Tumgik
#beni sessiz bırakmayın
amokgunlukleri · 5 years
Text
Tumblr media
"siz şimdi benim belki ismimi bile unutmuşken...,
oysa görüyorsunuz işte ben,
ne güzel bakarım gözlerinize, sizi sevdiğimi size söylerken sessizce
şimdi yokluğunuz sarılır ellerime, ama gene de bir tarifsiz sıcaklık
der ki korkma mümkün değildir böyle ayrılık."
.
Cevat Çeştepe
53 notes · View notes
musfika-hanim · 2 years
Text
İstanbul'dan kim arar ki beni kesin reklam vs aramasıdır dedim açmayacakken neyse açayım dedim türk hava yollarıymış :) Pakistan'dan dönerken kırılan valizim için sadece seksen ₺ ödeme yapacakları bilgisini vermişlerdi. bende itiraz etmiştim ve "yapabileceğimiz bu kadarı" benzerinde bir mail atmışlardı, ki büyük boy bir valizdi seksen ₺'ye anca sapını yaptırabilirdim. itirazım sonuç vermedi bende tüketici hakem heyetine başvurdum. hee heee sonuç yine lehime. ya var ya sesimi çıkarmasam beni kekleyecekler, binlerce ₺ uçak bileti alıyorsun, valizin kırılıyor herifler seksen lira ödeyebiliriz diyolar fakir gibi.
gün içinde teklif mektubu göndereceklermiş, şikayetim sonuçlanmış. ikiyüzyetmişbeş ₺ ödeme yapacaklarmış. aynını alabilir miyim bilmiyorum ama olaya sessiz kalsam bunu da alamazdım. son beş altı sene içinde hem valiz hem elektrik faturasının gereksiz yere yüksek gelmesi ve alışveriş vs durumlarındaki mağduriyetimden dolayı dört beş kez bu yolla şikayette bulunup dava açtım. ve hepsi lehime sonuçlandı, zaten haksız olduğumu bilsem yerimden kıpırdamam ama haklıysam da beni kimse tutamaz. tüketici haklarımızdan bihaberiz aslında, kimse hakkını aramıyor uğraşmak istemiyor, halbuki hepsi online ve çok rahat kolay bir biçimde yapılıyor. bırakmayın kimseye hakkınızı.
16 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Heavenly Blessing – 125. Bölüm
Mega // Drive // Wattpad
Bölüm 125: Kör Düğümü Çözmek, Su Ustası ve İblis Xuan’ın Savaşı
Xie Lian’ın kendine geldiğini görünce Hua Cheng yavaşça dudaklarını ayırdı, geri çekiliyor gibi görünüyordu. Ancak böyle acil bir durumda, Xie Lian artık hiç umursamıyordu. İki kolunu da kaldırdı, onun boynunun etrafına doladı ve Hua Cheng’in emdiği ruhani güçleri geri emmek için hareketlendi.
Bariz bir şekilde Hua Cheng böyle bir şey yapmasını beklememişti ve ruhani güçler Xie Lian’a doğru akarken bu durum onu şaşkına çevirmişti. Onun uzaklaşmasından korkan Xie Lian, yüzünü ellerinin arasına kaldı, vücutlarını ters çevirdi ve Hua Cheng’i yere bastırdı. Bedeni serin bir hisle doldu ve boğazından midesine doğru hareket etti, sıcak ve hoş bir histi. Tam bu sırada, Puji Mabedinin küçük ahşap kapısı gıcırdayarak açıldı ve devasa yeşil bir tırtıla benzeyen bir gölge dışarıya süründü. “Sikeyim, hangi cesur orospu çocuğu geldi?! Hırsız pislik? BENİM evime gelip hırsızlık yapmaya ve BENİM uykumu bölmeye cüret mi ediyorsun?! Hapşuu! Bu ata sana dünyanın kaç bucak…” Mabedin dışındaki birbirinin kollarına dolanmış, ateşli ve ihtiraslı bir şekilde öpüşen iki figürü görünce kelimeler boğazına takıldı, biri kırmızı diğeri beyaz iki beden bir olmuştu, başka kim olabilirlerdi ki? Hemen çığlığı bastı. “YİİİİİİİİİİİİİİİİİİİAAAAAAAAAAAAAAAAAA!!”
Hua Cheng kolunu kaldırmış ve Xie Lian’ın omzunu tutacaktı, ama Qi Rong’un çıkardığı sesleri duyunca bileğini çevirdi ve Qi Rong haykırarak içeriye fırlatıldı, hemen arkasında da kapı bir PAT! Sesiyle kapanmıştı. Hua Cheng ancak o zaman onları tekrar ters çevirdi ve Xie Lian’ın bedenini yere batırdı. Yüzünü kaldırdı, nefesleri birbirine karışmıştı, gözleri karanlık ve ışıkla titriyorlardı. “Ekselansları!”
Xie Lian’ın açıklayacak vakti yoktu; kollarını kaldırdı ve Hua Cheng’in boynuna dolayarak onu bir kez daha kendisine çekti. Yeterince ruhani güç emdikten sonra zorla bir nefes aldı, ardından haykırdı. “RUH DEĞİŞTİRME BÜYÜSÜ!”
Bu sefer tam ruhunu çekilirken, daha yukarıya doğru atılamadan sanki ona engel olan bir duvar varmış gibi tekrar kendi bedenine çakıldı. Şaşkınlıkla ‘Ah’ladı. Gözlerini açtığı zaman üzerinde hala yıldızlarla dolu gece göğü ve Hua Cheng’in telaşlı yüzü vardı. Xie Lian oturdu ve başına sarıldı, mırıldanıyordu. “…Artık geçiş yapamıyorum.”
Shi Qing Xuan ölmüş müydü? Ya da Kara Su İblisi Xuan bariyeri mi güçlendirmişti? Ne olursa olsun her şekilde artık Shi Qing Xuan’ın bedenine giremiyordu. Aceleyle Güney Denizine gitse bile geç kalmış olacağından emindi.
Onun şaşkın halini görünce Hua Cheng konuştu. “Ekselansları, özür dilerim.”
Xie Lian ona baktı. Hua Cheng ekledi. “Ama yabancılar bu meseleye müdahale edemez.”
Xie Lian başını salladı. “…Özür dilemene gerek yok. Gerçeği söylemek gerekirse, orada olsam bile çok bir faydam dokunmaz.”
Ruh Değiştirme Büyüsüyle sadece Shi Qing Xuan’ın bedenine girebilirdi. Ancak Shi Qing Xuan sadece bir ölümlüydü ve Xie Lian onun zincirlerden kurtulmasına yardım edebilse bile, nasıl Kara Su İblisi İninin efendisine karşı savaşabilirdi? Kaçması bile imkansızdı.
Kendisini topladıktan sonra, Xie Lian hızla cennetin ruhani iletişim rününe geri döndü. “Ling Wen yola çıktınız mı?”
“Ekselansları!” Ling Wen haykırdı. “Nasıl bu kadar zaman sessiz kalabildin? Çoktan Güney Denizine gitmek için cennet mensupları yola çıktı. Ekselansları Qi Ying geri döndü, bu nedenle birazdan o da yola çıkacak, ama Kara Su İblisinin İnine girmek kolay değildir, karşılarına ne çıkacak kim bilir.”
Xie Lian konuştu. “Bekleyin, ben de sizinle geleceğim. Belki yolu hatırlarım. Ama beni alması için birini Puji Manastırına göndermen gerek.”
“Pekala. Şimdi varmış olmalı.” Dedi Ling Wen.
Hafifçe şaşıran Xie Lian başını arkaya çevirdi. Hua Cheng kaybolmuştu, iki ast mensup ise Puji Köyünden gelmekteydi ve arkalarında uzun, dalgalı saçlı bir genç vardı. Quan Yi Zhen’di.
Xie Lian onları selamlamak için başını eğdi. Quan Yi Zhen formaliteleri bilmezdi bu yüzden karşılık vermedi ama Xie Lian umursamadı. Etrafına baktı ama Hua Cheng’i hiçbir yerde göremiyordu, Hua Cheng’in ona bu meseleyle ilgilenmesi için zaman verdiğini anlamıştı.
İkisi ve ast mensuplar Güney Denizine doğru yola koyuldular. Xie Lian’ın önerilerine uyarak, beklenmedik bir duruma karşı hazırlıklı olmak için, içinde ölü bulunan on kadar büyük tabut almak için biraz yıllarını uzattılar. Gemi altı saatten uzun bir süre suda yol aldıktan sonra, denizin yüzeyinde absürt bir görüntüyle karşılaştılar.
Devasa kılçık balıklarının cesetlerinden bir grup denizin üzerinde yüzüyor ve gemilerine çarpıyordu. Pek çok cennet mensubu hemen alarma geçti. “YOKSA GELDİK Mİ?!”
“Gelmiş olamayız.” Dedi Xie Lian. “Eğer Kara Su İblisinin İnine varmış olsaydık gemi su üzerinde yüzmeye devam edemezdi ve üstelik hala çok hızlı gidiyoruz.”
Ancak bunlar açıkça General Pei ve Su Ustasının önceki geceki savaşından arta kalan cesetlerdi. Quan Yi Zhen geminin tırabzanlarına tünemişti, zor bir pozisyonda duruyordu ki aniden konuştu. “Karşımızda siyah bir ada var. Bu o mu?”
Xie Lian gözlerini odakladı ve sahiden de gölgeli adayı gördü. Aynı zamanda, uzaklardan, sahiden Kara Su Adasına benziyordu!
Xie Lian hafifçe kaşlarını çattı. “Sahiden böyle görünüyordu. Ama nasıl bu kadar kolay bulabildik ve gemimiz batmadı? Tedbiri elden bırakmayın, tuzak olabilir.”
Ama tam kelimeler dudaklarından döküldüğü anda bir tuzak olmadığını fark etti. Sahilde, parlak güneşin altında bir kişi vardı, düşmanlarını öldürmek için yaratılmış bir kılıçla, tabut yapmak için kütükleri kesiyordu. Kenarda çoktan tamamlanmış üç tabut vardı ve bu esnada dördüncüyü yapmaktaydı. Xie Lian el sallamaya başladı. “GENERAL PEI! Bu General Pei! Bu ada olduğuna hiç şüphe yok!”
Gemi anında yön değiştirdi ve hızla oraya doğru yönlendi. Pei Ming destek güçlerin geldiğini görünce, sevinmiş görünmedi, onun yerine kılıcını yere attı, burnunu sildi ve sordu, sesi çok sertti. “Ben bunları yapmayı bitirdikten sonra mı geliyorsunuz, hay lanet.”
“Herhangi birisinin buraya gelebilmesi bile mucize.” Dedi Quan Yi Zhen. “Seni kurtarmak için olduğunu duyunca, herkes aniden meşgul olduğunu fark etti.”
“…” Pei Ming’in yüzünde, çocuklarla uğraşmak istemez bir ifade vardı ve Xie Lian’a döndü. “Ekselansları, önce sen mi geri döndün? Nasıl bu gemiyi yaptın? Nasıl İblis İninin sularında yüzebiliyor?”
“Maharet gemide değil bence.” Dedi Xie Lian. “Kara Su İblisinin İnindeki lanet kayboldu.”
Şaşıran Pei Ming kılıcını denedi ve sahiden tek bir hamlesiyle koca bir alandaki büyük ağaçlar devrildi. Ruhani güçleri geri dönmüştü. Bir an konuşamayan Pei Ming başını iki yana salladı. “Bilseydim, bu tabutları yapmak için bu kadar uğraşmazdım.”
Sahiden tüm bir gece boyunca yorulmak bilmeden çalışmıştı. Dört kişi için tabut yapmıştı ama artık üç tanesi işe yaramaz hale gelmişti.
Cennet mensupları adaya girdiler ve doğrudan ormanın kalbine koştular. Ormanda avlanan küçük hayaletler daha önce hiç böyle bir savaş düzeni görmemişti ve hepsi dehşet içinde kaçışmıştı, sağa sola, her yöne koşuyorlardı. Ağaçların arasındaki Kara Su Gölüne ulaştıkları zaman ise görünmez yaratıklarla karşılaşmadılar. Yabancı ruhani bariyerlerin verdiği rahatsızlık olmadan, bir süre inceledikten sonra sınırı geçebildiler, illüzyonu aştılar ve kısa bir süre sonra demir hapishane ve Ölü Su Köşkü gözlerinin önünde belirdi.
Ölü Su Köşküne girdikleri zaman Xie Lian siyah cübbeli iskeletten geriye kalanları topladı, sarayda koşarken ellerinde tuttu. Kısa bir süre sonra büyük salonu buldular. Ebruli duvarda, iki kanlı zincir boş duruyordu. Salonun ortasında başsız bir ceset yatıyordu ve kanı çoktan kurumuştu, delirmiş insanlar ise ona buldukları nesneleri atıyorlardı. Cennet mensupları içeriye girdikleri anda deliler çok daha heyecanlanmışlardı.
Pei Ming içeri girdiği zaman, uzunca bir süre donakaldı, ardından cesedin kime ait olduğunu fark etmeye cüret etti. Sarsılmış bir halde haykırdı. “…Su Ustası-xiong!”
Xie Lian çoktandır olanları biliyordu ve yol gösterdi. “Lütfen herkes burayı ve tüm adayı Rüzgar Ustası, veya… cesedi için arayabilir mi?”
Ancak ne kadar ararlarsa arasınlar, adada Shi Qing Xuan’dan tek bir iz bile yoktu.
Kara Su İblisi Xuan Rüzgar Ustasını götürmüş müydü? Veya belki de doğrudan Rüzgar Ustasını katletmişti ve ölü beden denizin derinliklerine gömülmüş, bedeni balıklar tarafından yenmişti?
Her ne kadar Shi Wu Du sonlara doğru delirmiş gibi hareket etmiş ve He Xuan’ı onu vahşice öldürmesi için kışkırtmış, nihayetinde ölmüş olsa da, Shi Qing Xuan’ın ellerinde ölmemişti, bu nedenle He Xuan Rüzgar Ustasının kaderini mi değiştirmişti?
Sinir bozucu delileri kovalarken, Pei Ming yere yarı yarıya çömelmişti ve konuşmadan önce uzunca bir süre düşüncelere dalmıştı. “Su Ustası-xiong. Gururunla yaşadın, ama böyle bir sonla karşılaştın. Gözlerin kapalı mıydı, onu bile bilmiyorum. Sahiden, insan ne kadar yükselirse, o kadar çok batıyor. Hayat sürprizlerle dolu ve kimse başına geleceklerden kaçamıyor. Bir ölümlü tanrı olduğu zaman bile, zamanı geldiğinde kadere mani olacak şansımız olmuyor.” *ÇN: Gözleri kapalı ölmek, huzur içinde yatacağı anlamına gelir.
Quan Yi Zhen bu kadar hassas düşünceler içerisinde değildi ve gürültüyle Ölü Su Köşkünde koşturdu. Geri döndüğü zaman ölü bedene baktı ve onu tuhaf bulmuştu. “Kafası nerede?”
“Kara Su İblisi Xuan tarafından alıkonuldu.” Xie Lian cevapladı.
“Bu ne kin, İblis İninin Efendisinin ona karşı ne garezi vardı? Ve Qing Xuan nerede? Toprak Ustası? Su, Toprak ve Rüzgar mensuplarının üçü de yok mu oldu?”
“Sahiden büyük bir kin, büyük bir garez.” Dedi Xie Lian. “Toprak Ustasına gelince, hangisinden bahsettiğine göre değişir. Gerçek Toprak Ustası ellerimde, sahte olan ise Su Ustasının kesilmiş kafasını alarak gitti.”
“Ne?!”
Xie Lian ona baktı ve yumuşak bir sesle konuştu. “General Pei bilmiyor musun? Kara Su İblisi Xuan’ın gerçek soyadı He, ismi ise Xuan.”
Bunu duyunca Pei Ming’in yüzü değişti. Görünüşe göre Pei Ming ve Ling Wen, Shi Wu Du’nun yaptıklarından tamamen bihaber değillerdi. Sadece ne kadar bildikleri bilinmiyordu.
Rapor edilmesi gereken her şey raporlanmıştı, uğraşılması gereken her şeyle uğraşılmıştı. Xie Lian tekrar Puji Köyüne döndü, tüm bir gün geçmişti. Xie Lian’ın adımlarından yorgunluk akıyordu.
Puji Manastırına geri döndüğü ve kapıyı açtığı zaman, Qi Rong’un havlamalarını ve bağırtılarını işitebiliyordu. “HUA CHENG ŞEREFSİZİ! XIE LIAN SENİ KÖPEK SİKİCİ! HİÇ Mİ UTANMANIZ YOK AAHHHH SİKEYİM! GECENİN BİR YARISI NE BOK YİYORDUNUZ ÖDÜM KOPTU!!! BU YÜCE ÜSTADIN GÖZLERİ KANADI, BANA BORÇLUSUNUZ!!!”
Ağzından küfürler ve lanetler dışında hiçbir şey çıkmıyordu ve Xie Lian hemen önceki gece o ve Hua Cheng’in sırayla birbirlerini yere atarak, ruhani güçler için verdikleri mücadelenin, dehşet verici görüntüsünü hatırladı. O sırada utanç verici olduğunu düşünmemişti ama şimdi kaçacak hiçbir yeri yoktu ve nedeyse sıvışmak için kapıyı geri kapatıyordu. Hua Cheng sandalyesini geriye yaslamış, bacakları çaprazlanmış ve botları masaya yaslanmıştı, ama Xie Lian’ın içeriye girmek için kapıyı ittiğini duyduğu anda bacaklarını indirdi ve aşina bir hareketle Qi Rong’un kafasının arkasına bir tane geçirerek onu bayılttı. Ayağa kalktı. “Gege.”
Xie Lian başını salladı ve arkasından kapıyı kapattı, yerde küçük yeşil bir solucan gibi kaskatı kalmış Qi Rong’un üzerinden atladı ve oturdu. “Gu Zi ve Lang Yi oynamaya mı çıktılar?”
“Evet, onları dışarı saldım. Çok çalıştın.” Dedi Hua Cheng.
“Hayır, sen benden daha çok yoruldun.” Dedi Xie Lian.
Hua Cheng gülümsedi. Ardından konuştu. “Gege’nin beni suçlayacağını düşünmüştüm.”
Xie Lian başını iki yana salladı. “San Lang’ın bu kadar çok düşünmesine gerek yok. Sahiden seni suçlamıyorum. Hatta tüm bu mesele konusunda son derece haklıydın. Yabancılar sahiden… bu olaya müdahale edemezler.”
Bir süre düşündükten sonra, yine de sordu. “San Lang, Kara Su İblisi Xuan Rüzgar Ustasına ne yapacak dersin?”
Hua Cheng bir süre sessiz kaldıktan sonra cevapladı. “Ben de bilmiyorum. Kara Su tuhaf bir kişilik. Uzun yıllar boyunca kendisini tuttu, aklından geçenleri kimse bilemez.”
‘Aklından geçenleri kimse bilemez’ – Xie Lian’ın aklına Üst Cennetteki pek çok cennet mensubunun Çiçeğe Uzanan Kan Yağmuru’na da aynı benzetmeyi yaptığı gelmişti.
Gemileri Batıran Kara Su milyonlarca hayaleti katlederek TongLu Dağından çıkmıştı. Çiçeğe Uzanan Kan Yağmuru da öyle. He Xuan bunca yıl tek başına dayanmıştı; Hua Cheng de ondan daha azını çekmiş olamazdı.
Gemileri Batıran Kara Su’yu bugüne getiren nefretiydi. Peki ya Çiçeğe Uzanan Kan Yağmuru’nu?
Hua Cheng’i bugünkü Hua Cheng yapan neydi?
Bir anda Xie Lian’ın aklına pek çok düşünce doluştu ve başını iki yana salladı, ‘soylu, zarif özel kişi’yi aklından çıkarttı ve düşüncelerini toparladı. “Ama San Lang, anlamadığım bir şey var. Su Ustasının sahtekarlığıyla ilgili tüm bu olanlar, oldukça gizli saklı yapılmış olmalıydı. Hilesi bunca süre dayanmışken, nasıl Kara Su gerçekleri öğrenebildi? Eğer cevap vermen uygun olmayacaksa bir şey söylemene gerek yok.”
“Kaçtı ve bölgesini taşıdı ve hatta sahte bir cennet mensubu kılığına girdi, cevap vermemin nesi uygun olmasın?” Hua Cheng yanıtladı. “Aslında çok basit. Kara Su öldüğü gün, Shi Wu Du ölümünü tescil etmek için gitmişti.”
“Tek avı öldüğü için, Boş Lafların Saygın Efendisi başka bir hedef bulmak için gider diye mi?” Xie Lian sorguladı.
“Evet. Kara Su onun kim olduğunu bilmiyordu ama yüzünü hatırlıyordu. Ancak hayalet olup, cennet ve dünya hakkında daha fazla şey öğrendikten sonra o adamın Su Tanrısı olduğunu keşfetti.”
Elbette. Ama yine de kafa karıştırıcıydı. Neden saygıdeğer Su Tanrısı yok yere bir ölümlünün cesedini incelemeye giderdi? Xie Lian sordu. “Ama bu kaderi değiştirdiğini anlamasına yetmez?”
Hua Cheng cevapladı. “Bu yüzden gerçek Toprak Ustasını hapsetti ve incelemek için cennete sızdı. Yorum yapmam gerekirse, oldukça gözüpek bir hareket bence.”
“Eğer gerçek Toprak Ustasını sonrasında öldürmese ve o iki yüz balıkçıyı içeri çekmese, o zaman sahiden cesur ve zeki diyebilirdim.”
Ancak Hua Cheng başka türlü düşünüyordu. “Gege, gerçek Toprak Ustasını o mu öldürdü bilmiyorum. Ama korkarım o balıkçıları Doğu Denizine sürükleyen başka birisiydi.”
 ·         MXTX, Yazar Notu:
Metinde birkaç kez açıkladım ama tekrar açıklayacağım. Boş Lafların Saygın Efendisi konusu çözmenin tek yolu yükselmekti. Orta Cennetteki pek çok cennet mensubu işe yaramaz olduğu ve Shi Wu Du da küçük kardeşini 7/24 gözetim altında tutamayacağı için, Shi Qing Xuan’ı Orta Cennete ataması sorunu hiçte çözmüyordu.
 Çevirmen: Nynaeve
151 notes · View notes
oguzhanahmetkara · 6 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Batuhan ÇOLAK
TÜRKMENLER BİZİM DÜŞMANIMIZ MI?
#28eylül2018 Cuma
Ankara'da, Türkiye'nin başkentinde bir insanlık dramı yaşanıyor.
Bu dram öyle 3-5 kişiyle sınırlı da değil... Yüzlerce aileden bahsediyoruz.
Yiyecekleri sınırlı, yattıkları evler köhne, elektrikleri yok, yarınları belli değil, çocuklar okula gidemiyor.
Tek kelimeyle bir sefalet.
Türkmenlerden bahsediyorum. Irak'tan, Suriye'den PKK ve diğer örgütlerin baskısı, vahşeti sonrasında Türkiye'ye sığınmak zorunda kalan soydaşlarımızdan bahsediyorum.
Valilik, belediye, iş adamları, vakıflar, STK'lar ortada yok...
Çünkü buraya yardım yaparlarsa "oy" ya da "maddi" karşılığı yok... O yüzden kaderlerine terk edilmiş haldeler... Ev sahipleri acımasız kümes gibi yerlere bin lirayı aşan kiralar istiyorlar. Evlerde birkaç aile birden yaşıyor. Ailenin en büyük çocuğu, evin babası olmuş. Çünkü çoğunun babası Bayır Bucak'ta, Telafer'de şehit edilmiş.
Bu el kadar sabilere yardımını esirgemeyen, onların ihtiyaçları için çırpınanlar da var: Fahri Bozgeyik ve Sultan Neslihan Seven.
Son olarak çocukların yardımına koşan, ailelerle görüşen hayırsever vatandaşlarımız. Kendileriyle görüştüğümde ailelerin, çocukların dramını birebir olarak aktarmalarını rica ettim.
Ve aşağıdaki satırlar bizzat Türkmen çocuklarının dilinden dökülenlerle yazıldı:
"Ben Aliye, Telaferli Aliye... Babam ben çok küçük yaştayken öldürüldü... Babamı hayal meyal hatırlıyorum. Ve onu çok özlüyorum. Şimdi Ankara'dayım. Bir başıma, yapayalnız. Ben okumak istiyorum, büyüyüp doktor olmak, insanlara yardım etmek istiyorum."
"Ben Osman, Iraklı küçük Osman... Babam şehit olmuş, cennette bizi bekliyormuş annem öyle söyledi. Ankara'da havalar soğumaya başladı. Battaniyeye sarılıp ısınıyorum."
"Ben Süheyl, Bozkurt Süheyl... 2 yıl önce savaşta evlerimiz bombalandı, evimiz yıkıldı, darmadağın olduk. Annem ve kardeşlerim ile birlikte Ankara'ya geldik. Ay Yıldızlı bayrağın gölgesine sığındık. Fahri abi ve arkadaşları bize sahip çıktı kol kanat gerdi. Şimdi ben Türkiye'de okuyup büyüdükten sonra yine Telafer'e gideceğim. Çocuklar ölmesin diye barış götüreceğim vatanıma, öz yurduma."
"Ben Hıdır, Bayır Bucaklı Türkmen Hıdır... Atamız Yavuz Sultan Selim bizi o topraklara yerleştirmiş. Size Türkmen Dağı'ndan Türk'ün dağından selâm getirdim. Şimdi Türkmen Dağı'nın boynu bükük kaldı. Mahsun mahsun bizi bekliyor. Ben yine yurduma Bayır Bucak'a gidip vatanıma sahip çıkmak istiyorum. Elimizi tutun, bizi sahipsiz bırakmayın."
"Benim ismim Kemal... Halep'ten geldim Ankara'ya. Türk yurdu Halep'ten. Kardeşlerimi ve babamı bombalar öldürdü. Babamı ve kardeşlerimi o kadar çok özledim ki. Üzülmüyorum biliyorum ki onlar beni ve annemi cennette karşılayacaklar. Orda yine eski günlerdeki gibi, Halep'teki gibi çok mutlu olacağız."
"Ben Hamza, Telaferli yiğit Hamza. Ben Türkmenem öz be öz Türkmenem! Biz sizlerden yardım etmenizi değil, bize gardaş olmanızı istiyoruz."
Mektuplar, sözler, dilekler, dualar böyle uzayıp gidiyor...
Türkmen analarımız, bacılarımız, gardaşlarımız ve küçük balalarımız bizi bekliyor...
Ankara'da yanı başımızda, hemen burnumuzun dibinde yıkılan hayaller, ezilen hayatlar ve her şeye rağmen dirilecek umutlar, hayaller var!
Gelin, Türkmen kardeşlerimiz ve bütün mazlumlara omuz verelim.
Yoksa bu çocuklar, bilmedikleri sokakların kümese benzeyen evlerinde gözlerindeki ay yıldızın ışığıyla yitip gidecekler.
İçişleri Bakanlığı, Valilik, belediye, Göçler İdaresi Başkanlığı ve siyasi partiler.
Ankara'nın ortasındaki bu insanlık dramına daha ne kadar sessiz kalacaksınız?
"Komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir düşüncenin çocuklarıyız.
Peki soydaşlarımız aç yatarken, biz nasıl tok yatarız?
NOT: Konuyla ilgili bilgi almak ve yardımda bulunmak isteyen okuyucularımız, 0533 557 39 65 ve 0532 690 30 53 numaralarından bu işle canla-başla çalışan hayırseverlere ulaşabilirler.
#batuhançolak
1 note · View note
yurekyanginlari · 3 years
Text
yazabilme şansınız varken yazın. yemin ederim yazın korkmayın. çünkü gün geliyor isteseniz de yazamayacak hale getiriyor hayat. 
yaşadığından bile haberim yok artık. öyle canımı yakıyor ki kanıma dokunuyor ulaşamıyorum sana neler oldu benim bilmediğim hayatında mesela anlat bana dinleyeyim seni ben bu hayatta hep dinledim zaten senide dinlerim hem seni diğerlerine yaptığım gibi yapmadan sıkılmadan dinlerim iyi misin şu an her şey yolunda mı hayatında derdin tasan var mı eve geç girdiğin için annenle kavga mı ediyorsun mesela ya da abinin kıyafetini dolabından kaçırıp gizli giydiğini abin fark etti diye abinle mi ? derslerine çalışıyor musun mesela bak bunu biliyorum ders çalışmayı sevmezsin sen sayısalı hiç sevmezsin hem de habil efeyle aranız nasıl mesela hala en yakının mı öyle olsun bırakmayın birbirinizi biraz da ben anlatsam sana dinler misin beni mesela evin içindeki sessiz çatışma hala devam ediyor biliyor musun? en ufak bir ses diyalog kavgayla sonuçlanacak diye konuşmak bile istemiyorum öylece sessizce köşemde bir şeylerle uğraşıyorum bu bazen friends izlemek oluyor yüzüm gülüyor en azından joey beni çok güldürüyor biliyor musun tam benim karşıtım hayat dolu bir karakter sonra melisle konuşuyoruz bazen ama eskisi kadar sık değil bu içimde öyle büyük parçalar koparıyor ki ama gittikçe uzaklaştığını hissediyorum benden belki de sadece benim hislerimden ibaret sadece bir sürelik olayların getirdiği bir sonuçtu bu olsun ne olursa olsun yine kalbimde yeri hep çok fazla o da benim kardeşim aynı habil efeyle sen gibi böyle işte yaşamak deniyorsa günlerim bu kısır döngüde..
her şey biraz hala sen..
0 notes
dogumgunumesajlari · 8 years
Text
Davetiye Sözleri
Yaşamı güzellikleriyle, zorluklarıyla, gözyaşlarıyla, hüzün ve mutluluklarıyla, her anında paylaşmaya… “EVET”
Allah’ın emridir yaşantı böyle, mesut olmamıza sen dua eyle, gelip düğünümüze şeref eyle, gelmeyen dostlara selam söyle, bekliyoruz sizleri düğünümüze…
Bir tutkudur yaşamak, yaşamın tüm güzelliklerini, hissetmek ve paylaşabilmek… Biz de mutluluğumuzu sizlerle paylaşmak istiyor, düğün törenimize sizleri de bekliyoruz.
Sevgimiz, Yüreğimizin derinliklerinde, Bir yol var önümüzde, Ellerimiz kenetli, Saygı ve sevgiyle Diyoruz ki, Katılır mısınız bize…
Gereği düşünüldü; Birbirine karşı mutluluk suçunu ika etmiş olduklarından Medeni Kanun’un 4721 Maddesi’ne göre Evlilik cezasına çarptırılmışlardır. Sizleri de aralarında görürlerse suçları ömür boyu mutluluğa dönüşecektir.
Bir ömür beraberliğimiz için “EVET” derken siz değerli dostları da aramızda görmekten onur duyarız.
Yaşama dair ne varsa her anında birlikte olmaya karar verdik. Bu tekrarı olmayan günde bizimle beraber olmanız bize ayrı bir mutluluk verecektir.
Denizler durulmaz dalgalanmadan. Umutlar yeşermez, sevgi olmadan. Yalnızlıklar yok olmaz, yuva kurmadan. Mutlu anlar yaşanmaz, dostlar olmadan.
Akıp giden hayatın içinde kendimize dair yeni bir sayfa açarken nikah törenimizde siz dostlarımızı yanımızda görmek bize mutluluk verecektir.
Biz sevdik kalbimiz bir olsun. Bizim düğünümüz törenimiz olsun. Buyurun dostlar haberiniz olsun.
Duvağımda beyaz güller, girmesin araya eller. Allah (c.c) yazmış bizi bize, duyuruyoruz şimdi size, ömür boyu beraberiz, sevgi dolu kalplerimiz, düğünümüze sizleri de bekleriz.
El ele tutuşurken saadet yolculuğuna, veda ediyoruz bekarlığın sultanlığına… Eğer uğurlamak isterseniz bizi, düğünümüze bekleriz sizi…
Gönülden birbirimizi seviyoruz. Kalbimiz bir buna inanıyoruz. Bekârlığa veda edip, işte bugün evleniyoruz. Düğünümüze sizleri de bekliyoruz.
Sevdik güvendik birbirimize, karar verdik bir ömür boyu beraberliğimize, hepinizi bekliyoruz düğünümüze…
Hiçbir koşul gözetmeksizin, sevgimizin, her şeyin üstünde geleceği bir beraberliğe adım atmaya vesile olacak Düğün Törenimize sizleri de şahitlik etmeye bekliyoruz.
Adın bir dönülmezliğin simgesi artık, sen sözcükleri ölümsüz kılansın. Sen umudun, sen yaşamın, sen özlemin, sen hayatın adısın. Ve senin adını anmak bile, tarif edilemez bir sevinç yayıyor içime. Şimdi yaşamayı seviyorum işte. Çünkü içimde SEN varsın…
Ne yere ne göğe ismini yazdım. Senin ismini aşkım, kalbime yazdım. Düğün törenimizde sizlerle birlikte olmaktan onur duyacağız.
Bir hayat seçtik, güneşi hiç batmayacak. Bir ömür bulduk, koklayınca solmayacak. Kalbimiz birbirine bağlı kalacak. Buna yemin ettik hep böyle kalacak. Bir yuva kuruyoruz hiç yıkılmayacak. Sizlerde katılırsanız; Mutluluğumuz bir kat daha artacak.
Gözlerimizin bebeği, Yavrularımızın en önemli günleri olan evliliklerinin ilan edileceği bu güzel toplantıda siz kıymetli dostları aramızda görmekten memnun olacağız.
Mutsuzluk karanlığını arkalarında bırakıp, gözlerindeki sevda güneşinin peşinden yürüdükleri bu günde sizleri aralarında görmekten onur duyarlar.
Ne yıldızlar istiyoruz gecelerimize, ne güneşi istiyoruz karanlığımıza, çok değil sadece siz dostlarımızı istiyoruz yanımıza…
Sevgi kuşağından geçip, göğe doğru yol aldık. Bulutların arasından tüm dostlara haber saldık. Bu bir Temmuz akşamında evlenme kararı aldık. Nişan Törenimizde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız.
Bir gül istiyoruz, kokladıkça solmayacak. Bir sevgi istiyoruz, yaşadıkça bitmeyecek. Bir hayat istiyoruz ömür boyu sürecek. Bir dünya istiyoruz, güneşi hiç bitmeyecek. Biz yuva kuruyoruz hiç yıkılmayacak. Kalplerimiz birbirine bağlı kalacak. Buna yemin ediyoruz…
Soluk kentin alın yazısı vurulur dağlara, İçinde kumral bir çınardır sevdiğim, eğilip yüreğinden ezgiler içtiğim, birlikte mutluluğa karar verdiğim… Düğün Törenimizde bizimle beraber olmanızdan mutluluk duyacağız.
Bu şarkıyı mırıldanarak edeceğimiz ilk dansımızda, boğazın eşsiz manzarasına nazır, kadehlerinizde şampanya ve eşliğinde pastayla, mutluluğumuzu paylaşmaya bekliyoruz.
Karanlığı arkalarında bırakıp, gözlerindeki sevda güneşinin peşinden yürüdükleri bu günde, sizleri de aralarında görmekten mutluluk duyarlar.
Allah (c.c)’in emri sevgili Peygamberimiz (s.a.v)’in sünneti yerine getirmek. İslam toplumunun temelini oluşturan Aile’ yi teşekkül ettirmek için, ilk adımı atmış bulunuyorlar. Bu hayırlı günde sizleri de aramızda, görmekten mutluluk duyarız.
Binlerce yıldız vardı, hepsi parlıyordu, hepsi gökteydi. Ama ben; seni, güneşi seçtim ve ben senin için binlerce yıldızdan vazgeçtim. Bu mutlu günümüzde birlikte olmak dileğiyle…
Sevgi denilen kervana bindik, Aşk denilen fırtınaya kapıldık. Evlilik denen yolda yürümeye karar verdik… İlk adımlarımızı atarken sizlerin de eşlik etmesini istedik.
Allah’a bağladık özümüzü, Peygambere verdik sözümüzü, Mevlam ak eylesin yüzümüzü, buyurun dostlar gelin beraber yapalım düğünümüzü…
Düş içinde bir düş olan yaşamda bizler yeni bir yaşama başlarken oluşturduğumuz sevgi çemberinde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyarız.
Her yağmur bir gök bulur kendine, her yeşil bir dal, her deniz martı, her doğacak güneş, bir kuytu bulur kendine. Ben senden başka sen bulamam. Düğün Törenimizde bizimle beraber olmanızdan onur duyarız.
Sevdik seviyoruz. Allah’tan mutluluk diliyoruz. Bu mutlu günümüze, tüm dostlarımızı bekliyoruz.
Evet; Evet bu kelimeyi binlerce kez söyledik. En özelini de sizlerle paylaşmak istedik!
Dil sustu gözler konuştu, gönüller birbirine uyuştu, evlilik kararı alındı, dostlara haber salındı, bizi bu mutlu günde yalnız bırakmayın, bekliyoruz sakın unutmayın.
Hayatımızda yeni bir sayfa açıyoruz. Atacağımız ilk imzaya sizlerin de şahitlik etmenizden büyük mutluluk duyacağız. Nişan Törenimizi onurlandırmanız dileğiyle…
Türküler paylaşılıyorsa eğer, dağ rüzgârları paylaşılıyorsa, sevinçte dâhildir buna. O zaman bütün bir yaşam paylaşılacak kadar güzeldir artık. Yaşamımızı paylaşmaya adım attığımız bu ilk günde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.
Soruyordunuz bize, ne zaman evleneceksiniz diye. Evleniyoruz işte bekleriz sizleri ailecek düğünümüze..
Gördü gözlerimiz, sevdi kalplerimiz, hayatın baharında, birleşti ellerimiz, düğünümüz var bizim, hepinizi bekleriz.
Leyla ile Mecnun’u görmemiş, Kerem ile Aslı’yı duymamış, Ferhat ile Şirin’i bilmiyor olabilirsiniz. Titaniği de seyretmediyseniz. Bu fırsatı sakın kaçırmayın. Bu büyük aşkın nikâh/düğün gecesinde/gününde, Bizleri onurlandırmanız dileğiyle.
Ömür boyu mutluluğa imzalarımızı atarken sizlerin yanımızda olmanızdan büyük mutluluk duyacağız.
Ve bu inançla birbirimizi sevip sayarak, sadakat alevini canlı ve sıcak tutarak, sürekli bir ilgiyle birbirimize yakın olarak, anlayış ve sabırla destek vererek, yüzlerimiz sevgiye dönük, ellerimiz iç içe, güzel bir yolculuğa hazırlanıyoruz. Düğün törenimizi onurlandırırsanız, Mutlu oluruz…
Karşılıksız aile sevgisi ve güveniyle büyüyüp hayat adlı yolculukta kendi irademizle aldığımız evlilik kararımızın geleceği kucaklayarak ilk “EVET”ini sizlerin huzurunda söylemekten gurur ve mutluluk duyacağız.
Evleniyorlar; Çocuklarımızın bu mutlu gününde, dostlarımızın, bize şahit olmasını bekliyor, bu mutluluğumuzu, beraber paylaşmayı umuyoruz.
Sevgi ürkek bir kuşun kanadında gökyüzünün mavi sırrında karanlığın içindeki küçük bir ışıkta saklanır. Ama senindir. Görmeyi bilirsen.
Gönül ferman dinlemedi, biz evleniyoruz. Bu mutlu günümüzde sizleri de bekliyoruz.
Yaşamın bir anlamı da sevmek. Aşık olmak ise; birlikte güzeli aramak. Doya doya beklemek, özlemekse aradığını bulmak. Bulduğunda evet demek ise biz, “EVET”i demiştik. Bunu sizlerle beraber yinelemek istiyoruz.
Sevginin değerini, mutluluğun kıymetini, evliliğin kutsallığını biliyoruz. Biz, sizleri düğünümüze konuk, mutluluğumuza tanık olmaya davet ediyoruz.
Büyük aşklar yolculuklarla başlar ve serüvenlerle düşer bu yollara ancak. Onlar ki, dünyanın son umudu soyları tükenen birer çılgındırlar. Sizleri aramızda görmekten mutluluk duyarız.
Kuruyan topraklar yağmuru bekler, karanlık geceler sabahı bekler, seven söz verince bir ömür bekler, bu iki genç sizleri düğüne bekler.
İyi günde ve kötü günde, Varlıkta ve yoklukta, Hastalıkta ve sağlıkta, birbirimize ihtiyacımız olduğu her anda, Birbirimizden ayrılmayacağımıza söz veriyoruz. Sizleri de Düğünümüze bekliyoruz.
Birlikteliğimizin sonsuza kadar sürmesi umut ve dileği ile ortak yaşama adım attığımız bu günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyacağız.
Güller sadece bizim için açtı. Doğa, bizim için uykusundan uyandı. Güneş bizi gördüğünde tekrar doğmaya başladı. Bizim hayatlarımız birlikte anlam kazandı. Sonsuz birlikteliğe adım atacağımız bu mutlu gecemizde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız.
İkimiz teker teker yürürken yolda, Aşk sardı etrafımızı bir anda… Bundan sonra tek olmak yasaklandı bize, Ardık biz “biz”iz… Sizleri de bizimle mutluluğumuzu paylaşmaya davet ediyoruz.
Sessiz geçen yıllarda, bulduk birbirimizi… Tutunup sevdamıza, yaşadık sevgimizi… Şimdi bu mutluluk, birleştirecek hepimizi… Düğün törenimizde bizlerle olmanız dileğiyle…
 Bu izdivacı mümkün kılan Allah'a hamd ile Allah rızası ve sünnet-i seniyye üzere kuracağımız yuvanın başlangıcı olarak tertip ettiğimiz düğün merasimine hayır ve dualarınızla birlikte teşrifinizden mutluluk duyacağız.
 Allah (c.c.) Buyuruyor ki: Aranızdaki bekarları kendinizden ve cariyelerinizden iyi davranışlı olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah (Lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir. (Nur 32)
 Allah için evlenip, Allah için evlendiren Allah'ın dostluğunu kazanır. (Hadis-i Şerif)
 Ey Rabbimiz! İkimizi de sana teslimiyete sabit kıl, ve soyumuzdan yalnız sana boyun eğen bir ümmet yetiştir. (Bakara 128)
Peygamberimiz Buyuruyor ki: Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir. Muhakkak ki Nikah (Evlenmek) benim sünnetimdir. Öyleyse beni seven benim sünnetimle sünnetlensin. (Buhari ve Müslim) Evlenin, çoğalın. Kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. (Hadis-i Şerif) "Ey Rabbimiz Bizi yalnız sana boyun eğen Müslümanlar yap ve soyumuzdan sana boyun eğen bir ümmet yarat bizlere ibadet yerlerimizi göster, tevbemizi kabul buyur. Çünkü tevbeleri kabul eden ve merhametli olan ancak sensin" (Bakara 128) "İçinizde bekar olan erkek ve kadınları evlendirin" (Nur Suresi: 32)
Ey Rabbimiz! Bize zevcelerimizle ve nesillerimizden gözlerimizin bebeği olan salih insanlar ihsan et ve bizi takva sahiplerine rehber kıl. (Ayetime Kerime)
Ümmetimden bir kimse, Kardeşinin nikâhında hazır bulunsa, Bir gün oruç tutmuş gibidir. O bir gün, 700 gün ile tefsir olunmuştur .
Sünnet Davetiye Sözleri:
Ailemin tek oğluyum, babamın sağ koluyum Büyüdüm adam oluyorum, laf aramızda birazcık korkuyorum. SÜNNET DÜĞÜNÜME HEPİNİZİ BEKLİYORUM…
Oğlumuz ………………………..İyi günde ve kötü günde bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan siz değerli dostlarımızı oğlumuzun Sünnet Merasimine bekliyoruz.
Oğlumuz ………………… Diyor ki; Beni seven herkesi Sünnet Düğünümde görmekten mutluluk duyarım.
Sevgili oğullarımızın Sünnet Merasimlerinde siz sevgili dostlarımızı aramızda görmek bizleri memnun edecektir.
Oğlumuz ……………… Diyor ki; Kesiyorlar gülüyorum, Kızlara müjde, delikanlı oluyorum, Akraba ve dostlarımızı, sünnet düğünüme bekliyorum
Oğlumuz ……………….'nin ……………………….. Günü Saat: ………….'da ………….. Oteli'nde verilecek olan Sünnet Yemeği'ne tüm dostlarımızı bekliyoruz.
Oğlumuz ……………'in Sünnet Düğünü münasebetiyle okunacak mevlidte, siz samimi dostların dualarını almak bizi bahtiyar edecektir. Sizleri ……………….. günü Saat: ………….'da …………………………. Salonu'na bekliyoruz.
Oğlumuz …………..'ın erkekliğe ilk adımı atacağı bu özel günde siz değerli dostlarımızı da aramızda görmekten onur duyarız.
…….………. ile ……………………'ın biricik oğulları ………………..'in Sünnet Düğününe Tüm dostlarımız davetlidir.
Oğlumuz …………………. diyor ki; Biraz korkum olacak, Azıcık rengim solacak, Sünnetçi amca gelip,bir parçacık alacak. Biliyorum en bahtiyar, ailemiz olacak.
Oğlumuz …………….. Diyor ki; Ey Muhammed'in ümmeti, Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) Sünneti, Müslümanların güzel adeti, Sıram geldi sünnet oluyorum. Beni sevenleri sünnetime bekliyorum.
Oğlumuz ………………..Diyor ki; Sünnet Oluyorum Mâşâallah, Büyük Adam Oluyorum İnşâallah. Bu mutlu günümüzde siz değerli dostlarımızı aramızda görmekten kıvanç duyacağız.
Hz. Muhammed'in emridir sünnet Bana da nasipmiş bu Mürvet. Duyan duymayana duyursun Sevabına nail olmak isteyen, bu mutlu günüme buyursun. Ellerinizden öperim sizleri de sünnetime beklerim.
Oğlumuz ……………….Diyor ki; Bahar değil yaz imiş, günlerim çok az imiş. Müslümanlığın ilk şartı, sünnet olmak farz imiş. Ben de kararımı verdim, sünnet olmak ilk derdim. Bütün dostlar buyursun. Sünnetçiye söz verdim
Oğlumuz ………….. Diyor ki; Öyle bir köprü ki geçmem gerek, Türk oğlu Türk'üm, değilim ürkek. Gelin görün olacağım sünnet, herkes bilsin nasıl olurmuş erkek…
Oğlumuz ………….. Diyor ki; Başıma giydim fes, aniden oldum prens. İşte karşındayım sünnetçi baba, istediğin kadar kes.
İki küçük yavruyuz ........... Ailesinin sünnet olacak oğluyuz. Acaba bu iş nasıl olacak. Sevdiklerimiz gelince her taraf neşe dolacak. Korkudan biraz rengimiz solacak. Allah nasip ederse sünnetimiz olacak.
Oğlumuz ……………… Diyor ki; Sünnet olacaksın dediler, beni nazlı büyüttüler. Mürvetimi görmek için 7 yıl beklediler.  Başa geldi çekilecek, fazlası var kesilecek. Sünnetime gelirseniz tüm acılarım dinecek.
Oğlumuz …………. Diyor ki; Sünnetçi beğendi tipimi, pazara kesecek pipimi. Fazla olan kesilirmiş, başa gelen çekilirmiş
Gözlerim arayacak eşi dostu, anlarsınız ya sünnetçi amca delecek postu. Sevineceğim sizlerden duyarsam bir ses, teslimim sünnetçi amca, istediğin kadar kes.
1 note · View note