Tarihçe Köyün adını köye ilk yerleşenler tarafından anlatılan bilgiye göre o dönemde köyde olan tarihi çok eski olan ağaçların orta kısımlarında derin oyuklar olduğu için ordan almıştır.Günümüz de hala bu ağaçlardan bulunmaktadır. Köy halkı atalarından gördükleri bütün gelenek görenek ve inaçlarını unutmamıştır. Köy de ayrıca Kemal Dede adında bir evliya bulunmaktadır.Alevi köyü olup kültürüyle çok zengindir Amasya iline 76 km, Merzifon ilçesine 33 km uzaklıktadır. Dört tarafı ormanlarla kaplı küçük şirin bir köydür. yüksekligi 1050 dir.köyün yüksek kisimlarinda bu rakım 1250 yi buluyor.köyde genellikle buğday, arpa, yulaf vb fakat son yıllarda ayçicek üretimi giderek cogaldi. QYMAAĞAÇ KÖYÜ ADINI ÜSTADIN DEDİĞİ GİBİ ADINDAN ALIR 1 ÇOK DEVASAL OYMAK.AĞAÇLAR...IN OLDUĞU BİR BÖLGE 2 ..ARAŞTIRMACI YAZAR RİZA ZELYURTUN ..BİR KİTABINDA AĞAÇLI GEÇER..KÖYÜMUZÜN TARİHÇESİNE KISACA DEĞINELIM.AĞA ÇLI ANKARA MEDENİYETLER MÜZESİNDE AÇIKÇA BÖLGE HARİTASINDA YERİNI ALMIŞTIR ..BÖLGEMİZİN MERZİFONDANDA ESKİ TARİHİ VARDIR KÖYÜMÜZDEKİ TARİHİ KALINTILARDA ONUN ISPATIDIR .TARIHI.BÖLGEMİZDE OYMAAĞAÇ YURENİ VE HAYRETTİN KÖYLERİ .ROMA BİZANS DAHA SONRADA OSMANLININ YERLEŞİM YERLERİNDEN BIRIDIR..KISA GEÇELİM ULULARIN EVLİYALARIN KÖYÜDÜR ŞEHERİDİR OYMAAĞAÇ KÖYÜMÜZÜN DEĞİŞİK BÖLGELERİNDEKİ YATIRLARIN ALANI HEPSİ YERLEŞİM BÖLGESİNDE MAHALLESİNDE BÖLGESİNDE VEFATININ ŞEHİT OLMALARININ KESİN KANITIDIRLAR.. KEMAL DEDE...UZUN DEDE..SÜLEYMAN DEDE...YAĞMUR TEKKESİ ...ESKİCİ DEDE..VE EŞMECE DEDE DAHALARIDA.VAR..BUNLARIN TAMAMI HORASAN DIYARINDAN ...RUM ..DİYARINA GELEN HACI BEKTASLAR BABA ISAKLAR BALIM SULTANLAR EVLIYA ÇELEBİ PİRİ BABA HZ RETLERİNIN ERENLERINDENDIRLER....BİR ÇOĞU BABA İSAKIN AMASYADAKİ BÜYÜK İSYANINDA ŞEHİT OLMUŞLARDIR BIRBIRLERI ILE AKRABALIK VEYA YOL HISIMLIK ILIŞKİLERİ VARDIR YANİ DOSLAR..OYMAAĞAÇ EMERT SARIKÖY HIRKA KÖYLERİMİZ ERENLERİMİZİN YERLEŞİM VE BİRBİRLERİ İLE YAKIN AKRABADIRLAR ..DAHASIDA VAR HEPİNİZE HÜRMETLER SUNARIM ERENLER...
Tarihçe Köyün adını köye ilk yerleşenler tarafından anlatılan bilgiye göre o dönemde köyde olan tarihi çok eski olan ağaçların orta kısımlarında derin oyuklar olduğu için ordan almıştır.Günümüz de hala bu ağaçlardan bulunmaktadır. Köy halkı atalarından gördükleri bütün gelenek görenek ve inaçlarını unutmamıştır. Köy de ayrıca Kemal Dede adında bir evliya bulunmaktadır.Alevi köyü olup kültürüyle çok zengindir Amasya iline 76 km, Merzifon ilçesine 33 km uzaklıktadır. Dört tarafı ormanlarla kaplı küçük şirin bir köydür. yüksekligi 1050 dir.köyün yüksek kisimlarinda bu rakım 1250 yi buluyor.köyde genellikle buğday, arpa, yulaf vb fakat son yıllarda ayçicek üretimi giderek cogaldi. QYMAAĞAÇ KÖYÜ ADINI ÜSTADIN DEDİĞİ GİBİ ADINDAN ALIR 1 ÇOK DEVASAL OYMAK.AĞAÇLAR…IN OLDUĞU BİR BÖLGE 2 ..ARAŞTIRMACI YAZAR RİZA ZELYURTUN ..BİR KİTABINDA AĞAÇLI GEÇER..KÖYÜMUZÜN TARİHÇESİNE KISACA DEĞINELIM.AĞA ÇLI ANKARA MEDENİYETLER MÜZESİNDE AÇIKÇA BÖLGE HARİTASINDA YERİNI ALMIŞTIR ..BÖLGEMİZİN MERZİFONDANDA ESKİ TARİHİ VARDIR KÖYÜMÜZDEKİ TARİHİ KALINTILARDA ONUN ISPATIDIR .TARIHI.BÖLGEMİZDE OYMAAĞAÇ YURENİ VE HAYRETTİN KÖYLERİ .ROMA BİZANS DAHA SONRADA OSMANLININ YERLEŞİM YERLERİNDEN BIRIDIR..KISA GEÇELİM ULULARIN EVLİYALARIN KÖYÜDÜR ŞEHERİDİR OYMAAĞAÇ KÖYÜMÜZÜN DEĞİŞİK BÖLGELERİNDEKİ YATIRLARIN ALANI HEPSİ YERLEŞİM BÖLGESİNDE MAHALLESİNDE BÖLGESİNDE VEFATININ ŞEHİT OLMALARININ KESİN KANITIDIRLAR.. KEMAL DEDE…UZUN DEDE..SÜLEYMAN DEDE…YAĞMUR TEKKESİ …ESKİCİ DEDE..VE EŞMECE DEDE DAHALARIDA.VAR..BUNLARIN TAMAMI HORASAN DIYARINDAN …RUM ..DİYARINA GELEN HACI BEKTASLAR BABA ISAKLAR BALIM SULTANLAR EVLIYA ÇELEBİ PİRİ BABA HZ RETLERİNIN ERENLERINDENDIRLER….BİR ÇOĞU BABA İSAKIN AMASYADAKİ BÜYÜK İSYANINDA ŞEHİT OLMUŞLARDIR BIRBIRLERI ILE AKRABALIK VEYA YOL HISIMLIK ILIŞKİLERİ VARDIR YANİ DOSLAR..OYMAAĞAÇ EMERT SARIKÖY HIRKA KÖYLERİMİZ ERENLERİMİZİN YERLEŞİM VE BİRBİRLERİ İLE YAKIN AKRABADIRLAR ..DAHASIDA VAR HEPİNİZE HÜRMETLER SUNARIM ERENLER…
Tarihçe
Köyün adını köye ilk yerleşenler tarafından anlatılan bilgiye göre o dönemde köyde olan tarihi çok eski olan ağaçların orta kısımlarında derin oyuklar olduğu için ordan almıştır.Günümüz de hala bu ağaçlardan bulunmaktadır.
Köy halkı atalarından gördükleri bütün gelenek görenek ve inaçlarını unutmamıştır. Köy de ayrıca Kemal Dede adında bir evliya bulunmaktadır.Alevi köyü olup kültürüyle…
80'i aşan yaşlarına rağmen ağaçların tepesine çıkarak zeytin hasadı yapıyorlar
80’i aşan yaşlarına rağmen ağaçların tepesine çıkarak zeytin hasadı yapıyorlar
Yaşlı çiftin boyu 10 ila 20 metre arasında değişen zeytin ağaçlarından zeytin topladığını görenler gözlerine inanamıyor
Artvin’in Yusufeli ilçesi Demirken köyünde yaşayan 87 yaşındaki Ali Çakal ve eşi 80 yaşındaki Yadigar Çakal, ilerleyen yaşlarına rağmen metrelerce yükseklikte bulunan ağaçlara çıkarak üstün lezzet ödülüne layık görülen bölgeye özgü Butko Zeytini’ni dalından tek tek…
Abim saçlarımı ördüğüm için sabahtan beri aşırı tatlı olduğumu söyleyip etrafa "ya çok güzel olmamış mı" diye gösterip duruyor beni wşdşsşgş bne öyle hissetmiyordum ama o kadar çok söyledi ki inandımşqsşaçfis
Niçin kazıyorlar araziyi? Kimin üstüne atıyorlar kürek kürek toprağı? Tam takır kuru bakır iliklerim. Raylarca uzayıp gidiyor içimin ıstırabı.
Dağlara bağırsam geri dönmüyor sesim. Denizlere haykırsam enginlerde kilitlenip kalıyor hüznüm. “Erkeler ağlamaz.” diyor; etrafımda kümelenen kuru kalabalık. “Dört göz, bir evlat içindir”. Bırakın da ağlayayım ey eşrefi mahlûkat. Ben bir babayım.
“Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.” diye yazdırdım mezar taşına. Göğsümde kuruyan ırmaklar, alnımda dalsız budaksız ağaçlar. Yokluğun, can evimi oyup bitiren kurt. Gurbette göçebe kuş, mühürlü yalnızlığım. Kırk beş yaşından sonra ölümünle büyüdüm oğul.
Üç aylıktın anneni kaybettiğimizde. Kilitlenip kaldığım girdaptan yumuk ellerin çekip çıkardı beni. Kalbimin en savunmasız olduğu zamanlarda gülüşünle güçlendim hayata karşı. Tenine dokununca sıyrılıp gitti hüznüm ünlemsiz öykülere. Sen büyüdün, ben küçüldüm. Ben büyüdüm, sen küçüldün dalgalar arasında.
Annen bizim kadar şanslı değildi. Her ne kadar üçümüz de sağ olarak çıkarıldıysak da enkazın altından, yirmi iki saat ancak direnebildi yorgun bedeni ölümün kandiline. Hadi, o beni sana, seni bana emanet edip gitti; sen beni kimlere emanet edip de gittin evlat?
Ay karaydı, yıldız karaydı. Yeryüzü kapkaraydı o gece. Ardı ardınca devrilen duvarların altında kar ayazı bir soğuk işliyordu iliklerimize. Ölümün soğuk yüzünü taşıyordu toz toprak ensemize. Ağlıyordun, duyuyordum. Yanına gelmek istiyor, kımıldayamıyordum. İnce bir ses duyuyordum derinlerden. “Ninni yavrum, ninni yavrum.“ Ölmekte olan bir annenin dudaklarından.
Tıpkı annene benziyordu gözlerin. Onunkiler gibi iri ve simsiyah. Onunkiler gibi kıvırcık ve kahverengiydi saçların. İkinizin de yanağınızda gül bahçesi gamzeler açardı gülünce. Onun kadar güçlü, onun kadar inatçıydın hayata karşı. Turkuazı çok severdi. Sen turkuaz renginde alırdın bütün oyuncaklarını.
Ortaokul, lise... Uzayan yıllar ve üniversiteden mezun olacaktın. Kepini havaya fırlatırken fotoğraflarını çekecektim. Oysa… İlkokul sıralarında asılı kaldı sırtındaki mezuniyet cübbesi. Sözüm vardı annene. İnşaat mühendisi olacaktın. İnşaat mühendisi olacak, kolonları yıkılmayan evlerin temelini sen attıracaktın.
Oltalarımız sırtımızda balığa gidecektik. Fenerbahçe maçlarını izlerken tezahüratta bulunacaktık tribünlerden. Kuşlar gibi göklerde süzülecektik uçurtma uçururken. Mırıl mırıl söylenecektim satrançta sana bilerek çoban matıyla yenilirken. Ata binecek, ok atmayı öğrenecektik sonsuzluğu nişan alırken.
Artık sevmiyorum sonbaharı. Sevmiyorum eylül ayını. Cumartesi günlerini, saat on bir otuz yedileri… Paramparça ettim o turkuaz yağmurluğu. Ne çok isterdim. Eylül ayının cumartesi sabahı sana yağmurluk alabilmek için alış verişe gitmemiş olmamızı. Alış veriş sonrası yanımızdan geçen düğün konvoyundaki maganda kurşunuyla senin değil de benim kurşunlanmamı…
Kiracısıymışız meğer parkların, sokakların. Kiracısıymışız gökyüzünün, ağaçların. Daha iki gün öncesine kadar düşlerimiz vardı. Hayata başkaldıran umutlarımız vardı. Sen ilk maaşını alacaktın. Yaptıramadığımız mezar taşını yaptıracaktık annenin. Sen değil, sağ yanına ben yatacaktım Zahide’nin evlat.
Yıkık, dökük, sönük bir harabeyim başucunuzda artık. Misafirliğimin bitmesini beklerken toprak kokunuzu buram buram içime çekmek. Sabrın manası tam da bu olsa gerek. Kulağımda ölüm çığlıkları, gözlerimde ezberlediğim bir yağmur dalgası. Sağ yanım yıkık kolonlar altında ezik. Sol yanım cani bir magandanın kurşunuyla yaralı.
Bir ihtimal hafifler mi acım? Sanmam. Seni katleden vicdansız bulunup tutuklanırsa söner mi öfkem? Bilmem. Oyuncaklarını sevsem, yorganını üstüme sersem diner mi hasretin, emin değilim. Kovaya sığan okyanus, göz pınarlarım. “Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez.” Bu adamı susturmayın.
Güçlüdür diyorlar babalar. Tok açın halinden anlamaz. Evlat acısı bilmezler. Cesur ve iradeli olurmuş erkekler hüzün baş gösterince. "Deve suyu bağıra bağıra geçer.” dostlar. Aklıselim bulunurmuş yiğitler. “Acılı başta akıl olmaz." efendiler! Yosun kayaya sarılmayıversin bir kere. Bitirir yavuzluğunu. Varlığını imha eder.
Şurası var ya şurası... Elemin gelip de taht kurduğu yer. Kalbimin her atışında yer bitirir beni bu keder. Ölüm iki uçlu bir hançer. Oydukça oyar, göğsümü deler. Gönlüm, yanardağ içindeki ateşi özetler. Canımdan can kopararak bedenimden seni kestiler. Tellal olmuş, haykırır özlem, gövdemi çarmığa çiviler.
Evladın ayağı taşa değse babanın bağrı kan ağlar. Kaybetmişse evladını bir baba herkül olsa da iki göz iki çeşme ağlar. Dokunma bana insanoğlu! Evladı olmayınca bir baba neye yarar?
Ağaçların meyve vermesi için bir mevsim dinlenmesi, çiçek açmak için filizlenmesi gerekir, güneş görmesi, yağmur alması… o ağaçacı hiç durmadan sallıyorlar
Ağaçların serbest Wi-fi sinyalleri üretebildiği bir dünya hayal edin. Muhtemelen herkes yaşadığı yerin etrafına ağaç dikerdi. Ama maalesef onlar sadece oksijen üretiyor..