Tumgik
#adalet 101
seslimeram · 8 months
Text
Adaletsiz, Eşitliksiz, Ahparigsiz!
Tumblr media
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. Bir asrı aşkın demokrasi deneyiminden feyiz alındığı, rehber edildiği ifade olunan bir sahadan mutlak ve kesin bir doğrunun imali söz konusu edilmiyor. Tümden ve doğrudan yıkıma işlevsellik kazandırılıyor. Tek adam rejiminin güncelliği içerisinde tüm o doğru yerle bir edilirken yerine ikame olunan her şeyle bir yalan tiradı güncelleniyor. O yıkım daimi bir biçimde hep sıradana reva görülüyor. Hayatın ehemmiyeti, biricikliği bir biçimde talan edilirken, cerahat ve cürümle el yükseltilen bir iktidar şablonu eliyle açıkta doğrunun yıkımı gerçek kılınır. Bugünün yeni yepyeni ülkesi denilen sahnesinin yönetim katıyla iktidar ve tüm bileşenleriyle birlikte kurumsallaştırdığı yerin yönelimi ve sonuçları böyle bariz bir eksiltme halidir. Biyopolitik bir cerahat sarmalı, bütünüyle yaşamı kuşatan bir denklemler toplamında mutlak, kesintisiz bir cerahat imal olunur. Her yanlış her türlü riya, her güne sığdırılan tahakküm / tehdit ve ötesiyle bu cerahat hali ülke diye sunulur. Gündelik yaşam zora koşulurken cerahat, cürüm, cinnet üçlemesine rehin olagelen bir yer var ediliyor, ne eksik, ne fazla.
Düpedüz yalın bir riya ikliminin aralıksız muktedir eliyle çoğaltıldığı zeminde olmasına devam olunan hamlelerle hayat ehveninden alıkonuluyor. Artık itiraz edebilecek bir cüret, bunu ortaklaştırabilecek bir irade, öteki değil bizatihi bu ülkenin ortak yaşam pratiklerine dair bir şeyler söylemek imkansız kılınıyor. Tahakkümü, denetim ve gözetimi var eden ol siyasi manevra kümesinin, onadığı, izin verdiği kesimlerin patırtısı içerisinde doğruluğun izleri yerle bir olunur. Yoksunlaştırma, eksiltme ve tekdüze ezber olunmuş bir ahkam hali eylem bütünlüğünde demokrasinin izleri de tahrif edilir. Bugünün ülkesinin bunca alenen bir sorunlar toplamından mülhem yere dönüşümü ol izahatı, şu anlama gayretin ve bütün o sorgulayabilme çabasının önünün alınmasıyla birlikte söz konusu edilir. Hakikatimiz en kestirmeden yalın bir buhrandır. Birbiriyle bütünleşik, varsılların iktidar kümesindeki erk ile birlikte yazıp, çizip, oynadıkları bir tahayyüller birlikteliğinde o mutlak yazgıymış gibi var edilen yalanlarla hayat dönüştürülür. Milenyumun bir çeyrek asrı devrilirken olmakta olan bütünüyle devamlılığa kavuşturulan bir kere daha devletlinin izninden azade tek bir günün var edilemeyeceğidir. Bütünüyle dibine kadar bodoslama dibine doğru seyreden bir yerde bundan daha açık bir yıkım istikameti söz konusu edilebilir mi? Bu hallerle yol nereye çıkar ki!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen depremzedelerin mağduriyetleri sürüyor. Depremlerin vurduğu 11 kentten biri olan Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Birlik Mahallesi ile Şüktmeyik mezrası da yaşanan felaketten etkilendi.
Herhangi bir can kaybı yaşanmayan her iki yerleşim yerinde evler ağır hasar gördü. Birlik Mahallesi’nde bulunan 19 hanenin 15’i, Şüktmeyik mezrasındaki 15 hanenin ise 13’ü hakkında yıkım kararı verildi.
Uzun süre çadırlarda kalan depremzedeler sonrasında konteynerlere yerleştirildi. Ancak konteynerde yaşamanın özellikle çocuklar, yaşlılar ve engelliler için getirdiği zorluklar var.
Depremzedeler konteynerlerin yetersiz olmasından kaynaklı kendi imkânlarıyla barınak, lavabo ve duş yerleri inşa ettiklerini kaydetti. Yaşamlarını koşullarını kolaylaştırmaya çalışsalar da bir an önce kendileri için ev yapılması talebinde bulunan depremzedeler, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) yapılacak evler için kendilerinden 1,5 ile 4 milyon TL arasında ödeme yapılmasını istediğini söyledi. Depremzedeler, bu parayı verecek imkanlarının olmadığını da ekledi.
'Aylar Geçti, Evler Yok'
Birlik Mahallesi’ndeki evi ağır hasar gören depremzede Hayriye Benice, yetkililerin ‘bugün, yarın, bu ay yapacağız’ dedikleri evler için bugüne kadar adım atılmadığını belirtti. Benice, “Küçücük bir konteyner vermişler, o da su kaçırıyor, soğuk alıyor. Konteynerlerin içinde soğuktan ölüyoruz. Hastalığım var, dizimden ve kalbimden ameliyat oldum. Zaten bu hastalıklarımın hepsi bu soğuktan kaynaklı oluştu. Ne tuvaleti ne mutfağı ne de banyosu, hiçbir şeyi yok. İnsan gıdalarıyla beraber orada nasıl yaşasın?” diye sordu.
'Ev İçin 1.6 Milyon TL İstendi'
AFAD’ın ev için kendilerinden 1 milyon 600 bin TL istediğini söyleyen Hayri Benice, tepkisini “O parayı verebiliyor olsaydık, bir senedir kendi evimizi kendimiz yapardık” diyerek gösterdi. Yaşlı ve hasta olduğunu, bu nedenle daha fazla konteynerde idare edemediklerini dile getiren Benice, evlerinin bir an önce yapılarak, kendilerine verilmesini istedi.
9 Kişi Konteynerde Yaşıyor
9 kişi bir konteynerde kaldıklarını belirten Cemile Yakacı da konteyner yaşamının zorluklarını şöyle dile getirdi: “Bebeğim ve yaşlılarım var. Yaşlı teyze yatalak, kalkamıyor. İhtiyaçlarını 2-3 kişi kaldırıp indirerek karşılıyoruz. Banyo yaptırıyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz çok zorluk yaşıyoruz. Bu bir senedir perişan olduk. Şimdiye kadar çadırda kalıyorduk. Bayramdan sonra konteyner geldi. Tuvaleti, banyosu yok.”
Yakacı, Mart ayına kadar temelleri atılacağı söylenen evlerinin bir an önce yapılmasını istedi.
‘Biz Evimizi, Hayatımızı İstiyoruz’
Ailesiyle konteynerde kalan depremzede Remziye Yakacı ise, geçen 11 aylık zamanda yaşadıklarını “Deprem sonrası hayatımız rezillik içinde geçti. Her türlü sorunu yaşadık Kimse sorunlarımızı dinlemek için gelmiyor. Biz evimizi, hayatımızı istiyoruz” diyerek söze döktü.
5 Bin TL Elektrik Faturası
Konteyneri ısıtmak için elektrikli ısıtıcı kullanmak zorunda kaldıklarını fakat bu kez de 5 bin TL fatura geldiğini söyleyen Benice, TEDAŞ’a gidip ödeyemeyeceklerini söylediklerinde faturanın 2 bin 300’e düşürüldüğünü, onu da borç yaparak ödeyebildiklerini kaydetti. Ev için kendilerinden 4 milyon TL talep edildiğini paylaşan Behice, “İmkanımız yok, bunları düşünmeleri gerekirken milleti daha çok mağdur ediyorlar” diyerek, yapılacak evler için para alınmaması istedi.
AFAD'a Ulaşılamadı
Depremzedelerin dile getirdiği para talebini sormak için aranan AFAD yetkililerine ise ulaşılamadı.”
Doğrunun esamesinin her nasıl okunmadığına başlı başına bu örnek kafi gelecektir. Bir biçimde on bir aydır kendi hallerine terk edilmiş insanların deprem felaketi sonrasında bir kere daha bu defa da devlet eliyle izole edilmelerinin utancı ne yana düşmektedir. Sorgu, sual edeni kalmadığı için artık bir yıkımdan kurtulan insanlara reva görülenler insanlığa sığıyor mudur, sığar mı? Duraksamadan güncellenen her hamleyle bir kere daha yaşama eyleminin önüne setler çekilmeye devam ederken, onca badireden sonra halen ellerindeki o umudu törpüleyebilmek, yok etmek adına olmadık işlerin altına imza atmak neyin nesi, neresi doğrudur? Bitimsiz bir girdabın ortasına terk edilip, kendileri hayatta kalabildikleri için suçluymuş gibi davranılan, bir temel insanlık hakkı olagelen barınma hakkını parasını verirseniz neden olmasına indirgeyen bir yapının hangi eylemi o müşterekleri sağlayacak, sahiden insanların geleceğini düşünmesine müsaade edecektir.
Doğrunun esamesinin okunmadığı bir zeminde her şey eğri, yanlış ve karanlığın kılınıyor bir kere daha. 2007 yılının 19 Ocak tarihinde bünyemizde açılmış olan koca bir yaranın ta kendisini de bu bağlamda görmek mümkündür. “Agos Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007'de gazete binası önünde o dönem 17 yaşında olan Ogün Samast tarafından düzenlenen suikast sonucu yaşamını yitirir.” Koca bir boşluk. Bir biçimde hayatlarımızı topyekun etkileyen, bir daha düzeltilemeyecek bir yaranın özneleri arasında yerini alan bir cinayetin ardından çıkagelen her şey bu eğrelti, şu yanlış ve daimi bir biçimde karanlık olageleni de bildirir. Bir düzlemdeki Ermeni kimliğinin hakikatinden bahisler açabilmenin yollarını onca engellemeye rağmen açabilen bir temsilciydi Hrant Dink. 1915’te yaşatılan Medz Yeghern’in hemen ardından sessizliğe gömülmüş, ancak 1965 yılından, birkaç jenerasyonun devinimi sonrasında kendi belleğinde yer edileni arar, sorar, sorgular hale gelmiş bir kimliğin elinde kalanları birleştirerek bir hikayenin tam ve eksiksiz anılmasını / anlaşılmasına çaba sarf eden bir temsildi Hrant Dink. 19 Ocak 2007 günü onu, tüm doğrularından, belleğimizin dibinde kalakalmış olagelen korkuların hiç de uzakta ötede olmadığını bilerek, göstermek isteyen bir çete / yapı / küme bir tetikçi eliyle, onu yönlendirenler sayesinde katletti. 1915 sonrasında var edilmeye çalışılan bir avuçtan az kalan Ermeni’nin meramını bildirebilme çabasının elbet bir karşılığı olacaktı. O melun günün ardından kalakalan yegane şey susun çağrısının artık aleni kılınmasıydı. Eğrelti, yalan, yanlış ve kötücül bir aksin eline rehin kılınmış olagelen yerde, baş efendinin tabiri ile kendisini de aşan bir cinayet sistematiği ile bir can katledilir. O günden bu yana adaletin her nerede olduğu muallaktır.
Hrant Dink’in katledilmesine giden sürecin başlangıcını oluşturan Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olmasının hikayesinden sonra devamlılığı sağlama alınan sürek avı o eğrelti yolun nasıl da biçimlendirildiğini örnekler. 2019’dan bir haberi aktaralım: “2002-2008 yılları arasında İstanbul Valiliği’nde azınlıklarla ilgili iş ve işlemlerden sorumlu olan Ergun Güngör, 24 Şubat 2004'te Hrant Dink'le valilikte görüştüklerini, bunu MİT'in istediğini beyan etti.
Güngör, Dink'in Agos Gazetesi'nde Sabiha Gökçen'in Ermeni olduğunu iddia ettiği yazının o dönemde infiale yol açtığını söyledi. İstihbarattan gelen kişilerin Dink'le bir görüşme ayarlanmasını istediklerini aktaran Güngör, "Böyle bir görüşmenin vali izni olmadan yapamayacağımı söyledim. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in olur vermesiyle bu görüşme gerçekleşti. İstihbarat görevlileri yanımdayken Dink’i aradım. Kendisiyle toplumda oluşan bu hassasiyeti konuşmak istediğimizi ve habere konu olan belgeleri görmek istediğimizi söyledim. Kendisi davetimiz üzerine geldi" ifadeleri kullandı.
Güngör, MİT mensuplarına "Sizi Dink'e ne olarak tanıtayım?" diye sorduğu, MİT çalışanlarının "Yakınlarım dersiniz" dediklerini iddia etti. Dink'in verdiği evrakları MİT mensuplarının aldığını söyleyen Güngör, “Bu görüşmenin ardından vatandaşlar tarafından suç duyuruları, protestolar oldu. Emniyet bununla ilgili önlemler aldı. Dink’in hayatının tehdit altında olduğuna dair bize aktarılan herhangi bir bilgi yok. Resmi nezaket kuralları içerisinde yapılmış bir görüşmedir” dedi.
Güngör'e mahkemede MİT mensuplarının konuyla ilgili ifadeleri hatırlatıldı. MİT çalışanları söz konusu görüşmeyle ilgili "Valilik'e gittiğimizde tesadüfen Dink de oradaydı" yanıtını vermişti. Güngör bunu reddederek “Hayır bu mümkün değil. MİT’in talebi üzerine bu görüşme yapıldı” sözlerini kullandı.”
Doğrunun varlığının hiç edildiği bir zeminde sadece Ergun Güngör’ün açık ettikleri dahi her nasıl bir karanlık kozanın imal olunduğunu örnekler. İçine çekilen ötekisi için alenen kurulmuş olagelen yok etme şablonunun istikametini bildirir, zamanında. On yedi koca yıl sonra varılan menzilde, adaletin küflü bir tahayyüle indirgenişi söz konusu olur. Ol samast denen meczubun arkasının toplandığı, çetenin diğer üyelerinin de kahraman edasıyla karşılandığı bir zeminde her yanlış, her kötülük bir kere daha devletli eliyle ya da yönlendirmesiyle taltif olunur. Ki kamu personelinin Cerrah’tan, Güler’e, Öz’den, Uzun, Akyürek, Güngör ve nicesinin davada yargılanmaları bir yana, o cinayetteki payları göz ardı olunur, olundu. Bu kadar zaman sonrasında elde kalakalan sadece bir avuç hayalden ötesi kılınmaz. Düzenin var ettiği öteki nefretinin bugünün çok daha açık bir biçimde hedef kılmaları beraberinde taşıdığı bir zeminde Devletin tüm kliklerinin bir düzlemde pay ve eylemde fail olduğu cinayetlerden birisi olarak kalmaya devam edendir Hrant Dink cinayeti. Onca zaman sonrasında ortaya çıkan garabetlik adalet seremonisinin hiçbir biçimde / anlamda hakikate yer bıraktırmayan bir eğrelti, eksik, gedik haller toplamında o adalet çalınmıştır. Hrant Dink Vakfı’nın sitesinden davanın geniş bir özetine, alınan karar ve ardından çıkagelen karanlığın nasıl biçimlendirilmeye devam olunduğunun yansısına göz atılabilir. Bir memleketin alnına çalınmış koca bir leke haline dönüşen, Ermeni’nin yarasının da ötesini simgeleştiren, onca zaman sonrasında halen yerinde sayan ülkenin korkunç hayal kırıklığından bir kesit yaşamdaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Öyle ya da böyle doğrunun esamesinin geçmediği / bilinmediği bir zeminde takvimler bir kere daha acıya çıkıyor. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitliksiz, Ahparigsiz... Eksik. Umursuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Berge ARABIAN – Agos Gazetesi
6 notes · View notes
onderkaracay · 2 months
Text
Tumblr media
🎯 Hukuk Görünümlü Hukuksuzluk 🎯
Mızrak çuvala sığmıyor artık.
Hukuk görünümlü hukuksuzluk ya da zulmün hukuku.
Sömürgeci sermayenin çıkarlarını koruma ve kollama aracı olan siyasi iktidarların her yasası ayak bağı olmaya başladı.
Hukukta keyfilik demek lazım bunun adına.
1950 yılında başladı bu beşer şaşar adaletsizlik ve vicdansızlık.
Bir yasa her okuyanın başka bir anlam çıkardığı bir belirsizlik içeriyorsa hukuk adına yetkili olanların bile farklı yorumlarla bir çatışma ortamı üretiyor ise o yasa birilerine çıkar sağlama yaşasıdır.
Örneğin Anayasa'nın 101. maddesi çok açık ve net bir biçimde bir Cumhurbaşkanı en fazla iki kere seçilir dediği halde yorum farkı adı altında buna hukuka uygun diye kabul gören anlayış kime hizmet amaçlı bu hukuksuzluğu üretti?
Yasa herkesin hakkını eşit ve kimseyi ayırmadan kayırmadan koruyor ve yargılıyor ise yasadır.
Onun dışında bir dayatma aracıdır.
Sömürgeci sermayenin on yıldır belgeli hırsızlık yaptığını kitap yazarak hatta kitapla muhtıra vererek ihbar ettiğim halde ne yasa ne de yasaları uygulaması gerekenler bunun üzerine gitmediler.
Yasama yetkisini tanımsız, sınırsız ve sorumluluk yüklemeden bir kişiye veren bir yasayı yapmanın ne anlamı var.
Burası bir kabile ve bütün yetki kabile reisinde deyin olsun bitsin.
Fiili durum bu derece vahim hal aldı.
Keyfilik bir kere başladı mı onu durdurmak mümkün değildir. Neden çünkü öteki de keyfilik hakkından gücü ölçüsünde fayda sağlamak ister.
Biçimsel yönü fecaat. Eşitlik yönünden bakınca bir başka felaket ile karşı karşıya geliyorsunuz.
Kapital ekonomi politiği üretim ve hizmet araçları ilişkisi üzerinden sermayeyi her koşulda koruma ve kollama altına almak ve emeğin hakkını sermayeye yedirme hukukunun ürettiği adaletsizliği Anayasa mahkemesi ile teminat altına alma rezaleti yaşandı bu ülkede.
Mobbing davam Önder Karaçay'ın şahsi davası değildi.
Türk ulusuna yapılan kötülüğün ve iki yüz bin bankacıya yapılan yasal tefeciliğin işlediği ayrımcılık suçlarının yargılanması ve bu zulmün son bulması adına adalet adına büyük bir fırsattı.
Birilerinin engeline takıldı ve bir adaletsizlik daha ürettiler.
Mobbing Bank Türk Fırtınası kitabı bunların yaşanacağını önceden gördü ve ona uygun tüm alternatif seçenekleri mücadeleden sonuç alma adına bilinçli bir şekilde uyguladı.
Haklı olduğunu biliyordu ve sonuna kadar gidecek ve bu zulmü ibretlik bir şekilde bitirecekti.
Nitekim öyle oldu.
Ne dedi ise hepsi doğru çıktı ve kazandı.
Türk ulusu adına adalet dağıtamayanlar sermaye çıkarını Türk ulusunun çıkarından üstün tutanlar kaybetti.
İşsiz bir Türk genci Türk ulusu ve insanlık adına en acımasız vahşilik sermayeye karşı kazandı.
Kaybettiler ve yıkılıyorlar.
Hakkın karşısında hiçbir maddi güç dayatmacı bir zorbalığa soyunmuş ise kazanma olanağı yoktur.
Davamı bütün insanlığın önünde göreceğim demiştim.
Gördüm ve adalet böyle sağlanır diye tarihe bunu Türk adına yazdım.
Sermaye sömürüsü ve iktidar sopası ise kaybetti ve tarihe bu utanç ile geçtiler.
Türk ulusu keyfilik hukukunu tanımaz.
Bugün ki adalet anlayışı sermaye karşı hak arayamama sistemidir.
Benim davalarımın tümü bir hukuk skandalı ve garabeti olarak tarihe geçti.
Müdahale ettiler ve karşılığını gördüler.
Müdahale edenlerin ve müdahale ettirenlerin yargılanacağı günler gelecek.
Hiçbir banka veya sermaye ve sahibi haktan üstün değildir.
Hele hırsızlığı suç üstü yakalanmış olanların hiç değildir.
Geri adım atmış mücadele etmemiş olsaydım böyle gelmiş böyle gidecekti.
Hırsızlığı gördüm ve şahit oldum bu şekilde yaşamam mümkün değildir.
Bu adaletsiz düzeninde bu şekilde yaşaması mümkün değildi.
Kendi sonlarını kendileri getirdiler.
Kendim için sadece hakkım ne ise onu istedim. Anayasa mahkemesi görüşmeden reddetti.
Türk ulusundan çalınanların geri iade edilmesini ve bu hırsız sermeye sahiplerinin korunmaması gerektiğini bunun adalet olmadığını talep ettim nedense bu karşılık görmedi.
On yılda adalet mücadelesi veriyorum bir hukukçu kadar bilgi birikimi edindim. Şimdi adaleti yerine getirmeyenlere ders veriyorum.
Anayasa mahkemesi ve diğer mahkemeler sermayeye bağlı mı hizmet veriyor?
Bunun yanıtını kim verecek?
Önder Karaçay
2 notes · View notes
lovelyyfluff · 3 months
Text
★ES!! Ana Hikaye Çevirileri (Part 1)★
Tumblr media
Başarısızlar:
• Önsöz
• Duyuru
• 1 - Uykucu
• 2 - "Yok Edici"
• 3 - Müjde
• 4 - Rastlantı
• 5 - Açıklama
• 6 - Ceza
• 7 - Yeniden Yapılandırma
• 8 - Bunlar
• 9 - Öğle Yemeği
• 10 - Emirler
• 11 - Sistem
• 12 - Beslenme
• 13 - Kazanç
• 14 - Sıralama
• 15 - Giriş
• 16 - Hedef
• 17 - Şakacılar
• 18 - Kuşku
• 19 - Kader
• 20 - Ortaya Çıkış
• 21 - İdol
• 22 - Yıldız Işığı
Tumblr media
Baş Belaları:
• 23 - Giriş Kapısı
• 24 - Şüpheli
• 25 - Kurt
• 26 - Nezaket
• 27 - Asansör
• 28 - Büyük Kişi
• 29 - Anlaşmazlık
• 30 - Rahatlık
• 31 - Şeytan Kovucu
• 32 - Kâbus
• 33 - İletişim
• 34 - Gündüz
• 35 - Mutfak
• 36 - Deniz mahsülü
• 37 - Hizmetçi
• 38 - Borç
• 39 - Alkaloid
• 40 - Plan
• 41 - Tavşanlar
• 42 - Gölge
• 43 - Mola
• 44 - Katılım
• 45 - Uyarı
• 46 - İş
• 47 - Bilinmeyen
• 48 - Denetleme
• 49 - Dezavantaj
• 50 - Gece Yarısı
• 51 - Karanlık
• 52 - Sorun
• 53 - Crazy:B
Tumblr media
Zorlu Zamanlar:
• 54 - Endişe
• 55 - Karşılık
• 56 - Yeni Başlangıç
• 57 - Nostalji
• 58 - Adalet
• 59 - Gürültü
• 60 - İstisna
• 61 - Çağırı
• 62 - Cadı
• 63 - Resepsiyon
• 64 - Hükümdar
• 65 - Asalet
• 66 - Saygıdeğer
• 67 - Hazırlık
• 68 - İşaret
• 69 - Sır
• 70 - Dâhi
• 71 - Devasa
• 72 - Antrenör
• 73 - Oy
• 74 - Masal
• 75 - Düşen Maske
• 76 - Hayalet
• 77 - Böcek
• 78 - Yabancı
• 79 - Çaba
• 80 - Başlangıç
• 81 - Kalite
• 82 - Gerçek
• 83 - Kaygı
• 84 - Alay edilme
• 85 - Switch
• 86 - Tören
• 87 - Sahne
• 88 - Zarafet
Tumblr media
Büyük Savaş:
• 89 - Zirve
• 90 - Gürültülü
• 91 -
• 92 - Üyeler
• 93 - Öğretmen
• 94 - Sonrası
• 95 - Diken
• 96 - Durum
• 97 - İsyankarlık
• 98 - Besleme
• 99 -
• 100 - Komplo
• 101 - Kızıl
• 102 - Cemre
• 103 - Yalancı
• 104 - Arı Kovanı
• 105 - Takım
• 106 - Eleştiri
• 107 - Etkilenmeyen
• 108 - Böcek Kovucu
• 109 - Kötü Karakter
• 110 - İhmalkarlık
• 111 - Marka
• 112 - Ana karakter
• 123 - Reddedilmiş
• 124 - Endişe
Tumblr media
Parlayan Yıldızlar:
(Yapım aşamasında, diğer bölümler zaman geçtikçe eklenecek! Ayrıca bölüm isimleri değişiklik gösterebilir.)
1 note · View note
pazaryerigundem · 16 days
Text
“Hâkimiyet sonsuza kadar milletin olacaktır”
https://pazaryerigundem.com/haber/187407/hakimiyet-sonsuza-kadar-milletin-olacaktir/
“Hâkimiyet sonsuza kadar milletin olacaktır”
Tumblr media
Basın açıklaması yapan CHP Yenişehir İlçe Başkanı Deniz Dörtkardeş, “Mustafa Kemal Atatürk’ün iki büyük eseri olan Cumhuriyet ve Cumhuriyet Halk Partisi yaşayacak, hâkimiyet sonsuza kadar milletin olacaktır” dedi.
Gürhan ADANA / BURSA (İGFA)- Cumhuriyet Halk Partisi 101. Kuruluş Yıldönümü kutluyor. Bursa Yenişehir’de Atatürk Anıtı’na çelenk sunumunun ardından basın açıklamasını okuyan CHP İlçe Başkanı Deniz Dörtkardeş, partinin kuruluşundan bu yana geçirdiği tarihsel süreci anlattı.
Tumblr media
Dörtkardeş şunları kaydetti: Bugün 9 Eylül. Halkın Partisi 101 yaşında.
Bağımsızlık mücadelesinin sonunda şanlı geçmişimizin kararlılığıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilk partisi Halk Fırkası ile başlayan demokrasi mücadelesi bizlerle bugün devam ediyor. Uçurumun kenarında bir yitik ülkeden, modern Cumhuriyeti inşa eden Büyük Önder ve Kurucu Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ü ve arkadaşlarını saygı, şükran ve minnetle anıyoruz. 9 Eylül 1923 günü Halk Fırkası olarak kurulan ve sonradan Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönüşen Türkiye’nin en köklü ve en büyük örgütü bugün 101.yaşını kutluyor. Bu gurur hepimizindir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihi Türkiye tarihidir. Türkiye’nin ilerleme tarihidir. 1923’ten beri, her akşam memleketimizdeki her haneye misafir oluyor, her haneye bizden haber veriyoruz.
Telgrafla iletişim kurulan günlerden, radyolardaki ajans saatlerinden, televizyon yayınlarından bugün dijital iletişime evrilen dönüşümün tek tanığıyız. 1930’ların sanayi hamlelerinde, 60’ların öğrenci mücadelesinde, 1970’lerin dar sokaklarındaki demokrasi mücadelesinde halkımızın yanındaydık. 1980 darbesi ile kapatılan partimiz, 1990’ların ikinci yarısında tekrar siyasete döndü ve halkın omuz hizasında konumlandı. Geçmişte olduğu gibi 2000’lerde de, tam bağımsız Türkiye için çabalayan, yabancı postalların ülkemize girmesine engel olan Cumhuriyet Halk Partisi, tarihe karşı sorumluluğunu yerine getirmiştir.
Tumblr media
21. yüzyılın 2.çeyreğine başlayacağımız bugünlerde adalet vurgusuyla kimseyi ötekileştirmeden, kurucu parti olmanın vakarıyla başladığımız yeni demokrasi mücadelesi; meyvelerini son yerel seçimde vermiş ve güzel ülkemizde halkımız Cumhuriyet Halk Partisi’ni Türkiye’nin 1.partisi yapmıştır. Bugün, tüm Cumhuriyet Halk Partililer olarak bu bilinç ve sorumlulukla davranmaktayız. 101 yıllık partimize yaşattığımız gururu, yapılacak -zamanında ya da erken- ilk genel seçimde tüm Türkiye’de de halkımızla paylaşma kararlılığındayız.
Türkiye ittifakı, yere düşen ekmeği düştüğü yerden kaldırıp, başının üzerine koyanların ittifakıdır. Bugün ekmek yine yere düşmüştür ve o ekmeği yine kaldırmak hepimizin görevidir.
Türkiye ittifakının mimarı, Genel Başkanımız Özgür Özel ile geleneği geleceğe taşıyacak ve ülkemize hak ettiği refahı birlikte getireceğiz.
Bilinsin isteriz ki; Büyük önder, Mustafa Kemal Atatürk’ün iki büyük eseri olan Cumhuriyet ve Cumhuriyet Halk Partisi yaşayacak, hakimiyet sonsuza kadar milletin olacaktır.
Başta ilk Genel başkanımız Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Altıoku yüreğinin üzerinde gururla taşıyıp bugünlere getiren tüm şanlı geçmişimizi, parti büyüklerimizi şükran, saygı ve minnet duygularıyla anıyoruz.”
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Text
Fotoğrafın asaleti. 🖤💛
Tumblr media
4 notes · View notes
berat0634 · 2 years
Text
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ve millet iradesinin kararlılığıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 101. yıl dönümü ile milli egemenliği armağan ve emanet ettiği, barışın ve umudun simgesi tüm çocukların 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun!
Bu anlamlı günde Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi ayrıca birinci meclis üyelerini saygı, minnet ve şükranla anıyorum.
🇹🇷
atatürk 23 nisan meclis egemenlik 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı bayram özgürlük irade ankara bağımsızlık eşitlik adalet ulusal bayrak
Tumblr media
18 notes · View notes
crnoztoprak · 4 years
Photo
Tumblr media
Kütüphanemden 1 - Alice Harikalar Diyarında - Lewis Carroll
2 - Çavdar Tarlasında Çocuklar - Jerome David Salinger 
3 - Arkadaşım Deniz Gezmiş - Doğu Perinçek 
4 - Darağacında Üç Fidan - Nihat Behram 
5 - Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin 
6 - Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz* - Melisa Kesmez 
7 - Kırmızı Eğrelti Otunun Büyüdüğü Yer - Wilson Rawls 
8 - Bir Çift Yürek - Marlo Morgan 
9 - Kızım Olmadan Asla & Çocuk Sevgisi Uğruna - Betty Mahmudi 
10 - Çoluk Çocuk - Patti Smith 
11 - Ak Zambaklar Ülkesinde - Grigoriy Petrov 
12 - Kağıt Ev - Carlos Maria Dominguez 
13 - Aramızdaki En Kısa Mesafe - Barış Bıçakçı 
14 - Kayıp Aranıyor - Sait Faik Abasıyanık 
15 - Rıfat Bey Neden Kaşınıyor - Aziz Nesin 
16 - Sodom ve Gomore - Yakup Kadri Karaosmanoğlu 
17 - Notre-Dame’ın Kamburu - Victor Hugo 
18 - Zargana - Hakan Günday 
19 - Nazik Alet - Aziz Nesin 
20 - Ziverbey Köşkü - İlhan Selçuk 
21 - Ne Güzel Günlermiş - Aydın Boysan 
22 - Başucumdaki Müzik - Kürşat Başar 
23 - Uçurtma Avıcı - Khaled Hosseini
24 - Bütün İyiler Biraz Küskündür - Nilay Örnek
25 - Kızlarıma Mektuplar Yaşamdan Satırbaşları - Emre Kongar
26 - Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez
27 - 80 Günde Devrialem - Jules Verne
28 - Küçük Prens - Saint-Exupery 
29 - Baba Öyküler - Jehan Barbur
30 - Adı: Aylin - Ayşe Kulin 
31 - Bir Dinazorun Anıları - Mina Urgan
32 - Barbarın Kahkahası - Sema Kaygusuz
33 - Veda - Ayşe Kulin
34 - Ekmek Kavgası - Orhan Kemal
35 - Hayvan Çiftliği - George Orwell 
36 - Pygmalion - G. Bernard Shaw 
37 - İsmail ve Babamın ‘68 Kuşağı - Necdet Neydim 
38 - Faşizme ve Alman İşgaline Karşı Silahlı Direnişte Kadınlar - Ingrid Strobl 
39 - Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin 
40 - Biz Kimden Kaçıyorduk Anne ? - Perihan Mağden 
41 - Anna Karenina - Lev Nikolayeviç Tolstoy
42 - Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu 
43 - Baharda Yine Geliriz - Barış Bıçakçı 
44 - Don Quijote - Miguel De Cervantes 
45 - Hangi Atatürk - Atilla İlhan 
46 - İstanbul’un Kuytu Köşeleri - Aydın Boysan
47 - Kalabalıkta Yüzler - Valeria Luiselli 
48 - İnsanın Düşünmekten Canı Yanar mı ? - Nevşin Mengü 
49 - Kara Yarısı - Mahir Ünsal Eriş 
50 - Fikrimin İnce Gülü - Adalet Ağaoğlu 
51 - İhtilalin Mantığı (Ve 27 Mayıs İhtilali) - Şevket Süreyya Aydemir 
52 - Çok güldük, ağlamayalım - Kürşat Başar 
53 - Venedik Taciri - William Shakespeare 
54 - Bir Gazetecinin Hayatı 28 Yıl Sonra Abdi İpekçi - Erhan Akyıldız, Tufan Türenç 
55 - Martı - Jonathan Livingston 
56 - Canım Aliye, Ruhum Filiz - Sabahattin Ali
57 - Şimdiki Çocuklar Harika - Aziz Nesin 
58 - İpek Yolu - Peter Frankopan 
59 - Sodom ve Gomorra - Marcel Proust 
60 - Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli 
61 - İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit 
62 - Budala - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski 
63 - Son Ada - Zülfü Livaneli 
64 - Savrulanlar: Dersim 1937-1938 Hatta 1939 - Yalçın Doğan
65 - Sherlock Holmes El Kitabı - Ransom Rings 
66 - 68'den 78'e Sancılı Yıllar Kuşatılmış Sokaklar - Hikmet Çetinkaya 
67 - Cehenneme Övgü: Gündelik Hayatta Totalitarizm - Gündüz Vassaf 
68 - Bitmeyen Kavga - John Steinback 
69 - Küçük Kadınlar - Luisa May Alcott
70 - Ateşten Gömlek - Halide Edib Adıvar 
71 - Vatan Yolunda - Yakup Kadri Karaosmanoğlu 
72 - Persepolis - Marjane Satrapi 
73 - Takunyalı Führer - Ergün Poyraz 
74 - Sessiz Ev - Orhan Pamuk 
75 - Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde - Marcel Proust 
76 - Çılgın Kalabalıktan Uzak - Thomas Hardy 
77 - Eski İstanbul Hatıraları - Sadri Sema 
78 - Yalan Yıllar - Can Kozanoğlu 
79 - Peter Pan - J.M. Barrie 
80 - Hürriyet O Manşetler: Yazarların Kaleminden Manşetlerin Öyküsü - Tufan Türenç, Sefa Kaplan 
81 - İlk Modernler : Yirminci Yüzyıl Düşüncesinin Kökenlerine İlişkin Profiller - William R.Everdell 
82 - Fethiye’den Antalya’ya Likya Yolu - Metin Yeğin, Barış Doğru 
83 - Sen Benim Hayatımsın - Ferzan Özpetek 
84 - Memleketimden İnsan Manzaraları - Nazım Hikmet 
85 - Günden Kalanlar - Kazuo Ishiguro
86 - Bu Vatan Böyle Kurtuldu - Erol Mütercimler
87 - Kırmızı Saçlı Kadın - Orhan Pamuk 
88 - Nazım Hikmet’in Aşkları, Sevdayım Tepeden Tırnağa - Emin Karaca 
89 - Grimm Masalları I - Grimm Kardeşler 
90 - Aldatmak - Paulo Coelho 
91 -Seyyahatname - Aziz Nesin
92 - Ev Ödevi - Nermin Gürbilek
93 - Kanadı Kırık Kuşlar - Ayşe Kulin 
94 - Uygarlık Tarihi - Server Tanilli
95 - James Dean : Mutant Kral - David Dalton 
96 - Ozan Beedle’in Hikayeleri - J.K.Rowling
97 - Mythology - Edith Hamilton 
98 - Ozan Beedle’in Hikayeleri - J.K.Rowling
99 - Kolera Günlerinde Aşk - Gabriel Garcia Marquez 
100 - The Complete Works of William Shakespeare - Stanley Wells, Gary Taylor, John Jowett, and William Montgomery
101 - Fareler ve İnsanlar - John Steinbeck 
102 - Atatürk - Yakup Kadri Karaosmanoğlu 
103 - Ben Sana Küskünüm İstanbul - Halit Çapın 
104 - Son Kuşlar - Sait Faik Abasıyanık 
105 - Savaşın Çocukları: Girit’ten Sonra Ayvalık - Ahmet Yorulmaz 
106 - Babıali ve Sadrazamları - Nazır Şentürk 
107 - Gazeteci - Tufan Türenç - Erhan Akyıldız, Tufan Türenç
108 - Saka Kuşu - Donna Tartt
109 - Gazap Üzümleri - John Steinbeck 
110 - Anne Kafamda Bit Var - Tarık Akan 
111 - Klişe Hayatlar Matbaası - Can Yılmaz
112 - Donumdaki Para - Muzaffer İzgü 
113 - Türkan - Ayşe Kulin 
114 - Muhtelif Evhamlar Kitabı - Ömür İklim Demir
115 - Grace Kelly - Donald Spoto
116 - Düşünüyorum Öyleyse Vurun - İlhan Selçuk 
117 - Rahşaniçe - Fatih Dağıstanlı 
118- Bir İstanbul Var idi - Burhan Arpad
119 - Republic : Plato - Robin Waterfield
120 - Veba Geceleri - Orhan Pamuk
121 - Devlet Ana - Kemal Tahir 
122 - Olağanüstü bir Gece - Stefan Zweig
123 - Fikrimizin Rehberi Gazi Mustafa Kemal - Erol Mütercimler 
124 - İnce Memed - Yaşar Kemal 
125 - Türkiye Günlüğü - Dr. Hulki Cevizoğlu
126 - Kavim - Ahmet Ümit
127 - Benim Beyoğlum - Atilla Dorsay 
128 - İbrahim Kaypakkaya - Nihat Behram 
129 - Daha - Hakan Günday 
130 - 12 Eylüle Doğru Koşar Adım - Cüneyt Arcayürek 
131 - Zeytindağı - Falih Rıfkı Atay 
132 - Çocuk Kalbi - Edmondo De Amicis 
133 - 12 Eylül ve Şeriat - Uğur Mumcu
134 - Marilyn Monroe ve Bilinmeyen Hayatı - J. Randy Taraborrelli
135 - Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı - Enver Aysever 
136 - Constantinople : The Way It Was and The Green Mosque at Bursa - Louis Marie-Julien Viaud (Pierre Loti) 
137 - Özgürlüğün Rengi Mavidir - Cem Seymen
138 - Allah ile Aldatmak - Yaşar Nuri Öztürk 
139 - İstanbul Kırmızısı - Ferzan Özpetek 
140 - Son İstanbul - Murathan Mungan 
141 - Cevdet Bey ve Oğulları - Orhan Pamuk 
142 - Mutlu Aşk Yoktur - Louis Aragon 
143 - Sokağın Zulası - Ahmet Ümit
13 notes · View notes
Text
İZLENECEK FİLMLER
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
98- Pelikan Dosyası
99- Cani Ruh
100- Kod Adı Kılıçbalığı
101- Köstebek / Johnny Brasco (1997)
102- Mavi Elbiseli Şeytan / Devil In A Blue Dress (1995)
103- Şanslı Slevin / Lucky Number Slevin (2006)
104- Milyonluk Bebek / Million Dolar Baby (2004)
105- Düş Kapanı / Dreamcatcher (2003)
106- Kar Küreyici / Snowpiercer (2013)
107- Adalet Peşinde / Puncture (2011)
108- Adalet Peşinde / Het Vonnis (2013)
109- Beni Suçlu Bulun / Find Me Guilty (2006)
110- Poker Gecesi / Poker Night (2014)
111- Casuslar Köprüsü / bridge Of Spies (2015)
112- Wikileaks Beşinci Kuvvet / Wikileaks The Fifth Estate (2013)
113- Philadelphia (1993)
114- Yapay Zeka / A.I. Artificial Intelligence (2001)
115- Hırsızlar Şehri
116- Armageddon
117- Can Dostum
118- Hesaplaşma / Paycheck (2003)
119- Sis / The Fog
120- Ölüm Yolu / Riding The Bullet
121- Tehlikeli Aslar
122- Fahrenheit 451
123- Otomatik Portakal
124- Ucuz Roman
Salo Ya Da Sodom'un 120 Günü
Ateşten Kalbe Aklıldan Dumana
Çarpışma / Snatch
Devlet Düşmanı
Büyük Kumar
Guguk Kuşu
Koku
Limit Yok
Beyin Avcıları
Solace (2015)
Wanted
Sherlock Holmes
Büyük Hazine
Lucy (2014)
Paranoya (2013)
Süper 8
Köstebek / Tinker, Tailor, Soldier, Spy (2011)
Van Helsing
Jüri / Runaway Jury (2003)
The Omen
Yüksek Tansiyon
Amistad
Affedilmeyen / Unforgiven
Büyük Dava
Bonnie Ve Clyde (1967)
Komplo (2008)
Şehrin Azizleri
Ronin (1997)
Büyük Hesaplaşma / Heat (1995)
Temel İçgüdü
Makas Eller
Günaha Davet
Amerikan Sapığı
88 Dakika
Muhteşem Gatsby
Büyük Lebowski
Düzenbaz
Üçkağıtçı Mortdecai
Malavita Belalı Tanık
Orjinal Cinayetler
Kirli Oyun
Kirli Sırlar
Komplo
he Hunger Games 1-2-3
The Maze Runner 1-2 (3 çıkacak)
Snowpiercer
Matrix
Interstellar
Memento
The Lost Highway
Inland Empire
Mulholland Dr.
Inception
World War Z
I'am Legend
28 Weeks Later
12 Monkeys
The Return of the Living Dead
Zombieland
The Lord of the Rings 1
The Lord of the Rings 2
The Lord of The Rings 3
45 notes · View notes
alticizilen · 6 years
Text
Hayatın Sessizliğinde – Aslı Erdoğan – Alıntılar
İtiraf etmeliyim ki, Aslı Erdoğan’ı ilk kez okuyorum. İster istemez bugüne kadar okumuş olduğum, aynı dönem Türk kadın yazarlarıyla karşılaştırdım. Bir kere dile hakimiyetini, gerek Elif Şafak’dan gerekse Ece Temelkuran’dan çok daha iyi buldum. İnsan okurken, sözcüklerin dizilişinden başının döndüğünü -iyi anlamda- hissediyor. Bunun haricinde, dili, anlattıkları anlaşılması çok kolay şeyler değil. En azından Hayatın Sessizliği’nde olay örgüsü de pek somut bir sey olmadığı için kafanız karışabiliyor. Biraz depresif, bir Tezer Özlü havası da var ve kendinizi sırf bu yüzden dahi yazara daha yakın hissedebilirsiniz. Edebiyatı edebiyat olarak sevenler için tavsiye ederim. 
Tumblr media
Ölümde Adalet
Bir kişi seçilir. Yalnızca bir kişi seçilir geriye dönmek için. (13)
Eksik Kalan
Asla duyulamayan, bir duyulsa yeryüzünün küllerle örtüleceği, karanlığın hiç gitmemecesine çökeceği bir ezginin notaları gibi. Hiçbir şey bu kadar korkutucu olamazdı, bacakları kangrenin morumsu siyahına dönüşmüş bir kadının kahkahası ya da arkadaşının kulağına fısıldadığı cümle kadar. Onu devam etmesi, dik durmaya, bakmaya ve beklemeye devam etmesi için yüreklendiren cümle kadar… (17)
Beni ondan ayıran bıçağın acısını değilse de, soğukluğunu duymuş olmalı. Yazgısının ona ihanet ettiğini, ancak ihanet ederek bir yazgıya dönüştüğünü sezdiği an tam buydu belki. (19)
Dağılmam, kollara ayrışmam, bulduğum her çatlaktan sızmam, ölülerle dirilere karışmam gerekiyor. Taşıyamadığımda kendimi geride bırakmam… (20)
Bir anda vazgeçersin seni sen yapandan, bunca nesneden yalnızlığını çevreleyen. En sonunda, gerçek bir savaşa gidercesine, cesur bir bakışla vedalaşırsın. Her şeyle ve aynadaki yüzünle…   Neden gittiğini bilmezsin. Gidersin yalnızca. (…) Ne çok şey öğrenmek ve unutmak, ne çok şey biriktirmek ve yitirmek zorunda kalmışsındır bu tek adımı atabilmek için. (…) Ama hiçbir şey çağırmaz seni. Durdurmaz da… (…) Hızla çarpar geçmişin kapılarını ardın sıra. Tek başına yürürsün, dipdiri, hafiflemiş, kayan bir yıldız gibi. Her adımda hızlanarak, döküp saçarak eski sen’leri, resimleri, kabuk bağlamış yaraları, son ve boş cümleleri. (23)
Gecenin soluğuyla dolup sonunda gerçek biçimine kavuşmuş, sana geri verilmiştir dünya, hüzünle karışık özgürlük renginde… Bütünüyle yabancı, bütünüyle harika, muhteşem! (24)
İşte hayat, şimdiye değin kulağını dayayıp dinlemekle yetindiğin hayat önünde, bakış çizginde, öylesine uzanmakta, beklemektedir. Ama ona hangi sözcüklerle sesleneceğini bilemezsin. Gelecekle ilgisi olmayan bir umutla dolarsın, öfkeden, karanlıklardan, başkaldırmak ve yok olmak isteğinden doğmuş bir umut. Sert adımlı tek başınalığınla kafa tutarsın, nereden gelip nereye gittiğini bilen kalabalıklara… (…) Seni kayık bulmadıklarını hissettiğin mutsuzluğunun içinde, giderek görünmezleşir, bir bakışa dönüşene değin silinirsin. Ve geri dönersin. Neden yola çıktığını bilmediğin gibi, neden döndüğünü de asla bilemeyeceksin. Hiçbir ses çağırmamıştır seni, ne de sessizlik. Durdurmamıştır da… (25)
Gecenin nemine bulanmış saçlarını okşayacak bir eli özlemişsindir, içine üflenen soluğu, seni ısıtan dirilten, kendin yapan soluğu, bakışını yerden kaldırıp ufka tamamlayan bir başka bakışı özlemişsindir. İçinden geçtiğin bütün yollara bir ufuk çizebilecek o tek bakışı… Yeterince bakmışsındır karanlığa, hayali bir ufuğun ötesinde yokluktan başka bir şey olmadığını görecek kadar. Belki de yalnızca yorulmuş, üşümüşsündür. Kendin kokusunun sindiği ceketini çıkarmak, bedeninin biçimini tanıyan koltuğa uzanmak, çayını yudumlamak istersin. Ve anlatmak… Göz alıcı ya da tüyler ürpertici bir şey olmamıştır yolculuğunda, ne bir mucizeye ne de bir cinayete tanıklık etmişsindir, ama gene de içinden çıkıp geldiğin geceyi anlatmak, anlatarak kendinin kılmak istersin. (…) Kendi açtığı yarayı iyileştiren el, kilitlediği kapıyı açan anahtar gibi, labirentlerinde dolaştırdığı karanlıktan kurtarır seni, insanların gerçek gecesinden, orada, ıslak kaldırımlarda, sonsuza dek yakaladığın ezginin asıl çağrısından… (27)
Buz kütleleri gibi varlığını saran, bellekte çözülüp gerçek anlamlarına kavuşması yıllar alacak son ve boş cümleler… Tek bir ipliğin sökülmesiyle nasıl sökülürse bir kazak, öyle sökülür hayatın. Orada, seni alıkoymayan sokakla evin arasında, boş bir kabuk gibi büzüşüp kalırsın. Ve sanırsın ki, yıllar sonra dönse bile, seni tam burada, bıraktığı yerde, küçücük, aşılmaz, dönüşsüz eşikte bulacaktır. Yarıda kesilen bir cümlenin virgülü gibi. (28)
Geceden Sana Sesleniyorum
Düşler adına değil, unutmak adına hayattan geri çekilenler… (50)
Uzanıp kalıyorum ışıltılı, gerçekdışı sözcükler, parça parça dağılmış ben’ler arasında, bir türlü doğamadığım için ölmek isteyen dünyalar arasında… (51)
Sabah Ziyaretçisi
Aylardan ağustos, diyebiliriz ki, mevsimlerden yaz… Güya yaz. Bu kuzey ülkesinin puslu kasvetine şimdiden yenik düştüm, ruhum denizin kuşattığı kentle, yağmurla, yosun kokusuyla dolu. (55)
Nefret ettikleri kaderleriyle yetiniyor, çoktan teslim oldukları talihsizliklerinden başka bir şeye güvenmiyorlar. (56)
Hepsi, elimi dokundurduğum her şey, yaralı bereliydi. (57)
Hep dar mekanlarda yaşamış birinin kısıtlanmışlığını fark ettim devinimlerinde, bu eşyasız odada bile sağa sola çarpmaktan korkuyordu sanki. (58)
‘Seni dinlemeyeceğim. Beni hep oraya geri götürüyorsun. (ilk kez konuşuyordum. Gerçekten konuşuyor muydum?)  Oradan hiç çıkamadığımı hatırlatmak için geliyorsun. O karanlık hücre, nereye gitsem peşim sıra beni izliyor. (…) ‘Görüyorsun, sanki hep aynı üçboyutlu tabloyu yapıyor, kendimi içine kapatıyorum. Hayatım tek bir resmin sayısız taşbaskısı. (…)’ Belki karısıymış onu bu hale getiren, adam ne denli kötü olursa, o denli üstüne titrermiş. (60)
Zaten insanlar demir parmaklıkları içlerindeki karanlık dışarı sızmasın diye icat etmemişler mi? (61)
Ölüler bana yazıyor, artık anlatamadığım bir şeyi anlatıyor, önünde sonunda geri döneceğim bir yere çağırıyorlardı. Uğruna kendi öykümden kaçtığım hayat karşısında uyarıyorlardı beni. Sığındığım geleceğin, geçmişin yeniden, yeniden anlatılmasından başka bir şey olmadığını biliyorlardı. (62)
Sisin İçindeki Dünya
Tekrarı bitmiyor adımlarının, ciğerleri emiyor sisi, sendeliyor, el yordamıyla arıyor, hep gecikmiş, hep ayaklar altında ezilmiş, tanımıyor aradığını bulduğunda, dudaklarında kuruyor sözcükler, kabuk bağlıyor, sel suları gibi yolunu aça aça ilerliyor karanlıkta. (66)
Ama kim, kim söyleyebilmiştir ki doğruyu: Kiminle konuşmuştur dünya ve ona doğruyu söylemiştir? (68)
Veda Mektupları
(Neden yazıyoruz? Kaybolduğumuz için, sözcüklere güvenmek bir alışkanlığa dönüştüğü için, kendimize ve geçmişe doğrudan bakamadığımız için, bir zamanlar içimizde olan, ama çoktan çekip gitmiş o insanın anısına ağlayabilmek için. (…)) Bense, burada, gecede, sınırların ve düşlerin ötesinde kalakalmışım. Yazıyorum. İçimdeki o hiçbir zaman çekip gitmeyecek, yok edilemeyecek olana inancımı koruyabilmek için yazıyorum. (72)
Sözün mucizesi, bir türlü söylenemeyişindedir. (73)
Benim anım, köpeklerin bir köşede saklanıp arada bir dişledikleri, parçalamaya uğraştıkları kemikler gibi olacak belleğin için. (75)
Biliyorum, bir insanın sevgisini kaybetmek, zorlukla ulaşılmış bir doruktan aşağı yuvarlanmaktır. (76)
Ancak sen ilgilendiğinde kanamaya başladı yaralarım, oysa hep oradaydılar. Gereksinim duyuyorum izlere, bir zamanlar acı çektiğimi hatırlamaları için bile olsa gereksinim duyuyorum. Zamanın geçip gitmesine, elimde hiçbir şey bırakmadan akmasına dayanamıyorum çünkü. Oysa her iz doğduğu anda ayrılıp başkalaşıyor onu yaratandan, gerçekdışı oluyor. (Yaşamımın ağını gözyaşlarımla örüyorum, bir örümcek gibi.) Oysa biliyorum, sen dokunmadın bile yaralarıma, sadece baktın, şöyle bir an, göz ucuyla. (…) Geçmişe duyulan özlemden söz etmiyorum; geçmiş bugünden daha mutlu değildi, olup olmadığını hiç sormadım kendime. Zamanın durdurulamayan akışından, sürekli ‘bu an’ın geçmiş oluşundan duyduğum o iç sızısını anlatıyorum. Sanki büyük bir ırmak boyunca gidiyorum; hiçbir yerde durmama ve kıyıya çıkmama, hiçbir şeye ikinci kez bakmama izin yok. Bunun bir gelecek korkusu olduğunu söyleyebilirsin, ya da o tanıdık, eskimiş ölüm duygusu. Bence değil; ölüme doğru kaçınılmaz yol alışı ben de herkes gibi unutabiliyorum. Anların, hiç yaşanmamış gibi birbiri ardından yitmesinin yalın hüznü söylediğim. Belki bu yüzden hep izler istiyorum. Belki gerçek ölümler… (77)
İnsanların mutlak egoizminden usandığınızda, faturayı ‘yabancı ülkeye’ çıkarmak pek rahatlatıcıdır. (79)
Sevgi, bir anda yeşermişti yüreğimde, kayada yetişen kırılgan çiçekler gibi. Bu konuda büyük, büyük beyinlerin ne dediği umrumda değildi. İnsandaki karşılıksız verme isteği üzerine gönül indirip birkaç söz söylemişler miydi, onu da bilmiyordum. Ve sonra, yazının, bütün o ‘yüceltme, narsisizm’ söylemleri arasında güme gitmiş yanını, en güzel, en kutsal yanını düşündüm: Paylaşma isteği, karşılıksız verme isteği. (81)
Bazı şeyler ancak yürekle kavranır, içi kan dolu bir yürekle. (90)
Hiçbir Şey Üzerine Bir Öykü
Artık ölümün, onun sesiyle konuştuğunu… Bu yüzden sözcüklerinin, Eski Mısır’da ölülerle birlikte gömülen aynalar gibi dirilerin hiçbir işe yaramadığını… (…) ‘Birbirimize söyleyecek hiçbir şeyimiz yok aslında, dostum!’ (101)
Günce ‘Yıkıl karşımdan,’ diyorum, ‘başkalarının cümleleriyle başka hayatlara karışma!’ Ayna karışından çekiliyorum. Ardımdan seslenmiyor. Yansıttığı boşluğun gücünden emin, dilsiz, üzüntülü bakışlarla beni izliyor. Kendi kendini mahvetmeye kararlı evladının yolundan çekilen bir anne gibi.
Hiçbir şeye yetmiyor koca gün. İçine koyacak fotoğrafı bulamadığım bir çerçeve gibi elimde kalıyor. Saatleri kullanmak yerine, yazılması gereken yazılar, alınması gereken kararlar, yapılması gereken düzenlemeler adına kullanmak yerine, içlerine kıvrılıp daldım gene, kedi gibi. Bir türlü kendine çekidüzen veremedin gitti, derdi arkadaşım, burada olsaydı, daha hesaplı ol, daha hesapçı ol, daha pragmatik ol. Hiçbir şeye yaramıyor koca gün. (109)
İnsan kendinin olmayan bir bilgeliği, ancak ‘kullanabilir’ zaten, en çıkarcı, en faydacı biçimiyle… (110)
Öyle mi?
Yabancı bir kentteyim. Benim olmayan bir evde, yabancı bir masada yazıyorum. Aslında bana ait bir evin ya da bir masanın dünyanın hiçbir köşesinde bulunmayacağının bilincindeyim. Bunun çoktandır bana acı vermediğinin de…Oysa hiçbir kent yeterince yabancı değil. Ağaçlar aynı ağaçlar, beton aynı beton. Belki, diyorum kendime, bu kez olmak istediğin yerdesin. Artık ara istasyonları sevmeyi öğrendin. (118)
Pazar günleri çarçur edilmek içindir, çünkü aslında diğer günleri çarçur ettiğimizi ancak böyle unutabiliriz. (119)
Narkisos’un Maskeleri
Cangıla kendini aramak için girersen, bulursun. Ama oradan çıkabilmek için, bulduğun kendini geride bırakman gerekir. (124)
Yoksa ölen, kendini anlatarak özgürleşme düşü mü? (125)
Sağ ve Sol El için Füg
Mistiklere göre Tanrı’yı taklit etmek, O’nun bilgisine ulaşmanın yoludur. İnsanı insan yapanın, ellerini kullanma yeteneği olduğu sarsılmaz, genel geçer bir saptama. Gerçi insan, ne zaman insan olmakla yetindi ki? (132)
‘El’ sözcüğünün bir anlamının yabancı oluşu, el ve beden arasındaki kopukluğa işaret ediyor olabilir mi? (136)
Ayrılık Saati
‘Bazen sözle yürek öyle uyar ki birbirlerine, Tanrı bile kıskanır birlikteliklerini, ya birini ua da ötekini susturur, birer ayna koyar karşılarına…’ (147)
Kaçamak yanıtlar bunlar. Yanıt bile değil, karşılıklar. (148)
7 notes · View notes
isvicreninsesi · 2 years
Text
102 Fransız parlamenterden Türkiye'nin olası Suriye operasyonuna karşı bildiri
Tumblr media
PARİS- Fransa'da senatör Cohen'in girişimiyle farklı siyasi gruplardan 102 parlamenter, yayınladıkları “Erdoğan'ın savaş çılgınlığına karşı çıkılmalı" başlıklı ortak bildiriyle Türkiye'nin olası kuzeydoğu Suriye operasyonuna karşı çıkılması çağrısında bulundu. Fransa'da 102 Parlamento üyesi, ortak bir bildiri yayınlayarak Türkiye'nin olası kuzeydoğu Suriye operasyonuna karşı çıktı. Senatör Laurence Cohen'in girişimiyle farklı siyasi gruplardan 102 parlamenter, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a atıfta bulunarak bildirilerinin başlığında "Erdoğan'ın savaş çılgınlığına karşı çıkılmalı" dedi. Euronews'ün aktardığına göre, parlamenterler, Türkiye hükümetinin "Ukrayna savaşı ile NATO'da merkezi bir rol oynama statüsünden faydalanarak Suriye'nin kuzeyindeki saldırıları yoğunlaştırmak için Atlantik İttifakı'nın (NATO) onayını elde etmeye çalıştığını" ifade etti. "TÜRKİYE’NİN İHLALERİNİ GÖRMEZDEN GELMEYİN" Le Journal du Dimanche gazetesinde yayınlanan ve olası Suriye operasyonuna karşı çıkılması çağrısında bulunulan bildiride şöyle dendi: "Suriye'nin kuzey ve doğusunda özerk yönetim tarafından kontrol edilen bölgelerde savaşın neden olduğu korkunç koşullara rağmen Kürt, Arap, Asuri-Keldani, Ermeni ve tüm etnik halklar bir arada yaşamakta ve kendilerini demokratik, feminist ve ekolojik bir sistem içinde örgütlemeye çalışıyor ve diyalog içinde barışı inşa etmek için mücadele ediyorlar. "Batılı ülkeler artık Türk ordusu tarafından işlenen ihlalleri görmezden gelmemelidir. Kürt savaşçılarının IŞİD'e karşı mücadeledeki kararlılığı tüm uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. "Ancak bugün unutulmuş görünüyorlar. Kürt müttefiklerimize bir kez daha saldırılmasına izin veremeyiz ve vermemeliyiz." Erbil merkezli Rûdaw haber sitesi de Fransa'dan konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ne taşımasını isteyen imzacıların, "BM'nin Rojava'da uçuşa yasak bölge ilan etmesi ve Suriyeli Kürtlerin uluslararası koruma altına alınması" talebinde bulunduğunu yazdı. Rûdaw'ın haberinde ayrıca sağcı Cumhuriyetçilerden (LR) ve Emmanuel Macron'un partisinden bazı parlamenterlerin de bildiride imzasının yer aldığı aktarıldı. Buna göre, Batı'ya "Avrupa topraklarında bulunan Kürt aktivistlerin ve derneklerinin korunması" talebi yöneltildi. "ERDOĞAN’IN SAVAŞ POLİTİKASINI KIMIYORUZ" Senatör Laurence Cohen de bildiriyi sosyal medya hesabından şu mesajala paylaştı: "Her siyasi görüşten parlamenterler olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın savaş politikasını kınıyor ve Avrupalı liderlere ve yetkililere Erdoğan'ın yıldırmalarına boyun eğmemeleri çağrısında bulunuyoruz! Bu bildiriyi imzalamayı kabul eden 101 parlamentere teşekkür ederiz." https://twitter.com/laurencecohen94/status/1553476628700954624?s=21&t=EN-8Ki57_XGfHUF6kA2O6g Türkiye Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Türkiye'nin güney sınırları boyunca 30 kilometre derinliğinde "güvenli bölgeler" oluşturmak istediklerini duyurmuş ve kuzeydoğu Suriye'ye yeni bir askeri operasyon sinyali vermişti.
Tumblr media
Read the full article
0 notes
haberceptenet · 2 years
Text
Yeneroğlu: “Keyfi kararlarla gençlerin hayatları mahvedildi!”
DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Yargıtay’ın askeri öğrenciler hakkında verdiği bozma kararlarıyla ilgili basın açıklaması yaptı. Yaşanan hukuksuzluğun hata olarak nitelendirilemeyeceğini vurgulayan Yeneroğlu, “Yaşanan durum ne yazık ki ülkemizin hukuk devleti olma iddiasının kalmamasından kaynaklanmaktadır” diyerek keyfi kararlar verildiğinin altını çizdi.Yeneroğlu açıklamasında şunlara değindi;‘Ceza hukukunun temel prensipleri dikkate alınmadığı için çok ağır hak ihlalleri yaşanmıştır’“15 Temmuz 2016 tarihinde meydana gelen darbe teşebbüsü sonrasında yapılan yargılamalarda, darbe girişimine katıldıkları gerekçesiyle toplam 355 askeri öğrenci hakkında müebbet hapis cezasına hükmedilmiştir. Beş farklı dosyada görülen bu davalarda ceza hukukunun temel prensiplerinin dikkate alınmaması sonucunda çok ağır hak ihlalleri yaşanmıştır. Birçoğu henüz çocuk denilebilecek yaşlarındayken ve darbe teşebbüsünden bihaberken tutuklanan askeri öğrencilerin yaşadıkları süreçte adalet ancak altı yılın sonunda Yargıtay’ın bozma ve tahliye kararlarıyla tecelli edebilmiştir.” ‘Yargıtay bozma kararında, beraat etmeleri gerektiğini ifade etmiştir’“Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 26.05.2022 tarihinde kamuoyunda ‘Fatih Sultan Mehmet Köprüsü Dosyası’ olarak da bilinen davada 68 hava harp okulu öğrencisi hakkında verdiği bozma kararında, bu öğrencilerin Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu kapsamında beraat etmeleri gerektiğini ifade etmiştir. Yine Yargıtay 3. Ceza Dairesi 21.06.2022 tarihinde ise kamuoyunda ‘Sultanbeyli Dosyası’ olarak bilinen davada da 101 askeri öğrencinin Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçu bakımından beraat etmeleri gerektiğine hükmetmiştir.”‘Askeri hiyerarşinin en altında bulunduklarının altı çizilmiştir’“Yüksek Mahkeme, beraat kararlarına ilişkin gerekçelerinde, askeri öğrencilerin kalkışma öncesinde rutin bir eğitim kampında olduklarını ve kamp sırasında üstleri tarafından acil şekilde çağrılarak otobüse bindirildikleri, bu süre zarfında telefonları ellerinden alındığı gibi yanlarında başkaca bir iletişim aracının da bulunmadığını belirtmiştir. Yüksek Mahkeme, askeri öğrencilerin askeri hiyerarşisinin en altında bulunduklarının altını çizmiş; kalkışmanın hazırlık aşamalarından haberleri olmayan askeri öğrencilerin, ne için otobüse bindirildiklerini de sonradan öğrendiklerini ve sonraki süreçte de kalkışmaya yönelik bir eylemlerinin bulunmadığını ortaya koymuştur. Bu kararlar neticesinde, bazı öğrenciler tahliye edilirken bazılarının farklı suçlardan yargılanmalarına devam edilmektedir.”‘Yaşadıkları acıların tarifi olmadığı gibi telafisi de yoktur’“Gelinen noktada askeri öğrencilerin özgürlüklerine ve ailelerine kavuşmaları, cezaevinde geleceklerine dair umutlarını yitirme noktasına gelen öğrenciler ve dışarıda gözleri yaşlı küçük umutlara tutunmaya çalışan aileler için büyük bir mutluluktur. Ancak, henüz çok genç yaşlarında en ağır suçlarla suçlanan, özgürlükleri ellerinden alınan ve iyi bir gelecek kurma hakları sekteye uğratılan askeri öğrencilerin ve ailelerin yaşadıkları acıların tarifi olmadığı gibi telafisi de yoktur.”‘Askeri öğrencilere yaşatılanlar ülkemizdeki hukuksuzlukların sadece bir yansıması’“Askeri öğrencilerin maruz kaldığı bu büyük haksızlıklar, bir hata değildir. Ülkemizde hakim kılınmaya çalışılan hukuksuzluk halinin bir yansıması olan bu yargılamalarda, askeri öğrencilerin olay yerlerine darbeden haberleri olmaksızın üstleri tarafından getirildikleri ve olay yerinde de darbeyi destekleyici bir faaliyette bulunmadıkları açık olmasına rağmen bu gerçekler görmezden gelinmiş ve askeri öğrenciler darbeden sorumlu tutulmuştur.”‘Hukuk devleti olma iddiasından uzaklaşan ülkemizde, keyfi kararlarla insanların hayatı alt üst edilmektedir’“Ülkemizde her geçen gün yeni bir türü ile karşı karşıya kaldığımız hukuksuzluklar gibi askeri öğrencilerin yaşadığı bu haksızlıklar da ne yazık ki ülkemizin hukuk devleti olma iddiasından uzaklaşmasından kaynaklanmaktadır. Yargı bağımsızlığının, ceza hukukunun temel prensiplerinin, insan haklarının yok sayıldığı ülkemizde keyfi kararlarla insanların hayatları böyle kolayca alt üst edilebilmektedir. Bizler, DEVA Partisi olarak tam da bu nedenle; keyfiliğin değil hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu bir Türkiye için çalışıyoruz.”Hibya Haber Ajansı Read the full article
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Bir Çıkış Arıyoruz, Gören Var Mı Ola?
Tumblr media
Kendilerine bile inandıramadıkları yalanların, enikonu kördüğüm kılındığı bir yerde erkan ol muktedirin var ettiği her cerahat sıradana bedel olarak geri dönüyor. Bütün bir düzlem, artık tam kapasite bir deney sahası kılınıyor. Yalanlar yalanları kovalarken değil sadece ol seçim güncesi hayatın hemen her bir günü bir biçimde deneyin ta kendisine rehin ediliyor. Geleceğin anlık çürütüldüğü bir şimdinin geriye konulmadığı yerde hayat hep bıçak sırtı konuluyor. Yaralar daimi bir fasit döngüde mütemadiyen kanatılan, kanırtılan bir mefhum kılınmaya devam olunuyor.
Her yerde bir çöküş biçimlendirilirken, var edilirken hala her şey olağanmış gibi bir tavra sahip çıkıyor o muktedir. Beyhude çabalanıyorsunuz diye dört dönüyor Baş Amir! Ortada olan, ortalık yerde icra olunan bir felaket senaryosunun ta kendisi değilmiş gibi zihni hep başka yönlere çekiyor muktedir. Car car car çene çalarken, birilerinin canına kastı güncel, birilerinin hayatını gölgelemeye devam derken bunlar sıradan şeylerdir bahsine sımsıkı tutunuyor ol muktedir. Dört dönüyor, her yerde ta ki seçime kadar değil sonrasında var edilecek olan yeni tablonun da tek hakimi benim diye dikleniyor muktedir.
Beşerinin, seçim sathı mahallinde hatırlanıp geri kalan zamanlarda hor görülmesinin pek çok tezahürü var edilmektedir. Yaratılan yalanlarla dolu ülke perspektifi hemen her günü bir kez daha tüm o biyopolitik cerahat istenciyle donatmaktadır. Ülke değil cerahat ortada sabit kılınıp onunla hemhal ilerlenen bir saha artık hakikattir. Yalan, riya ve tehditler birer siyaset biçimi kılınır. Siyasi olan bu yoldan türetilir. Tehdit döngüsü salt ‘siyasetin’ seçim gündeminde değil öncesi ve sonrasında bu toprakta, artık hemen her bir gününde yeniden tanımlandırılandır. Cürümlerin ardılı yepyeni yıkımlardır. Tekerrür olunan devletli aklının var ettiği her şey sıradanın hayatına göz koymaktır. Çürümüş ve kokuşmuş, dibine kadar da batağa gömülmüş bir medyumun “yeni ülke” diye pazarlanması ol cümlelerle birlikte eylenenlerin yekununda sabit olunur.
Kendilerine dahi inandıramadıkları yalanların varlığı güncellenirken atılan hemen her adım bu kördüğüm hali sabit kılmak için yol belirlenir. Devletlinin iş bu sahadaki demokrasi tahayyülüne karşıtlığı artık gizlenemeyendir hemen hiç saklanmayandır. Var edilen yeni ülke kurumsallaştırılırken belirli yönlerden bir fırsat olarak görülen, bildirilen darbe kalkışmasının yarım koyup var edemediği karanlığın yolunda yürümektedir. Çürümüşlüğü şaha kalkmak, var edilen eksik gedik ülke halini atılım, her seçimi bir savaş ve memleketi düşmandan arındırma çabası olarak gören menzil yalanlarıyla birlikte bu ülkenin dönüşümünü tek bir doğrultuda var eder.
Düzenin, o ülke denilen yerin bir biyopolitik cürümler sahası kılınması artık kesintisizdir. Kimliklere karşıtlık, çok sesliliği bir biçimde boğmak, eksiksiz yıldırı ile bir ülkeyi derdest etmek ve ol sıradanı kuşatmak devamlılığa kavuşturulur. Yalandan demokrasi da bir yere kadardır. Onu bir araç olarak değerlendirip yeni ülkenin hazin istikametini sabit kılmak için kullanan muktedir cerahati yalanlarıyla örtbas eder. A’dan Z’ye erkan-ı muktedirin dilinden dökülen hemen her cerahatli tespit bu ülkenin dönüşümünü güncellemektedir. Hayatın, erkanın kendilerine dahi inandıramadıkları yalanlarla bir karabasan kılınması ve sonucundaki çürüme kalıcıdır / hakikattir.
Güncel örnekler, salt seçim sathı mahallinde değil normal zamanlarında da ülke denilen şu sahanın her neye dönüştüğünü göstere gelmektedir. Yalanların peşi sıra ilerleyen bir yerin var ettiği cürüm hemhal halin sonuçta neyi bütünleştirdiği hepimiz için utanç verici bir toplamdır. Binali Yıldırım İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayıdır, şu sözleri etmiştir. Seçim Ofisi tarafından paylaşılan cümleleri iliştirelim: “Suriyeliler İstanbullunun huzurunu bozar, güvenlik sorunu oluşturur, buradaki düzeni ve normal yaşamı olumsuz etkilerse bu durum karşılıksız kalmaz. Buna hiç müsamaha edemeyiz ve onları geri göndeririz çünkü asıl olan İstanbullunun huzurudur.”
Baş Amir, Wan Mitingi’nde konuşur: “Bundan 3-4 yıl önce benzer işlere kalkıştılar. Çukurlar kazdılar. Bitişik nizam evleri tünellerle bağladılar. İnsanlarımızın mahremlerine girdiler. Masumların kanı aksın da onlar üzerinden propaganda yapalım diye herkesi kullandılar. Van bu vahşeti geçmişten beri iyi bilir. 1995'te Gürpınar'da 12 kişiyi hunharca bunlar öldürdü. 1996'da Tatvan'da vatandaşlarımızı bunlar katletti. Servis aracına bombalı saldırıyı bunlar yaptı. Bu teröristler inlerine kıstırıp yok etmiş olmazsak, her gün masum insanlarımızın kanını dökecekler. Sınır ötesinde bunları takip etmezsek, baharlarımızı kışa çevirecekler. Niye Cudi'ye, Gabar'a, Tendürek'e, Kandil'e girdik? Benim halkımı rahatsız etmesinler diye. 13-14-15-16 yaşındaki kızlarımızı Kandil'e kaçıranlar bunlar değil mi? Diyarbakır Belediyesi önünde haftalarca ağlayan analar benim Kürt annelerim değil mi? Biz de bunları adım adım takip ettik, o günler geride kaldı.
Biz ülkemizdeki tüm kesimler gibi geri kalmışlık ve hak-özgürlük sorunlarını çözmek için çalıştık. Reformları her türlü riski göze alarak hayata geçirdik. CHP'nin kangrene çevirdiği pek çok meseleyi hal yoluna koyduk. Ülkemiz demokrasini yasaklardan, baskılardan, zulümlerden kurtardık. Kendi dillerini propagandalarını yapıyorlar mı? Bütün bunlarla cezaevlerinde gidip anneleri evlatlarıyla kendi dilleriyle konuşuyor mu? Burada da zaman zaman aksaklıklar olabilir. Türkiye hukuk devletidir ve hak arama yolları açıktır. Ülkemiz artık hiç kimsenin bu konuları istismar etmeyeceği olgunluk seviyesine gelmiştir. Hiçbir şeyin gizli saklı kalması mümkün değildir.”
İçişleri makamında oturan zat, TRT Haber’de canlı yayına katılır “Muhalefetten 178 aday hakkında PKK’dan adli işlem var, 45’i hakkında FETÖ’den, 4’ü hakkında aşırı sol örgütlerden, 4’ü hakkında DEAŞ’tan” dedi ve ekledi: “Bunlar görev yapamazlar size söyleyeyim. İçişleri olarak biz idari tarafından sorumluyuz. Bunların hala PKK ile iltisakları söz konusudur. Bunlar belediye meclis üyeliği falan yapamaz, biz hepsini açığa alırız” diye bir bahis açar.
Bianet'ten alıntılayalım: "İçişleri Bakanı Soylu’nun bu sözleri akıllara 2972 Sayılı Mahali İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları Ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunu’nu getirdi.
Bu kanunun 9. maddesinde şu ifadeler yer alıyor: “2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak şartıyla, 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilebilir.”
Peki, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. Maddesi kimlerin belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilemeyeceğini söylüyor?
Özetle, bu maddeye göre, affa uğramış olsalar bile; yüz kızartıcı suçlar, kaçakçılık suçları, ihaleye fesat karıştırma, devlet sırlarını açıklamak ve terör suçlarından mahkum olanlar, belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilemiyor."
Birbiri içerisine geçmiş, birbirlerine lehimlenmiş yalanların iktidarında, var edilmiş halin nasıl bir çürümeyi var ettiği gizlenmeksizin açıktadır. Kötücül bir döngünün devamlılığı için yalanlara tutunmaya devam eden bir devletli hakikattir. Var edilen, güncellenen ve her dönemeçte bir kez daha çok daha bariz bir biçimde yalanlara tutunulan yer hakikatin ta kendisi kılınmaktadır. Seçim hiçbir şeyi değiştirmeyecektir şu ülke mefhumunda yaraları fark ettirmeyecek olsa da o bahsin bile isteye ölüm kalım savaşı kılınmasının utancı bu ülkenin hemen her günündedir.
Yıldırı artık devletlinin tek / sabit beka belirleyicisidir. Çürümenin rotasında ilerleyen ol menzilde son hedeflerden birisi yazar Aslı Erdoğan kılınır. Faşizmin zaruri ya da kerhen değil mütemadiyen eksiği tanımlanan / tamamlanan bir mefhum olduğu zikreder Erdoğan. Muktedir ne kadar dolaylı yoldan eylerse, bildirirse, güncellerse güncellesin şu yukarıdaki tahayyüllerle örtbas etmeye çalışırsa çalışsın asıl istikamet Aslı Erdoğan tarafından dile getirilir. Yeni ülke dünündür. Dünün tüm o yıldırı şablonunun tezahürü bir kez daha faşizmdir.
Tumblr media
Deutsche Welle Türkçe’ye bağlanalım: “Yazar ve gazeteci Aslı Erdoğan, Türkiye'de hükumeti eleştirenlerin "insanlık dışı bir muameleye" maruz kaldıklarına dikkat çekti. Yazar, "Belki de artık faşizm kelimesini kullanmanın gerçekten zamanı gelmiştir" dedi.
Erdoğan, bir diğer gazeteci Ahmet Altan'ın müebbet hapis cezasına çarptırılmasına atıfla, "İlk başta blöf yaptıklarını zannettim, ama gerçekten bu hükümleri veriyorlar" ifadelerini kullandı. Erdoğan ayrıca, yazar ve gazetecilerin kamuoyunda görünürlükleri oldukları için diğer mahkumlara göre şanslı olduklarını söyledi.
Türkiye'de 2009 yılında yayınlanan "Taş Bina ve Diğerleri" romanının Almanca baskısının yayınlanması vesilesi ile Frankfurt'ta düzenlenen etkinlikte konuşan Erdoğan, avukatlar ya da doktorlar gibi başka meslek gruplarından birçok kişinin de baskı altına alındığını hatırlattı. 52 yaşındaki yazar, kendi meslektaşlarından farklı olarak durumları üzerine haber yapılmayan birçok öğrencinin de cezaevlerinde olduğuna dikkat çekti.
Özgür Gündem Gazetesi Yayın Danışma Kurulu üyesi de olan Aslı Erdoğan, gazeteye yönelik soruşturma kapsamında 2016 yılı Ağustos ayında gözaltına alınmış ve "silahlı terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla tutuklanmıştı. Gazetenin yazarlarından da olan Erdoğan, PKK'ya yönelik mücadele kapsamında hükumetin Cizre'de ilan ettiği sokağa çıkma yasaklarını eleştirmişti. Erdoğan yaklaşık 4,5 ay tutuklu kaldıktan sonra önce yurt dışı çıkış yasağı şartıyla serbest bırakılmış ardından da 2017 Haziran ayında kendisine yönelik yurt dışı çıkış yasağı da kaldırılmıştı.
Türkiye'yi terk eden yazar, bugüne kadar Almanya'da barış, basın özgürlüğü ve kadın haklarına ilişkin çok sayıda ödüle layık görüldü.”
Batı’nın stepne olarak kullandığı, işine geldiği kadarıyla, işini gördüğü kadar önemsediği, değer verdiği bir menzilde aslında olmakta olanın bir kırım olduğunu ve kavramların hızlı hızlı tüketilmesine karşın faşizmin nasıl bir sabit olduğunu dile getirir Aslı Erdoğan. Hiç ama hiçbir biçimde sorgulanmayan yalanların varlığında, gözetiminde bir menzildeki tüm o çürümenin aslında nereye doğru evrildiğini göstere gelir Aslı Erdoğan. İçinde mıhlanıp, kalakaldığımız sahnenin aslında nasıl da yaşam değil tersine onu eksilten bir devinimin ta kendisi olduğu afaki kılınır. Aslı Erdoğan’ın cümlesini şu kadarcık bahsi bile anlamazdan gelen bir kitle tarafından linç olunmaya çalışılır. Faşizm zaten düşündüğünü söyletmeme üstünden güncellenendir, bir kez daha kanıtlanır.
Denilmesi elzem olanı bildirir bir kez daha Aslı Erdoğan. Dolaylı, üstünkörü değil salt ve doğrudan olmakta olanı kral çıplak bahsini meramın ortasından duyurur. İş bu satıh içinde yaşam zora koşulurken her dönemeç bir başka kırılmayı tüm sahada var ederken devletli ile beraberindekilerin tehditlerinin, eylemselliğinin her ne için olduğu hiç kesintisiz olarak ifşa olunur. Biteviye bir ülkeden çıkış güncellenirken yaşatılan fecaat, sonrasındaki felaketi bildirir Aslı Erdoğan. Şu satırları yazarken, isminin otomatik olarak çıkageldiği ol insanın var ettiği karanlığın nasıl da daimi bir mesel olduğu artık bilinsin diye “faşizm” vurgusu ile seslendirilir.
Yazılanların yekunu şu bahis içindir. Çürümenin orta yerinde imal olunan cerahatli halin ötesinde yol nereye çıkacaktır. Tahammülfersa, insanlığın zayi olunup, müştereklerin aralıksız yerin dibine sokulduğu bir yerde yaşama istenci neye dönüşür. Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atmış insanların başlarına getirilenler de bu yönelimin, Türkiye tahayyülünün her neye dönüştürüldüğünü bildirir. Yazık edilmiştir onca zamana, onca insana, onca merama, daha da doymamaktadır muktedirin faşizan döngüsü.
Bianet’de aktaralım: 27 Mart Çarşamba günü 27. ACM’de: Boğaziçi Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Noemi Levy Aksu, Prof. Dr. Neş'e Bilgin ve Prof. Dr. Ali Kerem Saysel'in dördüncü; Dr. F.A.'nın ise üçüncü duruşmaları görüldü. 36. ACM’de: Nişantaşı Üniversitesi'nden Yrd Doç. Dr. Dilşa Deniz'in dördüncü; Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Abbas Vali ile Berlin Fei Universitat'tan Bahar Fırat'ın üçüncü duruşmaları. 37. ACM’de: Munzur Üniversitesi'nden Öğr. Üyesi H.K.'nin ikinci; Boğaziçi Üniversitesi'nden Okutman Ahu Ersözlü'nün üçüncü duruşmaları yapılır. 25. ACM’de: ODTÜ'den Prof. Dr. Ayşe Karasu'nun birinci duruşması ve 13. ACM’de: Düzce Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Latife Akyüz'ün birinci duruşması tek bir güne sığdırılır.
“27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde (ACM) F.A. ve Neş'e Bilgin'in duruşmalarında kararını açıklayan mahkeme, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 7/2'de düzenlenen "terör örgütü propagandası yapmak" suçlamasını sabit görerek 15'er ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verdi. Kararlarda hükmün açıklanması geri bırakıldı.
Aynı mahkemede akademisyen Ali Kerem Saysel'e ise aynı suçlama kapsamında 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Saysel'in zapta yazdırılan kararı diğer cezalardan "kastının ağırlığı" ifadesiyle ayrıldı. Ertelenmeyen mahkumiyet kararı, itiraz yoluyla İstinaf Mahkemesi'ne taşınacak.
25. ACM'de ve 13. ACM'deki iki duruşmada mahkemelerin yetkisizliğine karar verilerek dosyalar akademisyenlerin görev yaptığı illere gönderildi.
37. ACM'de Ahu Ersözlü için esas hakkında mütalaasını açıklayan duruşma savcısı, sanığın TMK 7/2 maddesinin 1. ve 2. cümlesi gereğince cezalandırılmasını istedi.”
Bütün bu hengame dahilinde yaraların daha da fazla kanatılması, barış meselinin hemen hiçbir biçimde bir kez daha dolaşıma sokulmaması, anılmaması için muktedir elindeki tüm imkanları seferber eder. Faşizmin zaruri bir yıkım halinin ta kendisinde el bulmuş yönelimi, adalet makamı gasbedilmiş bir gerçeklik içerisinde sözün yağması, cezaların birbiri peşi sıra güncelliği memleketin halini de özetlemektedir.
Şu tablo ol özetleneni bildirir: “29 Mart 2019 itibariyle 5 Aralık 2017'den bu yana mahkemeye çıkan akademisyen sayısı 563 oldu. 121 akademisyen 1’er yıl 3’er ay; 15 akademisyen 1'er yıl 10'ar ay 15'er gün; 6 akademisyen 1'er yıl 6'şar ay; 2 akademisyen 1'er yıl 6'şar ay 22'şer gün; 16 akademisyen 2 yıl 3 ay; 5 akademisyen 2 yıl 6 ay; 3 akademisyene 2 yıl 1 ay; 1 akademisyen 3 yıl olmak üzere davası sonuçlanan toplam 169 akademisyenin tamamı hapis cezasına mahkum oldu.
Akademisyenlerden 12 kişi verilen mahkumiyet kararlarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmedi: 3 kişinin mahkumiyet kararı mahkemenin kanaatiyle ertelendi. 2 yılın üstünde kalan mahkumiyet kararlarıyla birlikte bugüne kadar 32 akademisyen dosyası İstinaf Mahkemesi’ne taşındı. İstinaf Mahkemesi 32 kişiden 1’inin mahkumiyet kararını onadı.”
Noam Chomsky, Şeyla Benhabib ve Judith Butler gibi isimlerin de aralarında yer aldığı 1800 bilim insanı, Barış Akademisyenlerine yönelik yargılamaları kınayarak akademideki ihraçlarda işbirlikçi konumundaki kurum ve üniversitelerle ilişkilerin de dondurulması çağrısı yaptı.
Çağrı metninde ifade özgürlüğü faaliyetleri çerçevesinde küresel bir organizasyon olan ARTICLE 19’un Avrupa ve Asya Merkez Başkanı Sarah Clarke’ın yorumuna da yer veriliyor: “İstinaf mahkemesinin Profesör Füsun Üstel’e, sadece bir bildirinin altına ismini koyduğu için verilen cezayı onaylama kararı benzer absürt suçlamalarla karşı karşıya olan iki bin meslektaşı için dehşet verici bir emsal oluşturuyor.
“Anti-terör yasalarının tamamen kötüye kullanılmasına dayanan bu karar, ülkede geriye kalan oldukça sınırlı ifade ve akademik özgürlüklere vurulmuş yeni bir darbedir. Türkiye yetkililerini muhalif seslere karşı baskıya son vermeye, bu kararı askıya almaya ve akademisyenlere karşı açılan davaları düşürmeye çağırıyoruz.”
Geleceğin anlık çürütüldüğü bir şimdinin geriye konulmadığı yerde hayat hep bıçak sırtı konuluyor. Yaralar daimi bir fasit döngüde mütemadiyen kanatılan, kanırtılan bir mefhum kılınmaya devam olunuyor. Yalanlar zikredilirken hakikat kendini bildirmeye, bir aradan çıkmaya, çoğalmaya devam ediyor. Seçim sathı mahalli, gelecek telaşesi şu ya da bu biçimde beka meseli dile getirilirken, hayatın sıradan olanın elinden çalınması bir gaileden çok daha ötede hakikat kılınıyor.
Geleceğimiz bir sandık kutusuna sıkıştırılıp, bizi seçin yoksa geleceğiniz karanlık halleri sizden uzak koymayacak tehditleriyle, her yanımız ve her günümüz bir başka kırım istenci ve tavrıyla kuşatılıyor. Sayıca azınlık bir kesim ve muktedir ile avenesinin dışında kalan herkes için yıkımın varlığı güncelleniyor. Yalanlar söyleniyor, insanlar derdest ediliyor. Yalanlar söyleniyor, insanlar koşullandırılıp birbirlerine düşman kılınıyor. Yalanlar, yalanlar ve yalanlar ile bir ülkenin çöküşü gizleniyor. Yıkım, yıldırı, mübalağasız bir çürümenin ortasında geleceğini yalanlara tutunarak kurmak istiyor ol muktedir, hala yiyor musunuz? Şaka zannedilenlerin nasıl bir gelecek istimlağına stepne kılındığı ortadayken hala mı seçme şansınızın bırakıldığını düşünüyorsunuz? Ya hayat!...
Bunca yalanın yüceltildiği bir yerde hayatın akıbetini sorguluyoruz. Geleceği her an daha fazla çalınan bir yerde o temsilin, şu sandık bahsinin bir nisan şakasını değil basbayağı bir kabusu ortaya çıkartacağı muhakkakken atılan adımlar, verilen resimler, ortaya saçılan tüm o nutukların arasında sıradanın hayatı ne olacaktır? Gelişigüzel, basmakalıp, birörnek değil tastamam hepimizin müştereği olanın hali / yolu / yönü nice olacaktır. Kabus her nereye kadar devam eder, yanıtını arıyoruz. Hayatta var olma istenci bunca çürürken hala bir çıkış arıyoruz, gören var mı ola?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller: Frenetic City – Zhou HanShun 周傼順 v/ Art Projects Gallery
0 notes
pazaryerigundem · 3 months
Text
ERÜ’nün 2024 yılı etki sıralamasındaki başarısı
https://pazaryerigundem.com/haber/177113/erunun-2024-yili-etki-siralamasindaki-basarisi/
ERÜ’nün 2024 yılı etki sıralamasındaki başarısı
Tumblr media
Dünyanın en saygın üniversite derecelendirme organizasyonlarından birisi olan Times Higher Education (THE) tarafından 2024 Yılı Etki Sıralaması sonuçları açıklandı.
KAYSERİ (İGFA) – Birleşmiş Milletlerin (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri göz önüne alınarak yapılan ve kurumsal veriler dikkate alınarak gerçekleştirilen THE 2024 Yılı Etki Sıralamasında Erciyes Üniversitesi (ERÜ) önemli bir başarı gösterdi.
Dünyada 121 ülkeden 1963 üniversitenin katıldığı bu uluslararası sıralamada ERÜ 301-400 aralığında yer alırken, ulusal sıralamada ise Ege Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi ile birlikte 9. sırada ve devlet üniversiteleri içinde ise 7. sırada yer aldı.
ERÜ THE 2024 Yılı Etki Sıralamasında bütün başlıkları kapsayacak şekilde 17 sürdürülebilir kalkınma hedefi için veri sağladı.
Yayınlanan sonuçlara göre ERÜ, “Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı” kategorisinde dünyada 98. sırada, “İklim Eylemi” kategorisinde dünyada 101-200 aralığında ve “Karada Yaşam” kategorisinde dünyada 101-200 aralığında yer alarakönemli bir başarı gösterdi. Buna göre üniversitemiz bu 3 kategoride dünyanın en iyi 200 üniversitesi arasında yer alma başarısını göstermiştir. Ayrıca, Erciyes Üniversitesi THE 2023 Yılı Etki Sıralama sonuçları ile karşılaştırıldığında “Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam”, “İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme”, “Barış, Adalet ve Güçlü Kurumlar” ve “Amaçlar İçin Ortaklıklar” olmak üzere 4 kategorilerinde yükseliş gösterdi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
radyobalfm · 4 years
Text
HDP: Islahat açıklamaları aldatmaca
HDP: Islahat açıklamaları aldatmaca
Tumblr media
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, Diyarbakır’da 101 kişi hakkında gözaltı kararı verilmesiyle başlatılan operasyonlara reaksiyon gösterdi.
Partisinin Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenleyen Günay, “Hukuk ıslahatı, adalet üzere kavramları kullanmaya başlayınca çabucak akabinde büyük hukuksuzlukları barındıran kararlar ve uygulamalar ortaya konuluyor” dedi.
Avukatların…
View On WordPress
0 notes
ceviri-translation · 4 years
Text
Angela Davis and Judith Butler Presented by Oakland Book Festival
1
00:00:06,835 --> 00:00:13,376
Eşitlik ve eşitsizlik meselesini konuşarak başlayalım. 
2
00:00:13,496 --> 00:00:20,664
Mekânların erişilebilirliğinden 
3
00:00:20,785 --> 00:00:27,135
ya da kaldırımların
sandalyedeki insanların
4
00:00:27,241 --> 00:00:30,755
hareket edebileceği şekilde
inşa edilmesinden bahsettiğimizde
5
00:00:30,843 --> 00:00:33,552
aslında erişim haklarından bahsediyoruz.
6
00:00:33,638 --> 00:00:36,151
Özellikle kamuya açık etkinliklere,
kamu kurumlarına,
7
00:00:36,256 --> 00:00:40,040
aslında bildiğimiz anlamıyla
vatandaşlığın merkezinde yer alan
8
00:00:40,144 --> 00:00:42,665
katılım biçimlerine erişimden söz ediyoruz.
9
00:00:42,754 --> 00:00:46,579
“Vatandaşlık" ile vatandaşlık belgesi olanları ve olmayanları, her ikisini de kastediyorum.
10
00:00:46,811 --> 00:00:51,885
Ayrıca, demokrasinin ne olduğunu tanımlarken 
11
00:00:51,971 --> 00:00:56,137
hayati önem taşıyan
dolaşım hakkından bahsediyoruz
12
00:00:56,235 --> 00:00:59,983
çünkü insanlar hareket edemezse
toplanamazlar, bir araya gelemezler,
13
00:01:00,078 --> 00:01:03,904
tartışamazlar, karar veremezler,
birlikte düşünemezler
14
00:01:04,005 --> 00:01:06,674
ve kamusal dünyanın parçası olamazlar.
15
00:01:06,785 --> 00:01:12,467
Eşitlikten bahsederken odağımız budur. 
16
00:01:12,652 --> 00:01:19,290
Burada, beden eşitlik sorununun merkezine yerleşir.
17
00:01:20,077 --> 00:01:25,421
Eşitlik, bireylerin sahip olup taşıdığı
ve kendi yollarıyla ifade ettikleri
18
00:01:25,541 --> 00:01:27,558
soyut bir hak değildir.
19
00:01:27,656 --> 00:01:33,807
Eşitlik; eşit muamele görmeye ve fırsat eşitliğine ilişkin bir sorudur. 
20
00:01:33,918 --> 00:01:37,557
Aynı zamanda,tüm diğer yaşamlara eşdeğer kabul edilen 
21
00:01:37,689 --> 00:01:42,083
bir yaşama sahip olmak
22
00:01:42,358 --> 00:01:46,405
ve bedensel özgürlükleri
kullanabilmekle ilişkilidir. 
23
00:01:46,513 --> 00:01:51,707
Sandalyedekilerin ya da
diğer sakat bireylerin 
24
00:01:51,826 --> 00:01:56,505
yaşamı da dahildir buna. 
25
00:01:56,628 --> 00:02:00,549
Sokaklarda hareket edemeyen insan çok, bunu bir düşünelim.
26
00:02:00,658 --> 00:02:05,435
Kim sokakta hareket etme özgürlüğüne sahip? Vurulmadan, taciz edilmeksizin 
27
00:02:05,559 --> 00:02:10,111
kaldırımda bir engelle karşılaşmadan
28
00:02:10,298 --> 00:02:16,146
kim sokakta güvenli şekilde hareket edebiliyor? 
29
00:02:16,420 --> 00:02:20,579
Bu konular birbiriyle bağlantılıdır.
Hareket edebilme yetisi bir yana 
30
00:02:20,708 --> 00:02:24,913
insanların mekânlara nüfuz edebilmelerine, bir araya gelmelerine 
31
00:02:25,014 --> 00:02:27,692
katılımlarına ve kamusal alanı katetmelerine imkân veren 
32
00:02:27,804 --> 00:02:30,740
teknolojiler ile altyapı 
33
00:02:30,860 --> 00:02:34,774
hem özgürlüğümüzün bir parçasıdır, 
34
00:02:34,881 --> 00:02:36,602
hem de radikal eşitliği bulabileceğimiz yerdir. 
35
00:02:36,850 --> 00:02:39,007
Bunun altını çizmek isterim.
36
00:02:39,384 --> 00:02:42,020
-Selam Judith.
-Selam.
37
00:02:42,543 --> 00:02:45,871
-Judith doğrudan konuya girmeyi sever.
-Afedersiniz. 
38
00:02:48,598 --> 00:02:53,573
Sakatlık konusunun 
39
00:02:53,737 --> 00:02:59,075
tüm eşitsizlik ve adaletsizlik
sorunlarıyla
40
00:02:59,178 --> 00:03:02,794
nasıl iç içe geçmiş olduğunu
bu kadar belagatli bir şekilde
41
00:03:02,922 --> 00:03:08,975
düşünmemizi sağlamanı takdir ediyorum.
42
00:03:09,648 --> 00:03:15,713
Bulunduğumuz mekânda çok ciddi sorunlar
olduğunu söyleyeyim.
43
00:03:16,013 --> 00:03:21,310
Bence nerede olduğumuzu,
bulunduğumuz mekânı kimlerle paylaştığımızı
44
00:03:21,575 --> 00:03:29,094
ve kimlerle paylaşıyor
olmamız gerektiğini düşünmek için
45
00:03:29,763 --> 00:03:35,553
bir topluluk olarak her bir araya gelişimiz, bir arada bulunma süresi tüm bunları düşünmek için
46
00:03:35,749 --> 00:03:38,810
ne kadar kısa olursa olsun, çok önemli.
47
00:03:38,963 --> 00:03:42,489
Dolayısıyla bence öncelikle
Ohlone toprağında olduğumuzu
48
00:03:42,626 --> 00:03:48,335
ve buranın kolonileştirilmiş bir toprak
olduğunu görmemiz çok önemli ve...
49
00:03:49,523 --> 00:03:51,420
Elbette.
50
00:03:51,570 --> 00:03:54,698
Eğer bulunduğumuz yere ilişkin derin bir algımız varsa 
bunu farkederiz. 
51
00:03:54,853 --> 00:04:02,913
Mekâna gelince, gerçek şu ki içinde bulunduğumuz mekân erişilebilir değil. 
52
00:04:05,409 --> 00:04:12,101
Erişime açık olmayan
birçok mekân, birçok alan olsa da 
53
00:04:12,900 --> 00:04:23,996
entelektüel topluluğun,
politik topluluğun işlevini kutlamak,
54
00:04:24,139 --> 00:04:32,934
ırkçılık, kadın düşmanlığı
ve küreselleşme hakkında
55
00:04:33,039 --> 00:04:42,153
tartışmalar yürütebilmemiz için tasarlanmış
bir toplantının 
56
00:04:42,881 --> 00:04:47,984
erişilebilir olması gerekir ama değil!
57
00:04:52,840 --> 00:04:58,953
Şu anda içinde bulunduğumuz etkinlikle ilgili bir kulis aktarımı yapmak isterim. 
58
00:04:59,107 --> 00:05:03,456
Erişilebilir olmadığı için bu toplantıyı iptal etmemizi isteyenler oldu. 
59
00:05:03,585 --> 00:05:09,857
Sertifikalı
işaret dili tercümanlarımız da yok.
60
00:05:11,840 --> 00:05:18,287
Şu anda burada otururken
hayli çelişkili hisler içinde olduğumu söylemeliyim. 
61
00:05:19,106 --> 00:05:21,825
Çelişkimin temel nedeni de
62
00:05:22,416 --> 00:05:26,771
tüm bu konuların burada geniş bir bağlam içinde
tartışılmasını gerekli görüyor olmam. 
63
00:05:26,927 --> 00:05:30,562
Ayrıca, sizlerin de bu konuları
kendi topluluklarınıza taşımaya
64
00:05:30,746 --> 00:05:33,076
istekli olduğunuza inanıyorum. 
65
00:05:33,176 --> 00:05:36,391
Elbette erişebilirlik anlamında
toplumu dönüştürecek
66
00:05:36,689 --> 00:05:45,534
devasa bir harekete ihtiyacımız var
ve bu sadece başlangıç.
67
00:05:46,949 --> 00:05:52,386
Hakkında düşünmemiz istenen
konulara cevap vermeden önce
68
00:05:52,534 --> 00:05:55,558
bunları söylemem gerekiyordu.
69
00:05:57,400 --> 00:06:03,523
Aslına bakarsanız eşitsizlik denen şey hayli soyut.
70
00:06:04,677 --> 00:06:06,924
Eşitsizlik derken neyi kastediyoruz?
71
00:06:07,046 --> 00:06:10,839
Eşitliğin standartlarını
kim belirliyor?
72
00:06:10,954 --> 00:06:16,340
Ayrıca sıklıkla eşitliğin
hâlihazırda var olduğu varsayımıyla
73
00:06:16,893 --> 00:06:22,474
çalışıyor olmamız
beni endişelendiriyor, siz ne düşünürsünüz? 
74
00:06:22,700 --> 00:06:26,690
“dâhil edilme” şiarı, bazılarımızın “eşitlik” alanının
75
00:06:26,792 --> 00:06:35,927
dışında bırakılmış olduğu fikri ve
“dâhil olma” zorunluluğu endişe verici.
76
00:06:37,056 --> 00:06:42,412
Tarih boyunca uyumlanmaya mecbur bırakıldığımız türde
77
00:06:42,513 --> 00:06:49,670
bir eşitlik düşüncesine asimile edilmek istediğimi sanmıyorum. 
78
00:06:51,456 --> 00:07:01,097
Bilinen o ki demokrasi iyidir. Bana kalırsa demokrasinin iyi bir şey olması gerekir.
79
00:07:01,436 --> 00:07:05,925
Umarım gelecekte demokrasi iyi bir şeye dönüşür. 
80
00:07:07,902 --> 00:07:13,661
Demokrasi hakkında düşünürken
kullanma eğilimi gösterdiğimiz yolların
81
00:07:13,768 --> 00:07:16,544
tamamen ırksallaştırılmış olduğu olgusu beni endişelendiriyor. 
82
00:07:16,654 --> 00:07:21,654
Haiti'den hiç bahsetmiyor olduğumuza
dikkat çekmek isterim. 
83
00:07:21,766 --> 00:07:28,010
Eşitlik, adalet ve demokrasi anlamında
katedilmiş büyük ilerlemeler
84
00:07:28,181 --> 00:07:35,514
söz konusu olduğunda
Haiti Devrimi’nden asla bahsetmedik.
85
00:07:35,989 --> 00:07:38,072
Bahsetmiş olsak, ırkçılık
86
00:07:38,184 --> 00:07:42,607
ve kadın düşmanlığı konusundan
bahsetmemiz gerekirdi.
87
00:07:45,420 --> 00:07:47,318
Buyrun , hoş geldiniz.
88
00:07:53,871 --> 00:07:55,199
Teşekkürler.
89
00:08:07,965 --> 00:08:14,614
Çok teşekkürler ve bu toplantıya
katıldığınız için de teşekkür ederim.
90
00:08:16,551 --> 00:08:24,128
İçeriye giremediği için dışarıda bekleyen sağır ve kimi diğer sakat, renkli insanlar olduğunu 
91
00:08:24,732 --> 00:08:26,232
bilmenizi istiyorum.
92
00:08:26,322 --> 00:08:29,093
Bu toplantıya erişimleri yok.
Bunu bilmenizi istedik.
93
00:08:29,327 --> 00:08:31,853
Gelmeleri engelleniyor.
94
00:08:32,040 --> 00:08:34,191
Tercüme etmemize yardım etmek için
geldiğini sanmıştım.
95
00:08:34,293 --> 00:08:36,158
Bilmenizi isterim ki...
96
00:08:36,308 --> 00:08:38,251
Tamam., şey için geldi sandım.
Anladım.
97
00:08:38,348 --> 00:08:41,384
Bu toplantıya erişimi olmayan
insanlar var.
98
00:08:41,923 --> 00:08:45,542
Yani dışarıda gelmeleri engellenen
sağır insanlar mı var?
99
00:08:50,150 --> 00:08:52,324
Bir tercüman getireceğini sandım.
100
00:09:07,415 --> 00:09:10,602
Konuştuklarınızı işitmiyorum. Ben sağırım. 
101
00:09:12,695 --> 00:09:18,316
San Francisco, Körfez Bölgesi’nde bu konuyla ilgili....
102
00:09:18,492 --> 00:09:22,397
Hayatım boyunca bu mücadele alanının içindeydim.
103
00:09:22,895 --> 00:09:25,146
Erişimin şu ya da bu şekilde sağlanması gerekir. 
104
00:09:25,239 --> 00:09:28,999
Bu salona erişimi olmayan çok sayıda insan var.
Bunu bilmenizi istedim.
105
00:09:31,667 --> 00:09:36,674
Burada olmanız bizi mutlu ediyor.
Sizi izlemek istedik ama yapamıyoruz.
106
00:09:36,809 --> 00:09:38,416
Bunu bilmenizi istedim.
107
00:09:38,521 --> 00:09:41,097
Dışarı, kendi topluluğumun yanına gidiyorum. Teşekkür ederim.
108
00:09:41,197 --> 00:09:43,810
Sorabilir misin, dışarıda herhangi biri...
109
00:09:50,712 --> 00:09:55,314
Sağır bireyleri içeri davet etmeliyiz ve bu konuyu tartışmalıyız. 
110
00:09:55,436 --> 00:09:57,399
Bence de insanları içeri davet etmeliyiz.
111
00:10:39,617 --> 00:10:42,372
-Onu tanıyor musun? 
-Organizatörlerden biri.
112
00:10:53,699 --> 00:10:55,669
Evet, evet, Peter ama...
113
00:10:58,142 --> 00:11:02,102
Bu, organizatörlerin... ayrıca belediye meclisine ayıplar olsun.
114
00:11:02,203 --> 00:11:04,904
-Evet.
-Belediye meclisine ayıplar olsun.
115
00:11:05,027 --> 00:11:06,012
Evet.
116
00:11:06,094 --> 00:11:09,202
Başka bir mekânda da
toplanıyor olabilirdik.
117
00:11:55,802 --> 00:11:57,661
Tamam.
118
00:12:00,123 --> 00:12:02,456
Peki, Angela ve Judith...
119
00:12:02,592 --> 00:12:10,831
Dışarıda içeri girememiş kimse var mı
bilmek istiyorum. Varsa lütfen gidip...
120
00:12:10,943 --> 00:12:16,867
Ayrıca dışarıda bize yardım edebilecek işaret
dili tercümanları var mı bakar mısın?
121
00:12:17,330 --> 00:12:22,486
Vaziyetimiz buyken sertifikalı ya da sertifikasız bir tercüman
olmasının önemi yok bence.
122
00:12:28,910 --> 00:12:31,758
Asistanı az önce dışarı çıktı...
123
00:12:40,954 --> 00:12:43,973
Oturma ihtiyacı duyan herkese
yer bulundu mu?
124
00:12:48,175 --> 00:12:51,911
Binadaki tüm engellileri bu salona giriş yapmaları
için davet ettik.
125
00:12:52,809 --> 00:12:54,911
-Bunu yaptığımıza emin olabilirsiniz.
-Peki. 
126
00:12:55,014 --> 00:13:00,713
Onlara, doğruca sıranın başına geçmelerini söyledik. 
127
00:13:00,972 --> 00:13:03,955
Tamam. Pekâlâ.
128
00:13:05,819 --> 00:13:10,140
Diğer sorun; işitme engelli konuklar için bir çözüm sunulamamış olması....
129
00:13:10,294 --> 00:13:15,923
Sertifikalı bir işaret dili
tercümanının olmaması sorunu var...
130
00:13:16,160 --> 00:13:18,795
Haklısınız. . Salı günü
tüm dikkatimizi bu konuya verdik
131
00:13:18,936 --> 00:13:21,419
ve elimizden geldiğince
tercüman bulmaya çalıştık.
132
00:13:21,516 --> 00:13:25,799
İki tercümanla anlaştık, onlardan biri bugün zahmet edip gelmedi.
133
00:13:26,601 --> 00:13:28,358
Anlatabiliyor muyum? Gelmedi.
134
00:13:28,934 --> 00:13:31,856
-Benim hatam mı? Öyle herhâlde.
-Evet ama savunmaya geçmeyelim.
135
00:13:31,942 --> 00:13:34,790
-Çözüme götürecek yapıcı  bir yol bulalım.
-Doğru.
136
00:13:41,885 --> 00:13:46,455
Tamam, peki... Tamam.
137
00:13:58,396 --> 00:14:00,037
Bu doğru.
138
00:14:09,240 --> 00:14:15,428
Bence hatayı sahiplenmek gerek.
Angela'nın da dediği gibi
139
00:14:15,616 --> 00:14:19,455
bu anı bir şeyleri değiştirecek
hâle getirmeliyiz...
140
00:14:19,544 --> 00:14:20,929
Şu anda yapabileceklerimiz
sınırlı ama bence
141
00:14:21,024 --> 00:14:24,471
bunun gelecekte farklı olmasını
sağlayacak şekilde organize olmalı
142
00:14:24,565 --> 00:14:27,780
ve mevzuyu ortaya potansiyel bir değişim olarak koymalıyız. 
143
00:14:27,913 --> 00:14:31,633
Umarım buradaki diyaloğu mümkün olduğunca
144
00:14:31,745 --> 00:14:35,602
edimlerimizi yeniden yönlendirerek
oluşturacağımız başka tür bir geleceğe
145
00:14:35,692 --> 00:14:38,243
yönlendirebiliriz.
146
00:14:38,808 --> 00:14:45,485
Şu anda yapabileceğimiz bu
ve umarım bir tercüman  gelip
147
00:14:45,571 --> 00:14:50,918
mevcut sorunlarımızdan en azından bir tanesini çözmemize
yardımcı olabilir.
148
00:14:52,887 --> 00:14:55,437
Ne var ki hepimiz burada toplandık
149
00:14:55,575 --> 00:15:02,426
ve kesinlikle çok zor şartlar altında
çalışıyoruz.
150
00:15:03,014 --> 00:15:12,315
Bence tüm kısıtlamaların içinde ve
onlarla çalışmayı öğrenmek çok önemli.
151
00:15:12,458 --> 00:15:16,972
Konuşmaya devam etmek,
bu mekânın erişim sorununu
152
00:15:17,084 --> 00:15:22,992
bir kenara bıraktığımız
anlamına gelmemeli.
153
00:15:23,794 --> 00:15:34,268
Feminizm, Judith Butler'dan
öğrendiğim türde feminizm...
154
00:15:34,534 --> 00:15:37,365
Ah.
155
00:15:39,685 --> 00:15:42,701
ırkçılıkla mücadele eden hak savunucularını kucaklayan,
156
00:15:42,851 --> 00:15:52,820
vatansız insanların maruz kaldığı kayda geçmeyen
saldırılara 
157
00:15:52,917 --> 00:15:55,746
meydan okuyan türde bir feminizm, 
158
00:15:55,848 --> 00:16:00,126
illa bir tarafı ya da diğerini
seçmek zorunda kalmadan
159
00:16:00,214 --> 00:16:07,103
tezatların kalbinde çalışmamıza
izin veren geniş bir feminizm anlayışıdır.
160
00:16:07,211 --> 00:16:12,878
Bu yüzden sizleri mekânın 
erişilebilirliği konusundaki sorunların
161
00:16:13,000 --> 00:16:24,599
getirdiği derin sıkıntı hissiyatını
tecrübe ederken
162
00:16:25,104 --> 00:16:29,800
aynı zamanda sorunlara çözüm bulmamıza yardım edeceğini umduğum türde
163
00:16:29,941 --> 00:16:33,009
bir diyaloğa girmek için çaba sarfetmeye davet ediyorum.
164
00:16:33,110 --> 00:16:35,818
Sizler  bu olanlar konusunda ne düşünüyorsunuz
bilmiyorum.
165
00:16:36,088 --> 00:16:37,908
Tamam.
166
00:16:42,259 --> 00:16:45,177
-Sen ne düşünüyorsun Judith?
-Tamam.
167
00:16:46,065 --> 00:16:50,634
Başlangı��ta hızla konuya girdim, şunu şimdi belirteyim: 
168
00:16:50,730 --> 00:16:54,534
herkes gibi ben de Angela'yla
burada olmaktan onur duyuyorum. 
169
00:16:54,642 --> 00:16:59,042
Çok uzun zamandır ondan öğreniyorum.
170
00:16:59,173 --> 00:17:03,575
Her defasında sarsıyor beni, yeni yollarla düşünmemi sağlıyor.
171
00:17:03,686 --> 00:17:08,017
Asla kolay bir geçiş olmuyor benim için.
“Şunu anlamalıyım herhâlde”  
“Yok o değilmiş”. 
172
00:17:08,557 --> 00:17:12,478
Beni daima şaşırtıp yeni yollarla düşünmemi sağlıyor.
173
00:17:13,066 --> 00:17:20,284
Buraya gelirken aklımda üç konu vardı. Bunlardan biri...
174
00:17:20,458 --> 00:17:27,555
Yıllardır lezbiyen, gey, queer ve trans
hareketi içinde çalışmış biri olarak,
175
00:17:27,792 --> 00:17:32,972
kimileri gibi ben de
lezbiyen ve gey komünitelerine içkin 
176
00:17:33,067 --> 00:17:37,171
Eşitlik Yasası ve Eşitlik Hareketi
hakkında karmaşık duygulara sahiptim.
177
00:17:37,266 --> 00:17:41,033
“Lezbiyen ve gey” olarak adlandırıyorum 
çünkü 
178
00:17:41,137 --> 00:17:45,992
evlilik hakkı kazanımı için çaba sarfeden hareket bu komünitelerden oluşuyordu. 
179
00:17:46,100 --> 00:17:49,583
Eşitlik, gey evlilik hakkıyla imlendiğinde 
180
00:17:49,699 --> 00:17:53,403
eşitlik kavramına ne olur diye
düşünüyordum.
181
00:17:53,811 --> 00:17:57,934
Elbette söz konusu bireylerin çoğu
birlikte mülk sahibi olmak
182
00:17:58,024 --> 00:18:01,162
ya da farklılıklarıyla, orta sınıfın bir vatandaşı olarak kabul görmek 
183
00:18:01,265 --> 00:18:04,214
ve ilişkilerinin
tıpkı heteroseksüel insanlarınki gibi
184
00:18:04,320 --> 00:18:18,559
tanınmasını, aynı kabulü görmesini istiyorlardı. Bunlar olurken
185
00:18:18,958 --> 00:18:26,061
ikili ilişki ve mahremiyetle ilgili deneylere girişmiş
ve yenilikler ortaya koymuş 
186
00:18:26,152 --> 00:18:32,814
radikal birlikteliklerin
arka plana atılmasına tanık oldum. 
187
00:18:32,908 --> 00:18:36,706
Mülkiyetin, ,
özgürlük ve eşitlik fikrinin
188
00:18:36,825 --> 00:18:39,793
merkezine oturtuluşunu izledim.
189
00:18:39,888 --> 00:18:44,512
Devlet tarafından tanınmanın,
arzu nesnesi hâline gelmesini izledim.
190
00:18:45,237 --> 00:18:48,122
Hangi “devlet”?
Arzuladığımız bu tür bir tanınma mı? 
191
00:18:48,246 --> 00:18:51,817
Bu tanınmanın bedeli ne olacak
diye düşündüm.
192
00:18:51,913 --> 00:18:54,010
Kimse bunu sormuyordu...
Daha doğrusu soranlar vardı da 
193
00:18:54,110 --> 00:18:56,595
soru ana akıma dâhil değildi.
194
00:18:56,688 --> 00:19:00,243
Bence ağırlıklı olarak
beyaz bir hareketti.
195
00:19:00,353 --> 00:19:03,705
Eşitlikten söz edilirken, 
196
00:19:03,833 --> 00:19:06,582
yeni bir eşitlik söylemi
inşa olurken 
197
00:19:06,689 --> 00:19:10,087
bir diğer gelenek olan
ırk eşitliği mücadelesinin
198
00:19:10,200 --> 00:19:13,427
silindiğini
ya da arka plana atıldığını gördüm.
199
00:19:13,507 --> 00:19:15,608
Yani Angela’nın “eşitlikten bahsederken
ne demek istiyoruz?” diye sorması gibi, 
200
00:19:15,703 --> 00:19:18,128
bana öyle geliyor ki eşitlik söylemini kimin
hangi amaç için kullandığını
201
00:19:18,240 --> 00:19:21,249
ve bu kullanımın tarihi ne yönde seferber ettiğini 
202
00:19:21,358 --> 00:19:23,608
ya da bir tarihi nasıl sildiğini
sormalıyız.
203
00:19:23,707 --> 00:19:28,122
Bu söylemin bir ya da diğer kullanımında kurulan
ittifaklar neler?
204
00:19:28,225 --> 00:19:33,334
Mevzu evlilikse elbette, isteyen herkes evlenebilmeli.
205
00:19:33,432 --> 00:19:38,152
Şahsen neden sadece bir kişiyle
evlenilebildiğini anlamıyorum ama OK!. 
206
00:19:39,549 --> 00:19:44,340
Evliliğe karşı değilim. Dahası, bu bir haksa
207
00:19:44,425 --> 00:19:48,419
gey ve lezbiyen bireylere de tanınmak zorunda! Bunun sorgulanacak bir yanı yok. 
208
00:19:48,541 --> 00:19:50,932
Radikal eleştirinin öne sürdüğü gibi 
209
00:19:51,077 --> 00:19:56,003
evliliğin mülkiyet ilişkileriyle iç içe geçtiği düzlemde 
210
00:19:56,128 --> 00:20:03,782
ekonomi politiği, iktidar analizlerini 
211
00:20:03,944 --> 00:20:06,743
ve aslında diğer eşitlik mücadelesi
geleneklerini
212
00:20:06,850 --> 00:20:10,066
neredeyse bir kenara bırakıyoruz. 
213
00:20:10,169 --> 00:20:13,932
Siyah Canlar Önemlidir
hareketini -ki hâlâ sürüyor-
214
00:20:14,034 --> 00:20:18,676
eşitlik sorununun
bir kenarına bırakmış oluyoruz.
215
00:20:18,815 --> 00:20:22,393
Bu ve diğer hareketler birbirleriyle etkileşiyor mu mesela?
Görünüşe göre, hayır. 
216
00:20:27,422 --> 00:20:30,505
Bilmem, bu konuyu konuşmak ister misin? 
217
00:20:31,061 --> 00:20:38,911
Evet. Düşünüyorum da daima bir tür asimilasyon öne sürülüyor. 
218
00:20:40,343 --> 00:20:43,849
Neden başat yöntemlerin ve 
standartların belirlediği
219
00:20:44,012 --> 00:20:52,480
seviyeye yükselmekle yükümlü olduğumuzu varsayıyoruz? 
220
00:20:54,080 --> 00:21:01,633
Yani evet, Evlilik Eşitliği Yasası’nı
çok kararsız bir şekilde destekledim...
221
00:21:01,777 --> 00:21:06,541
Ama senin de işaret ettiğin gibi
222
00:21:06,717 --> 00:21:11,370
aynı zamanda bunun eleştirisini de
üretmenin bir yolu olmalı.
223
00:21:11,511 --> 00:21:19,874
Problem insanların...
Sesim yeterince yüksek değil mi? Peki. 
224
00:21:20,577 --> 00:21:23,560
O halde böyle tutayım. 
225
00:21:29,165 --> 00:21:44,366
Yani asıl problem insanların
evliliğin heteronormatif standartlarının
226
00:21:44,473 --> 00:21:52,545
var olan yegâne standartlar olduğunu
varsayması değildi,
227
00:21:52,649 --> 00:21:59,867
ciddi bir eleştiriye
girişme konusundaki isteksizlikti.
228
00:22:00,219 --> 00:22:02,843
Şu niçin mümkün olmuyor mesela?
229
00:22:02,960 --> 00:22:08,702
Evlenmek ve aynı zamanda evliliğin kahrolası bir kurum olduğunun farkında olmak...
230
00:22:08,809 --> 00:22:10,341
Özür dilerim,
bir belediye meclisi salonundayım.
231
00:22:10,965 --> 00:22:13,314
“Belediye Meclisi”nin salonundayız.
232
00:22:13,420 --> 00:22:17,963
“Bu evlilik ne biçim bir kurumdur”
neden diyemiyoruz yahu?
233
00:22:18,108 --> 00:22:26,211
Mülk temelli, mülkiyet temelli,
mülkiyet mirası temelli bir kurumdur.
234
00:22:26,297 --> 00:22:29,329
Bence buradaki asıl sorun mülkiyet.
235
00:22:29,406 --> 00:22:32,278
-Evet.
-Bence kapitalizmden bahsetmeden
236
00:22:32,419 --> 00:22:37,219
eşitsizlik ya da eşitlik hakkında
esaslı bir diyalog başlatmak
237
00:22:37,305 --> 00:22:42,556
bu yüzden imkânsız.
238
00:22:43,045 --> 00:22:46,390
-Evet.
-Kapitalizmden bahsetmeden olmaz.
239
00:22:51,017 --> 00:22:55,886
Ve elbette kapitalizmden bahsedip
ırkçılıktan bahsetmek istemeyenler var.
240
00:22:55,999 --> 00:22:57,143
Evet.
241
00:22:57,263 --> 00:22:58,983
Ya da kadın düşmanlığından
bahsetmek istemeyenler
242
00:22:59,066 --> 00:23:03,417
veya homofobiden veya diğer sorunlardan
bahsetmek istemeyenler var.
243
00:23:03,518 --> 00:23:08,797
Son dönemde hem aktivistler 
hem de akademisyenler
244
00:23:08,895 --> 00:23:13,138
bu sorunlardan birlikte bahsetmenin
245
00:23:13,236 --> 00:23:20,126
mümkün olduğunu, ve aynı zamanda bunun önemli olduğunu tecrübe ettiler.
246
00:23:21,644 --> 00:23:24,399
Bu noktada yaygın olarak kullanılan terim,
“kesişimsellik”.
247
00:23:24,492 --> 00:23:28,529
Bundan bahsetmek için kullanılacak
en iyi terim bu mu bilmiyorum
248
00:23:28,636 --> 00:23:35,544
ama demokrasi hakkında
bir diyalog yürütmek için
249
00:23:35,649 --> 00:23:40,389
ırkçılığı konunun dışında bırakmaya
gerek yok.
250
00:23:40,504 --> 00:23:47,457
Şu anki problemlerden biri
bence Demokratların...
251
00:23:47,557 --> 00:23:56,259
“Demokratlar” derken belirli bir siyasi
partinin üyelerinden bahsediyorum.
252
00:23:57,777 --> 00:24:02,284
Seçimlerin kaybedilmesinin nedeninin
253
00:24:02,870 --> 00:24:10,099
kendilerinin “kimlik politikası” olarak
tanımladıkları şey olduğunu varsayıyorlar.
254
00:24:10,201 --> 00:24:11,527
Evet, evet. 
255
00:24:11,628 --> 00:24:15,185
-Ne demezsin... Nedeni kesinlikle bu. 
-Evet.
256
00:24:16,654 --> 00:24:20,953
Bu yüzden kalkıp “kimlik politikasını bir kenara bırakalım” 
diyorlar.
257
00:24:21,034 --> 00:24:25,702
Bu da “demokrasiye dair konuşulması gereken 
tüm sorunları unutalım” demek oluyor.
258
00:24:25,779 --> 00:24:27,293
-Evet. 
-Değil mi?
259
00:24:27,395 --> 00:24:30,887
Sadece... “İşçi sınıfından
bahsetmemiz gerek” diyorlar.
260
00:24:30,979 --> 00:24:33,190
Tabii ki işçi sınıfından
bahsetmemiz gerek!
261
00:24:33,284 --> 00:24:36,148
Her zaman işçi sınıfından
bahsetmemiz gerekiyordu!
262
00:24:36,389 --> 00:24:45,569
Varsayım şu ki işçi sınıfı beyaz ve yalnızca
erkeklerden ibaret.
263
00:24:46,245 --> 00:24:49,619
İnsanlar nasıl
hâlâ böyle düşünebiliyor anlamıyorum...
264
00:24:49,705 --> 00:24:51,612
-Basbayağı böyle düşünüyorlar. 
265
00:24:51,715 --> 00:24:53,735
Tam da bu yüzden ideoloji,
kişinin
266
00:24:53,820 --> 00:24:59,349
gerçeklikle arasında var olduğunu
hayal ettiği bir ilişki olmaktan ibaret aslında. 
267
00:24:59,566 --> 00:25:02,399
Bu konuyu açalım 
çünkü senin öne sürdüğün hususlardan biri
268
00:25:02,498 --> 00:25:05,859
henüz eşitliğin ne demek olduğunu,
bilmiyor olduğumuz, değil mi?
269
00:25:05,956 --> 00:25:09,936
Yani yerleşik eşitlik fikirlerini
reddetmemizi istiyorsun.
270
00:25:10,055 --> 00:25:14,776
Var olan bir eşitlik çerçevesine
uyum sağlamayı, onu onaylamayı
271
00:25:14,879 --> 00:25:19,104
ya da o çerçeve içinde asimile olmayı reddetmemizi
istiyorsun çünkü “eşitlik hakkında
272
00:25:19,225 --> 00:25:23,042
düşünülmesi gereken radikal şekillerde
henüz düşünülmedi” diyorsun.
273
00:25:23,141 --> 00:25:26,244
Bu belki de eşitliği
hayal etmemiz, 
274
00:25:26,373 --> 00:25:29,201
onu yeniden ve 
275
00:25:29,303 --> 00:25:31,868
ilk kez düşünüyormuşcasına alımlamaya 
276
00:25:31,976 --> 00:25:34,747
olanak veren, deyim yerindeyse,
“düşünme idmanları” 
277
00:25:34,863 --> 00:25:38,285
yapmamız gerektiği anlamına geliyor.
278
00:25:38,386 --> 00:25:40,592
Mevcut düşünsel çerçevelere
baktığımızda 
279
00:25:40,694 --> 00:25:43,557
sıklıkla bazı toplumların
ya da insan varoluşunun
280
00:25:43,661 --> 00:25:47,245
bazı boyutlarının bütünüyle
söz konusu çerçevenin dışında bırakıldığını görüyoruz.
281
00:25:47,351 --> 00:25:52,041
Mesela şu anda tehlikede olan
282
00:25:52,172 --> 00:25:57,978
Siyah Canlar Önemlidir hareketi...
283
00:25:58,077 --> 00:25:59,922
Bazı yerlerde yasa dışı ilan ediliyor
284
00:26:00,041 --> 00:26:03,024
ve bazı kötücül hukuki çabaların
kazandığı ivme yüzünden
285
00:26:03,162 --> 00:26:10,353
daha da büyük çaplı bir şekilde
mücrimleştirilme tehlikesi var.
286
00:26:11,593 --> 00:26:15,590
Başlangıçtan bu yana ısrarla 
287
00:26:15,702 --> 00:26:20,854
eşitliği, insan yaşamının değeri konusunda eşitliği, ileri sürüyor.
288
00:26:20,956 --> 00:26:24,218
Eşitliğin soyut manâda ne olduğunu biliyoruz. 
289
00:26:24,303 --> 00:26:26,381
"Tüm hayatlar eşittir”, tabii, illa ki öyledir.
290
00:26:26,485 --> 00:26:30,439
Malum, bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde ve anayasada yer alır.
291
00:26:30,550 --> 00:26:32,090
Ama bu ülkede...
292
00:26:32,208 --> 00:26:34,482
-Bu arada “Tüm âdemoğlu eşittir” deniyor. 
-Tüm âdemoğlu, “âdemoğlu”.
293
00:26:34,586 --> 00:26:36,744
-Sana bunu hatırlatmam gerek.
-Doğru ya  “âdemoğlu".
294
00:26:36,894 --> 00:26:41,271
Bildiğimiz üzere,  “tüm âdemoğlu”ndakine benzer 
295
00:26:41,395 --> 00:26:43,748
evrenselleştirmeler her zaman,
296
00:26:43,871 --> 00:26:48,803
cinsiyet, ırk gibi kimilerine mahsus 
köklü  ayrıcalıkları içinde taşır, değil mi?
297
00:26:48,906 --> 00:26:53,436
Bu tür bir varsayım yüzünden silinmiş 
298
00:26:53,556 --> 00:26:59,374
hatta silinmeye devam edilen yerli halklar var. 
299
00:26:59,564 --> 00:27:02,509
O zaman şunu sormalıyız: 
Geniş, kapsayıcı olması,
300
00:27:02,656 --> 00:27:08,732
kimsenin feda edilmemesi
ne anlama gelirdi?
301
00:27:09,019 --> 00:27:15,652
Bana kalırsa “kesişimsellik” derken kimsenin feda edilmediği,
302
00:27:15,758 --> 00:27:21,115
herkesi kapsayan bir analizi ve toplumsal hareketi
hayal etmeye çalışıyoruz.
303
00:27:21,230 --> 00:27:23,349
Ekonomi politikten söz ederken ırk konusunu dışarıda bırakmıyoruz. 
304
00:27:23,456 --> 00:27:26,148
Cinsiyet çalışmalarında 
cinselliği kapsam dışı bırakmıyoruz , değil mi?
305
00:27:26,264 --> 00:27:27,866
Bunu yapmıyoruz.
306
00:27:28,230 --> 00:27:33,324
Bu aynı zamanda tüm yapının 
dönüştürülmesi gerekecek demek oluyor.
307
00:27:33,431 --> 00:27:36,800
Bence şu ana dek yaşadığımız problem,
308
00:27:36,916 --> 00:27:43,448
kapsayıcılık,
çeşitlilik ve bunlar gibi mevhumların
309
00:27:43,547 --> 00:27:50,879
sabit, değişmez bir düşünsel 
çerçeveye atıfta bulunduğunu
310
00:27:50,982 --> 00:27:53,307
varsayıyor olmamız.
-Evet.
311
00:27:53,427 --> 00:28:00,665
Dolayısıyla şunu yapıyor oluyoruz: ırkçı bir toplumu 
312
00:28:00,839 --> 00:28:04,548
Latin ya da siyah bireyleri dâhil ederek kapsayıcı hâle getirmeye çalışıyoruz
313
00:28:04,681 --> 00:28:07,708
ama bu toplum hali hazırda ırkçı bir toplum.
-Evet.
314
00:28:07,815 --> 00:28:11,590
Ya da kadın düşmanı bir toplumu
kapsayıcı hâle getirmeye çalışıyoruz.
315
00:28:11,702 --> 00:28:14,040
-Evet.
-Kadınların dahil edilmesine çalışarak yani.
316
00:28:14,142 --> 00:28:15,613
Evet, tamamen öyle. 
317
00:28:15,763 --> 00:28:22,186
Ceza hakkında düşünürken
karşı karşıya kaldığımız ikilem de bu.
318
00:28:22,287 --> 00:28:33,258
Bu yüzden sadece cezalandırma sistemini
değil toplumu yeniden hayal ederken 
319
00:28:33,351 --> 00:28:40,542
hapishanelerin lağvedilmesinin
hayati olduğunu düşünüyorum.
320
00:28:40,635 --> 00:28:49,635
Hapishane kurumunun Amerika'daki ve
dünyadaki uzun tarihine bakınca...
321
00:28:49,751 --> 00:28:52,740
Aslında dünyanın geri kalanına
322
00:28:52,857 --> 00:28:57,958
cezalandırma amaçlı hapis sistemi konusunda model olan Amerika'dır...
323
00:28:58,063 --> 00:29:04,074
Ne talihsizdir ki 
hapishane demokrasinin önemli bir öğesi kabul edilir 
324
00:29:05,425 --> 00:29:12,623
çünkü hapishanenin 
en temel demokratik kurumlardan biri olduğuna inanılır. 
325
00:29:12,948 --> 00:29:14,834
Bunu ayrıca konuşabiliriz dilerseniz ama...
326
00:29:16,613 --> 00:29:25,964
Peki, neden on yıllardır, yüzyıllardır
327
00:29:26,178 --> 00:29:32,163
daha iyi hapishaneler inşa etmek için
çaba gösterildi?
328
00:29:33,471 --> 00:29:38,079
Ve neden bu çabalar süreklilik arzediyor? 
329
00:29:38,306 --> 00:29:45,515
Daha iyi cezalandırma sistemi,
daha iyi hapsetme teknikleri,
330
00:29:45,861 --> 00:29:56,605
daha iyi stratejiler
sadece daha baskıcı, daha ırkçı,
331
00:29:57,355 --> 00:30:04,829
hapsetme yaklaşımlarının semirmesine yol açtı.
332
00:30:05,001 --> 00:30:08,694
İşe yaramadı. 
Şu anda
333
00:30:08,973 --> 00:30:19,536
'70'lerdeki Attica İsyanı’ndan bu yana tutuklu insan sayısı
en yüksek seviyeye çıktı.
334
00:30:19,689 --> 00:30:23,473
Dünyanın hapsedilmiş nüfusunun
yüzde yirmi beşinin
335
00:30:23,598 --> 00:30:29,475
ve dünyadaki tutuklu kadınların
üçte birinin
336
00:30:29,592 --> 00:30:35,940
Amerika'daki hapishanelerde tutulduğu 
gerçeği hakkında
337
00:30:36,040 --> 00:30:40,012
bir şey yapmak gerektiği aşikâr. 
338
00:30:40,111 --> 00:30:44,022
Tüm gezegendeki hapsedilen kadınların
üçte birinden söz ediyorum
339
00:30:46,126 --> 00:30:48,900
ama tedavüldeki soru hâlâ şu:
340
00:30:49,034 --> 00:30:51,675
"Mevcut sistemi nasıl
daha iyi hâle getirebiliriz”?
341
00:30:52,132 --> 00:30:54,774
“İçlerinden bazılarını nasıl salıverebiliriz”?
342
00:30:54,884 --> 00:30:59,973
"Toplu hapsetmek yerine bir başka yol...?
343
00:31:00,080 --> 00:31:05,191
Toplu hapsetmenin tersi ne olacaksa artık! “Seçici hapsetme” mi? Bilmiyorum.
344
00:31:06,081 --> 00:31:12,926
Herneyse, tedavüldeki sorular bunlar. Öte yandan, değişim
bizi radikal şekilde düşünmeye,
345
00:31:13,057 --> 00:31:15,492
mevcut çerçevenin dışında düşünmeye,
tamamen farklı,
346
00:31:15,590 --> 00:31:20,945
yeni bir şey düşünmeye itiyor.
347
00:31:27,838 --> 00:31:33,406
Analizlerinde bizim için çok önemli olan
hususlardan biri;
348
00:31:33,513 --> 00:31:38,897
tutuklu renkli insanların sayısına bakınca,
349
00:31:39,033 --> 00:31:42,965
hapishane sisteminin bir anlamda
bu ülkedeki kölecilik mirasını
350
00:31:43,099 --> 00:31:45,676
devam ettiriyor olması.
Bu da söz konusu bireylerin oy verme haklarından,
351
00:31:45,806 --> 00:31:49,704
toplum içinde vatandaş olarak
iş görme yetisinden, 
352
00:31:49,824 --> 00:31:52,671
herhangi bir şekilde
topluma katılmaktan 
353
00:31:52,786 --> 00:31:55,773
alıkoyuldukları anlamına geliyor.
354
00:31:55,877 --> 00:32:00,018
Yani “kölelerin” kazanılmış
vatandaşlık hakları 
355
00:32:00,147 --> 00:32:04,814
hapsedilme yoluyla
neredeyse tersine çevriliyor.
356
00:32:04,922 --> 00:32:07,735
Hapsedilmek,
birçok siyah ve kahverengi insan için
357
00:32:07,854 --> 00:32:14,986
oy kullanma hakkının
yok edilmesi demek oluyor.
358
00:32:15,463 --> 00:32:21,067
Bence bunun
sistematik ve kurumsallaşmış
359
00:32:21,181 --> 00:32:23,115
eşitsizliğin parçası
olduğunu düşünmekle mükellefiz. 
360
00:32:23,213 --> 00:32:26,801
Merak ediyorum, kapitalizmi
göz önünde bulundurmak hakkında
361
00:32:26,968 --> 00:32:31,793
erken dönem çalışmalarında söylediklerinle bunun
arasında bağ kurabilir miyiz?
362
00:32:31,885 --> 00:32:34,221
İkisini nasıl bir araya getiriyorsun?
Bir araya getirdiğini biliyorum.
363
00:32:35,586 --> 00:32:39,368
-Tamam, madem bundan bahsetmemi istiyorsun ...
-Evet.
364
00:32:44,107 --> 00:32:48,224
Öncelikle kapitalizm...
365
00:32:48,338 --> 00:32:53,950
Cedric Robinson'un
ırksal kapitalizm kavramını beğeniyorum. 
366
00:32:54,051 --> 00:32:57,982
Kapitalizm
her zaman ırksal kapitalizm oldu.
367
00:32:58,082 --> 00:33:08,711
Kölelik düzeni, sömürgecilik olmasaydı 
kapitalizm bugün olduğu gibi
368
00:33:08,840 --> 00:33:15,557
ekonomik bir kurum, global bir
ekonomik kurum olmazdı.
369
00:33:16,547 --> 00:33:24,229
Her nasılsa bunların bağlantısız konular
olduğunu düşünüyoruz ama öyle değiller.
370
00:33:25,738 --> 00:33:32,361
Ve antrparantez,
çoğu insanın, örneğin Bernie Sanders gibi birinin,
371
00:33:32,502 --> 00:33:43,328
öne sürdüğü kapitalizm eleştirisine ırk analizini
katmakta yaşadığı zorluğu düşünüyorum
372
00:33:43,595 --> 00:33:50,525
ki ihtiyacımız olan bu, tam olarak buydu.,
373
00:33:50,647 --> 00:33:53,578
-Evet.
-Öylesi çok daha iyi olurdu.
374
00:33:54,950 --> 00:33:59,631
Yine ikincil bir baskı...
ırk ikincil bir baskı yolu.
375
00:33:59,742 --> 00:34:01,285
Evet… 
376
00:34:01,461 --> 00:34:08,792
Elizabeth Spelman geldi aklıma. 
Onunla "Ve" meselesi hakkında sohbet etmiştik. 
377
00:34:08,898 --> 00:34:10,342
-Hatırlar mısın...
-Evet, hatırlıyorum.
378
00:34:10,473 --> 00:34:12,653
Tabii, senden kaçmaz. 
379
00:34:12,766 --> 00:34:16,070
Bir şeyi alıp, öyle
bir anda ekleyemezsin.
380
00:34:16,216 --> 00:34:19,464
Birilerini “dahil ederek” bu  
sorunun çözüldüğünü varsayamazsın.
381
00:34:19,576 --> 00:34:31,300
Siyahları sisteme dahil ederek 
onlardan bir Dick Parsons elde edemezsin.
382
00:34:31,566 --> 00:34:36,701
Dünyanın en varlıklı adamlarından
biri değildi Dick Parsons ama şeyin...
383
00:34:36,800 --> 00:34:39,804
Neydi? Time Warner-AOL'un yöneticisiydi.
384
00:34:39,902 --> 00:34:47,095
Dışlanmışları mevcut  sisteme dahil edip 
385
00:34:47,242 --> 00:34:54,639
kayda değer bir değişim yaşanacağını
varsayamazsın.
386
00:34:55,352 --> 00:35:01,173
Her şey her zaman olduğu gibi devam eder.
387
00:35:01,305 --> 00:35:12,506
İşte, “çeşitlilik” nosyonunu bu yüzden severim.
388
00:35:12,644 --> 00:35:15,989
Farklılık temellidir ancak 
389
00:35:16,122 --> 00:35:21,350
farkları öne sürmez. 
390
00:35:21,475 --> 00:35:26,332
Tüm bu sebeplerle köleciliğin son derece güncel olduğunu 
391
00:35:26,436 --> 00:35:33,047
görmemiz gerekir. 
Bugün kölelik düzeninin öte yaşamının içindeyiz. 
392
00:35:34,034 --> 00:35:38,154
Irkçılığın, sosyo politik,
393
00:35:38,261 --> 00:35:45,155
ekonomik yapılarda
ve bu ülkenin kolektif ruhunda
394
00:35:45,276 --> 00:35:50,236
merkezi bir yeri olduğunu
açıklamak için çaba gösteriliyorsa da
395
00:35:50,416 --> 00:35:53,229
bu konuya hiç değinilmedi.
396
00:35:53,327 --> 00:35:58,149
Bu yüzden 
köleciliğin güncel tezahürleriyle karşı karşıyayız. 
397
00:35:58,265 --> 00:36:04,661
Elizabeth Alexander'ın da
işaret ettiği gibi,
398
00:36:04,757 --> 00:36:09,475
bu yüzden günümüzde, 21. yüzyılda
hapishanelerde,
399
00:36:09,600 --> 00:36:14,348
ceza hukuku sisteminin
kontrolü altındaki siyah erkek sayısı
400
00:36:14,455 --> 00:36:22,755
1850'deki köle sayısından daha fazla.
Bu, göstergelerden biridir..
401
00:36:24,123 --> 00:36:31,875
Hâlâ kölecilikle yaşıyoruz ve
bu sadece hapishane sisteminin bir sonucu değil. 
402
00:36:31,994 --> 00:36:34,838
Ölüm cezası da bu konuyla ilişkili.
403
00:36:35,117 --> 00:36:39,576
İdam, kölecilik için olmasaydı ve kölecilik sayesinde varlığını sürdürmeseydi ABD’de böyle normalleşebilir miydi?
404
00:36:39,692 --> 00:36:45,905
Benjamin Franklin de dahil, tüm o beyaz adamlar demokrasiden bahsederken, ölüm cezasının kaldırılması gerektiğini o zamanlar söylediler. 
405
00:36:46,022 --> 00:36:52,477
Hapishane kurumu köleciliğin hüküm sürdüğü devirden sonra
406
00:36:52,635 --> 00:37:03,296
hayatta kalmış olmasa,
ölüm cezası Amerika'da normal
bir cezalandırma yöntemi olmazdı,
407
00:37:03,517 --> 00:37:07,797
ama hâlâ yürürlükte. 
408
00:37:08,769 --> 00:37:14,511
Bu 
köleciliğin kalıntılarının üstüne
409
00:37:14,611 --> 00:37:18,939
etkili bir şekilde gitmediğimizi
gösteriyor. 
410
00:37:19,052 --> 00:37:21,417
Bu sadece siyahların sorunu değil.
411
00:37:21,538 --> 00:37:24,231
Her nasılsa yalnızca
siyah ve kahverengi insanların,
412
00:37:24,399 --> 00:37:29,581
Asyalıların, yerli halkların ırkçılıkla
baş etmek zorunda olduğu varsayılıyor.
413
00:37:29,677 --> 00:37:32,051
Bundan sahiden bıktım. 
414
00:37:34,074 --> 00:37:36,385
-“Siyah Canlar Önemlidir”.
-Evet
415
00:37:36,927 --> 00:37:42,719
Ne var ki, 
siyah canlar gerçekten önemli olsaydı
416
00:37:42,822 --> 00:37:45,970
bu, tüm canların önemli olduğu
anlamına gelirdi.
417
00:37:46,068 --> 00:37:48,940
-Doğru.
-Tüm yaşamların kıymetinin işareti olurdu bu.
418
00:37:49,034 --> 00:37:51,777
-Henüz o noktaya varmadık.
-...tüm canların önemli olduğu bir... 
419
00:37:51,914 --> 00:37:53,800
-Evet.
-Bu evrenselliğe dair farklı bir yaklaşımdır...
420
00:37:53,912 --> 00:37:56,592
Evet, henüz o noktaya varmadık.
Henüz o noktaya varmadık.
421
00:37:56,785 --> 00:38:02,210
Bence, tanık olurken 
422
00:38:02,317 --> 00:38:06,626
ya da kendi hayatlarımızda
bir deneyim yaşadığımızda,
423
00:38:06,733 --> 00:38:09,519
ağırlıklı olarak silahsız
siyah ve kahverengi insanların
424
00:38:09,628 --> 00:38:13,065
vurulduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız, 
ister Fruitvale'de, Oakland'da,
425
00:38:13,172 --> 00:38:17,208
Kuzey Carolina'da
ya da Brooklyn'de olsun.
426
00:38:17,573 --> 00:38:21,164
Birinin boğulduğunu gördüğümüzde
427
00:38:21,296 --> 00:38:26,414
bir anlamda bu ülkenin tarihinden
yok olmamış o köleciliğin çarpıcı
428
00:38:26,509 --> 00:38:31,322
şiddetinin bir tekrarına tanık oluyoruz.
429
00:38:31,424 --> 00:38:37,449
Elbette ölüm cezası
ya da hapis gibi kurumsal yöntemler de
430
00:38:37,575 --> 00:38:43,514
o mirası başka bir yoldan sürdürüyor.
Zaman zaman siyah bir erkeğin 
431
00:38:43,621 --> 00:38:48,848
bir köpek gibi zaptedildiği 
çarpıcı örneklere tanık oluyoruz,  değil mi?
432
00:38:48,969 --> 00:38:53,659
Bununla kölecilik arasında
ya da boğmayla kölecilik arasında
433
00:38:53,784 --> 00:38:56,396
temelde ne fark var?
434
00:38:56,519 --> 00:39:01,359
Merak ediyorum,
geleceği tasavvur ederken
435
00:39:01,492 --> 00:39:05,350
senin eşitliği
yeniden hayal etme
436
00:39:05,503 --> 00:39:10,461
ve eşitliğin tarihsel olarak
daha önce elimizde olmayan
437
00:39:10,556 --> 00:39:14,859
bir hâle bürünmesinde ısrarcı olma
konusundaki meydan okumanı
438
00:39:14,963 --> 00:39:18,379
alıp kabul ederken; ırkçılıkla mücadeleyi merkezine
alan 
439
00:39:18,496 --> 00:39:22,795
feminizmi feda  etmeyen,
transfobik olmayan,
440
00:39:22,925 --> 00:39:28,432
sakat hareketinin son derece haklı
taleplerini hesaba katan,
441
00:39:28,525 --> 00:39:33,286
ve kapitalizmin
işleyişi konusunda birbirini dinleyerek, anlayarak
442
00:39:33,398 --> 00:39:39,886
derin analizler yapan muazzam grupları içeren 
443
00:39:39,983 --> 00:39:46,660
bir sosyalizm türünü düşünmek
mümkün mü?
444
00:39:46,924 --> 00:39:49,769
Bu konuda bize yol gösterebilir misin
Angela?
445
00:39:52,558 --> 00:39:57,270
Yaralanabilirlik ve güvencesizlik hakkında yaptığın
çalışmalarda sen de tam bu konuyu işlemiyor musun Judith? ..
446
00:39:57,375 --> 00:40:00,377
- Topu bana atıyor hepsi bu. 
- Biliyorum.
447
00:40:01,179 --> 00:40:04,339
Yaralanabilirlik konusunu açmak istedim.
448
00:40:04,455 --> 00:40:10,120
Ne söylemek istersin? 
449
00:40:10,339 --> 00:40:13,746
Beni endişelendiren konu şu:
450
00:40:13,844 --> 00:40:20,583
sol kesimden, Marksizmin bazı eski
modelleri üstüne çalışan çoğu arkadaşım ücretli işçiliğin
451
00:40:20,703 --> 00:40:23,386
ve emek sömürüsünün yegâne sorun olduğunu varsayıyor. 
452
00:40:23,525 --> 00:40:25,564
Şüphesiz, bu önemli. 
453
00:40:25,679 --> 00:40:27,732
Sendikalara hâlâ
ihtiyaç duyuyor olmamızın
454
00:40:27,845 --> 00:40:30,800
ve sendikaların
işyerlerinden uzaklaştırılmasına karşı
455
00:40:30,933 --> 00:40:32,894
mücadele içinde olmamızın
nedeni bu,
456
00:40:32,997 --> 00:40:34,863
ama çoğu insan
artık, bilindik anlamda “ücretli işçi” değil. 
457
00:40:34,974 --> 00:40:37,995
Farklı şekillerde,  bir orada, bir burada çalışıyorlar.
İş hayatları güvencesiz.
458
00:40:38,107 --> 00:40:43,567
Sendikaya üye olmalarına olanak yok.
Bu tür güvencelerden mahrumlar.
459
00:40:43,665 --> 00:40:47,054
Mülkleri ve sağlık sigortaları yok.
460
00:40:47,208 --> 00:40:51,490
İşte burada, aşırı seviyede güvencesizlik söz konusu.
461
00:40:51,617 --> 00:40:56,197
Dolayısıyla, bize
bu yeni güvencesizlik durumunu
462
00:40:56,332 --> 00:41:00,349
izah etmeye çalışanları
büyük bir dikkatle dinlemeliyiz.
463
00:41:00,468 --> 00:41:06,718
Dünya nüfusunun yüzde on ikisi  artık
küresel bir gecekonduda yaşıyor.
464
00:41:07,064 --> 00:41:13,782
Bu ne anlama geliyor? Günümüzde kaç insanın
herhangi bir iş güvencesi var?
465
00:41:13,905 --> 00:41:15,861
Sayı gittikçe daha da azalıyor.
466
00:41:15,984 --> 00:41:19,183
Peki, sence sendikalar bu durumu dönüştürebilir mi?
467
00:41:19,310 --> 00:41:25,233
ya da sendikalar için
yeni bir model öne sürebilir miyiz? 
468
00:41:25,336 --> 00:41:27,934
Bence sendikaları savunmalıyız
ve onlarla birlikte çalışmalıyız
469
00:41:28,088 --> 00:41:33,634
fakat güvencesiz iş yaşamı
büyük bir sorun. Söz konusu insanlar 
470
00:41:33,742 --> 00:41:39,095
yarı zamanlı çalıştıklarından, sadece mevsimlik iş bulabildiklerinden 
471
00:41:39,231 --> 00:41:41,354
ya da yasal olarak katılım gerekliliklerini sağlayamadıklarından 
472
00:41:41,458 --> 00:41:43,751
sendikal yapıların parçası değiller.
473
00:41:43,841 --> 00:41:47,558
Peki ya başka tür sendikal yapılar düşünebilir miyiz? 
474
00:41:47,675 --> 00:41:53,340
Asıl zorluk burada aslında.
475
00:41:53,442 --> 00:41:56,923
Sendikalar senin de dediğin gibi
ücretli iş konusunda 
476
00:41:57,048 --> 00:42:04,178
hayli katı ve geleneksel şekillerde
düşünmeye eğilimlidir,
477
00:42:04,735 --> 00:42:13,082
fakat küreselleşme nedeniyle yaşanan
onca değişimi düşününce
478
00:42:13,223 --> 00:42:18,073
yeni işçiyi aslında, türlü şekillerde
üretim gerçekleştiren kadınlar;
479
00:42:18,198 --> 00:42:22,398
örneğin bakım işlerini üstlenen 
kadınlar oluşturuyor.
480
00:42:22,509 --> 00:42:30,981
Buna rağmen sendikalar örgütlenmemiş insanları
nasıl örgütleyeceğini düşünmüyor
481
00:42:31,084 --> 00:42:35,303
ki sendikaların işi
bu değil midir? 
482
00:42:36,803 --> 00:42:42,692
Mesela neden sendikalar
mahkûmları örgütlemeyi düşünmüyor?
483
00:42:42,983 --> 00:42:46,891
Amerika'daki hapishane sisteminde
on yıllardır
484
00:42:47,018 --> 00:42:53,178
hapishanelerde
sendika kurma çabaları oldu.
485
00:42:53,530 --> 00:42:58,443
Hatta bu sayede
hapishanelerde çalışanlar... daha iyi...
486
00:42:58,540 --> 00:43:02,663
Aslında "daha iyi hapishane” ifadesinden kaçınırım.
487
00:43:02,776 --> 00:43:06,603
ama bazen kendimi bunu zikrederken buluyorum. 
-Seni affediyoruz.
488
00:43:06,731 --> 00:43:13,326
Küba hapishaneleri hakkında
yaptığım araştırma beni hayli etkiledi. 
489
00:43:15,208 --> 00:43:20,333
Kübalı mahkûmlar,  "özgür”  dünyanın
insanlarının üye olduğu
490
00:43:20,475 --> 00:43:26,978
sendikalara üyeler, onlarla aynı
ücret skalasında maaş alıyorlar
491
00:43:27,104 --> 00:43:29,765
ve aynı haklardan faydalanıyorlar.
Bu büyük bir fark yaratıyordu.
492
00:43:29,886 --> 00:43:35,650
Bizi yeni dünyaya
taşıyacak şeylerin 
493
00:43:35,757 --> 00:43:41,280
neden eski örgütlenme modelleri,
494
00:43:41,412 --> 00:43:51,440
hakikate ilişkin yerleşik kanaatler ve eski yapılar olduğunu
varsayıyoruz?
495
00:43:52,755 --> 00:43:58,050
Günümüzde bir şekilde prekarya,
proletaryanın yerini alıyor olabilir
496
00:43:58,157 --> 00:44:00,418
ya da ikisini birlikte değerlendirmemiz
gerekiyor olabilir,
497
00:44:00,532 --> 00:44:04,987
diğer yandan ilgimi çeken birçok hareket var;
ev işgal eden insanlar ya da...
498
00:44:05,145 --> 00:44:12,678
Barselona'da insanların evlerini haczeden bankalara karşı 
499
00:44:12,775 --> 00:44:17,484
mücadele eden harika bir organizasyon var.
500
00:44:17,625 --> 00:44:24,307
Önemli bir toplumsal hareket hâline geldi.
501
00:44:24,410 --> 00:44:29,852
Hatta oluşumun lideri Ada Colau'ya kent yönetiminde 
siyasal yetki verildi. 
502
00:44:30,376 --> 00:44:33,934
Latin Amerika'da, Avrupa'da
503
00:44:34,084 --> 00:44:38,065
ve birçok başka yerde
yeni ekonomik mahrumiyet şekillerini
504
00:44:38,181 --> 00:44:43,298
dikkate alarak çalışan 
yeni organizasyon şekilleri görüyoruz.
505
00:44:43,706 --> 00:44:48,141
Bu konuyu temel alan ittifaklar kuruyorlar.
Sorulabilecek soru şudur; 
506
00:44:48,245 --> 00:44:53,974
Irkın ve  sınıfın merkeziliğini
görmemize imkân veren, 
507
00:44:54,099 --> 00:44:58,338
sınıfın yeni-küresel ekonomi içinde,
508
00:44:58,462 --> 00:45:01,916
yeni bir şekilde ifade edileceği
yöntemler ileri sürülüyor mu? 
509
00:45:02,046 --> 00:45:06,229
Bu noktada ulusaşırı
ittifaklar kurmanın olasılıkları neler?
510
00:45:06,375 --> 00:45:11,610
İlgilendiğim, olasılıkların neler olduğudur. 
511
00:45:11,794 --> 00:45:16,051
Bölmek istemezdim
ama kalan son dakikalarımızda
512
00:45:16,158 --> 00:45:22,496
izleyicilerimizi bu sohbete katılmaya davet edeceğim.
513
00:45:23,390 --> 00:45:26,562
Bir mikrofonu elden ele aktarabilirsek...
514
00:45:27,618 --> 00:45:30,260
Şuraya ulaştırabilir miyiz mikrofonu? 
Teşekkür ederim.
515
00:45:34,933 --> 00:45:40,446
Merhaba. Gerçek hayattan
kahramanlar olarak burada olduğunuz
516
00:45:40,552 --> 00:45:44,938
ve mücadelede yanımızda durduğunuz için
teşekkür ederek başlamak istiyorum.
517
00:45:45,028 --> 00:45:48,992
Yaralarınız olduğunu biliyorum. Yine de buradasınız. Hak savunucuları olarak...
518
00:45:49,108 --> 00:45:54,287
yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak... yola devam ediyorsunuz. 
519
00:45:56,399 --> 00:45:57,660
Ben de hareketin içinden biriyim. 
520
00:45:57,755 --> 00:46:01,047
Dahası her gün ırkçılık ve cinsiyetçilikle
mücadele ediyorum. 
521
00:46:01,368 --> 00:46:05,413
Mücadele ederken gruplar hâlinde olmak
daha iyi
522
00:46:05,535 --> 00:46:09,996
ama içinde bulunduğum topluluklarda 
en çok can yakan şey
523
00:46:10,112 --> 00:46:15,294
renkli insanların ya da kadınların
bir kovanın içindeki yengeçler gibi
524
00:46:15,411 --> 00:46:23,192
birbirlerini ısırması oluyor. Bu canımı yakıyor.
525
00:46:23,281 --> 00:46:27,820
Darbe, yakınınızdakilerden gelince
nasıl üstesinden geldiğinizi merak ediyorum.
526
00:46:31,684 --> 00:46:34,152
Bunu ikimizin de mi cevaplamasını
istiyorsun?
527
00:46:34,546 --> 00:46:36,016
Hayır, bence sen cevapla.
528
00:46:36,114 --> 00:46:38,790
Eminim farklı iyileşme teknikleriniz
vardır.
529
00:46:41,394 --> 00:46:51,722
Evet, bu gerçekten sınav verilen bir problem
ama bence aynı zamanda bizi
530
00:46:51,826 --> 00:46:59,867
topluluğumuzu nasıl inşa ettiğimiz,
topluluğumuzun kimlerden oluştuğu
531
00:46:59,979 --> 00:47:02,430
ve topluluğumuzu yaratmamıza
kimlerin el vermiş olduğu 
532
00:47:02,551 --> 00:47:05,590
sorularına da götürüyor.
533
00:47:07,733 --> 00:47:14,247
Daha önce kimlik siyaseti hakkındaki
endişelerimi dile getirdim. 
534
00:47:14,371 --> 00:47:19,492
Bence “kimlik siyaseti” terimi gereğinden çok fazla ve yanlış şekillerde kullanıldı, ki...
535
00:47:19,724 --> 00:47:29,381
Siyah insanlar, yerli insanlar,
Latinx insanlar,
536
00:47:31,623 --> 00:47:37,316
kadınlar, LGBTQ hareketi,
sakat hareketi...
537
00:47:37,641 --> 00:47:49,437
ülkedeki demokrasi söz konusuysa en büyük
ilerlemeyi kaydedenler topluluklardır.
538
00:47:49,999 --> 00:47:56,057
Buna rağmen "onlar sadece kimlik..."
539
00:47:56,173 --> 00:48:02,431
“şahsi çıkarlar…”
“sadece kimlik politikası..." gibi indirgemelerle 
540
00:48:02,548 --> 00:48:05,876
bu toplulukları
marjinalize etme çabası var.
541
00:48:05,976 --> 00:48:08,360
Öncelikle bunu ikrar etmek gerekir. 
542
00:48:08,457 --> 00:48:12,144
ve elbette ardından
hayatta kalmanın yollarını bulmak zorundayız. 
543
00:48:12,242 --> 00:48:17,978
Geçen gün sana da bahsettim;:
Yakınlarda konferanslarımdan birinde
544
00:48:18,059 --> 00:48:23,390
biri bana neden suikasta
kurban gitmediğimi sordu.
545
00:48:23,475 --> 00:48:27,087
Suikasta kurban giden insanlar adına
546
00:48:27,189 --> 00:48:34,037
"Sen neden hâlâ buradasın?" diye sordu.
Ben de "Bilmiyorum." dedim. Gerçekten bilmiyorum.
547
00:48:35,371 --> 00:48:42,364
Bildiğim şu ki burada olduğum sürece
çalışmaya devam etmek
548
00:48:42,464 --> 00:48:52,706
ve artık yaşamda olmayanlar adına tanıklık etmeyi sürdürmek 
benim sorumluluğum.
549
00:48:53,204 --> 00:48:59,318
Tabii sürdürmek, 
”öz bakım” adını verdiğimiz şeyi gerektiriyor.
550
00:48:59,419 --> 00:49:03,038
Buradaki öz bakım, “kolektif kendine bakma” olarak anlaşılmalı. 
551
00:49:03,132 --> 00:49:05,786
çünkü sıklıkla kendine bakmanın
552
00:49:05,889 --> 00:49:09,363
bireysel bir süreç olduğunu
varsayıyoruz.
553
00:49:09,474 --> 00:49:12,703
Kendimizi iyileştirmek için bir kenara çekiliyoruz 
554
00:49:12,809 --> 00:49:22,819
ve sonra mücadele için topluluklarımıza geri dönüyoruz.
555
00:49:22,917 --> 00:49:30,129
Bazıları nasıl kişisel ve kolektif sağaltım yöntemleri
geliştirebileceğimiz 
556
00:49:30,236 --> 00:49:37,301
konusunda... İnsanların kendilerini bir bütün olarak
557
00:49:37,436 --> 00:49:47,559
mücadele alanına nasıl getirebilecekleri konusunda yaratıcı fikirler üretiyor. 
558
00:49:49,723 --> 00:49:56,475
Çünkü kolektif olarak yüklenmek durumunda olduğumuz birçok travma var...
559
00:49:56,564 --> 00:49:59,964
Senin de dediğin gibi
çok fazla acı ve travma var.
560
00:50:00,062 --> 00:50:05,833
Bununla başa çıkmak için  genellikle "gider bir terapist buluruz”  yaklaşımı hâkim. 
561
00:50:05,928 --> 00:50:07,997
"Bireysel olarak
ne yapmamız gerekiyorsa yaparız."
562
00:50:08,117 --> 00:50:11,851
Bunu kolektif olarak nasıl
yapacağımızı hiçbir zaman konu etmedik 
563
00:50:12,146 --> 00:50:17,167
ve bence bu dönemin
büyük sınavlarından biri bu.
564
00:50:17,302 --> 00:50:24,197
Genç hak savunucularının irdelemesi gereken
büyük sınavlardan biri bu.
565
00:50:24,369 --> 00:50:30,598
Bence sen yeterince genç görünüyorsun.
Malum, insan yaşlandıkça...
566
00:50:30,980 --> 00:50:33,987
-Herkes genç görünüyor.
-Öyle...
567
00:50:35,782 --> 00:50:37,877
-Judith, sen peki?...
-Ben sadece...
568
00:50:37,984 --> 00:50:41,666
Şunu tekrar edeyim, çok fazla acı
ve korku var ve gittikçe artıyor.
569
00:50:41,786 --> 00:50:46,352
Büyük bir korku içinde yaşayan
çok sayıda vatansız insan olduğuna tanığız. 
570
00:50:46,475 --> 00:50:51,152
Polise ve göçmenlik bürosu memurlarına
keyfi yetkiler veriliyor.
571
00:50:51,271 --> 00:50:54,993
Hükümetimizin kontrolü kaybettiği aşikâr. 
572
00:50:55,084 --> 00:50:59,469
Önümüzü göremiyoruz ve
ekonomik eşitsizlik hızlanarak artıyor.
573
00:50:59,588 --> 00:51:02,675
İnsanlar mali durumlarını stabil kılan 
574
00:51:02,816 --> 00:51:07,566
şeyleri kaybetmenin
derin korkusunu yaşıyor.
575
00:51:07,707 --> 00:51:10,927
Durumunun iyi olduğunu düşünen insanların mali durumu artık iyi değil,
576
00:51:11,111 --> 00:51:13,033
anksiyetenin yeni türlerini deneyimliyorlar. 
577
00:51:13,139 --> 00:51:15,552
Durumları hiçbir zaman iyi olmamış insanlar ise 
578
00:51:15,655 --> 00:51:19,025
hayatları boyunca yaşamadıkları türde bir anksiyetenin altında eziliyorlar. 
579
00:51:19,145 --> 00:51:22,655
İşte tüm bunlar sebebiyle zaman zaman köpürüyoruz, değil mi?
580
00:51:22,756 --> 00:51:27,534
Öfkeliyiz, patlıyoruz, bir yerlerden kuvvet alma ihtiyacı içindeyiz.
581
00:51:27,636 --> 00:51:30,981
Birlikte bir şey inşa etmediğimiz için böyle oluyor. 
582
00:51:31,097 --> 00:51:33,862
Bir araya gelip birlikte bir şeyler
inşa etmeye başladığınız anda
583
00:51:33,997 --> 00:51:38,920
bir şeyin parçası olursunuz.
Bu solun bir sorunudur. “Sol” denen şey 
584
00:51:39,035 --> 00:51:44,559
bir bakıma biziz, henüz bir şey inşa etmiş değiliz. 
585
00:51:44,679 --> 00:51:48,176
Hâlâ yönümüzü bulamadık.
586
00:51:48,277 --> 00:51:51,068
İnşa etmemiz gereken şeyi henüz inşa etmedik. Bu noktada aklıma
587
00:51:51,171 --> 00:51:53,761
Angela'nın
"canlandırıcı adalet” kavramı geliyor.
588
00:51:53,854 --> 00:51:57,362
Bu, Angela’nın hapishane sistemine karşı öne sürdüğü
alternatifti.
589
00:51:57,477 --> 00:52:01,126
Toplulukların içindeki insanların 
birbirini ve kendilerini
590
00:52:01,237 --> 00:52:05,687
iyileştirme gücü olduğunu
ve bundan güç aldıklarını ileri sürüyordu. 
591
00:52:05,802 --> 00:52:10,924
Bence bu fikrin üstüne daha çok
düşünmemiz gereken bir güzelliği var.
592
00:52:11,045 --> 00:52:17,632
Bir araya gelip bunun bire bir 
nasıl gerçekleşeceğini etraflıca düşünmeliyiz.
593
00:52:18,802 --> 00:52:23,711
Sanırım bizimle konuşmak isteyen
daha da genç biri var.
594
00:52:24,470 --> 00:52:32,293
Selam. Adım Alia Moore.
Bir soru sormak istiyorum.
595
00:52:33,362 --> 00:52:37,920
Kapalı cezaevlerini 
nasıl kapatabiliriz?
596
00:52:39,091 --> 00:52:41,715
-Kapalı cezaevleri mi 
-Vay canına.
597
00:52:41,937 --> 00:52:45,247
...
-Bu harika bir soru.
598
00:52:46,538 --> 00:52:48,972
Bu harika bir soru.
599
00:52:50,154 --> 00:52:55,989
-Pekalâ, gerçekten bir cevap istiyor musun?
-Evet.
600
00:52:57,117 --> 00:53:00,806
Aslında bir cevabım yok ama ben 
601
00:53:01,178 --> 00:53:05,146
Hapishanelerin geleceğimizi
kurmasını istemeyen
602
00:53:05,277 --> 00:53:12,166
çok daha büyük bir grubun parçasıyım.
603
00:53:13,104 --> 00:53:18,241
Öncelikle yeni hapishaneler
inşa edilmesini engellemeliyiz
604
00:53:18,379 --> 00:53:28,211
Ülkenin pek çok yerinde 
bu konuları irdeleyen insanlar var. 
605
00:53:28,688 --> 00:53:30,994
Çoğu, şöyle bir sav ileri sürüyor: 
606
00:53:31,144 --> 00:53:34,045
"Gençler için başka
bir yer gerek…”
607
00:53:34,210 --> 00:53:39,369
Gerekenin ıslahevleri olduğunu varsayıyorlar. “Çocuk adalet sistemi..." dedikleri şey bu.
608
00:53:39,492 --> 00:53:43,597
Hayır, hayır! Yeni hapishaneler olmamalı.
609
00:53:44,292 --> 00:53:48,367
Diğer yandan, mevcut hapishaneleri kapatmak için de bir çaba var. 
610
00:53:48,445 --> 00:53:50,875
Mesela Rikers Adası...
611
00:53:50,966 --> 00:53:55,969
Sakatlık konusundan 
bahsettik konuşmanın başında.
612
00:53:56,063 --> 00:54:07,755
Rikers Adası ülkedeki
en büyük üç akıl hastanesinden biri.
613
00:54:08,986 --> 00:54:14,356
Chicago ve Los Angeles
Cook's County ile birlikte.
614
00:54:15,213 --> 00:54:25,514
Baskı devam ederse Rikers Adası kapatılacak.
615
00:54:25,933 --> 00:54:36,123
Artık var olmayacak. Ama aynı zamanda
hapsetme ile ilgili bir şeyler yapmalıyız...
616
00:54:36,234 --> 00:54:40,123
“Hapsetme” kelimesini bilir misin?
Hiç duydun mu?
617
00:54:41,152 --> 00:54:45,393
“Hapsetmek”, insanları hapse atmak
anlamına gelir. 
618
00:54:45,714 --> 00:54:49,392
Başka bir terim daha var.
O da topluma kazandırma.
619
00:54:50,408 --> 00:54:53,297
Anlamı... 
620
00:54:54,886 --> 00:54:56,838
-İnsanları hapisten...
-İnsanları hapisten çıkarmak.
621
00:54:56,935 --> 00:54:59,242
Kesinlikle.
622
00:54:59,742 --> 00:55:05,691
Bahsedebileceğim
başka stratejiler de var.
623
00:55:05,778 --> 00:55:10,705
Hapishane evrimi, hapishanelerin tasfiyesi dışında 
624
00:55:10,812 --> 00:55:17,499
başka şeyler anlamına da geliyor. 
625
00:55:17,603 --> 00:55:25,597
Mühim olan, hapishanelere ihtiyacı
olmayan bir toplum yaratmaya çalışmak.
626
00:55:27,546 --> 00:55:31,744
O zaman bu... Sen söyle 
sence neye ihtiyacımız var?
627
00:55:33,205 --> 00:55:36,660
Aklına ilk ne geliyor?
628
00:55:37,161 --> 00:55:38,730
-Okul.
-Okullar! Kesinlikle!
629
00:55:39,515 --> 00:55:43,765
Hapishane yerine okul. Gördünüz mü?
630
00:55:46,891 --> 00:55:52,078
Ondan sonra barınma, sağlık
ve tüm bu konulardan bahsedebiliriz.
631
00:55:52,200 --> 00:55:56,586
Cezaevlerinden kurtulmaya çalışmak tam olarak bu demek. 
632
00:55:56,702 --> 00:55:59,873
Sorun ve cevabın için
çok teşekkür ederim.
633
00:56:01,016 --> 00:56:03,202
Çok güzel. Çok güzel.
634
00:56:08,574 --> 00:56:12,903
Ama temel bir sorun var.
Çocuklara öğretilen...
635
00:56:13,832 --> 00:56:17,187
Çocuklara
en başından önyargı öğretiliyor
636
00:56:17,294 --> 00:56:20,758
ve ayrımcılığa da bu neden oluyor.
Anne babalara ulaşıp
637
00:56:20,851 --> 00:56:24,047
homofobiyi, transfobiyi
ve benzeri şeyleri durduramazsak
638
00:56:24,137 --> 00:56:25,099
bunu nasıl durduracağız?
639
00:56:25,222 --> 00:56:27,772
Çocuklara böyle öğretilmesi
çocukların suçu değil.
640
00:56:31,009 --> 00:56:34,092
Yalnızca birkaç şey söyleyeceğim.
641
00:56:34,174 --> 00:56:44,363
Judith'in bu konuda
söyleyecekleri olduğunu biliyorum.
642
00:56:46,916 --> 00:57:05,039
Karşılaştığımız sorunların çok büyük
olması bizi sıklıkla hüsrana uğratır.
643
00:57:05,138 --> 00:57:08,763
Irkçılık 
bu devasa sorunlardan biri.
644
00:57:08,874 --> 00:57:19,867
Bir gün ırkçılığın dünyamızdan
silineceğine nasıl inanabiliriz?
645
00:57:21,041 --> 00:57:26,930
Peki ya homofobinin? Kadın meselesinin... 
646
00:57:27,099 --> 00:57:30,843
Böyle bir günün geleceğine
nasıl inanabiliriz?
647
00:57:31,000 --> 00:57:39,326
O gün biz hayatta olmayabiliriz. Bence işin anahtarı böyle düşünmek.
648
00:57:39,574 --> 00:57:49,100
Büyük sorunlara meşru bir yaklaşımla eğilebilmek adına 
649
00:57:49,200 --> 00:57:56,319
çözümleri şimdi, hemen bulmamız
gerektiğine inanıyoruz.
650
00:57:57,184 --> 00:58:00,379
Anlatabiliyor muyum? 
651
00:58:00,519 --> 00:58:03,653
Bir bakıma
bunu bize kapitalizm öğretti.
652
00:58:03,786 --> 00:58:09,859
cevabı hemen istememizi gerektirecek
zamansallıklar içinde yaşıyoruz.
653
00:58:09,959 --> 00:58:15,959
Şu anda bir cevabın yoksa, yaşam süren boyunca elinde bir yanıt olmayacaksa
654
00:58:16,058 --> 00:58:26,010
ne önemi var? Her şeyin ölçütü
“benim hayatımdır” dersen, o zaman nasıl olacak?
655
00:58:26,237 --> 00:58:29,531
Soruna yanıt vermenin 
elbette başka birçok yolu var
656
00:58:29,617 --> 00:58:40,782
ama konu eşitlik, adalet için yaptığımız çalışmalar olunca
657
00:58:40,892 --> 00:58:48,244
bu çalışmalarla insanları farklı bir zamansallığa
nasıl teşvik ederiz diye düşünüyorum.
658
00:58:48,348 --> 00:58:57,214
Peki, hem farklı bir zamansallık bilinciyle, hem de tutkuyla ve aciliyetle bu çalışmaları yapmayı öğrenebilir miyiz?
659
00:58:57,321 --> 00:58:59,875
Elbette, tüm anne babalara
ulaşmaya çalış! Denemekten vazgeçme...
660
00:58:59,990 --> 00:59:06,627
Ama ebeveyn ebeveyndir... Çoğu değişmeyecek.
Peki, bir sonraki kuşakta
661
00:59:06,725 --> 00:59:11,580
ve ondan sonrakinde ne olacağını
düşünmeye ne dersin? ?
662
00:59:11,809 --> 00:59:20,179
Yerli halkların, bizim kullandığımız
kapitalist zamansallığa kıyasla
663
00:59:20,277 --> 00:59:27,962
daha geniş, çok daha kapsayıcı
zamansallıklarla düşünmesini seviyorum.
664
00:59:29,364 --> 00:59:33,312
Biz şöyle düşünüyoruz...
Beş yıl sonra ne sonuç alacağız?
665
00:59:33,659 --> 00:59:38,884
Mesela içinde bulunduğun topluluk adına bir bağışçı bakınıyorsun, 
666
00:59:39,003 --> 00:59:44,220
Bağış yapacak kurum iki yıl, beş yıl sonra
alınacak sonucu sorar.
667
00:59:44,884 --> 00:59:51,614
Soruyu şöyle sorduğumuzu düşün:
Yüz yıl sonraki sonuç ne olacak?
668
00:59:53,423 --> 00:59:55,941
İki yüz  yıl sonraki sonuç ne olacak?
669
00:59:57,865 --> 01:00:02,837
Bence artık
böyle düşünmeye başlamalıyız
670
01:00:03,602 --> 01:00:09,228
çünkü insanların yüzlerce yıl önce
yaptığı çalışmalar olmasa
671
01:00:09,325 --> 01:00:13,627
şu anda burada 
toplanmış olmayacaktık.
672
01:00:17,142 --> 01:00:27,071
Bizlerin, bizden önce yaşamış,
sömürgeciliği toptan yok etmeye çabalamış, 
673
01:00:27,159 --> 01:00:34,855
ya da kölecilikten kurtulmak
mümkün olmasa da pes etmemiş 
674
01:00:34,949 --> 01:00:38,946
insanların hayallerinin belirtisi olduğumuzu düşünüyordum.
675
01:00:39,045 --> 01:00:46,555
Herşeye rağmen mücadele ettiler ve biz de şimdi
o sebatın kanıtı olarak buradayız.
676
01:00:47,019 --> 01:00:51,751
Dolayısıyla bizim de
o uzayıp giden tarih algısına
677
01:00:51,883 --> 01:00:56,675
sahip olma sorumluluğumuz olduğunu
akılda tutmalıyız. 
678
01:00:56,770 --> 01:00:59,697
Büyük bir fark yaratıyor gibi
görünmese de
679
01:00:59,809 --> 01:01:02,873
şu anda yaptıklarımız,
bir fark yaratacak.
680
01:01:02,985 --> 01:01:09,051
Bundan iki yüz yıl sonra
bir yerlerde toplanan bazı insanlar
681
01:01:09,209 --> 01:01:13,419
birlikte olduğumuz kısa sürede
yaptıklarımız için
682
01:01:13,532 --> 01:01:17,034
bize müteşekkir olacaklar.
683
01:01:18,387 --> 01:01:22,346
Bence bu şekilde düşünmeye
başlamalıyız.
684
01:01:23,088 --> 01:01:26,147
-Şu anda bitirmek olmaz. 
-Judith de konuşmak ister bence.
685
01:01:26,283 --> 01:01:28,006
Tamam.
686
01:01:28,820 --> 01:01:33,747
Kısa konuşacağım.
Senin yaşındayken şöyle düşünürdüm...
687
01:01:34,736 --> 01:01:40,893
Tanıdığım başka queer kimse yoktu
ve durumumdan öyle bahsedilirdi ki
688
01:01:41,030 --> 01:01:44,194
annem babam öyle bahsederdi ki
“düzeltilmek” için
689
01:01:44,304 --> 01:01:47,936
psikiyatri kurumuna
yollanacakmışım gibi gelirdi
690
01:01:48,138 --> 01:01:51,442
ama neyse ki böyle düşünmeyen
başka insanlarla tanıştım. 
691
01:01:51,691 --> 01:01:55,930
Biraz itaatsizlik,
biraz sana öğretilenlere karşı gelmek,
692
01:01:56,037 --> 01:01:57,713
biraz eleştirel düşünmek,
693
01:01:57,808 --> 01:02:00,166
birlikte yeni bir şeyler
düşünebileceğin bir topluluk bulmak...
694
01:02:00,245 --> 01:02:05,148
Mesela bana İsrail'in
Yahudi halkı için kurtuluş olduğu,
695
01:02:05,258 --> 01:02:07,758
Orta Doğu'da bir demokrasi feneri
olduğu öğretilmişti.
696
01:02:07,852 --> 01:02:14,462
İsrail'in kuruluşunun çok sayıda
Filistinlinin toplu ölümü
697
01:02:14,569 --> 01:02:19,559
ve sekiz yüz binden fazla Filistinlinin
sürülmesiyle olduğunu,
698
01:02:21,020 --> 01:02:23,507
Batı Şeria ve Gazze'de
yaşayan insanların
699
01:02:23,605 --> 01:02:28,206
temel siyasi haklardan mahrum olduğunu
700
01:02:28,308 --> 01:02:32,004
ve yasal olarak eve dönme haklarını
kullanma yolları engellenmiş
701
01:02:32,106 --> 01:02:36,158
altı milyondan fazla Filistinli
mülteci olduğunu öğretmediler.
702
01:02:36,257 --> 01:02:39,609
Demem o ki bana da çok şey öğretildi
703
01:02:39,726 --> 01:02:43,989
ama öğrendiklerini bırakıp yeniden öğrenebilir, düşünebilir,
704
01:02:44,067 --> 01:02:46,585
düşünmene yardım edip
sana destek olacak,
705
01:02:46,692 --> 01:02:50,726
sana öğretilenin ötesine geçmen için seni cesaretlendirecek 
706
01:02:50,820 --> 01:02:53,057
toplulukların parçası olabilirsin.
707
01:03:04,731 --> 01:03:10,118
Teşekkür ederiz.  “İçinde bulunduğumuz zaman” sona erdi
fakat daha uzun bir gelecek zaman olacak. 
708
01:03:10,246 --> 01:03:13,767
Belki de şöyle bitirmeliyiz:
709
01:03:13,890 --> 01:03:22,351
En başta konuştuğumuz meselelerin bahsini açmak üzere bir söz vererek…
710
01:03:23,245 --> 01:03:30,431
Bir belediye binasındayız değil mi?
Burası da belediye meclisinin salonu.
711
01:03:30,529 --> 01:03:36,141
Oakland'ın merkezindeyiz.
Daha doğrusu Oakland'ın bir parçasının merkezindeyiz.
712
01:03:37,513 --> 01:03:42,217
Peki, bu mekânın erişilebilir olmasını
garantilemek için ne yapacağız?
713
01:03:42,674 --> 01:03:44,226
Bence bunu düşünelim.
714
01:03:44,317 --> 01:03:47,563
Bu soruyu kendi oluşumlarınıza, 
topluluklarınıza götürün.
715
01:03:49,545 --> 01:03:52,070
Geldiğiniz için çok teşekkürler.
Çeviri: Eceworx ve Derya Bayraktaroğlu
Son okuma: Derya Bayraktaroğlu , Deniz Gül
Deniz Gül’ün “Kazı ve Yüzey” çalışmasının Çeviri programı için Derya Bayraktaroğlu tarafından seçilmiştir.
0 notes
buraksoylemez-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Cumhuriyet Halk Partisi'nin REFORM değil DEVRİME ihtiyacı vardır!
Şimdilerde Sn. Aytuğ Atıcı demektedir ki;
CHP'de reform hareketi başlamalıdır. Öncelikle ilgili manifestoyu baştan aşağı okudum ancak "Cumhuriyet Halk Partisi" yazım şekliyle hiç karşılaşmadım. Ardından bilgisayarın arama bölümünden arattım. Cumhuriyet Halk Partisi ifadesi gerçekten de hiç bir kısımda yazılmamış. Bence asıl sorun burda başlıyor. CHP elbette ki partimizin isminin kısaltılmış hali. Ancak, bu partinin her şeyden önce Cumhuriyet dönemindeki halkın kurtuluş ruhuna ihtiyacı var. Cumhuriyet Halk Partisi diyerek göğsünü gere gere söyleyemez oldu insanlar. Siz bari bunu tetiklemeyin diye içimden geçirmedim desem yalan olur...
Gelelim reformlar kısmına...
Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir çok parti yöneticisine ulaşmıştım. Sn. Tezcan düşüncelerimi dikkate almış olacak ki tarafıma dönüş yapılmış, kendimi dinletme şansım olmuştu. Tabi çağdaş projeleri kabul ettirmek ne mümkün.. Bugün reform manifestosuna baktığımızda baştan sona 1970 lerden kalma usüllerle çalışma yapmak için örgütlenmeyi hedefleyen, cumhurbaşkanlığı seçiminde de babasından yıllardır para istemeyen bana "git komşundan oy iste!" diyerek söylemediğini bırakmayan bir genel başkan adayımız var...
Ne dersiniz? Bence olur...
Manifestonun geneline baktığımızda verilen sosyal mesajlar çok anlamlı. Çok duyarlı çalışmalar yapılmış. Özgürlük, adalet, parti içi demokrasi ve örgütlenme temalı güzel bir manifesto olmuş. Kendisini burdan derin analizlerinden dolayı kutluyorum. Ancak; Ben sonuca yönelik çözüm göremedim. Sn. Aytuğ Atıcı'nın çalışmaları çok güzel ancak bizi yaklaş��k 30 sene daha geriye götürecek gibi görünüyor. 7 Ekim 2013'te Sn. Atıcı'ya Düziçi'nde yapılan ilk ön seçim sırasında "Bu partinin gençleri neden sadece bayrak asmakla görevlendiriliyor?" sorusunu yöneltmiştim. Beni haklı bulduğunu söylemişti o gün. Bugüne baktığımızda partinin gençlerinin bir üretken bir tarafını göremiyorum. Sanmıyorum ki gençlerimizde sorun olsun. Bana kalırsa hepsi canavar gibi. Bana "Bırak şimdi projeyi. Komşuna git oy iste!" diyen bakış açısı gençlere bayrak astırmaya devam etmekte gibi görünüyor... Devir gençlerin devri artık. Siz dinlemedikçe ben aynı şeyi söylemeye devam edeceğim. Anlamak zorundasınız. Bugün insanlar çocuklarından dinliyor doğruları. Çünkü onların ellerinde tabletler, telefonlar, bilgisayarlar ve diğer teknolojik aletler... Ama bence Sn. Aytuğ Atıcı'dan genel başkan olur mu olur.
Parti içi demokrasi kısmına gelince...
Var olan sistemi baştan yenilemek her halükarda bir 10 yıl daha geriye götürmekten başka bir şey olmayacaktır. Eksikler var. Hatalar var. Ancak şu an için gerçek sorunlar bunlar değil. Bunlar ülkenin iktidar sorununu aştıktan sonra zamanla düzeltilecek, partinin özümleyerek uygulamasını gerektirecek noksanlıklar. Ancak analizler çok doğru. Bu partinin üyelerin görüşlerine ihtiyacı var... Ancak Sn. Atıcı yine de genel başkan olmalıdır. Örgütlenme kısmı şahsi kanaatime göre Cumhuriyet Halk Partisi'nin üye yapısına ters. Önce üye profilini iyi analiz edip ona göre örgütlenme şeması çıkarılması gerekmekte. Bu partinin insanları aydın, konuşup tartışabilen, belirli konularda belirli görüşleri olan ve yeniliklere açık olan insanlar... Bu insanlara kalkıp hadi el ele verelim bizi hiç dinlemeyen insanları ikna edelim dersek kimse bizim elimizden tutmaz. Kimse de kimseyi ikna edemez. Bu partinin çağdaş bir örgütlenme sistemine ihtiyacı var. Önümüzdeki günlerde parti içi çalışmaların ve örgütlenme sisteminin, analizlere dayanan verilerle üyelere ve partinin MYK, İl ve ilçe yönetimine, kadın kollarına ve gençlik kollarına ayrı ayrı görev dağılımı yapan projeyi sunacağım. Bence Sn. Aytuğ Atıcı ona bir göz gezdirsin. Malum benim siyasi geçmişim o kadar yok. Elbette ki eksiklerim olacaktır. Tecrübelerinden yararlanmam lazım. Tabi kendisi de izin verirse... Ancak. Sn. Atıcı genel başkan olmayı hak ediyor...
Aslında yazılacak o kadar çok şey var ki.
Çok uzatmak istemiyorum. Son bir hususta takıldım sadece. Onu da belirtmek isterim. "Seçmenimiz KURTARICI BİR LİDER ARAMAKTAN ÖTE kendi özünü iyileştirmeyi istemektedir. Mustafa Kemal Samsun'dan bir daha gelmeyecektir." ifadesine sonuna kadar katılıyorum. Seçmenimiz kurtarıcı bir lider aramaktan öte halkını benimsemiş, halkının yanında olan, ezmeyen ve ezdirmeyen, haklarını her daim savunan, korkusuz ve çağdaş bir lider istemektedir. Mustafa Kemal Samsun'dan gelmeyecektir. 1919 un üstünden 101 sene geçmiştir. Ancak bir şey iyi bilinmelidir ki; Gökte yıldız, denizde kum tükenir. Bu ülkede Mustafa Kemal'ler tükenmez! Yeter ki önüne çıkılmasın! Tüm yazdıklarımdan da gayet iyi anlaşılacağı üzere, Sn. Aytuğ Atıcı CHP Genel Başkanı olmayı sonuna kadar hak etmektedir. Saygılarla... Burak Söylemez
0 notes