Tumgik
#devirdi
egesizizmir · 9 months
Text
Öyle günler gördüm ki, dost dediğim insanlar Ben yanına varınca dudağını kıvırdı.
Bir zamanlar yanımda ağız açamıyanlar
Sırtımı sıvazladı, bana öğüt savurdu.
Silâhsız gördüğüne saldıran kahramanlar
En alçak tekmelerle beni yere devirdi.
Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı. Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı.
93 notes · View notes
leeyll · 1 month
Text
"Bir gün en sevdiğim öldü. Ben neye üzülsem hep onun ölümüne ağladım... Göğsümün vitrinini devirdi, tuz buz etti her şeyi bir ölüm. Hep böyledir. Bir gün en sevdiğin seni terk eder ve ardından kim giderse gitsin, onun olmayışına ağlarsın. Hayat, tam da böyle."
22 notes · View notes
amezhu · 2 months
Text
Heaven Official's Blessing▪︎
216. BÖLÜM - Giymesi Kolay; Çıkartması Zor -
Xie Lian daha sonra tüm siyah cüppeleri çıkardı, brokarlı Ölümsüzü bulmak için körlemesine onları karıştırdı, başarılı olamadı ve sadece bir kenara attığı beyaz cübbesini yeniden giyebildi ve Hua Cheng'e döndü, “Bu cidden işe yaramıyor… Görünüyor ki tüm sandığı kıyafetlerle birlikte götürmeliyiz…”
Bunu duyunca Hua Cheng kıs kıs güldü “pfft”, Xie Lian kendini biraz kederli hissetti, şantaj malzemesi olarak birkaç düzine cüppe alması çok saçmaydı. Ama durum böyleyken, daha iyi bir fikir de yoktu.
Ancak beklenmedik bir şekilde, tam da gelişigüzel serpiştirilmiş siyah cüppeleri sandığa geri doldurup taşımak üzereyken, yan odanın kapıları açıldı ve Ling Wen elleri arkasında, bitkin bir halde içeri girdi.
“…”
“…”
Ling Wen muhtemelen dinlenmiş ve tekrar brokarlı ölümsüzü giymeye hazırdı, ama biri umursamaz biri de masum görünen odasına zorla girmiş iki davetsiz misafirle karşılaşmıştı. Durum üzerine tek kelime etmeden iki parmağını birleştirip derhal şakaklarına getirdi.
Jun Wu’ya haber verecekti.
Ancak Hua Cheng ondan daha hızlı hareket etti ve bir bakışıyla yan odaya açılan iki kapı hızla kapandı ve Ling Wen'in de yüzü aniden düştü ve elini indirdi, "...Hua Chengzhu gerçekten de inanılmaz."
Xie Lian, "San Lang, bir kapan mı yarattın?" diye sordu.
"Küçük bir tane kurdum." dedi Hua Cheng, "Sadece bu yan odayı kapsıyor."‌
Jun Wu cennetin başketinde kapan kurup, kapanın içindeki herkesi dünyadan izole edebildiğine göre doğal olarak Hua Cheng de ruhsal iletişimi ve içindekilerin ruhsal güçlerini engelleyecek küçük bir koğuş yapabilirdi. Büyük kapanın içindeki bu küçük kapan sanki sandığın içindeki başka bir sandık gibiydi.
Ancak bu Jun Wu’nun güç alanı olduğundan Jun Wu fark etmesin diye büyük inşa edilemezdi. Xie Lian kafasını salladı, “Ling Wen, eminim ki brokarlı ölümsüzün artık elimizde olduğunu görebiliyorsundur. Hayalet ateşiyle yanıp kül olmasını istemiyorsan dikkatsiz hareketler yapma.”
Ancak beklenmedik bir şekilde, Ling Wen onu duyduğunda güldü.
“Ama, ekselansları,” dedi Ling Wen, “Brokarlı ölümsüz sende değil ki.”
Dürüst olmak gerekirse Xie Lian bundan o kadar çok şüphelenmişti ki. Yine de duruma göre en mantıklı çıkarımı yapıp konuşmuştu, “Ling Wen, buraya girip çıktın ve çıktığında giymiyordun. Sanmıyorum ki brokarlı ölümsüz bu odadan başka bir yerde olsun.”
Ling Wen cevapladı, “Ekselansları, sanırım bir şeyi yanlış anladınız. Elinizde değil dedim, sandıkta değil demedim.              Ama Burada, bu yan odanın içinde olmadığını söylemedim.”
Bunu duyunca Xie Lian ihtimalleri düşündü ve kafasını çevirdi.
Hua Cheng de onun düşündüğü şeyi düşünmüş olmalıydı, ikisi de bakışlarını Xie Lian’ın beyaz cübbesine çevirdi.
“Evet, doğru tahmin ettin.” Dedi Ling Wen, “Şu anda, ekselansları tarafından giyiliyor.”
Daha önce Xie Lian diğer cübbeleri denerken kendisinin giydiği beyaz cübbeyi öylesine kenara fırlatmıştı. Daha sonra kıyafetleri incelediğinde tüm kıyafetler zaten bir araya toplanmıştı. Bir şekilde brokarlı ölümsüz masumca beyaz cübbenin şekline almıştı ve şimdi de Xie Lian onu giymişti.
Xie Lian kıyafetlerine baktı ve içten içe merak etti, ‘o zaman benim asıl dış cübbem nerede?’
Hua Cheng elini rahatça kaldırdı ve cübbe sandığını devirdi, içindeki siyah cübbeler yere döküldü. Düzinelerce siyah cübbenin içinde derinlere gizlenmiş, en altta ezilmiş bir beyaz cübbe vardı.
Bu, Xie Lian'ın içeri girerken giydiği gerçek dış cübbesiydi!
Söylemeye gerek yok, bu Brokarlı Ölümsüz'ün yaptığı kötü bir büyü olmalıydı ve ikisi rastgele kıyafet denerken, bir fırsatını bulup Xie Lian'ın dış cübbesini sandığa sürükledi, kendisi de dışarı kayarak cübbenin görünümüne büründü ve Xie Lian tarafından alınıp giyilmesine izin verdi.
Xie Lian en azından şaşırmamıştı ama sadece kafası karışmıştı, “… Bu biraz fazla kurnazca değil mi?”
Bu sadece bir giyim eşyasıydı! Ayrıca kimse brokarlı ölümsüzün kendisinin bu kadar akıllı olduğunu söylememişti.
Ancak bu fikri ona öğretenin Ling Wen olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Elbette Ling Wen söyledi, “Bu fikri ona ben vermiştim ve cidden kullanacağını düşünmemiştim. Yani, şimdi, ekselanslarının brokarlı ölümsüzü giymesini sağlayan ben oldum sanırım.”
Eğer bu cübbeyi Hua Cheng Xie Lian’a verseydi ve o da giyseydi, ancak o zaman emrine uyulacak olan Hua Cheng olurdu. Ancak brokarlı ölümsüz Ling Wen’in fikrini kullanıp Xie Lian’ı kandırarak giymesini sağladıysa o zaman emredici Ling Wen’di. Bu da Xie Lian’ın Ling Wen’in emrine itaat edeceği ve ona kulak vereceği anlamına geliyordu.
“Ling Wen.” Xie Lian şansını denedi, “Brokarlı Ölümsüzün bende işe yaramayacağını hiç düşünmedin mi?”
Ling Wen gülümsedi, “Deneyene kadar bilemem –Ekselansları, şu andan itibaren bana saldırmayacaksın. Beni duyduysan kafanı salla.”
Xie Lian’ın başını sallamaya niyeti yoktu. Ancak beklenmedik şekilde Ling Wen emir verdikten sonra Xie Lian anlamadan isteksizce kafasını sallamıştı bile.
Nasıl oldu da şimdi etkili oldu? Daha önce Hua Cheng emir verdiğinde açıkça işe yaramamıştı!
Belki de sadece emreden Hua Cheng olduğunda etkisizdi?
Eğer durum buysa durumlar aniden tersine dönmüştü. Xie Lian hareket etmedi, Hua Chang de öyle. Birbirlerine baktılar, sakince ve istikrarlı bir şekilde.
Ling Wen sakin ve aynı zamanda kararlıydı, “o zaman, şimdi, Hua Chengzhu lütfen bu odadaki kapanı kaldır.”
Xie Lian hemen seslendi, “San Lang, sakın kaldırma!”
“Emin misiniz ekselansları?” dedi Ling Wen, “Sana her şeyi emredebilirim.”
Hua‌ ‌Cheng‌ hala hareketsizdi, ‌Xie‌ ‌Lian‌ düşündü, ‘Ling Wen’e dokunamasam da sorun değil, başka hiç kimse kısıtlama altında değil. San Lang onu gardını düşürdüğünde yakalanıp tuttuğu ve emir vermesini engellediği sürece problem çözülür.’
Ancak Ling Wen çok zekiydi, onların planlarını tahmin etti ve ekledi, “Hua Chengzhu, benim gardımı düşürüp yakalamanın yollarını düşünerek zamanınızı harcamayın. Ekselansları iyi dinleyin; eğer Hua Chengzhu bana saldırır veya bana karşı herhangi bir zarar verirse o zaman siz de ona saldırın.”
Bununla, onların muhtemelen ilk önce kullanabileceği planları engelledi!
“Pekala, Hua Chengzhu, kapanı kaldırma zamanı” dedi Ling Wen, “Hala yapacak işlerim var. Ling Wen sarayı henüz bakmadığım ve halletmem gereken meselelerle dolu, bu sorunu hemen çözebilir miyiz?”
Hua Cheng yalnızca sırıttı.
Ardından Ling Wen’in gözleri kocaman açıldı, sanki konuşmak istiyor da sesi çıkmıyor gibi görünüyordu.
Eğer Ling Wen’in arkasında biri olsaydı kim bilir ne zamandan beri arkasında tünemiş gümüş renkli hayalet kelebeğin kanat çırptığını görürdü. Onun hareketlerini durduran ve sesinin çıkmasını engelleyen o küçücük yaratıktı.
Hua Cheng kollarını bağladı ve inanılmaz bir içtensizlikle sahtece gülümsedi. Tembelce konuştu, “Birini indirmek istersem onun gardını indirmesine ihtiyacım olur mu sanıyorsun?”
“…”
Ling Wen konuşamasa da gözlerindeki kelimeler açıktı; Hua Chengzhu, unuttunuz mu? Çoktan ekselanslarına emir verdim!
Tam o sırada brokarlı ölümsüzün güçleri etkinleşti. Xie Lian birden döndü, ellerini kaldırdı ve Hua Cheng’e doğru atıldı!
Bilinmeyen bir zaman geçmeden önce Xie Lian’in görüşü temizlendi ve aniden aklı başına geldi, “…SAN LANG!”
Hua Cheng tam karşısında duruyordu, Kırmızı cübbesinin üzerinde, kalbinin üzerinde ezici bir el vardı. Xie Lian’ın eliydi.
Hua Cheng bu darbeden kaçınmadı ve sadece orada durarak Xie Lian’ın tüm gücüyle kalbine vurmasına izin verdi.
“…”
Xie Lian henüz tepki vermek için kendine gelmemişti ki Hua Cheng bileğini sıkıca kavradı, sesi alçaktı, "Tamam. Saldırı tamamlandı. Emir serbest kaldı."
Xie Lian saldırısında başarılı olduktan sonra vücudunun gevşediğini ve özgürlüğüne kavuştuğunu hissetti.
Xie Lian'ı Ling Wen'in verdiği emirden kurtarmak uğruna, Hua Cheng bilerek orada öylece durdu ve kaçmadan darbeyi aldı. Emir serbest bırakıldığında, Xie Lian anında elini geri çekti, yüzü düştü ve sorması bir an sürdü, "...San Lang, yaralandın mı?”
Hua Cheng’in yüzünü yakından inceledi. Ancak Hua Cheng yaşayan biri değildi, cildi güneş görmemiş kar gibi beyazdı, görülebilir değişiklikler hemen fark edilmeyebilirdi. Ancak ses tonu da değişmemişti, gülümsedi, “Gege cidden inanılmaz, ne güzel bir darbeydi.”
Xie Lian’in yüzü karanlıktı, sanki ondan korkmuş gibi, ağırbaşlılıkla konuştu, “Şaka yapmıyorum burada. Az önce gücümün yedide birini kullandım, cidden iyi misin?”
Ling Wen ona emir verdiğinde “saldır” kelimesini kullanmıştı. Genel olarak Xie Lian darbelerini değiştirdiğinde inanlara karşı hiçbir zaman bir hamle yapmanın nedeni olarak “saldır”ı kullanmadı.‌ Genellikle nefsi müdafaa veya diğerini baskı altında tutmak içindi,‌ yani "saldırı" nedeni ile hareket ettiğinde doğrudan saldıracak olsaydı diğer tarafa ne olacağını tahmin edemezdi.
Hua‌ ‌Cheng‌ yavaşça cevapladı,‌ ‌“şaka yapmıyordum.‌ ‌Gege‌ gerçekten inanılmaz.‌ vücudunda o iki şey olmasaydı,‌ ‌muhtemelen Jun Wu rakibin bile olamazdı.”
Xie Lian istemsizce boynuna dokundu‌, lanetli kelepçeyi hisseder hissetmez ellerini indirdi. Peşinden Hua Cheng ekledi, “Gege, bir sorum var.”
“Nedir?” sordu Xie Lian.
“Bu lanetli zincirleri kaldırmak için şansın vardı.” dedi Hua Cheng, “Neden bu şeylerin seni bağlamasına izin veriyorsun?”
Xie Lian bu soruyu sormasını beklemiyordu ve şaşırmıştı, “Belki de… bana bir şeyler hatırlatmaları için.” devam etti, “San Lang, konuyu… konuyu değiştirme. Bu ne tür kötü bir alışkanlık? Durum şu an, iyi olurdu, eğer beni durdursaydın, neden tüm darbeyi almak zorundaydın ki?”
Hua Cheng cevapladı, “Gege, bunun da kötü bir alışkanlık olduğunu biliyor muydun? Dayak yemeye gelince, bana ders vermeye hakkın yok, bilirsin.”
“Ah, ciddi misin?”
Ama kelimeler ağzından çıktığı anda kendini suçlu hissetti. Bilinmesi gerekir ki geçmişte suyun içinde cenin ruhu ile savaşırken Hua Cheng onu neredeyse bir kılıç yutmak üzere suçüstü yakalanmıştı.
Hua Cheng cevapladı, “Ah ciddi misin? Darbeyi kendi üzerime alıp diğer yolları kullanmamam senin benim üzerimdeki kötü etkin.”
“…” Xie Lian kollarını salladı, “Her neyse, San Lang, artık bunu konuşmayalım. Şu cübbelere bakalım önce.”
Kendini son derece kederli hissederek o beyaz elbisenin eteğini çekti. Harika; brokarlı ölümsüz bulunmuştu ve şimdi çıkartmanın bir yolunu bulmalılardı.
16 notes · View notes
benianlasan · 25 days
Text
Yalnızlığın dibini sıyırıyorum diye başladığım bir şiir vardı. Sene 2021, sonbahar. Kullanmışım, kullanmışım. Dibine gelmişim ama bitmiyor. Öyle değil. Çok kalabalığım. İçi boş kalabalıklarda insanlar kaybolur. Hepsini bir kenara ittim dün, elimle. Anladım ki defalarca, herkes her şeyi yapabilir, kimseden onu beklemezdim diye büyük laflar etmeyeceksin. Basit ama kocaman laflar bunlar. İki yıl olmamıştı tanıyalı, beni çok kırmıştı. Dostum dediğim birisi. İnsanlara olan beklentilerimden vazgeçme eşiğindeydim. Ama biliyor musunuz? Üstünden aylar geçti, yılı devirdi. Yedi yıllık arkadaşlarımın bana pes dedirttikleri, artık sınırı aşan bir noktadayım. İnsan işte, pes diyor! Yazık,diyor. Herkes her şeyi yapabilir. Hem şair de demiş ya, "Bağlanmayacaksın bir şeye öyle körü körüne,". Zaten bir çocuklar bir de şairler haklı.
12 notes · View notes
kursakboslugu · 2 months
Text
kapılar ardı ardına kapandı, sevinmeyi beklemek ölmeyi beklemek oldu. bir kaç saat geçti, yılları devirdi. bir yükken bin yük bindi. kamburum çıktı, eğilmeyen boynum eğildi. gözümdeki yaşlar teker teker kurudu, sızıveriyordum hep bir yerlerde. benim diye benimseyemiyordum hiçbir yeri. kolum kanadım yok gibiydi. elim tutar onda da yazardım, dilim susar bağırırdım. yanım yamacım da yoktu benim, korkulu bir çocuk yama yapardı yuvasını. yırtığı söker ağlayınca dikerdi, mecburdu. yoksa yaşayamazdı, bilirdi. büyümeyi isteyen çocuk, hiç ölümü düşünmezdi. arkamdan ağlayan üzülen olur diye korkardı. ölümü düşündü ertesi sabah, bazı şeyler bir dakikaya değişebilirdi, bilmiyordu. değişti, büyümeyi istemek yük oldu, bindi sırtına. ölüm oldu, çöktü açtı avuçlarını. buysa cezam çekeyim dedi, durmadı yaşadı. yaşadıkça öldü.
#:)
17 notes · View notes
yaralanma · 3 months
Text
çok laf ediyorum ama ben galiba görücü usulü evlenicem ya bu devirdi diğer türlüsü çok zor gibi geliyor artık
18 notes · View notes
sexcxsblog · 2 years
Text
NASIL BAŞLADI-7
Akşam olunca babam geldi. Yemekler yenildi. Çaylar içildi. Televizyonun karşısına Fikret abiyle sohbete daldılar. Abim direk odasına geçti. Babam lafa girdi
-nasıl bizim kız sana iyi bakabildi mi
-Allah razı olsun ondan her şeyini verdi bana hiçbir eksiğimi boş bırakmadı
-iyi bari bş boka yaradı bizim kız desene diye güldü. Bugün Fikret abinin son günüydü yarın eve gidecekti içimde bir üzüntü yok değildi. Babam istemeden ben atıştırmalık bir şeyler hazırlamaya gittim. Fikret abi de arkamdan geldi. Sarıldı sikini dayadı
-bu an bana tanıdık geliyor Gül
-evet abi öyle aynı şeyleri giydim o zamankiyle. Şöyle uzun uzun bana bakıp
-uf ne günlerdi be çok özleyeceğim
-niye öyle dedin ki Fikret abi
-e kızım askerden geldim babamın iş yerinde bana işte var bizimkiler de bana namuslu eli yüzü düzgün bir kız bulmuşlar. Yakında düğün olur evleniriz. Ama seni unutmam arada gelir sikerim öyle kolay kolay bırakmam seni. Bugün de seni son kez sikeyim de gözüm arkada kalmasın.
-babam evde nasıl olacak ki o dedim babam bağırdı nerde kaldınız diye. Hazırladıklarımızı getirdik. Babam yine öküz gibi saldırdı. Ordan Fikret abi yine su istedi ne yapacağını anladım. Gittim mutfağa o dökmeden önce ben memelerimi amımı su ile ıslattım. Giydiklerim dapdardı. Su dökmemle meme uclarım ortaya çıktı. Amımın dudakları bile belli oluyordu. Suyu Fikret abiye getirdim. Üstümün ıslak olduğunu görünce suyu yarıda bırakıp sinsi sinsi güldü. Sonra
-amca müsaadenle Gül bacımın bana rövanş sözü vardı boyunun ölçüsünü bi alayım.
-amk koyayım bu seferde yenilirsen bir daha seni eve almam ha diyerek güldü babam. Ordan Fikret abi benle boğuşmaya başladı. Yine babamın arkasına geçtik. Babamda televizyonun karşısında televizyon izlemeye başladı yine. Fikret abi beni bu sefer direk devirdi ve üstüme çıktı. Sikini hızlı hızlı sürtüyordu. Suya attığım azdırıcı işe yaramıştı. Bakalım babam bu manzara karşısında da Fikret abiyi sevecek miydi. Beni sikip bozduktan sonra beni beğenmeyip namuslu kızla evlenecekti buna izin veremezdim. Fikret abi kudurmuş boğa gibi hırlıyordu. Ordan babam
-yavaş olun amk evi yıkacaksınız diye bağırdı. Fikret abiyi durdurana aşk olsun hayvan gibi abanıyordu. Daha ileri gitmesini bekliyordum oldu da. Azdırıcı baya kuvvetliydi herhalde taytımı ortadan ikiye ayırdı. Şimdi amım kabak gibi ortadaydı. O kadar sulanmıştı ki parıl parıl parlıyordu amım. Fikret abi bu manzaraya daha fazla dayanamayıp şortunun kenarından çıkardığı müptelası olduğum yarrağı löp diye amıma soktu. Ben bastım çığlığı. Babam arkasına dönünce şok geçirmişti. Ama Fikret abinin umrunda değildi beni sikmeye o koca yarrağını pompalamaya devam ediyordu.
-noluyon lan burda kızımı mı sikiyorsun olum sen
-bu orospu ayarttı beni Muhsin amca dayanamadım derken bile sikiyordu.
-ulan amk orospusu abinin başını mı yakacaksın sen ha. Babama inanamıyordum bu haldeyken bile onu savunuyor suçlu beni görüyordu. Ben tabi bağrıyorum hem acıdan hem zevkten.
-bağırma orospu komşular duyacak. Fikret olum sende çabuk bitir işini
-tamam Muhsin amca az kaldı. Diyerek popmalamaya devam ediyordu. Ama bu sefer öncekiler gibi değildi. Memelerimi sertçe emip ısırıyor bağırmıyım diye ağzımı kapatıp öyle sikiyordu. Babam odasına çekildi belli ki bu kadarını da beklemiyordu Fikret abiden. Fikret abinin canına minnet işine geldi. Beni kaldırıp havada sikmeye başladı. Ben artık acı ve zevkten ağlamaya başladım.
-Fikret abi nolur boşal dayanamıyorum.
-sus orospu hepsi senin başının altından çıktı dimi. 5 dk öyle siktikten sonra hönkürerek boşaldı. O anda babam içeri girdi oturun dedi yüksek sesle. İkimiz de hızlı hızlı nefes alıp veriyorduk. Babam söze girdi
-naptın olum sen
-Muhsin amca benim suçum yok bu orospu ayarttı beni. Beni hemen satmıştı piç.
-baba valla ben bir şey yapmadım. Yine yan oturmuş bacaklarımı kendime çekmiştim. O sulu amımdan Fikret abinin dölleri akıyordu. Babam onu görünce
-olum bari amına boşalmasaydın ya hamile kalırsa.
-tutamadım kendimi Muhsin amca hem sen bilirsin kaç aydır karı görmedim ben de erkeğim sonuçta dayamadım artık
-neyse bu aramızda kalsın. Kız 18 ine gelince evlenirsiniz çözülür. Ordan Fikret abi hemen atıldı
-amk ben evlenmem kızınla kim siktiyse o evlensin bak kanı da akmadı benim başıma kakamazsınız orospuyu. Fikret abiye inanamıyordum. Sanki beni siken beni bozan o değilmiş gibi konuşuyordu. Babam o zaman ilk defa amıma baktı ama biraz uzun baktı büyük ihtimalle görüntü cezbetmişti . Kan akmıyordu sadece Fikret abinin dölü akıyordu. Babam bir hışımla kalktı bana tokat attı.
-ulan orospu kime siktirdin kendini He. Çocuğun başına mı yakacaksın. Niye ayartıyorsun çocuğu orospu mu olacaksın başımıza. Fikret abi araya girdi.
-tamam oldu bitti Muhsin amca cahilliğine ver yapmış bir hata.
-onu öldürecem bırak Fikret
-amca yapma etme ben kimseye bir şey demem. 18 e girince biriyle evlendirirsin konu kapanır elini kana bulama onun için.
Fikret abinin bu konuşmasıyla biraz da olsun sakinleşmişti babam.
-vay orospu git kendini siktir sonra bu adama çamur at He. Niyetin neydi senin He.
Ben ağlayarak odama çekildim. Sabaha kadar da çıkmadım. Sonra abim geldi bir de o dövdü beni. Ulan amk bir engel olamadın seni sikmesine orospu başımıza ne işler açtın diye bağırarak gitti. Sabah oldu herkes evden gitti. Ben oturup ağlamaya başladım. İlk hoşuma giden anlar şimdi hayatımı bok etmişti. Tam bunları düşünürken yine azmaya başladım. Fikret abi alıştırmıştı şimdi o da yoktu. Evden çıkmama da izin yoktu. Kara kara düşünmeye başladım.
114 notes · View notes
endergelisenataklar · 4 months
Note
Kızın çirkin olsa da gözün de dünyanın en güzel kızı olmayacak mı yani ? Bu düşünceni sevmedim fatih.
hahaha ya öyle bir husus değil bahsetmiş olduğum şey ya. hiçbir yerde belirtmedim bunu ama, benim annemin bir gözü özürlü, 5 yaşlarında falan yere düşerken gözüne saplanan uzun bir kılçığın gözüne saplanması sonucu gözünü kaybetmiş henüz o yaşlarda. ardından belki de 10 farklı ameliyat geçirdi fakat açılmadı bir türlü gözü. kendisi şu an altmışı devirdi ve son 22 yıldır benim için dünyanın en güzel kadını. benim ben olmamı sağladı. dolayısıyla yetiştirilme tarzımdan ötürü, güzellik çirkinlik yok benim lügatımda. orada bahsetmiş olduğum husus tamamen laf-ü güzaf. ilerde kızım olursa şayet, ona öğreteceğim ilk şey insanları güzel ve çirkin şeklinde ayırdığı sürece mutsuz olacağı gerçeğini öğretmek olacak.
17 notes · View notes
Text
Seabrook ༘˚⋆𐙚。⋆𖦹.✧˚
2019
Flinn soyunma odasında hazırlanan Juliette'in yanına gitti ve ona bakıp gülümsedi.Juliette aynadan onu görünce arkasını dönüp ona baktı.
"Heyecanlı mısın?"
Juliette gülümsedi.
"Fazla değil"
Flinn kıkırdayıp boynundaki kolyesini çıkartıp ona uzattı.Juliette kaşlarını kaldırıp ona baktı.
"Bu ne?"
"Bu benim uğurlu kolyem.Her yarışmada boynumdaydı...belki sana da yardımcı olur."
Juliette onun elinden kolyeyi alıp arkadaşına sıkıca sarıldı.
"Teşekkür ederim"
Flinn hafifçe gülümsedi ve geri çekildi.Juliette kolyeyi ona uzattı.
"Takar mısın?"
Flinn başını olumlu anlamda sallayınca Juliette arkasını dönüp saçlarını hafifçe yukarı kaldırdı.Flinn kolyeyi takınca konuştu.
"Oldu"
Juliette saçlarını düzeltip ona döndü.
"Flinn...sanki senin hayalini çalmış gibi oldum...özür dilerim"
Flinn onun ellerini tutup hafifçe sıktı.
"Sorun yok Juliette.En azından yabancı birisi benim yerime geçmedi değil mi?"
İki arkadaş kıkırdadı.Flinn duvardaki saate baktı.
"40 dakikan var.Kızlar hâlâ gelmedi ben dışarıda onları bekleyeceğim sen de hazırlığını tamamlarsın"
"Tamam"
Flinn gülümseyip odadan çıktı.Derin nefes alıp köşede duran çantasını aldı ve aceleyle dışarı çıktı.Boş olan bir bank görünce aceleyle banka oturdu ve çantasından bir sigara çıkarıp yaktı.Düşünceli bir şekilde sigarasını içerken yanına oturup konuşan kişiye baktı.
"Sigara için küçük değil misin?"
Flinn göz devirdi.
"18 yaşındayım"
Adam kollarını kavuşturdu.
"Yani sana göre 18 yaşında olan biri büyük mü?"
Flinn iç çekti ve sigarasını söndürüp adama doğru döndü.
"Ne istiyorsunuz?"
Adam omuz silkti.
"Bir şey istemiyorum.Sadece sizinle sohbet ediyorum."
Flinn gözlerini kıstı.
"Sohbet etmiyorsunuz.İşime burnunuzu sokuyorsunuz."
Adam kıkırdadı ve ona elini uzattı.
"Ben Christopher"
Flinn tereddütle adamın eline baktı ve daha sonra elini hafifçe sıktı.
"Flinn"
Bir süre sonra rüzgarın etkisiyle hafifçe titreyen Flinn kollarını etrafına sardı.
"Eğer üşüdüyseniz ceketimi verebilirim"
Flinn yanında oturan Christopher'a baktı.
"Evet dersem ne yapacaksınız? Yaklaşık 20 dakika sonra da evime gidelim mi diyeceğinize adım kadar eminim"
Christopher güldü.
"Sapığa mı benziyorum?"
"Evet"
"Siz de paranoyaksınız bence"
Flinn göz devirdi.
"Nesiniz siz?Psikolog falan mı?"
Christopher başını olumsuz anlamda salladı.
"Yanlış tahmin.Hukuk okuyorum.Üniversite 2.sınıf"
"Oh ne büyük başarı aferin size"
Christopher ona baktı.Flinn ile göz göze geldiğinde bakışlarını önündeki ağaca çevirdi.
"Hukuk öğrencisinin böyle bir yarışmada ne işi var?"
"Kız kardeşim yarışmada.Onu desteklemeye geldim."
"Vay iyi bir abisin"
Christopher saatine bakıp ayağa kalktı.
"Pekâlâ kız kardeşimin yanına gitmem lazım.Tanıştığımıza memnun oldum ve sigara ile kahveyi azaltsan iyi olur.Kendine iyi bak."
Flinn binaya giren adamın arkasından baktı ve kahvesinden bir yudum alıp arkadaşlarını beklemeye devam etti.
Audria hayal kırıklığı içinde giydiği çizmelere baktı ve sesi titreyerek konuştu.
"Tanrım buna inanamıyorum"
Audria yanından geçip çizmelerine çamur sıçratan arabanın arkasından bağırdı.
"Seni or-"
Araba bir anda durunca Audria duraksadı ve kaşlarını çattı.Arabadan inen kişiyi görünce yüz ifadesini değiştirdi ve gülümsedi.
"Audria? Üzerine çamur gelmedi değil mi?Biraz hızlıydım"
Audria gülümsemeye devam ederek konuştu.
"Hayır hayır hiçbir şey olmadı gayet yavaş sürüyordun Grayson"
Grayson gülümsedi ve ellerini cebine koydu.
"Nereye gidiyorsun?"
"Şey bir arkadaşım yarışmaya katıldı."
"Öyle mi?Çok uzaktaysa istersen ben götürebilirim seni"
Lucia koşarak Audria'nın yanına geldi.
"Of tanrım yetiştim.Mükemmel Chanel çizmelerine çamur sıçratan şerefsiz gitti mi yoksa?Offf laf atacaktım"
Grayson kaşlarını çatarak ona baktı.Audria durumu toparlamak için kıkırdadı.
"Ne şerefsizi?Ne çamuru Lucia?"
Lucia şok içinde ona baktı.
"Hani şu senin yanından geçen kırmızı araba?Telefonda konuşuyorduk sonra sen or-"
Audria hızla onun sözünü kesti ve gülümsedi.
"Öyle bir şey olmadı ki canım.Sen Flinn ile konuşurken karıştırdın herhalde"
Lucia onun alnına şaplak attı.
"Senin devreler yanmış yine"
Grayson boğazını temizledi.
"Sanırım o şerefsiz ben oluyorum?"
Lucia bakışlarını ona çevirdi ve yolda park edilmiş olan kırmızı arabaya baktı.
"Aaa evet sensin.Sen nasıl bir insansın ulan haysiyet şeref yok mu sende?İnsan bir düşünür değil mi ya yanından geçtiğim birisinin mükemmel Chanel çizmesi varsa diye?"
"Tanrım Lucia sus artık"
Audria onun ağzını kapattı ve Grayson'a döndü.
"Bir sorun yok Grayson gerçekten.Zaten bu çizmelerimi pek sevmiyordum"
Lucia onun elini ağzından çekip konuştu.
"Son kalan çizmeyi almak için karakolluk oldun"
Audria hızla ona döndü.
"Bunlar o çizmeler değil"
"Yalancı"
Audria arkadaşının kolunu cimcikledi.Lucia acı içinde inledi ve kolunu tuttu.
"Çizmeler önemli değil.Lucia zaten yanında başka çizmeler getirmişti değil mi Lucia?"
Lucia başını olumlu anlamda salladı.Grayson gülümsedi.
"Peki o zaman...isterseniz ben bırakayım sizi?"
"Ay yok kals-"
"Olur"
Lucia şok içinde Audria'ya baktı.Audria arkadaşının kolundan tuttu ve birlikte arabaya bindiler.
Juliette saçını düzeltip aynadan kendine bakarken kapının çalınmasıyla kapıya doğru döndü.
"Gelebilirsiniz"
Dean kollarında çiçekle odaya girince Juliette gülümsedi.
"Çiçek yarışmayı kazandıktan sonra verilir diye biliyordum?"
Dean gülümsedi ve çiçek buketini makyaj masasına koydu.
"Her iki durumda da verilir"
Juliette kıkırdadı.Dean onun bir elinden tutup yanağını okşadı.
"Heyecanlı mısın?"
"Şu soruyu duymaktan bıktım ve evet heyecanlıyım"
Dean sırıttı.
"İstersen heyecanını alabilirim"
Juliette onun omzuna hafifçe vurdu.
"Burada olmaz"
"Gör bak nasıl oluyor"
Dean bunu söyledikten sonra kız arkadaşını öpmeye başladı ve duvara yaslayıp belinden tuttu.Juliette öpücüğüne karşılık verip ellerini onun boynuna doladı.Dean tişörtünü çıkartacağı sırada kapı açılınca ikisi de oldukları yerde durdular ve kaşlarını çatarak kapıya baktılar.
3 notes · View notes
tsuyoiji · 25 days
Text
"sürekli yemeği soğutuyorsunuz!" ash yine deli sikmiş gibi bağırmaya başladı. asla yemekleri zamanında yediremiyordu gruba.
"bu ne ses ya..." zolita kafasını kaldırdı ve çadırdan dışarı baktı, ash'i gören zolita 'yine bu' diyerek uyumaya devam etti.
herkes masanın başına oturdu, kuş cıvıltıları eşliğinde yemek yiyorlardı. "ben bu kuşları yiyeceğim, daha rahatsız edici bir şey olmamazdı." mavi mutsuz bir şekilde söylendi.
"ne?" rudy ona döndü.
"yok bir şey, üşüdüm resmen sıcak hava da, ryo bütün battaniyeyi kendi aldı." mavi, ryo'ya baktı.
"ne var be? hasta olsan da ben iyileştireceğim zaten."
"ne boş yaptınız..." soul göz devirdi.
"herkes çok gergin..." suji, carlis'in kulağına fısıldadı.
"suji biraz ormanı mı keşfetsek, olduğumuz yerde kalmayalım." ash meraklı bir şekilde suji'ye döndü.
"tabii ki! bizle gelmek isteyen var mı?" suji sofraya döndü.
soul ve ryo el kaldırmış beklerken diğerleri ilgisiz bir şekilde yemek yemeye devam ediyordu. kimin gitmek isteyip istemediği anlaşılmıştı. yemekler bittikten sonra sofrayı hep beraber kaldırdılar. mavi resim çiziyor, zolita uyuyor, rudy ve carlisle oyun oynuyor, aeri diğerlerinin adının olduğu bir liste hazırlayıp onları tanımaya çalışıyordu.
"suji ne diyorsun şunları toplasak ev falan yapar mıyız?" ash gülerek suji'ye baktı.
"ash hadi ama, minecraft'ta değiliz!" suji, ash'ın omzuna hafifçe vurdu. sohbet ederek yollarına devam ediyorlardı. soul ve ryo ise arkada kendi kendilerine bir şeyler konuşuyorlardı. ryo, ash'in koluna girdi.
"sevgilimmm, bugün de çok yakışıklısın."
"sen daha çok ryo'm."
"aşığım sana ash'im, çok özlemişim, bir gece ayrı kalmıştım sadece."
"sensiz bir gece çok kötüydü ryo... emin ol bende aynılarını düşündüm."
"minecraft oynamadığın için isyan etmedin yani? beni düşündün.. vay be."
"hep seni düşünürüm ki prenses."
"eehh yeter be, ne bu mıç mıç hareketler gidin köşe de yaşayın ilişkinizi." suji iğrenerek baktı çifte.
"eee neden soul'la kol kola değilsiniz siz de, hem ayrılmamış olursunuz." ash yan gözle baktı.
suji arkasını döndü. arkasında soul'u göremediğinde telaşlanmıştı. yoktu.
"soul... soul, soul nerde?"
"yanımızdaydı ama..." ryo etrafa bakarak cevap verdi.
suji, ryo ve ash'in yanından ayrılarak koşmaya başladı. "soul, soul! nerde bu çocuk çıldıracağım." halen koşarak bağırmaya devam ediyordu. yer yarılmış içine girmiş gibiydi. ardından sislerin arasında bir beden gördü. "soul, soul!" koşa koşa yanına gitti. bileğinden tutarak onu kendine çevirdi. "soul, ağladın mı, nereye gidiyorsun?". soul hemen tekrardan arkasına baktı.
"suji.. o gitmiş, ağlayacağım."
"kim soul kim?"
"bir çocuk geldi yanıma, ağaçların arasından 'bana yardım eder misin lütfen' dedi. onun peşine takıldım. hızlanmaya başladı. halen giderken yardım et diyordu. kötü gözüküyordu. gitti suji, sen gelirken yavaşlamıştı ama birdenbire gözlerimin önünden kayboldu. bir şey mi oldu?.." gözleri dolmuştu esmer çocuğun. suji yüzünü elleri arasına aldı soul'un. gözlerine baktı, sıkıca sarıldı karşısındaki bedene. soul oldukça korkmuş gözüküyordu, titriyordu. "soul beni çok korkuttun... bize de söyleseydin.". "suji çocuk birdenbire gidince ne yapacağımı bilemedim üzgünüm...".
"peki, biz nasıl duymadık bu çocuğu?"
"bilmiyorum.. oldukça sesliydi aslında, tek ben duymuş olamam ya?"
"ash ve ryo yüzünden duymamış olmalıyım... bir daha yanımdan ayrılma, çok korktum gerçekten.."
"aptal!" soul, suji'nin yanağına minik bir öpücük kondurduğunda ash ve ryo oraya varmıştı.
"nerdesiniz siz? soul iyi misin?" ash merakla soul'un yanına geldi.
"iyiyim merak etmeyin, suji beni bulmasaydı daha da gidebilirdim..."
"bir yerini yaraladın mı soul?" ryo bir anne edasıyla sordu.
soul gülümseyerek cevap verdi, "endişelenme ryo! çok tatlısın."
suji, "hadi gidelim. soul elimi bırakmayacaksın. biz de çok gezdik sanırım, kamp yerinden baya uzaklaşmış gibiyiz, varmamız da uzun sürer, akşam olmadan gidelim."
hep beraber ayrılmadan kamp alanına varmaya başarmışlardı. diğerleri onları görünce merak etmiş ve yanlarına gelmişlerdi.
"acıktık nerdesiniz ya!" evet, bu yüzden merak etmişlerdi.
"biraz yakacak aldık, biraz da ormanı turladık. aeri ile hallederiz yarım saate geçin masaya siz." ash bıkmış bir şekilde cevap verdi. carlisle, suji'ye sarıldı. "kanka nerde kaldın, rudy'i yenmek hiç eğlenceli değildi seni yenmek daha iyi olabilirdi." ve ikisi kavga etmeye başladı. 5 dakika süreceğini ikisi de biliyordu.
zolita, aeri'ye baktı. uzun uzun baktı, daha uzun baktı... aeri kafasını çevirdiği an zolita oturduğu yerden kalkıp biraz nefeslenmek istedi. "ah, tuhaf hissediyorum... muhtemelen fazla uyumaktan. bu gece az uyusam iyi olacak."
5 notes · View notes
imastrid77 · 26 days
Text
not criminals.
"Adım Dean Winchester, kova burcuyum. Gün batımlarını, sahilde yürüyüşü ve oynak kadınları severim.”
Dean sırıtarak kameraya konuştu. Polis kaşlarını çattı.
“Kendini komik mi sanıyorsun?”
"Bence tatlıyım.”
"Kız arkadaşınla her ne haltlar karıştırıyorsanız dosyanızda bulunacak. Avukat tutun Winchester.”
_________________________________________________
"Onları bıraktım mı dedin?!” Sam öfkeyle şeytana bağırdı.
"Polisler geliyordu, vakit yoktu.” Lucia gözlerini devirdi.
"Siktir git!” Sam yeniden bağırdı.
"Eğer beni görselerdi, bu gördükleri son şey olurdu Winchester.” Lucia ayağa kalktı ve kapıdan çıkarak kayıplara karıştı.
"Şimdi ne bok yiyeceğiz?” Bobby birasını yudumlarken konuştu.
Sam kaşlarını çattı, yumruklarını sıkarak Audria'ya baktı.
Audria gülümsedi, anladı.
Sam Audria'nın iplerini çözdü.
"Pekala.” Audria serbest kaldı. Bacakları ve kolları uyuştuğundan yavaşça ayağa kalktı.
"Prison Break vol2. Hazır mısınız?”
"Buna pişman olacağız.” Bobby homurdandı.
"Onu o lanet şeytanla iş yapmadan önce düşünecektin, Bobby.” Sam gerginlikle konuştu.
"Bir kaç malzemeye ihtiyacım var beyler. İzninizle?” Audria alayla konuştu.
Tumblr media
_________________________________________________
"İzinsiz mülke giriş, 5 defa.” Kadın alayla konuştu. Juliet kadına baktı. Kadın konuşmasına devam etti.
"Cinayete teşebbüs, 3 defa. Mezar yağmalama ve mezar kundaklama 30 defa. Bizim bildiğimiz. Cinayet mahallinde sayısız kez görünme. Gizli kimlikler. Kendini FBI ajanı olarak tanıtma. Ve şimdide aptal bir müzayededen aptal bir nesne çalma. Kimsiniz Bayan Singer. Ve kusurs bakmayın, ne biçim bir fetiş bu?” kadın gülümsedi.
Juliet yüzünü buruşturdu.
"Ew, ne fetişi?”
"Bu tam bir sapık işi. Sevgilin ve sen bu işte uzman gibisiniz. Basit bir doktor hayatı ya da pastacılık o kadar zor muydu?”
"İnan bana o lanet hayatı denedim.” Juliet onun duyamayacağı şekilde mırıldandı. Ve bu seferr sesli konıştu.
“Sevgilim? Kim sevgilim?” kaşlarını çattı.
Kadın, Juliet'in önüne bazı fotoğraflar yığdı.
Dean ve Juliet'in eski fotoğrafları. Bunları nasıl bulmuşlardı?
“Kod adınızı bilmek ister misiniz? Günümüzün Bonnie ve Clyde'ı.”
"Havalı sayılır.” Juliet alayla güldü.
“Hapishanede çürüyecek olan çift olarak değiştirmeyi düşünüyoruz. Kulağa şimdi nasıl geliyor?”
"Hala havalı.”
Tumblr media
_________________________________________________
"Sam yardım istiyor Flinn.” Castiel bir çocuk parkında oturan Flinn'in yanına geldi ve oturdu.
"Cevap verme. Daha büyük işlerimiz var.” Flinn salıncakta çocuğunu sallayan kadına ve küçük kıza baktı. Castiel ile göz teması kurmadı. Yönetmek çok yorucu hale gelmişti. Sakinliğe ihtiyacı vardı ve varoluştan beri insanları izlemeyi seviyordu. Bunu kimseye söylemese de.
“Ama onlara ihtiyacımız var.” Castiel konuştu.
"Onlar oradan çıkacak. Audria yardım edecek.”
Flinn peşlerine bir ajan takmıştı. Her haberi alıyordu. Ne kadar yorucu olsada düzeni inanıyordu ve onu korumaya yemin etti.
"Lucia'yı yakalayın. Canlı.”
Castiel başıyla onayladı, tek kelime etmeden ordan kayboldu.
Tumblr media
_________________________________________________
“Zihin kontrolü?”
"Kısa süreli. Eğer kontrol edemezsem adamın kafası patlayacaktır. Kirlenmeyi istemeyiz, değil mi?” Audria kaseye malzemeleri dökerken konuştu.
"Ne kadar zamanları var?” Bobby kollarını önünde kavuşturup sordu.
"7 dakika, 25 saniye.”
Bobby kaşlarını çattı.
“o aptalların olayı anlaması 7 dakika sürer.”
"O zaman dua edelim. 25 saniye onların çıkması için yeterli olsun.” Audria büyülü sözleri fısıldamadan önce konuştu.
"Dua pek olası gözükmüyor. Castiel cevap vermedi.”
Tumblr media
_________________________________________________
8 saat geçti.
"İtiraf etmeniz sizin lehinize Bay Winchester. Gerçi yakalanmadan önce kız arkadaşını kurtarmak için 3 polis memurumuza zarar vermeniz akıl alır gibi değil.”
"Çeneni tahmini ne zaman kapatırsın?”
"Suçunuza suç katmakta başarılar.”
Bir kaç dakika sonra Dean ve Memur aynı anda çalan kapıya baktı. Memur tok bir sesle konuştu.
“Gir.”
İkiside gelen kişiye baktı.
"Oh, Memur Downey? Burada ne arıyorsunuz?” memur kaşlarını çatarak işe yeni başlamış stajyere baktı.
"Bazı dosyalar getirmem söylendi, efendim. Ve Memur Harrison sizi çağırıyor.”
"Pekala dosyaları bana ver ve sen bu adama göz kulak ol. Onunla istediğini yapabilirsin.” Memur göz kırparak odadan çıktı.
Dean kaşlarını çattı, Memur Downey gergince gülümsedi. Ve Dean'e döndü.
"Naber Dean?” Hızla Dean'in kelepçelerini çıkarmaya başladı.
"Audria?” Dean hızla ellerini kelepçeden kurtardu ve ayağa kalktı.
"Dur! Temiz olup olmadığını kontrol etmeliyim.”
Dean kafasıyla onayladı ve Audria'nın kontrolündeki stajyer Downey, koridora çıktı.
Downey, Dean'e kelepçeleri taktı. Dean küfretti.
“Ne yapıyorsun lan?” Downey fısıldadı.
“Sessiz ol. İnsanlar senin burda başıboş dolandığını görmemeli. Seni başka bir karakola aktaracağız. Sözde.” Bir kaç koridor geçtiler ve bir kapının önünden durdular. Downey kapıyı açtı. Juliet gözlerine devirerek mırıldandı.
“Sonunda. O kadının ciddi olacağını düşünmeyr başlamıştım. Yani görüyorsun, ben böyle boktan bir yerde yaşlanıp ölmem. Şanlı bir ölüm bana çok yakışırdı.” alayla konuştu.
Dean kaşlarını çattı.
“Kalk.”
“Gerizekalı, ellerime bak.”
Downey hızla kelepçeleri açtı ve Juliet ayağa kalktı. Üstünü düzeltti ve masanın üzerinden gizlice Dean ve Juliet'e ait olan bir fotoğrafı cebine koydu. Bunu neden yaptığını anlamadı. Hisler mi?
Downey onları karakolun arka çıkışına yönlendirdi.
“Sağdan düz gidin. İkinci aralıktan sola sapın, 3. Aralıktan sağa doğru gidin. Koşun.”
Dean ve Juliet kaşlarını çattı ve Downey ağrıyan başını tutarak “Koşun!” dedi.
Belli ki Audria kontrolü kaybediyordu.
Dean ve Juliet hızla denileni yaptı ve koşmaya başladılar. Talimatları izlediler ve yolun sonundaki Sam'i impala'nın içinde şoför koltuğunda oturuken gördüler ve hızla arabaya bindiler.
Kaçış arabası.
Tumblr media
_________________________________
Juliet ve Dean elinde kahveyle Bobby'nin evindeki koltuğa yığılmışlardı. Sonunda biraz olsun huzur.
“O kadın ve adam sana ne sordu?” Dean gerginlikle sordu.
Juliet mırıldandı, ona bakamadı. Eğer baksaydı Dean'in onun yalan söylediğini anlayacağını biliyordu.
“Hiç bir şey. Sana?”
“Hiç bir şey.”
Juliet yavaşça paltosunun cebinden sarkan fotoğrafa baktı ve hızla cebine geri soktu.
Tumblr media
________________________________
“Sana ihtiyacımız vardı Castiel!”
“Meşguldüm! Yapabileceğinizi düşündüm ki yaptınız!”
“Artık birine borçluyum.” Sam derin bir nefes verdi.
“Bende burdayım, biliyorsunuz.” Audria mırıldandı.
Castiel homurdandı ve konuştu.
“Bir kasabada büyük karışıklıklar oluyor. Onu araştırıyordum.”
“Nasıl karışıklıklar?”
“7 büyük günah gibi.”
Tumblr media
3 notes · View notes
ilkeninegesi · 4 months
Text
İsteyerek girdiğim karanlıkta bir ışık demeti görsem çıkışı gördüm diye üzülürüm
Neden sevmediğim aydınlıkların gözümü kamaştırmadına izin vereyim kii Gecemle yanlız mutluyuzzz biz birlikte yanlızız ve dünyaya karşı bu iki yanlız birleşti ve 1 seneyi devirdi biz aydınlıklara adımını atmamış iki kişiyiz aydınlık herkestir egodur ama mütevazı karanlıktırrr karanlığımla ilk adımımızı birbirimize atrığımız için mutluyuz geriye kalan adımlarımızı da yaklaşmak için yine birbirimize atacağız ;)))))))
Ne başka aydınlıklara ihtiyacımız oldu ne de başkalarına bizim tek ihtiyacımız bizdik vee güsel ruhlar yine birbirini buldu hem de tekte ;))))))))
6 notes · View notes
boyverdim-okyanusta · 1 month
Text
"Kadere inanır mısın?" Omuz silktim.
"Neden olmasın?" Gözlerini devirdi, bunu yapmasını seviyordum.
"Ciddi bir cevap verir misin?" Arkama yaslandım, ellerimi karnımda birleştirip nefesimi verdim.
"İnanırım. İnsanların ne yapacağı önceden belirli bence. Atacağımız her adım, vereceğimiz her karar belirli. Kader de önceden yazılmış, ona göre yaşayıp ne olduğunu görüyoruz işte."
"İnsanın hiçbir seçim hakkı yok yani, öyle mi?"
"Evet. Programlanmış robot gibi düşün." Duraksayıp kaşlarımı çattım. "Yani birisi bir kötülük veya hata yapıyorsa kendi tercihi değil kaderidir."
"Katılmıyorum." Başımı kaldırdım. Yaslandığı yerden doğruldu. "Ama kaderin varlığını da inkar etmiyorum. Sadece bana kalırsa insanın kaderde oynama payı vardır, kader gideceğimiz yolu belirler. Yoldan nasıl geçeceğimizi değil."
~Yalanların Güncesi
3 notes · View notes
yaraliruhlarsemti · 1 year
Text
Bugün cidden beni üzen bir şey oldu gerçekten böyle konuşmaktan hiç hoşlanmıyorum ama karşı tarafın hayatını bilmeden yorum yapanlardan nefret ediyorum gayet sakin ve huzurlu şekilde teyzemlere gittim dönerken bir abiyle karşılaştık senelerdir ananemin komşusu merhaba kızım nasılsın dedi iyiyim abi sen nasılsın dedim velhasıl sınav sonucu ne oldu dedi bu senede evde misin yoksa dedi güya şaka yapıyor bende kırıkkale anestezi geldi dedim maşallah kaç senelik dedi iki dedim gözlerini devirdi yahu kızım durdun durdun iki senelik üniversiteye mi gidiyorsun dedi senden beklemezdim vs gibi cümleler kurdu cidden özür diliyorum ama bunu söyleyen abi ilkokul terk. Tamam benimde istediğim bölüm bu değildi ama nasip böyleymiş hayırlısı buymuş dedim kabullendim ve anestezi bölümünün önü gayet açık,atanabilme imkanım var ama bunu o abinin karşısına geçip anlatsam tıp değil sonuçta der ve gider inanın... iki senelik üniversiteleri küçümseyenleri hiç anlamıyorum hiç anlamayacağım.
12 notes · View notes
fatovski · 11 months
Text
Az önce kedime günaydın dedim saat kaç haberin var mı bakışı atıp gözlerini devirdi, haklı🙄
16 notes · View notes
dengesizkafamm · 2 years
Text
Salladı sopayı devirdi tosbağayı
26 notes · View notes