Tumgik
#Tutku Olarak Aşk
dipnotski · 10 months
Text
Niklas Luhmann – Tutku Olarak Aşk (2023)
Eğer tarihsizmiş gibi görünüp doğallığın dokunulmazlığına itilen fenomenlerin tarihsel olarak oluştuğunu ve toplumsal olarak koşullandığını, dolayısıyla değişime açık olduğunu göstermek sosyal bilimin göz ardı edilemez meziyetlerinden biriyse, Niklas Luhmann ‘Tutku Olarak Aşk’ta aşkın modern tarihinin izini teorik inceliği ve empirik titizliği elden bırakmadan sürerek yirminci yüzyılın usta…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gelistiricim · 4 months
Text
KİTAPTANSANATTAN - GOLD
Tumblr media
Kübizm sanat hareketinin öncülerinden biri olarak bilinen Pablo Picasso, edebiyatın etkilerini sanatsal tarzına kusursuz bir şekilde entegre etti. Edebiyatın Picasso'nun çalışmaları üzerindeki etkisi, onun sanata yaklaşımında, geleneksel normlardan koparak ve yeni ifade biçimlerini keşfetmesinde açıkça görülüyor. Picasso'nun kendine özgü perspektifleri ve parçalı biçimleriyle karakterize edilen resimleri, edebi anlatıların ve hikaye anlatma tekniklerinin onun sanatsal vizyonu üzerindeki etkisini yansıtıyor. Picasso, edebiyatın unsurlarını sanatına aşılayarak, geleneksel sanatsal sınırlara meydan okuyan ve dünya çapındaki izleyicileri büyüleyen kendine özgü bir tarz yarattı.
Picasso resimleri yalnızca edebiyatın etkisini yansıtmakla kalmıyor, aynı zamanda çok çeşitli edebi temaları ve karakterleri tasvir ederek onun hikaye anlatımı ve hayal dünyası ile olan derin ilişkisini sergiliyor. Picasso, sanatı aracılığıyla edebiyattan ilham alan karakterlere ve anlatılara hayat verdi ve bunları kendi benzersiz görsel diliyle yeniden hayal etti. Picasso, resimlerinde aşk, tutku, trajedi ve insan ilişkileri gibi temaları keşfederek edebiyat ve sanat arasındaki sınırları aşarak izleyicilerde derin bir yankı uyandıran, duygu ve deneyimlerden oluşan zengin bir doku yarattı. Edebi motifleri görsel şaheserlere çevirme yeteneği, farklı sanatsal disiplinler arasındaki çizgileri bulanıklaştıran çığır açıcı bir sanatçı olarak ününü pekiştiriyor.
Picasso'nun sanatına nüfuz eden ana temalardan biri, çeşitli edebi kaynaklardan ve kişisel deneyimlerden ilham alarak aşkın, duyguların ve insan ilişkilerinin araştırılmasıdır. Resimleri, insani bağlantıların karmaşıklığını yakalıyor; samimi anları, çatışmaları ve dinamikleri benzersiz bir derinlik ve hassasiyetle tasvir ediyor. Picasso'nun edebiyatla karşılaşmalarından ve aşk ve ilişkiler üzerine kendi düşüncelerinden etkilenen derin duyguları sanatı aracılığıyla aktarma yeteneği, insan deneyimini tuvalde yakalama ustası olarak konumunu sağlamlaştırdı. Picasso, edebiyat ve sanatı harmanlamaya yönelik yenilikçi yaklaşımı sayesinde, yaratıcılık ve ifadenin birbirine bağlılığı konusunda ilham vermeye ve düşündürmeye devam eden bir çalışmalar bütünü yarattı. Aşk kitapları, sanat, edebiyat, eserler gibi tüm konularda aradıklarınız Kitaptan sanattan web sitesinde yer alıyor, ziyaret edebilirsiniz.
583 notes · View notes
siyah-kugu19 · 7 months
Text
"Aşk, iki ruh ve iki beden arasında titreyen bir şeydi ; öyle bir zamandı ki, tutku, bir yanardağın gürültüsü olarak ifade ediliyordu, özlem ise bir kasırganın çıldırması olarak..."
~~~
Adolfina Freud
Tumblr media
83 notes · View notes
allaazz2024 · 4 months
Text
Tumblr media
Aşkı Yeniden Bulabiliriz
Bir zamanlar kalbim aşık oldu ve sıradan değildi her gün, basit aşk Sana duyulan ihtiyaçtı, seni istiyorum, sensiz olamaz bir tür aşktı saatlerce gülümserdim öyle minnettarım ki seni bulduğuma O kadar emin ki ve o kadar olumluydun ki tam olarak olmam gereken yerdeydin Ve bir gün ya da zamanın gelip hayatımız ve aşkımızla ilgili her şeyi değiştireceğini hayal edemezdim Ama değiştirdi Yıllar ve zaman, denemeler ve sıkıntılar bizi bir rollercoaster'a götürdü bazen hiç bitmeyecekmiş gibi gelir ve biz farkına bile varmadan kalplerimiz yorulurdu Gördüklerimizden, yaşadıklarımızdan, yaşadıklarımızdan ve aşklarımızdan öyle yorgun ve yıpranmışız ki, birini tanımanın rahatlığı bir şekilde teselliye dönüştü oradaydım Ama o heyecan ve tutku duyguları yol boyunca bir şekilde soldu ve şimdi her şeyin nereye gittiğini merak ettik. Aşkı yeniden bulabileceğimize inanıyorum çünkü aşk her şeyin başladığı yerdi ve bir zamanlar sen benim tüm hayallerimdin gerçekleşmek.
24 notes · View notes
otadam · 2 months
Text
Sevgili ,
Birini hem çok sevip hem tutku hissederken bir yandan da özgürlüğü istemek bir çelişki. Galiba sen, her zaman özgürlüğü daha çok istedin. Kimse seni hayallerindeki gibi sevmediyse, sebebi budur belki. Ama biliyor musun? Hayatın bu çatışmaları, insanı en çok tanımlayan şeylerdir.
Her sabah aynı yatakta uyanmak, her gün aynı suratlara bakmak, aynı sesleri duymak... Bu döngüde, kendi iç sesini kaybedersin. Özgürlüğün peşine düştüğünde, kimse seni anlamaz. “Neyin eksik?” diye sorarlar. Anlayamazlar, senin içindeki o bitmek bilmeyen boşluğu, o sürekli devinimi. Her seferinde kaçmak istersin, ama zincirler hep ayağında. Aşk dediğin, bir tutsaklık mı yoksa?
Belki de bu yüzden, hayallerindeki gibi bir sevgiye hiç ulaşamadın. Her seferinde bir adım geri attın, her seferinde biraz daha kendini kaybettin. Özgürlük mü sevdiklerin, yoksa sevdiklerinden kaçış mı? Bu sorunun cevabını bulmak, kendi iç dünyanda kaybolmaktan geçiyor.
İçindeki boşluğu doldurmanın tek yolu, belki de o özgürlüğü yakalamaktır. Ama özgürlük, pahalı bir bedelle gelir. Yalnızlık... Herkesin kaçtığı, senin ise kucakladığın o yalnızlık. Belki de seni hayallerindeki gibi sevmeyenler, senin bu karanlık yanını göremedi. Görselerdi, belki de korkarlardı. Belki de bu yüzden, kendi karanlığında yalnız yürüyorsun.
Yeraltında kaybolanlar, hep böyle mi hisseder? Kaos, öfke, tiksinti... Bu duygular seni tanımlar, seni sen yapar. Belki de bu yüzden, kimse seni tam olarak anlayamaz. Senin özgürlüğün, başkalarının kabusu olabilir. Ama bu senin gerçeğin, senin hayatın.
Birini sevmek, tutkuyla bağlanmak... Bunlar güzel şeyler. Ama özgürlük, her zaman daha çekici. Hayatın çelişkisi burada yatıyor işte. Sevgi ve özgürlük arasında sıkışıp kalmış bir ruh, her zaman bir çıkış yolu arar. Senin yolun ise, kendi karanlığında kaybolmaktan geçiyor.
Kim bilir, belki de bir gün, kendi karanlığında gerçekten özgür olacaksın. Ama o zamana kadar, bu çelişkiyle yaşamaya devam edeceksin. Çünkü hayat, tam da bu çelişkilerle güzel. Ve sen, bu çelişkilerde kendini bulacaksın.
Sevgiyle,
...
#O
10 notes · View notes
inceliklerden · 7 months
Note
4 yıl önce fln bir soru sormuştum bir insana saplantıyla ilgili.
o zamandan çok ilerde bir yerdeyim parasal statüsel çevresel vs her açıdan, farklı ilişkiler yaşadım insanlar tanıdım ülkeler yerler gezdim.taşındım.hayatıma devam ettim kısaca.
sonuç olarak
bir insanı unutamamın sebebi ne tutku ne sevgi ne aşk ,saygı cinsellik vs vs..
ilk saf duygunu kime hissttiysen,bir daha başka birine hissedemiyorsun.bu kişinin ilkin olmasına gerek yok.sevgili olursun biriyle olmaz evlenirsin veya yeni nesil bi şey :d olursun her ne olursa olsun farketmez,saçma sapan bir şekilde denk gelir olur ve o saflığı hissettin mi biter o iş ve o saf hissi asla yaşamazsın bir daha başkasında.
bu hissi hissettiğin psikolojik sorunları olan bir bireyse sıçtın artık :d ama bu bir başkasından tatmin olamayacağına gelmez. sadece hep bi tam bütün olamadığını hissedersin.
katılmadığınız bir şey varsa lütfen cevaplayın.
sanırım katılıyorum bazı yönleri ile. o saf duyguyu hayatına giren her insanda aramak ve sürdürmeye çalışmak yeni tecrübelerini de etkiliyor, belki bu yüzden birçok ilişkini bu duyguyu bulamadığın için bitiriyorsun. her ilişkide eskiden hissetmiş olduğun ve seni tamamladığını düşündüğün o hissi arıyorsun. çünkü tamamlanmak istiyorsun, kendini güvende hissetmek.
7 notes · View notes
filapi · 17 days
Video
youtube
Ripoff Raskolnikov - Toll-Gate Blues
Hem yetenekli bir blues gitaristi hem de üretken bir şarkıcı/şarkı yazarı olan Avusturya doğumlu Ripoff Raskolnikov, Avrupa blues sahnesinin en kendine özgü figürlerinden biri olarak kabul edilmelidir. Binlerce meslektaşı gibi, Blind Willie McTell, Skip James, Robert Johnson veya John Lee Hooker gibi blues büyüklerine hayranlık duyuyor ve onlara saygı duyuyor. Öte yandan, meslektaşlarının çoğundan oldukça farklı olarak, onları taklit etme veya kopyalama arzusu duymuyor. Ayrıca, genel olarak blues olarak kabul edilen sınırlar içinde kalmaya da istekli değil. Kendisini yukarıda belirtilen devlerle bağlayan şey, aşk, tutku, arzu, kayıp, acı, güzellik arayışı, yaşam açlığı veya ölüm korkusu gibi insan duygularını keşfetme ve bunlarla yüzleşme konusundaki tam bağlı, sarsılmaz bütünlüğüdür. Bu tür güçler tarafından yönlendirilen Raskolnikov, çoğu zaman stilistik kategorilere meydan okuyan güçlü şiirsel ve müzikal ifadeye sahip şarkılar ortaya çıkarıyor. Hangi kadro olursa olsun, Raskolnikov her zaman dokunaklı bir yoğunluk ortamı yaratmayı başarır. Hem izlemekten hem de dinlemekten hoşlanacağınız türden bir sanatçıdır. Sahne karizması, kuru mizah anlayışı ve blues'a karşı son derece kişisel yaklaşımı onu türünün tek örneği yapar.
2 notes · View notes
yorulankalp · 1 year
Text
Aşk nedir?Sözlük anlamı olarak karşıdakine duyduğun yoğun sevgi midir aşk.Kalıplara sığabilir mi?Aşk kaç kere yaşanır bir insanın hayatında .Aşk sandığımız şey sevgidir belki.Çünkü bir insan bir sürü kişiye aşık olamaz bence .Kendini kandırıyordur ,ben aşığım diye .Madem o kişiye aşık oldun niye bir süre sonra başka birine aşık olduğunu söylüyorsun.Niye birine aşıkken başka birine aşık olabildin.Aşk biten birşey midir.Sizce aşk mı biter sevgi mi?Bizim bitti dediğimiz şey sevgidir aslında sevgi biter.Aşk bitmez.Sen bitirdim diyorsan ona aşık değilmişsin senin ona sevgin bitmiş.Sen ondan hoşlanıyormuşsun ,sevmişsin onu ama aşık olmamışsın.Hani halk ağzında aşık olunca karnında kelebekler uçuşuyormuş gibi hissedersin diyorlar ya ,o kelebekler karşındaki kişi seni heyecanlandırdığı için.Aşık olunca hep onun yanında olmak istersin,hep onu düşünürsün,onun ismi geçtiğinde bi heyecanlanırsın,kalp atışın hızlanır.Aşk kalıplara sığmayan yoğun duygudur.Karşıdakinin her şeyinin sana güzel gelmesidir.Söylediği sözlerin,yaptığı haraketlerin,gülüşünün gözlerinin ,saçının,her şeyinin seni cezbetmesidir aşk.Bazen aşk o kadar gözünü kör eder ki gözünün önündeki yanlışları göremezsin.Tutlumuşsundur ona ,kaptırmışsındır kendini dalgaların götürdüğü gemiye.Neyin doğru neyin yanlış olduğunu görmüyorsundur artık.Bu seni geri dönüşü olmayan yola da sokabilir ya da şüpheye de düşürebilirler insanların söylemleri.Aşk gün geçtikçe yaş ilerledikçe biter mi ?Kimileri aşkın bittiğini aşk gibi yoğun duygunun gençlik zamanlarında olduğunu kanının deli aktığı zamanlarda olduğunu söylüyor.Zaman geçtikçe aşkın yerini sevgi,saygı,hoşgörü ve güvenin devam ettirdiği dile getirdiğini söylüyorlar.Kimine görede aşk bitmek tükenmek bilmeyen karşıdakine her gün daha fazla hayran olduğunu ,aşkının yaptığı her harakette arttığını söylüyor.Aşk devamlılık mı ister aşktan sonra ne gelir?Tutku ona bağlılık aşk tek başına yeter mi sadece aşkla kavuşulur mu sevdiklerine .Aşk var ama karşıdakinin sana zarar verdiğini bile bile çıkılır mıbu yola.Birbirine aşıktır ama birlikte olduğunda birbirlerine zarar veriyorlardır.Uzaktan bakışlarla analtıyorlardır hala birbirlerini sevdiklerini.İnsan bazen sevdikleri zarar gördüğünde aşkından vazgeçer.Onlar kavuşamayan aşıklardır.Filmleri,kitapalara konu olan aşklar onca engele rağmen aşkları onları bir araya getiren tüm engellere karşı gelen aşk.Herkesin bildiği,dillere destan herkesin okuyup,görüp imrendiği aşklardır bunlar.İnsanlar sadece okuyup ,gördüklerini bilir o aşkın.Peki ya kahramanlarının duygularını içinden geçenleri onca sıkıntıya engele rağmen sevdası için direndiğini kimi insan bunu göremez işte.
Aşkın tanımını bilseydik birçok kez yaşamak zorunda kalmazdık.
21 notes · View notes
pepetheking · 6 months
Text
Tumblr media
"Aşk, acı bir rüyadır, insanı tanımadığı yerlere, bilmediği işlere sürükler."...
Yine yeniden park kaçamakları ile ailenizin sevilen süper baba kitapçısı Mai ve Siyah ile karşınızda 😁😉
Halit Ziya Uşaklıgil'in "Mai ve Siyah" adlı romanı, Türk edebiyatının önemli eserlerinden biridir. Roman, 1899 yılında yayımlanmış olup, Tanzimat edebiyatının son dönemine ve Servet-i Fünun edebiyatının başlangıcına denk gelir.
Mai ve Siyah, dönemindeki İstanbul toplumunu ve değerlerini anlatarak, aşk, tutku, toplumsal baskı gibi temaları işler. Romanın ana karakteri olan Ahmet Cemil, entelektüel bir gençtir ve İstanbul'da modernleşmeye karşı gelmeye çalışan geleneksel bir ailede yetişir. Ailesinin isteğine uyarak hukuk eğitimi almak üzere İstanbul'a gelir. Ancak, entelektüel ve duygusal bir süreç yaşayarak felsefe ve edebiyata yönelir.
Ahmet Cemil'in hayatı, genç ve güzel bir kadın olan Mai'ye olan aşkıyla değişir. Mai, Ahmet Cemil'i cezbetse de onun için imkansız bir aşktır, çünkü Mai, daha önce bir başka adamla evlenmiştir. Roman boyunca Ahmet Cemil'in iç dünyasındaki çatışmaları, aşkı ve toplumsal baskıları izleriz.
Mai ve Siyah, dil ve anlatım bakımından zengin, psikolojik derinliği olan, toplumsal eleştirilerde bulunan bir roman olarak Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Ahmet Cemil'in iç dünyasına dair yoğun tasvirlerle okuyucuyu etkileyen bir eserdir. Aynı zamanda dönemin toplumsal ve kültürel yapısını da yansıtarak, geçmişten günümüze değerini koruyan bir yapıttır.
2 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
"Tutku, bir insana sevdiğinin hayali için ölmeyi bile esinler; oysa gerçek hayatı paylaşıyor olsa, insanın o kadını ya da erkeği sevip sevemeyeceği belli değildir." demisi.... İnsanlar birbirlerini sevmek istiyorlar, fakat bunu nasıl başaracaklarını bilmiyorlar.. Tolstoy günlüğünde insanların aşk dedikleri şeyi bilmiyorum diye itiraf eder aşk şimdiye kadar okuduklarım ve duyduklarım gibi ise ben aşkı hiç tatmadım Sevgi (love) kelimesi, "o arzuluyor" anlamına gelen sanskritçe "dubhyati" kelimesinden türemiştir.Gerçek bir aşk, karşısındaki insanı bütün sınırları ve temelden gelen keyfiliğiyle kabul etmek zorundadır. Biz sevmek üzere doğarız ama, bunu öğrenene kadar da sevemeyiz. Bu sevmeyi öğrenmek, 'meşrû' ve dinsel kurumlarımızda biçimlenmiş ahlâk hayatıyla ayrılmaz şekilde bağlıdır. Toplum sana nasil sevecegini de soyler!? Cinsel sevgi, ayrılıkla başlar; ‘bir’ olmakla son bulur. Anne sevgisi ‘bir’ olmakla başlar; ayrılığa götürür.Eric Fromm yada Carl Gustave Jung okudunuz mu? okuduysaniz ozetle: -Sevgide bir insana sahip olunmaz; yalnız 'ait' olunur. Başlangıçta kendine hayranlığın ilâhlaştırılması olarak görülen aşk, çoğu sefer insanı kendi kendini yok etmeye götüren bir bağlılığın acı zevklerinde gerçekleşebilir...Önemli olan, sevginin niteliği'dir; nesnesi değil.sevgide zaman da onemli degildir; gösterilen özenin niteliği önemlidir... Byron'un pek güzel belirttiği gibi, ”Aşk, erkeğin hayatının yalnız bir parçası, kadının ise bütün varlığıdır.” Gerçek aşk iki ayrı özgürlüğün karşılıklı tanınması temeline oturtulmalıdır.Çoğunlukla birbirimize duyduğumuz sevgi, bedensel olmayan biçimlerde, bir fikirler alışverişiyle ya da aynı zevkin ortaklaşa tadılmasıyla belirtilir. Aşk tarafından yaralanmaktan korkan pek çok kadın, aşkta kendilerinin hâkimi olacak erkeklerden sakınırlar, aynı şekilde, pek çok erkek de duygu bakımından bağımlı olacakları korkusuyla kadınlardan kaçınırlar. Eğer böylesine şiddetli bir aşkın gelişmesine göz yumulursa, erkek ya da kadın, heyecan tatmini için yalnızca tek bir insana bağımlı olurlar.Çoğu kadınlar ruhu yakan bir "Büyük aşk" düşü kurarlar. Ama ancak aşka benzer şeyler tanımışlar, ona az çok yaklaşabilmişlerdir; aşk, onlara bölük pörçük, örselenmiş, kusurlu görünüşler altında gelmiş ve bu yüzden pek az kadın hayatını aşka adamıştır. Sevme yeteneksizliğinin son bir niteliği üzerinde özelikle durmak isterim: Karşısındakinin kişiliğini, özelliklerini, sınırlarını, ihtiyaçlarını, isteklerini ve gelişmesini önemsememek.Aşkın sayısız kurbanı, en son kurtuluş yolu diye, verimsiz bir cehennem hayatını karşılarına çıkaran kaderin haksızlığına tanıktır. Çoğumuz zaman zaman sevgi duyarız. Fakat bu, sevme yeteneksizliğiyle bir arada gidebilen bir niteliktir. Önemli olan, sevgiyi doğuran davranıştır. Ancak bu, başkalarına karşı olumlu temel bir davranışın belirtisi midir, yoksa, sözgelişi birinin bir insanı kaybedeceği korkusundan mı ya da başkasını eline geçirmek tutkusundan mı doğmuştur? KADIN KADINDIR INSANDIR
A.Krich- Askin Anatomisi 
10 notes · View notes
hayatinisiklariyaninca · 10 months
Text
Leyla hiç güzel değilmiş diye Mecnun’a sormuşlar: “O kadar eziyet bunun için miydi?” Mecnun yanıtlamış: “Hayır, gönlümdeki Leyla içindir…”
Herkesin gönlünde bir Leyla var. Günümüzde insanın yazgısı, birazda gönlündeki “meçhul” Leyla’yı bulmamak olmalı. Üstelik herkes bir başkasını seviyor ve büyük çoğunluk kendisini sevene âşık değil…
Sokrates, “benim tek bilgim var, o’da aşktır” derken, günümüz insanının büyük oranının en son bilgisi aşk şimdi. Aşk, dünyamızın en eski, en evrensel ideolojisi de sayılabilirse, ona yabancılaşmak insanın doğasına, miladına da yabancılaşması değil midir?
Etle tırnağın ayrışması gibi doğadan koparılan insan, metropollerin geniş caddelerinde bir hız ve karmaşaya kapılırken, kuşkusuz aşk da doğasına yabancılaşıyor.
Aşkın şeffaflığına, temizliğine aşkın kendisinden başka her şey karılınca, metalaşan aşk özünden yalıtılıyor. Bu yüzden nice yanılsamanın ve salt cinsel tercihin adı yine “aşk” olarak aramızda dolaşıyor. Adı dolaşıyor ama kendisi pek ortalıkta görünmüyor…
Şiddetin örselediği çocuklukların onulmaz yaralarını hasta ilişkilere taşımak için insanlar yine de Leylalar’ını hummalı bir bekleyişle arıyorlar… Asla bulamayacaklarını, buldukları an yitireceklerini ya da nasıl heba edip bir çırpıda tüketeceklerini hiç bilmeden…
Bizim insanımız daha çok “koşullu” seviyor; oysa aşk koşulsuz sevebilmektir. Aşk programlanıyor; bu da doğasına aykırıdır. O programlanamaz; gelir bulur sizi ve “git” diyemezsiniz…
“Benim istediğim gibi biri olursan seni sevebilirim gibi üsluplarla aşk pazarlığı yapılıyor; hâlbuki aşk, pazarlık konusu edilemeyecek beklide ilk insani erdemdir. Aşk sevgiliyi nasılsa öyle sevebilmektir…
Bizdeki aşk anlayışında öncelikle “sahiplenme” ve “mülkiyet” duyguları öne çıkıyor. Bu da “kavuşma” ile ifade ediliyor; oysaki çoğu zaman kavuşulan an’dır ayrılık…
Bu yüzden aşk, her zaman kavuşmak değil, gerektiğinde bırakıp gitmesini bilmek oluyor… A. Camus, “bir şey elde edildiğinde yitirilmiştir” diyor…
Aşkın öznesiyle gerçek bir özdeşleşmeyi ille de benzemekte arıyoruz. Oysa herkesin tek kişilik demokratik özerk cumhuriyet olabildiği sağlıklı kişiliklerde soluk alabilir aşk…
Benzerleriyle ancak iyi dost olabilir insan. Üstelik aşklar değil, en ��ok da dostluklar kalıcıdır.
Gerçek aşk tutkudur. Tutku yıkıcıdır. Acı çekmeyi koşulsuz göze almaktır aşk. Şimdilerde hafta sonu eğlenceleri için âşık olunuyor(!) Mutlu olmak için! Oysaki mutluluk diye bir şey yoktur yaşamda; olsa olsa “mutlu an”lar olabilir insan ömründe…
Aşk, kişiliğin harcıdır; acıyla başlar ve çoğu kez acı çekerek o ilişkiyi tüketirsiniz. Yaralanır ve yaralarsınız. Bazen sevginiz mağlup gelir. Yenilmesini de bilmektir aşk…
Şimdi kimileri tahakküm ve mevzi kazanmak için öne atılıyor; sürmüyor ve bu nedenle nice ilişki yatakta başlayıp bitiyor.
Aşk tenhalığı severken, metropol aşkları, merkezi caddelerde, Caferlerde, barlarda kümeleniyor; herkes birbirinin vitrini…
Barların loş ışıkları arasında gecenin ilerleyen saatlerinde alkol ve parfüm kokusunun baş döndürücülüğü eşliğinde fısıldanan sevgi sözcükleri, sadece cinselliği kışkırtıyor. Sonra sevgisiz, dağınık, terli yataklardan geriye tanımsız bir öfke ve bir yalnızlık duygusu kalıyor…
Rousseau, “gerçek aşk bağlılığın en temizidir” diyor; şimdi görülmekte ki, aşk adına toplumumuzda nice kirlilikler yaşanıyor. Aşk, her gün mevzi kaybederek biraz daha ihanete uğruyor.
Gerçek aşkın Leyla’nın kendisine de gereksinimi yoktur aslında; herkes kendi sevgisini sever ya da aşk, tek kişiliktir!
Ve en haklı aşk, alkışsız sürebilendir…
Benim öğrendiğim ise, aşk, iyi bir cehennemdeki mutsuzluktur. Bu yüzden böyle bir sosyokültürel ortamda ve böyle bir şiddet toplumunda aşkta sağduyuyu arayanlar, şimdi evlerine birer Şanso Panço olarak dönen yapayalnız birer Don Kişot’tur!"
Yılmaz Odabaşı
Tumblr media
6 notes · View notes
vapurcicegi · 2 years
Text
ama yine de kafam aşk denen şeyin ne olduğuna takıldı. gerçek mi yoksa tamamen takıntı meselesi mi? hiç bilmiyorum. aşk tutku mu yoksa sevginin eş anlamlısı mı, onu da bilmiyorum. ama sanırım bu duygu her şeyde var. sonsuz bir şey o yüzden bunu çok düşünmeye gerek yok. illa bir ilişki olmasına hiç gerek yok. biri olmasına gerek yok.
Tumblr media
bundan ötürü benim aşkımın güzel duygular olduğunu düşünüyorum. bu spesifik birini öpüp koklama isteği dışında. o da içinde ama tek değil.
gülmekten nefes alamayacak kadar karnım ağrıdığındaki hislere aşığım mesela, herhangi bir insanın bana sıkıca sarılmasına, "çok güzel kokuyorsun." demesine. yeni bir şarkı, yeni bir olay, yeni bir yer veya yeni herhangi bir şeyi keşfettiğimdeki hisse aşığım. gökyüzüne aşığım. canımdan bir parça olarak gördüğüm kocaman ay'a ve yıldızlara. güneş'e de. bilmiyorum, bu liste uzayıp gider. zaten bu aşk denilen şey olmasa hayat yaşanılır mı?
abes derecede abartı olabilir dediklerim anlık. amma ve lakin böyle düşünmezsem işin içinden çıkamam. ki böyle düşünmek hoşuma gitti. sadece insanoğlunda aramamak lazım aşkı. yoksa harabe gibi kalırsın. hem de ortada.
5 notes · View notes
kemikkadin · 1 year
Text
Yeraltı edebiyatı eserlerinde müzik teması bulunmasını çok seviyorum, rastgele raflara bakarken bu kitapla karşılaşmanın sevincini yaşıyorum. Kitabın konusunu bırakıyorum buraya, yorumum için ayrı bir gönderi oluşturacağım. Mutlaka göz atın bu kitaba.
.
Evelyn Gray okul arkadaşları tarafından itilip kakılan on altı yaşında mutsuz ve yalnız bir kız. Zamanının çoğunu odasında kitap okuyup ölü insanlara mektup yazarak, eski plakları dinleyip başucunda asılı duran Kurt Cobain posteriyle konuşarak geçiriyor.
.
Evelyn'in Cobain'e duyduğu aşk öyle büyük ki, ölü şarkıcıyı etten tırnaktan bir insan olarak yeniden var ediyor. Evelyn hastanede gözlerini açtığında, hemen yanındaki yatakta eski hayatına dair neredeyse hiçbir şey anımsamayan Cobain'i buluyor. İkisi birbirlerini tanıdıkça birbirlerine ve kötü alışkanlıklarına daha da tutkuyla sarılıyorlar. Cobain, Celine Black ismini alıyor ve Evelyn'le birlikte hastaneden kaçıp hayallerinin peşine düşüyorlar. Kaçınılmaz bir şekilde, ikisi de ünlü birer müzisyen oluyor. Tutku ve yok oluş birbirini takip ediyor.
.
#sanat #art #book #bookreel #kurtcobain #nirvana #yeraltıedebiyatı #ayrıntıyayınları #newbook #yenikitap #neokuyorum #kitaptavsiyesi #booknerd
4 notes · View notes
lyricsander · 1 year
Text
Soru: Aşk Nedir?
Cevap: İnsanın damarlarına dolduğunda aklını Leyla ile alabilecek bir hislenimdir. Bu keskin uçuruma gebe olmasından ötürü oldukça tehlikeli olduğu düşünülendir. Tabii düşünceler gören gözce şekillenir. Bir kısım dediğim gibi bu hislenimi körlüğe yorsa da diğer kısım körlükle suçlayanları asıl körler olarak bellemiştir. Benim safım kısmi olarak aşkın kör ettiğini, tehlikeli bir şey olduğunu söyleyenlerin safı oluvermektedir. Kısmiliğe kayımım ise onun ona benzer olan heves, tutku, şehvet gibi kardeşleriyle karıştırıverilmesindendir. Bunlar üstüne aşık kişiyle bir karışıma gelince birbirinden ayrılmaz bir çözelti haline gelir. Ki bence aşkı bu karışım olarak düşünenler aşkı ve aşığı kör olarak atfetmektedir. Saflığı; ayırt edilmesi hassas kalpler olmadığı sürece mümkün olamayabilecek aşk, bu duruma sebebiyet vermektedir. Bizim kör diye atfedicilerimiz de işin kolayına kaçıp, süzümden geçirmeyerek kendi bildiklerini yapıvermektedir. Ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğu tartışılabilir. Diğer hislenimlere diz çöktürülüp, ehlileştirilmediği sürece avam kimse bu işe girişmemelidir.
5 notes · View notes
aslanburcuyorumu · 14 hours
Text
Aşk acısı çeken burçlar, birçok insan için zor bir süreçtir ve burçlar da bu deneyimi farklı şekillerde yaşar. İşte aşk acısı çeken burçlar ve bu durumlarla nasıl başa çıktıkları hakkında kısa bilgiler:
1. Akrep Burcu
Akrep burçları, duygularını derinlemesine hissettikleri için aşk acısını yoğun bir şekilde yaşarlar. Aşklarına tutku ile bağlıdırlar, bu nedenle ayrılık durumlarında yıkım hissi yaşayabilirler. Duygusal olarak derin bir bağ kurdukları için ayrılma sürecinde kendilerini kaybolmuş hissedebilirler.
2. Yengeç Burcu
Yengeç burçları, aşk ilişkilerine büyük bir duygu yükler. Aşk acısı çektiklerinde, hissettikleri derin üzüntü ile kendilerini izole edebilirler. Sevdiklerine olan bağlılıkları nedeniyle, ayrılıklar onları derinden etkiler ve uzun süre bu duygudan kurtulamazlar.
3. Balık Burcu
Balık burçları, romantik ve duygusal yapılarıyla bilinirler. Aşk acısı yaşadıklarında, hayal dünyalarına kaçma eğilimindedirler. Duygusal derinlikleri sayesinde acıyı yoğun bir şekilde hissederler ve bazen bu durumdan kurtulmak için gerçeklikten uzaklaşmayı tercih ederler.
4. Kova Burcu
Kova burçları, özgürlüklerine çok düşkün olmalarına rağmen aşk acısı çektiklerinde bunu derin bir şekilde hissedebilirler. İlişkileri sona erdiğinde, duygusal olarak geri çekilebilirler. Aşk acısını atlatmak için sosyal çevrelerine yönelirler, ancak içsel acıyı da unutmaları zor olabilir.
5. Başak Burcu
Başak burçları, analitik düşünme yetenekleri sayesinde aşk acısını anlamaya çalışırlar. Ancak bu süreçte kendilerini fazla sorgulayabilir ve aşırı eleştirisel hale gelebilirler. Duygusal acı yaşadıklarında, bunun üstesinden gelmek için mantıksal çözümler ararlar, bu da bazen duygusal olarak kendilerini kapatmalarına neden olabilir.
6. Boğa Burcu
Boğa burçları, duygusal olarak sağlam ve istikrarlı bir yapıya sahiptir. Ancak sevdikleri birisiyle ayrıldıklarında, güven duygusunu kaybettikleri için aşırı acı çekerler. Aşk acısını atlatmakta zorlanabilir ve bu süreçte sabırlı olmak isteyebilirler.
Sonuç
Her burcun aşk acısını hissetme şekli farklıdır. Aşk acısı çeken burçlar, duygusal derinlikleri ve bağlılıkları nedeniyle bu süreci zor geçirirler. Ancak, her burç bu acı ile başa çıkma yollarını farklı şekillerde bulur ve zamanla iyileşir. Aşk acısı, her insan için evrensel bir deneyimdir ve duygusal olarak gelişim sağlamak için bir fırsat olarak görülebilir.
0 notes
otadam · 1 month
Text
Aşkın Karanlık Labirentlerinde
Gençliğin saf aleviyle parlayan aşk, bir zamanlar her şeydi. Her şey basitti; tutku, arzu, bir avuç yanılgı ve çılgınca bir beklenti. Aşkın yeri, yıldızların altında bir cennet, her şeyin net olduğu bir anıydı. Ama zaman, bu cenneti yavaş yavaş yok eden bir yok edici. Zaman, aşkı bir labirente dönüştürdü, yolları çetrefilli, çıkışsız ve karanlık.
Gençlikte aşk, bir tür sihir gibiydi. Her şey kristal berraklığında görünüyordu; kalplerin atışı, her an her şeyin mümkün olduğunu söylerdi. Ama yaşlılık, o netliği bulanıklaştıran bir tür koku gibi, her şeyi griye boyuyor. Artık, aşkın sadece bir dizi sıcak anı olmadığını, aynı zamanda bir yığın hayal kırıklığı ve karmaşanın da bulunduğunu kabul etmek zorundayız.
Zamanla, aşkla ilgili algılarımız birer birer çöküyor. Gençken, her şeyin bir nedeni ve sonucu vardı; şimdi, nedenlerin belirsizliği ve sonuçların anlamsızlığı içinde kayboluyoruz. Aşk, bir zamanlar anlamlı ve net olan bir bulmacayken, şimdi parça parça dağılmış bir pusula gibi, yönümüzü kaybettiğimiz bir labirente dönüşüyor.
Aşkın özünü kavramak, yaşın ilerlemesiyle birlikte zorlaşıyor. Her köşede bir karanlık, her adımda bir belirsizlik var. Artık, bu karmaşanın içinde aşkı bulmak, eski bir hayali yeniden inşa etmeye çalışmak gibi. Gençliğin masumiyetiyle bakıldığında aşk, bir nehir gibi akıyordu; şimdi ise, bataklığa dönüşmüş bir göl gibi duruyor.
Yaşlandıkça, aşkın yüzleri daha da karışıyor. Aşık olduğumuz insan, gençliğin parlak gözlüklerinden farklı bir şekilde görünüyor; belki de gerçek yüzü, yaşanmışlıkların gölgeleriyle şekillenmiş durumda. Bu karmaşa, aslında aşkın kendisini daha derin bir biçimde hissettirmeye başlıyor. Artık aşk, sadece iki insan arasındaki bir ilişki değil; geçmişin, acıların, umutların ve hüsranların bir karması olarak hayatımızın derinliklerinde yankılanıyor.
Belki de aşkın netliğinin kaybolması, onun gerçek doğasını ortaya çıkarıyordur. Gençliğin yalın ve basit hali, aşkı yüzeysel bir şekilde görmemize neden oluyordu. Şimdi, karmaşıklığın içinde belki de aşkın derinliğini ve gerçekliğini bulma şansı var. Zamanın koyduğu engeller, aşkı yeniden tanımlamanın ve onun karanlık labirentlerinde kaybolmanın bir yolunu sunuyor. Bu labirentte kaybolmak, belki de aşkın gerçek anlamını aramanın yoludur..
2 notes · View notes