Tumgik
#Seçimleri solcu lider
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Tumblr media
Sevdiğim filmlerden "İftarlık Gazoz"biraz çocukluğumu da hatırlatır köy/çalışan insanlar/ sosyalist-komünist kuzen ve kuzinlerim ve de babamın marksist- leninist söylemleri/ komşumuz hacı dedenin vaazları😍Neyse! Tele1 kurucusu ve sahibi gazeteci Merdan Yanardağ tutuklandı gazetecilerin tutuklanmaları yanlış aslında fikir suçu adı altında hapse atılan tüm insanlara adaletsizlik yapılıyor ama son günlerde muhalif ve sol siyasi ve gazeteciler eliyle sahneye konulmak istenen bir tiyatro oyunu var;önce Kılıçdaroğlunu Chp ve Türk siyasetinden uzaklaştırma oyunu yazıldı çünkü artık Kemâl bey çantada keklik rakip değildi seçimlerde yapılan haksızlıklar ve katakulliler olmasaydı 10-12 puan önde seçimleri kazanmıştı anketçiler yanılmadılar oylar değiştirildi arkasında en az 25 milyon seçmen olan bir lider gözden düşürülmeliydi de ciddi bir vukuatı yok üzerine şantaj/para/tehditle gazeteci-tv'ci salındı etkili olmadı şimdi Chpli vekil parti üyeleriyle aynı çirkinlik yapılmaya çalışılıyor😠 apo artık pkk ve Kürt siyaseti içinde miadını tamamladı sembol isim olmaktan başka ağırlığı yok dağda birkaç şahin kalmış onlar Türkiye ile anlaşılsın istemiyorlar eğer parti ipleri ele alırsa usa-Türkiye arası yaptıkları silah uyuşturucu ticaretinin geliri kesilecek apoyu parlatmanın yolu muhaliflerle yapılmalı(ki bizde mafya- kontrgerilla-derin devlet de bölgede gücünü parasını kaybetmek istemiyor eğer barış olursa bunların mamaları kesilir terör sorununu bitirmiş bir Türkiye:usa/avrupa/araplar/rusya/nato/birleşmiş milletler/cıa/mı6/mit-sadat işlerine gelmez)halkı imralıyla işbirliğine alıştırmak gerek bu da solcu isimleri buna yöneltip kurban seçip o kurbanı idol yapıp çoğunluğu apoya ve yeni bir açılım sempatizanlığına yönlendirmek ama acemice bir toplum mühendisliği tutmaz Yanardağ oyuna mı geldi tuzağa mı düştü yoksa bilerek mi konuştu bilemem?adamı salınverin pkk ve Kürtlerle anlaşılmazsa Türkiye kaybeder ama oslo-habur gibi taviz vererek değil önce Kürt siyasetini ve siyasilerini pkk'dan kurtarmak gerek yani "Edirnedeki İmralıdakine değil İmralıdaki Edirnedekine hesap vermeli"cahil kafam fikirsiz aklımın dediği budur!Ayy canlarım beni merak etmeyin iyiyim bayram temizliği yaptım yoruldum😉
0 notes
hetesiya · 2 years
Link
Brezilya'da düzenlenen ikinci tur devlet başkanlığı seçimleri için sabah başlayan oy verme işlemi yerel saatle 17.00'de sona erdi. Oyların yüzde 99'unun... 31.10.2022, Sputnik Türkiye
0 notes
Text
ortak nokta
geride bıraktığımız haftada gündem türkiye için bile hayli yoğundu. arkadaş çevrem, ailem, sosyal medya, gazeteler… hepsi siyasi gündemle yatıp kalkıyordu. seçimin üzerinden dokuz gün geçti ve köşe yazıları hâlâ seçimler üzerine. ‘adam kazandı’, muhalefet partileri iç krizlerini yaşadı ama kimse hayatın doğal akışıyla hesaplaşmadı.
cumhuriyet yazarı ergin yıldızoğlu, sandıktan o sonuçlar çıktığı için erdoğan kazanmamıştır aksine erdoğan kazandığı için sandıktan o sonuçlar çıkmıştır, diyor. işte tam da bu yüzden bir önceki yazımda bahsettiğim yerel seçimlerin önemini de göz önünde bulundurarak, bu durumun tekrarlanmaması için bir ortak nokta bularak toplumsal muhalefetin örgütlenmesi lazım. bu yüzden ben seçim dışı gündemden birkaç not paylaşmak istiyorum bugün. çünkü seçimler geride kaldı... kaldı ama türkiye’de ve dünyada ders çıkarmamız gereken şeyler olmaya devam ediyor.
  dün madımak katliamının yıl dönümüydü. tam çeyrek asır geçti üzerinden. sazlar yandı ama türküler yanmadı. şairler yandı ama şiirler tutuşmadı. aydınlar yandı ama fikirler kül olmadı. peki çeyrek asırdan beri ne değişti? hiçbir şey. yalnızca öfkemiz arttı. çeyrek asır önce madımak’ı yakanlar, canımızı yakanlar on altı yıldır hegemonyalarını* her gün yeniden yaratarak güçlendiriyorlar. 2012’de madımak davası zaman aşımına uğrayıp düşünce ‘hayırlı olsun’ diyen dönemin başbakanı akp genel başkanı recep tayyip erdoğan tam da bu zihniyetin ürünü olduğunu bize defalarca olduğu gibi yeniden göstermişti. akp ilk dönemlerine, o gün herkese çok yabancı gelen, “rıza” üzerine kurulu, neo-liberal islamcı politikalarla güçlenmişse de; bugün, hobbes’un leviathan’da bahsettiği “toplumun ‘canavar’ devlete teslim olup sığınması için, korku, dehşet ve çaresizlik gibi ilksel duyguların toplumsal ruh haline egemen olmasını” sağlayarak bir korku toplumu yaratmayı amaçlıyorlar.
  2005 yılının mart ayında, mersin’de nevruz kutlamalarında birkaç çocuğun türk bayrağını yerde sürüklemesi üzerine başlayan toplumsal tepki, nasıl bir “bayrak fetişine” dönüştüyse; bugün de benzeri bir fetişin toplumda karşılık bulabilmesi için siyasi iktidar, hayatın doğal akışını her yandan kuşatmış ve tehditlerle bir korku toplumu yaratmak istiyor. 2005 yılının mart ayındaki bu olayları fırsat bilen birkaç hırsız, bilecik’te bir işyerini soyduktan sonra “kaportaya astıkları türk bayrağı sayesinde eskişehir’e kadar rahat gelmişler”. akp iktidarı, bugün, süleyman soylu kaportasına astıkları milliyetçilik illüzyonuyla ‘eskişehir’e kadar rahat gelmiştir’. anayasal olarak varolmasında herhangi bir problem bulunmayan ve dahi seçimlere girmesinde bir beis görülmeyen hdp’yi kriminalize edip chp’yle birlikte hareket ediyor olarak göstererek chp’yi de bu milliyetçilik tuzağına çekmeye çalışıyorlar.
  son yıllarda siyasi propaganda, hemen tüm partiler tarafından, milliyetçilik ve din eksenli yapılmaya başlandı. ortalıkta dolanan “türkiye’de muhafazakar ve dindar olmayan kazanamaz çünkü ülkenin %65’i bu eksende” lafzı, sosyal demokrat siyaseti kuşatmış durumda. bu kuşatmaya boyun eğen sosyal demokrat siyaset, “milliyetçilik tuzağına” düşmüş durumda. çünkü karşılarında yıllardır bu siyasetin dik âlâsını yapan bir siyaset var. milliyetçi/muhafazakar söylemin sosyal demokratlara kazandırmadığını, halkın bunu riyâkarlık olarak gördüğünü seçim sonuçlarında görüyoruz. bu diskurun değişmesi, öncelikle toplumsal muhalefetin toparlanması açısından elzemdir. yıllardır başı kesik tavuk gibi ortalıkta dolaşan toplumsal muhalefet, bir lidere, bir partiye ihtiyaç duymaktadır. lenin’in ‘toplumsal devrim teorisi’, devrimin objektif ve subjektif koşullarından bahseder. burada ütopyacı bir anlayışla bir sosyalist devrimden bahsetmeyeceğim. bahsettiğim topyekûn bir toplumsal değişim. lenin, subjektif koşullar olarak önderlik edecek örgütten bahseder. yani partiden, organizasyondan... türkiye’de bu, yakın türkiye tarihine baktığımızda, bir lider olarak hayal edilebilir. devrimin objektif koşulları ise sıkışmaktan kaynaklı biriktirdiği ‘potansiyel enerjiyi’, ‘kinetik enerjiye’ çevirebilecek bir halktır. daha önce defaatle bu potansiyel enerjinin türkiye toplumunda var olduğunu deneyimledik. örnekse; cumhuriyet mitingleri, gezi hareketi, odtü yol olayları ve son olarak muharrem ince mitingleri... fakat toplumsal muhalefetin her umudu, korkak muhalefet ‘liderleri’ tarafından unufak edildi diyebiliriz. 16 nisan referandumu sonrası kılıçdaroğlu’nun “böyle bir şey olabilir mi” minvalindeki açıklamaları, adalet yürüyüşünün muhalefette büyük umutlar yaratıp devamının bir türlü getirilememesi, 24 haziran sonrası muharrem ince’nin pasif kalması gibi olaylar, her muhalif atak sonrası insanların sudan çıkmış balığa dönmesine sebebiyet verdi.
  dünya gündeminin bir diğer konusu ise, maalesef medyamızda pek yer bulamayan ermenistan’daki halk hareketiyle iktidarın devrilmesi. agos gazetesinin bu haftaki sayısında akademisyen taner akçam’la ‘naim efendi hatıratı ve talat paşa telgrafları’ kitabının ingilizce’ye çevrilmesi vesilesiyle ermenistan’a gitmesi üzerine bir röportaj yapılmış. tabii bu röportajı ilginç kılan şey, taner akçam’ın ermenistan ziyaretinin baskıcı iktidarın kansız bir şekilde devrilmesinin hemen sonrasına denk gelmesi ve bu çerçevede ermenistan’daki bağlantılarını da kullanarak birtakım temaslarda bulunup ortamın havasını koklaması oluyor. paşinyan, gümrü’den bir ‘adalet yürüyüşü’ başlatmış ve erivan’a kadar yürüyüp sonrasında halkı sokağa çağırmıştı. iktidar muhalefete saldırınca da bizde yıllardır örneğini gördüğümüz ‘tencere-tava protestosu’ başlamış.
  peki neden bizim yıllardır uyguladığımız yöntemler başarısız olurken, ermenistan’da bu başarılı oldu?
  taner akçam bunu, “kılıçdaroğlu’nun paşinyan gibi siyasi cesarete sahip olmaması” olarak yorumluyor. bununla beraber akçam, ermenistan nüfusunun homojen yapısının (hristiyan/ermeni) da etnik-kültürel çatışmaları engelleyip muhalefetin tek ses olarak çıkabilmesinin yolunu açtığını belirtiyor.
  bir diğer gündem maddesi ise meksika’daki başkanlık seçimleri. andreas manuel lopez obrador, kısaca ‘amlo’... 2006 ve 2012 yıllarında kaybetmesine rağmen azimle mücadele eden solcu aday, bu sefer kazandı. bu bize iki şeyin önemini gösteriyor: yenilgilere rağmen düştüğün yerden kalkıp mücadele etmenin önemini ve bir önceki yazımda bahsettiğim yerel yönetimlerin halk nezdinde ne kadar güçlü karşılık bulabileceğini. aslında obrador’un durumunu, ideolojik farklılıkları bir yana, tayyip erdoğan’a benzetiyorum. çünkü obrador, 2000-2005 arasında mexico city’nin belediye başkanlığını yapmış ve burada yaptıklarıyla beğenileri toplayıp bir halk önderi olmaya hak kazanmıştı. tayyip erdoğan da aynı yolu istanbul büyükşehir belediye başkanlığıyla yürüdü. bu yüzden, bugün kasım ayına alınması konuşulan yerel seçimlerin önemi çok büyüktür. birgün gazetesinde, bugünkü köşesinde hayri kozanoğlu, “sabrın sonu obrador” olarak bu habere yer vermiş. Ve şöyle bitirmiş kozanoğlu: “muharrem ince bu yazıyı okur mu, bilmem. 24 haziran sonrası moralsizlik ikliminde, ince dahil tüm muhalefet kesimlerinin meksika örneğini yakından incelemesinde yarar var...”
  bunların ışığında rahatça söyleyebilirim ki, güçlü bir muhalefet örgütlemek istiyorsak toplumun farklı kesimleri arasında bir ortak nokta, kesişim kümesi bulmamız şart. bunun milliyetçi/muhafazakar söylemle gerçekleşmeyeceğini defaatle deneyimledik. çünkü bunu çok iyi bir şekilde yapan bir siyaset var iktidarda. görünen o ki, bu farklı kesimleri aynı potada eritebilmenin ve birlik içinde bir toplumsal muhalefet örgütleyebilmenin yolu sınıfsal mücadeleyi etkin kılmaktan geçiyor. çünkü türkiye’nin büyük bir bölümü, hangi kesimden hangi dünya görüşünden olursa olsun, yoksulluk belası altında eziliyor. lenin 1905’ten sonra ilerici burjuvaziyle aristokrasiye karşı ulusal demokratik bir program temelinde (kapitalist gelişmenin proleterya saflarını büyüteceği kabulünü de içerir) ittifak siyasetini terk edip, işçi-köylü ittifakına yönelmesi manifesto’nun kapı açtığı mekanik yorumlara karşı ciddi ve sonuç alıcı bir müdahale olmuştur. rusya ile batı avrupa arasıdaki farkı ise şöyle anlatır: “burjuva ve toprak sahipleri iktidarları halkı tabi konumda tutmak için iki yöntem geliştirmiştir. bunlardan ilki şiddettir ki, bununla çarlar rusya halkına en fazla ne yapabileceklerini ve ne yapılamayacağını göstermiştir”, “... fakat, en iyi haline ingiliz ve fransız burjuvazisi tarafından getirilen bir diğer yöntem vardır; yalan, dolan, en güzel sözler, milyonlarca vaat ve esas olan avantajları korurken tali konularda tavizler verme...”
  burada görüldüğü üzere 1905 yılının şartlarıyla bugün arasında bir köprü kurmak mümkün ve mantık dahilinde. bu iki yöntemin bir hibriti bugün akp tarafından türkiye üzerinde uygulanıyor. Bir yandan baskıcı, şiddetle sindiren, eli sopalı bir canavar; öte yandan yalanlarla, karşılığı olmayan vaatlerle, amaçları önünde engel teşkil etmeyen tavizlerle –örnekse trt 6- ‘rızaya’ dayalı politikalarla akp hegemonyasını her an yeniden yaratıyor. genelde muhalefet, özelde chp ise işçi-köylü ittifakına yönelmektense burjuvayla kol kola hareket edip, klişe neo-liberal vaatlerine devam ediyor. çözümü geçmişe bakıp doğru yorumlarla, bugüne uyarlayarak bulmak mümkün. bunun için ihtiyacımız olan tek şeyse taner akçam’ın belirttiği üzere “paşinyan gibi bir siyasi cesarete” sahip olmak.
  yazıma eduardo galeano’nun şu sözleriyle son vermek istiyorum:
  kim bana karşıysa diye öğretiyor makina, o ülkenin düşmanıdır. kim adaletsizlik vardır derse o vatanına karşı suç işlemiş olur.
ben ülkeyim diyor makina. bu toplama kampı ülkedir; üzerinde insan bulunmayan bu çürümüş, kokuşmuş arazi.
kim bu ülkenin herkesin evi olduğuna inanırsa, o vatan evladı değildir.
  *hegemonya kavramını ilk olarak, georgi plehanov’un 1883-1884 yıllarında yazdığı makalelerinde ‘gegemonya’ biçiminde kullanıldığı belirtilmektedir. rus işçi sınıfı işverenlere karşı ekonomik mücadeleyle yetinmeyip, çarlığa karşı siyasi mücadele de verdiği durumda toplumda öncü bir sınıf haline gelebilecektir. (aktaran, anderson, 2007:31)
Bora, Tanıl. Medeniyet kaybı: milliyetçilik ve faşizm üzerine yazılar. İletişim Yayınları, 2006.
Anderson, K. B. (2007). The rediscovery and persistence of the dialectic in philosophy and in world politics. Lenin reloaded: Toward a politics of truth, 120-147.
03.08.2018, ali ısıyel.
1 note · View note
haberihbarhatti · 6 years
Text
İtalya'nın 'Değişim Hükümeti' hakkında bilinmesi gerekenler
Tüm haber ve son dakika gelişmelerini Haber İhbar Hattı ile anlık takip edin! Haber için önce http://www.haberihbarhatti.com/2018/italyanin-degisim-hukumeti-hakkinda-bilinmesi-gerekenler/5261/
İtalya'nın 'Değişim Hükümeti' hakkında bilinmesi gerekenler
Telif hakkı Getty Images
Image caption
Başbakan adayı Giuseppe Conte
İtalya’da 4 Mart’ta yapılan genel seçimlerin ardından hükümeti kurma görevi, sistem karşıtı partiler 5 Yıldız Hareketi ve Lig’in kurduğu koalisyonun başbakan adayı Giuseppe Conte’ye verildi.Seçimlerde hiçbir parti ya da ittifak parlamentoda çoğunluğu elde edemezken, en fazla oyu Lig’in de içinde bulunduğu sağ ittifak almış, 5 Yıldız Hareketi ise tek başına en çok oyu alan parti olmuştu.Bu iki parti arasında yapılan koalisyon müzakereleri sonunda geçen hafta koalisyon sözleşmesi üzerinde anlaşmaya varıldı. “Değişim Hükümeti için Sözleşme” adı verilen hükümet programı, her iki partinin de seçmenleri tarafından da onaylandıktan sonra geçen Pazartesi günü cumhurbaşkanına sunuldu. 5 Yıldız’ın siyasi lideri Luigi Di Maio ve Lig lideri Matteo Salvini, koalisyona ancak birbirlerinin başbakan olmaması şartıyla onay verdi. Bu nedenle 3. bir kişi, 5 Yıldız’a yakın hukuk profesörü Giuseppe Conte başbakanlığa aday gösterildi.Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, hükümet programı ve başbakan adayı ile ilgili düşünmek için birkaç gün zaman istedikten sonra bu akşam Conte’ye hükümeti kurma görevini verdi.Batı Avrupa’nın ilk sistem karşıtı hükümetiBakanlar Kurulu’nun oluşturulması, parlamentoda güven oylaması ve yemin töreninin ardından hükümetin gelecek hafta içinde resmi olarak göreve başlaması bekleniyor.5 Yıldız Hareketi ve Lig partilerinin iktidara gelmesi, Batı Avrupa’da ve AB’nin kurucu üyelerinden birinde ilk kez sistem karşıtı, AB’ye mesafeli bir hükümetin görev alması anlamına geliyor.Kendilerini “ne sağcı ne solcu” diye niteleyen popülist 5 Yıldız Hareketi ile aşırı sağcı Lig, “Önce İtalyanlar” sloganını sıklıkla kullanıyor. 4 Mart seçimleri öncesinde yapılan analizlerde, olası bir 5 Yıldız-Lig koalisyonu AB için en “ürkütücü” senaryo olarak değerlendiriliyordu.Başbakan Conte kimdir? Siyaset dünyasında bugüne kadar adı pek de duyulmayan Giuseppe Conte başbakanlığındaki “Değişim Hükümeti”, parlamentodan güvenoyu aldıktan sonra resmen görevine başlayacak.54 yaşındaki Giuseppe Conte, Floransa Üniversitesi ve Roma’daki Luiss Üniversitesi’nde hukuk profesörü olarak görev yapıyordu. Roma’daki La Sapienza Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alan Conte’nin özgeçmişinde, yurtdışındaki saygın üniversitelerde “eğitimini ilerlettiği” yazıyor. Ancak Conte’nin, aralarında New York Üniversitesi, Yale, Cambridge ve Sorbonne’u da saydığı bu üniversitelerde tam olarak nasıl bir eğitim aldığı tartışma yarattı.Amerikan New York Times gazetesi, New York Üniversitesi’nin kayıtlarında Giuseppe Conte ismine rastlanmadığını yazdı. Bunun üzerine, İtalyan ve uluslararası medya organları diğer üniversitelerden de teyit istedi ancak alınan cevaplar olumsuz oldu. Conte’ye “özgeçmişini şişirme” suçlamaları yöneltilirken, 5 Yıldız Hareketi ise medyayı “karalama kampanyası” yapmakla suçladı. 5 Yıldız Hareketi, geçmişte halk tarafından seçilmemiş kişilerin başbakanlık yapmasını sert şekilde eleştirmesine rağmen, şimdi parlamento üyesi olmayan Giuseppe Conte’yi başbakanlığa getirmesi nedeniyle de eleştiriliyor. 5 Yıldız lideri Di Maio ise “Hükümetin gerçek lideri programımızdır” diyor.
Telif hakkı Getty Images
Image caption
İlk defa başbakan adayı olarak kameraların karşısına geçen Conte, ülkede çok tanınan bir isim değildi
Programın tartışmalı başlıkları: Göç ve ekonomi5 Yıldız-Lig partilerinin renklerinden hareketle “sarı-yeşil hükümet” de denilen hükümetin programı geçen hafta açıklandı. “Değişim Hükümeti için Sözleşme” adı verilen program çevre, kültür, savunma, dış politika, göç, istihdam, emeklilik gibi 29 başlıkta vaatler içeriyor. Bu başlıkların kimisi afaki ve özensiz bulunurken, kimisi de İtalya’nın uluslararası yükümlülükleri nedeniyle uygulanması zor görülüyor.Programın en dikkat çeken başlıkları arasında göç ve ekonomi politikaları yer alıyor. İtalya’da halen 500 bin “kural dışı” göçmen olduğu iddia ediliyor ve bunların geri gönderilmesinin öncelik arz ettiği belirtiliyor. Dublin Sözleşmesi gibi AB ülkeleri arasında mültecilerin dağılımını öngören anlaşmaların yeniden düzenlenmesi isteniyor. Programın ilk taslağında Avrupa Merkez Bankası’ndan İtalya’nın 250 milyar euroluk borcunu silmesi talep edilse de nihai programda bu madde bulunmuyor. Hem 5 Yıldız’ın hem de Lig’in geçmişte savunduğu “eurodan çıkılması” tezi de programda yer almıyor. Ancak AB İstikrar ve Büyüme Paktı gibi bazı anlaşmalarda değişiklik yapılması talep ediliyor.İtalya halen GSYİH’sinin yüzde 132’sine denk gelen kamu borcuyla Yunanistan’ın ardından AB’nin en yüksek kamu borcuna sahip ülkesi. Popülist koalisyon hükümetinin programındaysa, on milyarlarca euro değerinde yeni kamu harcaması yapılmasını gerektiren vaatler bulunuyor. Bunlar arasında düşük gelirlilere ayda 780 euro “vatandaşlık geliri” tahsis edilmesi ve şartları karşılayan emeklilere de 780 euro emekli maaşı verilmesi yer alıyor.Ayrıca, gelir vergilerinin de düşürülerek yüzde 15 ve yüzde 20 oranlarına sabitlenmesi öngörülüyor.Rusya’ya yaptırımlar kalkmalıHükümet programının dış politika alanında en dikkat çekici noktası ise AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımların “ivedilikle” kaldırılması talebi. Rusya için “Askeri bir tehdit değil, NATO ve AB için potansiyel bir ortak” deniliyor. “Esas istikrarsızlık faktörlerinin Akdeniz’de bulunduğu” belirtilerek bunlara “İslami radikallik” ve “kontrolsüz göç akını” örnek gösteriliyor.Dış politika başlığında ayrıca İtalya’nın “Atlantik İttifakı’na bağlılığı” ve “ABD’nin imtiyazlı ortak statüsü” teyit ediliyor. Türkiye’ye nasıl bakıyorlar?Hükümet programında Türkiye’nin adı geçmezken, hem Lig lideri Matteo Salvini hem de 5 Yıldız lideri Luigi Di Maio geçmişte Türkiye’nin AB üyeliğine sert şekilde karşı çıkmıştı. Salvini geçen Şubat ayında, iktidara gelirlerse dış politikada neleri değiştirmeyi planladığının sorulması üzerine şunları söylemişti:”Hem insan haklarından bahsedip hem de AB üyesi bir ülkeyi askeri olarak işgal eden bir ülkenin AB’ye alınması fikrini sürdürmekte ısrar etmek gülünç. Türkiye’den bahsediyorum… Türkiye’nin üyelik süreci için hala çalışılmasını inanılmaz buluyorum. Türkiye ile imtiyazlı ortaklık faydalı ve doğrudur. Türkiye ile politik, ekonomik, sosyal, kültürel, ticari açıdan iyi ilişkilere sahip olmak doğrudur. Fakat Türkiye’nin AB üyesi olmasından bahsetmek başka bir mesele, ki bence bu tamamen bir delilik.”Luigi Di Maio, özellikle AB’nin Türkiye ile göç konusunda anlaşma imzalamasını eleştirmişti. Di Maio, 2016’da Facebook’a yazdığı mesajda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “Avrupa’nın Sultanı” diye nitelemiş ve AB’ye “Sultan’la el sıkışırsan sen de sultanlaşırsın” diye tepki göstermişti.Di Maio aynı mesajda, 2005’te Türkiye’nin AB üyelik müzakerelerinin başlatılmasını sağlayan anlaşmanın iptal edilmesi ve Türk vatandaşlarına vize uygulamasının kaldırılmaması çağrısı yapmıştı. Steve Bannon’ın “rüyası” gerçek oldu ABD Başkanı Donald Trump’ın eski baş stratejisti Steve Bannon, 4 Mart seçimlerinden önce İtalya’ya gelerek Lig lideri Matteo Salvini ile görüşmüş ve olası bir Lig-5 Yıldız koalisyonunu “nihai rüya” diye nitelemişti. Bu “rüyanın” gerçeğe dönmesi üzerine de Steve Bannon’ın yeniden İtalya’ya gelerek Salvini ile görüşeceği belirtiliyor. Bannon bu ziyareti öncesi İtalyan basınına mülakatlar verdi ve İtalya’daki yeni hükümetin AB üzerinde “devasa” bir etki yaratacağını söyledi. Bannon, 5 Yıldız-Lig koalisyonunu “birlik hükümeti” olarak adlandırdı ve “İtalya birlik hükümetiyle Avrupa’da popülist, sistem karşıtı hareketin öncüsü olacak” dedi. Fransız aşırı sağcı lider Marine Le Pen de yeni hükümeti coşkuyla karşılayarak “Avusturya’da FPÖ’den sonra İtalya’da da Lig. Müttefiklerimiz iktidara geliyor ve ulusların geri dönüşü odaklı, nefes kesici perspektiflerin önünü açıyorlar” dedi.
kaynak: İtalya’nın ‘Değişim Hükümeti’ hakkında bilinmesi gerekenler
Anadolu Ajansı, DHA, İHA tarafından geçilen tüm yerel haberler bölümünde Haberihbarhatti.com editörlerinin hiçbir editoryal müdahalesi olmadan otomatik olarak ajans kanallarından geldiği şekliyle yer almaktadır. Bu alanda yer alan haberlerin hepsinin hukuki muhatabı haberi geçen websiteleri ve ajanslardır.
Görüş, öneri ya da şikayetiniz paylaşmak isterseniz, İletişim Formunu doldurarak bize ulaştırabilirsiniz. En kısa sürede değerlendirip size geri döneceğiz.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.haberihbarhatti.com/2018/italyanin-degisim-hukumeti-hakkinda-bilinmesi-gerekenler/5261/
0 notes
3dimension3 · 8 years
Text
Tarih tekerrürden ibaret...
1968 öncesi ve sonrasını şu an ki kafamla yeniden bir gözden geçirmek istedim...Bugun yasdıklarımızla cok benzesiyor hersey..
Marjinalyussunuz daha dogmadan önce ülkemiz , Cumhuriyet tarihindeki ilk başarılı askeri darbe eylemini görmüş.Basarılı dediysem bunu övdüğümden filan değil, tarihe böyle geçtiği için, yani darbenin gerçekleşmiş olması açısından başarılı atfediliyor.......
12 Mart muhtırası denen 1971 darbesi Türkiye’nin 4. darbesiymiş.2. başarılı olmuş darbesiymiş.En mühimi de emir-komuta zinciri içerisinde başarılı olmuş ilk  askeri darbesiymiş.Vay vay vay..Ne başarı sayın seyirciler...
Muhtıra o zamanın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve diğer kuvvet komutanlarının imzası ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderilmiş.Hukumet istifaya zorlanmış.
Muhtıra da özetle şöyle diyormuş ,
“siz beceremediniz bu ülkeyi yönetmeyi, sosyal ve ekonomik olarak huzursuz ettiniz, kardes kavgası yarattınız, anayasanın ön gördüğü reformları gerçekleştiremediniz ve TC geleceğini tehlikeye soktunuz.Çekin kardeşim arabanızı....”  Bildiğimiz gerekçeler yani, yabancı bişi yok...
Darbeye götüren süreci hatırlayalım ; Uydurdugum bişi varsa idare edin..
60 yılların bası / ortaları sağ ve sol kavramlarının çıktığı yıllarmış memleketimde...5 yıl koalisyon hukumeti ile yönetilmiş (CHP VE AP) halk kendine yeni bir lider yeni bir otorite arayışındaymış...
1965 yılında adaylar ;
AP-Suleyman Demirel sağ, Alparslan Turkes sağ, Chp - İsmet İnönü ve İşçi Partisi (bilmiyorum şimdi kimdi lideri ama Çetin Altan varmış onu hatırlıyorum , şimdi google’a bakamıycam).
Chp secimlerde , secim argumanı olarak “ orta sol” diye bir sey icat etmiş.
Tabi bu ORTA SOL laflaması sağcı halkımıza cok cazip gelmemiş ve sol hakkındaki fikrini pek değiştirmemiş...
Benim fikrim ;ordunun solcu olarak sınıflandırılması zaten  dünyanın en sacma taraf olma bicimii ve bu 2 kanat, ayrılmıslık bizi felakete sürüklemiş.E hala daha öyle değil mi? 
Neyse seçimleri Suleyman Demirel’in AP kazanmış, muhalefet partisi de CHP ve TİP’..
TİP’cileri mecliste linc etmeleri ile sağcı / solcu / öğrenci hareketleri başlamış .(Nazım Hikmet ülkenin en iyi şairidir demiş diye Cetin Altan-vay anasını ne gecerli sebep linc icin!)
Sonra falanlar filanlar işte..
1968 yılı muhim yıldır...Tüm dünyada öğrencilerin haklarını aramaya başladığı hareket/ devrim yılı olarak kabul edilir...Ondan 68′lere girdim..
En önemlisi Fransa’ymış..Aslında Fransa güzel bir örnek...
Fransa’da öğrenci haraketleri Mayıs 1968′de başlamış.İşçiler de bu hareketlere destek vermişler. Hükümet bu hareketler ve çatışmalarla başa cıkamayacagını anlayınca olayın bizim ülkemizdeki gibi kanlı bir hale dönüşmemesi için seçime gitmeye ikna olmul....Sonra sular durulmus vs vs
Peki gelelim bize.ya biz de neler oldu ?
Bizde işte 12 mart diye bilinen darbe oldu..Asker muhtıra verdi ve hukumeti istifa ettirerek yönetime el koydu...
Zaten oncesinde askeriye içerisinde kurulmus gizli bir askeri cunta da bir darbe planlamış.Ama ordunun tamamı sol görüşe yatkın bir darbeyi desteklemediği için girişim başarısız olmuş, düğmeye basılamamış, sadece bir niyet olarak kalmış, kalmış kalmasına ama artık ok yaydan cıkmıs olmus. Alternatif darbe ile ortalık karışmasın diye, kuvvet komutanları bir araya gelip bu 12 Mart muhtırasını vermişler.
Darbe öncesi en talihsiz olay pek cogumuzun bildigi ODTU Baskın...
5 Mart 1971′de ODTU ogrenci yurduna asker ve polis baskın yapmıs,öğrencilere ateşe açılmıştır.Saldırıda 1 öğrenci, bir asker ve bir ünversite çalışanı vefat etmiştir. Gerekcesi ise Amerikan askerlerini kacıran Deniz Gezmiş ve THKO militanlarının burada saklandıgı ihbarıdır. 
Dışın dışın... 
Bana göre o tetigi cektirenlerin de yatacak yeri yoktur ya neyse! (Ha unutmadan bir yerde okumustum, ogrenciye ates eden askerlerden biri demiş ki ; ben sıktıgımız kişilerin masum öğrenciler oldugunu bilseydim sıkmazdım -- Fetö  darbe kalkısmasındaki kime niye sıktıgını bilmeyen masum askerler geldi aklıma...Alın size tarih tekerrürü...) Ne uzucu...
İşte bir darbe zemini böyle hazırlanmıs ulkemde...
Öyle üzülüyorum ki...
İnsanlar bir taraf olma ugruna, ideoloji ugruna ölmüşler , öldürülmüşler, hapislere atılmıslar, katil olmuslar, mefta olmuslar...Ama düzeni yine de kimse istedigi gibi değiştirememiş...Ne solcusu memnun ne sağcısı..Sorsanız herkes cok seviyor ülkesini, herkes kahraman...Hala aynı bölünmüşlük hala aynı slogan...
0 notes