı sıra iki dalda birden, biri fizik biri kimya, iki Nobel ödülü alan ilk kişi olmuştur.
Bu maddelerin etkileri henüz bilinmiyorken ilk etkileri Curie çiftinin vücutlarında görülür, ama bu radyoaktif maddelerin etkileri de onlar için bir araştırma nesnesidir. Sonuç oldukça şaşırtıcıdır; radyum maddesi tümörleri ve kanser hücrelerini yok etmektedir. Radyumun tıp alanında tedavi edici olarak kullanılabilmesi, bu elementi çok değerli bir hale getirir ve insanlar Curie çiftinin radyumu elde etme yöntemini öğrenmek için tekliflerde bulunur. Çifte, bilimsel araştırmaları için patent alarak zengin olma seçeneği sunulmuştur. Marie ise düşüncesinde nettir: “Radyumun kimseyi zengin etmemesi gerekir. O bir elementtir, herkesin malıdır.”
Toplumsal hareketin içindeki bilimciler
Pierre 1906 yılında öldükten sonra Marie yalnız kalmayacaktır. Paris Üniversite'sinde Pierre’in kürsüsü, zaten ortak çalıştığı Marie’ye verilir. Ancak bu ilk kadın profesör Fransız Bilim Akademisi için üyelik yarışına sokulduğunda bir oyla üyeliği kaybeder; karşıtları bir kadını akademi üyesi olarak düşünemediklerini beyan ederler. Bu dönemde Marie'nin yanında hem kız kardeşleri hem Pierre'in kardeşi Jacques hem de düşünce ve eylem alanında ortaklaştıkları dostları bulunmaktadır. Einstein ara ara mektuplaştığı, birlikte gezilere çıktığı, benzer sürgünlüğü paylaştığı bir arkadaşıdır. Yine bir dönem aynı laboratuvarı paylaştıkları Pierre'in parlak öğrencisi Langevin ile birbirlerine karşı, insanlığa dair aynı ülküleri taşımaktan doğan büyük bir saygı ve sevgi beslerler. Paul Langevin Komün barikatlarında büyüyen bir işçi çocuğudur ve bir meslek lisesi mezunu olarak; ancak Pierre'in sınıfına kabul edilebilmiştir.
Marie’nin insanların ona ihtiyacı olduğunda, asla onları yalnız bırakmayacak kişiliği, bu mücadele dolu yıllar içinde oluşmuştur. O, insanın kendi başına bir hiç olduğunu bilir ve kolektif yaşanan tarihin dışında kalmaması gerektiğini düşünür. Birinci Dünya Savaşı sırasında Marie laboratuvarını ardında bırakır; hastaneler ve gezici sağlık araçları için röntgen makinası toplamaya başlar. Aynı zamanda makinayı kullanan teknisyenleri yetiştirir; savaş hastanelerinde makine ile yaralı askerlerin röntgen çekimlerini ülkeyi karış karış gezerek yapar.
Savaş sonrası yıllarda Radyum Enstitüsü laboratuvarında kızı Irène ve diğer doktora öğrencileriyle birlikte çalışmalarına yeniden başlar. Bu sırada çeşitli üniversitelerden gelen istekler doğrultusunda bilimsel konferanslar vermek için yurtdışı gezilerine başlar, birçok ülkeyi ziyaret eder. Marie ülkesini de unutmaz ve Varşova’da bir radyum enstitüsünün kurulmasını sağlar.
Kendini bilimin ve insanlığın umutlu ışığına adamış Marie Sklodowska – Curie, 4 Temmuz 1934 günü tarihin kolektif hafızasında büyük bir iz bırakarak hayata gözlerini yumar.
Nazım, Münevver ve Iren...
Marie’nin Irène’den sonra ikinci asistanı ve kızının eşi olacak Frederic Joliot Curie 1925 yılında büyük aileye katılır. El ele insanlık adına yeni keşifler yapılacak, güncel toplumsal sorunlarla mücadele edilecek. Ve yapılanlar tüm dünyada yankılanmaya devam edecek...
Nazım ile Münevver’in mektuplaşmaları sırasında ajanslara bir haber düşer ve haber mektuba şöyle yansır:
“Iren Jolio Küri için ağladım bu akşam. Ne tuhaf, Iren deselerdi, Iren öldüğün zaman deselerdi, İstanbul'lu bir kadın hem de hiç tanımadığın, ağlayacak arkandan deselerdi, şaşardı. Kocası geldi aklıma, bir mektup yazsam, başsağlığı dilesem diye düşündüm. Adresini bilmiyorum ama Paris, Frederik Jolio Küri desem, gider miydi?”
Evet, muhtemelen mektup Frederic’in eline ulaşırdı. Çünkü Nazilere karşı direnişin başladığı yıllardan itibaren Paris'teki Direniş Cephesi öderliğini Frederic üstlenir. 1950'li yıllarda da Dünya Barış Konseyi’nin “nükleer silahların kullanılmamasına” yönelik başlattığı imza kampanyasında toplanan imzalar, Konsey Başkanı olan Frederic’e ulaştırılmaktadır. Dünyanın dört bir yanında 500 milyon imza Paris, Frederic Joliot Curie ismine gelmiştir.
Biyolojik Hareket ve Evrim BA (soL)
9 notes · View notes
canimdunya · 3 years
Text
Panik atak nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir?
Hemen her insan belli zamanlarda ya da tehlike anlarında endişe ve panik hissine kapılır. Bu tamamen içgüdüsel ve doğal bir tepkidir. Panik atak bu anlarda hissedilen duygu yoğunluğu veya fazlasının ne zaman olacağı tahmin edilemeyen ve de tekrarlayan atakların tanımıdır. Endişe veya stres yoğunluğuna bağlı gelişen her kriz bir çeşit panik atak olarak değerlendirilmemelidir. Dolayısıyla “panik atak nedir?” sorusu yalnızca ne olduğu ile ilgili değil, ne olmadığı ile de ilgilidir. Bu yazımızda panik atak üzerine yaptığımız araştırmalardan edindiğimiz bilgilere yer verdik. Ve dolu dolu yanıtlamak üzere aynı soruyu tekrar sorduk;
Panik atak nedir?
Halk arasında panik bozukluk adı ile de bilinen panik atak, gerçek bir tehlike veya elle tutulur bir neden olmamasına rağmen şiddetli fiziksel belirtiler ile kendini belli eden yoğun bir korku atağıdır. Şiddetine göre kişinin gerçekten korkmasına neden olabilecek hislere neden olabilir. Örneğin, şiddetli bir panik anında kişi kalp krizi geçirdiğini veya öleceğini sanabilir. Bu, pek çok insanın hayatında bir kez olsun yaşadığı ve duygu yoğunluğuna bağlı meydana gelen bir çeşit duygu seli tepkimesi gibi görünebilir. Panik atağın en ayırt edilebilir özelliği ise tam da bu nokta ile ilgilidir. Panik bozukluk veya panik atak, bir tetikleyicisi olmadan tekrarlayan ve ne zaman gerçekleşeceği tahmin edilemeyen ataklar ile karakterizedir. Yaşamı tehdit edici bir durum değildir ancak tedavi edilmedikçe belirtileri daha şiddetli olabilir. Dolayısıyla da kişinin zamanla daha kötü ataklar yaşamasına ya da yaşam kalitesinin olumsuz yönde etkilenmesine neden olabilir. Ek olarak, Mental Bozuklukların Tanısal ve istatiksel Kılavuzunda (The Diagnostic and Statistical Manual of Mantal Disorders, kısaca DSM) panik atak, ani başlayan ve dakikalar içerisinde zirveye ulaşan yoğun korku ve rahatsızlık hissi olarak tanımlanmıştır.
Panik atak belirtileri nelerdir?
Panik atak, sempatik sinir sistemi tetikleyici etkileri gösteri bir durumdur. Sempatik sinir sistemi, vücudu gerilime hazırlayan, stresli bir durum ile etkinleşen veya bir tetikleme ile vücutta meydana “savaş ya da kaç” sisteminin tanımıdır. Panik atak, atağın şiddetine ve yükseliş seyrine göre stres duygusunun yanı sıra çeşitli zihinsel ve fiziksel semptomları beraberinde getirir. Yaygın panik atak belirtileri şunlardır;
Üşüme
Terleme
Karın ağrısı
Nefes darlığı
Göğüs ağrısı
Baş dönmesi
Ateş basması
Genel titreme
Ağız kuruluğu
Mide bulantısı
Boğulma hissi
Baygınlık hissetme
Kulaklarda çınlama
Ölüme yakın olma hissi
Çok hızlı nefes alıp verme
Parmaklarda karıncalanma
Uyuşma veya iğne batması hissi
Dehşet hissi ya da ölüm korkusu
Gerçeklikten kopma (derealizasyon)
Kendinden kopma (depersonlizasyon)
Tipik olarak ataklar 10-20 dakika arası sürme eğilimindedir. Ancak bazı uç vakalarda bu süre 60 dakikayı bulabilir. Panik atak belirtilerinin genellikle erişkinlik dönemindeki (25 yaş civarı) bireylerde ortaya çıktığı gözlemlenir. 14 yaşın altındaki kişilerde nadiren karşılaşılır. Her insan panik atağı farklı şekilde yaşayabilir dolayısıyla belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterme eğilimindedir. Bazı ataklar kişide yeni bir atağın gelmesine karşı aşırı derecede korku ve endişe hissinin oluşmasına neden olabilir. Bu hisler panik atak gelişimine dair tetikleyici olabilir. Tedavi en çok da bu noktada önemlidir. Bir atağın, diğer atak için tetikleyici olması kişide ve atakların meydana gelişinde bir döngüye neden olabilir. Bu atakların meydana geliş süresi açısından olumsuz etkileri olan bir faktördür.
Aynı zamanda panik atak, kalp krizi gibi önemli sağlık sorunları ile benzer özelliklere sahip olabilir. Kişinin panik atak mı yoksa kalp krizi mi geçirdiğini tam olarak anlayıp, ayırt edebilmesi oldukça düşük bir ihtimaldir. Yani panik atak yaşadığını sanan biri aslında kalp krizi geçiriyor olabilir veya tam tersi kişi kalp krizi geçirdiğini sanırken aslında panik atak geçiriyor olabilir. Dolayısıyla özellikle de önemli sağlık problemleri ile benzer belirtileri olan panik ataklar göz önünde bulundurulduğunda, teşhis ve tedavinin panik atak için farklı açılardan da faydası olduğunu söyleyebiliriz.
Panik atak için risk faktörleri nelerdir?
Panik atak, her insanda hayat boyunca ortaya çıkma ihtimali olan psikiyatrik bir rahatsızlıktır. Kişide panik atağın ortaya çıkma olasılığı çeşitli faktörler ile ilişkilidir. Panik atak için en yaygın risk faktörleri şunlardır;
Boşanma.
Cinsel saldırı altında kalmak.
Çocuk yaşlarda istismara uğramak.
Bazı ilaçlar ve bazı antidepresan ilaçlar.
Çok sevilen birinin kaybı gibi ağır duygusal travmalar.
Sakinleştirici ilaçların aniden bırakılması panik atağı tetikleyebilir.
Kafein, sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerin kullanımı panik atak sıklığını artırabilir.
Beyinde bulunan GABA, serotonin, noradrenalin gibi maddelerdeki dengesizlikler panik atak nedenleri arasındadır. Tedavisinde ya da psikiyatride kullanılan ilaçlar bu maddelerdeki dengeyi sağlar.
Çeşitli anatomik bozukluklar panik atak gelişimini kolaylaştırabilir. Örneğin, beyin sapında bulunan mavi nokta (lokus ceruleus) olarak adlandırılan bölgenin görevini tam olarak yapmaması sürekli korku hali yaşanmasına neden olabilir.
Kişilik yapısı özellikleri de panik atak nedenleri arasındadır. Çekingen, histerik, borderline ve obsesif kompülsif kişilik özelliklerine sahip insanlarda panik atak görülme ihtimali daha yüksektir.
Panik atak nasıl tedavi edilir?
Panik atak tedavisinde genellijle hem psikoterapi uygulamalarına hem de ilaç tedavisi yöntemlerine başvurulur. Bilişsel davranış terapi (BDT), psikolojik müdahalelerin başında yer alır. Bilişsek davranış terapi uygulamaları ile temel olarak kişinin kendi deneyimlerinden öğrenmesi hedeflenerek panik atak belirtilerinin farkındalığı sağlanır. BDT uygulamalarının başarılı seyretmesi sonucunda kişi panik atak sırasında kendisini daha rahat hissedebilir. Tedavi öncesi kendisini sakındığı ortam ve davranışlar konusunda daha rahat davranabilir. İlaç tedavisi ise panik atak belirtileri ve kişinin genel sağlık durumuna göre reçete edilen ilaçların uygulanması durumudur. Bazı durumlarda doktor tarafından birden fazla ilaç kombinasyonu ile tedavi yöntemine gidilerek etkinliklerinin artırılması sağlanabilir. İlaçların etkinliği genellikle kullanılmaya başlandıktan sonraki birkaç hafta içerisinde ortaya çıkar. Birçok ilaçta olduğu gibi panik atak tedavisinde kullanılabilecek ilaçlar da bir takım yan etkiler için risk taşır. Dolayısıyla kullanıma başlamadan ve kullanımı sonlandırmadan önce kesinlikle bir uzman desteği alınması önemlidir.
Ek olarak, panik atak için uygulanacak tedavilerin yanı sıra gevşeme ya da solunum egzersizleri de oldukça faydalıdır. Panik atak esnasında meydana gelen nefes alışverişlerin yüzeyselleşmesi ve sıklaşması (hiperventilasyon), atak ile ilişkişi korku ve endişe hislerinin kötüleşmesine neden olur. Kişinin solunum veya gevşeme egzersizlerine hakim olması veya atak esnasında derin nefes alıp verme tekniklerini uygulaması meydana gelen belirtilerin kontrol altına alınması konusunda fazlasıyla etkili olabilir. Derin nefes egzersizlerine ek olarak kas gevşetme egzersizleri de atak esnasında vücutta oluşan tepkilerin kontrol altında tutulması açısından faydalı olabilir.
Velhasıl
Panik atak karşısında dimdik durabilmek için gerekli olan en doğal güç kaynağı, düzenli egzersizdir. Egzersiz yapılan esnada beyindeki kimyasal maddeler arasında denge sağlanır ve endorfin miktarı artış gösterir. En basitinden yürüme veya yüzme gibi hafif egzersizler ile salgılanan endorfinler bile duygu durumunuzu olumlu yönde etkileyebilir. Psikoterapi, panik atak tedavisinde son derece önemli bir yere sahiptir. Ancak uygulanacak terapi yönteminin verimliliği açısından da, kişinin kendisini tedavi oldukça yani zamanla değil de daha en başından güçlü hissetmesi açısından da asıl önemli olanın şu olduğunu düşünüyorum; esas şifa, kendimiz için severek yapabileceklerimizde gizlidir. Bana kalırsa, tedaviyi geciktirip aksatmamak olumlu bir seyir halindeyken kişisel olarak bazı girişimlerde bulunup her bir derin nefes alışı ile biraz daha iyi hissetmek bahsettiğim gizli şifanın bir musluğu olabilir. Velhasıl, önce gerçekten iyi olmayı istemeli sevgili okur. Sağlıcakla kalın.
Tumblr media
Panik atak nedir? Belirtileri ve tedavi yöntemleri nelerdir? yazısı ilk önce Canım Dünya üzerinde ortaya çıktı.
from Canım Dünya https://ift.tt/3hdGMWR
0 notes
karaca2508-blog · 3 years
Text
Pnömokonyoza Bağlı Hastalıklar
Tumblr media
Pnömokonyoza Bağlı Hastalıklar, Kollajen Pnömokonyozları, Nonkollajen Benign Pnömokonyozlar ve Diğer Elementlerin Pulmoner Etkileri vardır.
Pnömokonyoza Bağlı Hastalıklar
Kollajen Pnömokonyozları
Silisyum dioksit’in diğer minerallerle değişik oranlardaki birleşimi ile oluşan kompleks minerallere silikat denilmektedir. Değişik içerikli birçok silikat endüstride kullanılmaktadır. Bunların bir kısmı partiküler, bir kısmı da lifsel özelliktedir. Silika ve asbest dışındaki birçok fibröz ve kristal silikat da akciğer hastalığına sebep olabilmektedir. Zeolitler
Tumblr media
Zeolitlerin çoğunun toksik olmadığı düşünülmektedir. Ancak özellikle erionit tipinin çok fibrojenik ve malign dejenerasyona yol açıcı özellikte olduğu gösterilmiştir. Emici ve filtre edici olarak sanayide hatta günlük yaşamda birçok kullanım alanı olan zeolitler bir hidrate alüminyum silikattır. Bugün için bilinen 30’dan fazla doğal çeşidi vardır. Volkanik küllerin tortularında bulunmaktadır. Ülkemizde çok eski dönemlerde Erciyes Dağı’nın volkanik küllerinin yayıldığı Kapadokya bölgesinin bazı yerleşim yerlerinde yaygın erionit saptanmıştır. Bu mineralin dünyada ABD’nin batı bölgeleri dahil olmak üzere değişik lokalizasyonlarda bulunduğu saptanmıştır. Erionit maruziyetinin plevral plaklar, asbestoz benzeri interstisyel fibrozis gibi benign patolojilerin yanında mezotelyomaya ve akciğer kanseri gibi malign patolojilere de yol açtığı gösterilmiştir. Ancak patogenezi konusundaki tartışmalar devam etmektedir. Erionitlerin liflerinde değişik virüsler saptanmıştır. Bu tip erionitlerde malign etkilerin daha fazla olduğu, genetik predizpozisyonun da bu değişikliklere yol açabileceği konusunda değişik görüşler öne sürülmektedir. Talk Talk kimyasal olarak bir hidrate magnezyum silikat’dır. Silikatların en yaygın kullanım alanı bulmuş olanıdır. Ticari talk kullanımına bağlı farklı pnömokonyoz tipleri görülebilmektedir. Genellikle talk kristallerine demir ve nikel elementlerinin karışmış olması ve talk maddesinin kuvars ve asbest gibi diğer minerallerle beraber bulunması nedeniyle, ticari olarak kullanılan talkın bileşimi bölgeden bölgeye ve endüstriden endüstri’ye oldukça büyük farklılık göstermektedir. Talk cevherinin madenden çıkarılması aşamasında %1-17 arasında serbest silika da içerdiği saptanmıştır. Talk maruziyetinin olduğu başlıca iş kolları ve durumlar; seramik-çini yapımı, deri imalatı, lastik-kauçuk yapımı, kağıt imalatı, tekstil sanayi, çatı kaplama malzemesi yapımı, boya, gıda, bir çok ilaç, insektisit ve herbisitlerin yapımında da katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca talk maden ve ocaklarında, sabuntaşı (pomza taşı) yapımında çalışanlarda ciddi talk maruziyeti söz konusudur. Talk ile ilişkili akciğer hastalığı aynı zamanda mesleksel olmayan bazı durumlarda da oluşabilmektedir. Örneğin oral ilaçların intravenöz enjeksiyonundan sonra sistemik talk mikroembolizasyonları oluşabilmektedir. Ayrıca ticari talk tozunun kozmetik kullanımı sonucu inhalasyonu ile de talk maruziyeti gerçekleşmektedir. Talk inhalasyonuna bağlı gelişen parankimal pulmoner fibrozise talkozis denilmektedir. Asbeste bağlı plevral hastalıkta olduğu gibi bazen kalsifikasyon ve plevral plak oluşumuyla beraberdir. Patolojik incelemelerde peribronşiyoler ve perivasküler makrofaj ve multinükleer dev hücrelerin birikim alanlarında irregüler şekilli veya iğnemsi görünümlü tipik talk kristalleri görülebilmektedir Talkozisde semptomlar, klinik bulgular tamamen diğer pnömokonyozlardakine benzer. Temel radyolojik görünüm asbeste bağlı hastalıkta olduğu gibi bilateral özellikle orta ve alt zonlarda hakim olan plevral plaklar, parankimal düzensiz interstisyel infiltrasyonlar (talkozis)dır. Talkozis asbestozise benzer şekilde bazallerde daha yoğun bir interstisyel tutulum örneği gösterir; apekslerde ve kostofrenik açılarda daha az tutulum olmaktadır. Nadiren nodüller birleşerek konglomerasyonlar oluşturur. Tutulumun olduğu alanlarda çok sayıda büllöz değişiklikler de izlenir. Plevral ve parankimal değişiklikler genellikle 15 yıldan fazla maruziyeti olanlarda görülmektedir. Asbestozda olduğu gibi talkozisde de SFT’de restriktif tip etkilenme örneği ile diffüzyon kapasitesinde azalma olduğu bildirilmiştir. Granülom formasyonuyla da oluşabildiği için bazı hastalarda serum anjiotensin konverting enzim seviyeleri yüksek bulunmuştur. Talk için izin verilen ortam sınır değerleri asbest’deki gibi 0.1 lif/m3 tür. Mika Potasyum, alüminyum, magnezyum, kalsiyum, ve florid içeren kompleks bir silikattır. Talkda olduğu gibi mika türü malzeme de sıklıkla tremolit asbest başta olmak üzere diğer minerallerle kompleks oluşturmaktadır. Bu nedenle mikanın tek başına hastalık yapma olasılığı kuşku ile karşılanmaktadır. Ancak lifsel yapı göstermesi ve liflerinin çok ince olması nedeniyle pulmoner hastalığa yol açması olasıdır. Bu nedenle saf mika inhalasyonunun pulmoner fibrozis ile sonuçlandığı bildirilmiştir. Mika grubu maddelerin ticari olarak kullanılan 3 türü vardır: (1) Muskovit tipi mika, daha çok soba ve fırın camları yapımında, yol yapımı, dayanıklı kiremit yapımında kullanılmaktadır. (2) Filogofit tipi mika, elektrik endüstrisinde kullanılmaktadır (3). Vermikulit tipi mika ise temel olarak ateşe dayanıklı ve izolasyon malzeme yapımı ile iyon değişim özellikteki malzemelerin yapımında kullanılmaktadır. Mika tozuna maruziyet çoğunlukla mika imalatı yapan kişilerde söz konusu olabilmektedir. Radyolojik ve klinik bulgular asbest ve talk’a bağlı patolojilerdekinden ayırt edilemez özelliktedir.   Kaolin Bir hidrate alüminyum silikat olup pratikte çini-porselen kili olarak bilinmektedir. Bu kil plastikler, kauçuk, boyalar ve yapıştırıcılarda dolgu maddesi olarak, kağıt kaplamada, emici-soğurgan olarak kullanılmaktadır. Ayrıca ateş tuğlası yapımında, insektisit ve gübre imalatında katkı maddesi olarak da kullanılmaktadır. Kaolinin çıkarıldığı cevherler ileri derecede nemli olduğu için maruziyet kaolinin içeriğindeki suyun %30’undan fazlasını kaybettiği rafineri işlemlerinden sonra oluşmaktadır. Her ne kadar tek başına kaolin maruziyetinin akciğer hastalığına yol açabildiği olgu sunumu şeklinde bildirilmiş olsa da, birçok olguda diğer silikatlara maruziyet de söz konusudur. Kaolin maruziyetine bağlı önemli akciğer hastalığı insidansı değişik oranlarda bildirilmektedir. Maruziyeti olanlarda pnömokonyoz olmadığını bildiren yayınların yanında, pnömokonyoz insidansının %25’e kadar vardığını bildiren yayınlar da vardır. Kaolin maruziyetinde radyolojik görünüm bilateral bronkovasküler dallanmada artışından, bilateral diffüz nodüler ve miliyer görünüme kadar değişkenlik gösterebilmektedir. Bilateral interstisyel tutulumu olan olgularda PMF de oluşmaktadır. Klinik bulgular diğer pnömokonyozlarda olduğu gibi nonspesifiktir. Patolojik incelemede saptanan bulgular, pigmentten zengin makrofaj ve retikulum lifleri ile beraber büyük konglomerasyonlara kadar değişen büyüklükte dev makrofaj kümelerinin olduğu peribronşiyal maküllerdir. Dev kümeler büyük çaplarına rağmen oldukça az kollajen içerirler. Kollajen içeriğinin varlığı, kaolin maruziyeti ile birlikte diğer silikatların maruziyetini de gösterir. Genellikle toz maruziyetini en aza indirmek için taş ocaklarında ve madenlerde sulu çalışma yöntemi kullanılır; ancak, yine de taşıma, yükleme sırasında yüksek konsantrasyonlarda toz maruziyeti olmaktadır. Kaolin için izin verilen maruziyet sınırı 2 mg/m3’dür
Nonkollajen Benign Pnömokonyozlar
Değişik inert minerallere maruziyet akciğerlerde birikime ve doku reaksiyonuna yol açabilir. Ancak bu inert minerallere saf maruziyet söz konusu olursa başlamış olan doku reaksiyonu maruziyetin sonlanması ile fibrozise yol açmadan ortalama 3-6 ayda düzelir bu tip pnömokonyozlara benign pnömokonyoz denilmektedir. Benign pnömokonyoza yol açan minerallerin başında antimon, baryum, demir, gümüş, kalay ile seryum, skandiyum, yitrium ve lantan gibi nadir elementler gelmektedir Baryum İnert bir mineral olup, özellikle sülfat tuzları değişik ürünlerde dolgu malzemesi olarak, renklendirmede ve cam yapımında kullanılmaktadır. Gerek cevherinin çıkarılması, gerekse de bu kullanım işlemleri sırasındaki maruziyeti baritozis denilen nonfibrojenik benign bir pnömokonyoza sebep olabilmektedir. Baritozisli olguların akciğer grafisinde oldukça yoğun ve yüksek dansiteli, kişinin kliniği ile uyumlu olmayan bir görünüm vardır. Lezyonlar kısa süreli maruziyetten sonra bile gelişebilmektedir, ancak maruziyet sonlandıktan sonra hızlı bir düzelme gösterebilmektedir. Bazı hastalarda kronik produktif öksürük ve/veya astım benzeri semptomlar olmakla beraber olguların çoğu asemptomatiktir.    
Diğer Elementlerin Pulmoner Etkileri
Nadir elementler Yer kabuğunda nadir bulunan elementlerin başında seryum, skandiyum, yitrium, lantan gelmektedir. Bu elementler nadir elementler olarak isimlendirilse de geniş kullanım alanları vardır. Ancak akciğerlerde birikimi yani pnömokonyoz oluşumu esas olarak grafik sanatlarında karbon lamba kullananlarda, printer veya sinema projektörü kullananlarda görülmektedir. Olguların bir kısmında granülomatöz inflamasyon ve parankimal fibrozis tanımlanmıştır. İnhale edilen tozdaki minerallerin atom numarası 51 ile 71 arasında yüksek değerlerde değiştiğinden, tipik radyolojik görünüm stannosisde olduğu gibi yüksek dansiteli, nokta tarzı diffüz opasitelerdir. Semptomatik olan olgularda SFT’de restriktif tip etkilenme tanımlanmıştır.
Tumblr media
Grafit Elmas gibi, karbonun kristal bir formudur. Ancak elmasın aksine oldukça yumuşaktır, elektrik iletebilirlik özelliği vardır, erime noktası 4 bin derece santigratlar düzeyindedir. Ayrıca hemen hemen tüm solventlerin içinde çözünmeden kalabilme kapasitesi vardır. Bu özellikleri nedeniyle elektrokimyasal sanayide, dökümcülükte dış yüzey kaplayıcı olarak, boya yapımında başta olmak üzere birçok iş kolunda kullanılmaktadır. Ayrıca elektronik motorların yapımında, kurşun kalem imalatında da kullanılmaktadır. Doğal grafit genellikle mika, silika ve demir oksit de içerir. Toksik etkileri de çoğunlukla büyük bir olasılıkla bu karışım nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Yoğun doğal grafit maruziyetinde grafit pnömokonyozu denilen silikozis benzeri tablolar bildirilmiştir. Özellikle silika içeriğinin fazla olması halinde KİP veya komplike silikozisi düşündüren hızlı PMF gelişimi de görülebilmektedir. Klinik ve fonksiyonel bulgular diğer pnömokonyozlarla aynıdır.   Read the full article
0 notes
tevhidigundem · 5 years
Text
Getat Disi Tedaviler: Titreşim Tibbi
Küfrün Karanlıklarından, Vahyin Aydınlığına... Künye İletişim MENÜTevhid Dergisi Tevhid Dergisi GETAT Dışı Tedaviler: Titreşim Tıbbı 10-12-2019 Sayfa : 55-58 / Yazar : Dr. Seyfullah İSLAM Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Resûlü Muhammed'e salât ve selam olsun. Getat içerisinde yürürlüğe giren ve sağlık bakanlığınca ruhsatlanan kliniklerdeki en yaygın uygulamaları önceki yazılarımızda tek tek kaleme aldık. Bu yazımızda ise Türkiye'de daha çok tıp doktorlarına yönelik olan, ruhsatlandırmaya alınmayan, tıbbi uygulama kapsamında değerlendirilmeyen "Titreşim Tıbbı"nı kaleme alacağız, inşallah. Titreşim Tıbbı, bu yöntemi uygulayanlar tarafından geleceğin tıbbı olarak nitelendirilmektedir. Bu tedavi yönteminin etki mekanizması bir önceki yazımızda değindiğimiz "frekanslar" ile işlemektedir. Her ne kadar Türkiye'de çok bilinip yaygın uygulanmasa da dünyada birçok ülkede yıllardır uygulanmaktadır. Alışkın olduğumuz klasik yöntemlerin dışında bir mekanizmaya sahip olduğu için çok yakından bilmediğimiz bu yöntemi anlayamayabilir ve pratikte olabilirliğini pek idrak edemeyebiliriz. Bu sadece tıp camiası dışındaki insanların değil, neredeyse tıp doktorlarının bile büyük bir kısmının anlayıp kabul edebilecekleri bir yöntem değil… Dolayısıyla bu tedavinin hakkıyla anlaşılması ve tedavilerde oturaklı bir şekilde kullanılması belli ki zaman alacaktır. Titreşim Tıbbı Nedir? Canlı ve cansız olarak kabul edilen her şey enerji ile titreşir ve tüm bu enerjiler bir bilgi içerir. Fiziksel beden de bir enerji alanı ile çevrilidir. Bu alan bir bilgi merkezi olmasının yanı sıra son derece hassas bir algılama sistemi özelliği de taşımaktadır. Bundan dolayı, başkasının enerji bedeninden bilgi alabilmek de imkân dâhilindedir. Bedeni çevreleyen bu alan, iç ve dış deneyimler sonucunda zuhur eden olumlu ya da olumsuz hislerden kaynaklı duygusal titreşimleri de içinde barındırmaktadır. Bu sürecin neticesi ise kendini fizik bedende görünür hâle getirdikten sonra kişinin yaşantısını, deneyimlerini, travmalarını; kısaca biyografisini ve biyolojisini belirlemektedir. Aynı şekilde her bir düşünce, biyolojik sisteme geçer ve fizyolojik bir tepkiyi başlatabilir. İnsanın kendisini sürekli yorgun hissetmesi, tükenmişlik hâli, fizik bedeninde bir şeylerin yolunda gitmediğine işaret etmektedir. Örneğin, güne hep yorgun başladığını söyleyen ve sürekli hâlsizlikten şikâyet eden bir kişinin, "enerjik olarak hasta" olduğu ve farkında olmadan enerjisini sürekli tükettiği söylenebilir. Çünkü insanın enerjisini hem duygusal hem de fiziksel anlamda gereksiz yerlere harcaması, kısa zamanda kendisini tüketmeyi de beraberinde getirmektedir. Duygusal enerjiler, son derece karmaşık bir süreç sonucunda, biyolojik bir maddeye dönüşmektedir. Bu bağlamda fiziksel beden de aslında çok iyi bir alıcıdır. Buna bağlı fizik beden de duygusal ve psikolojik etkileri algılayarak, hissedebilir ve fizik bedende görünür hâle getirebilir. Başka bir deyişle fiziksel bedenin herhangi bir bölgesindeki frekans yoğunluğunda meydana gelen bir değişiklik, bize hastalığın özellikleri konusunda bazı bilgiler sunabilir. İşte, bu noktadan hareketle yorumlamalarda ve müdahalelerde bulunan tıp sistemine "Titreşim Tıbbı" denilmektedir. Biyorezonans Terapileri "Biyorezonans Terapi" terimi (BRT), ilk kez 1987'de Brugemann Enstitüsü Tarafından "Hastanın Kendi Titreşimleriyle Tedavisi" olarak kullanılmıştır. Günümüzde insanı frekans, yani titreşim boyutuyla değerlendiren, mekanizmaları hemen hemen aynı olan çok değişik cihazlar mevcuttur. Söz konusu BRT cihazları hem dünyada hem de Türkiye'de gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. Bu cihazlar, canlı organizmayı elektromanyetik titreşimlerden oluşan bir sistem olarak görür ve cihazlar yardımıyla yapılan bu tedaviler, organizmada titreşim bazlı değişiklikler yapmayı amaçlar. Biyorezonans terapileri; vücutta titreşimlerle değişimler oluşturan ve cihazlar yardımıyla uygulanan getat dışı tamamlayıcı tıp uygulamalarına verilen genel bir tanımdır. Yukarıda da değindiğimiz üzere, her maddenin kendine özgü bir titreşimi, dolayısıyla da bir dalga modeli vardır. Belirli hastalıklar, insanın kendine ait doğal titreşimlerinin bozulmasına yol açar. Sonuç olarak da normal olmayan bir dalga modeli ortaya çıkmış olur. Bu bozulmuş elektromanyetik titreşim dalgası, insan vücuduna yapıştırılmış elektrotlar yoluyla alınarak biyorezonans cihazına aktarılır. Bu bozuk olarak algılanan dalga modeli, biyorezonans cihazı yardımıyla ters çevrilip, güçlendirildikten sonra, hastanın bedenine geri gönderilerek elektromanyetik titreşim dalgası yeniden ayarlanır ve mevcut sorunun giderilmesine ciddi destek verir. Biyorezonans tedavisinde insan bedenindeki tüm sorunlar için değişik frekanslar yardımıyla vücutta bir denge sağlanabileceği ileri sürülmektedir. BRT'de kullanılan elektrotlar genellikle birkaç katmandan oluşur, dünyanın manyetik alanına karşılık gelen bir alan kuvvetine sahiptir ve özel olarak hazırlanmıştır. Manyetik alan, vücut dokusuna tamamen nüfuz ettiği için sadece cildin yüzeyinden değil, aynı zamanda dokunun içinden de sinyaller alınır ve terapi cihazına iletilir. BRT cihazlarının ayırt edici özelliği, hastadan alınan ultra ince elektromanyetik titreşimleri uyumlu ve uyumsuz salınımlara ayırabilmesidir. Bu da demek oluyor ki bu cihazlar, sadece "uyumlu/sağlıklı" frekansları değil, aynı zamanda hastalığa neden olan etkenleri de tespit edip tanımlayabilir. Peki, mekanik titreşimle iyileşme nasıl gerçekleşmektedir? İnsan vücudunun tamamında bulunan dokularda, piezoelektrik etki denilen bir sistem mevcuttur. Piezoelektrik etki, aslında kristal yapıdaki maddelerin "mekanik bir baskı" durumunda ortaya çıkardıkları elektrik enerjisidir. Bunun en basit örneklerinden birisi, manyetolu çakmaktır. Çakmakta uygulanan mekanik baskı, elektrik deşarjı üreterek yanıt verir. Sonrasında oluşan kıvılcım da ateşi yakar. Vücudumuzdaki bu piezoelektrik yapı, içinde yaşadığımız fiziksel alandaki tüm mekanik olaylardan etkilenmekte ve "transduser" olarak adlandırılan algılayıcılarla sinir sistemi ile iletişim sağlanarak bir refleks geliştirilmektedir. Burada aslında anlatmak istediğimiz, mekanik etki ile vücutta bir takım iyileştirici etkilerin başlatılabileceğidir. Özet olarak, BRT'yi anlamak için sırasıyla şu maddeleri gözden geçirelim: İnsan vücudunun içinde ve çevresinde fizyolojik elektromanyetik titreşimler vardır. Bu titreşimler, biyokimyasal süreçleri -hücresel düzeyde işlemleri- koordine eder ve onları güçlendirir. Fizyolojik elektromanyetik titreşimlerin yanı sıra toksin yükleri, yaralanmalar, enfeksiyonlar, kronik hastalıklar, yapılan ameliyat kesileri nedeniyle de her insanda patolojik olarak ortaya çıkan olumsuz titreşimlerde vardır. Fizyolojik ve patolojik salınımlar, tamamıyla hastanın kendi salınımları olarak adlandırılır. Hastanın kendi salınımları, vücudun yüzeyinden alınır ve bir iletken ile terapi cihazına iletilir. Terapiye dönüşen hastanın kendi salınımları, BRT cihazından hastanın vücuduna geri beslenir. İyileştirici etki terapi cihazında değil, hastanın kendi vücudunda gerçekleşir. Terapi salınımları, öncelikle hastanın vücudunda, patolojik salınımları baskılayarak veya azaltarak ve ikinci olarak da fizyolojik salınımları güçlendirerek terapötik bir etki sağlar. Biyorezonans tedavisinin amacı patolojik salınımları azaltmak veya ortadan kaldırmak ve aynı zamanda fizyolojik salınımları güçlendirmektir. Biyofiziksel enerji seviyesindeki iyileşmeler, genelde biyokimyasal süreçlerde normalleşme ve iyileşme yönünde gelişme ile takip edilir. BRT'nin temel amacı, bedendeki düzenleyici kuvvetleri aktive etmek ve onları, sağlığa geri dönüş için gereken ölçüde müdahale eden patolojik etkilerden arındırmaktır. Hastalık Tespitinde Biyorezonans Cihazlarının Yeri Tüm tedavilerde olduğu gibi doğru tedavinin uygulanabilmesi için vazgeçilmez ön koşul, doğru tanıdır. Genelde BRT denildiği zaman tedavi üzerine daha çok konuşulduğu için, hep söz konusu cihazların tedavi edici etkinliklerinden bahsedilmiştir. Ancak bu cihazlar hastalıkların tanısı konusunda da oldukça yardımcıdır. Bununla birlikte her zaman, koyulan tanının yanılma payını düşünerek hareket etmeli ve olabilecek ihtimalleri dikkate alarak tedavi planlanmalıdır. Tanı koyarken test teknikleriyle ilgili olarak BRT'yi uygulayan doktor, kendisine en iyi görünen teknikleri uygulayabilir. Ancak tek bir test tekniğine bağlı kalınmamalıdır. Bununla birlikte, hastanın mevcut enerji durumunu mümkün olduğunca kaydeden test teknikleri çok faydalıdır. Test tekniği, tedavi sonucunda ortaya çıkan değişikliklerin kolayca tanımlanmasına izin vermelidir. Biyorezonans tedavisiyle; eski yaraya bağlı olarak oluşan doku, ışın tedavisi, yara izleri ve enfeksiyonların vücutta oluşturduğu ve ''blokaj'' olarak adlandırılan organ ve meridyen fonksiyonlarının dengesizlikleri iyileşebilmektedir. Biyorezonansla ilgili; gıda alerjileri başta olmak üzere tüm alerjik hastalıklarda, yeme bozukluklarında, madde bağımlılık -sigara, alkol, uyuşturucu vb.- tedavilerinde, bazı psikolojik hastalıklarda, spor hekimliğinde, ağrı tedavisinde, bağışıklık sisteminde ve hormon sistemi dengesizliklerinde, akciğer hastalıklarında, mide ve bağırsak hastalıklarında, kas ve iskelet sistemi hastalıklarında, kronik toksin yüklenmesinde, iyileşmesi zor yaralar ve daha birçok durumda uygulayıcılar tarafından pozitif tecrübeler bildirilmiştir. BRT Uygulamasının Uygun Olmadığı Durumlar Öncelikle, kişide ağır cerrahi gerektiren travma olduğunda BRT uygulanmamalıdır. Bunun dışında akut inme (ani felç), kalp krizi, zehirlenme gibi insan hayatını tehdit eden durumlarda BRT uygulamak uygun değildir. Ayrıca organ naklinde ve beraberinde bağışıklık sistemi baskılayıcı ağır ilaçların kullanılması gibi durumlarda da uygun bir yöntem olarak kabul edilmemektedir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında BRT uygulamasından uzak durulmalıdır. Hatta tüm gebelik boyunca ertelenmesi, gebelik sona erdikten sonra yapılması daha uygun olur. Hangi tedavi yöntemi olursa olsun; mucize etkiler, bedendeki tüm hastalıklara kesin çözüm gibi sunumlar tamamen reklam içeren ve doğruluk payı olmayan söylemlerdir. Tüm diğer tedavilerde olduğu gibi bu yöntemde de tek başına değil, diğer tedavilerle beraber destekleyici bir tedavi olarak uygulanmalıdır. Tedavinin etkinliği; cihazın doğru yer ve zamanda kullanımıyla, uygun tedavilerle kombine edilmesiyle, doktorun bilgisi ve tecrübesiyle yakından ilişkilidir. Dualarımızın sonu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdetmektir. Bu Sayfayı Paylaş : Tevhid Dergisi Hakkımızda Künye Duyurular Arşiv İletişim Son Sayı Makaleler Sayfa - 04-10Müslim Çocukların Çizgi Karakterleri Sevmeleri Sakıncalı mıdır? Sayfa - 11-13Müslümanlığın Doğmasına Zemin Hazırlayan İlk Neden Sayfa - 15-19Yaratan Rabbinin Adıyla Sayfa - 21-24Kıblenin Değişme Hadisesi Sayfa - 25-32Nasların Işığında Köpek ve Domuzun Necisliği Sayfa - 33-35Gençlerimizi Dua İle Desteklemek Sayfa - 36-42Kadın Sayfa - 43-44Oyun İle İyileşme Sayfa - 45-50Maneya Kelîmeya Tewhîdê A Berfirehî Sayfa - 51-54Seni istiyorum: Varlığına İhtiyacım Var Sayfa - 55-58GETAT Dışı Tedaviler: Titreşim Tıbbı Sayfa - 59-61Semavi Kitaplar/Sahifeler Sayfa - 62-64Hicab: Erdem Bekçisi Müslüman Hanımlara Footer İkon Mobil Uygulama Bize Ulaşın İletişim Tevhid Dersleri Tevhid Meali Ebu Hanzala Bizi Takip Edin facebook facebook Google+ google+ Twitter twitter Youtube youtube Instagram instagram Issuu Issuu E-Bülten Aboneliği Adınız Soyadınız E-Mail Adresiniz Telefon Numaranız Gönder Copyright 2019 - tevhiddergisi.org
0 notes
bilgipera-blog · 6 years
Text
Maddenin Ayırt Edici Özellikleri 5. Sınıf Fen Bilimleri Konu Anlatımı
Maddenin Ayırt Edici Özellikleri 5. Sınıf Fen Bilimleri Konu Anlatımı
Maddenin Ayırt Edici Özellikleri 5. Sınıf Fen Bilimleri Konu Anlatımı Bir önceki konumuzda hal değişim konusuna değinmiştik. Şimdi ise Maddenin Ayırt Edici Özellikleri konusuna bir göz atalım. Maddenin Ayırt Edici Özellikleri 5. Sınıf Fen Bilimleri Konu Anlatımı MADDENİN AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERİ Sadece kaplara bakarak hangi maddelerin bulunduğunu anlayamayız. Maddeleri ayırabilmemiz maddelere ait…
View On WordPress
0 notes
genelbilgiler · 4 years
Text
1 atm basınçta ve 0 o C sıcaklıktaki H2 gazının özkütlesi 0,5 g/L ’dir.
Sıcaklık 273 o Cʼa ve tazyik da 2 atm’e getirildiğinde gazın özkütlesi ne olur? Bulunuz (H:1 g/mol). Maddelerin birbirinden farklı olduğunu gösteren birtakım ayırt edici özellikler vardır. Bu özelliklerden biri de özkütledir. Cisimlerin birim hacminin haiz olduğu kütleye özkütle ismi verilmektedir. Özellikleri ise şunlardır: Sabit ısı ve tazyik altında bulunan maddeler içi.. Devamı için tıkla : https://bit.ly/2MFViWV
0 notes