My Secret Santa gift for @macrauchenia, here's winter-themed Gyetang as you requested. Really unfortunate that SIU didn't do him justice, I hope this will suffice.
Yaşlandıkça kuralların çiğnenmek için yapıldığını öğreneceksin. Hayatı kendi şartlarınıza göre yaşayacak kadar cesur olun ve bunun için asla özür dilemeyin. Kuralların tersine gidin, uymayı reddedin, iyi gidilen yol yerine daha az gidilen yolu seçin. Zorluklara gülün ve bakmadan sıçrayın. HERKES izliyormuş gibi dans edin. Kendi davulcunuzun ritmine göre ilerleyin. Ve inatla uyum sağlamayı reddediyorum.
Ben bunu ne eşime, ne aileme 20 yıldır anlatamadım.
Sanılıyor ki boşanmak için dayak yemem lazım.
Kafam gözüm yarılmalı elim kolum kırılmalı.
Yanda aç kalmalıyım, açıkta kalmalıyım
üstüm başım perişan olmalı.
Aldatılmalıyım, ortada kalmalıyım.
Bende öyle değildi...
Ben babasız büyüdüm.
Annemi gördüm.
Bizi nasıl baktı büyüttü, nelerle baş etmek zorunda kaldı.
Bir evin hem anası, hem babası nasıl olunur ondan öğrendim ben.
Evliliğimin 8. yılında farkettiğim şey ben de annem gibiydim.
Bir evin hem erkeği hem kadını. Oysa evlilik müştereklikti.
Bunu eşimle konuştuğumda kızdı dalga geçti, anlamadı.
Ona göre o görevlerini eksiksiz yapıyordu, ben de yapmalıydım.
İşte burada benim için uykusuz geceler başladı.
İlk düşündüğüm, madem bu kadar şeyi tek başıma yapıyorum, o zaman benim bir erkeğe ihtiyacım yok dedim.
Bu da eşime olan saygımı kaybetmeme sebep oldu.
Saymadığınız birisini sevemiyorsunuz.
Bambaşka biri oluverdim.
Bir yere mi gitmek istiyorum, gidiyorum.
Bir şey mi almak istiyorum, alıyorum.
Konuşmak mı istiyorum, konuşuyorum.
Bunun için kimseden izin istemiyorum.
Bu eşimi deli ediyor.
Ona göre ona sormalı, izin istemeliyim.
Doğrusu bence de bu, ama bir kadın her şeyi tek başına yapıyorsa bunları da yapabilir.
İşe gidip geliyorum.
Gecenin bir köründe metrolarda, otübüslerde sarhoşlarla baş etmek zorunda kalıyorum.
Eve geliyorum yemek bulaşık tam bitiyor,
bir de kocanın keyfi.
Kadınım ya!
Ama yan komşumda bir akşam 10’a kadar oturamıyorum çünkü kocası var, ama metro otübüs duraklarında elin serhoşlarıyla oturabilir, yolculuk yapabilirim.
Evde aynı filmi bile birlikte bakamıyoruz.
Aynı şarkıyı birlikte söyleyemiyoruz.
Ya biz dans bile edemiyoruz.
Ya belimi incitiyor, ya ayağıma basıyor.
Ya da sadece sağa sola dönüp duruyoruz.
Az kıvırsam sen dansöz müsün?
Gülsen o ne o***pu musun?
Ciddi olsan kadın kadın değil, 12 ayak buzdolabı.
Ulan ben ne olacağımı şaştım.
Eşimin istediği gibi olayım yuvamda huzur olsun derken bir de baktım ben yittim.
Öyle ruhsuz kişiliksiz bir ucube oldum çıktım.
Hayır dedim, ben ben olmalıyım.
Ben oldum ama eşim beni istemedi.
Ben de onun istediği gibi olamadım.
O da benim istediğim gibi olamadı.
Boşandık...
Şimdi ben kötü müyüm?
Ya da eşim mi kötüydü?
Boşanmak için birinin kötü mü olması gerekiyor?
Ya da evlilik için iyimi olmak gerekiyor?
Hani uyum?
Hani paylaşmak?
İnsanlar vardır balık ruhlu maviyi sever,
derinliği sever, sessizliği sakinliği sever...
İnsanlar vardır kartal ruhlu, uçmayı sever, yüksekliği sever, gücü sever...
İnsanlar vardır kurt gibi sürüyü sever, geceyi sever...
İnsanlar vardır her biri bir başka renk,
bir başka şarkı, nota...
Düşünsenize kalabalığı ve şamatayı seven biriyle sesizliği yalnızlığı suskunluğu seven nasıl bir araya gelir, nasıl mutlu olur?
Eş demek bir ömür demek, bir hayat birlikte yürümek demek.
Yanlış insanla doğru yolda gidilmez.
Şimdi dönüp geriye baktığımda bir suçlu aramıyorum, kimseye kızgın ya da kırgın değilim.
Biz sadece farklı insanlardık.
Hem de çok farklı.
Bunu söylediğimde sen kocanı hala seviyorsun belki bir gün gene barışırsınız diyorlar.
Gülüyorum...
Evet kızgın değilim, ama bu onu seviyorum demek değildir.
Ben kendimi seviyorum.
Kendime olan saygımı korumaya çalışıyorum.
Sevgi geçmişin acıları ile değil geleceğe
olan umut ve güvenle yaşar.
Bu gün bakıyorumda evlilikler hala aynı
temeller üzerine kuruluyor.
Ve aynı yanlışlardan dolayı yürümüyor.
Beyler, Hanımlar...
Artık 21 yüzyılda yaşıyoruz.
Kimse kimseye ne muhtaç, ne köle.
Hayat yolunuzu çizin ve çizdiğiniz yola girenlerle devam edin.
Başka yoldakilere göz atmayın, yolundan etmeye kalkmayın.
Bir gün, bilemedin üç beş gün gider o yolu sizinle, sonra sıkılır kendi yoluna döner.
Hanımlar hiç kimse sizi doyurmak, taşımak korumak kollamak zorunda değil.
Bundan vazgeçin artık.
Kocam değil mi? mecbur demeyi bırakın artık.
Beyler hiç bir kadın sizin özel zevklerinizin hizmetçisi egolarınızın hamalı değil.
Karım değil mi görevi, yapacak! ayaklarını bırakın artık.
Önce insan olarak sayın birbirinizi.
Sevgi zaten saygıyla gelir.
Sahip değil yoldaş olun.
Hepinize iyi günde, kötü günde bir ömür mutluluklar diler sevgi ve saygılarımı sunarım.!
HAYIRLI AKŞAMLAR ARKADAŞLAR Birbirinizi sevin, ama sevginin izerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın. Birbirinizin kadehini onunla doldurun, ama aynı kadehe eğilip içmeyin. Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın. Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın. Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez...
Hayat ön provası yapılmamış bir tiyatro gösterisidir. Bu, alkışı olmayan tiyatronun perdesi kapanmadan; gülün, şarkı söyleyin, dans edin, âşık olun… Hayatınızın her anını değerlendirin.
80 yıldır Başı kapalı annelerin çocuklarını okullardan attınız,
Annelerini askeri tesislere sokmadınız,
Yobaz dediniz,
Gerici dediniz,
Her türlü hakareti ettiniz,
Şimdi baş örtülü bir annenin oğlu UZAY'a çıktı,
Siz hala heykellerin etrafında dans etmeye devam edin,
Baş örtülü bir annenin oğlu UZAY'da dans ediyor...
Halkın vergilerini opera ve bale salonlarına, tiyatro salonlarına,içki-sigara fabrikalarına, konserlere, balolara, heykellere, buşon parasına harcayarak telef edenler faşist azınlıktı.
İnancından ötürü başını örten kadınlarımızın çocuklarıİstikbalin göklerde olduğunu bilerek;
UYDU yapıyor, İHA-SİHA yapıyor, Uçak ve Helikopter yapıyor,
ASTRONOT olup uzaya gidiyor.
Seksen sene bir arpa boyu yol gidemeyen jakoben züppeler isebi dünya kafa ile alık alık uzaya gönderilenlere bakıyor.
Her şeyden azıcık bir şey kaldı.
Benim korkumdan. Senin nefretinden.
Bastırılmış çığlıklardan. O gülden de
azıcık bir şey kaldı.
Şapkanın içine hapsolan
ışıktan azıcık bir şey kaldı.
Pezevengin gözlerinde az,
çok az, sevecenlik kaldı.
Beyaz kunduralarının
üzerindeki tozdan azıcık
bir şey kaldı . Üzerindeki giysilerden
az, çok az, kadife birkaç
parça kaldı.
Her şeyden azıcık bir şey kaldı.
Bombalanmış köprüden,
Iki sap çimen yaprağından,
boş bir sigara paketinden
azıcık bir şey kaldı.
Demek her şeyden azıcık bir şey kalıyor.
Senin çenenden azıcık bir şey
kızının çenesinde.
Azıcık bir şey kaldı senin
dobra susuşundan azıcık bir şey
kızgın duvarda, büyüyen
sessiz yapraklarda.
Her şeyden azıcık bir şey kaldı
porselen tabaklarda,
kırılan ejderhada, beyaz çiçeklerde,
alnının kınşlarında,
o portrede.
Her şeyden azıcık bir şey kaldığına göre,
neden benden de
bir parçacık kalmasın? Kuzeye giden
trende, gemide,
gazete ilanlarında, neden
küçük bir parça kalmasın benden Londra' da,
küçük bir parça herhangi bir yerde?
Bir sessiz harfte?
Bir kuyuda?
Kalan küçük bir parça az biraz
sallanıp duruyor ırmak ağızlarında,
balıklar da kaçmıyorlar ondan,
bu da garip bir şey.
Her şeyden azıcık bir şey kalır.
Çok değil, musluktan damlayan
şu saçma damla,
yarısı tuz, yarısı alkol,
şu kurbağanın sıçrayan bacağı,
şu saatin bin isteğe bölünen kristali,
şu kuğunun boynu,
şu çocukluk sırrı . . .
Her şeyden azıcık bir şey kaldı:
benden; senden; Abelard' dan.
Yenimde bir tel saç,
her şeyden azıcık bir şey kaldı;
kulağımda rüzgar,
bozulan bir mideden
duyulan gurultu;
ıvır zıvır bir şeyler:
kavanoz, bal peteği, tabanca,
kartuş, aspirin tableti.
Her şeyden azıcık bir şey kaldı.
Ve her şeyden azıcık bir şey kalır.
Ah, açın kapaklarını kolanya şişelerinin,
yok edin
o zalim, dayanılmaz kokusunu belleğin.
Gene de, korkunç, azıcık bir şey kalması
her şeyden,
düzenli dalgaların alhnda
bulutların ve rüzgarın altında
köprülerin, tünellerin altında
alevlerin ve alaycılığın altında
balgamın ve kusmuğun altında
zindanda unutulan adamın çığlığı altında
gösterilerin ve kızıl ölümün altında
kitaplıkların, tımarhanelerin ve muzaffer
kiliselerin altında
kendinin ve şimdiden sertleşmiş
ayaklarının altında
aile bağlarının, sınıf bağlarının altında
her şeyden her zaman azıcık bir şey kalır.
Bazen bir düğme. Bazen bir sıçan.
Carlos Drummond de Andrade
"Her şeyden biraz kalır"
Diyor birileri, çoğulluk haklılıktır
Kavanozda biraz kahve
Kutuda biraz ekmek
İnsanda biraz acı
hastayım dediğinde bir erkek, “kıyamam, kendine dikkat olur mu?”dan öteye geçemeyen kısa mesaj budalaları. artık havalar soğudu, sıkı giyin bak diyen yapmacık ağızları dişleriyle birlikte asıyorum tutumsuz davranışlar vestiyerine. gelemeyecek kadar meşgul olan sevgililerin rol icabı kısa mesajla verdikleri o unutulmaz sadakat sözleri, siktirin gidin. sonra hastayım dediğinde bir kadın, aklına neyin var demekten önce regl olma ihtimalini birinci plana koyup işimiz haftaya kaldı planlarını yapan bacak arası kuklaları. demişler ki dünya kadar malınız olacağına fındık kadar, yok küfür yok, yüreğiniz olsun diyecektim. köpeğinizi gezdirir gibi elini tutup gezdirdiğiniz ve beni seviyor, ne dersem yapar düşüncesinde seviyorum dediğiniz adamlar, bir haftada kıvama gelir ya da iki birayla dediğiniz kadınlar, ilk günden oldukça yol kat edip samimiyetin amına koyanlar ve siz, hepiniz, aynı telefondan aynı mesajları kaç farklı numaraya gönderdiniz kim bilir, kaç kılığa girdiniz, kaç kez şekil değiştirdiniz, siktir edin, nasıl olsa kimse bilmiyor.