Tumgik
#dopamin ilaçları
pazaryerigundem · 3 months
Text
Vitamin eksikliği el titremesine neden olmaz! El titremesinin nedenleri...
https://pazaryerigundem.com/haber/178794/vitamin-eksikligi-el-titremesine-neden-olmaz-el-titremesinin-nedenleri/
Vitamin eksikliği el titremesine neden olmaz! El titremesinin nedenleri...
Tumblr media
El titremesinin birçok farklı nedene bağlı olarak görülebildiğini belirten uzmanlar, sebebini anlamak için hangi durumlarda görüldüğünün araştırılması gerektiğine vurgu yapıyor.
İSTANBUL (İGFA) – Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, toplumda sıklıkla görülen el titremesinin nedenleri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
El titremelerinin toksik ve metabolik sebeplerle görülebileceğini belirten Prof. Dr. Barış Metin, “Psikiyatrik ilaçların yan etkileri, tiroit fonksiyonlarındaki sorunlar, nörolojik beyin hastalıkları ve Parkinson gibi hastalıkların el titremesine sebebiyet vermesi olasıdır.” dedi.
El titremesinin sebebini anlamak için hangi durumlarda olduğunu araştırmak gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Metin, “İstirahat halindeyken mi görülüyor ya da hareket halindeyken mi görülüyor önce buna bakmak gerekir. İstirahat halindeyken el titremesi genellikle Parkinson hastalarında görülür. Hareket halinde olan titreme ise ailevi ya da esansiyel tremor yani ilaçlara yan etki olan iyi huylu titremelerdir.” şeklinde konuştu.
Tumblr media
Yaygın inanışın aksine vitamin eksikliklerinde el titremesi görülmediğini dile getiren Prof. Dr. Barış Metin, ancak bazı durumlarda alkol tüketimi yoğun olan kişilerde B grubu vitamin eksikliği kaynaklı görülebildiğini, sağlıklı beslenen bireylerde ise el titremesi görülmediğini ifade etti.
Psikiyatri ilaçlarının yan etkisi olarak el titremesi görülebildiğini de sözlerine ekleyen Prof. Dr. Metin, antidepresan ilaçları, iki uçlu duygu durumu hastalığında kullanılan duygu durumu düzenleyici ilaçlarda el titremesi ortaya çıkabildiğini kaydetti. 
“BAZI TİTREMELER GENETİK OLARAK GÖRÜLEBİLİR”
El titremesinin çok fazla nedeni olduğuna değinen Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Barış Metin, “Ama çoğu da ciddi hastalıklara bağlı değildir. Gençlerde daha basit nedenlere bağlı olabilmektedir. Bazı titremeler de genetik olarak görülmektedir. Yaşlı bireylerde kişi hareketsizken görülen el titremeleri genelde Parkinson hastalığını düşündürmektedir. Tanıyı anlamak için de muayene edilmesi gerekir. Gençlerde genellikle heyecan yapıldığı zaman, eşya taşıdığı zaman ve ailevi özelliği yüksek olan esansiyel tremor olan hastalıkta görülmektedir.” dedi.
Kişinin hayatını rahatsız edecek boyutta el titremesi yaşanması durumunda, titremeyi azaltacak ilaçlar verilebildiğini söyleyen Prof. Dr. Barış Metin sözlerini şöyle tamamladı:
“El titremesinin altında çok farklı nedenler de vardır. Genel olarak kişinin hayatını rahatsız edecek boyutta ise el titremesini azaltacak ilaçlar verilebilir. İlaç yan etkisine bağlı olarak görülen titremelerde ise ilaçların dozajı düzenlenerek titreme en aza indirilmeye çalışılır. Parkinson titremesi istirahatte görülen bir durumdur. Parkinson ilaçları kullanılır ve beyindeki dopamin miktarını artıran ilaçlar sayesinde titremede belirgin düzeyde düzelme görülür. Yanı sıra bütün ilaçlara yanıtsız el titremesi veya çok fazla kafa titremesi, bacak titremesi ve gövde titremesi gibi durumlarda ise girişimsel yöntemler kullanılabilir. Örneğin bu tür durumlarda beyin pili takılması ve beyin ameliyatları yapılabilir.”
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
psikologline · 1 year
Text
Concerta Özellikleri, Etkileri ve Kullanımı
Tumblr media
Concerta, özellikle Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) olan bireylerde odaklanma ve dikkat süresini artırmak için kullanılan bir ilaçtır. İlacın etken maddesi metilfenidat’tır. Concerta, beynin dopamin ve norepinefrin gibi nörotransmitterler üzerindeki etkisini artırarak çalışır. Bu nörotransmitterlerin düzeylerini dengede tutmak, kullanıcıların odaklanmasına ve günlük görevleri daha etkili bir şekilde tamamlamasına yardımcı olabilir. Concerta'nın kullanımı, doktor gözetimi altında ve reçete ile olmalıdır. İlacın yan etkileri değişkenlik gösterebilir ve bu yan etkiler arasında iştah kaybı, uyku problemleri ve kardiyovasküler sistem üzerindeki etkiler bulunabilir. Concerta kullanımına başlamadan önce doktora başvurmak ve ilacın kullanıcı için uygun olup olmadığını kontrol etmek önemlidir. Ayrıca, ilacın doğru şekilde kullanılmadığı takdirde bağımlılık yapma potansiyeli de bulunmaktadır. Bu nedenle, Concerta'nın sadece doktor önerisi ve gözetimi altında kullanılması esastır.
Concerta Nedir?
Concerta, özellikle Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tedavisinde kullanılan bir ilaçtır. Piyasada uzun etkili metilfenidat olarak bilinir. Genel Bilgi Concerta, uzun süreli salım yapan (extended-release) metilfenidat içerir. Metilfenidat, beyindeki dopamin ve norepinefrin seviyelerini etkileyerek çalışır, bu sayede dikkat seviyesini artırır ve impuls kontrolünü sağlar. Farmakolojik Özellikleri Metilfenidat, sinir hücreleri arasındaki iletişimi artırır ve nörotransmitter olan dopaminin daha etkili bir şekilde çalışmasını sağlar. Bu mekanizma sayesinde, bireyin odaklanma yeteneği artar ve hiperaktivite azalır.
Tumblr media
Kimler Kullanabilir?
DEHB Tanısı Alanlar Concerta, DEHB tanısı konmuş bireylere yöneliktir. Doktorların reçete ettiği durumlarda, çocuklar ve ergenler tarafından güvenle kullanılabilir. Kimler Kullanmamalı? Concerta, kalp hastalığı olan, yüksek tansiyon problemi bulunan veya glaukom tanısı konmuş bireyler tarafından kullanılmamalıdır. Ayrıca ilaca karşı alerjisi olan kişilerin de Concerta kullanmamaları gerekmektedir.
Yan Etkiler Nelerdir?
Hafif Yan Etkiler Hafif yan etkiler arasında uykusuzluk, mide bulantısı, baş ağrısı, iştah kaybı ve kilo kaybı bulunabilir. Bu etkiler genellikle ilacın kullanımına başlandıktan kısa bir süre sonra kaybolabilir. Ciddi Yan Etkiler Ciddi yan etkiler arasında göğüs ağrısı, nefes almada zorluk, ciltte morarma veya sararma ve depresyon veya intihara meyilli düşünceler yer alabilir.
Tumblr media
Güvenli Kullanım İçin Öneriler
Dozaj ve Kullanım Concerta tabletleri her gün aynı saatte alınmalıdır. Tabletler çiğnenmeden veya kırılmadan, bütün olarak yutulmalıdır. İlaç Etkileşimleri Concerta'nın diğer ilaçlarla etkileşime girebileceğini unutmayın. Özellikle antidepresanlar, antikonvülsanlar, kan basıncı ilaçları ve bazı kalp ilaçları ile etkileşime girebilir. Concerta, DEHB tedavisinde etkili bir ilaç seçeneğidir. Ancak ilacın yan etkileri ve kontrendikasyonları olduğunu unutmayın. İlacı kullanmadan önce doktorunuza başvurun ve reçeteye tam olarak uygun kullanın.
Tumblr media
Concerta Sıkça Sorulan Sorular
Concerta nasıl kullanılır?Concerta, her gün aynı saatte, genellikle sabahları alınmalıdır. Tabletler çiğnenmeden veya kırılmadan, bütün olarak yutulmalıdır.Concerta'nın yan etkileri nelerdir?Yan etkiler arasında iştah kaybı, uykusuzluk, baş ağrısı ve mide bulantısı bulunabilir. Ciddi yan etkiler için doktorunuza başvurun.Concerta kimler tarafından kullanılmamalıdır?Kalp hastalığı, yüksek tansiyon veya glaukomu olan bireyler ve ilaca karşı alerjisi olanlar Concerta kullanmamalıdır.Concerta'nın DEHB üzerindeki etkisi nedir?Concerta, dikkati artırır, impuls kontrolünü iyileştirir ve hiperaktiviteyi azaltır, böylece DEHB belirtilerini hafifletir.Concerta bağımlılık yapar mı?Concerta, doğru kullanıldığında bağımlılık yapma riski düşüktür. Ancak, kötüye kullanım potansiyeli vardır.Concerta ile alkol alınabilir mi?Concerta ile alkol alımı tavsiye edilmez, çünkü bu kombinasyon yan etkileri artırabilir.Concerta kilo kaybına neden olur mu?Concerta'nın bilinen yan etkilerinden biri iştah kaybıdır, bu da kilo kaybına yol açabilir.Concerta ve Ritalin arasındaki fark nedir?Hem Concerta hem de Ritalin metilfenidat içerir, ancak Concerta uzun süreli salım yapar, Ritalin ise hemen etki gösterir.Concerta kullanırken hangi ilaçlardan kaçınılmalıdır?MAO inhibitörleri, antidepresanlar ve bazı kan basıncı ilaçları Concerta ile etkileşime girebilir, doktorunuza danışın.Concerta'nın dozu nasıl ayarlanır?Concerta'nın dozajı, hastanın yaşına, kilosuna ve DEHB'nin şiddetine bağlı olarak doktor tarafından belirlenir. Uzman bir psikiyatri doktoruna mu ihtiyaç duyuyorsunuz? İşte size bazı öneriler: - İstanbul Psikolog - Kadıköy Psikolog - Ataşehir Psikolog Read the full article
0 notes
saglikvehastalik · 1 year
Text
Hormon Bozukluğu Neden Olur?
Tumblr media
Hormon bozukluğunun birçok farklı nedeni olabilir. Bunlardan bazıları şunlardır: - Genetik faktörler: Bazı kişilerde doğuştan gelen veya sonradan ortaya çıkan genetik mutasyonlar hormon üretimini veya salgılanmasını etkileyebilir. Örneğin Turner sendromu, Klinefelter sendromu, konjenital adrenal hiperplazi gibi durumlar hormon bozukluğuna yol açabilir. - Endokrin sistem hastalıkları: Endokrin sistem, hormon üreten ve salgılayan organlardan oluşur. Bu organlarda meydana gelen hastalıklar veya tümörler hormon dengesini bozabilir. Örneğin tiroid bezi hastalıkları, hipofiz bezi hastalıkları, polikistik over sendromu, Addison hastalığı, Cushing sendromu gibi durumlar hormon bozukluğuna neden olabilir. - Çevresel faktörler: Hormon bozukluğuna neden olan çevresel faktörler arasında beslenme, stres, yaşam tarzı, ilaç kullanımı, kimyasal maddelere maruz kalma gibi etkenler sayılabilir. Örneğin aşırı şekerli veya işlenmiş gıdalar tüketmek, stres altında olmak, düzensiz uyumak, sigara veya alkol kullanmak, doğum kontrol hapları veya steroidler gibi ilaçlar almak, plastik ürünler veya kozmetik ürünler gibi hormonları taklit eden veya engelleyen maddelerle temas etmek hormon bozukluğuna sebep olabilir.
Hormon Bozukluğu Belirtileri Nelerdir?
Hormon bozukluğunun belirtileri hormondan hormona ve kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak hormon bozukluğunun bazı yaygın belirtileri şunlardır: - Kilo değişimi: Hormon bozukluğu kilo alımına veya kaybına neden olabilir. Özellikle tiroid bezi hastalıkları kilo değişimine yol açar. Hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması) durumunda kilo alma, hipertiroidi (tiroid bezinin fazla çalışması) durumunda kilo kaybı görülebilir. - Tüylenme: Hormon bozukluğu vücuttaki tüylenmeyi arttırabilir veya azaltabilir. Özellikle kadınlarda androjen (erkeklik hormonu) fazlalığı tüylenmeye neden olur. Bu durum polikistik over sendromu veya konjenital adrenal hiperplazi gibi hastalıklarda görülebilir. Erkeklerde ise östrojen (kadınlık hormonu) fazlalığı tüylenmeyi azaltabilir veya göğüs büyümesine neden olabilir. - Cinsel problemler: Hormon bozukluğu cinsel isteği, performansı ve üreme yeteneğini etkileyebilir. Kadınlarda hormon bozukluğu adet düzensizliği, yumurtlama bozukluğu, kısırlık, vajinal kuruluk, ağrılı cinsel ilişki gibi sorunlara neden olabilir. Erkeklerde ise hormon bozukluğu ereksiyon bozukluğu, sperm sayısında azalma, kısırlık, meme büyümesi gibi sorunlara yol açabilir. - Ruh hali değişiklikleri: Hormon bozukluğu ruh halinde dalgalanmalara, depresyona, anksiyeteye, sinirliliğe, uykusuzluğa veya aşırı uyumaya neden olabilir. Özellikle serotonin, dopamin, melatonin gibi hormonlar ruh halini etkiler. Ayrıca kadınlarda menopoz döneminde veya adet öncesi sendromunda hormon dalgalanmaları ruh halini değiştirebilir. - Diğer belirtiler: Hormon bozukluğunun diğer belirtileri arasında baş ağrısı, migren, kas ve eklem ağrıları, kemik erimesi, cilt problemleri, saç dökülmesi, terleme, sıcak basması, yorgunluk, halsizlik, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi durumlar sayılabilir.
Tumblr media
Hormon Bozukluğu
Hormon Bozukluğu Tedavisi Nasıl Yapılır?
Hormon bozukluğu tedavisi hormon bozukluğunun nedenine ve türüne göre değişir. Hormon bozukluğu tedavisinin temel amacı hormon dengesini sağlamak ve hormon bozukluğunun yol açtığı sorunları gidermektir. Hormon bozukluğu tedavisinde genellikle şu yöntemler kullanılır: - İlaç tedavisi: İlaç tedavisi hormon bozukluğuna neden olan hastalığın tedavisinde veya hormon seviyelerini düzenlemek için kullanılır. Örneğin tiroid bezi hastalıklarında tiroid hormonu ilaçları, polikistik over sendromunda doğum kontrol hapları veya insülin direncini azaltan ilaçlar, menopozda hormon replasman tedavisi (HRT) gibi ilaçlar verilebilir. İlaç tedavisi doktor kontrolünde ve önerilen dozlarda yapılmalıdır. - Cerrahi tedavi: Cerrahi tedavi hormon bozukluğuna neden olan tümörlerin veya kistlerin alınması için uygulanabilir. Örneğin hipofiz bezi tümörleri veya yumurtalık kistleri cerrahi olarak çıkarılabilir. Cerrahi tedavi sonrasında ilaç tedavisine devam edilebilir. - Radyasyon tedavisi: Radyasyon tedavisi hormon bozukluğuna neden olan tümörlerin veya kistlerin küçültülmesi veya yok edilmesi için uygulanabilir. Örneğin tiroid bezi tümörleri veya hipofiz bezi tümörleri radyasyon tedavisi ile tedavi edilebilir. Radyasyon tedavisi sonrasında ilaç tedavisine devam edilebilir. - Yaşam tarzı değişiklikleri: Yaşam tarzı değişiklikleri hormon bozukluğunu önlemek veya tedavi etmek için önemlidir. Yaşam tarzı değişiklikleri arasında şunlar yapılabilir: - Sağlıklı ve dengeli beslenmek: Hormon bozukluğunu önlemek veya azaltmak için sağlıklı ve dengeli beslenmek gerekir. Şekerli, işlenmiş, yağlı ve katkılı gıdalardan uzak durmak, sebze, meyve, tam tahıl, baklagil, yağsız protein ve sağlıklı yağlar tüketmek faydalıdır.
Kromozoma Bağlı Hormon Bozukluğu Nedir?
 Kromozoma bağlı hormon bozukluğu, kromozomlarda meydana gelen sayısal veya yapısal anormalliklerin hormon üretimini veya salgılanmasını etkilediği bir durumdur. Kromozomlar, vücudumuzdaki hücrelerde bulunan ve genetik bilgimizi taşıyan DNA paketleridir. Normalde insanlarda 23 çift olmak üzere toplam 46 kromozom vardır. Bu kromozomlardan 22 çifti otozom, 1 çifti ise cinsiyet kromozomu olarak adlandırılır. Cinsiyet kromozomları X ve Y şeklinde sembolize edilir ve biyolojik cinsiyetimizi belirler. Dişilerde XX, erkeklerde XY kromozomu vardır. Kromozoma bağlı hormon bozukluğu, kromozom sayısında veya yapısında meydana gelen değişikliklerden kaynaklanabilir. Kromozom sayısında fazlalık veya eksiklik anöploidi olarak adlandırılır. Anöploidi, genellikle mayoz bölünme sırasında kromozomların eşit olarak ayrılmamasından kaynaklanır. Anöploidiye örnek olarak Down sendromu, Klinefelter sendromu, Turner sendromu gibi durumlar verilebilir. Bu durumlarda hormon bozukluğu, tiroid bezi, hipofiz bezi, yumurtalık veya testis gibi hormon üreten organların gelişimini veya işlevini etkiler. Kromozom yapısında meydana gelen değişiklikler ise translokasyon, inversiyon, delesyon veya duplikasyon gibi isimler alır. Bu değişiklikler, genellikle DNA’nın kopyalanması veya onarılması sırasında hatalar oluşmasından kaynaklanır. Kromozom yapısındaki değişikliklere örnek olarak Prader-Willi sendromu, Angelman sendromu, Williams sendromu gibi durumlar verilebilir. Bu durumlarda hormon bozukluğu, hormon üreten genlerin silinmesi, eklenmesi veya yer değiştirmesi sonucunda ortaya çıkar. Kromozoma bağlı hormon bozukluğunun belirtileri, etkilenen hormona ve organa göre değişebilir. Genel olarak hormon bozukluğunun belirtileri arasında kilo değişimi, tüylenme, cinsel problemler, ruh hali değişiklikleri, baş ağrısı, migren, kas ve eklem ağrıları, kemik erimesi, cilt problemleri, saç dökülmesi, terleme, sıcak basması, yorgunluk, halsizlik gibi durumlar sayılabilir. Kromozoma bağlı hormon bozukluğunun tedavisi ise hormon bozukluğunun nedenine ve türüne göre değişir. Hormon bozukluğu tedavisinin temel amacı hormon dengesini sağlamak ve hormon bozukluğunun yol açtığı sorunları gidermektir. Hormon bozukluğu tedavisinde genellikle ilaç tedavisi kullanılır. İlaç tedavisi ile eksik olan hormon yerine konur veya fazla olan hormon baskılanır. Örneğin tiroid bezi hastalıklarında tiroid hormonu ilaçları, polikistik over sendromunda doğum kontrol hapları veya insülin direncini azaltan ilaçlar verilebilir. İlaç tedavisi doktor kontrolünde ve önerilen dozlarda yapılmalıdır. Hormon bozukluğu tedavisinde ayrıca cerrahi tedavi veya radyasyon tedavisi de uygulanabilir. Bu tedavi yöntemleri hormon bozukluğuna neden olan tümörlerin veya kistlerin alınması veya yok edilmesi için kullanılır. Örneğin hipofiz bezi tümörleri veya yumurtalık kistleri cerrahi olarak çıkarılabilir. Radyasyon tedavisi ise hormon üreten organlara yönelik radyoaktif ışınlar uygulanarak hormon üretiminin azaltılması veya durdurulması için kullanılır. Hormon bozukluğu tedavisinde son olarak yaşam tarzı değişiklikleri de önemlidir. Yaşam tarzı değişiklikleri arasında sağlıklı ve dengeli beslenmek, egzersiz yapmak, stresten uzak durmak veya yönetmek, sigara ve alkol kullanmamak, uyku düzenine dikkat etmek gibi etkenler sayılabilir. Bu etkenler hormon dengesini desteklemeye ve hormon bozukluğunun önlenmesine veya azaltılmasına yardımcı olur. Hormon bozukluğu bulaşıcı bir hastalık değildir. Hormon bozukluğu genetik, endokrin veya çevresel faktörlerden kaynaklanır. Hormon bozukluğu olan bir kişi ile temas etmek veya aynı ortamda bulunmak hormon bozukluğuna yakalanmaya neden olmaz. Ancak hormon bozukluğu olan bir kişi ile cinsel ilişkiye girmek veya kan nakli yapmak gibi durumlarda bulaşıcı hastalıklara yakalanma riski artabilir. Hormon bozukluğu hamileliği etkileyebilir. Hormon bozukluğu olan kadınlarda yumurtlama bozukluğu, kısırlık, düşük, erken doğum, preeklampsi, gestasyonel diyabet gibi sorunlar görülebilir. Hormon bozukluğu olan erkeklerde ise sperm sayısında azalma, kısırlık, cinsel performans bozukluğu gibi sorunlar görülebilir. Bu yüzden hormon bozukluğu olan kişiler hamile kalmak istiyorlarsa doktorlarına danışmalı ve uygun tedavi yöntemlerini uygulamalıdır. Read the full article
0 notes
zeynoysasanane · 3 years
Text
Zengin olsam kendime dopamin ilaçları yazdırırdım..
5 notes · View notes
webdedoktor · 7 years
Photo
Tumblr media
Dopamin Fazlalığı Nedir ? Dopamin Nedir ? Dopamin, katekolaminler olarak adlandırılan, nörotransmitterler ve hormonlar olarak görev yapan bir molekül sınıfının üyesidir.
0 notes
Text
Şizofreni Nedir?
Şizofreni, bireylerin gerçekliği anormal olarak yorumladıkları ve gerçek ile gerçek dışını birbirinden ayıramadıkları ciddi bir zihinsel bozukluğa verilen isimdir. Şizofreni, halüsinasyonlar, sanrılar ve günlük işleyişi bozan son derece düzensiz düşünme ve davranışların kombinasyonlarından meydana gelebilir bireyi bütünüyle etkisiz hale getirebilir. Şizofreni hastaları için tedavinin yaşam boyu sürdürülmesi gereklidir. Erken başlayan tedavi, semptomların ciddi komplikasyonlar gelişmeden kontrol altına alınmasına yardımcı olabilir ve bireyin uzun vadede hayat kalitesini iyileştirecek adımların atılmasını mümkün kılabilir.
Şizofreni belirtileri nelerdir?
Birçok hastalıkta olduğu gibi şizofrenide de hastalığın başlangıç döneminde belirtiler daha hafiftir ve bu dönemde hasta yakınları yalnızca bir şeylerin yolunda gitmediğini fark edebilir. Hastalığın belirtileri arasında duygu, düşünme ve davranışa ilişkin farklı sorunlar yer alır. Genellikle sanrılar, halüsinasyonlar ve düzensiz konuşma, kendini ifade edememe gibi problemler yaygın şekilde görülür. Bunun haricinde şizofreni hastalığının belirtileri şunlardır:
Şizofreni hastalarında gerçek dışı olaylara inanma durumu söz konusudur. Bunlar hayaller veya sanrılar olarak tanımlanabilir. Örnek vermek gerekirse hasta birinin ona takıntılı derecede aşık olduğu, zarar gördüğü veya tacize uğradığı, başkaları tarafından takip edildiği, büyük bir felaketin meydana gelmek üzere olduğu gibi gerçek dışı düşüncelere veya şüphelere kapılabilir.
Şizofrenide yaygın şekilde görülen gerçekte olmayan şeyleri görme veya duyma gibi durumlar halüsinasyon olarak nitelendirilir. Bunlar şizofreni hastaları tarafından tamamen gerçek olarak hissedilir ve normal bir deneyimin gücüne eşdeğerdir. Halüsinasyon herhangi bir duyuda olabileceği gibi genellikle işitme şeklinde gerçekleşir.
Düzensiz düşünce ve konuşma şizofreni hastalığında yaygın görülen semptomlardan bir diğeridir. Hastalar konuşurken kendilerini ifade edemez, sorulara verdiği cevaplar kısmen veya tamamen soruyla ilgisiz olabilir, konuşurken anlamsız kelimeler ve anlamsız cümleler kullanabilir.
Şizofreni Nasıl Tedavi Edilir?
Şizofreni hastalığı, semptomlar azaldığında bile ömür boyu tedavi gerektirir. İlaçla ya da  psikososyal terapi, bireyin durumu yönetmesine yardımcı olabilir. Bazı vakalarda, özellikle kriz dönemlerinde veya semptomların şiddetli seyretmeye başladığı dönemlerde bireyin güvenliğinin, doğru beslenmesinin, yeterli uyku düzeninin ve temel hijyeninin sağlaması için hastaneye yatırılması gerekli olabilir.
Normal şartlarda şizofreni tedavisi süreci deneyimli bir psikiyatrist rehberliğinde bir ekip tarafından sürdürülür. Bu ekipte bireye sağlanacak bakımı koordine etmek için bir psikolog, bir sosyal hizmet uzmanı, bir psikiyatri hemşiresi ve bir vaka yöneticisi bulunabilir. Tam ekip yaklaşımı, şizofreni tedavisi konusunda uzman kliniklerde mevcuttur.
İlaçlar tedavisi şizofreni tedavi sürecinin temel taşıdır. Antipsikotik ilaçlar bu süreçte en sık reçete edilen ilaçlardır. Kullanılan ilaçların dopamin adı verilen bir beyin nörotransmitterini etkileyerek semptomları kontrol ettikleri düşünülmektedir. Antipsikotik ilaçlarla tedavinin amacı, belirti ve semptomları mümkün olan en düşük doz ilaç kullanımı ile etkili bir şekilde yönetmektir. Psikiyatrist, bu sonuca ulaşmak ve zaman içinde bireyin değişen şartlarına uyum sağlamak için farklı ilaçlar, farklı dozlar veya kombinasyonlar deneyebilir. 
Antidepresanlar veya anti-anksiyete ilaçları gibi diğer ilaçlar da bu süreçte antipsikotik ilaçlara destek olabilir. Normal şartlarda semptomlarda bir iyileşme olduğunu fark etmek birkaç haftalık bir süreci gerektirir. Şizofreni ilaçlarının ciddi yan etkileri, bireyi ilaç kullanımına karşı isteksiz kılabilir. Tedavi sürecinde hastanın işbirliği yapma isteği ilaç seçimini etkileyebilir, örneğin hap almaya karşı koyan bir hastaya enjeksiyon yapılması gerekebilir.
0 notes
psikologrehber · 5 years
Text
Depresyon Beyin Değil, Bağırsak Hastalığıdır
Tumblr media
Depresyon da tek sorunun serotoninden kaynaklanmadığını aktaran Psikiyatrist Hatıloğlu probiyotiklerin tedaviyi destekleyici rolleri dışındaki yardımları tıbben kanıtlanmamıştır” diye konuştu. “Mutluluk hormonu olarak bilinen serotoninin %95’i bağırsaklarda, %5’i beyinde üretiliyor” diyen Fitoterapist Ümit Aktaş, “Psikiyatristler neden hastaya antidepresan veriyor da ‘ev turşusu ye’ demiyor?” dedi. Depresyonun beyin kimyası ile değil, vücudun ikinci beyni olarak nitelendirilen bağırsaklarla alakalı bir durum olduğunu söyleyen Bahçeşehir Üniversitesi Fitoterapi Eğitim Koordinatörü Dr. Ümit Aktaş’a göre, depresyondan korunmanın yolu, bağırsaklara yatırım yapmaktan, dolayısıyla bağırsaklardaki probiyotikleri artıracak beslenme şeklinden geçiyor. Toplumda büyük bir mutsuzluk ve depresyon hali olduğunu belirten Fitoterapist Dr. Aktaş, depresyon, stres, hâlsizlik, uykusuzluk, fazla kilo gibi modern zamanlarla özdeşleşen sorunları “Mutluluk Kürleri” adlı kitabında irdeledi. Çok satanlar listesinde yer alan kitabında Aktaş özetle; mutlu, zinde ve dolu dolu yaşamın doğru bir beslenme modeli ile mümkün olabildiğini söylüyor, “Mutluluk sağlıkla, sağlık mutlulukla mümkündür” diyor. Yani Aktaş, bazı gıdaları “yiyerek”, bazılarını ise “yemeyerek” hem fiziksel sağlığın hem de mutluluğun yakalanacağı görüşünde. Mutlu bir yaşam için sadece beslenme yeterli değil ama her şeyin başı, beslenme diyen Aktaş, bu tezini şöyle açıklıyor: “Mutsuzluk veya depresyon denilince akla gelen ilk şey mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin. Serotonin maddesinin %95’ini bağırsaklardaki probiyotikler, %5’ini ise beyin yapıyor. Bağırsaklar aynı zamanda bağışıklık sisteminin en önemli organı. Bağışıklık hücrelerinin % 70’i bağırsaklarda bulunuyor. Yani gerek bağışıklık sisteminde, gerekse depresyonda düzeltmemiz gereken ilk ve en temel şey beslenmedir.” Beslenmeyi düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltemiyorsunuz Beslenme deyip geçmemek lazım; genetiğine müdahale edilmiş gıdalar, tarım ilaçları, hibrit tohumlar, fazla miktarda karbonhidrat, az miktarda yağ tüketmek gibi durumlar ruh halimizi fazlasıyla etkiliyor. Çünkü genetiğine müdahale edilmiş organizmalar, bizim de genetiğimize müdahale ediyor. Antidepresan yazmak modernlik de, ‘turşu ye’ demek çağ dışılık mı? Örneğin; 2015’de yapılan bir çalışmayla, insan gen yapısında tam 143 tane yabancı gen bulundu, yani bize ait olmayan gen. Bakterilere ait bu genler besinlerle vücudumuza giriyor. O yüzden her şey beslenme ile düzelmez ama beslenmeyi düzeltmeden hiçbir şeyi düzeltemiyorsunuz.
Tumblr media
Nitekim bugün modern tıbbın düştüğü en büyük hata budur. Örneğin; serotoninin % 95’ini probiyotikler yapıyor dedik. O halde neden psikiyatristler hastalarına antidepresan veriyor da ‘ev turşusu ye’ demiyor. Antidepresan yazmak modernlik de, ‘turşu ye’ demek çağ dışılık mı? Asıl dikkat edilmesi gereken konu beslenme. İlaçlarla depresyon düzelseydi, son 50 yıl içinde Amerika’da depresyon 6 kat artmazdı.” Depresyona neden olan diğer faktörler göz ardı edilmemeli Dr. Hatılıoğlu ise Aktaş’ın antidepresanlar ve depresyon tedavisine yönelik tespitlerine karşı çıkıyor. “Türkiye’de ne yazık ki antidepresan kullanımı giderek artmaktadır” diyen ve depresyona yol açan diğer etkenlerin gözden kaçırılmaması gerektiğine vurgu yapan Dr. Hatıloğlu’nun görüşleri şöyle:
Tumblr media
Serotonin gibi nörotransmitterlerin (sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan kimyasal) 1960’lı ve 70’li yıllarda olduğu gibi beyinde azalması nedeniyle depresyona yol açtığına artık eskisi kadar inanılmamaktadır. Gerçek bir eksiklik olduğuna dair net kanıtlar yoktur. Yani sorun serotonin eksikliğinden değil, serotonin gibi nörotransmitterlerin reseptörlerle (hücre içine sinyal taşıyan protein) etkileşiminde bir bozukluk olduğu fikri günümüz çalışmalarınca ağır basmaktadır. Sinir hücrelerinin işlevlerinde bozulma görülüyor Şimdilerde ise depresyon gelişiminde; normal miktarda nörotransmitter ve reseptör varlığında sinyal iletiminde bir yetersizlik olabileceği ve bu nedenle sinir hücrelerinin yaşamasını ve işlevini sağlıklı yapabilmesi için gerekli olan faktörlerin sekteye uğradığı düşünülmektedir. Tekrarlayıcı depresyonlarda ise beynin bazı bölgelerindeki sinir hücrelerinin boyutunda azalma veya işlevlerinde bozulma ile beyin hacminin azaldığı görüntüleme çalışmaları ile gösterilmektedir. Bu bilgilerin yanı sıra; serotonin, noradrenalin, dopamin dışında asetilkolin, GABA, glutamat, glisin gibi diğer nörotransmitterlerin de depresyona yol açtığı konusunda çalışmalar sürmektedir. Antidepresanların etkisi bilimsel çalışmalarda defalarca kanıtlandı Sağlıklı beslenmenin, sadece depresyon açısından değil, bedensel ve ruhsal olarak sağlığın devamlılığı açısından ele alınması gerektiğini dile getiren Hatıloğlu; “Probiotik, prebiotik ya da antimikrobiyal tedavilerin psikiyatrik rahatsızlıklarda ana tedavi olmaktan ziyade tedaviyi destekleyici rolleri dışında yardımları tıbben kanıtlanamamıştır. Antidepresanların ise doğru tanı ve doğru kullanım ışığında psikiyatrik rahatsızlıklarda tedavi edici olduğu bilimsel çalışmalarca defalarca kanıtlanmıştır” dedi. Sezaryen ve Normal Doğum Bağırsaklarınıza yatırım yapın 2012 rakamlarına göre Türkiye’de antidepresan satışının giderek arttığını belirten ve “Son 9 yılda antidepresan satışında 2.5 kat artış var. Demek ki mutsuzluk ve depresyon azalmıyor, artıyor” ifadesini kullanan Dr. Aktaş, depresyondan uzak kalmak ve mutlu olmak için bağırsaklara yatırım yapmanın önemli olduğunun altını çiziyor.
Tumblr media
Bu yatırımın temeli insanın dünyaya gözlerini açtığı doğum esnasında atılıyor. Aktaş’a göre, doğum şekli ve çocukluk dönemindeki beslenme, kişinin sağlık karnesinde çok önemli bir faktör: Sezaryenle değil, normal doğumla dünyaya gelenler daha şanslı Çünkü insan, ilk probiyotikleri normal doğumla dünyaya gelirken doğum kanalında alıyor, sezaryenle doğanlar bu şansı kaçırıyor. Yine anne sütü vereceksiniz ki çocuğunuz prebiyotik alsın ve vücudunda geliştirsin. Sonrasında paça çorbası, kemik suyu içireceksiniz, doğal gıdalarla besleyeceksiniz ki hem vücudundaki probiyotikler artsın hem de bağışıklık sistemi gelişsin. Bu dönemde çocuğu doğru beslemezsen, bağışıklığı gelişmez. O zaman bu çocuk erişinlikte bin türlü hastalıkla boğuşur, bunların başında da depresyon gelir. Çocuklar leblebi gibi antidepresan kullanıyor Bugün çocukların çok önemli bir kısmına antidepresan veriliyor. Çocuklar öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı gibi sorunlar nedeniyle leblebi gibi antidepresan kullanıyor ve zombi gibi oluyor. Derslerini çalışıyor, okulda başarılı ama uyumak veya dikkatini toplamak için ilaca ihtiyaç duyan, kimyasallarla yaşayan çocuklar var ve bunların oranı hiç de azımsanacak gibi değil.” Depresyondan uzak durmak için glutensiz beslenmeyi, karbonhidrattan, şekerden uzak durmayı, işlenmiş gıdalar değil, doğal gıdalar tüketmeyi öneren Dr. Aktaş, bağırsaklardaki probiyotikleri artıran, serotonin salgılatan, dolayısıyla depresyondan koruyan besinlerden öne çıkanları şöyle sıralıyor: Probiyotikleri Artıran Besinler Ev turşusu, ev sirkesiPaça çorbası ve kemik suyu Omega 3 zengini besinlerKeten tohumu, ceviz, semiz otumevsim balığıBrokoli, lahana, karnabaharAvokadoYumurta ve tereyağıZeytinyağı Yeşil çay ve tarçın Doğal Prebiyotik Gıdalar; AyranSüzme peynirYoğurtLahana turşusuKefirPastörize edilmemiş turşu ve zeytinDhokla (nohut fermente edilerek yapılmış Hint aperatifi)Dosa (pirinç ve siyah mercimek fermente edilerek yapılan geleneksel Güney Hint yemeği)Idli (pirinç ve siyah mercimek fermente edilerek yapılan Hint aperatifi)Kim Chi (baharatlı, keskin fermente edilmiş lahana, geleneksel Kore yemeği)Miso (bir sos veya yaymak olarak kullanılan fermente soya salçası, popüler Japon gıdası)Natto (fermente edilen soya fasulyesinden yapılmış Japon gıdası) Eğer emziren bir kadın antibiyotik alır ise bebek de antibiyotiklerin yan etkilerinden muzdarip olabilir. Probiyotik gıdalar ile beslenen bebeklerde bu belirtiler hafifler. Yağ olmadan mutluluk olmaz Dikkat çekilen noktalardan biri de yağdan zengin beslenme. Aktaş, “Yağ olmadan mutluluk olmaz” diyor ve hem depresyonun hem de kilo artışının yağdan değil, karbonhidrattan kaynaklandığını aktarıyor:
Tumblr media
“Tahıllardaki gluten, bir numaralı depresyon kaynağıdır. Yüksek glisemik indeksi olan tahıllarla, şekerle ve karbonhidratlarla beslenmek, vücuttaki kan şekeri dengesini ve insülin metabolizmasını bozar. İnsülin metabolizması bozulan bir kişinin mutlu olabilmesi mümkün değildir. Huzurlu yaşayamaz, depresif olur.” Yağdan değil şekerden korkun İnsülin sorununun, kalp-damar hastalıkları ve diyabete yol açtığını da vurgulayan Aktaş, “Yağ kilo aldırmaz, çünkü yağın kalorisi yüksektir ama glisemik endeksi sıfırdır. Kan şekerini birden bire patlatmaz, dengeli, kotrollü ve yüksek enerji verir. Ama zeytinyağı ve tereyağı” diye konuşuyor. Dr. Ümit Aktaş Read the full article
0 notes
themoiira · 5 years
Text
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız? I Moiira
Kadın ve Yaşama Dair Her Şey https://moiira.com/serotonin-ihtiyacinizi-dogal-olarak-nasil-artirirsiniz/
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?
Tumblr media
Serotoninin neredeyse bütün insan davranış süreçlerinde rol oynadığını biliyor musunuz? Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız? Duygularınızdan, sindirim ve motor becerilerinize, bu güçlü kimyasal yaşam ve vücut fonksiyonunun bir çok yönünü etkiler.
Serotonin reseptörleri beyin boyunca bulunur, burada bir bölgeden diğerine mesaj gönderen nörotransmiterler olarak çalışırlar. Ancak insan vücudundaki serotoninin çoğunluğu aslında sindirim, iştah, metabolizma, ruh hali ve hafıza dahil olmak üzere bir dizi biyolojik işlemi etkilediği bağırsakta bulunur.
Serotonin seviyenizi artırmak, depresyon için doğal bir çare olarak çalışabilir ve genel ruh halinizi iyileştirebilir. Ancak bu ve herhangi bir nörotransmitter ile, onun da vücutta birikmesini istemiyorsunuz. Bu nedenle serotonin düzeylerinizi doğal olarak arttırmak, kötü yan etkileri olan antidepresanlarıkullanmaktan daha iyi bir seçenektir .
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız? Serotonin Nedir? Vücuttaki Roller
Serotonin, bir nörotransmiter görevi gören bir kimyasaldır, yani beynin bir bölgesinden diğerine sinyal göndermeye yardımcı olur. Serotoninin kimyasal adı 5-hidroksitriptamindir ve bazen 5-HT olarak adlandırılır. Bir nörotransmitter olarak, nöral aktiviteyi kontrol eder ve çok çeşitli nöropsikolojik süreçlerde rol oynar.
Serotonin beyinde nasıl çalışır? Vücudun serotoninin sadece yüzde 2’si beyinde bulunur ve yüzde 95’i hormonal, endokrin, otokrin ve parakrin etkilerini modüle ettiği bağırsakta üretilir. Beyinde, vücutta doğal olarak meydana gelir ve bir nörotransmiter olarak çalışır, motor işlevini, ağrı algısını ve iştahını düzenlemek için beyne kimyasal mesajlar veya sinyaller gönderir. Ayrıca kardiyovasküler fonksiyon, enerji dengesi, sindirim fonksiyonu ve ruh hali düzenleme dahil olmak üzere çeşitli biyolojik süreçleri modüle eder.
Serotonin, ruh halini düzenleme ve hormonları doğal olarak dengelemekabiliyeti ile bilinen temel bir amino asit olan triptofanın bir yan ürünüdür . Triptofan beyindeki serotonine dönüşür ve ruh halinizi kontrol altına almak ve stres hormonu üretiminizi azaltmak için diğer temel amino asitleri kullanılabilir hale getirmeye yardımcı olur.
Serotonin – Dopamin
Serotonin ve dopaminin işlevi nedir? Her ikisi de depresyonda rol oynayan nörotransmiterlerdir. Serotonin bir ruh hali düzenleyicisi olarak işlev görür ve ayrıca sindirim ve uyku gibi diğer birçok vücut işleminde de rol oynar. Dopamin, beyindeki “zevk merkezi” olarak adlandırılan şeye bağlıdır. Vücudunuz, ödüllendirildiğinde dopamin salgılıyor, ancak düşük dopamin seviyeleri düşük motivasyona ve çaresizlik duygularına neden olabilir.
Serotonin ve dopamine bakıldığında, en büyük fark, iki nörotransmiterin ruh halinizi nasıl etkilediğidir. Dopamin, zevkli deneyimlerden sonra serbest bırakılır ve serotonin duyguları işleme şeklinizi etkilerken, motivasyonunuzu ve ilginizi değiştirir. Optimal sağlık için, dopamin ve serotonin seviyelerini dengede tutmamız gerekir.
Serotonin’in Ruh Sağlığı ve Depresyonla İlişkisi
Serotonin sinir hücrelerimiz arasında sinyaller ileterek, ruh halimizi ve uykumuzu etkileyen beyin fonksiyonlarını değiştirme yeteneği verir. Depresyon için Serotonin, yıllar boyunca birçok klinik ve preklinik çalışmanın odak noktası olmuştur. Araştırmacılar, kimyasalın insandaki beyin bölgeleri boyunca birçok reseptöre işaret ettiğini biliyorlar, ancak serotoninin bir antidepresan olarak kesin mekanizmaları hala araştırılmaktadır.
Columbia Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar, serotonin için bilinen 15 reseptörün çoğunluğunun depresyon ve depresyon benzeri davranışla bağlantılı olmasına rağmen, en çok çalışılan 1A ve 1B reseptörleri olduğunu göstermektedir. İnsan beyni görüntüleme ve genetik çalışmalar, bu iki reseptörün depresyon ve antidepresan tedaviye yanıtta rol oynadığını göstermektedir.
Dünya Psikiyatrisinde yayınlanan bir incelemeye göre , “kanıtlar, serotonin fonksiyonunun bozulmasının bazı durumlarda klinik depresyona neden olabileceğini göstermektedir.” Ayrıca kanıtlar, düşük serotonin fonksiyonunun, bir hastanın bir birincil depresyondan ziyade depresyondan kurtulma yeteneğini tehlikeye sokabileceğini göstermektedir. savunmasız insanlarda ruh halini düşürme etkisi. Bu, triptofan delesyonunun, önceden depresyon atakları olan kişilerde, aile öyküsü nedeniyle sadece daha yüksek bir depresyon riski taşıyanlara kıyasla daha belirgin olduğunu gösteren çalışmalar nedeniyle doğru görünmektedir.
SSRI’ları içeren çalışmalar, serotoninin ruh halimize doğrudan etkisi olamayacağını, aksine depresyon semptomlarını hafifletmeye yardımcı olan otomatik duygusal tepkilerde olumlu kaymaları destekleyebildiğini göstermektedir.
Serotonin Faydaları ve Kullanım Alanları
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  1. Mood ve Bellek geliştirir
Araştırmalar düşük beyin serotonin seviyelerinin zayıf hafıza ve depresif ruh hali ile ilişkili olduğunu göstermektedir . Ayrıca serotonin ve triptofanın bağırsakta beynin eksenini değiştiren ve ruh halinizi ve bilişsel sağlığınızı etkileyen alternatifler ürettiğini de biliyoruz. Araştırmacılar, diyet triptofan seviyelerinin düşürülmesinin, beyin serotonin seviyelerinin düşürülmesine neden olarak etkilerini araştırmak suretiyle serotoninin depresyondaki rolünü araştırabildiler.
2. Sindirim Düzenler
Vücudun serotonininin yüzde doksan beşi bağırsakta üretilir. Araştırmalar,kimyasalın bağırsak motilitesinde ve iltihabında rol oynadığını göstermektedir. 5-HT doğal olarak serbest bırakıldığında, bağırsak hareketliliğini başlatmak için belirli alıcılara bağlanır. Serotonin ayrıca iştahı düzenler ve gıdaları sindirim sistemini tahriş ettiklerinde daha hızlı bir şekilde ortadan kaldırmak için daha fazla kimyasal üretir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  3. Ağrı giderir
Pain Research and Treatment dergisinde yayımlanan bir çalışmada kronik bel ağrısı olan hastalarda postoperatif ağrı düzeyleri ile serum serotonin düzeyleri arasında ters bir ilişki olduğu bulundu. Başka bir çalışma , sağlıklı gönüllülere 5-HT fonksiyonunu manipüle etmek için akut triptofan tükenmesi geçirdiklerinde, bir ısı termoduna cevap olarak önemli ölçüde azalmış bir ağrı eşiği ve tolerans yaşadıklarını buldu.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  4. Kan Pıhtılaşmasını Destekler
Kanın pıhtılaşmasını ilerletmek için yeterli serotonine ihtiyacımız var . Kimyasal, kan iyileşmesinde yardımcı olmak için kan trombositlerinde salınır. Ayrıca, küçük damarları daraltmak için çalışır, böylece kan pıhtıları oluşturur. Bu serotonin yararı iyileşme sürecine yardımcı olsa da, çok fazla serotoninin koroner kalp hastalığına katkıda bulunan kan pıhtılarına yol açabileceğine dair kanıtlar da vardır , bu nedenle, olumsuz etkileri önlemek için normal serotonin aralığında kalmak önemlidir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  5. Yara iyileşmesine yardımcı olur
Uluslararası Moleküler Bilimler Dergisi’nde yayınlanan bir çalışmada , serotoninin yanık hastalarında cilt iyileşmesini arttırmada potansiyel bir terapötik aday olarak hareket ettiği tespit edildi. Araştırmacılar serotoninin hücre göçünü önemli ölçüde hızlandırdığını ve yara iyileşme sürecini in vitro ve vivo yanık yaralanma modellerinde iyileştirdiğini buldu.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Normal Serotonin Serileri
Serotonin seviyelerinizi kan testi ile test ettirebilirsiniz. Kan tipik olarak damardan alınır ve sonuçlar için laboratuara gönderilir. Serotonin eksikliği veya karsinoid sendromu riski taşıyan kişilerin (yüksek serotonin düzeyleri) kan testine ihtiyacı olabilir. Normal serotonin aralığı mililitre (ng / mL) başına 101-283 nanogramdır. Düzeylerinizi bir laboratuardan aldıktan sonra, test ölçümleri farklı olabileceğinden ve normal sonuç olarak kabul edilenleri değiştirebildiğinden, bunları sağlık uzmanınızla görüşmek en iyisidir.
Serotonin Eksikliği Belirtileri ve Nedenleri
Araştırmalar, bozulmuş serotonin fonksiyonunun, depresyon, anksiyete, zorlayıcı davranış, saldırganlık, madde kötüye kullanımı, mevsimsel duygusal bozukluk, bulimya, çocukluk hiperaktivitesi, aşırı duygusallık, mani, şizofreni ve davranış bozuklukları gibi psikiyatrik bozukluklarla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Düşük serotonin semptomları aşağıdakileri içerir:
Depresyon hali
kaygı
Panik ataklar
saldırganlık
sinirlilik
Uyku problemi
İştah değişiklikleri
Kronik ağrı
Zayıf hafıza
Sindirim sorunları
Baş ağrısı
Düşük serotonin seviyesine neden olan nedir? Serotonin, karmaşık bir kimyasal madde ve reseptör sisteminin bir parçasıdır. Düşük serotonin seviyeniz varsa, diğer nörotransmitterlerde eksiklikler olabilir, bu da bu gibi belirgin semptomlara neden olur. Araştırmacılar serotonin eksikliğine neyin neden olduğunu kesin olarak bilmiyorlar, ancak genetik, zayıf beslenme ve yaşam tarzı nedeniyle olabilir. Kronik stresle uğraşıyorsanız veya ağır metaller veya böcek ilaçları gibi toksik maddelere maruz kalırsanız, daha düşük serotonin riski altında olabilirsiniz. Diğer nedenler arasında güneş ışığı eksikliği ve uzun bir süre boyunca belirli ilaçların alınması olabilir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Eksikliği tedavi nasıl
Farmasötik ilaçlara ihtiyaç duyulmadan serotonin düzeylerini artıracak doğal serotonin gıdaları ve güçlendiricileri vardır.
1. Anti-İnflamatuar Gıdalar
Bağırsaklarınızın sağlığının, vücudunuzun serotonin üretme yeteneğini değiştireceğini biliyor musunuz? Bağırsak sağlığınızı artıracak ve iyi ve kötü bakteri dengesini artıracak iltihap önleyici gıdalar yemeniz önemlidir . En iyi yiyeceklerden bazıları arasında yabani yakalanmış somon, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler, fındık ve taze sebzeler bulunur.
Bağırsaktaki iyi bakterileri en üst düzeye çıkarmak için, probiyotik yiyecekler de faydalıdır. Kefir, kombucha, probiyotik yoğurt ve elma sirkesi yemek veya içmek bağırsak sağlığınızı iyileştirmeye yardımcı olacaktır. Avokado, hindistancevizi yağı, sızma zeytinyağı ve ghee gibi sağlıklı yağlar da iltihabı azaltmaya yardımcı olacak ve serotoninin doğal üretimini destekleyecektir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  2. Egzersiz
Araştırmalar, egzersizin beyin fonksiyonu üzerinde yararlı etkilere sahip olduğunu göstermektedir çünkü nörotransmiterler dopamin, serotonin ve noradrenalini modüle etmektedir. Bu kimyasal haberciler egzersiz, beyin fonksiyonlarını etkileme ve hatta nörolojik bozuklukları iyileştirmeye katkıda bulunur.
3. Yeterince Güneş Işığı Alın
Yeterli güneş ışığı almazsanız, serotonin nörotransmitteri doğru şekilde üretilmeyecektir. Araştırmalar  güneş ışığı ile serotonin üretimi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu göstermektedir . Güneş ışığına maruz kalmanın beyni kimyasal serbest bırakması için tetiklediğine inanılmaktadır. Bu, en azından kısmen neden düşük serotonin seviyelerinin mevsimsel duygusal bozukluk 0r SAD ile ilişkili olduğunu açıklayabilir .
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  4. Triptofan
Besinlerde yayınlanan araştırmalar , triptofan alımının azalmasının, mutluluğu artıran bazı beyin aktivitelerinde önemli düşüşlere yol açabileceğini göstermektedir. Bir çalışmaya göre, hastalar günde 6 gram L-triptofan aldıklarında duygudurum bozuklukları, bağımlılıklar veya hormonal problemlerle ilgili negatif semptomları azaltmada sıklıkla başarılıdırlar. Bu miktarda triptofanın birkaç ay boyunca her gün alınmasının, ruh hali değişimlerini, sinirlilik, gerginliği ve huzursuzluğu azalttığı gösterilmiştir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  5. 5-HTP
5-HTP veya 5-Hidroksitriptofan, vücut tarafından doğal olarak üretilen bir amino asittir. Serotonin üretmek için kullanılır, bu nedenle 5-HTP takviyesi genellikle ruh halini iyileştirmek ve depresyon belirtilerini azaltmak için kullanılır. 5-HTP takviyelerini çevrimiçi olarak ve sağlık mağazalarında bulabilirsiniz. Ancak araştırmacılar , 5-HTP takviyelerinin, bir amino asit dengesizliğini önlemek için dikkatli bir şekilde ve doktorun altında kullanılmasını önermektedir.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  SSRI’lar Kullanımlar ve Yan Etkiler
Seçici serotonin geri alım inhibitörleri veya SSRI’lar, beyninizdeki serotonin seviyelerini artırarak depresyon semptomlarını iyileştirmek için kullanılır. En yaygın SSRI türlerinden bazıları Prozac ve Zoloft’tur.
Nöropsikolojik çalışmalar , hem sağlıklı hem de depresyonda olan katılımcılarda, SSRI’lerin uygulanmasının, beynin duygusal olarak yönlendirilen bilgilere tepki verme şeklindeki olumlu değişikliklere yol açtığını göstermektedir. Ancak, diğer araştırmalar , hastaların yalnızca yüzde 50’sinin SSRI’lara yanıt verdiğini ve etkili remisyonun zamanın yüzde 30’undan daha az gerçekleştiğini göstererek yeni antidepresan stratejilerinin gerekli olduğunu belirten farklı sonuçlar olduğunu bildirmektedir.
SSRI’lar dünyada en çok reçete edilen antidepresan ilaçlardır, ancak potansiyel yan etkileri olmadan gelmezler. En sık görülen yan etkilerden bazıları uyuşukluk, mide bulantısı, sinirlilik, baş dönmesi, baş ağrısı, ishal, uyku sorunu, cinsel problemler ve bulanık görmedir.
SSRI’lar ayrıca bazı ilaçlarla etkileşime girer ve bazı ilaç ilaçları veya bitkisel takviyelerle birleştirildiğinde tehlikeli etkilere neden olabilir. Muhtemel etkileşimler hakkında sağlık uzmanınıza danışın.
Ve SSRI’ları durdurduktan sonra çekilme benzeri semptomlar yaşama riski vardır. Bu belirtiler arasında bir huzursuzluk, baş dönmesi, mide bulantısı, grip benzeri semptomlar ve daha fazlası olabilir.
SSRI’lara ek olarak, depresyon için kullanılan başka bir ilaç sınıfına serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri veya SNRI’ler denir. Bu ilaçlar, başka bir nörotransmitter olan hem serotonin hem de norepinefrin düzeylerini arttırır.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Serotonin Sendromu Nedenleri ve Tedavisi
Bir tür serotonin toksisitesi olan Serotonin sendromu, vücutta yüksek seviyede kimyasal biriktiğinde görülür. Bunun nedeni bazen düzeyleri yükselten iki veya daha fazla ilaç almak veya ilaçları bazı bitkisel takviyelerle birleştirmek olabilir. LSD, kokain, ecstasy ve amfetaminler gibi yasadışı uyuşturucuların kötüye kullanılması da bu duruma neden olabilir.
En sık karşılaşılan serotonin sendromu belirtileri anksiyete, huzursuzluk, ajitasyon, terleme ve konfüzyondur. Daha ciddi vakalarda, kas seğirmesi, kas sertliği, düzensiz kalp atışı, yüksek tansiyon, yüksek ateş ve nöbet gibi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Araştırmalar ayrıca yüksek serotonin düzeylerinin kemiklerimiz üzerindeki etkilerinden dolayı osteoporoz riskini arttırdığını göstermektedir. Bu belirtileri fark ederseniz, sağlık uzmanınıza danışın ve seviyelerinizi test ettirmek için onunla konuşun.
Bu durumla ilgilenen kişiler için serotonin sendromu tedavisi, kimyasal seviyelerinizin çok yüksek olmasına neden olan ilaçlardan veya ilaçlardan çekilmeyi içerir. Periactin gibi nörotransmiterin üretimini engellemek için kullanılan ilaçlar da vardır.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Önlemler ve İlaç Etkileşimleri
Düşük veya yüksek serotonin düzeyleri konusunda endişeleriniz varsa, sağlık uzmanınıza danışın. Eksikliği gidermek için serotonin hapları veya takviyeleri kullanmadan önce, özellikle etkileşimleri önlemek için zaten ilaç kullanıyorsanız doktorunuzdan tavsiye alın. Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?
Hamilelik sırasında veya hemşirelik sırasında serotonin takviyelerinin kullanımını destekleyecek yeterli araştırma yoktur, bu yüzden kullanmadan önce sağlık uzmanınıza sorduğunuzdan emin olun.
Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?  Son düşünceler
Serotonin tanımı, beyin ve bağırsakta üretilen bir nörotransmiterdir. Çeşitli vücut süreçlerine izin veren beyindeki alıcılara mesajlar gönderir. Serotonin vücudun birçok bölümünü etkiler ve iç kimyasal dengeyi sağlar.
Dopamin ve serotonin aynı mıdır? Hayır – ikisi de ruh hali ve duygularda rol oynayan nörotransmiterler, ancak farklı. Serotonin molekülü, yaşam olaylarına olan duygusal tepkilerimizi değiştirirken, dopamin zevkli deneyimlerden etkilenir.
Serotonin seni nasıl hissettiriyor? Normal serotonin seviyeleri kendini normal hissettiriyor. Ancak çok yüksek veya çok düşük seviyeler olumsuz etkilere neden olabilir. Vücudunuz doğru miktarda serotonin ürettiğinde, düzenli uyku yaşamalısınız, ancak çok az veya çok az olması uyku işlev bozukluğuna neden olabilir.
Seviyeleriniz çok yüksek olduğunda ne olur? Vücutta çok fazla kimyasal üretildiği zaman ortaya çıkan Serotonin sendromu, endişe, huzursuzluk, hızlı kalp atışı ve yüksek ateşe yol açabilir.
Düşük seviyeli kişiler için, genellikle triptofan veya 5-HTP formundaki serotonin takviyeleri, eksikliğin giderilmesine yardımcı olabilir. Araştırma aynı zamanda egzersiz yapmayı, günlük güneş ışığına maruz kalmayı ve sağlıklı, antienflamatuvar bir diyet yemek yemenin doğal olarak seviyeleri artırmaya yardımcı olacağını öne sürüyor. Serotonin: ihtiyacınızı Doğal Olarak Nasıl Artırırsınız?
Kaynak: Moiira % Etiketler%
0 notes
isikbilisimnet · 6 years
Text
Depresyonun nedenleri nelerdir?
Tumblr media
Depresyonun nedenleri nelerdir? Depresyon nedenleri; ifadesi bugün yerini artık depresyona eşlik eden fizyolojik mi bulgular ve bununla beraber buna eşlik eden demokratik bulgular şeklinde tanımlanmaktadır O yüzden neden sebep sonuç ilişkisi kurmuyoruz araştırmalarda ortaya çıkan bulgular da çalışmalarında uyku bozuklukları olduğu görülmüştür. Çok erken uyanma veya sık sık uyanma kısa süreli uykularla derin uykuya dalamama şeklinde bulgularımız vardır Bunun dışında nörofizyolojik bulgularda dopamin epinefrin ve serotonin hormonlarında farklılıklar görülmüştür. Depresif hastalarda ve normaller arasında depresyonun Ergen ve yetişkin kadınlarda ve erkeklerde ki karşılaşmasında baktığımız zaman Ergen ve yetişkin kadınlarda Ergen ve yetişkin erkeklere olduğundan çok daha fazla görüldüğünü anlıyoruz. Örneğin bugün zamanında kesitsel bir çalışma yapısı kadınlarda depresyon görülme oranları %5 ila 9 iken erkeklerde bu iki ile üç olabiliyor, bu uçağı öncesinde kız ve erkek çocuklarda depresyon görülme oranları herhangi bir farklılık bir önlemiştir. Bunun dışında eğitim etnik köken ve sosyoekonomik seviyenin belirleyici olmadığı görülmüştür ergen kız çocuklarında ve yetişkin kadınlarda depresyon görülme oranı %5 ile 9 iken yine ergen erkek çocuklarında ve yetişkin erkeklerde bu oran %2 ile 3'te görülüyor. Kadın ve erkeklerde depresyon görülme yaşları 25 ila 45 iken 65 yaş üstünde depresyon görülme oranı dahada düşüyor.Depresyon ilaçları kullanarak depresyondan kurtulmak mümkün oluyor uzaman bir doktora başvurarak  ve tedavi mümkün olmaktadır. What are the causes of depression? Causes of depression; The statement is now defined as the physiological findings accompanying depression and the accompanying democratic findings, which is why we do not establish cause-effect relationships. Very early awakening or frequent waking short-term sleep with deep sleep can not be found in the form of other neurophysiological findings other than dopamine epinephrine and serotonin hormone differences were seen. When we look at the comparison of depression among depressed patients and normals in adolescent and adult females and males, we understand that adolescent and adult females are more common than adolescents and adult males. For example, a cross-sectional study structure today shows that the rate of depression in women is between 5 and 9%, whereas in men it can be between two and three, and the prevalence of depression in girls and boys before this plane has prevented any difference. In addition to this, it has been seen that education ethnicity and socioeconomic status are not determinant. The rate of depression in adolescent girls and adult women is between 5% and 9%, while this rate is seen in adolescent boys and adult males at 2% to 3%. The prevalence of depression in women and men is 25 to 45 years old, while the rate of depression is lower than 65 years old. It is possible to get rid of depression by using medication and it is possible to consult a qualified doctor. Read the full article
0 notes
lworkl · 5 years
Text
Ben seni evlenecek kadar,sen beni çıkacak kadar sevmedin.
Eczacı çırağı bile değil; bu ilaçları kullanmazsan gelmeye getirdi,ne ikna var,ne konuşma,ne teşhis.Şerefsiz.Hadi beni geçte tecrübesizlerin bu doktorlar yüzünden hayatı kayıyor.
Prospektüslerde yazılanlar değişiyor.Yazan yan etkiler değişiyor;Mesela yıllarca olanzapin kullanırken şeker ve yağ ölçümü yaptırın yazmıyorudu,hiç bir psikiyatristte bana söylemedi(en az 15 farklı psikiyatrist gördüm bu süreçte)şu anda yazıyor ama geç,çünkü diyabet oldum.Belkide olanzapinin büyük etkisi var. Diyabette kan şekeri uzun süre yüksek olursa beyin,böbrek,kalbi bozuyor ,(aşırı bozmaya kadar gidebiliyor)şeker koması ihtimali var.Ve depresyon hastası olarak kesinlikle şeker (mutlu eder) olan bir şey yiyemezsiniz.Hayatımızla oynuyorlar,onun için tembellik yapmayın,hastalığını en ince detayına kadar araştırın. Doktorlardan düzgün tedavi talep edin yapamıyorlarsa bu işi yapmıcaklar,şikayet etme hakkınız kullanın!Örneğin,antipiskotik mekanizmasında dopamin hipotezi vardır,adı üstünde hipotez (tam kanıtlanmamış)yani.İlaçların içinde sedasyon (hafif anestezi)var.Yani ilaçla daha iyi hissetmenizin kısmi sebebi sedasyondur.Aslında sedatif olmayan ilaçların yapılması lazım.Bu konuları iyi düşünün. Antidepresan ve antipsikotiklerde diğer bir ilginç özellikte düşünceleri değiştirmesi.Misal,ağlaman gereken yerde aman boşver nasıl dedirtiyor bu ilaç?Mekanizması ne ?Bu düşünce değiştirme değilmi?Bunu diğer tüm düşünclere uygulayarak düşünün.İlacı kullanın ama daha iyi tedavileride sürekli öğrenelim diyorum!Çalışamıyorum hayatım çok kötü.Bu ağır hastalıkların şakası yok!
Bakkallar orospu gibi dedikodu yaptığı için,umarım hiper marketler artar.
0 notes
Text
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
Sertleşme sorunlarını, cinsel iktidarsızlığı veya erkek cinsel yetersizliğini; ilişki için engel oluşturan cinsel işlev bozuklukları adı altında toplayabiliriz.
Eğer ereksiyon sorunları 5 aydan daha fazla sürüyorsa muhakkak hekim kontrolü önerilir. Literatürde sertleşme sorunları penil impotance, empotans, erektil disfonksiyon şeklinde adlandırılır. Penis ereksiyonu sinir, hormon ve psikojenik etkenlerin ortak olarak etkiledikleri karmaşık bir reaksiyon sonucu oluşan damarsal olaylar zinciridir.
Seksüel uyarı başladıktan sonra penise giden damarlarda genişleme olur ve gelen kan akımı artar. Bu sayede penis genişler ve uzar. Penis süngerimsi yapısı içinde kanı depolar ve ereksiyon meydana gelir. Penisin erekte durumunu koruyabilmesi için toplardamarlar kapatılır.
Ereksiyonu Arttırıcı Nörotransmitterler Nelerdir?
Dopamin
Seratonin
Opioidler
Oksitosin
Ereksiyonu Azaltıcı Nörotransmitterler
Seratonin
Prolaktin
Noradrenalin
Cinsel Yetersizlikle Bağlantılı Kısırlık
Cinsel yetersizlikte iki ana faktör vardır. Bunlardan birincisi organik diğeri ise psikolojik nedendir.
Cinsel yetersizlik kısırlığa neden olur ve kadın doğal yollardan gebe kalamaz.
Cinsel yetersizliğe neden olan faktörler; sistemik damar hastalıkları, sigara, şeker hastalığı, düşük HDL oranları, cerrahi travmalar, mide ve hipertansiyon ilaçları, böbrek ve karaciğer yetmezlikleri,KOAH olarak sıralanır.
Cinsel yetersizliğin organik nedenleri ise; Arteriel yetmezlik, venöz kaçış, nörolojik rahatsızlıklar, hormonal nedenler, sistemik hastalıklar, yaşlanma şeklinde sıralanır.
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
0 notes
dustylipscom · 6 years
Text
Libido Nedir? Doğal Olarak Libido Nasıl Artırılır?
Libido eksikliği kadınlarda erkeklerden daha yaygındır, ancak her iki cinsiyeti de önemli ölçüde etkilemektedir. Aslında, araştırmalar kadınların yüzde 32’si ve erkeklerin yüzde 15’i düzenli olarak cinsel ilişki arzusundan yoksun olduğunu gösteriyor. Düşük libido, hayatınızın herhangi bir döneminde çeşitli nedenlerden ortaya çıkabilir; Düşük testosteron, depresyon, stres, ilişki sorunları, cinsel işlev bozukluğu, reçeteli ilaçlar, fazla kilo, çok az veya fazla egzersiz, uyku apnesi ve uyuşturucu veya alkol kullanımı. Doğal olarak, birçok insan libidoyu nasıl arttıracağını merak ediyor. Cinsel ilişki yapmaktan hoşlanmıyorsanız, kesinlikle yalnız değilsiniz. İyi haber şu ki, libidoyu arttırmak için pek çok doğal çözüm mevcuttur. Bunu hedefliyorsanız o zaman bazı yaşam tarzı değişiklikleri yapma zamanı gelmiştir. Örneğin, stres seviyesini düşürmek, uykunuzu iyileştirmek, yemeklere daha fazla doğal afrodizyak eklemek ve doğru miktarda egzersiz yapmak zihninizi ve vücudunuzu libido teşvik edici bir duruma geri getirmek için potansiyel olarak zararlı ilaçlar olmaksızın libidoyu nasıl artırabileceğinize yönelik tüm tekniklerdir.
Libido Nedir?
Libido, bir kişinin genel cinsel dürtü ya da cinsel aktivite arzusu olarak tanımlanır. Kadınlarda düşük libido ve erkeklerde düşük libido, bazı benzer köklere sahiptir, bazı ize cinsiyete özgüdür. Erkeklerde, yaşlandıkça libidoda kademeli bir düşüş olması aslında oldukça normaldir. Her erkek farklıdır, ancak çoğu erkek 60’lı ve 70’li yaşlarında bir miktar cinsel arzuya sahiptir. Eğer yaşlanma libido azalmasının nedeni değilse, bunun nedeni erkeğin depresyona veya aşırı strese maruz kalması olabilir. Erkeklerde düşük cinsel dürtünün diğer olası nedenleri ilaç yan etkileri, endokrin bozukluk veya uyku apnesi nedeniyle erkek cinsiyet hormonlarında azalmasıdır. Az bilinen bir gerçek, uyku apnesinin alışılmadık şekilde düşük testosteron seviyesine yol açabilmesidir. Düşük testosteron, ereksiyon bozukluğuna (EB) neden olabilir. B durum, erkeğin ereksiyon elde edemeyeceği veya devam edemeyeceği bir durumdur. Her iki durum düşük testosteronu içerse de, EB ve düşük libido ortak “komorbiditeler” olarak düşünülse de mutlaka aynı zamanda ortaya çıkacak değildir.
Düşük libido aslında erektil disfonksiyonu olanlara göre erken veya gecikmiş boşalma olan erkeklerde daha sık görülür. Kadınlarda düşük cinsel dürtü söz konusu olduğunda, birçok neden olabilir. Psikologlara göre “Kadınların cinselliği çok yönlü ve oldukça karmaşık olma eğilimindedir.” Kadınlarda cinsel isteksizlik ya da düşük libido yaygın nedenleri arasında partner ile olan ilişkideki sorunlar, sosyokültürel etkiler ve fibroidler, endometriozis ve tiroid problemleri gibi tıbbi durumlar yer alır. Düşük testosteron sadece erkekler için değil, kadınlar için de cinsel sorunlara neden olur. Kadın testosteron seviyeleri 20’li yaşların ortalarında zirveye ulaşır ve menopoza girene kadar sürekli olarak azalır. Menopozdan sonra, kadınlardaki testosteron seviyeleri aşırı bir şekilde düşer ve aynı zamanda cinsel dürtü de aşırı derecede düşebilir. Doğum kontrol hapları ve diğer hormonal gebelik önleme yöntemleri de bir kadının cinsel isteğini olumsuz yönde etkileyebilir. Libido geliştirme konusunda, cinsel arzu düzeyini etkileyebilecek iki önemli biyolojik kimyasal vardır: dopamin ve prolaktin.
Bir teori var; dopamin arzuyu artırırken, prolaktin tam tersini yapar, onu düşürür. Herhangi bir ilaç alıyorsanız, bazılarının prolaktin salınımını artırabileceğini veya dopamin salınımını önleyebileceğini bilmek önemlidir. Bu iki durum da cinsel isteği azaltabilir ve diğer cinsel yan etkilere neden olabilir. Erkeklerde, düşük prolaktin, kötü cinsel sağlığın ve psikolojik sağlığın belirtileri ile ilişkilendirilmiştir. Düşük prolaktin düzeyleri aynı zamanda büyük vücut kitle indeksi, yüksek kan şekeri seviyeleri, düşük fiziksel aktivite seviyeleri ve genel olarak sağlıksız hissetme ile ilişkilidir. İlişki sorunları, depresyon, reçeteli ilaçlar, alkolizm, uyuşturucu kullanımı veya diyabet gibi kronik hastalıklar, her iki cinsiyette de düşük cinselliğin kökeninde olabilir. Çok büyük vücut kitle indeksi, libido söz konusu olduğunda hem erkekler hem de kadınlar için sorunlara neden olabilir. Obez erkekler erektil zorluklarla mücadele etme eğilimindedir, ancak çalışmalar, sadece küçük bir ağırlık yüzdesini kaybetmenin hem erkek hem de kadın cinsel işlevini artırabildiğini göstermiştir. Duke Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, obez insanların cinsel problemleri bildirme olasılığı 25 kat daha fazladır.
Libido , Diyet ile Nasıl Artırılır
• Kollajen açısından zengin besinler : Kollajen üretimi doğal olarak yaşla birlikte azalır.Bu cilt sağlığı üzerinde doğrudan olumsuz bir etkiye sahiptir. Bu olgu, erkeklerin ereksiyonu sürdürmesini zorlaştırabilir ve kadınlarda daha gevşek vajinal duvara yol açabilir. Kollajen seviyenizi arttırmak için daha fazla kemik suyu tüketebilirsiniz ve kollajen takviyesi veya kemik sıvısından yapılan bir protein tozunu tercih edebilirsiniz. C vitamini de kollajen üretimini artırmaya yardımcı olur. • Su : Dehidratasyon bir dizi olumsuz yan etkiye neden olabilir, örneğin, cinsel arzu sussuzluktan kolayca düşebilir. Olası yorgunluk, baş ağrısı ve vajinal kuruluktan kaçınmak istiyorsanız, bol bol su tüketmeniz gerek. • Karpuz : Karpuzda bulunan likopen, beta-karoten ve sitrülin olarak bilinen bitki besinleri kan damarlarının rahatlamasına yardımcı olur. Karpuz erektil disfonksiyon ilaçları gibi organ-spesifik olmayabilir ancak doğal olarak libidoyu geliştirmek istediğinizde herhangi bir olumsuz yan etki olmadan yardımcı olabilir. • Muz : Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara göre muz, cinsel dürtüleri geliştiren kadın hormon düzeylerini artırmaya yardımcı olabilir. • Küçük hindistancevizi, safran ve karanfil : Baharatlar, libido gibi genel sağlık için harika olan antioksidanlarla doldurulur. Özel olarak yayınlanan araştırmalar, hindistancevizi ve karanfil özlerinin erkek hayvan deneklerinin cinsel davranışını artırdığını bulmuştur. Karanfil, kötü nefesi iyileştirmede de mükemmeldir. Safran ise, antidepresanlar kullanan kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yanı sıra erkeklerde erektil disfonksiyonun iyileşmesine yardımcı olabilir. • Bitter çikolata : Araştırmalar, çikolata tüketiminin triptofan içeriği nedeniyle serotonin salınımına yol açtığını ve bazı afrodizyak ve duygudurum etkilerine yol açtığını göstermiştir. Sadece düşük şekerli, yüksek kaliteli bir bitter çikolata seçtiğinizden emin olun. • Brezilya fıstığı : Bu fıstıklar, sağlıklı testosteron düzeylerinin korunmasında rol oynayan selenyumda yüksektir. Ayrıca vücudunuzun serotonin üretimine de yardımcı olurlar, bitter çikoklataya benzer. • Yüksek kaliteli protein : Yumurta, balık, kümes hayvanları ve sığır/kuzu gibi protein açısından zengin gıdalar, serotonin düzeyini artırmanıza ve ruh halinizi ve libidoyu artırmanıza yardımcı olabilir. • Maca kökü : Genellikle “maca” olarak anılan Maca kökü, adaptojenik bir bitkidir. Cinsel uyarıcı olarak geleneksel tıp uygulamalarında popüler olan Maca tüketimi, hem cinsel istekte artışa hem de cinsel işlev bozukluğunun azalmasına neden olur. Sağlıklı erkeklerde libidoyu iyileştirmek için iki hafta kadar kısa bir süre içinde sonuç verebilir.
Sağlıklı Libido İçin Kaçınılması Gereken Gıdalar
• Alkol : Alkollü içeceklere aşırı yüklenmenin cinsel isteği, uyarılma ve duyarlılığı azalttığı bilinmektedir. Eğer alkol içecekseniz, bir bardak polifenol açısından zengin kırmızı şarap tercih edin. Kırmızı şaraptaki antioksidanlar kan damarlarının genişlemesine yardımcı olur ve önemli uyarılma bölgelerine kan akışını artırır. • İşlenmiş gıdalar : Obezite düşük libido ile ilişkilidir. Diyetinizden mümkün olduğunca işlenmiş gıdalardan kaçının ve bunları daha az işlenmiş seçeneklerle değiştirin. • Fabrikada üretilen etler : Çok sayıda geniş çaplı bilimsel kanıt mevcut olmasa da, birçok doğal sağlık çalışanı, organik olmayan, fabrikada satılan etleri tedavi etmek için kullanılan hormonların normal hormon üretimini engelleyebileceğinden endişe duyuyorlar. İşlenmiş şeylerden uzak durun ve libidoyu desteklemek için her zaman organik gıdaları tercih edin. • Yüksek sodyumlu gıdalar : Konserve yiyecekler ve işlenmiş gıdalar gibi sodyumda çok yüksek olan gıdalar, yüksek kan basıncına katkıda bulunabilir ve bu da cinsel organlara kan akışını azaltabilir. • Mikrodalgada patlamış mısır: Uygun olabilir, ama kesinlikle sağlıklı değil. Mikrodalga patlamış mısır torbalarının astarında bulunan kimyasallar, erkekleri kötü etkiler. 2009 çalışmasına göre, bu tip patlamış mısır torbaları PFOA veya PFOS gibi perfluoralkil asitleri içermektedir. Bu da sperm sayımını önemli ölçüde düşürdüğü bilinmektedir. • Geleneksel süt ürünleri : Fabrikada satılan etler gibi, geleneksel süt ürünleri birçok kuruluş tarafından sağlıklı olarak kabul edilir. Bununla birlikte, inek sütünden elde edilen süt, peynir ve diğer süt ürünleri, östrojen ve testosteron seviyelerini olumsuz etkileyen ftalik asit esterleri olarak bilinen sentetik hormonlara sahip olabilir. • Şeker : Şeker genelde hormonları olumsuz yönde etkiler. Çalışmalar, testosteron seviyeleri ile ilgili spesifik ve ilgili etkileri göstermiştir. 2013 yılında erkek deneklerde yapılan bir çalışmada, glikoz tüketimi, erkeklerin diyabet, prediyabet veya normal glukoz toleransı olup olmadığına bakılmaksızın, ortalama olarak yüzde 25’lik bir testosteron düzeyini düşürmüştür. Testosteron seviyeleri, glikoz tüketiminden sonra saatlerce düşük kaldı. • Kafein : Bu biraz karmaşık ama libido sorunlarıyla karşılaşıyorsanız kafeini karıştırmamak en iyisidir. Atletik performans sırasında, az miktarda kafein, testosteronu artırır, bu da cinsel dürtü üzerinde olumlu etkileri gösterebilir. Ancak, bu artış aslında yararlı olmayabilir, çünkü kafein ayrıca libidoyu daha da azaltan stres oluşturma potansiyeline sahip olan kortizol seviyelerini de arttırır. Kahve ve çaylar, sağlıklı bir yaşam için harika eklemeler olabilir, ancak kontrol altında tutun ve kafeinli ürünleri yatmadan en az altı saat önce için.
Libido, Uçucu Yağlar ile Nasıl Artırılır
Cinsel ve ruhsal uyarılmayı arttırmaya yardımcı olabilecek libido için çeşitli esansiyel yağlar vardır ve doğal afrodizyak olarak davranır. Libido güçlendirici aromaterapi karışımının bir parçası olarak yasemin yağı kullanılması, davranışsal uyarılma, uyanıklık ve olumlu duygudurumun artmasına yardımcı olabilir. Menopoz ve duygudurum sorunları nedeniyle düşük libido ile mücadele eden bir kadın iseniz, adaçayı yağı iyi bir seçenek olabilir. Depresyon belirtilerini iyileştirmeye ve kortizol seviyelerini düzenleyerek daha sağlıklı cinsel dürtüleri desteklemeye yardımcı olabilir. Ayrıca menopozal kadınlar için bir güç merkezidir, neroli esansiyel yağı menopoz semptomlarını hafifletmeye, cinsel isteği artırmaya ve postmenopozal kadınlarda kan basıncını düşürmeye yardımcı olur. Neroli yağı, stresi azaltmak ve endokrin sistemi geliştirmek için etkili bir müdahale potansiyeline sahip olabilir. Rezene yağı pozitif östrojen benzeri etkilere sahiptir, bu da onu hem bilimsel hem de tarihsel olarak libido güçlendirici yapar, kadınlar için. Bu etkiler, bazı endokrin bozucu kimyasallar gibi doğurganlığı veya üremeyi olumsuz yönde etkilememektedir. Vitex’ten gelen yağ, kadınlarda menopozdaki libido problemlerini azaltmak için bir başka harika seçenektir. Menopozda değil misiniz? Bu yağ / takviye, ilaç dolabına inanılmaz bir katkı sağlar; daha belirgin olan bazı faydaları arasında, PMS belirtilerinini hafifletmesi, doğurganlığı artırması, akne temizlemesi ve emziren annelerde süt sağlaması yer alır.
Libido, Takviyeler ile Nasıl Artırılır
Erkekler için düşük libido takviyeleri
• Ginseng : (günde 1000 miligram) Ginseng’in Asya ve Amerikan çeşitlerinin erkeklerde libidoyu güçlendirmek için sinir fonksiyonu ve merkezi sinir sistemi aktivitesini olumlu yönde etkilediği görülmektedir. • Tribulus : (günde üç kez 85–250 miligram) Geleneksel Çin Tıbbında afrodizyak olarak kullanılır. • Kadife Fasulye : (Günde 5 gram) Kadife fasülye veya Mucuna pruriens bitkisi, özellikle infertil erkeklerde stresi azaltmaya yardımcı olur ve antioksidan aktivitenin libidoyu (ve semen kalitesini) arttırmasına neden olur. • Yohimbe : (günde 1–3 kez 5–4 miligram ) Yaygın olarak cinsel işlev bozukluğu için bir çare olarak kullanılan yohimbe ağacının kabuğu, düz kasların gevşemesini ve cinsel performansta iyileşme teşvik edebilir. Ancak insan çalışmaları sınırlıdır. • Maca : (günde üç kez 500 miligram) Araştırmalar, bu adaptojen bitkiinin cinsel isteği artırmaya yardımcı olduğunu göstermektedir.
Kadınlar için düşük libido takviyeleri
• Panax Ginseng : (günde 1000 miligram) Panax ginseng menopoza girecek kadınlarda cinsel isteği artırdığı gösterilmiştir. • Ashwagandha : (günde bir veya iki kez 500 miligram) Takviye formunda ashwagandha kullanmak, kadınlarda cinsel sorunlarını tedavi etmede yardımcı olabilir. • Ginkgo biloba : (günde 200 miligram) Ginkgo biloba, kadınlarda antidepresana bağlı cinsel işlev bozukluğunu tedavi etmede özellikle etkilidir. • Maca : (günde üç kez 500 miligram) Araştırmalar, bu adaptojen bitkinin hem erkeklerde hem de kadınlarda cinsel istekleri arttırdığını göstermektedir, özellikle libidonun antidepresanlar gibi psikotropik ilaçlar tarafından tetiklendiği zaman. • Demir : (günde 25–30 miligram) Demir eksikliğiniz varsa, demir takviyesi almak libidonuza yardımcı olabililir. Genellikle iyi emilen demir takviyesi bakın ve bir C vitamini ile alın. Demir takviyeleri kabızlığa neden olabilir, bu nedenle, aneminizin demir eksikliğinden kaynaklandığını doğrulamak önemlidir.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri ile Doğal Olarak Libidoyu Artırın
Çok az egzersiz düşük libido nedeni olabilir, ancak aşırıya kaçmak da istemezsiniz. Kilo egzersizleri ve yağ yakma egzersizleri gibi insanın büyüme hormonunu arttıran egzersizler, cinsel organlara, ruh halinize ve kendi beden algınıza kan akışını büyük ölçüde artırabilir. Ayrıca, yorgunluğu ve stres, depresyon ve anksiyeteyi azaltmaya yardımcı olabilecek yoga deneyin. Sigara kullanmayın. Sigara içmek sadece cinsel istek ve memnuniyeti azaltmaz, aynı zamanda doğurganlığı da azaltır. Ayrıca düzenli ve iyi uyku alın.
Düşük Libido için Geleneksel Tedavi
Düşük libido’nun fiziksel veya psikolojik bir sebebi olabilir ya da her ikisi de olabilir. Düşük libido için klinik olarak tanı konabilen iki durum hipoaktif cinsel istek bozukluğu (HSDD) ve cinsel kaçınma bozukluğu (SAD) ‘dir. İkincisi daha ciddi bir sorundur. SAD, tüm cinsel davranışları “aşırı derecede isteksizlik ve kaçınma” olarak nitelendirilmektedir. Birçok kişi, libidoyu artırmak için geleneksel tedaviye başvurur, bu yüzden geleneksel düşük libido tedavilerinden bazılarının geleneksel tıp dünyasında neler olduğunu görelim. Erkekler için testosteron replasman tedavisi, tartışmalı olmasına rağmen yaygın bir geleneksel tedavi yöntemidir. Bazı yaygın seçenekler genellikle sildenafil ve tadalafil içerir. Çoğu erkek ereksiyona neden olan reçeteli bir ilaç cevap olduğunu düşünebilir. Ancak şunu bilmelisiniz; Bu ilaçlar libidonuzu artırmaz, sadece ereksiyon olmanıza yardımcı olurlar. Zorlanmış bir ereksiyon düşük veya varolmayan cinsel dürtü köküne ulaşmayacaktır ve bu ilaçlar hafıza sorunları, sırt ağrısı, işitme kaybı ve daha pek çok yan etkiyle ilgilidir. Bir kadın düşük libidoya sahipse ve çoktan menopoza girmişse vajinal kuruluk tedavisinde vajinal östrojen kremleri önerilir. Hap veya yamalar şeklinde testosteron tedavisi de kadınlar için geleneksel olarak tavsiye edilir. Eğer fibroid gibi bir tıbbi durum cinsel sorunlara neden oluyorsa, muhtemelen fibroidi cerrahi olarak çıkarmanız önerilir. Doğum kontrol hapı cinsel isteğinizi azaltıyorsa, doktorunuz hormonal olmayan bir seçenek önerebilir. Hem erkek hem de kadınlarda düşük libido için başka geleneksel tedaviler de var, örneğin, düşük libidonun nedeni depresiyon olduğu inanılırsa ilaçta veya antidepresanlarda değişiklik yapılabilir. Yine de, birçok antidepresan cinsel isteğini azaltabilir. Hem erkek hem kadınlar ilişki danışmanına veya terapiye gidebilir ve tavsiye alabilir.
Önlemler
Düşük bir cinsel dürtü yaşıyorsanız ve doğal tedaviler işe yaramadığını farkediyorsanız çok geç olmadan daha ciddi bir fiziksel ya da psikolojik sorun yaşamadığınızdan emin olmak için doktora gidin. Düşük libidoya neden olmadıklarından emin olmak için şu anda aldığınız tüm ilaçların yan etkilerini bilmek de önemlidir. Eğer bir erkeğiyseniz ve düşük libido şikayetiyle doktora gidiyorsanız, muhtemelen biraz mavi hap verebilir, ancak bunun, yukarıda belirtilenlerin bedensel, zihinsel, duygusal veya tümünün düşük libidonun gerçek kökenine kesinlikle ulaşamayacağını bilmelisiniz.
Facebook | Twitter | Instagram | Pinterest | Youtube
The post Libido Nedir? Doğal Olarak Libido Nasıl Artırılır? appeared first on DustyLips.com.
Kaynak: https://ift.tt/2QI5u1Y
0 notes
Text
Prolaktin Yüksekliği insana ne yapar?
Prolaktin Yüksekliği insana ne yapar?
Hormonlar, vücudumuzun temel işlevlerini yerine getirmesini sağlayan ehemmiyetli unsurlardır. Hormonların fazla veyahut az salgılanması ciddi sıhhat meselelerine kapı aralayabilir. Prolaktin de bu hormonlardan biridir.
  Kanda prolaktin hormonu yüksekliğine tıp dilinde hiperprolaktinemi denir.
Bu hormonun fazla salgılanması kadınlarda adet düzensizliği, bebek mevzubahis olmadığı halde memelerden süt gelmesi, gebe kalamama gibi yakıntılara sebep olabilir. Erkeklerde de bu hormon vardır ve erkeklerde prolaktin fazlalığı cinsel gücün azalması, iktidarsızlık ya da memelerde büyüme gibi başka meselelere kapı aralayabilir.(1)
Ehemmiyetli bir sağlık meselesi olan prolaktin yüksekliği uzman bir doktor kontrolünde rehabilitasyon edilmelidir.
Prolaktin Nedir?
Prolaktin, beynimizin arkasında bulunan hipofiz bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Süt hormonu veya stres hormonu olarak da adlandırılır. Bu hormonun vücuttaki temel görevi, kadınlarda doğumdan sonra süt imalatını sağlamaktır. Erkeklerde ne gibi bir işlevi olduğu ise tam olarak bilinememektedir.(2)
Gebeliğin ikinci ayından itibaren vücuttaki prolaktin oranı artmaya başlar. Bu sayede bebek doğduktan sonra beslenmesi için anne sütü hazır olmuş olur. Ayrı olarak doğumdan sonra -belli bir müddet- adet görülmemesini ve böylelikle emizrme döneminde gebe kalınmamasını da sağlayan yeniden prolaktin hormonudur.
  Prolaktin düzeyinin gebelik süresince yüksek olması normal bir vaziyettir. Aksine gebelikte düşük prolaktin normal kabul edilmez. Gebelik dışında ise vaziyet zıddıdır. Gebe olmayanlarda prolaktin düzeyinin yüksekliği vücutta bir şeylerin ters gittiğinin habercisidir.(3)
Vücudumuz prolaktin hormonunu balansta tutmak için dopamin isimi verilen başka bir hormon salgılar. Bu sayede prolaktin hormonu balanslı olarak işlevini yürütür. Kadın üreme uzuvlarının gelişimi ve işlevleri için ihtiyaç duyulan olan prolaktin hormonunun yüksek düzeylerde olması kontrol altına alınması şart olan bir durumdur.
Prolaktin Yüksekliği Neden Olur?
Stres
Prolaktin düzeyinin az miktarda artmasında yoğun egzersiz veyahut stres gibi etkenler rol oynayabilir. Bilindiği gibi yoğun stres altında kalan insanların beyin kimyasında farklıklar olur. Bu vaziyet prolaktin hormonu salgılayan hipofiz bezini de etkileyebilir.(4)
Altta yatan hastalıklar
Prolaktin düzeyi dikkat çekici şekilde artmışsa bu vaziyette yalnızca stres deyip geçilemez ve daha derin bir araştırma yapılması gerekir. Hormon düzeyini yükseltebilecek bir takım rahatsızlıkların mevzubahis olup olmadığına bakılır.
Polikistik Over Belirtisi rahatsızlığı olan kadınlarda da prolaktin düzeyinin yüksek olduğu gözlemlenmiştir.
Kronik böbrek yetmezliği rahatsızlığı olanlarda ve siroz hastalığına yakalananlarda da prolaktin düzeyinin yükseldiği bilinmektedir.(5)
Hipotiriodi isimi verilen, tiroid bezinin az çalışması meselesi da bu hormonu arttıran ehemmiyetli bir nedendir. Kişide prolaktin hormonu düzeyi ölçülürken bu arada hipotiroidi olup olmadığı da yapılan ek analizlerle kontrol edilir. TSH ve T4 gibi hormon analizleri neticeninde tiroid bozukluğu belirlenirse tedavi buna göre şekillenir.(6)
Kullanılan ilaçlar
Çöküntü ve çöküntüye bağlı kullanılan antidepresan gibi kimi psikiyatrik ilaçların prolaktin düzeyleri üzerinde tesirli olduğu bilinmektedir.
Hipertansiyon hastalarının kullandıkları bazı ilaçların yan tesiri prolaktin düzeyinin yükselmesidir. Yine doğum kontrol haplarında ve östrojen hormonu ilaçlarınında da aynı yan tesir söz konusu olabilir.
Urlar
Hipofiz bezinde ortaya çıkan ve prolaktinoma isimi verilen ur hipofiz bezinin sağlık çalışmasını engelleyerek gereğinden fazla prolaktin salgılamasına kapı aralayan başlıca tümör türüdür. Çapı 1 santimetre’den büyük tümörlere “makroadenom”, 1 cm’den küçük tümörlere “mikroadenom” denir. Bunlar çoğunlukla iyi huylu tümörlerdir.(7)
Hipofiz bezinde prolaktin salgısını arttırmayan fakat yine de prolaktin düzeyinin yükselmesine kapı aralayan tümörler de olabilir. Bu tümörler dopamin isimli hormonu etkileyerek prolaktin yüksekliğine yol açarlar.
Diğer nedenler
Kadınların meme uçlarının daimi uyarılması, göğüs bölgelerine aldıkları sert darbeler veya göğüs bölgesine uygulanan büyük operasyonlar da prolaktin düzeyini arttırır.
Protein ağırlıklı bir beslenme geçici olarak prolaktin düzeyinin yükselmesinde bir etken olabilir. Vücudun temel ihtiyaçlarından olan proteinin fazla tüketimi prolaktin düzeyinin yükselmesinde etki edebilir.(8)
Bu veriler şu ana kadar yapılan ilmi araştırmalar neticesi ortaya çıkmış bilgilerdir. Her vakit ana etken olmasalar da tetikleyici etkenler oldukları bilinmektedir. Hiperprolaktinemi rahatsızlığını yaşayanların takriben üçte birinde, hormon artışını izah eden net bir neden söylemek olası olmaz.
Prolaktin Yüksekliğinin Belirtileri
Prolaktin hormonu normal düzeyin üstüne çıkması vücut için ciddi rizikolar oluşturabilir. Bilhassa kadınların üreme uzuvlarının gelişiminde ve işlevlerini yerine getirmesinde etken olan prolaktin hormonu, normal değerlerini aştığı vakit bu işlevlerin sıhhatli olarak işlemesini engeller. Prolaktin yüksekliğinin belirtilerini şöyle sıralayabiliriz:
Proklatin kadın vücudundaki en temel görevinin gebelik döneminde sonra süt imalatını sağlamasını olduğunu belirtmiştik. Emzirme dönemi dışında nedensiz olarak vücudun süt üretmesi ve memelerden süt gelmesi prolaktin yüksekliğinin ehemmiyetli bir belirtisidir. Memelerden nedensiz olarak süt gelmesine tıp dilinde ‘galaktore‘ denir.(9)
Anne sütünü vücut doğumdan sonra üretir. Ancak gebelik döneminde de vücudun süt üretmesi ve memelerden süt gelmesi normal olarak karşılanan bir vaziyettir.
Kadınlarda adet düzensizliği, çok az adet görme veyahut adet görmeme prolaktin yüksekliği belirtisi olabilir. Kadın üreme uzuvunun işlevlerinde ehemmiyetli tesiri olan prolaktin, vücutta yüksek düzeye eriştiğinde yumurtlama ve adet görme döngüsünün bozulmasına kapı aralar.
Prolaktin yüksekliğine bağlı yumurtlamanın olmaması kadınların gebe kalmasını engeller. Bu vaziyet yüksek prolaktin düzeyinin rehabilitasyon edilmediği vaziyetlerde kısırlığa kapı aralar. Uzun müddet tecrübe etmesine karşın gebelik gerçekleşmiyorsa kan tahlili yapılarak prolaktin düzeyi kontrol edilir.(10)
Erkeklerde de nadir olsa da “galaktore” başka bir deyişle memelerden süt gelmesi durumu görülebilir. Yine yüksek prolaktin düzeyi erkeklerde cinsel isteğin azalmasına ve iktidarsızlığa sebep olabilir. Sperm imalatını negatif etkileyerek kısırlığa kapı araladığı da bilinmektedir. Prolaktin yüksekliği olan erkeklerde meme büyümesi görülebilir.
Diğer belirtiler: Çok sık rastlanmamakla beraber baş ağrısı, görme bozuklukları ya da bulantı gibi prolaktin yüksekliğine bağlı diğer belirtilerden söz edilebilir.
Erkeklerde saptayan tümörlerin ehemmiyetli bölümünün makroadenom (1 santimetre’den büyük), kadınlarda belirleyen urların ehemmiyetli bölümünün ise mikroadenom (1 santimetre’den küçük) olduğu görülmüştür.
Prolaktin Yüksekliğinin Rehabilitasyonu
Prolaktin düzeyinin yüksekliği ciddi bir vaziyettir ve uzman bir doktor kontrolünde rehabilitasyon edilmelidir. Rehabilitasyonu ikiye ayırmak gerekir. Hipofiz bezindeki urlardan meydana gelen düzey artışının rehabilitasyonu ile diğer nedenlere bağlı düzey artışının rehabilitasyonu. Rehabilitasyona başlamadan önce ihtiyaç duyulan tetkiklerle prolaktin yüksekliği teşhisi net olarak konmalıdır. Yapılacak diğer tetkiklerle de nedeni araştırılıp rehabilitasyon sürecine başlanmalıdır.
1- Hipofiz Bezindeki Urların Rehabilitasyonu
Hipofiz bezindeki urlar çoğunlukla iyi huylu tümörlerdir ve kansere dönüşmezler. Hemen hemen her insanda oluşan bu tümörler manyetik titreşim görüntüleme (MRI) veya kompüterize aksiyal tomografi (CT scan) yolları ile teşhis edilirler.
Tümörler için uygulanan ilk yol ilaç yöntemidir. Kullanılan ilaçlar cabergolin ve bromokriptin içermektedir. İlaçlar sayesinde tümörlerde %50’ye kadar küçülme gözlemlenmiştir. Ancak yan etkileri fazladır. Bayılma, kusma, baş ağrısı, sanrı görme gibi yan etkiler, hastaları ara ara ilaçları bırakmak zorunda bırakabilir.
Urlar ciddi tehlike oluşturuyorsa operasyon metoduna müracaat edilir ki bu çok nadir olarak kullanılan bir metottur. Yapılan cerrahi müdahale ile tümörler hipofiz bezinden alınır ve hasta yaklaşık olarak 6 ay içinde tüm yakıntılarından kurtulur.
Hipofiz bezinde küçük tümörler bulunduysa ve bu tümörlerin rastgele bir zararı yoksa 6 ayda bir yapılan kontroller ve tetkiklerle tümörler sadece izlenir.
Radyoterapi de bilinen bir yöntemdir. Ancak hipofiz bezi yetersizliğine kapı aralaması ve başarısının düşük olması sebebiyle pek seçenek edilen bir yöntem değildir.(11)
2- Diğer Nedenlere Bağlı Prolaktin Yüksekliği Tedavisi
Burada prolaktin miktarının neden yükseldiğinin tespiti büyük ehemmiyet taşır. Tiroid bezinden kaynaklı bir durumsa tedavi o istikamete kayar ve buna göre biçimlenir. Memelerden süt gelme meselesi tek başına bir belirtiyse herhangi bir tedavi uygulanmaz.
Yüksek prolaktinin nedeni saptadıktan sonra genel olarak ilaç tedavisi uygulanır. Uygulanan ilaç tedavisi sayesinde kısa sürede yakıntılar diner. Ancak tek başına ilaç kullanmak yetmez. Hastanın tedavi boyunca doktorunun tavsiyelerini çok iyi dinlemesi, stresten uzak durması gerekir.
Prolaktin düzeyi 100 ng/ml olan bir hasta moralini iyi tutarak ve doktorunu dinleyerek 1 ay gibi kısa bir müddette 25 ng/ml olan normal düzeye inebilir. Ancak moralsiz, stres yüklü bir hastanın 50 ng/ml olan prolaktin düzeyi 6 ayda dahi normal düzeye inemeyebilir.
Prolaktin Yüksekliğinin Tespiti
Prolaktin düzeyini belirlemek için kan tahlili yapılır. Prolaktin düzeyi yüksek çıkarsa vaziyetten tam emin olmak için ikinci bir kan tahlili istenebilir. Kan tahlilinden net netice almak için dikkat edilmesi şart olan, aç karnına ve sabah saatlerinde test yapılması gibi, bir takım hususlar vardır. Bu konuda doktor veya laboratuvar tavsiyelerine dikkatle uyulmalıdır.
Kan tahlili yaptırmadan hemen önce yapılacak yorucu egzersiz veyahut duygusal stres neticeleri etkileyebilir.
Stresten uzak durulmalı ve uykusuz kalınmamalıdır.
Testten 24 saat öncesine kadar göğüslerin uyarılmamasına dikkat edilmelidir.
Bu hususlara dikkat ederseniz prolaktin düzeyinin daha sıhhatli ölçülmesini sağlarsınız.
Kan tahliline paralel olarak prolaktin düzeyinin neden yüksek olduğunu belirlemek için tiroid ve böbrek işlevlerini ölçen testler de yapılabilir.
Manyetik titreşim görüntüleme (MRI) veya kompüterize aksiyal tomografi (CT scan) ile hipofiz bezinde ur olup olmadığına bakılabilir ve neden bulunursa buna göre rehabilitasyon süreci başlayabilir.
Prolaktin yüksekliği ciddi bir vaziyete işaret edebilir ve rehabilitasyon edilmesi gerekir. Uzman bir doktordan teşhis ve rehabilitasyon ile ilgili yardım alınmalıdır.
Prolaktin Yüksekliği insana ne yapar?
0 notes
alternatif-tip · 8 years
Link
HAYIT Ağaç | 1-5m | 6-9 Aylar | Tohumu Hayıt, Mönchspfefter, Vitex agnus-castus L. Ayıd Ayıt  Beşparmak ağacı Şifalı hayıt Familyası: Ballıbabagillerden, Lippenblüttengewâchse, Lamiaceae Drugları: Hayıt meyvesi (tohumu); Arnicasti fructus Hayıt tohumlarının ekstresi ile elde edilen ekstrakt, natürel ilaç yapı¬mında ve çok nadiren de çayı veya tentürü kullanılır. Giriş: Hayıt Ballıbabagillerin bir alt grubu olan Vitexgiller olup bu gruba takriben 250 bitki dahildir. Bunlardan sadece Şifalı Hayıt tıbbi maksatla kullanılır. Vitex vitiliumdan türemiş olup yelpaze, agnus eski Yunancadan agonusdan türemiş olup kısır ve coştur, Latince ifteli anlamına gelen kelimelerle anılırlar. Bundan da yelpaze yapraklı olduğu, kısırlığa karşı kullanıldığı ve papazların cinsel arzularını köreltmek için kullanıldığı anlaşılır. Hayıt takriben 2000 yıldır bilinen ve kullanılan bir bitkidir. Hıris-tiyan ülkelerde özellikle de Avrupa’da ruhbanlar tarafından Karabiber ye-rine kullanılmıştır. Bu nedenle de Almanca ruhban biberi anlamına gelen Mönchspfefter ismi ile anılır. Hayıt tohumlarından elde edilen toz, ekstrakt ve tentürlerin erkeklerin cinsel gücünü azalttığı, bu nedenle Ruhbanların bunu kullandığı anlaşılmaktadır. Vatanının Akdeniz ülkeleri ve Türkistan olan bitki birçok ülkede hem süs bitkisi hem de natürel ilaç yapmak için yetiştirilmektedir.  Botanik: Hayıt 1-5m boyunda yetiştiği yöreye göre bazen funda, bazen de küçük bir ağaç şeklinde olabilir. Yaprakları uzun saplı, karşılıklı, bir sonraki ile çaprazdır. Her yaprak 5-7 yaprakçıktan oluşur ve bunlar parmak gibi sapa bağlandığından Beşparmak ağacı diye de anılırlar. Yaprakçıkları 5-10cm uzunluğunda, 2-4cm eninde, kenarları genellikle bütün, mızrak şeklinde, alt yüzeyi beyaz tüylü ve üst yüzeyi ise düzdür. Çiçekleri ortada büyükçe başak şeklinde bir çiçek demeti ve ondan daha küçük iki adet yan başlardan oluşur. Her çiçek başağı pembe, mor, açık mavi veya, beyazımsı pembe yüzlerce çiçekten meydana gelir. Meyveleri 3-5m çapında, siyahımsı kırmızı renkte, genellikle küre şeklinde ve içinde 4 adet çekirdek bulunur. Yetiştirilmesi: Hayıt Türkiye’nin Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yabani olarak yetişen bitkinin İç Anadolu ve Karadeniz bölgesinde yetiştirmek mümkündür. Almanya’nın Frankfurt şehrinde yetişen bitki Türki-ye’nin İç Anadolu bölgesinde rahatlıkla yetişir. Hasat zamanı: Yetiştiği yöreye göre farklı zamanlarda meyveleri olgun-laşır ve ona göre toplanır, dövülür, çıkan tohumları kurutulur ve kaldı¬rılır. Almanya’da ise bitki ancak Ağustos’ta çiçek açar. Birleşimi: Hayıt meyvesinin birleşimindeki önemine göre şöyle sıralayabiliriz; a) Labdan-Diterpenler;Rotundifuran %0,04-0,3, Vitexilakton %0,04-0,17 ve 6β, 7β-Diyasedoksi-13-hidroksilabda-8, 14-Diene b) Flavonitlerden; Gasticin (5,3-Dihidroksi-3,6,7,4-Metoksiflavon, 6-Hidroksikampferol-3,6,7,4-tetrametileter ve Chrysosplenol c) İridoidglikozitlerden; Agnosid ve aucubin d) Eter yağı türevleri (uçucu yağlar) %0,5-1,2 arasında olup bunun da en önemlisi Eukaliktol (1,8-Cineol), Limonen, α-Pinen, β-Pinen, Borylasetat ve Kafur içerir.  e) Sabit yağlardan; Caprinasit, Palomitinasit, Palomittoleinasit ve Sitearinasit f) Ayrıca acı maddeler, vitaminler ve mineraller içerir.  Araştırmalar: Günümüze kadar oldukça çok araştırma ve tedavi dene-mesi yapılmıştır. Bu araştırmalarda Hayıt ekstresinden elde edilen hap veya damlanın hastalarda görülen adet öncesi rahatsızlıklar (premens¬tural sendrom) adet anormallikleri (regal tempoanomalie) ve göğüs ağrılarını (mastitit) iyileştirdiği tespit edilmiştir.  1) F.W.Diltmar ve ekibi 1992’de adet öncesi rahatsızlıkları olan 1542 hasta üzerinde hayıt ekstresinden elde edilen kapsülle tedavi dene-mesi yapmışlardır. bu tedavi denemesi sırasında hastalarda görülen, sinirlilik, iç huzursuzluk, migren, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, hırçınlık, depresyon, içe kapanma, kilo alma ve göğüs ağrısı gibi rahatsızlıkların %33 oranında tamamen, %75’inin de büyük oranda tespit edilmiştir. Tedaviye 6 ay devam edenlerde tamamen iyileşme %90’ı bulmuştur. (Nhp.7.97.1148 ZP.3.99.166) 2) Prof.Dr.Wolfgong Wutte ve ekibi Göttingen Üniversitesi kliniğinde 76 kadın üzerinde hayıt ilacıyla tedavi denemesi yapmışlar. Bunları iki gruba ayırmış; birinci gruba (35 kadın) hayıt ilacı, diğer gruba (41 kadın) ise sadece denek ilacı verilmiştir. Tedavi süresi sonunda hayıt ekstresinden elde edilen damlayı alanlarda Prolewtin salgısı azal¬mıştır. Böylece de göğüs ağrısı (mastodynic) ve adet öncesi rahat¬sızl¬ıkları (premenstural sendrom) iyileştirdiği tespit edilmiştir. (Nhp.9.99.1468) 3) Kadın doktoru Dr.Mett.D.Rocder ve ekibi çeşitli adet rahatsızlıkları olan 13 hasta üzerinde hayıt ekstresinden elde edilen damla ile 3 ay süren tedavi denemesi yapmıştır. Bu tedavi denemesi sonunda adet sancısı menoraji (sancılı adet görme), metrorhagia (metroraji=adet dışı rahim kanaması), amenore (adet yetmezliği), oligomenore (seyrek adet görme) vb rahatsızlıkları iyileştirdiği tespit edilmiştir. (ZP.3.94.157) 4) D.proping, Th.Katzolke, L.Belkien ve ekibi kadınlarda progesteron hormon yetmezliği (luteanin suffizien) nedeni ile çocuk yapmaya muktedir olmamalarına karşı hayıt ekstresinden elde edilen damla ile te¬davi denemesi yapılmıştır. Kadınlardaki progesteron hormon se-viyesi yükselmiş ve bunlardan 7’si normal yollarla hamile kalmıştır. Te¬davi denemesi 587 oranıyla başarıyla tamamlanmıştır. (Zp.3.99. 167) 5) Göttingen’den Prof.Dr.W.Wutke Biona firması ile ortaklaşa yaptıkları çalışma sonucu hayıt tohumu ekstresinin Parkinson’a karşı etkili olduğu görülmüştür. Hayıt ekstresi D1-reseptörünü bağlama ve D2-reseptörünü (sinir düğümü, beyin giriş ve çıkışlarında) uyarır. Beyin merkezindeki depolanan salgıları nöronların (sinir hücreleri) azalması onucu Parkinson hastalığı görülür. Hayıt ekstresi acetilkolin salgılan-masını frenler ve Dopamin salgılanmasını uyarır. Bunu profesör doktor W.Wutke yaptığı araştırmalarda belgelemiştir. (PR.2.96.18 ve ZP.5.95.300) 6) Ayrıca E.Coeunied ve ekibi 1986’da PMS rahatsızlığı olan 36, H.U. Feldman ve ekibi 1990’da PMS ve başka rahatsızlıkları olan 1571, A.Lieble ve ekibi 1992’de PMS rahatsızlığı olan 596 ve C.Teters-Welte, M.Alberecht ve ekibi 1994’de adet öncesi rahatsızlıkları (PMS) ve göğüs ağrıları (mastodynie) olan 551 hasta üzerinde hayıt damlası ile tedavi denemeleri yapmış ve başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. (ZP.3.99.166) 7) Merger ve ekibi 1992’de adet kesilmesi (Amenorrhea) rahatsızlığı olan 50, Merger ve ekibi 1992’de seyrek adet görme (Oligome¬norrhea) rahatsızlığı olan 787 ve Merger 1992’de sık sık adet görme (Polimenorrhea) rahatsızlığı olan 192 hasta üzerinde tedavi denemesi yapmışlar ve hastaların iyileştiğini tespit etmişlerdir. (ZP.3.99.167) Tesir Şekli: Hormon salgısını etkiler, adet öncesi rahatsızlıkları önler, iltihapları önler, kısırlık, sinirsel rahatsızlıklar ve bunamayı önler. Kullanılması:  a) Araştırmalara göre Hayıt ekstresinden elde edilen damlama ve haplar başta adet öncesi rahatsızlıklar (PMS=Permenstural Syndrom), adet düzensizlikleri (Regeltempoanomali), göğüs ağrısına (Mastodgnie) ve kısırlığa ve de Parkinson hastalığına karşı kullanılır. Adet öncesi rahatsızlıkların başında sinirlilik, moral bozukluğu, göğüs ağrısı, baş dönmesi, migren, baş ağrısı, depresyon, hırçınlık, gerginlik ve iç hu-zur¬suzluk gelir. Adet düzensizliklerinin başında adet kesilmesi (Amenore), seyrek adet görme (Oligomenore), sık sık adet görme (Polimenore), Menorrhagia (Menoraji=Sancılı adet görme) ve Metorrhagia (Metoraji=Adet dışı rahim kanaması) sayabiliriz. Ayrıca Parkinson’a karşıda etkili olduğu tespit edilmiştir. b) Komisyon E’nin 27.10.1992 tarihli monografi bildirisine göre Hayıt tohum ekstresinden elde edilen damlama ve haplar başta adet öncesi rahatsızlıklar (PMS), göğüs ağrıları (Mastodynie) ve adet düzen¬siz-liklerine (Regeltempoanomali) karşı kullanılır. c) Homeopatide Hayıt tentürü başta iktidarsızlık (Erkeklerde) cinsel soğukluk (Kadınlarda), süt yapma yetersizliği, adet öncesi rahat-sızlıklar (Permenstural Sydrom), adet kesilmesi, hipermonore (aşırı ve uzun süre adet görme), siterillitöt (kısırlık), Cünüp olma, periapüm (Penisen sürekli reaksiyon göstermesi), depresyon ve aşağılık duygusuna karşı kullanılır. d) Halk arasında adet rahatsızlıklarından; adet kesilmesi, sık sık adet görme, seyrek adet görme, uzun ve çok kanama gibi rahatsızlıklarla, iştahsızlık, uykusuzluk, iktidarsızlık, prostat iltihaplanması, kısırlık, yumurtalık iltihaplanması, rahim ağrıları, şişkinliğe ve göğüslerin yeterince süt yapmaması ve de ağrımasına karşı kullanılır. Açıklama: Hipofizin aşırı prolektin üretmesiyle kandaki prolektin oranı yükselir ve bu da progestron hormonunun azalmasına sebep olur. Bu da östrojen hormonunun yetersiz salgılanmasına neden olur. Netice de adet öncesi rahatsızlıklar (Premenstural Syndrom); göğüs ağrısı (Mastodynie), baş dönmesi, baş ağrısı, migren, sinirlilik, içe kapanma, hırçın¬lık, depresyon, huzursuzluk, ödem ve kilo alma gibi rahatsızlıklarla adet düzensizliklerinden; sık sık adet görme (Polimenore), seyrek adet görme (Oligomenore), adet kesilmesi (Amenore), dış menore (ağrılı, sancılı adet görme), menore (Menoraji=Aşırı adet görme), hipermenore (aşırı ve uzun süre adet görme) vb. rahatsızlıklar ortaya çıkar. Hayıt ekstresinden elde edilen damlama ve haplar dopaminerg (Dopamin gibi) etkiye sahip olup hipofis bezesini uyararak aşırı prolektin hormononu salgıla¬masını önler ve böylece bütün rahatsızlıklar ortadan kalkar. Ayrıca prolektin yüksek oranda olması (Hiperprolektinamie) kısırlığa sebep olduğu da tespit edilmiştir. Parkinson hastalığının da oluş sebebi yine depormin yetersizliğidir, şayet Parkinson hastaları Hayıt ilaçları kullanır¬larsa Parkinson’u önler. Ruhbanların Hayıt tohumlarını karabiber gibi kullandıkları ve cinsel arzularının böylece yok olduğu bilinmektedir. Hayıt tentürü ise iktidarsızlığa karşı kullanılır. Hayıt tohumları erkekleri ikti¬darsız yaparken tentürü iktidarsızlığı önlemektedir. Bunun mümkün olmayacağı düşünülebilir, fakat bu doğrudur. Çünkü bir yandan Hayıt tentürü ile baharatı farklı maddeler içerirken diğer yandan tentür baharatın ancak %1000’i kadardır. Çay: Hayıt tohumlarından iki kahve kaşığı demliğe konur ve üzerine 300-500 ml kaynar su ilave edilir ve 5-10 dakika demlemeye bırakıl¬dıktan sonra süzülerek içilir. Bu çaydan sabah, öğle ve akşam birer bar¬dak 2-3 ay süre ile içilir. Hayıt Sirkesi: Hayıt tohumlarından 50 gr hafif ezildikten sonra bir şişeye konu ve üzerine 250 ml kaliteli sirke ilave edildikten sonra 4-6 hafta güneş ışınlarından uzakta muhafaza edilir. Şişe iki günde bir çalkalanır ve bu süre sonunda süzülerek günde 3-5 defa bir kahve kaşığı bir miktar su ile alınır. Çay Harmanları:  Gökçek Âdet çayı  >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Kaz otu >40 gr Oğul otu >10 gr Aslanpençesi otu >10 gr Civanperçemi otu Gökçek Ağrılı adete karşı çay: >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Kaz otu >40 gr Oğul otu >10 gr Civanperçemi otu >10 gr Nane yaprağı Gökçek Âdet çayı (Âdet sırasındaki ve yaadet dışı aşırı kanamalar): >20 gr Hayıt tohumu >60 gr Çobançantası otu >20 gr Civanperçemi otu Gökçek Âdet çayı (Anormal ve kramplı adete karşı): >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Papatya çiçeği >40 gr Kaz otu >10 gr Aslanpençesi otu >10 gr Ballıbaba çiçeği Gökçek Âdet çayı (Anormal ve kramplı hallerde): >20 gr Hayıt tohumu >40 gr Papatya çiçeği >20 gr Civanperçemi otu >10 gr Aslanpençesi otu >10 gr Gilaboru kabuğu Gökçek Âdet çayı (Âdet kesilmesi ve ya sık sık adet görmeye karşı): >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Civanperçemi otu >40 gr Kaz otu >10 gr Rezene tohumu >10 gr Sedef otu Gökçek Âdet çayı (Âdet öncesi rahatsızlıklara (PMS) karşı): >20 gr Hayıt tohumu >40 gr Aslanpençesi otu >20 gr Kadın kökü >10 gr Civanperçemi otu >10 gr Ballıbaba çiçeği Gökçek Âdet çayı (Âdet sırasındaki ve ya adet dışı aşırı kanamaya karşı): >20 gr Hayıt tohumu >40 gr Çobançantası otu >20 gr Civanperçemi otu >20 gr Atkuyruğu otu Gökçek Göğüs ağrısı ve iltihaplanmasına karşı çay: >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Kadın kökü >30 gr Civanperçemi otu >30 gr K.Yonca otu Gökçek Âdet çayı (Âdet öncesi rahatsızlıklar (PMS), kramp çözücü,ağrı dindirici ve âdet düzenleyici) >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Aslanpençesi otu >10 gr Civanperçemi otu >30 gr Oğul otu >20 gr Kadın kökü Gökçek Âdet çayı (Âdet öncesi rahatsızlıklar (PMS), kramp çözücü ve âdet düzenletici): >20 gr Hayıt tohumu >20 gr Aslanpençesi otu >40 gr Çörek tohumu >10 gr Civanperçemi otu >10 gr Lavanta çiçeği >10 gr Kimyon tohumu Homeopati’de: Hayıt tohumlarından 20 gr ezilerek bir şişeye konur ve üzerine 80 ml %70’lik alkol ilave edilerek güneş ışığından uzakta 2 günde bir çalkalamak suretiyle muhafaza edilir. Bu nesne 4-6 hafta sonra süzülerek homeopatide <<Agnuscastus>> ismi ile anılan tentür elde edilir. Bu tentürden günde 3-5 defa 10-15 damla 2-3 ay süre ile alınır. Hastalığın Belirtileri (Semptom):  1) Kişi temiz havaya çıkmak ister. 2) Cinsiyet organları soğuk hissediyorsa 3) Hayalar sert, şiş, soğuk ve ağrıyorsa. 4) İç organlar aşağı sarkmış gibi hissediyorsa. 5) Göğüsler yeterince süt yapmaz ve ağrıyorsa. 6) Cinsel taşkınlık ve ya bel soğukluğu sonucu rahatsızlıklar. 7) Meninin kendiliğinden akması ve iktidarsızlıkla birlikte cinsel ve sinirsel yorgunluk 8) Okumada baş ağrısı ve gözlerin yanmasında kullanılır. Yan Tesirleri: Bilinen bir yan tesiri yoktur. Alternatif Tıp ve Alternatif Tedavi, bitkisel ürünler, sifamarket
0 notes
Text
Depresyon İlaç Tedavisi İlaç İsimleri Depresyon İlaçları
Anksiyete Bozukluklarında Psikoterapi
Depresyon Tedavisinde ilaçlarla İlgili bilgiler Soru Cevap
Depresyon ve Panikatak Tedavisinde Ne Tür İlaçlar Kullanılmaktadır?Yan etkileri Nelerdir? İlaçlar Bağımlılık Yapar mı, Kalıcı yan etkileri var mı? İlaçlar Beyne hasar verir mi? Kansere yol açar mı? İlacı içmediğimizde fena oluyoruz, hep ilaç mı kullanacağız?(ilaç kesilme sendromu) İlaçları bıraktığımızda hastalık tekrarlar mı? İlaçları hangi dozda ve sürede kullanmak gerekir? İlaç iyi gelmediyse ne yapmalıyız?İlacı ne zaman değiştirebiliriz? İlacı kesme kriterleri nedir? Panik krizinde paniği durduracak bir ilaç var mı? Gebelikte ve emzirme döneminde kullanılacak ilaç var mı? Depresyonun ve Panikatağın bitkisel ilaçlarla tedavisi mümkün mü? Antidepresanların cinsel yan etkilerini gidermek için neler yapılabilir?
DEPRESYON TEDAVİSİNDE NE TÜR İLAÇLAR KULLANILMAKTADIR? a) Antidepresanlar Eski kuşak antidepresanlar Yeni kuşak antidepresanlar MAO inhibitörleri b) Anksiyete gidericiler -Yeşil reçeteye tabi olanlar -Normal reçeteli olanlar c) Yardımcı ilaçlar -Mide –Barsak sistemi için -Kalp-Damar sistemi için -B vitaminleri -Adet öncesi artan panik-depresyonu azaltan ilaçlar -Doğal –Bitkisel destek ürünleri
a) Antidepresanlar: Deprersyon ve Panikatak tedavisinde en önemli ve temel ilaçlar antidepresanlardır. Bu ilaçları kullanmaya başladıktan 15 gün sonra etkileri başlar. Nadiren ilk haftada da başlayabilir...Tam etkilerinin hisedilmesi ise; kişiden kişiye değişmekle beraber, 6- 8 haftayı bulabilir... Eski Kuşak Antidepresan İlaçlar: Tofranil, Anafranil, Ludiomil, Maprotil ,Laroxyl gibi ilaçlardır. Bu ilaçların yan etkileri, anksiyete-panik belirtilerini artırmaları nedeniyle çok tercih edilmezler. Bu etkisiz oldukları anlamına gelmez. Özellikle Tofranil panik tedavisinde çok etkilidir. Yeni geliştirilen bir çok ilaç Tofranille mukayeseli çalışmalar yapılarak geliştirilmektedir. Bu ilaçlar yeni kuşak ilaçlara göre çok ucuzdur...Doktor durumunuza ve ekonominize göre bu ilaçları tercih edebilir. İlaç ucuz diye şaşırmayın. Yan etkileride zamanla azalır. Daha çok başlangıç günlerinde yan etkiler yoğundur. Ne tür yan etkileri vardır? -Çarpıntı -Ağız kuruluğu -Ateş basması -Baş dönmesi -Kabızlık -idrarda tutukluk -iştahta artış (Yeni kuşak ilaçlarda da var) -Cinselliği baskılama(Yeni kuşakta da var) -Hipomani- Mani -Uykululuk, sersemlik, dalgınlık hali -Unutkanlık Yukarıdaki belirtilerin bir kısmı Depresyon ve panikatak ta da olduğundan bir çok insan bu ilaçları kullanmaktan çekinir.Ama doktor kontrolunde ve küçük dozlarla başlayıp artırılınca tolere edilebiliyor, Bazen çarpıntı giderici yardımcı ilaçlarla yan etkiler azaltılabiliyor....İlaçları mutlaka tedavi dozunda ve tedavi süresince kullanmak gerekir. Depresyon ve Panikatak da Tofranilin günlük dozunun 150-300 mg arasında olması gerekir.Süreyi ise hastalığınızın durumuna göre doktor belirler...
Yeni Kuşak Antidepresanlar: Prozac (deprex,zedprex,fulsac da prozac la aynı içeriğe sahiptir daha ucuzdurlar) ,Lustral(seralin,serdep) Cipram(citol,Relaxol,citara) , Cipralex, Citoless Efexor, Cymbalta, Remeron, Ixel, Desyrel , Faverin Seroxat, Paxil gibi ilaçlardır. Mutluluk yaratan serotonin ileticisinin işlevini yaptıktan sonra hücre içine alınıp yıkılmasını engellerler .Bu yüzden serotonin geri alım inhibitörleri denmektedir. Ne tür yan etkileri olabilir?
-İştah da artış:Özelikle tatlıya karşı aşırı bir istek olur Yemek miktarı artar, çabuk acıkılır.Kilo artışı görülebilir..Bazı insanlarda iştah azalır ve kilo kaybı olur.Bunun oranı % 5i geçmez. Kişiden kişiye çok değişir.Aynı ilaç birinde aşırı kilo diğerinde zayıflamaya sebep olur...Bazı insanlarda metabolizmayı yavaşlatarak kilo alımına sebep olabilirler. Tecrübelerimiz yeni çıkan Cymbalta'nın depresyon hastalarında %98 oranında kilo artışına sebep olmadığı yönündedir.
-Cinselliği baskılama: Erkeklerde geç boşalma bazen boşalamama.(erken boşalım sorunu olanlar için süper iyi bir etki) ,Sertleşme sorunu, cinsel isteksizlik. Kadınlarda da cinsel isteksizlik, orgazm olamama hali ortaya çıkabilir. Bu yan etkiler asla kalıcı değildir. Zamanla azalır, bazen geçer, bazen aynen kalır ama tedavi bitince bunlarda geçer. Erkekler Viagra benzeri ilaçlarla ereksiyon sorununu giderebilme şanslarına sahipler.Kadınlar içinse çalışmalar devam etmektedir…Bu konuda başka neler yapılabileceğini aşağılardaki bölümlerde okuyacaksınız.
-Serotonorjik Sendrom:Bu ilaçlar antidepresan ve antipanik özelliklerini Serotonin üzerinden gösterirler. Serotonin halk arasında “mutluluk hormonu” olarak bilinir.Sinir sisteminde iletimde rol oynar.Duyarlı insanlarda ,aşırı serotonin deşarjı olur.Kişide huzursuzluk, anksiyete hali, panik belirtilerinde artış, aşırı ateşlenme, kafada basınç hissi, mide bulantısı ve kusma gibi belirtiler ortaya çıkar. Böyle bir durumda ilaç hemen kesilmelidir.Bir iki günde her şey normale döner.Zararlı bir etki olmaz....Bu etkiyi yaşayanların gittikleri doktora bu bilgiyi mutlaka vermeleri gerekir. Duyarlılığı olanlar farklı ilaçlar denemeli, o da olmuyorsa eski kuşak ilaç kullanılmalı. Bu sendromun görülme oranı %3-5 gibi düşüktür...
-Unutkanlık :Eski ve yeni kuşak ilaçların hepsinde bu yan etki vardır. -Dalgınlık-sersemlik-uyku hali: Bu oranda %5-10 arasıdır. Yeni kuşak ilaçlar genelde yaşamla uyumludur. Her işinizi aksatmadan yapabilirsiniz. Bazen gece alındıklarında uykuyu kaçırırlar.Gündüz kullanmak gerekir. Uyku yaparsa geceye kaydırılması gerekir... -Sinirlilik: Bazı kişilerde sinirlilik, huzursuzluk görülebilir.
-Hipomani-Mani: Daha önceden manik atak geçirenlerde ve maniye yatkın olanlarda antidepresanlar Hipomani veya Maniye yol açabilirler.Kişi aşırı coşkulu ve neşeli olur. Sürekli gezmek, eğlenmek ister. Çok konuşur bazen sesi kısılır.Az uyur ve kendine aşırı güvenir. Her işin altından kalkabileceğini düşünerek riskler alır ve zarara girer…Çok para harcar, ölçüsüz borçlanır ve sağa sola hediyeler almaya başlar. Karşı cinse ilgisi artar, sex gücü çok artar.Sık partner değiştirir.Sevgilisini, eşini aldatmaya başlar.Bazende aşırı dine yönelim olur.Bazıları kendisini ermiş, evliya gibi görür.Daha ileri gidenler paranoyakca düşünmeye başlarlar. Antidepresanların mutlaka doktor denetiminde kullanılmasının bir gerekçeside budur. Bu durumda ilaç hemen kesilip maniyi bastıracak ilaçlara geçilir.
-Aşırı Rahatlık: Bazı insanlarda uzun süreli antidepresan kullanımı duyarsızlık, aşırı rahatlık geliştirir.Eskiden alındığı, önem verdiği durumlara duyarsız kalır.Tepkisizlik gelişebilir. -Karaciğer enzimlerinde yükselme: Bütün antidepresanlar karaciğerde işleme tabi tutulurlar. SGOT, SGPT, GGT enzimleri normalin iki -üç katına çıkabilir.Bir zararı yoktur. Karaciğerinde sorunu olanların her ay enzim baktırması gerekir .Çok yükselirse doz azaltılır. Karaciğerinde hastalık olmayanlar korkmasın ,ama 6 ayda bir enzim baktırabilirler…
-Adet düzensizlikleri: Antidepresan alan hanımların bir kısmında adet gecikmesi ve düzensizlikleri olabilir. Korkulacak bir durum değildir.İki ay üst üste adet göremeyen hanımların jinekoloğa gitmesinde fayda vardır.
Mao İnhibitörleri: Sinir sistemindeki ileticiler: dopamin, serotonin, adrenalin in yıkımını sağlayan mao enzimini engelleyen ilaçlardır.Türkiye de Aurorix olarak bulunmaktadır. Kişisel görüşüm etkili bir ilaç olmadığı yönündedir… Bir çok antidepresanın prospektüsünde mao inhibitörleriyle birlikte kullanılmaması yazar.Türkiyede zaten nadir bir kombinasyondur. Hekimler genelde tek bir antidepresan yazarlar, kafaya takılacak bir durum değildir.Bazen bir arada kullanılabilen iki antidepresan bir hastada kullanılabilir.İlaçlar biribirilerinin etkisini artırır
. b)Anksiyete (kaygı)giderici, sedatif ilaçlar: Bu ilaçlar depresyonda % 50 oranında olabilen; anksiyete-panik belirtilerini gidermek için yardımcı olarak , geçici bir süreliğine kullanılabilir.
Yeşil reçeteye tabi olanlar: Xanax, Nervium, Diazem, Rivotril, Tranxline,Ativan gibi ilaçlardır. Panikatak da en sık kullanılan xanax tır. Bu ilaçlar kısa süreli 1-3 ay kullanılıp bırakılması gereken ilaçlardır.Bağımlılık yapma riskleri vardır. Zamanla merkezi sinir sistemini baskılayıp depresyona yol açarlar. Ayrıca xanak ve diğer yeşil reçete bağımlıları ilacı geciktirince veya alamadıklarında panikatak yaşarlar. Bir çok panikatak hastası yanında xanax taşır. Sıkışınca alır ve yatışır. Bazıları yıllarca taşır ama kullanmaz. Bir güvence nesnesi olarak yedekte bekler.Es kaza ilaç unutulmuşsa birden panik yaşayabilirler.Bu nedenle çok gerekmedikçe yeşil reçete ilaçlarına “bulaşmamak” gerekir. Bazı hastalarda xanak dan dolayı esas tedavisini geciktirmektedir.Böylece hastalık daha dirençli hale gelmektedir.
Yeşil reçeteye tabi olmayan kaygı gidericiler: Atarax, pasiflora, buspon, Nervikan, Dideral. En çok kullanılan bu ilaçlardır. Bağımlılık riskleri yoktur. Nervikan bitkisel kökenlidir.Melisa ve valleryan içerir. Dideral kalp ritmini düzenleyici, tansiyon ayarlayıcı bir ilaçtır. Beta blokerlerden olduğundan kaygıda giderir.Hatta guatırda, psikolojik el titremelerinde de kullanılmaktadır. Her ilaçta olduğu gibi, bunlarında mutlaka doktor tarafından reçete edilmesi ve takip edilmesi gerekir.Örneğin tansiyonu çok düşük olan birisi eczaneden yada birisinin önerisiyle “ezbere” dideral kullansa tansiyonu dahada düşecek belki şoka girecektir.
Bu ilaçlar yeşil reçete ilaçları kadar güçlü değillerdir.Ama daha güvenlidirler… Bir çok hasta “başı sıkıştığında “ pasiflora şişesini “ağzına dikmektedir”.Dahiliyeciler ve diğer branş doktorları bu ilacı sık reçete etmektedirler.Hafif bir ilaçtır Atarax ise aynı zamanda alerji gidericidir.Cildiyecilerde çok sık reçete etmektedirler.
C-Yardımcı İlaçlar: Depresyon ve Panik atak yaşayanların çoğunda midede gaz, şişkinlik, hazımsızlık olabilir. Çoğunda da çarpıntı, tansiyon yükselmeleri ,ateş basmaları , titremeler görülür. Psikosomatik mide hastalıklarında kullanılan Librax, Klipax ( Madde bağımlıları bu ilaçları suistimal ettiklerinden yeşil reçeteye alındılar) Tranko Buskas gibi ilaçlar ;depresyonun ve paniğin mide- barsak sisteminde yaptığı etkileri ortadan kaldırırlar. Bunlarında bağımlılık riski olabilir. 3 aydan fazla kullanmamak doğru olur. Panikatak sırasında tansiyonu yükselen ve çarpıntısı yoğun olan hastalara verilecek Dideral, Beloc benzeri ilaçlar hastaları çok rahatlatır.
 Bazı depresyonlarda da yoğun kaygı-panik hali bu tür ilaçlarla yatışır. Tekrar vurguluyorum “ her ilaç hem şifa hem zehirdir.” 
“ DOKTOR KONTROLU OLMADAN ASLA KULLANILMAZ”
B vitamini komplexleri de faydalıdır.B6 vitamini mutluluk hormonu denen serotoninin yapımında rol oynar.Genel anlamda sinir sistemini ve direnci güçlendirirler. Depresyona bağlı ağrıları, uyuşmaları gidermede yardımcı olurlar…Kan yapımını artırırlar. Adet öncesi sendromunu yaşayan ve depresyonu ,panik atağı artan hanımlarda çok yararlıdırlar. Adet öncesi bir hafta boyunca günde iki kez alınacak B vitamini komplexleri hanımların şikayetlerini azaltır. Günde 300-400 mg kadar alınacak Magnezyum tabletleri de adet öncesi artan paniği, depresyonu hafifletir…
Doğal-Bitkisel Destek Ürünleri: B vitamini ve sinir sistemini yatıştırıcı özelliği olan Magnezyumdan yukarıda kısmen bahsettik. Bunlara ilave olarak Omega 3 ürünleri de faydalıdır.Melisa, Papatya, Rezene, kediotu, Sarı kantaron da bitkisel destek ürünleridir.
Şunu hatırlatayım ki, her bitkisel şey zararsızdır diye bir kural yoktur. Bunları çaylarıda satılmaktadır. Günde bir fincan melisa,bir papatya, bir rezene çayı panik belirtilerini azaltabilir…Ihlamur ve ada çayıda faydalıdır. Östrojeni düşük olan hanımlar her gün bir bardak ada çayı içebilirler…Menapoz sorunu yaşayıp anksiyetesi artan hanımlar; buna ilave olarak “civan perçemi” kaynatıp her gün yarım kahve fincanı kadar içebilirler…
Haftada iki gün somon balığı yemek omega 3 ihtiyacını doğal yoldan karşılayabilir.(ızgara olarak) Kış mevsimlerinde Magnezyumdan zengin pırasa, folik asiten zengin ıspanak mutlaka yenilmelidir.Mide ve hazım sorunları için turp salatada mutlaka olmalıdır.Ton balıklı yeşil salata her gün yenebilir…
Omega 3 ve 6 dan zengin olan çörek otundan hergün bir tatlı kaşığı yemekte yararlıdır.Çörek otu bağışıklık sistemini güçlendirir.Sık sık enfeksiyon geçirenler için yardımcı bir üründür. Bu yardımcı doğal destek ürünleri ilaçlarla birliktede alınabilir ( önerdiğim ölçülerde).Depamda çoğu hastama bunları öneriyorum… Tamamen doğal yöntemlerle tedavi olmak isteyenlere bu ürünleri bir paket proğram şeklinde uyguluyorum. Tecrübelerim gösteriyorki, hafif panikatak ve depresyonlarda etkililer. Orta ve ağır olgularda kesinlikle kimyasal ilaç kullanmak gerekir…
Hamile ve süt emziren hanımlarda doğal destek ürünleri ilk tercihimdir. Ağır olgularda kar- zarar hesabı yapılıp kullanılabilen kimyasal ilaçlara geçiyorum. İleride bu konuyu ayrı bölümde okuyabileceksiniz… İLAÇLAR BAĞIMLILIK YAPAR MI? KALICI YAN ETKİLERİ VAR MI? Depresyon ve Panikatak tedavisinde kullanılan ilaçlar Depresyon giderici ilaçlardır(Antidepresanlar). Bağımlılık yapmazlar.Alışkanlık yapmazlar. Asla kalıcı bir yan etkileri yoktur. Yeşil reçeteye tabi olan Xanax benzeri ilaçlar, doktorun önerisi dışında kullanılır, yada doktor gereğinden fazla uzun kullandırırsa bağımlılık riski vardır. Antidepresanların birden kesilmesi durumunda ;baş dönmesi, bulantı, ateş basması, sinirlilik, huzursuzluk, hastalık belirtilerinde artış gibi “kesilme sendromu” yaşanır. İlaç alınınca bu belirtiler geçer. İşte bunu yaşayan hastalar, “ eyvah ilaca bağımlı oldum” diye düşünürler. Oysaki bağımlılık söz konusu değildir. Diğer yandan, ilacı yetersiz kullanan, kısa sürede kesen insanlarda da hastalık tekrarlar. Morali bozulan hastalar ilaçsız yapamayacaklarını düşünürler. Halbuki ilaç kullanım kurallarına uyulmamıştır…
İLAÇLAR BEYNE ZARAR VERİR Mİ? KANSERE YOL AÇAR MI? Antidepresanların bir çoğu dikkati, hafızayı, refleksleri baskılayabilir.Bazı kişilerde uyku hali, sersemlik oluşturabilir. Bu etkiyi yaşayan kişiler “ilaç beynime hasar mı verdi?” diye düşünürler. Bir kısmı ilacı bu yüzden bırakır.Bu yan etkiler zamanla azalır.Bazı insanlarda ise beyinsel fonksiyonlar artar. Uzun vadede antidepresanlar zihinsel fonksiyonları artırır. Hatta bağışıklık sistemini de güçlendirirler.Bu nedenle asla Kansere yol açmazlar. Stres bağışıklık sistemimizi baskılayarak her türlü enfeksiyona, kalp hastalıklarına ve kansere yol açar. Antidepresanlar stresi yok ederek kansere ve enfeksiyonlara karşı vucudu korur. Yapılan bilimsel araştırmalarda; uzun süreli strese maruz kalanların savunma hücreleri zayıflamaktadır. Bütün hastalıklarda aşırı ve uzun süreli stres baş rol oynamaktadır.Antidepresan tedaviyle savunma hücreleri eski gücüne kavuşmaktadır.
İLACI İÇMEDİĞİMİZDE FENA OLUYORUZ, HEP BU İLACI İÇECEKMİYİZ? Antidepresanlar birden bırakıldığında “Kesilme Sendromu” na yol açarlar. “fena oluyoruz” denen olay budur.Şiddetli baş dönmesi, iteklenme hissi, düşme bayılma hissi, bulantı, sıkıntı, sinirlilik, huzursuzluk, terleme, titreme, ağrılar, çarpıntı ve hastalık belirtilerinde artma görülür. Antidepresanlar asla birden bırakılmaz. Yeşil reçete ilaçları da aynı kurala tabidir. Hatta daha da önemlidir. Günlere, haftalara hatta aylara yayarak kesmek doğru olur. Kesilme sendromundan bir an önce kurtulmak için bırakılan ilacı hemen almak gerekir. Almak istemezsek ne olur? Bir iki hafta kadar sıkıntı yaşanır ve geçer. Tedavi olmadan kesmişsek hastalık tekrar yaşanır…
İLAÇLARI BIRAKTIĞIMIZDA HASTALIK TEKRARLAR MI? Her hastalıkta olduğu gibi Depresyon ve panikte de belli bir tedavi süresi vardır. İlk defa Depresyon ve panik atak yaşayan birinin en aşağı bir buçuk yıl ilaç kullanması gerekir. İyi olur olmaz ilacı kesmek yanlıştır.Zaten bir süre sonra hastalık tekrarlar. Depresyon ve Panikatak sık tekrarlayan bir hastalıklardır.. Tam ve düzenli bir tedaviyle %40 tam düzelme şansı vardır. %40 hafif tekrarlarla seyreder. % 20 oranında da düzelir fakat aynen tekrarlar ve hep tedavi gerektirir… Dolayısıyla şöyle toparlayalım: -zamanından önce kesilen ilaç tedavisi hastalıkların tekrarlamasına sebeptir. -Tam ve kuralına uygun tedaviyle ;kimi hastada hastalık tekrarlamaz.Kimisinde tedavi gerektirmeyecek düzeyde “yoklamalar” olur. Kimisinde de tedavi gerektirecek düzeyde tekrarlar olur. Ailesel yatkınlığı olan, kişilik problemi olan, yoğun stres altında olanlarda hastalık tekrarlama eğilimindedir. İlaç tedavisiyle beraber psikoterapi görmek tekrarları azaltır… İLAÇLARI HANGİ SÜREDE VE HANGİ DOZDA KULLANMAK GEREKİR? Depresyon tekrar edebilen bir hastalıktır. Ailesinde benzer hastalıkları olanlarda tekrar riski daha fazladır. Panik bozukluk panikataklarla seyreden bir hastalıktır. Çoğunlukla depresyon, agorafobiyle birliktedir. Bu nedenle tedavinin uzun süreli olması gerekir. Her bireyin hastalığı kendine has olduğu için, tedavi de ona has olmalı…Tedavi süresi ve ilaç dozuda kişiye özel olmalı. Tıpta bir kural vardır. “Hastalık yoktur hasta vardır” hastalığın süresi, şiddeti, ailesel yatkınlığın olması ,tekrar edip etmediğine göre tedavi süresi ve ilaç dozu değişebilir. Genel bir şeyler söylemek gerekirse; İlk defa Depresyon ve panikatak teşhisi konan birisi; tam düzelip ,önceki normal yaşamına dönene kadar ilaç kullanmalı. Fakat ilacı yine kesmemeli .İyi olduğu halde bir-bir buçuk yıl daha “koruyucu” tedavi görmeli. Bu uygulama , ilerideki olası tekrarları aza indirmek içindir… Kişi düzeldikten sonra , günün birinde tekrar Depresyon ve panikatak yaşar ve başa çıkamazsa ,tedavi süresi 2-3 yıl arası olmalı. Yine günün birinde üçüncü tekrarını yaşarsa 4-5 yıl sürdürmeli. Bütün bunlara rağmen tekrarlar oluyorsa ömür boyu koruyucu tedavi görmeli. Tansiyon ,şeker, kalp hastası nasıl ömür boyu ilaç kullanıyorsa ; sık tekrarlayan panik ve depresyonlarda da devamlı ilaç kullanılmalı. Kişi bunu kompleks yapmamalı. Eğer ilaçla her şey normale dönüyor ve yaşam kalitesi yükseliyorsa neden kullanılmasın? Fiziksel hastalıklar hastalıkta panik- depresyon hastalık değil mi? Ve kullanılan ilaçlarda tedavi amaçlı ve zararı olmayan ilaçlardır. Uzun süreli ilaç kullananların yılda bir kez, genel çek-up tan geçmesi gerekir. Antidepresanlar Depresyon ve Panikatakda Hangi Dozda kullanılmalı? Yeni kuşak (ssrı) antidepresanlar)(paksil, prozac,lustral,cipralex, cipram gibi) 20- 40 mg arası kullanılabilir.Nadiren 60 mg a kadar kullanılabilir Efexor (snrı) 150-450 mg arasında kullanılabilir. Eski kuşak antidepresanlar (Tofranil, anafranil gibi) 75-300 mg arası bir dozda kullanılabilir. Ludiomil, Maprotil gibi ciddi depresyon ilaçları ise 100-225 mg arasında kullanılabilir. Tekrar vurgulamak gerekirse, ilaç dozu kişiye özeldir. O kişiyi depresyon ve panikten tamamen arındıran dozu yakalayana kadar ilacı artırmak gerekir…
İLAÇLAR İYİ GELMEDİYSE NE YAPMALIYIZ? İLAÇLARI NE ZAMAN DEĞİŞTİREBİLİRİZ? 
Bazı kişiler ;ilacın alınır alınmaz etki etmesini ve birkaç gün yada hafta içerisinde hemen etkili olmasını bekler.Bazıları da hemen düzelmeyi umud eder. Olmayınca “ bu ilaç bana iyi gelmedi” denir. Oysa antidepresanlar kullanılmaya başlandıktan iki- üç hafta sonra etkili olmaya başlarlar. Tam etkisi ise aylar sonra ortaya çıkar. Panikatak ve depresyondaki belirtiler birden geçmez.sırayla ve azala azala geçer. Kimi insan bir iki kutu ilaçla her şeyin düzeleceğini zanneder. Kimisi bazı yan etkilerden dolayı ilacı hemen bırakır başka ilaca geçer, ondanda memnun değilse başka ilaç… bazende doktorların bazıları, zamanından önce, gereksiz ilaç değişiklikleri yaparlar… Yazımızın başlarında değindiğimiz gibi, antidepresan ciddi bir yan etki yapmadıkca (serotonorjik sendrom) kullanılmaya devam edilmelidir.
Bir ilacın iyi gelmediği nasıl anlaşılır ve ilaç değişikliği ne zaman yapılır? Herhangi bir antidepresan; iki aylık sürede ve tam tedavi dozunda kullanıldığı halde hala sonuç vermiyorsa değiştirilebilir. Örneğin Efexor günde 300 mg, seroxat-paxil 40 mg dozunda iki ay kullanıldığı halde , hiçbir ilerleme yoksa, o zaman başka bir ilaçla değiştirilebilir. Her ilaç için bu kural geçerlidir…Pek tabiî ki iki ayda tam düzelmeyi beklemeyin. Panikatak ve depresyonda belirtiler birden yok olmaz. Azalarak ve zaman içerisinde yok olur. Bu yüzden iki ayda beklenen , çok azda olsa düzelmenin baş göstermesi ve hastanın “yeşil ışık” görmesidir. Bazı uzmanlar bu süreyi altı aya kadar uzatırlar. Bana göre; bir hekimin verdiği ilaç ve hekimin uyguladığı tedavi yöntemi , altı ayda hiçbir değişiklik oluşturmuyorsa, o hekimi değiştirmek daha doğru olur…
İLACI KESME KRİTERİ NE OLMALIDIR? Bir çok insan , haklı olarak devamlı ilaç kullanmak istemez. Her gün ilaç alma mecburiyeti ,hakikaten sıkıcı bir durum. Mükemmeliyetçi ,titiz kişilikte ve aşırı kontrollu bireyler ;ilacı yaşamlarına bir müdahale gibi gördüklerinden , ilaca pek sıcak değillerdir. Ama sağlıklı olmak için gerekiyorsa, mecburuz. Bunu da içselleştirmek gerekir. Panik problemi olan birisi ne zaman ilacı kesmeli? Aşağıdaki 1. maddedeki önerilerim, kısa süreli ilaç kullanmaktan yana olan kişiler içindir: (Kendi klinik deneyimlerimde, daha uzun süreli tedaviler önerdiğimi yukarılarda okumuşsunuzdur) 1-ilk defa Depresyon ve panikatakla tanışanlar, tedaviyle tam düzelip, bu düzelmeyi en aşağı, altı ay sürdürmeleri durumunda kademeli azaltıp kesebilirler… Bir süre sonra Depresyon ve panikatak tekrarlarsa , bu sefer süreyi bir buçuk- iki yıla uzatmak gerekir. 2-Ailesinde Depresyon, panikatak ve diğer anksiyete bozuklukları problemi olanlar ,2-3 yıl kadar tedaviyi sürdürmeliler.Genetik yatkınlığı olanlarda hastalık tekrarı sık olabilmektedir… Bu kişilerde tedaviden sonra, yine ataklar tekrarlarsa, tedavi süresini 5- 6 yıla çıkarmak gerekir. Buna rağmen yine tekrarlarsa ömür boyu koruyucu tedavi görmek tercih edilebilir.
PANİK KRİZİNİ DURDURAN BİR İLAÇ VAR MI? Bugün itibarıyla panikatağı durduran bir ilaç yok. Ama paniğin şiddetini azaltan ilaçlar vardır. Bunlardan en bilineni ,panikataklıların çokca kullandıkları xanax’tır. Bir çok hasta nöbet anında kullanırım diye xanax ı cebinde taşımaktadır. İyi olmanın bir ölçüsü de; xanax ı üzerimizden ve her yerden uzaklaştırmaktır…Ben xanaxın kötüye kullanıldığını görüyorum. Çok dikkatli kullanıp kısa sürede kesmek gerekir. Ativan, Diazem , Rivotril diğer yeşil reçete ilaçlarıdır. Panik başladığı gibi mutlaka biter. Bu ilaçlara mümkün olduğunca “bulaşmamak” gerekir. PSİKİYATRİDE SIK KULLANILAN İLAÇLAR I. ANTİDEPRESAN İLAÇLAR Depresyon çok sık görülen önemli bir hastalıktır. İsteksizlik, hayattan zevk almama, sinirlilik, uyku ve iştah bozukluğu gibi belirtileri vardır. Unutkanlık, yorgunluk, cinsel sorunlar, okul başarısında düşme, iş performansında azalma, aile içi geçimsizlik gibi durumlar da tabloya eşlik edebilir. Antidepresan ilaçlar, depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlardır. Depresyonda beyinde serotonin, noradrenalin, dopamin maddeleri azalmıştır. Antidepresanlar bu maddelerin miktarını arttırarak etki gösterir. 1. Antidepresan ilaçlar beyinde bozulmuş olan dengeyi yeniden sağlar. 2. Antidepresan ilaçların etkileri geç başlar (4-6 hafta sonra). Arada bir 1-2 ilaç alarak depresyondan kurtulmak mümkün değildir. 3. Antidepresan ilaçlar gelişigüzel bırakılmamalıdır. Kişi haftalar içinde tamamen iyileşse bile, antidepresan ilaca en az 6 ay devam edilmelidir. 4. Antidepresan ilaçlar bağımlılık yapmaz. 5. Antidepresan ilaçlar depresyon dışındaki durumlarda da faydalıdır. Obsesif kompülsif bozukluk, panik bozukluğu ve sosyal fobi gibi. Yeni kuşak antidepresanlar Sertralin (Lustral, Seralin, Selectra, Serdep) Sitalopram (Cipram, Eslopram, Citol, Vodalex, Citara) Paroksetin (Seroxat, Paxil) Fluvoksamin (Faverin) Fluoksetin (Prozac, Depreks, Zedprex, Fulsac, Florak) Essitalopram (Cipralex, Eslorex, Citoles) Venlafaksin (Efexor, Veniba) Milnacipran (İxel) Reboksetin (Edronax) Tianeptin (Stablon) Mirtazapin (Remeron, Mirtaron) Agomelatin (Valdoxan)    Klasik antidepresanlar Moklobemid (Aurorix) Mianserin (Tolvon) Trazodon (Desyrel) Bupropion (Zyban) Amitriptilin (Laroxyl) Klomipramin (Anafranil) İmipramin (Tofranil) Opipramol (İnsidon, İnsomin) II. ANTİPSİKOTİK İLAÇLAR Antipsikotik ilaçların başlıca kullanım alanı şizofreni ve diğer psikotik bozukluklardır. Şizofrenide temel bozukluk, beyinde dopamin fazlalığıdır. Antipsikotik ilaçlar dopaminin beyindeki etkisini azaltarak etki gösterir. Ayrıca, duygudurum (bipolar) bozukluk, psikotik belirtilerin eşlik ettiği veya dirençli depresyon, anksiyete bozuklukları gibi tablolarda da kullanılırlar. Antipsikotikler bağımlılık yapmaz, uyuşturucu değildir. Bazıları uyku ve sersemliğe yol açabilir. Klasik antipsikotik kullananlarda bazen kasılma, yerinde duramama; yeni kuşak antipsikotik alanlarda ise iştah artşına bağlı kilo alımı görülebilir. Klasik antipsikotikler Haloperidol (Norodol) Klorpromazin (Largactil) Pimozid (Nörofren) Trifluoperazin (Stilizan) Sülpirid (Sülpir, Meresa, Dogmatil) Flufenazin (Prolixin) Zuklopentiksol (Clopixol) Flupentiksol (Fluanxol)         Yeni kuşak antipsikotikler Risperidon (Risperdal) Olanzapin (Zyprexa, Rexapin) Ketiapin (Seroquel, Cedrina) Aripiprazol (Abilify) Risperidon (Risperdal Consta) Klozapin (Leponex, Clonex) III. ANKSİYOLİTİK (KAYGI GİDERİCİ) İLAÇLAR ‘Müsekkin’ veya ‘sakinleştirici’ olarak bilinen ilaçlar bu gruptandır. Etkileri çabuk başlar. Bu ilaçlar kullanan kişide endişe ve huzursuzluğu azaltır, rahatlama hali meydana getirir. Çoğu yeşil reçete ile verilir. Yatkın kişilerde, tedavi amacı dışında, uzun süreli ve yüksek dozlarda kullanıldıklarında bağımlılık riski vardır (Psikiyatride bağımlılık riski olan tek ilaç grubu). Tedavi dozunda, uygun süreli kullanıldıklarında bağımlılık tehlikesi söz konusu değildir. Anksiyolitikler Diazepam (Diazem, Nervium, Spazmo-Valibrin) Alprazolam (Xanax) Klonazepam (Rivotril) Lorazepam (Ativan) Klordiazeposid (Librax, Librium, Klipaks) IV. DUYGUDURUM DÜZENLEYİCİLER Bu ilaçlar aslında epilepsi (sara) tedavisinde kullanılır (Lityum dışındakiler)Ancak, psikiyatride de özellikle manik depresif hastalıkta da (iki uçlu mizaç bozukluğu veya bipolar bozukluk) kullanılır. Söz konusu amaçla en sık kullanılan ilaç lityum adında bir tuzdur. Duygudurum düzenleyiciler Karbamazepin (Tegretol, Karazepin, Teril, Karberol) Valproat (Depakin, Convulex) Lamotrijin (Lamictal) Topiramat (Topamax) Gabapentin (Neurontin) V. DİĞER İLAÇLAR Özellikle antipsikotiklerin oluşturduğu hareket bozukluklarının azaltılmasında ve giderilmesinde kullanılan ilaçlar: Biperiden (Akineton) Kaygı giderici: Buspiron (Buspon) Bunama (demans) tedavisinde: Memantin (Ebixa), Donepezil (Aricept, Doenza), Rivastigmin (Exelon), Galantamin (Reminyl) Özellikle dikkat eksikliği olanlarda: Metilfenidat (Ritalin, Concerta) Uyku artışı ile giden depresyonlarda antidepresanlara ek olarak: Modafinil (Modiodal) Sadece uyku ilacı olarak: Zopiklon (Imovane) Erkeklerin sertleşme bozukluklarında: Sildenafil (Viagra, Levitra, Sildegra)
0 notes
Text
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
Sertleşme sorunlarını, cinsel iktidarsızlığı veya erkek cinsel yetersizliğini; ilişki için engel oluşturan cinsel işlev bozuklukları adı altında toplayabiliriz.
Eğer ereksiyon sorunları 5 aydan daha fazla sürüyorsa muhakkak hekim kontrolü önerilir. Literatürde sertleşme sorunları penil impotance, empotans, erektil disfonksiyon şeklinde adlandırılır. Penis ereksiyonu sinir, hormon ve psikojenik etkenlerin ortak olarak etkiledikleri karmaşık bir reaksiyon sonucu oluşan damarsal olaylar zinciridir.
Seksüel uyarı başladıktan sonra penise giden damarlarda genişleme olur ve gelen kan akımı artar. Bu sayede penis genişler ve uzar. Penis süngerimsi yapısı içinde kanı depolar ve ereksiyon meydana gelir. Penisin erekte durumunu koruyabilmesi için toplardamarlar kapatılır.
Ereksiyonu Arttırıcı Nörotransmitterler Nelerdir?
Dopamin
Seratonin
Opioidler
Oksitosin
Ereksiyonu Azaltıcı Nörotransmitterler
Seratonin
Prolaktin
Noradrenalin
Cinsel Yetersizlikle Bağlantılı Kısırlık
Cinsel yetersizlikte iki ana faktör vardır. Bunlardan birincisi organik diğeri ise psikolojik nedendir.
Cinsel yetersizlik kısırlığa neden olur ve kadın doğal yollardan gebe kalamaz.
Cinsel yetersizliğe neden olan faktörler; sistemik damar hastalıkları, sigara, şeker hastalığı, düşük HDL oranları, cerrahi travmalar, mide ve hipertansiyon ilaçları, böbrek ve karaciğer yetmezlikleri,KOAH olarak sıralanır.
Cinsel yetersizliğin organik nedenleri ise; Arteriel yetmezlik, venöz kaçış, nörolojik rahatsızlıklar, hormonal nedenler, sistemik hastalıklar, yaşlanma şeklinde sıralanır.
Cinsel İktidarsızlık ve Kısırlık
0 notes